SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 147
Maliye Tarihi
Doç. Dr. Mustafa Durmuş
2013- 2014
 1 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak
ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların
dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun,
bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında AŞAR’ın ortaya çıkışına yol açan
faktörler, aynı dönemde başka ülkelerdeki vergilerle
benzerlikleri, konuluş ve kaldırılışını etkileyen faktörler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 2
Ödev Konuları
 2 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu
olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir
oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında Osmanlı’da şer’i ve örfi
vergilerin ortaya çıkışına yol açan faktörler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 3
Ödev Konuları
 3 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak
ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların
dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun,
bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında TÜRKİYE’DE VARLIK VERGİSİ’ nin
ortaya çıkışına yol açan faktörler, aynı dönemde başka
ülkelerdeki eşdeğer vergiler, konuluş ve kaldırılışını
etkileyen faktörler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 4
Ödev Konuları
 4 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu
olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin
de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir
oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi
gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve
değerlendirmek gerekir».
 Bu bakış açısı altında DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE
GELİR VERGİSİ ve KURUMLAR VERGİSİ’ nin ortaya
çıkışına yol açan faktörler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 5
Ödev Konuları
 5 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu
olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir
oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KDV
ve ÖTV’nin ortaya çıkışına yol açan faktörler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 6
Ödev Konuları
 6 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu
olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir
oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında DÜNYADA KAMU
BORÇLANMASI’nın ortaya çıkışına yol açan faktörler
ve DÜYUN’U UMUMİYE BORÇLARI.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 7
Ödev Konuları
 7 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu
olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir
oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında TÜRKİYE’NİN IMF’YE
BORÇLANMASINA yol açan faktörler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 8
Ödev Konuları
 8 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu
olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir
oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında OSMANLI’DAN BU YANA
SOSYAL HARCAMALARIN ortaya çıkışına yol açan
faktörler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 9
Ödev Konuları
 9«Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu
olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de
(vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir
oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin
koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek
gerekir».
 Bu bakış açısı altında KAMU MALİYESİ TEORİSİ’NİN
TARİHSEL GELİŞİMİ VE BUNU ETKİLEYEN
FAKTÖRLER.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 10
Ödev Konuları
 Tarihsel olaylar ve olgular genelde iki felsefi bakış ile
açıklanırlar: Felsefi İdealizm ve Felsefi Materyalizm.
 Burada sözü edilen felsefi idealizmin ve felsefi
materyalizmin, “dürüstlük” ya da “ideallerin peşinden
gitmek” gibi sıfatlarla tanımlanan “idealizm” ile
 ya da “açgözlülük, paraya bağımlılık” ve “egoizm”
gibi sıfatlarla tanımlanan “materyalizm” ile hiçbir ilgisi
yoktur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 11
Tarihe nasıl bakmak gerekir?
Tarih Felsefesi
 Hegel: “Tarihten öğrendiğimiz tek şey, insanların
ondan hiçbir şey öğrenmediğidir”.
 Mehmet Akif Ersoy: “Tarih için tekerrürden ibarettir
derler; eğer ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi hiç?”
 Her iki özdeyişin de ortak noktası, tarihi, “kötü
olayların tekrarlanmaması için” kendinden ders
alınacak bir belgeler yığını olarak gören idealizmdir;
 Bu, tarihin, ibretle bakıldığında geçmişi öğrenip
yanlıştan kurtulabilecek yöneticiler eliyle yapıldığını
düşünen bir idealizm.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 12
Felsefi İdealizm
 Bu bakışa göre savaşlar ya da iktisadi ve politik krizler
“kötü niyetli ya da beceriksiz, irrasyonel yöneticilerin
eylemlerinin ya da politikalarının, iyi şeyler ise iyi
politikacıların ya da kahramanların ürünüdürler.
 Buna göre örneğin 2008 kapitalist krizinin nedeni,
dönemin Fed başkanının ve ana akım iktisatçılarının
öngörüsüzlüğü, politikacıların zamanında önlem
almaması, büyük yatırım bankaları ve yatırım
fonlarının aç gözlülüğü ve pervasızlığıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 13
Felsefi İdealizm
 Kuşkusuz tarihsel olaylarda bireysel tutum ve
davranışların, devlet politikalarının ve ideolojilerin hatta
bazen de tesadüflerin ihmal edilemez bir rolü vardır.
 Ama bunlar gerçeğin tamamını açıklayamazlar.
 Tarih, onu yaratan maddi koşullara ilişkin yeterli bir bilinç
olmadan yorumlanamaz.
 Hiçbir lider, “çatışmaların çözüm koşulları yeterince
olgunlaşmamış” bir çağın muzaffer tarihsel kimliği olamaz.
 Tarihi, sadece kahramanlara mal eden masalcı bir sığ
yaklaşımın dışına çıkılmalıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 14
Felsefi İdealizm
Okuyan Bir İşçinin Soruları
Bertolt BRECHT
(Çeviren: Uğur ALTUNAY)
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 15
 Kim yaptı yedi kapılı Mısır piramidini?
Kitaplarda firavunların adını okursunuz.
Kendileri mi kaldırdı firavunlar o koca koca
taşları?
Ve Babil memleketi, ki pek çok kez yerle bir
edilmiştir-
Peki sonra kim onardı pek çok kez oraları?
Altından kaplı ışıl ışıl ışıldayan Lima evlerini
yapanlar nerede otururlar?
Nereye gitti Büyük Çin Seddi'nin yapılıp bittiği
günün akşamında onu yapan taş işçileri?
Büyük Roma koca koca sütunlarla doluydu.
Peki kim dikti o sütunları?
Sezar zaferlerini kime karşı kazandı?
Şarkılarda yere göğe sığdırılamayan Bizanslıların
sıradan halkı da mı saraylarda yaşardı?
 Şu masallarda okyanusun bir gecede yuttuğu anlatılan
Atlantis'te
Çığlıkları duyulmamış mıdır boğulup giden kölelerin?
Genç İskender Hindistan'ı fethetmiş.
Bir başına mı peki?
Sezar Galleri yenmiş.
Peki yok muydu yanında bir tek aşçı bile?
Gemisi battığında İspanya kralı Filip ağlamışmış.
Acep o muydu yalnızca ağlayan?
İkinci Frederik Yedi Yıl Savaşları'nı kazanmış.
Yok muydu ki yanında kimsecikler?
Çevirdikçe sayfaları, hep ama hep zafer.
Peki kimdi hazırlayan ziyafet sofralarını o ihtişamlı
muzafferlerin?
Her on yılda bir büyük adam.
Faturası kime çıkar?
Bir sürü laf.
Bir ton soru.
 Brecht’in şiirinde söylenen şey şudur:
 Tarih anlatısında ön planda görünenler ya da egemenler,
onlar için çalışanlar olmadığı sürece var olamazlar. Ve tüm
tarih bu ikisi arasındaki mücadele ya da karşılıklı
eylemliliktir.
 Buna göre büyük binalar, devasa alış veriş merkezleri,
plazalar ya da ibadethaneler egemenlerin ,yönetenlerin
servete dayalı güçlerinin bir temsilidir.
 Oysa asıl olarak bu yapıtları inşa edenlerin nasıl yaşadığına,
bunlar inşa edilirken hayatlarının nasıl değiştiğine bakmak
gerekir.
 Örneğin piramitler ya da Çin seddi inşa edilirken kaç milyon
işçi, hangi koşullarda çalıştırılmıştır ve ölmüştür?
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 16
Okuyan Bir İşçinin Soruları
Bertolt BRECHT
(Çeviren: Uğur ALTUNAY)
 Kısaca tarihe yukarıdan doğru değil, aşağıdan doğru
bakmak gerekir:
 Bir toplumda, çok küçük bir azınlığı oluşturan toprak
sahiplerinin, politikacıların ya da büyük işadamlarının
değil, üretenlerin bakış açısından bakmak.
 Yani “Sanayi Devrimi”nde fabrika sahiplerine değil, o
fabrikaları yapan işçilere, bakmak gerekir.
 Çünkü gerçekte bu insanlar tarihtir, politik liderler
insan gerçekliğinden oluşan büyük bir okyanusun
yüzeyindeki köpüklerdir sadece.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 17
Okuyan Bir İşçinin Soruları
Bertolt BRECHT
(Çeviren: Uğur ALTUNAY)
 Bu kitapta Zinn, ABD tarihini, Amerikalı kadınların, Amerikan
yerlilerinin ve emekçilerinin bakış açısından ele alıyor.
 Howard Zinn, ‘Halklar Konuşuyor’ Belgeseli,
 ABD’nin hikâyesini ders kitaplarında yapıldığı gibi, iş adamları,
politikacılar ve generallerin değil; işçilerin, kölelerin, Afrikalı
Amerikalıların, kadınların, Yerlilerin, mültecilerin ve emekçilerin
bakış açısından anlattığı “ABD Halklarının Tarihi- A People’s
History of the United States” adlı kitabına dayanıyor.
 Bu iki saatlik belgeselde ABD tarihi boyunca, kölelik
karşıtlarından, işçi eylemlerinin önderlerine, kadın hakları
savunucularına ve savaş karşıtlarına kadar giden geniş bir
yelpazede yer alan sosyal adalet isteyen eylemcilerin
konuşmaları yer alıyor.

Doç. Dr.Mustafa Durmuş 18
Howard Zinn,
«ABD Halklarının Tarihi»
 ‘Halklar Konuşuyor’ un ana mesajı, ilerici değişimin
ancak adaletsizliğe karşı mücadele veren sıradan
insanların oluşturduğu taban hareketiyle
gerçekleştirilebileceğidir.
