6. Felsefenin en büyük sorunu olarak Marx, tanrının veya
evrenin ikisinden birisinin ezeli olması gerektiğini
düşünmüştür:
1. Ya evren ezelidir, tanrı yoktur.
2. Veya Tanrı vardır ve evren ezeli değildir, yaratılmıştır.
Bu iki ihtimali ortaya koyarak, evrenin ezeli olduğunu
düşünerek tanrısal varlığı yok saymıştır.
Marx'ın ölümünden sonra 70 senede dünyanın 3'te biri
Marksist olmuştur. Ateizmin en etkili ismi Marks'tır
denebilir.
7. Evren yaratılmış bir şey değildir. Eğer yaratılmış
olsaydı, o takdirde, evrenin Tanrı tarafından belli
bir anda yaratılmış olması ve evrenin yoktan
varedilmiş olması gerekirdi. Yaratılışı kabul
edebilmek için, her şeyden önce, evrenin var
olmadığı bir anın varlığını, sonra da, hiçlikten
(yokluktan) bir şeyin çıkmış olduğunu kabul
etmek gerekir. Bu ise bilimin kabul edemeyeceği
bir şeydir.
George Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, İstanbul: Sosyal
Yayınlar
8. Fakat daha sonraki Fizik keşifleri ile Friedman ile Lemaitre
adlarındaki bilim adamları önce evrenin genişlemesi
gerektiğini matematiksel olarak ortaya koydular.
Daha sonra Edwin Hubble, bunu teleskop gözlemleriyle
ispatladı.
Daha sonraki birçok keşif bunu destekledi ve birçok bilim
adamı Nobel ödülünü sırf bu konu üzerinde çalışarak aldı.
Big Bang Teorisi'nin en reddedilmez kanıtı da Kozmik Fon
Radyasyonunun keşfi ile bulundu.
9. Evrenin Varoluşu
20. yüzyılın ortalarına dek hakim olan
görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip
olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve
sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi.
"Statik (durağan) evren modeli" adı verilen
bu anlayışa göre, evren için herhangi bir
başlangıç veya son söz konusu değildi.
21. yüzyılın başlarında olduğumuz şu
dönemde, evrenin bir başlangıcı olduğu,
yok iken bir anda büyük bir patlamayla var
olduğu modern fizik tarafından pek çok
deney, gözlem ve hesapla ispatlanmış
durumdadır.
10.
11. ِ
ضَْرﻷا َ
و ِتا َ
َﺎوﻣﱠﺳاﻟ ُﻊِﯾدَﺑ
O gökleri ve yeri
yoktan var edendir...
(Enam Suresi 101)
13. O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta)
göklerle yer birbiriyle bitişikken, Biz onları ayırdık
ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar
inanmayacaklar mı?
(Enbiya Suresi, 30)
Ratk
birbiriyle içiçe, ayrılmaz durumda,
kaynaşmış
Fatk
tohumun filizlenerek topraktan
dışarı çıkması
14. Gerçekten de Big Bang'in ilk anını
hatırladığımızda, kozmik yumurta denilen
noktanın evrenin tüm maddesini
içerdiğini görürüz. Yani her şey, bir başka
deyişle tüm "gökler ve yer" bu noktanın
içinde, ratk halindedirler. Ardından bu
kozmik yumurta şiddetle patlamış, bu
yolla maddeler fatk olmuş, yani dışarı
çıkarak tüm evreni oluşturmuşlardır.
16. üç yaklaşım
Aristoteles’in de
içinde olduğu
birinci grup,
evrenin sabit
sınırları olduğunu
savunmuştur.
Aristotle, The Complete Works of
Aristotle
Newton’un da
içinde olduğu ikinci
grup, evrenin
sınırsızca sonsuz
olduğunu ifade
etmiştir.
Newton, Philosophical Writings
Kant’ın da içinde
olduğu üçüncü grup,
aklın bu konudaki
ikilemi çözemeyeceğini
söyleyerek agnostik bir
tutum benimsemiştir.
