Uygarlığın evriminde toplumsal yapı günümüze dek çeşitli isimler altında incelenmiştir. Geleneksel toplumdan, sanayi toplumuna geçilmiş; bu toplumsal yapılanma değişikliğe ve gelişime uğrayan teknoloji, çevre, sağlık da berberinde yeni riskler doğurmuş ve bugünkü risk toplumu kavramını doğurmuştur. Küreselleşme ile ortaya doğal riskler ve imal edilmiş riskler devletlerin kendi iç ve dış politikalarında bazı önlemler almayı gerektirse de bazen temel çıkarlar doğrultusunda böyle işlemez…
Bu çalışmada özellikle son yıllarda dünyada çeşitli tartışmaların odağı olana GDO’ ların (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) küresel bir risk olarak doğurduğu tartışmalar ve Türkiye’de riskin farkındalığı (risk iletişimi) açısından yapılan çalışmalar incelenmektedir.
Sağlığın geliştirilmesinde ve teşviki dahilinde davranış değiştirmeye yönelik çabalarda kullanılan risk iletişiminde bir yöntem olarak medyada savunuculuk bireylerin riskli davranışlarını da değiştirmeye çalışmak yerine sorunun bir kamu sağlığı olarak ele alınmasına çalışmaktadır..
Bu amaçla Türkiye’den örneklerle ele alacağımız çalışmada, risk iletişiminde medyada savunuculuk yönteminden nasıl yararlanılabileceğini ve nelere dikkat edilmesi gerektiği tartışılmıştır..
RİSK İLETİŞİMİ’NDE BİR YÖNTEM OLARAK MEDYADA SAVUNUCULUK :Risk İletişiminin DNA’sı üzerine bir araştırma: GDO
1. Seray Öney Doğanyiğit
Galatasaray üniversitesi Stratejik İletişimi Yönetimi
Risk İletişimi
Öğr.Üyesi : Doç Dr. İnci Çınarlı
Risk İletişimi’n de Bir Yöntem Olarak
Medyada Savunuculuk
Risk İletişiminin DNA’sı üzerine bir araştırma: GDO
ÖZET
Uygarlığın evriminde toplumsal yapı günümüze dek çeşitli isimler altında incelenmiştir.
Geleneksel toplumdan, sanayi toplumuna geçilmiş; bu toplumsal yapılanma değişikliğe ve
gelişime uğrayan teknoloji, çevre, sağlık da berberinde yeni riskler doğurmuş ve bugünkü risk
toplumu kavramını doğurmuştur. Küreselleşme ile ortaya doğal riskler ve imal edilmiş riskler
devletlerin kendi iç ve dış politikalarında bazı önlemler almayı gerektirse de bazen temel
çıkarlar doğrultusunda böyle işlemez…
Bu çalışmada özellikle son yıllarda dünyada çeşitli tartışmaların odağı olana GDO’ ların
(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) küresel bir risk olarak doğurduğu tartışmalar ve
Türkiye’de riskin farkındalığı (risk iletişimi) açısından yapılan çalışmalar incelenmektedir.
Sağlığın geliştirilmesinde ve teşviki dahilinde davranış değiştirmeye yönelik çabalarda
kullanılan risk iletişiminde bir yöntem olarak medyada savunuculuk bireylerin riskli
davranışlarını da değiştirmeye çalışmak yerine sorunun bir kamu sağlığı olarak ele
alınmasına çalışmaktadır..
Bu amaçla Türkiye’den örneklerle ele alacağımız çalışmada, risk iletişiminde medyada
savunuculuk yönteminden nasıl yararlanılabileceğini ve nelere dikkat edilmesi gerektiği
tartışılmıştır..
GİRİŞ
Luhmann’a göre geleneksel ya da feodol toplumda artan risk farkındalığı, gelecekteki olası
başarının veya kaybın dışsal bir kaynağa, Tanrıça Fortuna’ ya atfedilmesi sonucu sahip
olduğu etkiyi yitirmiştir1
. Günümüze yaklaşıldıkça ‘’risk’’ kavramı; belirsizlikle ilgili olarak
yalnızca ekonomik anlamda değil, çok çeşitli durumlara atıfta bulunmak için kullanılır
olmuştur2
. Giddens riskleri imal edilmiş riskler ve dışsal riskler olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu
ayrıma göre dışsal riskler dışarıdan gelen doğanın genel değişim süresine bağlı olarak
değişen risklerdir. İmal edilmiş riskler ise insanın kendi değişmez gelişim ve dönüşüm
sürecinin de beraberinde getirdiği bilginin mutlak etkisinden3
yaratılmıştır. Bu riskler artık
hakkında bilgi alamadığımız ve karşı koyabilecek önlem geliştiremediğimizde gerçekleşen
risklerdir. Bu nedenle küreselleşme dahilinde gelişen, küresel ısınma, çevre kirliliği, nükleer
savaş kalıntıları, GDO gibi insan sağlığını tehdit eden riskler buna örnektir.
1 Çınarlı,İnci. Risk Toplumu’nda Sorumluluk Kavramı. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
2 Çınarlı,İnci. Risk Toplumu’nda Sorumluluk Kavramı. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
3 Çınarlı,İnci. Risk Toplumu’nda Sorumluluk Kavramı. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
2. Bugün GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’lar ‘’çiftleşme ve/veya doğal re
kombinasyon yoluyla doğal olarak meydana gelmeyen bir şekilde genetik materyali
değiştirilmiş olan, insan haricindeki organizmalar’’ olarak tanımlanmaktadır4
. Bugün GDOlar
dünyada ve ülkemizde modern biyoteknoloji kullanılarak doğal olmayan gıdalarla hayatımıza
giren insan sağlığına karşı tehtid oluşturan en önemli risk unsurudur. Daha önceleri hali
hazırda ilaç sektöründe kullanılan insülin, tiroid ve büyüme hormonları genleri, hepatit B aşısı
gibi insan tedavisinde kullanılan ilaçların etken maddesi olana GDO bugün insan hayatını
etkileyen bir risk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bugün Dünyada ve ülkemizde zararları ve faydaları üzerine tartışılan GDO konusunun insan
sağlığını etkilemeye yönelik ne tür riskler oluşturabileceği hala net olarak belirlenmemekle
birlikte ; bu riski göze almayan ülkelerin oluşturduğu önlemler risk yönetimi sonucunda alınan
başarılı kararladır. Bu tür risklerin "yönetimi" (risk management), risk iletişiminin konusunu
oluşturmaktadır. 1989’daki National Research Council’ın (Ulusal Araştırma Konseyi) tanımı
nda risk iletişimi daha geniş bir kapsamla "insan sağlığı veya çevresine dair bir riskle ilgili
olarak kişiler, gruplar ve kurumlar arasında enformasyon ve fikir alışverişinin etkileşimli
süreci" olarak ele alınmaktadır5
. Etkin bir risk iletişiminde kaynak- kanal-aracı arasında çift
yönlü bir enfermasyon akışı olması gerekmektedir. Özellikle bu doğru iletişim akışı sağlık ve
risk konusunda alınan önlemlerde bu tür risklerin anlam ve önemi, alınan kararların-
eylemlerin bu riskleri düzenleme ve kontrolünü sağlamak açısından önem arz etmektedir.