 Yani, değişimi sağlayacak olan, ‘Demokrat’
politikacılar veya “büyük insanlar” olmayacaktır.
 Belgeselde Don Cheable tarafından okunan, kendisi
ünlü bir eski köle olan, kölelik karşıtı eylemci Frederick
Douglas’ın söylediği gibi:
 “ Güç, talep edilmeden hiçbir şeyi vermez, vermedi,
vermeyecektir...”
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 19
Howard Zinn
«ABD Halklarının Tarihi»
 Ayrıca, geçmiş hakkında konuşmak, eğer bir gelecek
tasarımıyla ve bunun gerçekleştirilmesine ilişkin
eyleme bağlı değilse, anı derlemeciliğinden, olay
aktarmacılığından öteye geçemez.
 Tarihin anı derlemesine indirgenmesinin nedeni onu
yapanlar ile onu yazanların genelde birbirinden farklı
unsurlar olmasıdır.
 Tarihi yapanlar toplumsal sınıflar ve aralarındaki
mücadeleler iken, onu yazanlar egemen olan sınıfın
resmi tarihçileri ya da onun entellektüelleri olmuştur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 20
Felsefi İdealizm
 Oysa tarih sadece geçmiş hakkında konuşmak ya da
kronoloji tutmak olmamalıdır.
 Bu tür bir tarihçilik politik etkisini ve tarafını kendisi
seçemez, seçilmeyi bekler.
 Maliye tarihi de sadece vergilerin ya da diğer mali olayların
kronolojik bir biçimde sıralanması değildir.
 Maliye tarihi, mali olaylara neden olan ekonomik alt
yapıdaki gelişmeler ya da üst yapıdaki çatışmacı
zorunluluklar ihmal edilerek, sadece semptomlar
üzerinden anlatılamaz.
 Örneğin tarihsel olarak gelir vergisi ya da borçlanmayı
zorunlu kılan üretim tarzına içkin zorunlulukların ya da
gelişmelerin bilinmesi gereklidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 21
Felsefi İdealizm
 Bu bakış olayları ve olguları, var oldukları tarihsel koşullar
içinde ve mevcut ekonomik sistemin, üretim tarzının iç
çatışmaları, dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ile açıklar ve
genel olarak toplum ve yaşama ilişkin, daha zengin, daha
kapsayıcı ve açıklayıcı bir bakış açısı sunar.
 Toplumsal gelişimin doğru anlaşılmasını önleyen
karartmaları ya da perdelemeleri de ortadan kaldırır ve
olayları netleştirir.
 Buna göre son tahlilde insanın bilinç, düşünce, davranış ve
tutumu ve alışkanlıklarını belirleyen şey maddi üretim
tarzıdır, yaşam koşullarıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 22
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
 Bu bakış altında doğadaki ya da toplumdaki olaylar
derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya
çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da
ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır,
semptomlarıdır.
 Bu bakışa göre her şeyde olduğu gibi, siyasal
gelişmelerin de öncelikle bir bütünün, bir oluşumun,
bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi
gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını
görmek ve değerlendirmek gerekir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 23
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
 Picasso’yu Picasso yapan sadece onun yeteneği değil,
yaşadığı çağda resimlerini piyasada satabilme
imkânını veren maddi koşullardır.
 Oysa 16 ya da 17 yyda yaşasaydı, Picasso sadece
feodal beylerin himmetine sığınarak onların istediği
resimleri yapabilirdi.
 Tarihi önde gelen insanlar üzerinde okumaya
indirgememek gerekir.
 Buluşlar da bu çağda mümkündü ama çok riskli
olabilirdi (Galileo).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 24
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
 Ancak, tarihsel maddeciliğin tam bir belirleyiciliği
savunduğunu söylemek yanlış olur.
 Burada belirlemenin varlığından ziyade, kaynağı ve
derecesi önemlidir.
 Belirlemenin kaynağı, geçim dünyasına (alt yapıya) ilişkin
gelişmelerdir ve derecesi, olayların bu kaynağa yakınlığına
ya da uzaklığına bağlıdır.
 “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yapar; ama özgür
iradeleriyle değil, kendi seçtikleri koşullar altında değil,
dolaysız olarak önlerinde buldukları, verili, geçmişten
devrolan koşullar altında yaparlar”. Marx
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 25
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
Burada tarihin hem verili
koşullar tarafından belirlenmiş
olduğu, hem de insanların
özgür iradelerinin sonucu
olduğu ifade edilmektedir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 26
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
 Zinn’ e göre haksızlığa isyanın kendisi bir zaferdir :
 “Kötü zamanlarda iyimser olmak sadece aptalca bir romantizm değildir.
Bu, insanlık tarihinin sadece gaddarlık tarihi değil, aynı zamanda
merhamet, fedakârlık, cesaret ve şefkat tarihi olduğu gerçeğine dayanır.
Bu karmaşık tarihte, durduğumuz yer yaşamlarımızı belirleyecektir. Eğer
sadece en kötüsünü görürsek bu bizim bir şeyler yapma kapasitemizi yok
eder.
 İnsanların onurlu davrandıkları zamanları ve yerleri hatırlarsak- bu bize
yapabilme enerjisi ve en azından dünyayı farklı bir yöne sevk etme imkanı
verir.
En azından harekete geçersek, eylersek, büyük ütopik geleceği beklemek
zorunda kalmayız.
 Gelecek, bugünlerin sonsuz halefidir ve bugün insanlığın yaşaması
gerektiğini düşündüğümüz gibi yaşaması için, çevremizde kötü olan her
şeye başkaldırmanın kendisi fevkalade bir zaferdir.”
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 27
Howard Zinn
«ABD Halklarının Tarihi»
 Ayrıca iktisadi gelişmeler esas olsalar da, tek
belirleyici değildir.
 Siyasal kurumların mantığından, tarihsel mirastan,
dahası siyasal sahnenin oyuncularından kaynaklanan
birçok etkileyici öge daha mevcuttur.
 Keza siyasal davranışları açıklayabilmek için başka
ögelere de (örneğin psikoloji) bakmak gerekir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 28
Belirleyicilik
 Ekonomik alt yapıdaki gelişmeler siyasi üst yapıdaki
değişimlerin ana kaynağıdır, ama siyasal üst yapı da
ekonomide gelişmelerin yönünü ve temposunu etkiler.
 Devlet sadece bir üst yapı kurumu değildir.
 Bu nedenle de bu tezi, ekonominin önceliğinin uzun
dönem ve değişimin genel yönelimi için, devletin ekonomi
üzerindeki etkisinin ve denetiminin ise çoğu kez kısa
dönemdeki belirli değişim örnekleri için geçerli olduğu
biçiminde anlamak gerekir.
 Yani bunu bir ekonomik gerekircilik olarak değil, siyasal ve
iktisadi gelişim arasındaki asimetrik (bakışımsız) etkileşim
olarak görmek daha doğrudur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 29
Belirleyicilik
 Mali olayların ortaya çıkışı ve gelişimi de böyle
olmuştur.
 Örneğin 10 Aralık 1848 tarihinde Fransa’da
gerçekleşen köylü ayaklanmasındaki ana faktör
burjuva cumhuriyetinin köylüyü ezen vergileri
olmuştur.
 Daha sonra 1851 tarihinde yaptığı bir darbe ile kendini
imparator ilan eden Louis Bonapate’in Cumhurbaşkanı
seçilmesini sağlayan köylüler, “artık vergi yok,
kahrolsun zenginler, kahrolsun cumhuriyet, yaşasın
imparator” diye bayraklarla, davullarla ve
trampetlerle sandık başına gidip bağırmışlardır
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 30
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
 Keza Avrupa’da KDV uygulamasına geçişin
ana nedenlerinden biri, sınıf mücadelesinin
kısmen yükseldiği bir dönemde ve verginin
yükünün işçi sınıfı üzerinde kaldığını gizlemek
ihtiyacı olmuştur.
 Mali anastezi etkisine sahip olan bu vergi bu
gizlemeye yardımcı olmuştur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 31
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
 “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri” adlı eserde devlet borçlanmasının nasıl Şubat
1848 Devriminin devirdiği mali aristokrasinin sermayesinin, servetinin
büyütülmesinin aracı olduğunu şu sözlerle anlatılır:
 “…Burjuvazinin iktidarı almış olan fraksiyonu devletin borçlandırılmasından büyük
çıkar sağlıyordu. Kamu açıkları (bütçe açığı kastediliyor) onun spekülasyonunun ve
zenginleşmesinin temel objesiydi. Her yıl yeni açıklar olmalı ve her dört ya da beş
yılda bir yeni borçlanma gerçekleşmeliydi. Ve her yeni borçlanma finans
aristokrasisine iflasın eşiğinde tutulan devleti dolandırmak için yeni fırsatlar
yaratıyordu. Devlet en kötü şartlara razı olarak bankerlerden borçlanıyordu. Kamu
kredisinin (kamu borcu kastediliyor) istikrarsızlığı bankaların ani spekülasyonlar
yaratmasını sağlıyordu… Borçların harcandığı kamusal projeler ise skandallarla
doluydu (demiryolu skandalı). Temmuz Monarşisi bir sermaye şirketinden öte bir
şey değildi, Fransa’nın ulusal zenginliklerini, kâr paylarını egemenler arasında
dağıtıyordu. El koyma ve keyfe düşkünlük biçimiyle finans aristokrasisi burjuva
toplumunun doruğuna yerleşmiş lümpen proletaryanın yeniden doğumundan başka
bir şey değildi. İktidarda olmayan burjuva kesimi bu nedenle o tarihlerde
“yolsuzlukları” lanetleyip, “kahrolsun büyük hırsızlar” sloganlarıyla ortalığa
çıktılar…” Marx,
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 32
Belirleyicilik
 Tarih nasıl ilerler?