Immanuel Kant, The Critique of Pure Reason
17. 1920’li yıllarda, Einstein’ın
formüllerinden hareketle ve
birbirlerinden bağımsız
olarak Georges Lemaitre ve
Alexander Friedmann’ın,
teorik olarak, evrenin
genişlemesi gerektiğini
ortaya koymaları bir dönüm
noktası oldu. Bundan kısa bir
süre sonra Hubble’ın
teleskop gözlemleriyle bu
olgu, gözlemsel olarak da
doğrulandı.
Stephen W. Hawking, Zamanın Kısa
Tarihi
18.
19.
20. Evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir.
Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi
hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.
Paul Davies, fizik profesörü
Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder.
Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler.Oysa Big
Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana
getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale
getirmiştir.
Fred Hoyle, The Intelligent Universe
Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki
birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük
olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.
Stephen Hawking, A Brief History Of Time, Bantam Press
21. Biz göğü 'büyük bir kudretle'
bina ettik ve şüphesiz Biz,
(onu) genişleticiyiz.
(Zariyat Suresi, 47)
24. Büyük patlama'dan (big bang) sonra
dünya'mızın, güneş'in, yıldızların hemen
oluşmadığını biliyoruz. evren hiçbir yıldız
oluşmadan önce bir gaz bulutu şeklindeydi. bu
gaz bulutunun ana maddesi hidrojen'di.
hidrojen'den sonra ise en çok var olan madde
helyum'du. bu gaz bulutunda daha sonra oluşan
sıkışmalar ve yoğunlaşmalar yıldızların,
gezegenlerin oluşumunu sağladı.
27. Büyük Çöküş, evren biliminde Evren'in nasıl sonlanacağıyla ilgili üç olası senaryodan biridir. Bu üç
senaryo, Rus bilim adamı Aleksandr Fridman (1888-1925) tarafından 1922 yılında ortaya atılmıştır. Büyük Çöküş
Senaryosu'na göre Evren'in genişlemesi, kütle çekimi etkisiyle giderek yavaşlayarak, Evren'in genişleme hızı ve
Evren'deki toplam kütle miktarına göre belirli bir gelecekte duracak ve daha sonra da içine çökmeye başlayarak
bas;angic anindakine benzer bir tekilliğe dönecektir.
28.
29. Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi
katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi,
yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim
üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız.
Enbiya Suresi 104
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler.
Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu
(kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle
dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından
münezzeh ve Yücedir.
Zümer Suresi 67
31. Insanlar önceleri dünyanin sabit oldugunu günesin dünyanin
etrafinda döndügünü saniyorlardi. Daha sonra Kopernik, Kepler ve
Galile Günesin sabit oldugunu dünyanin günesin etrafinda
döndugunu savundular. Daha sonra gelisen teknolojiyle Günesinde
samanyolu galaksisinde hareket halinde oldugu tesbit edildi.
32. Hırıstiyan kilisesi Ortaçağ’da Aristo’nun ve
Batlamyus’un Evren ve Dünya ile ilgili
fikirlerini resmi görüş olarak kabul etmişti. Bu
Evren modelinde Dünya sabit bir şekilde
duruyorken, Güneş, Dünya’nın etrafında
dönüyordu. Kilise, Dünya merkezli bu görüşü
resmi görüş olarak kabul etmişti. Kilise kendi
görüşlerini Tanrı’nın iradesinin yansıması
olarak sunduğu için, o dönemde bu görüşlere
karşı çıkmak Tanrı’ya karşı çıkmak olarak
değerlendirilirdi.
33. Güneş de bir karar yerine doğru
akıp gitmektedir. Bu Üstün Olan ve
Bilen'in takdiridir.
(36: 38)
ِِﯾمﻠَْﻌﻟا ِﯾز ِزَْﻌﻟا ُرِﯾدْﻘَﺗ َِكﻟَذ َﺎﮭﱠﻟ َرﱟﻘَﺗُْﺳﻣِﻟ ي ِرَْﺟﺗ ُسْﱠﻣﺷاﻟ َ
و
34. Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı
yaratan O'dur. Her biri bir
yörüngede yüzer.