Etkin Risk İletişiminin Yapısı
A. Kaynaklar B. Kanallar C. Alıcılar
Bilim İnsanları Medya Genel Kamu
Sağlık Kuruluşları Kurumlar Olaydan Etk. Kişiler
Olayla ilgili Gruplar Olayla ilgili Gruplar Grup Üyeleri
Tanıklar Kanaat Önderleri Sosyal Açıdan Maruzlar
Geri besleme
Şekil 1: Risk İletişiminin Örgütsel Yapısı
Kaynak: Pidgeon, Henwood ve Maguire, s.67.6
Bu bağlamda şekil 1, riskli olayların ve onların özelliklerinin iletişim sürecinin önemli bir
parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Bu riskli olaylar ve onların özellikleri, risk
algılamalarının yoğunlaşmasında ya da azalmasında geniş psikolojik, sosyal,
kurumsal ve kültürel süreçle etkileşirler (Pidgeon vd., 1999: 67-68).7
Burada kastedilen
kamunun risk iletişimi karşısındaki tepkisinin yalnızca olgulara ve teknik enformasyona
dayanmadığı aynı zamanda sahip olunan bilgi, değerler, inançlar, duygular ve riski
yönetenlerin sözünün güvenilir olup olmadığına bağlı olmasıdır8
. (Thesenvitz, 2000: 2).
4 Er Burcu,Sezer. Küresel Risk Unsuru Olarak GDO’lar. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
5Çınarlı,İnci. Risk iletişimi Açısından SARS Salgını.
6 Yakut İnci. Risk iletişim Bilimi Perspektifinden Risk İletişimi Stratejileri. Nisan.2009
7 Çınarlı,İnci. Risk iletişimi Açısından SARS Salgını.
8 Çınarlı,İnci. Risk iletişimi Açısından SARS Salgını.
3. Toplumda risklerin belirlenerek değerlendirilmesi aşamaları, Yapılacak uygulamalarda ve
alınacak kararlardaki iletişim tekniklerinin belirlenmesi, İletişim tekniklerinin toplumsal
kurumlar, örgütler ve bireyler düzeyinde oluşma biçimleri ve Kurum-örgüt-birey düzeyinde
iletişimi etkileyen sosyo-kültürel faktörler risk iletişiminin sürecinde yapılması gereken
planlamalardır9
.
Risk iletişimi, karar vericiler ya da uzmanlar ile kamu arasında riskin varlığı
çeşidi, biçimi, ciddiyeti veya risk olarak kabul edilebilirliği hakkında iki yönlü bir
iletişim sürecidir (WHO d, 2004: 3).10
Sonuç olarak risk iletişimi yoluyla farklı paydaşların
bilgilendirilmesi, paniğin korkunun, söylentilerin ve mezenformasyonun (hatalı enformasyon)
en aza indirilmesi, bireylerin uygun tedbirleri almaları sağlanmaktadır. (Tinker ve
Vaughan, 2002: 190).11
GDO Tartışmalarının Risk İletişimi ve Küresel Etkisi
GDO, yani Genetiği değiştirilmiş organizma, bir canlı türünün doğal hayatta sahip olmadığı
bir özelliğin bir başka canlıdan gen aracılığıyla insan eliyle laboratuvar ortamında
değiştirilmesiyle elde edilir. Gen yunanca bir kelimedir ve doğum başlangıç anlamına gelen
‘’genos’ tan gelmektedir. Yaşamı belirleyen DNA sarmalı içinde yer almaktadır ve hücre
çekirdeğinde kimyasal dille yazılmış yaşamın şifre kodudurlar. Genler, DNA’ dan aldıkları
genetik mesajları hücre içinde protein üreten birimlere taşımaktadırlar. Gen transferi, bir
canlının genlerini taşıyan DNA’sının bir başka canlının hücresine nakledilmesidir. Genetik
biliminin ilk olarak XIX yy.da Avusturyalı bilim adamı Gregor Mendel tarafında başlatıldığı
kabul edilir. İlk gen transferi çalışmaları ise 1900’lü yılların başlarında yapılmıştır. Yulaf ve
meyve sineği hücreleri üzerindeki çalışmalarda bazı bakteriler kullanılmış, bakteri hücresi
içerisine yerleştirilen DNA genlerinin bu hücre içerisinde fonksiyonlarını ve çoğalmalarını
sürdürdükleri tespit edilmiştir.12
İngiliz bilim adamları James Watson ve Francis Crick’in 1953’
te DNA’ nın çifte sarmal yapısını çözmeleriyle de genetik bilimi büyük bir ivme kazanmıştır.
1985-2000 yılları arasında yaklaşık 3 milyar dolarlık İnsan Genomu Projesi geliştirilmiştir13
80’lerden sonra ivme kazanan bu projeler gıdada ilk olarak genetiği değiştirilmiş mısır
projeleri olarak karşımıza çıkmıştır14
. Gen aktarımıyla oluşan GDO’ lu ürün; GDO içeren
veya GDO dan üretilen bileşen içeren tohum ile veya yem ile ya da onu yiyen hayvandan
üretilen gıda ile yine doğrudan GDO içeren veya GDO dan üretilen bileşen içeren gıdalar
olarak sofralarımıza gelebilmektedir.