 Tarihsel süreci ilerleten üç önemli makine var:
 Teknik ilerleme, egemen sınıflar bloğu ve devletleri arasındaki
mücadeleler (savaşlar) ve sosyal sınıflar arasındaki mücadele.
 İlerleme şöyle tanımlanabilir: Doğa üzerinde daha fazla kontrol
imkânı veren bilgi birikimi, emek gücü verimliliğindeki artış ve
insan ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan ekonomik
kaynaklardaki artış.
 Kapitalizm öncesi toplumlarda ilerleme tamamıyla tesadüftür,
yani sosyo ekonomik sisteme içkin bir durum değildir.
 Böyle toplumlarda doğal felaketler çok daha belirleyici olmuştur.
 Sadece modern kapitalist toplumda teknik gelişme anlamında
ilerleme üretim tarzının ayrılmaz bir parçasını oluşturur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 33
Neil Faulkner
How history happens
 Kapitalizm öncesi toplumlarda teknik gelişme
bir dizi etkiye tabidir.
 Bunlardan bazıları keşifleri hızlandırırken,
diğer bazıları gelişmenin önünde engel
oluşturmuştur (israf, şaaşa vs).
 Bunu anlayabilmek için diğer iki makinanın
nasıl çalıştığına bakılmalıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 34
Neil Faulkner
How history happens
 İkinci makine, servet ve güç için egemenler arasında ortaya çıkan
mücadeledir.
 Bu egemen sınıfların bölümlerinin kendi aralarındaki mücadeleler
biçiminde ve rakip devletler ve imparatorlukların aralarındaki
savaşlar biçiminde ortaya çıkar (Dünya Savaşları).
 Kapitalist toplumda bu çatışmanın hem ekonomik hem de politik
yönleri mevcuttur.
 Üçüncü makine, egemen sınıflarla yönetilen sınıflar arasındaki ve
asıl olarak sömürü üzerinden yürütülen mücadeledir.
 Ancak feodal çağda bunun iki engeli olmuştur: Köylülük ve
ekonomik sistemin devamını tehdit eden aşırı vergileme ve köylü
isyanları.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 35
Neil Faulkner
How history happens
 Bu üç makinanın her biri farklı çalışır, farklı hızları vardır ve
kesintiye uğrarlar.
 Bu nedenle de tarihsel süreç karmaşık bir süreçtir.
 Sadece bir makinanın çatışmalı durumların bağlantısı,
rabıtası olması değil, aynı zamanda her birinin eş anlı olarak
işlemesi, bazen aynı yönde, bazen de ters yönlerde
çalışması söz konusudur.
 Bu nedenle de her bir tarihi durum aslında kendine özgü bir
durumdur.
 Ekonomik sorunların, sosyal gerilimlerin, politik
çatışmaların, kültürel farklılıkların ve kişisel etkilerin özellikli
bir bütünleşiğidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 36
Neil Faulkner
How history happens
 Heraklitos (M.Ö. 5.yy, Efes):
 Hiçbir şey sabit kalmaz, değişir.
 Değişmeyen tek şey değişimin kendidir.
 Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar.
 Ancak değişim ne yöne, nereye doğru olacaktır?
 Bu yön Hegel’de “mutlak”, Marx’ta bir tür komünist
toplum içinde insanın özgürleşmesidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 37
Tarihsel gelişimin yönü?
 Hegel pozitif ve olumlayıcı bir diyalektik sunmuştur ve bu
diyalektik analizde gerçek olan her şey akılcıdır, rasyoneldir.
 Ve ortaya çıkan her şey mutlak gücün hayata geçmesine
katkıda bulunur.
 T. W. Adorno (20yy, Frankfurt Okulu), Hegel’i, diyalektiği
önceden hesaplanmış, tasarlanmış ve daima pozitif
sonuçlar üreten bir şey olarak ele aldığı için eleştirir.
 Ona göre, diyalektik her zaman pozitif sonuçlar doğurmak
zorunda değildir. Bu onun olayları açıklama gücünü ortadan
kaldırmaz.
 Negatif diyalektik, çatışma içindeki olaylarla koşullanan,
ancak önceden sonunun belirli olmadığı bir ucu açık
diyalektiktir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 38
Tarihsel gelişimin yönü?
İnsanlığın ve toplumların gelişimi
Toplumlar Tarihi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 39
 Antropolojik (fosil kalıntılar) üzerinde yapılan
araştırmalar:
 M.Ö. 250.000 yıl düşünen insan (homo sapiens)
ortaya çıktı.
 M.Ö. 35.000 yıl modern insan dünyanın her yerinde
görüldü.
 M.Ö. 10.000 yıl sadece tüketen/ avcı insan görüldü.
 M.Ö. 6.000-1.000 tarımcı insan (1. Devrim)
 18-19yy : Sanayi Devrimi (2.Devrim)
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 40
İNSANIN GELİŞİMİ
 Şu ana kadar başka hiçbir canlı fizik olarak insanın ulaştığı
sayıya(yaklaşık 7 milyar) ulaşamadı ve insanın sahip olduğu
ortam çeşitliliğine sahip olamadı.
 İnsan ağaçta, mağarada, çölde, suyun içinde, deniz altında,
uzayda, modern binalarda yaşayabildi.
 Farklı davranış biçimleri sergiledi : Aile, topluluk, ulus,
federasyon, yalnızlık, değişik sosyal örgütlenmeler gösterdi.
 Farklı yiyeceklerle beslendi, farklı dillerle iletişim kurdu, farklı
dinlere ve tanrılara inandı, farklı düşüncelere sahip oldu.
 Avcılık-hayvancılık- ziraatla uğraştı, doğayı değiştirmek için
makineler icat etti, teknoloji üretti.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 41
İNSANIN GELİŞİMİ
 İnsanlar bu gezegende ancak hayatlarını idame
ettirmeye dönük kolektif bir çaba sayesinde var
olabilmektedirler.
 Bu tür bir varoluşun her yeni yolu daha geniş bir
ilişkiler ağında değişikliği zorunlu kılıyor.
 ‘Üretici güçler’ deki değişiklik ‘üretim ilişkileri’ ndeki
değişikliklerle bağlantılı ve son tahlilde bunlar genel
olarak toplumdaki daha yaygın ilişkileri
dönüştürüyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 42
Üretici güçler-üretim ilişkileri
 Tarihte Görülen Beş Toplum Biçimi:
 İlksel Toplum
 Köleci Toplum
 Feodal Toplum
 Kapitalist Toplum
 Sosyalist Toplum
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 43
TOPLUMLARIN GELİŞİMİ
 İlksel toplum: Tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız
toplum.
 Komünist toplum: Teorik olarak son sınıfsız toplum.
 Köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplumlar : Sınıflı
toplumlar.
 Sosyalist toplum: Komünizm öncesi geçiş toplumu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 44
Toplumların gelişimi
 Toplumsal gelişmenin motoru sınıf karşıtlıkları / sınıf
mücadeleleri; yöneten-yönetilen ; sömüren- sömürülen sınıfların
aralarındaki mücadeledir.
- Özgür yurttaş ile köle (eski Roma’da patrisien ile
pleb-köle): Köleci toplum
- Orta çağda baron/feodal beyler ile serfler (yarı-
köylü): Feodal toplum
- 16yy’dan 21yy’a burjuvazi ile proletarya
(sermaye- emek): Kapitalist toplum.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 45
Toplumların gelişimi
 Feodal toplumun içinden filizlendi,
 Ancak sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırmadı,
 Eski toplumsal sınıfların yerine yeni toplumsal
sınıfları (feodal beylerin yerine burjuvazi,
serflerin yerine proletarya) koydu,
 Sınıf karşıtlıkları ve çelişkilerini yalınlaştırıp
derinleştirdi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 46
Kapitalizm
Kapitalizmin gelişimi ekonomiyi
sosyalleştirdi.
1. Sermaye: Önce ulusal, sonra
küresel düzeyde hem sanayi hem de
finansta büyük şirket ve kurumlarda
yoğunlaştı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 47
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal Üretim - Özel Mülkiyet çelişkisi /çatışması
 2. Emek: Tekil emek sosyal emeğe dönüştü.
 Sosyalleşmiş üretim hem eski üretim yöntemlerinde hem de
insan ilişkilerinde devrim yarattı:
 Fabrikadan çıkan şey artık çok sayıda işçinin ortak ürünü.
 Ancak, tek kişilik üretime özgü ürüne el koyma biçimleri (özel
mülkiyet) devam etti ve sosyalleşmiş üretimin ürünlerine de
uygulandı.
 Bu durum, kapitalizmde bir fay hattı oluşturdu:
 Toplumsal (sosyal üretim) ile özel mülkiyet (bireysel ya da
kurumsal) arasındaki çelişki.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 48
Sosyal Emek X Özel Mülkiyet
 Tekil emek :
Toprak, zirai aletler, atölye, diğer aletler gibi
emeğin kullandığı araçlar tek bir çalışanın
kullanımına uyarlanmış bireysel araçlardı.
Bu araçlar üreticinin kendisine aitti.