Enbiya Suresi 33
َُونﺣَﺑَْﺳﯾ ٍَكﻠَﻓ ِﻲﻓ ﱞلُﻛ ََرﻣَﻘْﻟا َ
و َْسﻣﱠﺷاﻟ َ
و ََﺎرﮭﱠﻧاﻟ َ
و َلْﯾﱠﻠاﻟ ََقﻠَﺧ ِيذﱠﻟا َ
ُوھ َ
و
35. “Felek” kelimesinin anlamlarinin ortak noktasi
dairesel bir seyden bahsetmesidir.
Böylece ayette her bir gök cisminin dairesel birer
yörüngede hareket etmekte oldugu
bildirilmektedir..
36. Müslüman gökbilimcilerinden Bîrûnî daire ve felek
kelimelerinin eş anlamlı olduğunu, ancak felek
kelimesinin daha ziyade hareket halindeki bir
daireyi göstermek üzere küre yerine kullanıldığını
belirtmiştir.
37. Ayetteki mucizeler
• Günes, ay ve diger gezegenlerin hareket
ettiginden bahsedilmektedir
• Hepsinin belirlenmis bir yörüngesi oldugu
belirtilmektedir, yani planli bir hareket
• Dairesel sekillerde döndüklerinden
bahsedilmektedir
39. 1) Güneşe ve onun aydınlığına andolsun,
2) Onu izlediğinde/tabi olduğunda Ay'a
andolsun,
٢ۖۙﺎَﮭﯾَٰﻠﺗ اَِذا َِرﻣَﻘْﻟا َ
و١ۖۙﺎَﮭﯾ ٰ
ُﺣﺿ َ
و ِسْﱠﻣﺷاﻟ َ
و
40. 1) Ayette “onun aydınlığına” dedikten hemen sonra Ayın
ona tabi olduğu-taklit ettiği yazar. Burada Ayın tâbi
olduğu-taklit ettiği “onun aydınlığı” dır.
Yani ayet diyor ki Ay’ın ışığı kendinden değildir, Ay ışığı
güneşe tâbidir, yani ayın ışığı güneşin taklitçisidir.
2) Ay’ın Güneş’i takip ettiğini, Ay’ın Güneş sisteminin bir
parçası olduğunu, modern kozmolojinin ortaya koyduklarıyla
insanlık öğrendi.
42. Gökleri ve yeryüzünü gerçek ile yarattık. Geceyi
gündüzün üzerine yuvarlıyor, gündüzü de gecenin
üzerine yuvarlıyor.
Zümer Suresi 5
Bu ayette “yuvarlıyor” diye çevrilen
kelimenin Arapçası “yükevviru”dur. Bu
kelimeyle aynı kökten gelen “küre”
kelimesi “top” anlamında kullanılmakta;
“kurretul kadem” (kurre: küresi; kadem:
ayak) günümüz Arapçasında “futbol topu”
için kullanılmaktadır. Türkçedeki “küre”
kelimesi de aynı kökten gelmektedir.
43. ۜﺎَﮭﯾ ٰ
ﺣَد َِكﻟ ٰ
ذ َدَْﻌﺑ َضَْر ْ
اﻻ َ
و
Bundan sonra da yeri döşeyip yaydı.
Örneğin çocukların topu yerdeki bir çukura düşürmeleri, taş atıp
çukura düşürme yarışları, cevizle oynanan oyunlar
hepsi “dehv” kelimesiyle ifade edilmektedir. Deve kuşunun yuva
yapmasına, yatacağı yerdeki taşları temizlemesine, yumurtladığı
yere ve yumurtasına da bu köklerden türemiş kelimeler kullanılır.
50. Yer kabuğu ve üst mantodan oluşan 100 km kalınlığındaki Dünya yüzeyi "tabaka" adı
verilen parçalardan oluşmuştur. Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve
sayısız küçük tabaka vardır. "Tabaka tektoniği" adı verilen teoriye göre bu tabakalar
kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dünya üzerinde hareket
ederler... Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır.
Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana
gelir. Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir.
51. Continental drift Kitasal sürüklenme
İlk olarak Alman bilim adamı Alfred Wegener’in 1915 yılında yayınlanan makalesiyle
ortaya koyduğu bu oluşum, başta itirazlara uğradıysa da zamanla fizikçilerin yaptığı
araştırmalar Wegener’in haklılığını ortaya koydu.
52. Dağları görürsün de, donmuş
sanırsın; oysa onlar
bulutların sürüklenmesi gibi
sürüklenirler…
Neml Suresi 88
ِبﺎَاﻟﺳﱠﺣ َرﱠﻣ ُرﱡﻣَﺗ َِﻲھ َ
و ًةَِدﻣﺎَﺟ َﺎﮭُﺑَﺳَْﺣﺗ َلَﺎﺑِﺟْﻟا ىََرﺗ َ
و
54. Dağların yeryüzünde görünen kısmından çok daha büyük
olan kökleri, yerin altında görünmez bir durumdadır. Dağların
yerin altındaki kökleri, dağın görünen kısmının 10-15 katına
kadar çıkabilmektedir. Örneğin Dünya’nın en yüksek noktası
olan Everest Tepesi, yerin 9 km kadar üstündedir, oysa bu
noktanın yerin altındaki kökü 125 km civarındadır. Bir kazığın
fonksiyonlarını yerine getirmesi için kazığın yerin altına
saplanan kökü nasıl çok önemliyse, aynı şekilde dağ için de
yerin altındaki kökü çok önemlidir.
55. Frank Press dağları, kökünün çoğu toprağın derinliklerinde olan
çiviye (wedge like shape) benzetir. Dr. Press dağların fonksiyonlarını
uzun uzadıya anlatır ve onların yerkabuğunu stabilize etmekteki
önemli rollerine dikkat çeker.
(The Earth isimli kitabindan)
56. Yeryüzünde, onları sarsmasın diye,
sabit dağlar yarattık.
Enbiya Suresi 31
()
ًادَﺎﮭِﻣ َضَْر ْ
اﻷ ِلَﻌَْﺟﻧ ْمَﻟَأ
ًادَﺎﺗ ْ
َوأ َلَﺎﺑِﺟْﻟا َ
و
Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık
mı? Dağları da birer kazık?
Nebe Suresi 6-7
58. Gökyüzünü korunmuş bir tavan
kıldık; onlar ise bunun
ayetlerinden yüz çeviriyorlar.
Enbiya Suresi 32
59. Dünya'nın manyetik alanının oluşturduğu manyetosfer tabakası, yeryüzünü gök
taşlarından, zararlı kozmik ışın ve parçacıklardan koruyan bir kalkan gibidir. Yukarıdaki
resimde Van Allen Kuşakları adı da verilen bu manyetosfer tabakası görülmektedir.
Dünya'nın on binlerce kilometre uzağındaki bu kuşaklar, yeryüzündeki canlıları uzaydan
gelebilecek öldürücü enerjiden korumaktadır. Tüm bu bilimsel bulgular, Dünya'nın özel
bir şekilde korunduğunu kanıtlamaktadır. Önemli olan, bu korunmanın "gökyüzünü
korunmuş bir tavan kıldık" ayetiyle 1400 sene önce Kuran'da haber verilmiş olmasıdır.
60. Resimde Ay'ın yüzeyi görülüyor. Eğer atmosferimiz
koruyucu bir şemsiye gibi bizi korumasaydı, Dünya'nın
yüzeyi de böyle olurdu.
61. • Atmosferimiz gözle görmediğimiz gazlardan oluşmuş, 10 bin
km’ye varan kalınlıkta şeffaf bir kabuktur.
• Dünya'ya yaklaşan irili ufaklı pek çok göktaşını parçalayarak
yok eder ve bunların yeryüzüne düşerek canlılara büyük
zararlar vermesini engeller.
• Uzaydan gelen ve canlılar için zararlı olan ışınları da filtre
eder.
• Dünya, uzayın ortalama eksi 270 derecelik dondurucu
soğuğundan yine atmosfer sayesinde korunur.