Günümüzde Amerika başta bulunmak üzere Japonya, Arjantin, Brezilya, Kanada, Uruguay
Filipinler, İspanya, Meksika, Kolombiya, Şili, Portekiz, Honduras, Slovakya, Romanya,
Polonya, Avustralya, Çek Cumh.,Fransa, Almanya, Güney Afrika, Çin, Paraguay, Hindistan
gibi ülkelerde Gdo’lu ürün ekimine resmen izin vermişlerdir. Bu 25 ülkeden 10’u gelişmiş,
15’si ise gelişmekte olan ülkelerdir. Toplamda 55 ülkede ekim ve kullanıma izin verilmektedir.
(sf 89 deccal) Kimi Avrupa’da ise sıkı denetim altında tutulmakta bazı ülkelerde daha önce
9 Yakut İnci. Risk iletişim Bilimi Perspektifinden Risk İletişimi Stratejileri. Nisan.2009
10 Çınarlı,İnci. Risk iletişimi Açısından SARS Salgını.
11 Çınarlı,İnci. Risk iletişimi Açısından SARS Salgını.
12 Er Burcu,Sezer. Küresel Risk Unsuru Olarak GDO’lar. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
13Er Burcu,Sezer. Küresel Risk Unsuru Olarak GDO’lar. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
14Er Burcu,Sezer. Küresel Risk Unsuru Olarak GDO’lar. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
4. örneği verdiğimiz etkin risk iletişimi önlemleri sonucunda yasaklanmıştır. Danimarka, İsveç,
Norveç, Avusturya başta olmak üzere Avrupa topraklarında GDO ekimine izin
verilmemektedir. Dünya sağlık örgütünün aracılığıyla ile kurulan baskının sonucu olarak da
AB ’de bazı ülkelere katı kontroller altında birkaç çeşit Gdo’lu yemin işlenmesi ve ekimine
izin verilmektedir.15
Dünyada genetiği ile oynanmış mısır, patates, domates, pirinç, soya, buğday, kabak
balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri gibi pek çok ürün bulunmaktadır. Ayrıca
muz, çilek, ahududu, ananas, karpuz, kiraz, biber gibi ürünler üzerinde de çalışma devam
etmektedir.16
GDO’ların küresel bir risk unsuru olarak ele alınmasının nedeni öncelikle gen teknolojisinin
oldukça yeni bir teknoloji olmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, GDO’ların
bütünüyle kötü olarak yargılanması değil, ürünlerin nasıl ve hangi amaçla üretildiği ve
doğuracağı sonuçların ne olduğudur.17
Bu noktadan hareketle GDO’ların yaratcağı sonuçları
şimdiden hesaplamamız mümkün olamamaktadır. Beck’in belirttiği gibi modernleşmenin en
geniş aşamasında risklerin önceden görünemezliği ve tahmin edilmezliği ortaya
belirlenmezlik ve denetlenemezlik sorunlarını ortaya çıkarmaktadır. Özellikle GDO gibi riskler
hangi zaman diliminde gerçekleşeceği kestirilemeyen ve sonuçlarının zamanının/sınırının
belirlenmesinin olanaksız olduğu risklerdir. GDO’lar konusundaki zararların sonuçlarının
yakın zamanda net olmaması küresel bir hareket oluşturamamakta her ülkenin kendi
ekonomi-politik süreçleri içerisinde alınan kararlara göre belirlenmektedir.
Bu konuda Avrupa Birliği, modern biyoteknolojinin, özelliklede GDO’ ların gelişiminin
tamamıyla güvenli bir ortamda ilerlemesini temin edebilmek maksadıyla, 24 Mayıs 2000
tarihinde imzalamıştır.Genetiği değiştirilmiş gıda ve yemler hakkındaki bu yönetmelik, küresel
hedef olarak insan hayatını, sağlığını ve refahını, çevreyi ve tüketici haklarını en üst seviyede
korumayı belirlemiş, bunu yaparken de iç pazarın da etkin çalışmasını sağlamayı ilke
edinmiştir. Sonrasında bu yönetmelik, GDO’ların izlenebilirliğini ve etiketlenmesini de
kapsayan 1830/2003 sayılı yönetmelikle desteklenmiştir18
.
GDO’larla ilgili 2001/18/EC sayılı direktifin 23. Maddesi ise bir ‘’korunma hükmün’’den
bahsetmektedir. Bu hükme göre AB üyesi ülkeler meşru nedenler sunmaları nedeniyle geçici
olarak kendi topraklarında GDO’lu ürünlerin satışını ve kullanımını sınırlama ya da
yasaklama hakkına sahiptir. Bu madde bir anlamda Cartegen protokolünün ana amaç
ilkesidir. Bu ilke ‘’halk sağlığı ve çevre konusunda geri dönülmez tehlikeler içeren konularda
o konunun riskli olup olmadığı konusunda bilimsel bir konsensüs yoksa bu o konuya dair risk
olmadığı konusunda bir yargıya varılmasına sebep olamaz’’ demektedir. Bugün bilim
insanlarını üzerinde kamuoyunun müthiş tahakkümü olduğu için ve uzman görüşleri kamu
kaynaklarının ihtiyacına göre şekillendiği için kamuoyu ve tüketicilerin mağdur olmaması bu
ilke geliştirilmiştir. Bu ilke daha önce küresel bir tehlike olan Çernobil olayı üzerinden
gelişmiştir’’19
.
Türkiye dahil bu protokolü imzalayan ülkeler biyolojik türlülüğün sürdürülebilir kullanımı ve
korunmasını olumsuz etkileyebilecek ve insan sağlığı açısından riskler yaratabilecek GDO
15 Demirkol,Kenan. GDO: Çağdaş Esaret. Kaynak Yayınları. Ankara. 2010
16 Özer,Kemal. Deccal Tabakta. Hayy Kitap. Mart.2010.