Kırsal bölgelerde bunlar küçük köylü (özgür ya da
bağımlı köylü) ve şehirlerde el aletleri ile çalışan
işçilerdi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 49
Kapitalizm öncesi (feodalizm)
 Kapitalizm tekil, bağımsız üreticileri bir araya getirip, daha büyük çapta
bir üretimi mümkün kıldı.
 Bu üreticileri zaman, mekan ve şartlar altında birbirine daha bağımlı bir
hale getirdi.
 Sermaye kendini sürekli büyütmek içgüdüsüyle üretim koşullarında
devrimci dönüşümler yapmaya yöneldi.
 Bu devrimci atılımların itici gücü büyük ölçekte bir araya gelen emek
gücü oldu.
 Uzmanlaşma ve işbölümü, üretimin parçalara ayrılabilmesi ve sonra bu
parçaların birleştirilebilmesi tüm bunlar, sosyal emeğin ortaya çıkışıyla
gerçekleşti ve servet /sermaye çok hızlı büyüdü.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 50
Büyük ölçekli üretim
 Bölüşüm ilişkileri:
 Kapitalizmde sosyal emek tarafından yaratılan ürünlere,
bu ürünleri üretenlerce değil, kapitalistlerce el
konuluyor.
 “Böyle bir çelişki, yeni üretim tarzına kapitalist niteliğini
veren şeydir ve kapitalist toplumun tüm sosyal
antogonizmalarının mikrobu bu çelişkide yuvalanır :
 “ Sosyalleşmiş üretim ile özelleşmiş kapitalist el
 koyma (özel mülkiyet) arasındaki uyumsuzluk.”
Engels
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 51
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
 Kendini :
 1. Emek –sermaye çatışması :
 İşçilerle kapitalistler arasındaki uzlaşmaz çelişki / çatışma
oluşur.
 Marx :
 ”Bir yandan emekten daha fazla artı değer yaratma
biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı
direnç, sosyal sınıflar arasındaki çatışmanın özünü
oluşturur ve bu çatışma bazen durgunlaşıp gizlense de,
açık bir sınıf savaşına dönüşür”
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 52
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
 2. Rekabet / üretim anarşisi :
 Kapitalist üretim kâr için yapılır. Bu da kapitalistler
arasında sınırı, sonu olmayan bir rekabete ve üretim ve
pazar anarşisine yol açar.
 Rekabet, bir yandan aşırı kapasite yatırımlarına ve aşırı
üretime ,bir yandan da işverenlerin işçilerin ücretlerini
baskılamasına neden olur.
 Üretim- tüketim dengesi bozulur : Aşırı üretim ya da
eksik tüketim biçiminde kriz patlak verir.
 Satış olmayınca kâr realize edilmez, yeni yatırımlar
yapılmaz, ekonomi büyüyemez, durgunluğa girer kriz
ortaya çıkar.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 53
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
 Adam Booth:
 Kapitalizmde yoksulluk ve gelir eşitsizliğinin nedeni
özünde iki temel mücadeledir.
 Bunlardan ilki kendini emek-sermaye çatışması olarak
gösterir.
 İkincisi ise kapitalistlerin kendi aralarındaki amansız
rekabettir.
 Her ikisi de işçilerin ve genel olarak üretim
araçlarından yoksun olan emekçilerin
yoksullaşmasına neden olur.
Yoksulluk
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 54
 1. Eşitsizlik kapitalist sistemin olmazsa olmaz bir
koşuludur: Bir avuç zenginliğin tek kaynağı kitlelerin
sömürülmesidir.
 Bu karşıt güçlerin bir arada olması (işçiler ve kapitalistler)
kaçınılmaz olarak eşitsizliği beraberinde getirir.
 Sistemin işleyiş mantığı gereğince de her iki taraf da kendi
payını artırma çabası içindedir, kapitalist karını artırır ve bu
da eşitsizliği derinleştirir, yoksulluğu artırır.
 Türkiye’de net asgari ücret 850 lira. İşçilerin % 72’si asgari
ücretli olarak çalışıyor.
 İşçiler ücretlerini artırır bu da eşitsizliği ve yoksulluğu
azaltır.
 Bu sınıf mücadelesinin tam olarak anlamıdır.
Yoksulluk
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 55
 2. Kapitalizm kar çıkarımına dayalı bir sistemdir. Her
kapitalist sürekli birikim yapmalı, yatırım yapmalı ve
büyümelidir, aksi takdirde pazar payını kaybeder.
 Diğer taraftan bu kar artışını kovalarken, rekabet her
bir kapitalisti emek tasarruf edici makinalara yatırım
yapmaya, işçileri baskılamaya ve ücret biçimindeki
maliyetleri kısmaya zorlar.
 Tüm kapitalistler buna yönelince işçi sınıfının bir
bütün olarak ücretleri azaltılır, bu da işçilerin
yoksullaşmasına neden olur.
Yoksulluk
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 56
 (i) Temel amacı, güdüsü kâr elde etmek, sermaye ve
servet biriktirmektir ve temel araçları özel mülkiyet ve
fiyat mekanizması ve reel ve finansal piyasalardır.
 (ii) Üretim araçları genelde özel mülkiyete / teşebbüse
aittir (devlet kapitalizmi hariç) ve bunlar kar amaçlı
olarak kullanılırlar.
 (iii) Kaynak tahsisi, arz, talep, fiyat, bölüşüm, yatırım
vb. kararları tamamen ya da çoğunlukla piyasadaki
aktörler tarafından alınır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 57
Kapitalizmin bazı temel özellikleri
 (iv) Üretim süreci sonunda elde edilen kâr sermaye
sahibine kalır ve bu kâr diğer sermaye kesimlerince ve
vergi biçiminde devlet ile paylaşılır.
 (v) İşçilere, işverenler tarafından ücret adı altında
ödeme yapıldığından kapitalizm ücretli emek
sistemidir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 58
Kapitalizmin bazı temel özellikleri
 Kapitalizm “Meta fetişizmi” ne yol açar. Bu durum dolaşımda olan bir
malın/metanın iki ayrı yönü ile ilgilidir.
 İlki o malın gerçekte ne iş gördüğüyle alakalı olan ‘kullanım değeri’, diğeri piyasa
da kazandığı değer, yâni, ‘değişim değeri’dir.
 Kullanım değeri bir metanın işlevidir, örneğin bir ceketin ‘bizi soğuktan korumak
için’ üretilmiş olması gibi ne iş gördüğüyle ilgilidir.
 Değişim değeri bu ceket piyasaya çıktığında, vitrinlere yerleştiğinde, diğer
metalarla, insanla ve parayla ilişki içerisine girdiğinde kazandığı değerdir.
 Böylece, ceket işlevinden sıyrılıp bambaşka bir sanal görüntüye sahip olur. Onun
artık bir markası, fiyatı, kullanacak olana sağlayacağı “imaj” gibi özellikleri vardır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 59
Meta fetişizmi:
Kullanım değeri x Değişim değeri
 Kapitalizmde metaların kullanım değerleri önemini yitirir ve
değişim değerleri belirleyici olur. Mallar ve hizmetler değişim
değeri üzerinden fiyatlanır.
 Örneğin, gençler Apple ürünü ‘iphone/ipad’ ya da ‘blackberry’
cihazlarından satın aldıklarında sadece modern bir iletişim cihazı
satın almazlar.
 Bu cihazlar, bahsedilen meta fetişizminden dolayı onlara ayrı bir
hüviyet, ayrı bir imaj, hava kazandırır (!)
 Kapitalizm en mahrem, en insani duygularımızı bile piyasalaştırır,
metalaştırır, hayatı meta fetişizminin sanal dünyasına eklemler.
 Doğanın, ekolojinin bir kullanım değeri olduğu inkar edilir ve
değişim değeri yaratmak için doğa tahrip edilir (su kaynakları,
dereler, HES’ler).
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 60
Meta fetişizmi:
Kullanım değeri x Değişim değeri
 Kapitalizm, ortaya çıkışından bu yana geçen yüzlerce yılın çok önemli bir
kısmında toplumun çok küçük azınlığına akıl almaz boyutlarda zenginlik ve
refah sağlarken, toplumun büyük bir kısmını sefalet altında yaşamaya mahkûm
etti.
 Bu çelişkiyi ilk fark edenler Hegel ve Feuerbach oldu. İnsanlığın içinde
bulunduğu bu durumu yabancılaşma sözcüğü ile ifade ettiler.
 Bu terimden kasıtları insanların sürekli olarak geçmişte kendilerinin
yaptıkları şeylerin egemenliği ve baskısı altına girdikleri idi.
 Marx ilk dönem çalışmalarında bu olguyu işçilerin yaşamlarına uyarladı: “İşçi
daha çok zenginlik ürettiği, üretimsel gücü arttığı ve üretimi çeşitlilik kazandığı
ölçüde daha da yoksullaşır. Nesneler dünyasının değerindeki artışa koşut
olarak, insanın kendi dünyası aynı oranda değer yitirir. Emeğin ürünü olan
nesne, onun karşısına yabancı, üreticiden bağımsız bir güç olarak dikilir.”
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 61
Yabancılaşma
 Kısaca kapitalist toplumda, işçiler hem yaptıkları işlere hem
de kendilerine ‘yabancılaşırlar’.
 Emek gücü verimliliğini artıran otomasyon hayatı
kolaylaştırmaktansa, birçok işi can sıkıcı bir tekrar haline
getirir.
 Ayrıca kapitalizmde insanı insanlıktan çıkaran şey sadece
insanın yaptığı iş değildir.