• “Van Allen Kuşakları” denilen ve Dünya'nın manyetik
alanından kaynaklanan bir tabaka da, gezegenimize gelen
zararlı ışınlara karşı bir kalkan görevi görür.
68. ٍَقﺑَط نَﻋ ًﺎﻘَﺑَط ُنﱠﺑَﻛَْرﺗَﻟ
Ve dolunay haline geldiği zaman Aya
Siz gerçekten tabakadan tabakaya binip
geçeceksiniz
Şu halde onlara ne oluyor ki iman
etmiyorlar.
Insikak 18-20
69. Tarih boyunca Ay, insanlar için ulaşılmazlığı da ifade
etmiştir. Daha önceden Kuran’ı anlamaya çalışanlar 18.
ayetle 19. ayeti ayrı düşünmüşler ve “tabakadan
tabakaya geçişi” başka türlü değerlendirmeye
çalışmışlardır. Çünkü onların zihninde Ay ulaşılmazdı,
Ay’a gitmek hayal bile edilemezdi, hayal edilse bile bu
ancak romantik bir düş olarak mümkündü.
Bu düşüncelerin etkisiyle tabakadan tabakaya geçişin
manevi yükselişi ifade ettiği, Dünya’dan ahirete geçişi
anlattığı, insanın spermden gençliğe, gençlikten yaşlılığa
kadar geçirdiği halleri mecazi bir ifadeyle dile getirdiği
düşünüldü. Oysa ayette insanların gelecekte tabakadan
tabakaya geçeceği söylenmektedir.
71. “Bazı araştırmacıların farklı deniz kütlelerini birbirinden ayıran engellerin bulunduğuna dair ileri
sürdükleri görüşleri inceliyorduk. Çalışmalar sonucunda gördük ki, Akdeniz’in kendine has
tuzluluğu ve yoğunluğu var. Aynı zamanda kendine has canlıları barındırıyor. Sonra Atlas
Okyanusu’ndaki su kütlesini inceledik ve Akdeniz’den tamamen farklı olduğunu gördük. Halbuki
Cebeli Tarık Boğazı’nda birleşen bu iki denizin tuzluluk, yoğunluk ve sahip olduğu hayatiyet
açısından eşit veya eşite yakın olması gerekiyordu. Oysa ki bu iki deniz, birbirine yakın kısımlarda
bile ayrı yapılara sahiptiler. Bunun üzerine yapmış olduğumuz araştırmalarda bizi şaşkına çeviren
bir durumla karşılaştık. Çünkü bu iki denizin karışmasına birleşme noktasında bulunan harika bir su
perdesi engel oluyordu. Aynı türden bir su engeli 1962 yılında Alman bilim adamları tarafından
Aden Körfezi ile Kızıldeniz’in birleştiği Mendep Boğazı’nda da bulunmuştu. Daha sonraki
incelemelerimizde farklı yapıdaki bütün denizlerin birleşme noktalarında aynı engelin bulunduğuna
tanıklık ettik.”
Fransız bilim adamı Kaptan Jacques Cousteau
72. ِنَﺎﯾِﻘَﺗْﻠَﯾ ِنْﯾَرَْﺣﺑْﻟا َجََرﻣ
ِنَﺎﯾِﻐْﺑَﯾ ﱠ
ﻻ ٌخَزَْرﺑ َﺎﻣُﮭَﻧْﯾَﺑ
iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Ama
aralarında birbirlerine karışmalarını önleyen bir engel vardır
Rahman Suresi 19-20
İki denizi birbiri üstüne salan O’dur. Bu tatlı ve ferahlatıcı, bu
tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına karışmalarını önleyen bir
sınır olarak engel koymuştur.
Furkan Suresi 53
74. Yağmurdaki bu ölçü çağımızdaki araştırmalarla tespit
edilmiştir. Ölçümlere göre, yeryüzünden bir saniyede 16
milyon ton su buharlaşmaktadır. Bir yılda bu miktar 505
trilyon tona (505.000 km3
) ulaşır. Bu, aynı zamanda bir
yılda Dünya’ya yağan yağmur miktarıdır.
75. Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de,
onunla ölü bir memleketi ‘diriltti (ve her
yanına hayat) yaydı'; siz de böyle
(kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
(Zuhruf Suresi, 11)
80. Karanlik
Bugün biliyoruz ki, derin denizlerdeki ve okyanuslardaki karanlık, yaklaşık
olarak 200 m ve daha derin yerlerde olur. Bu derinlikte, hemen hemen hiç
ışık yoktur. 1.000 m'nin altındaki derinliklerde ise artık hiçbir şekilde ışığa
rastlamak mümkün değildir.
(Danny Elder, John Pernetta, Oceans)
iç dalgalar
Bilim adamları yakın zamanda "farklı yoğunluktaki katmanlar arasında
yoğunluk ara yüzlerinde meydana gelen iç dalgalar"ın olduğunu
bulmuşlardır. İç dalgalar deniz ve okyanusların derinliklerini kaplar; çünkü
derin denizlerin, üzerlerindeki sudan daha fazla yoğunlukları vardır. İç
dalgalar yüzey dalgaları gibi davranır. Yüzey dalgaları gibi onlar da
kırılabilir. İç dalgalar, insan gözüyle görülemez; ancak belirli bir bölgedeki
sıcaklık ve tuzluluk değişiklikleri incelendiğinde bu dalgalar fark edilebilir.
M. Grant Gross, Oceanography, A View of Earth
81. Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir
denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir
dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da
üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı
üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında
onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime
nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.
(Nur Suresi, 40)
83. Gökyüzüne doğru yükseldikçe atmosfer basıncı azalır ve kan
basıncıyla damar ve kalp zorlanır. Ayrıca yükseklere doğru
çıkıldıkça azalan oksijen nefes alma güçlüğü doğurur ve
göğsümüzün içindeki akciğerlerde sıkıntı ve daralma hissi
oluşur. Bu darlık ve sıkıntı gökyüzüne yükseldikçe artar ve
sonunda yaşamın mümkün olmadığı noktaya gelinir.
86. Meni; sperm kanallarından, seminal keseciklerden, prostat
bezinden, idrar yollarına bağlı cooper ve mery bezleri gibi
salgı bezlerinden salgılanan maddelerin bir birleşimidir. Meni
diye adlandırdığımız sıvının detaylı analizi yapılırsa bu sıvının;
sitrik asit, prostoglondinler, flavinler, askorbik asit,
ergotionein, fruktoz, fosforilkolin, kolesterol, fosfolipidler,
fibrinolizin, çinko, asit fosfataz, fosfaz, hiyolurinadaz ve
spermler gibi birçok ayrı bileşenden oluştuğu görülür.
87. َﻰﻧْﻣُﯾ ِﻲﱟﻧﱠﻣ ﱢنﻣ ًﺔَﻔُْطﻧ ُكَﯾ ْمَﻟَأ
İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz'
bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan
meniden bir damla su değil miydi?
(Kıyamet Suresi, 36-37)
88. Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir
damla sudan yarattık. Onu deniyoruz.
Bundan dolayı onu işiten ve gören
yaptık.
(İnsan Suresi, 2)
90. Anne karnındaki bebek, gelişiminin ilk aşamasında annesinin kanından
beslenebilmek için rahim duvarına yapışıp tutunan bir zigot halindedir.
Yukarıdaki resimde zigotun gelişimine başladığı ilk zamanlar görülmektedir..
Modern embriyolojinin tespit ettiği bu oluşum, Kuran'da "asılıp tutunan"
anlamına gelen, deriye yapışıp kan emen sülükler için de kullanılan "alak"
kelimesiyle 14 yüzyıl önceden mucizevi bir biçimde bildirilmiştir.