17 Er Burcu,Sezer. Küresel Risk Unsuru Olarak GDO’lar. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
18 http://www.tagem.gov.tr/HABERLER/cartegena/CBP-rehber.pdf
19 Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
5. organizmaların sınırlar ötesi taşınımını, alıp satımını ve kullanımını denetlemeyi kabul
etmişlerdir. Buna göre her ülke kendi iç hukukunda kanun yapacak ve bu ürünlerin salınımını
denetleyebilecektir.20
Fakat ileride değineceğimiz ve çalışmamızın ana konusu olan GDO riskinin ülkemizde
paydaşlar arasında tartışma yaratması bu konuda bugüne kadar etkili risk iletişiminin
yapılamamasına neden olmuştur. Bu anlamda başarılı sivil toplum kuruluşlarının daha yeni
proaktif olabildiği ve paydaşlara yönelik ‘’kamu sağlığı lobiciliği’’olarakta bilinen ‘’medyada
savunuculuk’’ ile ülkemizde risk farkındalığı oluşturulmaya başlanılsa da daha risk iletişim
sürecinin başında olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Günümüzde medyanın etkisi, sosyal kurumlara olana inancın yerini almıştır. Risk söz konusu
olduğunda toplumun bilimsel ve rasyonel argümanlardan ziyade kendi inanmak istediği
bilgileri seçme ve bunlara inanma eğiliminde olduğu gözlemlenmektedir21
. Medyada
savunuculuk buradan hareketle bilim ile politikanın, sosyal adalet değerinin bir araya
getirilmesi yönünde faaliyetlerde bulunan bir aktivizm biçimidir.22
Medyada savunuculuk;
gruplara medyada görünürlük, meşruluk aynı zamanda da hikayelerini kendi ağızlarından
anlatılması olanağı tanıması sayesinde güç sağlayabilir. Özellikle risklerden fayda
sağlamaya çalışan ve halkı kandırmaya yönelik argümanlar karşısında kıt kaynaklara sahip
olanlar için farkındalık yaratmak ve bilinç oluşturmak açısından da önemli yer teşkil
etmektedir.
Karar vericilerin GDO’nun sağlığa ve çevreye zararlı olmadığını ve verimde artış sağladığını,
daha az kimyasal gübre ve tarım ilacı gerektiren ve kurak-tuzlu arazilerde tarım olanağı
sağlayacak modern tarım teknolojisinin ürünleri olma özelliğine sahip olduğunu, tarımdaki
üretim artacağı için dünyadaki açlığın azalacağını öne sürmeleri gibi argümanlarla riskin
üstünden atlamaları; özel şirketlerin lobici faaliyetleri etkisi altında kaldıkları tartışmalarını da
gündeme getirmektedir.
Dünyada GDO pazarı Monsanto, Cargill, Novartis, Zeneca, Du Pont, Syngenta, Dow
Chemical, Bayer, BASF gibi Amerikalı firmaların elinde bulunmaktadır. Bu ülkelerin çoğu
Amerikan olmakla birlikte GDO’lu ürünleri hammadde olarak kullandıkları ve pazarladıkları
bilinmektedir.23
Bu şirketlerin dünyada gıda sektörünü ele geçirmeye yönelik bir strateji
belrledkleri ve bu teknoloji ile gıdaların üretiminde tekel oluşturmayı hedefledikleri tartışmaları
gündeme yerleşmektedir. Üstelik bu teknolojinin dünyadaki açlığın son bulunacağına yönelik
bir argümanla ürünlerini pazarladıkları ve bu doprultuda pazarlama enstrümanalrını
kullanmaları yaşamı patentlenebilir kılabilmeleri açısından ayrı bir etk tartışma konusudur.
Fakat GDO konusunda başarılı risk iletişimi yapan ve bunu yasaklayan ülkelerde görümüştür
ki; GDO’ların açlığı önleyici faydaları gerçeklikten çok uzaktır. ‘’BM Tarım ve Gıda sistemine
göre yapmış olduğu raporda gıda sistemi ile söylediği şeyin yanında Gdo ile ilgili 2 şey
söylemektedir. Açlık meselesi bir paylaşım sorunudur üretim sorunu değildir. Açlık Sosyal
adalet sorunu ve çözümü sosyal ve siyasi bir çözüm olmalıdır.24
’’
20http://www.tagem.gov.tr/HABERLER/cartegena/CBP-rehber.pdf
21Çınarlı,İnci. Medyada Savunuculuk ve Risk İletişimi. Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi ve
İletişimi Sempozyumu. Nisan. 2011
22Çınarlı,İnci. Medyada Savunuculuk ve Risk İletişimi. Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi ve
İletişimi Sempozyumu. Nisan. 2011
23 Er Burcu,Sezer. Küresel Risk Unsuru Olarak GDO’lar. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta Yayıncılık. İstanbul.
2009
24 Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
6. Dolayısıyla GDO’ların faydalarının geçerliliği olmadığı bir alanda yaratacağı riskler üzerinde
konuşmak ve olası zararlar konusunda önlemler almak risk iletişiminin gerekliliğine vurgu
yapmaktadır. Bilim adamları ve uzman kuruluşların yayınladıkları raporlar risk ihtimallerini
istatistiklerle belirlemektedir. GDO’nun zararlarının çevreye ve insan-hayvan sağlığına karşı
bilgilendirme yapan raporlarda bir çok zararlar tespit edilmiştir.
İnsan Sağlığı açısından25
;
Kısırlık, organ yetmezliği, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve kanser gibi hastalıklara
neden olabilir.
GDO’lar öldürücü alerjilere neden olabilir.
GDO’lu yemler, hayvanlarda antibiyotik direncini artırır, antibiyotiklerin etkisini azaltır.
Çoğu GDO’nun içerdiği böcek öldüren toksinlere hamile kadınların kanında ve
fetüsünde rastlanmıştır.
İtalya'da yapılan bir bilimsel araştırmada marketlerden alınan her 4 sütten 1'inde GDO
geni parçalarına rastlanmıştır.
GDO’ların salgıladığı böcek zehrinin tamamının insan sindirim sisteminde
parçalanmadığı ortaya çıkmıştır.
GDO ekim tarlalarında kullanılan yabani ot ilaçları, memeliler için toksik etki ve
insanlarda hormonel dengeyi bozma riski taşımaktadır.