 İnsan var oluşunun metalaştırılması da – her şeyin alınıp-
satıldığı bir toplum – derin bir yabancılaşmadır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 62
Yabancılaşma
 Kapitalist üretim ve mülkiyet sisteminde bazı insanların başkaları
tarafından bir eşya gibi kullanılması, bu nedenle de kendilerinin ve
kendilerine ait bir takım özel yeteneklerin başkalarının malı haline
gelmesi tipik bir yabancılaşma ürünüdür.
 Böyle bir yabancılaşma insan ilişkileri üzerinde ‘kişiliksizleştirme’
etkisi oluşturur.
 İnsanlar arasında arkadaşlığın yerini, insanların başka insanları
kullanması alır.
 Hayatın amacının, başka canlılarla güzel ilişkiler kurmak ve sevgiyi
paylaşmak değil, eşyaya sahip olmak ve bunun için de başka insanları
kullanmak olduğu ilişkiler tüm toplumu kuşatır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 63
Yabancılaşma
 Diğer taraftan kapitalizm hayatı yabancılaştırdığı kadar,
emekçilere sisteme karşı savaşacak kolektif gücü de
verir.
 1848 devrimlerinden bu yana dünyanın her yanındaki
isyanlar, devrimler ve kalkışmalar emekçi halkların
kendilerine yabancılaşmış rejimlere karşı
mücadelelerinin örnekleridir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 64
Yabancılaşma
 Toplumun, onu var edenler tarafından kolektif
yönetimi.
 Kolektif-ortak mülkiyet.
 Üretim, “kar elde etmek” için değil, yalnızca
“ihtiyaçların karşılanması” için yapılır.
 Kaynak tahsisi demokratik-planlama ile yapılır.
 “Meta fetişizmi” ortadan kalkar.
 Sosyalist üretim tarzında mal ve hizmetler ihtiyaçları
karşılamaya yönelik olarak “kullanım değerleri” esas
alınarak üretilirler.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 65
Sosyalizm
Sosyalizm üçgeni
 Sosyal Mülkiyet: Üretim araçlarının
sosyal mülkiyeti olmalı çünkü sosyal komünal
verimliliğin hepimizin özgür gelişimine
yönlendirilmesi ancak bu sayede
mümkündür.
 Sosyal Üretim: İşçiler tarafından
organize edilecek olan sosyal üretim
üreticiler arasında yeni işbirliği ilişkisini inşa
eder ve bu tüm üreticilerin tam gelişimi için
şarttır.
 Sosyal ihtiyaçların karşılanması:
Dayanışmacı bir toplumda komünal
ihtiyaçların karşılanması temeldir; birimizin
özgür gelişimi hepimizin özgür gelişiminin
koşuludur.
Sosyalmülkiyet
SosyalÜretim SosyalİhtiyaçlarınKarşılanması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 66
 1. Merkantilizm: (16.yy - 18yy) :
 Makineleşme öncesi dönem.
 İş bölümü yaygınlaşmakta, sermaye birikimi temelde
ticaret, tarım ve madencilik alanında gerçekleşmekte.
 Robinson Crusoe (17.yy) ilkel birikim dönemini anlatır.
 Üretim araçlarının üretimi ikincil bir öneme sahip.
 Tüketim malları üretimi kısıtlı el işçiliği ile
yapılabilmektedir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 67
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
 2. Liberal rekabetçi dönem (İngiltere Sanayi
Devrimi):
 Önce tekstil, sonrasında ise tüm sanayide gerçekleşen
sanayi devrimi dönemi.
 Birikim modern sanayiye, üretim araçları üreten sanayiye
kaydı.
 Fabrikalar , ulaştırma, iletişim, demiryolları, telgraf,
limanlar, buharlı gemiler ve genelde bir alt yapı inşa
dönemi.
 Kapitalistler arasındaki yoğun rekabetin ve boom- bust
döngülerinin dönemi.
 Bu dönemde fiyat rekabeti iktisadi faaliyetlerin
yönetilmesinde merkezi bir rol oynadı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 68
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
 3. Tekelci kapitalizm (emperyalizm):
 19yy’ın son çeyreğinde ortaya çıktı.
 Sermaye bir spiral biçiminde yoğunlaşıp merkezileşti ve giderek
küreselleşti.
 Kurumsal örgütlenme baskın tip haline geldi ve sınaî menkul
kıymetler için bir piyasa oluştu.
 Sanayiler oligopolist firmaların denetimine girdi ve fiyat, hâsıla,
yatırım düzeyi ile ilgili kararlar ve faaliyetler rekabetle değil,
oligopolistik kurallara göre oluştu.
 Otomobil, bilgisayar ve uçak yapımlarıyla sanayi daha da genişledi.
 Üretim sektörü giderek tüketim sektörünün büyümesine bağımlı
hale geldi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 69
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
 4. Tekelci olgun kapitalizm:
 1950’ler….
 Sweezy ve Magdoff:
 Olgun kapitalist ekonomiler büyümeyi sürdürebilmek için, sürekli
artmakta olan ekonomik artığı emebilecek yeni talep kaynakları
bulmak zorundadır, yoksa büyüyemezler.
 Diğer taraftan artan verimliliklerle sürekli büyüyen bu ekonomik
artığın yeni karlı yatırım alanlarına yöneltilmesi, yeni yatırım
alanları bulmanın güçlüklerinden dolayı, giderek zorlaşır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 70
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
 Çünkü;
 Temel sınaî alt yapının yeni baştan kurulmasına gerek yoktu,
 Otomobil gibi çığır açıcı gelişmeler her zaman mümkün değil,
 Gelir ve servet eşitsizliği arttı, bu da yoksulların tüketimini kıstı,
 Zenginler fonlarını giderek daha spekülatif faaliyetlere yatırdılar,
 Yeni yatırımlar azaldı,
 Oligopolleşme sistemin dinamizmi ve esnekliğinin temeli olan
fiyat rekabetinin giderek yok olmasına neden oldu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 71
Olgun ekonomiler uzun süreli durgunluğa
girdiler
 Finansallaşma stagnasyona yanıt oldu.
 FIRE, yani finans, sigorta ve gayrimenkul gibi alt parçalardan oluşan
finans sektörü;
 Sanayinin ekonomik artık üreten kapasitesini dengeledi.
 Hem finans sektöründe yeni istihdam yarattı, hem de varlık
zenginleşmesiyle reel sektör için efektif talep oluşturdu.
 Finans sektörü reel sektörde elde edilen karların değerlenebilmesi için
ciddi imkânlar yarattı.
 Kapitalistler her zaman sermayelerini büyütme arzusu içinde
olduklarından, paralarını finansal piyasalara akıttılar.
 Finansal sektör, çekici- exotik finansal araçlar sundu (menkul
kıymetleştirme, CDO ve CDS’ler, türev piyasalar).
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 72
5.Tekelci finans kapital aşaması
(finansallaşmanın hızlanması)
 2008 kriziyle daha da yoğunlaştı.
 1990’da en büyük 10 finansal kuruluş, toplam finansal
varlıkların sadece % 10’una sahip iken, bugün bu oran % 50
civarında.
 En büyük yirmi kuruluş toplam % 70’e sahip. Bu oran 1990’da
sadece % 12 idi.
 1985’te ABD’de FDIC tarafından denetlenen 14.771 ticari banka
ve tasarruf bankası vardı ve 2008 yılı sonunda bu sayı 8,533’e
düştü.
 1991’deki en güçlü 15 bankanın (1,5 trilyon $ varlık tutuyorlardı)
sadece beşi 2008 sonu itibariyle ayakta kalabildi ve bunların
tuttukları varlıkların değeri 89 trilyon ABD dolarına ulaştı.
 Kaufman: Tek bir kuşakta finansal sistem dönüştürüldü.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 73
ABD : Finansal tekelleşme /merkezileşme
 Son 30 yıldır;
 —Finansal işlemlerin hem ölçeği hem de önemi ciddi olarak arttı.
 —Finansal piyasaların ve ajanların genel ekonomi içindeki payı arttı.
 —Türev araçlar gibi yeni finansal araçlar ortaya çıktı ve bu araçlar belirleyici
hale geldi.
 —Finansal sektörün ölçeği ve karlılığı arttı.
 —Finansal sektör gelirleri, finans dışı sektör gelirlerine göre arttı.
 —Ekonomideki toplam borçlanma düzeyi arttı.
 —Artık finansal piyasalar ve kurumlar, finans dışı şirketlerin karar alma
süreçlerine daha fazla müdahale ediyorlar.
 —Finans dışı şirketler (FDŞ) finansal varlıklara giderek daha fazla yatırım
yapıyorlar, finansal şubeler açıyorlar, finans işine daha fazla giriyorlar,
ellerindeki fonlarını giderek finansal piyasalarda değerlendiriyorlar.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 74
Finansal tekelleşme /merkezileşme boyutları
 Dünya GSMH’sı: 55–60 tril $;
 Türev araçlar: Bunun 10 katı.
 Kriz doruğu 2008 yazında: 684 trilyon $.
 Sadece, Kredi Riski Swap’larının (CDS) değeri 57 tril
$’ı aşmıştı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 75
Türev Araçlar- Piyasaların Gelişimi (2006-
2008):
 1980 yılından bu yana düzenlenen Forbes 400, ABD’
nin en zengin 400 insanını yayınlıyor.
 Son yıllara ait veriler ABD’ deki finans sektöründe
faaliyet gösteren spekülatör kapitalistlerin giderek
başat bir hale gelirken, sanayici ve petrol
zenginlerinin ikinci plana düştüğünü ortaya koyuyor.