91. َمﺎَِظﻌْﻟا َﺎﻧ ْ
وََﺳﻛَﻓ ًﺎﻣﺎَظِﻋ َﺔَﻐُْﺿﻣْﻟا َﺎﻧْﻘَﻠََﺧﻓ ًﺔَﻐُْﺿﻣ َﺔَﻘَﻠَْﻌﻟا َﺎﻧْﻘَﻠََﺧﻓ ًﺔَﻘَﻠَﻋ َﺔَﻔْﱡطﻧاﻟ َﺎﻧْﻘَﻠَﺧ ﱠمُﺛ
َِﯾنﻘِﻟﺎَْﺧﻟا ُنَﺳَْﺣأ ُ ﱠ
ﷲ َكََﺎرﺑَﺗَﻓ َرَآﺧ ًﺎﻘْﻠَﺧ ُهَﺎﻧْﺄَﺷَﻧأ ﱠمُﺛ ًﺎﻣَْﺣﻟ
Sonra o su damlasını bir alakolarak yarattık;
ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık;
daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak
yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir
başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli
olan Allah, ne yücedir.
(Mu’minun Suresi 14)
93. Embriyo başlangıçta kemiksiz bir çiğnemlik et formundadır.
Embriyodaki kıkırdak doku, ayette söylendiği gibi sonradan
kemikleşmeye başlar. Yine aynen ayetin söylediği gibi
kemikleşme başladıktan daha sonra kas etleri oluşarak
kemikleri sarar. Ayette geçen “lahm” kelimesi kas etleri için
kullanılmaktadır.
94. … Kemiklere de bir bak. Nasıl yerli
yerince düzenliyoruz onları ve sonra da
onlara et giydiriyoruz…
(2:259)
96. O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri
inşa edendir; ne az
şükrediyorsunuz. (Mü'minun Suresi, 78)
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey
bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz
diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller
verdi. (Nahl Suresi, 78)
De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah
sizin işitmenizi ve görmenizi alır ve
kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan
başka getirebilecek ilah kimdir?"... (En'am
Suresi, 46)
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir
damla sudan yarattık. Onu deniyoruz.
Bundan dolayı onu işiten ve gören
yaptık. (İnsan Suresi, 2)
97. Embriyolog Dr. Keith Moore, Journal of Islamic Medical
Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim
sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün
oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama
merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine
başladığını söylemektedir
98. Kuran ve bilim arasındaki uyumu keşfedip Müslüman olan
Prof. Dr. Maurice Bucaille
“Hâlâ hayalci doktrinlerin itibar gördüğü bu 18. yüzyıldan bin
küsur yıl önce insanlar Kuran ile tanışmışlardı. Onun insanın
üreyişi konusundaki haberleri, sade tabirler içerisinde temel
gerçekleri ifade etmekteydi ki, bunları keşfetmek için insanlar
asırlarını vereceklerdir.”
99.
100. Kuran’ın insanın gelişimi üzerine söylediklerinin 7.
yüzyılda söylenmesine imkan yoktur. Hatta bundan bir
asır önce bile bu bilgiler tam bilinmiyordu. Bu ayetleri
ancak şu anda hakkıyla anlıyoruz, çünkü modern
embriyolojinin gelişimi bu ayetleri anlamamıza olanak
tanımıştır.
Dr. Keith Moore
Toronto Üniversitesi anatomi profesörü
103. Hareketlerin motivasyonu, planlama öngörüşü ve
başlatılması alın loblarının ön kısmı olan ön alın bölgesinde
(cerebrum) gerçekleşir. Burası çağırışım (birlik) korteksinin
bir bölgesidir…
Hareketle olan ilgisiyle beraber, ön alın bölgesinin aynı
zamanda saldırganlığın da fonksiyonel merkezi olduğu
düşünülmektedir…
Essentials of Anatomy and Physiology (Anatomi ve
Fizyolojinin Esasları)
104. Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son
vermeyecek olursa, andolsun, onu
perçeminden tutup sürükleyeceğiz;
o yalancı, günahkar olan alnından.
(Alak Suresi, 15-16)
109. Atmosferdeki oksijenin yaklaşık %30'u
karadaki bitkiler tarafından üretilirken, geri
kalan %70'lik bölüm denizlerde ve
okyanuslarda bulunan ve fotosentez
yapabilen bitkiler ve tek hücreli canlılar
tarafından üretilir.