Çevreye zararı açısından26
GDO üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türleri yaratır. Bu türlerin varlığı
ekosisteme ve tarıma büyük tehdit oluşturur.
GDO' lar tozlaşma yoluyla doğal türlere bulaşarak biyo çeşitliliğe zara verir.
Zehir salgılayan GDO' lar, kelebekler gibi zararsız canlıların ölümüne neden olur.
Zehir salgılayan GDO'lar zehirlerini köklerinden toprağa geçirirler. zaman içerisinde
bu zehirlerin birikimi çevre için tehlike içerir
Ayrıca esas hedefin dünyadaki gıda, tıbbi ürün, tohum vb. sektörleri, kontrol altına
almak, tekel oluşturmak ve küresel hakimiyet kurmak olduğu vurgulanmaktadır.
Türkiye’de GDO Tartışmaları ve Bir yöntem olarak Medyada Savunuculuk
Doğru bir risk iletişiminin oluşmasında tüm paydaşların riskin ciddiyetini algılamaları ve bu
konuda önlem almaları bu paydaşlar arasında yapılacak olan çift yönlü iletişim sayesinde
olabilmektedir. Fakat risk iletişimi konusunda riske bahis olan konu hakkında ayrı görüşler
olduğu takdirde iletişim paydaşlar arasında doğru akamamakta ve kamuya yanlış
enfermasyon verilebilmektedir. Bunun yanında riskten çıkar sağlayan ve medya gücünü
elinde tutanlar dezenfermasyon ve manipülasyon tekniklerini kullanarak riskin olası
tehlikelerini hafife almakta ve gerçekliği örtbas edebilmekteler.
Türkiye’de Biyogüvenlik kurulu-Tarım Bakanlığı-Sağlık Bakanlığı-Tübitak gibi hükümet
önderleri ile bazı uzman ve akademisyenler GDO’nun faydalarından bahsederken, GDO’ya
Hayır platformu, Greenpeace, Fikir Sahibi Damaklar Hareketi gibi sivil toplum örgütleri ile
bazı uzman ve akademisyenler GDO’ nun zararları üzerinde durmaktadırlar.
Ülkemizde ne yazık ki GDO konusunda karşıt görüşler olmakta ve bu anlamda görüş
ayrılıkları farklı stratejiler kullanarak bu görüşlerini kamuoyuna sunmaktadırlar. Bu anlamda
25 www.yemezler.org
26 www.yemezler.org
7. risk konusunda gerçek bir iletişim yapabilmek hem kamuoyunu hem de karar vericileri
etkilemek amacıyla çift taraflı bir iletişim stratejisi kurgulanmıştır ki bu da sivil toplum
savunucularının önderliğinde gerçekleşmektedir. Savunuculuk, bireylerin hakları olduğunu ve
bu hakların uygulanabilir olduğunu varsayar. Birincil olarak yetkili olan kişi ve grupların
hakları ve çıkarları ile ilgilidir. Siyasa savunuculuğu, kurumların çalışması gerektiği gibi
çalışmaları ile ilgilidir. Kamusal savunuculuk, şayet ağırlıklı olarak medyanın stratejik
kullanımını içeriyorsa ‘’medyada savunuculuk’’ adını almaktadır ki biz bu çalışmamızda risk
iletişiminde bir yöntem olarak ele almakta ve uyguladıkları taktikler ile medya ve kamuyounda
bu konunun risklerine karşı nasıl önlemler aldıklarını incelemeye çalışmaktayız.
Türkiye’de Cartegena protokolünün 2004 yılında TBMM’de onaylanmasıyla birlikte GDO’nun
sebep olacağı riskleri ve insan sağlığını dikkate alarak bu risklerin kontrol edilmesini
sağlayacak olan kendi iç hukukumuzda oluşturduğumuz Biyogüvenlik mevzuatını Gıda ve
Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi,
İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik adıyla 2009 yılında yürürlüğe sunmuştur.
Bu yönetmelik yürürlüğe girdikten sonra ZMO,Tabipler Birliği, Çiftçi-SENgibi sivil toplum
kuruluşları tarafından çok büyük tartışmalara neden olmuş ve bu yönetmeliğin GDO’nun
olabilecek risklerinin korumaya değil aksine serbest bırakılmasına izin verildiği belirtilmiştir.
Bu yönetmelikle geçen 3 madde tartışmanın ana konusunu belirlemektedir.
1. Eğer girişine izin verilen gıda ve yem, GDO’ lar dan %0,9 altında ise GDO’ lu olarak
kabul edilir ama etikette belirtme zorunluluğu yoktur. Eğer %0,9 üzerinde ise etikette
belirtmek zorunludur. İthalatına izin verilmeyen GDO’ lar için bu oranlar %0’ dı.
2. GDO’ lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam
formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır.
3. İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO
ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasaktır.
Maddede belirtilen ve girişine izin verilen GDO’lu ürün limitinin %9 olması sınırlılığı ve bunun
altında olan GDO’lu ürünün ülkeye girişine izin verilmesi konusu GDO’nun bu limitin altında
risk taşıyıp taşımamasının gerekliliğinin neye göre yapılmış olmasına ilişkin olduğu ve
etiketlenme yapılmadığıdır. Zaten ithalatına izin verilmeyen GDO ürününe ‘’ki eğer kaçak
girilmiyorsa’’ etiket zorunluluğu yoktur. Diğer bir konu riskleri belirlenme doğrultusunda belli
bir oranda etketlenme yapılan ürünün bebek mamalarında ve çocuk gıdalarında
kullanılmaması gereklilğidir. Bu madde zararlı görülen GDO’lu ürünün anneye girişinin kabul
edilmesi ve bebeğe girişinin kabul edilmemesi konusunda bir çelişki yaratmaktadır. Eğer
GDO nun riskleri bu kadar büyükse bebeğe olduğu gibi onu besleyecek olan anneye
dolayısıyla erişkine de yasak olmalıdır. Son maddede antibiyotiklere karşı direnç geni
sağlaması bakımından sağlığın tedavisinde risk oluşturduğu için yasaklanmıştır.