 Buna göre, 1982 yılında, petrol ve doğal gaz zenginleri
en zengin 400 kişi arasında % 22,8 ile ilk sırada,
sanayiciler % 15,3 ile ikinci sırada yer alırken finans % 9
ile alt sıralardaydı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 76
Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü
 Sadece 10 yıl sonra, finans tüm alanların
önüne geçerek % 17’ye ulaştı (gayrimenkul ile
birlikte % 25).
 Aynı yıl petrol ve gaz zenginlerinin payı % 8,8’
e ve sanayicilerin payı % 14,8’ geriledi.
 Krizin hemen öncesinde 2007 yılında finansın
tek başına payı % 27,3’ e fırlarken
(gayrimenkul ile birlikte % 34), sanayi % 9,5’e
geriledi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 77
Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü
Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 78
 Finansal piyasalar ; yatırım bankaları, bankalar, sigorta şirketleri,
emeklilik fonları, hedge fonlar yani döviz, hisse senedi, devlet
tahvili ve türev araçların alım satımıyla uğraşanlar.
 Çoğunluğu kriz sonrasında kurtarılan uluslararası bankalar.
 Piyasaların gücü:
 Her yıl dünya genelinde üretilen reel mal ve hizmetin ortalama
değeri 45-55 trilyon ABD doları civarında iken finansal alanda
piyasaların harekete geçirdiği işlemin değeri 3,450 trilyon ABD
doları, yani reel ekonominin 76 katı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 79
Finansal piyasalar?
 Bu bankalar ECB’den % 1’ den aldıkları krediyi İspanya ve İtalya’ya %
6,5’ten borç olarak veriyorlar.
 Bu noktada da hükümetlerin borçlanma faizlerini yükselten
derecelendirme kuruluşlarının skandallarla dolu devasa gücü
devreye giriyor.
 Rating ne denli düşükse borçlanma maliyeti o denli yüksek oluyor.
 Yunanistan’da kanıtlandığı gibi kemer sıkma ve kısıntılar bu ülkelerin
büyümesini daha da düşüreceğinden derecelendirme kuruluşları
kredi notlarını daha da düşürecek bu da faizleri yükseltecek, ülkeler
daha fazla kemer sıkmaya yönelecekler ve bu süreç sürüp gidecektir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 80
Finansal piyasalar?
 Bu piyasaları oluşturan sermaye şirketlerinin büyüklüğü sermayenin
kimin elinde olduğunun ve uluslararası sermayenin neyi ve nasıl
kontrol ettiğinin önemli bir göstergesi.
 Fortune 500 ya da 1000’de yer alan şirketler ABD sermayesinin temelini
oluşturuyor. Bu şirketlerin çeperinde on binlerce başka şirket mevcut.
 Dünya çapında ise (2007 yılına ait veri setine göre) toplamda 43,060 çok
uluslu şirket(ÇUŞ) bir araya gelerek bu sermaye ağını oluşturuyor.
 Bu ağdan hareketle dünya çapındaki ekonomik güç yapısı da şekilleniyor.
Bu ağın merkezinde 1318 ÇUŞ var. Bunun 147’si tüm ağın % 40’nı kontrol
edebiliyor. Bunların çoğunluğu bankalar, yatırım bankaları, fonlar,
sigorta şirketleri gibi finansal kuruluşlardan oluşuyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 81
Finansal piyasalar?
 Özellikle tepedeki 50 şirketten sadece biri finans dışı şirket niteliğinde
(15.sıradaki Walton Enterprises).
 İlk 20’nin içinde ise Barclays Bank, JP Morgan Chase, Axa, Vanguard,
Goldman Sachs, Merrill Lynch, Deutsche Bank, Legg Mason, TIAA-CREF,
Nomura Holdings, BNP Paribus gibi finans devleri yer alıyor. Bu şirketler
her tür varlığı/ asseti (hisse senedi, tahvil, mortgage, nakit, opsiyon
sözleşmeleri vb) kontrol ediyorlar.
 Bunu binlerce firma ya da zengin birey adına yapıyorlar.
 Sermaye kontrolü; piyasalar, gelirler, işgücü ve çeşitli biçim ve
miktardaki varlık / servet üzerinde uygulanan bir kontroldür ve ağırlıklı
olarak uluslararasılaşmış oligopollerce gerçekleştirilmektedir
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 82
Finansal piyasalar?
Finansal piyasalar? (Coghlan & MacKenzie , This is what capital looks
like, New Scientist, 19.10.2011)
 Dünya ekonomisinin merkezindeki 1318 çok uluslu şirket.
 Kırmızı noktalar süperkonnekte şirketler
 Sarı noktalar oldukça konnekte şirketler
 Noktanın büyüklüğü gelirin büyüklüğünü gösteriyor
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 83
 1. Barclays plc
2. Capital Group Companies Inc
3. FMR Corporation
4. AXA
5. State Street Corporation
6. JP Morgan Chase & Co
7. Legal & General Group plc
8. Vanguard Group Inc
9. UBS AG
10. Merrill Lynch & Co Inc
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 84
147 süper konnekte ÇUŞ’un en tepedeki 50’si (Coghlan &
MacKenzie , This is what capital looks like, New Scientist, 19.10.2011)
Finansallaşma borç stoklarını hızla artırdı
 Toplam Borç (özel + kamusal) stoku:
 İspanya : 5,3 trilyon avro
 Portekiz : 783 milyar avro
 Yunanistan: 703 milyar avro
 GSYH içindeki pay:
 İspanya : % 506
 Portekiz: % 479
 Yunanistan: % 296
 Özel borç / kamu borcu rasyosu (%):
 İspanya : 87 /13
 Portekiz: 85 / 15
 Yunanistan: 58 / 42.
 Dış borç / iç borç rasyosu:
 İspanya: 33 / 67
 Portekiz: 49 / 51
 Yunanistan: 51 / 49.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 85
 ABD İç Borç Stoku:
 1980: GSYİH : 2.7 tr$, Borç: 4.5 tr$= % 200
 1990: GSYİH : 5.8 tr$, Borç :13.5tr$= % 232
 2007: GSYİH : 13.8tr$,Borç :47.7tr$= % 345
 Finans sektörünün borcu 26 kat, hane halkı borcu 10
kat, FDŞ’nin borcu 7 kat ve kamu borcu 6 kat arttı.
 Dünya kamu borç stoku (2008) : 32 trilyon $(Dünya
hasılasının % 50’si).
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 86
Finansallaşma borç stoklarını hızla artırdı
Dünya kamu borç stoku dağılımı
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 87
 BIS :
 Aralık 2009 itibariyle avro bölgesi bankalarının ;
 İspanya’da 727 milyar $
 Portekiz’de 244 milyar $
 Yunanistan’da 206 milyar $
 İrlanda’da 402 milyar $’lık olmak üzere
 Toplam 1,579 milyar $’lık riski var.
 Bunun 254 milyar $’ı - % 16’sı kamu borcu biçiminde.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 88
Finansallaşma bankacılık sistemini riske
soktu
 Avrupa bankacılık krizi ABD bankacılık sistemini de
etkiledi.
 ABD bankalarının AB bünyesindeki riskleri son 5 yılda
2 katına çıktı.
 Avrupa’da somutlaşan bankacılık krizi tüm ABD ve
tüm kapitalist sistemdeki küresel finans için ciddi bir
risk.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 89
Finansallaşma bankacılık sistemini riske
soktu
 Giderek finansallaşan bir ekonomide;
 Ekonomik canlılığı sağlayabilmek,
 Sermayeyi büyütebilmek ve
 Karlılığı koruyabilmek için
 Finansal balonlara ihtiyaç duyulur.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 90
Finansallaşma krizleri tetikledi
 ABD 2000-2007: İki balon şişirildi ve bu balonlar
patladı.
 İlk balon : 2000 Wall Street Borsa Balonu.
 Mart 2001: Durgunluğu ve 11 Eylül sonrası olası
çalkantıyı önlemek için ikinci balon, Konut
balonu şişirildi.
 Küçük çaplı bir resesyonla büyük kriz (2008)
ötelendi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 91
ABD: 7 yılda 2 balon şişirildi (2000–2007):

Kapitalizmin son 30 yılının
dönüştürücü alt yapı ve üst yapı
dinamikleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 92
 Dönüştürücü alt yapı dinamikleri:
 Küresel kapitalist kriz
 Küreselleşme
 Rekabet biçiminin değişmesi / tekelleşmenin artması
 Finansallaşma
 Özelleştirmeler ve kamunun küçültülmesi
 Emek tasarruf edici ve emekçiyi ikincilleştiren teknoloji uygulamaları (özellikle de kamu
sektöründe)
 Dönüştürücü üst yapı dinamikleri:
 Burjuva ideolojisindeki dönüşüm: Neo liberal ideoloji
 Ekonomi politikaları
 Sosyal devletin çöküşü ve yeni yönetişim anlayışı
 Neo liberalizm muhafazakârlık ve dinsel ittifak: Piyasa İslam'ı / Kültürel hegemonya
 Sarı sendikacılık ve sendikal bürokrasi
 Sosyalist ideolojinin gerekli yenilenmeyi sağlayamaması,
 Sosyalistlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 93
 1945–75 dönemi yaygın bir biçimde:
 ABD’de ‘Altın Çağ’, Avrupa’da ‘Sosyal Devlet ya da
Sosyal Demokrasi’ ve azgelişmiş dünyada ‘Ulusal
Kalkınma’ dönemi olarak adlandırılır.