Fotosentezin en verimli olduğu zaman,
oksijenin en fazla üretildiği zamandır. Bu da
güneş ışığının en yoğun olduğu sabah
saatlerinde gerçekleşir. Güneş'in
doğmasıyla birlikte, yaprakta terleme ve
buna bağlı olarak fotosentez artmaya
başlar. Öğleden sonra ise bu olay tersine
döner; yani fotosentez yavaşlar, solunum
artar, çünkü sıcaklığın artmasıyla birlikte
terleme de hızlanmaktadır. Geceleyin ise
sıcaklığın azalmasıyla birlikte terleme
yavaşlar ve bitki rahatlar.
112. Tek yumurta ikizleri de dahil
olmak üzere, her insanın
parmak izi kendine özeldir.
Başka bir değişle, insanların
parmak uçlarında kimlikleri
şifrelenmiştir. Bu şifreleme
sistemini, günümüzde
kullanılmakta olan barkod
sistemine benzetmek de
mümkündür.
113. ُﮫَﻣﺎَظِﻋ ََﻊﻣَْﺟﻧ ﱠنﻟَأ ُﺎنَِﻧﺳ ْ
اﻹ ُبَﺳَْﺣﯾَأ
ُﮫَﻧَﺎﻧَﺑ َي ﱢ
وَﱡﺳﻧ َنأ َﻰﻠَﻋ َﯾنِِردَﺎﻗ َﻰﻠَﺑ
Evet; onun parmak uçlarını
dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya
güç yetirenleriz.
(Kıyamet Suresi, 4)
115. Uzun süre aynı pozisyonda
yatıldığında meydana gelen yatak
yaralarına “basınç yaraları” da
denir. Çünkü çok uzun süre aynı
pozisyonda yatıldığında, vücudun
belli bir bölgesine uygulanan
sürekli basınç, kan damarlarının
sıkışıp kapanmasına neden olabilir.
Bunun sonucu olarak kan yoluyla
taşınan oksijen ve diğer besinler
deriye ulaşamaz ve deri ölmeye
başlar. Bu durum vücutta yaraların
oluşmasına sebep olur. Eğer bu
yaralar tedavi edilmezse derinin
katmanları, yağ ve kas dokuları da
ölebilir.
116. Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir
uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol
yana çeviriyorduk.Köpekleri de iki kolunu uzatmış
yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp
onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.
(Kehf Suresi, 18)
119. Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye
uğradı. "Dünyanın en alçak yerinde". Ama
onlar, yenilgilerinden sonra
yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan
önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün
müminler sevineceklerdir.
(Rum Suresi, 1-4)
120. Bu ayetler, Hıristiyan olan Bizanslıların, 613-614 yıllarında
Persler karşısında çok ağır bir yenilgiye uğramasından
yaklaşık 7 sene sonra, MS 620 civarında indirilmişti.
Ayetlerde Bizans'ın çok yakında galip geleceği haber
veriliyordu. Oysa o sırada Bizans o kadar büyük kayıplara
uğramıştı ki, değil tekrar galip gelmesi, ayakta kalması bile
imkansız görülüyordu.
627 yılının Aralık ayında, Bizans ve Pers İmparatorlukları
arasında, Bağdat yakınında Dicle Nehri'nin 50 km
doğusunda bulunan Ninova harabeleri yakınında büyük bir
savaş daha oldu. Bizans ordusu, Persleri burada da yenilgiye
uğrattı. Birkaç ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri
Bizans'a geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda kaldılar.
125. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan
etmiştin ve bozgunculuk
çıkaranlardandın. Bugün ise, senden
sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret)
olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız
(herkese cesedini göstereceğiz).Gerçekten
insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden
habersizdirler.
(Yunus Suresi, 91-92)
127. Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak
olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka
siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş
etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve)
korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin
bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın
bir fetih (nasib) kıldı.
(Fetih Suresi, 27)