Bu tartışmalı ilk 2 madde konusunda kamuoyunda farkındalık oluşturmak sebebiyle 2004
yılında GDO’ya hayır platformu kurulmuştur. Buğday ve Ekolojik derneği, Greenpeace, Çiftçi-
Sen gibi STK’ların oluşumun kurulmasında öncülük etmesiyle ‘’YAŞAM
PATENTLENEMEZ’’27
adıyla bir deklerasyon yayınlanmış ve bütün meslek odaları ve sivil
toplum kuruluşlarının bir araya gelmesi sağlanmıştır. Bugün yaklaşık 82 STK’dan< oluşan
GDO’ya Hayır Platformu, 2004 yılında TBMM’de onaylanan Cartegena protokolünce
ülkemizde bu konuda hemen bir mevzuat oluşturmasıyla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla
kurulmuştur. O güne kadar bir çok yazılı-sözlü iletişim ile kamuyounda farkındalık yaratmaya
27 http://gdohp.blogspot.com/e
8. çalışan platform sayesinde 2009 yılında bir yasa hazırlanmasa da bir mevzuat oluşturulmuş
ama beklenenin aksine bu mevzuat GDO çıkarcılarına hizmet etmiştir.
GDO’ya Hayır platformu bu mevzuatla ilgili sorunları maddeler konusunda kamuoyunun
dikkatini çekmek için ana akım medyayı kullanmışlardır.’’Türkiye GDO ile resmen tanışıyor’’
ve ‘’Frankeştayn Ürünlere İzin verildi’’ gibi başlıklarla kamuoyunda yer alan haberler
mevzuatın görünenin dışında içindeki anlamını kamuoyuna anlatma çabası olarak
gözlemlenmiştir.
Medyada ki bu yoğun baskıdan sonra 26 Eylül 2010’da BiyoGüvenlik Yasası ve Yönetmeliği
aynı anda yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ve yönetmeliğe göre; 2009’ da ki yönetmeliğin aksine
önemli saydığımız 2 maddede değişiklik olmaktadır. Bu maddeye göreBebek mamalarında
ve devam mamalarında kullanılması yasaktır ibaresi korunmuş, GDO ‘lu ürün etiketlenmelidir
maddesi kaldırılmış ve antibiyotiklere karşı direnç geni içeren GDO ürünlerinin ithalatı ve
piyasaya sürülmesi maddesi de bu kanunla uygulamadan kaldırılmıştır.
Direnç geni içeren Gdo maddesinin kaldırılmasıyla Türk Tabipler birliği Danıştay’a kanunun
bu ve diğer maddelerinin durdurulması ile ilgili olarak başvuruda bulunmuştur. Daha önceden
mevzuatta bulunmayan ama 2010’da ki kanunla izin verilen madde GDO lobisinin yani
bunları üreten patentine sahip olanların Monsanto, Bayer gibi firmaların lobisini uygulatmaya
çalıştığı bir kural olarak Türkiye’de yapılmaya çalışılmış ve bu konuda başarılı olunmuştur28
.
Bunun üzerine GDO Hayır Platformu bu konunun arka planını ortaya çıkaran söylemler ile
ana akım medyada bilgi akışı sağlamışlardır. ‘’ABD; GDO ve ilaç şirketleri için Türkiye’den
yardım istedi’’, ‘’Hükümet kimin yanında Şirketlerin mi? Köylüsünün mü?’’ gibi haberler ve
kamuoyu anketleri, ‘’gündem belirleme ve çerçeveleme’’ gibi başarılı medyada savunuculuk
stratejileri bu konuda Danıştay’ın antibiyotiklere direnç geni içeren maddenin düzenlenmesi
gereği ile bu maddeyi 2011’de yürütmede durdurma kararı almasına neden olmuştur.
22 Şubat 2012 BiyoGüvenlik Kurulu Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine
dair yönetmeliğin değişikliğini yayımlamıştır Bu değişikliği içeren yönetmeliğe göre; GDO ve
ürünlerinin, insan ve hayvanların tedavisinde kullanılan antibiyotiklere direnç genleri içermesi
halinde, çevre ve biyolojik çeşitliliğe zararlı olmadığı Risk Değerlendirme Komitesi raporu ve
Kurul kararı ile tespit edilmedikçe bu ürünlerin ithal edilmesi ve piyasaya sürülmesine izin
verilecektir maddesi getirilmiştir. Yani bu madde gereğince Antibiyotik Direnç geninin yasak
olması Biyo güvenlik kurulunun bu ürünleri zararlı olmadığına dair görüş bildirene kadar
serbest bırakarak tanımlamaktadır. Dinç’e göre bakanlık hukukun arkasından dolaştığını ve
bunun aslında serbest bırakmak yani izne tabi serbest bırakmak olduğunu belirtmektedir.29
Gdo’ ların Türkiye’de Biyogüvenlik kurulunun Tarım Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Üniversiteler ve STK’lardan atanan uzmanlarca
oluşturulan bir komiteden oluşturulması ve içerisinde 9 kişilik bir oluşumdan 7sinin bürokrat
olması GDO tartışmalarında hükümetin ve bakanlıkların GDO taraftarı duruşları bu komitenin
kararlarını ne kadar bağımsız aldığı konusunda tartışmalıdır.
GDO’lu yem ve gıdaların ithalatı için Biyogüvenlik kuruluna başvuran yem ve gıda üreticileri
Biyogüvenlik kurulunun websitesinden belirli zaman aralıkları ile kamuoyuna açılıp
yayınlanmakta ve görüş sunulmaktadır. Bu konuda biyogüvenlik kuruluna sunulan raporlara
göre kurul ithalatın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine karar vermektedir. Özellikle 2012 Ocak
ayıyla başlayan ve GREENPEACE’in bu konuda daha aktif olarak olarak yer aldığı
kamuoyunu bu doğrultuda bilgilendirme çabaları büyük ölçüde başarılı olmuştur.
28 Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
29 Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
9. Ekim 2011tarihinde Biyogüvenlik kurulunun 10 mısır çeşidinin ithalatına izin verilmesinin
engellenmesi için GDO’ya Hayır platformu tarafından zararlarına karşı teknik bir rapor
hazırlanmış ve kamuoyuna kendi web sitelerinden ‘’Son 48 saat’’imza kampanyası ile
duyurulmuştur. Bu aşamada Greenpeace bu platformun içerisinde bağımsız bir aktivist karar
almış ve kendi web sitesinde ve sosyal medyadaki paydaşlarına kendi kanalları üzerinden
çağrı yapmıştır. Bu imza kampanyasında 2 gün içerisinde 108.000 imza toplayarak
Türkiye’de önemli bir kitleye ulaşabildiği gücünü fark eden Greenpeace gıda hareketinin
global bir sorun olduğuna kanaat getirmiş ve bundan sonra Türkiye’de bu konuda farkındalık
yaratmada önemli bir savunucu olarak yerini almıştır.30
Çınarlı ‘’Medyada savunuculuğun üç temel basamağına vurgu yapmaktadır gündem
belirleme (insanlara hangi risk hakkında daha fazla düşünmeleri gerektiğinin kitle iletişim
araçları ile aktarımı, bu amaçla yaratıcı epidemiyoloji gibi yöntemlerin kullanımı),
çerçeveleme ve önceleme (priming) (risk tartışmalarının arzu edilen sınırlarının çizilmesi)
ilegeliştirilmesi (risk ile ilgili karar alma sürecini etkileme) basamakları’’.
Johns Hopkins Center for Communication Programs; "A" Frame for Advocacy başlığı ile altı
aşamalı bir savunuculuk planı geliştirmiştir. Tıpkı bir kampanya süreci gibi işleyen bu
programın aşamaları şöyledir: 31
Analiz: Sorunun analizi, siyasa ihtiyacı, paydaşlar ve özellikle de destekleyenler, karşı
çıkanlar, karar alıcılar, siyasa yapma biçimleri ve süreçleri ile karar alıcıları etkilemekte
kullanılacak araçlar.
Strateji: Bağlama uygun açık hedeflere dayalı.
Harekete geçme: Kolektif kaynakların ve gücün maksimize edilmesi için potansiyel
partnerlerin harekete geçirilmesi ve koalisyon oluşturma.
Eylem: Güvenilir mesajlar ve uygun kanallarla (medya) soruna yönelik maksimum görünürlük
sağlama.
Değerlendirme: Başarılanları ve daha nelerin yapılması gerektiğini belirlemek.
Süreklilik: Daha uzun dönem için planlama, koalisyonları bir arada tutma, argümanları taze
tutma ve bunları güncel şartlara uyumunu sağlamak.
Eylem aşamasında yani medyada görünürlük sağlama aşamasında, kitle iletişim kuramları
devreye girer.
Medyanın Gündem Belirleme ve Çerçeveleme/Önceleme İşlevlerinin Medyada Savunuculuk
Amacıyla Kullanılması
Medya, kamusal söylemi biçimlendirerek toplumsal önceliklerimizi belirler. Medyada
savunuculuk görüşünde kamusal sorunlar sosyal yapılardır. Yani gruplar, kurumlar ve
savunucular medya ortamını kullanarak sorunları tanımlamak, bunları kamu gündemine
taşımak ve sorunları sembolik olarak tanımlamak için rekabet ederler. 32
Her ne kadar Greenpeace ve Gdo’ya Hayır platformu kamuoyunun bu farkındalığını
kamuoyuna sunmuş olsalar da bu izin Biyogüvenlik Kurulundan geçmiş ve ürünlerin
ithalatına izin verilmiştir.
Bu aşamadan sonra Greenpeace’in GDO konusunda farkındalık yaratması ile ilgili
çalışmalarında analiz ettiğimizde yukarıda belirttiğimiz plan aşamasında hareket ettiğini
görebilmekteyiz. 10 mısırın biyogüvenlik kurulunun izninden geçmesinden sonra medyada
büyük yankı uyandıran olay; Greenpeace’i harekete geçirmekte ve bu konuda bir analiz
30 Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
31 Çınarlı,İnci. Medyada Savunuculuk ve Risk İletişimi. Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi
ve İletişimi Sempozyumu. Nisan. 2011
32 Çınarlı,İnci. Medyada Savunuculuk ve Risk İletişimi. Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi
ve İletişimi Sempozyumu. Nisan. 2011
10. yapılmaktadır33
Medyada Savunuculuğun genel ilkesi olan karar vericilere ve politikacılara
ulaşmayı ve onları hedef alan stratejiler geliştirilmiştir. Greenpeace kendisi genetikçilerden,
moleküler biyolog ve halk sağlığı uzmanlarından oluşan bir bilim komitesi oluşturarak,
biyogüvenlik kurulunun ithalatı izin vermek adına yayınladıkları raporlara karşı ayrı rapor ve
teknik görüş hazırlamışlardır. Burada hedef kitle biyo güvenlik karar verici merci olduğu
raporlar aynı ciddiyette ve bilimsel nitelikte hazırlanmaktadır34
.Bu konuya ayrıca değindikleri
ve halkın anlayacağı bir dille görsel ve yazılı anlatımlar gerçekleştirdikleri ‘’Yemezler’’35
adında bir website kurulmuş ve buradan on line imza kampanyaları toplamaktadırlar. Her
imza kampanyasına katılan katılımcıya Greenpeace rozet ve t-shirt hediye etmeleri başka bir
hediye etmemeleri kullanıcının bir Greenpeace aktvitist ruhu oluşmasında ayrı bir strateji
olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca sosyal medya (facebook ve twittter)’ da sürekli olarak
biyogüvenlik kurulunun ürün ithalatına yönelik yayınlamış olduğu raporları takip ederek
belirlenen süre içerisinde karşıt görüş ve kamuoyu oluşturmak için imza kampanyalarına
devam etmişlerdir.
Bu konuda başarılı bir kampanya örneği olarak 9 GDO’lu mısırın ithalatına izi verilmesi ile
ilgili görüş biyogüvenlik kurulunun sitesinde yayınlandıktan sonra Greenpeae’in karşıt bir
rapor hazırlayarak bunu sosyal medyada duyurmasıdır. ‘’9 başvuru için 9 saat’’36
kampanyası
adıyla facebook ve twitterdan yayınlanan imzalar karşısında biyogüvenlik kurulunda 6 mısırın
reddedilmesi büyük bir başarı örneği olarak medyada yankılanmıştır. Bu anlamda medyada
gündem belirleme ve görünürlük stratejisinin uzantısı olarak hükümet binasının önünde canlı
ve kostümlü eylemler gerçekleştirerek ana akım medyada geniş yer almaktadırlar.
Bu anlamda hükümetin dikkatini çeken ve bu konuda tartışmalara yeni boyut kazandıran ve
halkın farkındalığının daha derin oluşmasını sağlayan bu stratejiler gündem belirleme
çabalarının sonuçları olarak ortaya çıkmakta bu konuları açık platformlarda tartışma ve
interaktif ortamda kurgusal olmayan söylemler yer bulmasına etki etmektedir.
Ayrıca 6 mısırın onayından sonra daha aktif bir şekilde eylemlerine devam eden ve gerek
ana akım medyada gerekse sosyal medyada ‘’9 mısırın 6’sı reddedildi sırada GDO’lu
gıdalar’’var söylemleri medyada savunuculuk planlamasında uzun süreli planlarda süreklilik
ilkesini benimsediklerinin göstergesidir. Kaldı ki Mehdi Eker’in daha sonra ana akım
medyada GDO’lu ürünlerde etiket kuralını getireceği açıklamalara rağmen asıl hedefi GDO’lu
ürünlerin ve yemlerin girişini yasaklamak üzere bir hedef açıkladıkları bu hedefin uzun süreli
bir plan içerisinde ortaya konulacağını ve basamak basamak bu planlama konusunda
başarılı olduklarını göstermektedir.
Şu anda Türkiye’ de Mısır, Soya ve Kanola, Pamuk yoğun olarak GDO ticareti yapılan
ürünlerdir. Somut olarak doğrudan gıdamıza girecek hiçbir GDO’lu ürünün girişine izin
verilmedi ama bu konuda başvurular var, değerlendirme aşamasında. Yemlerde ise 3 soya
ve 19 mısırın yem amaçlı kullanılması üzere girişine izin verildi, 6sı reddedildi. 4 tane daha
sıradan bekleyen var.
33 Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
34 Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
35 www.yemezler.org
36 www.yemzler.org
11. SONUÇ
Sağlığın sosyal belirleyicilerinin gittikçe artması sürdürülebilir bir sosyal değişim/dönüşüm
için stratejik iletişim çabalarının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çabalar; bireysel
davranış ların değiştirilmesini de tamamen yadsımadan, ancak sosyal adalet değerini
merkeze koyan ve bireyleri kendi sağlıklarını ilgilendiren kararların alınmasında daha fazla
katılımcı yapan yöntemlerin kullanılmasına ihtiyaç göstermektedir.37
Medyada Savunuculuk özellikle riskin yönetilmesinde paydaşlar arasında konsensus
sağlayamadığında halk sağlığı ile ilgili paydaşlara farkındalık yaratmada fayda sağlayan bir
yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle kullandığı stratejilerde devlet önemli
paydaşlardan biridir ve kimi zaman karar almada oluşturdukları güçle başı çeken taraf
olabilmektedirler.
Medyada savunuculuk yöntemini risk iletişimi bağlamında kullanacak olanlar, medyanın
kamu sağlığı enfermasyonları açısından oluşturduğu paradoksu iyi analiz etmelidirler. Sosyal
değişim çabalarının, status quo taraftarı bir medya ortamını kullanarak gerçekleştirmenin
zorluğunu iyi hesap etmelidirler. Ne yazık ki biliminde bazen iktidarın izin verdiği ölçüde
araştırma yapabildiği ve yayınlayabildiği günümüzde Cartegena’da yer alan ihtiyatlılık ilkesi
ülkelerin küresel risklere karşı karar almalarında ana amaçları olmalıdır. Kaldı ki GDO
konusunda yapılan bilimsel araştırmaların yapılması izninin ürünün hammadde üreticilerin
iznine tabi tutulduğu38
dolayısıyla negatif sonuçlarda bilimin sansüre uğradığı günümüzde ne
yazık ki modernliğin getirisi olan ve sonuçlarını bilemediğimiz risklere karşı ülkeler daha
ihtiyatlı davranmak zorunda olmalılardır.
byhyh9mxaosıcsaccmd
37 Çınarlı,İnci. Medyada Savunuculuk ve Risk İletişimi. Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi
ve İletişimi Sempozyumu. Nisan. 2011
38 Çınarlı,İnci. Medyada Savunuculuk ve Risk İletişimi. Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi
ve İletişimi Sempozyumu. Nisan. 2011
12. KAYNAKÇA
Beck,Ulrich. Living in the world risk society. Routledge,Taylor. 2006
Çınarlı,İnci. Sağlık İletişimi ve Medya. Nobel Yayın Dağıtım. Haziran.2008
Çınarlı,İnci. Stratejik İletişim Yönetimi. Beta Yayıncılık. İstanbul. 2009
Çınarlı,İnci. Risk Toplumu’nda Sorumluluk Kavramı. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
Çınarlı,İnci. Medyada Savunuculuk ve Risk İletişimi. Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi ve
İletişimi Sempozyumu. Nisan. 2011
Çınarlı,İnci. Risk iletişimi Açısından SARS Salgını.
Er Burcu,Sezer. Küresel Risk Unsuru Olarak GDO’lar. Belirsizlik Toplumun Krizi. Beta
Yayıncılık. İstanbul. 2009
Demirkol,Kenan. GDO: Çağdaş Esaret. Kaynak Yayınları. Ankara. 2010
Media Advocacy to Advance Public Health Policy.2002.
Özer,Kemal. Deccal Tabakta. Hayy Kitap. Mart.2010.
Yakut İnci. Risk iletişim Bilimi Perspektifinden Risk İletişimi Stratejileri. Nisan.2009
Dinç Nejat. GDO Hareketi Üzerine röportaj.Nisan 2012.İstanbul
www.yemezler.org
http://gdohp.blogspot.com/ed
www.radikal.com.tr
www.hürriyet.com.tr
www.milliyet.com.tr
http://www.tagem.gov.tr/HABERLER/cartegena/CBP-rehber.pdf