 1980’lerin başlarından itibaren bu dönem sona erdi ve
yerini ‘Neo liberalizm’ aldı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 94
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
 Bu dönemin temel özelliği;
 küreselleşme ve finansallaşmanın hızlanması ve baskın
hale gelmesi,
 tekellerin (ya da oligopollerin) hayatın her alanında
yaygınlaşması ve
 devletin ekonomiye müdahale alanının daraltılarak,
özelleştirmeler, taşeronlaştırma aracılığıyla uluslararası
piyasaların ve bunların aktörleri dev sermaye şirketlerinin
tam hegemonyasının tesis edilmesidir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 95
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
 Bu dönemde ayrıca kapitalist krizlerin kısa dönemli iş
döngüleri olmaktan ziyade çok uzun yıllar süren
uzatılmış durgunluklara (stagnasyon) ve büyük
resesyonlara dönüşmesi ve
 bunların da üst yapıda burjuva demokratik
devletlerden vazgeçilerek finansal oligarşik yapılara
yönelimi gibi eğilimler söz konusudur.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 96
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
 Bir yılda tüm dünyadaki reel mal üretiminin toplam değeri
ortalama 55–60 trilyon $ iken, finans piyasalarındaki yıllık toplam
işlem hacmi bunun 63 katı yani 3,450 trilyon $’dır.
 Dünya mali varlık stok hacmi 1980’de 12 trilyon $ iken 2007’de
196 trilyon $ oldu.
 Bu stoklar dünya hasılasının (derinlik) 1980’de % 120’sini,
 2007’de ise % 356’sini oluşturuyordu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 97
Küreselleşme ve finansallaşmanın
boyutları
 Küresel düzeyde sermaye ağının nasıl oluştuğu finans
kapitalin kontrol gücünü sergiler:
 Dünyada 2007 yılı itibariyle 43,060 çok uluslu
şirketten oluşan bir sermaye ağı var.
 Bu ağ küresel kapitalist ekonomik gücün kaynağını
oluşturuyor.
 Bu ağın % 40’ı tek başına 147 şirket tarafından kontrol
ediliyor. Özellikle en tepedeki 50 şirketten biri hariç
kalan tamamı finans şirketlerinden oluşuyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 98
Küreselleşme ve finansallaşmanın
boyutları
Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 99
 Finansallaşan ekonomide ucuz kredi emekçi
sınıfları sisteme bağlarken, sınıf bilincini zayıflattı.
 Finansal sektörde çalışan emekçilerin sınıf içindeki
payı arttı.
 Bu kesimler sınıf bilinci ve eylemlilik anlamında
geleneksel sanayi işçisinin gerisindeler.
 Zira kendilerini beyaz yakalı ve orta sınıf (!) olarak
görüyorlar.
 Türkiye’de bankalarda çalışan sayısı 200,000
civarında.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş100
Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek
örgütlerini zayıflattı
 Finansallaşan ekonomide emekçiler giderek artan biçimde
borçlandırılarak tüketime teşvik ediliyorlar.
 Emekçiler tüketici kredileri ile ev, araba ve diğer tüketim malı
alımlarına yöneltildi.
 Kredi kartı borcunu ödeyemeyen sayısı Türkiye’de 1 milyonu aştı.
 Tüm bu gelişmeler emekçilere borçlarını geri ödeyememe, sahip
olduklarını kaybetme korkusu yaşatıyor.
 Bu durum işlerini kaybetmemek adına onları örgütlü mücadeleden
ve sendikal faaliyetten uzak tutuyor.
 Emekçiler borçlandırılarak sistemin suç ortağı haline getirilerek rehin
alınıyorlar.
 Bu durumdaki kitleler ekonomik istikrar için izlenmekte olan
ekonomi politikalarını desteklemek durumunda kalıyorlar.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 101
Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek
örgütlerini zayıflattı
 Küresel reel piyasalarda da benzer bir oligopolleşme eğilimi
söz konusu.
 Yani dünya üretimi ve ticareti az sayıda çok uluslu şirket
tarafından doğrudan ve dolaylı yollarla kontrol edilmektedir.
 Dünyanın en büyük 100 çok uluslu şirketi ABD, AB ve Japonya’da
yerleşik (Triad).
 Bu şirketlerin aralarındaki ilişki klasik anlamdaki rekabetten farklı
olup daha ziyade bir rakiplik ve işbirliği diyalektiği biçiminde.
 Özellikle de fiyat rekabeti çok tehlikeli bir şey olarak
düşünüldüğünden genelde bundan sakınılır.
 Bunun yerine firmalar büyük ölçüde düşük emek gücü maliyetli
durumlara, kaynak rekabetine ve ürün farklılaşmasına
yönelirler.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 102
Küreselleşme ve reel üretimde
oligopolleşme
 Uluslararası tekelci sermayenin iktisadi gücünün yoğunlaşması ve
kontrol gücünün artması aynı zamanda dolaylı bir biçimde,
taşeronluk ve yönetim sözleşmeleri, anahtar teslimi anlaşmalar,
franchising, lisanslama ve ürün paylaşımı gibi uluslararası
stratejik ittifaklarla da sağlanıyor.
 Örnek: Star Alliance gibi mega işbirlikleri THY dahil otuza yakın
ülke hava yollarını bünyesinde topladı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 103
Küreselleşme ve reel üretimde
oligopolleşme
 Washington Uzlaşması sonrasında kamu
küçültüldü, özelleştirmeler başlatıldı.
 KİT’ler ve kamusal hizmetler özelleştirildi.
 Özelleştirme sadece mülkiyet devri ile değil,
serbestleştirme- düzenlemeden vazgeçme,
franchising, kullanma hakları, lisanslama, kamu-
özel ortaklıkları gibi yöntemlerde her alanda
yapılıyor.
 Taşeronlaştırma özelleştirmenin en yaygın
uygulaması.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 104
Özelleştirmeler
 Taşeronlaştırma sadece ucuz işçilik ya da kıdem
tazminatı gibi bazı yasal sorumluluklardan
kurtulmak için değil,
 dayanışma kültürünü yok edip , bireyci kültürü
yerleştirmek,
 sendikasızlaştırmak ve sınıf bilincini yok etmek
için de yapılıyor.
 Özelleştirilen işyerlerinde uygulanan esnek emek
gücü politikaları işçi sınıfı örgütlülüğünü
zayıflatıyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 105
Özelleştirmeler işçi örgütlenmesine
darbe vurdu
 Bu verilerden hareketle günümüz kapitalizminin
en çarpıcı özelliğinden birinin küresel düzeyde
tekelleşme (ya da oligopolleşme) olduğu,
 bunun giderek genel bir eğilim halini almakta
olduğu ve dünyada bu yapıdan özerk hiçbir
ekonomik faaliyetten söz etmenin mümkün
olamayacağı ileri sürülebilir.
 Bu gerçek, dünyanın en büyük ekonomilerinin ve
en güçlü hükümetlerinin dahi finans kapitalin
saldırılarına karşı durmalarının ne denli zor
olduğunu ortaya koymaktadır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 106
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
 Bugün sermaye temerküzü kendisini uluslararası
tekelci sermayenin hızlı büyümesinde gösteriyor.
 Teknolojinin yanı sıra sermaye her zamankinden daha
fazla mobil durumda .
 Çünkü dev firmalar giderek küreselleşiyor ve
finansallaşıyor.
 Bugün, ulusal düzeydekine ilave olarak küresel bir
artı değer oluşumu ve bunun yarattığı bir rant
bölüşümü söz konusu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 107
Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da
arttırırken işçi sınıfının yapısını dönüştürdü
 Yani;
 Metropol ve az gelişmiş ülkelerdeki emek gücü
verimlilikleri arasındaki fark kapanırken, ücret farklılıkları
giderek açılıyor.
 Böylece metropollere doğru akan bir emperyalist rant
oluşuyor.
 Çünkü az gelişmiş ülkelerdeki emek, değerinin çok altında
ücretlendiriliyor.
 Bu rantı artırarak sürdürmek isteyen emperyalizm
azgelişmiş ülkelerdeki işçi örgütlenmelerini daha da
baskılıyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 108
Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da
arttırırken işçi sınıfının yapısını dönüştürdü
 Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler azgelişmiş ülkelerde
prekarya (precartiat) adı verilen bir emekçi katmanını ortaya
çıkardı.
 Bu emekçiler uluslararası iş bölümüne uygun bir biçimde esnek /
güvencesiz istihdam koşullarında ve genelde yarı zamanlı
istihdam ediliyorlar.
 Büyük ölçüde kadınlardan, gençlerden, engelli işçilerden, tekrar
çalışmak zorunda kalan emeklilerden, eski mahkûmlardan ve
göçmenlerden, esnaftan, iktisadi değişim nedeniyle yerlerinden
edilmiş olan kalifiye ve yarı-kalifiye işçilerden ve işsizlerden
oluşuyor.

Doç.Dr.Mustafa Durmuş 109
Prekarya
 (i) Burjuva demokrasileri giderek geçerliliğini yitiriyor,
iktidar ve muhalefet partileri arasındaki fark giderek
kayboluyor.
 ii) Uzun dönemde “emperyalistler arası savaş” tezi
geçerliliğini korusa da, kısa vadede ABD, AB ve
Japonya üçlüsünden oluşan bir “kolektif emperyalist
işbirliği” mevcut.
 Libya işgali ve gündemdeki Suriye müdahalesi bunun
somut örnekleri.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 110
Alt yapıdaki dönüşümün politik
sonuçları
 (iii) Triad’ın emperyalist bloku azgelişmiş ülkelerdeki gerici
hegemonik bloklar ile stratejik ittifakını sağlamış durumda.
 Azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik blokları da içine
alan bir küresel gerici hegemonyadan söz etmek
mümkündür.
 (iv) Mevcut iktisadi kriz sadece bir kriz olmaktan öte
özellikler göstererek, sistemin kendi kendini yeniden
üretmekte zorlanmasından dolayı, içe doğru patlamalar
yaşamaktadır (Bolivya, Venezüella ve Ekvator).
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 111
Alt yapıdaki dönüşümün politik
sonuçları
Dönüştürücü üst yapı dinamikleri
 Burjuva ideolojisindeki dönüşüm ve neo
liberal ideoloji ve ekonomi politikaları, sosyal
devletin çöküşü ve Yeni Yönetişim anlayışı
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 112
 1970’li yıllardan bu yana metropol ülkelerde
geliştirilen neo-liberal ideoloji ve neo-liberal
politikalar IMF, DTÖ ve DB gibi örgütler
aracılığıyla tüm dünyaya egemen kılındı.
 Bu ideoloji, işçi sınıfı ve aydınlar başta olmak üzere
toplumun büyük kesiminin ülke sorunlarına ilgisiz
kalmasına neden oldu.
 Ayrıca bu ideolojinin muhafazakarlık ve din ile
ittifakı toplumun dönüştürülmesinde etkili oluyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 113
Neo-liberal ideoloji
 Neo-liberalizm, emek örgütleri ve sendika
karşıtı yasaların hayata geçirilmesi,
sendikal faaliyetlerin yasaklanması ya da
kısıtlanması demek.
 Bu rejimde sendikalara biçilen rol, emek
gücü piyasalarının düzenlenmesi ve
yönetilmesinde sendikaların, kapitalistlerin
ve devletin yönlendiriciliği altında
müttefiklik-yardımcılık rolüdür.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 114
Neo-liberal ideoloji
 Neo liberal dönemde sınıfsal güç
dengelerinde ve kapitalist devlet anlayışında
önemli değişiklikler meydana geldi.
 Bu gelişmeler sosyal devletlerin günümüzde
içine girdikleri paradigma değişikliğinin ve
beraberindeki kamusallık anlayışındaki
değişimin de arka planını oluşturuyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 115
Sınıfsal güç dengesindeki değişim
 1980 sonrası neo liberalizm olarak
adlandırılır.
 Neo-liberal dönem sermayenin
hegemonyasının yeniden ve daha güçlü
bir biçimde kurulmasını sağlarken,
sosyal devletin de giderek ortadan
kalkmasına neden oldu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 116
Neo liberalizm:
Sosyal devletin sonu
Neo liberalizm
 1980 kırılması birbiriyle ilişkili iki önemli geçiş içeriyor:
 (i) Fordist yapılanmadan Post-Fordist yapılanmaya geçildi.
 Fordist dönemde sermaye ile emek arasında bir çeşit ateş kes mevcuttu ve
örgütlü emek ,ücret artışları ve iş güvenliği bağlamında oldukça güçlenmişti.
 Post- Fordist dönemde ise bu ateşkes bitti ve emek ikame edilebilir,
vazgeçilebilir, kullanılıp atılabilir bir hale dönüştürüldü.
 (ii) Keynesyen teoriden Post-Keynesyen teoriye geçildi.
 Keynesyen teori altında hükümetten ekonomiyi düzenlemesi ve toplumun
refahı için sosyal refah programlarını sürdürmesi bekleniyordu.
 Post-Keynesyen / Neo liberal dönemde ise hükümet bunların hiçbirini
yapmamalıydı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 117
Neo liberalizm
 Kısaca;
 Fordizm ve Keynesyenizm işçi sınıfını ve genel olarak
vatandaşları kapitalizmin aşırılıklarından koruyan bir
çeşit «Toplumsal Anlaşma» idi.
 Neo liberalizm dünya çapındaki siyaset ve ekonomiyi
giderek daha fazla hâkim sınıf ya da ulusların emrine
sokacak şekilde şekillendiren bir ideoloji.
 Topluma karşı açgözlü bir topyekûn saldırının, savaşın
hikâyesi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 118
Neo liberalizm
 (i) Kamusal mal ve hizmetlerin metalaştırılması ve
kamunun küçültülmesi (özelleştirmeler).
 (ii) Her türlü metaı bir spekülasyon aracına
dönüştüren bir hızlı finansallaşma.
 (iii) Her türlü doğal, sosyal ve reel felaketin ve krizin
kapitalist sınıf için ve onun tarafından manipülasyonu.
 (iv) Servetin üst sınıflar lehine ve bölüştürülmesinde
devletin açık ve pervasız bir biçimde bir araç olarak
kullanılması.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 119
Neo liberalizmin dört ayağı (D. Harvey)
 Neo liberalizm ile birlikte geleneksel sermaye
birikimi yöntemlerine ilave olarak,
 sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlere ve
doğaya ve doğal kaynaklara el koyma
biçiminde çağdaş bir “ilkel birikim modeli” de
yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.
 Bu gelişmeler kamusallığın da daraltılarak
etkisizleştirilmesiyle sonuçlandı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 120
İlkel birikime dönüş
 Yönetim, devlet dışındaki aktörleri de (sivil toplum
örgütleri, şirketler, piyasalar vb) içeren, “birlikte
yönetme”, “hükümet olmadan yönetme” olarak
tanımlanıyor.
 Son derece esnek, aynı ölçüde kaygan ve değişken bir
kavram.
 Söylemde tarafsız , siyasi ve ideolojik olmayan bir özellik
sergiler.
 Gerçekte bu kavram yeni bir siyasal iktidar modeli.
 Toplumun ezilenlerini dışlarken, toplumun geleceğini
sermaye sınıfının egemenliğine mutlak olarak teslim eder.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 121
Neo liberal Yönetişim
 Avrupalı devletler tekil kemer sıkma uygulamalarında
yeterince başarılı olamayınca,
 2011’den itibaren Yeni Avrupa Ekonomik
Yönetişimi adı altında hem ulusal düzeyde hem de
ulus üstü bir açık hegemonya modeline başvuruluyor.
 «Avrupa Sömestri» ile ulusal meclislerin bütçe yapma
hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor ve Avrupa
Komisyonu’na veriliyor, üye ülke ekonomileri izlenip
denetleniyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 122
Yönetişim AB’de kanunlaştı
 Üst yapıdaki en önemli değişim ideoloji
alanında oldu.
 “Neo liberal burjuva ideolojisi” din ve
muhafazakârlık gibi yerleşik diğer ideolojilerle
yaptığı işbirliği sonucunda,
 adeta yeni bir din gibi kesin biat edilen bir
ideolojiye dönüştü.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 123
Kültürel Hegemonya tesisi: Neo liberalizm – ideoloji-
yeni muhafazakarlık - din işbirliği
 Neo liberal yeniden yapılandırma ile geçen 30
yılın ardından gelen kemer sıkma çağında;
 Avrupa Birliği ülkelerindeki sosyal devletlerin
geleceği son derece belirsiz.
 Kemer sıkma AB’de kurumsallaştırılıp, kalıcı
hale getiriliyor.
 Sermaye açısından artık emek ile uzlaşmaya
gerek de yer de yok.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 124
Çağ, kalıcı kemer sıkma çağı
KAPİTALİST
DEVLETTE YENİ
EĞİLİMLER
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 125
 Piyasa hegemonyası :
 (i) Sermaye kontrollerinin kaldırıldığı ülkelerde, sermayenin
istediği yere ve yöne hareket edebilme serbestîsi,
 (ii) Hükümetlerin özel yatırımların yönünü, koşullarını
denetleyebilme imkanlarının ortadan kalktığı,
 (iii) Politikacıların, Merkez Bankası gibi kurumların
seçmenlerinden ziyade, giderek tahvil-bono piyasalarına
bağımlı kılındığı bir durum.
 Sermaye çok talepkar davranıyor ve ulus devletlere kendi
şartlarını dayatıyor.
 Davos Toplantıları : Küresel piyasa sisteminin ulus devlet
yöneticilerini teslim aldığı, onlara taleplerini dayattığı, ulusal
politikaları belirlediği toplantılar.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 126
Demokrasi mi Piyasa hegemonyası mı?
 “Merkez Bankası bağımsızlığı”:
Bono-tahvil piyasalarına yatırım yapanların
yatırımlarının getirilerinin erimesini önlemek için
getirilen bir garanti.
 MB bağımsızlığı altında tüm sosyal politikalar bono-
tahvil piyasalarının izin verdiği ölçü ve biçimde
uygulanabilir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 127
Demokrasi mi Piyasa hegemonyası mı?
 Devletin rolü: Kredi ve miktarsal kolaylaştırma:
 Hem ABD hem de İngiltere bankacılık krizini savuşturabilmek ve para ve
krediyi dolaşımda tutabilmek için faiz oranlarını tarihsel olarak en düşük
düzeylere çektiler.
 Ekim 2008 tarihinden itibaren her iki hükümet de çöken bankaları ayakta
tutabilmek için bunlara para aktardılar:
 ABD / Paulson Planı : Hazine’ ye toksik kâğıtları satın almak ve
bankacılık sektörüne sermaye aktarmak amaçlı olarak 700 milyar $
aktarıldı.
 Hükümete mortgage ve diğer varlıkları satın alabilmede sınırsız bir yetki
tanıdı.
 Bankaların hisseleri karşılığında bankalara sermaye aktarılmasına yönelik
250 milyar $’lık bir fon kuruldu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 128
Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor?
Para Politikaları
 ABD / Geithner Planı ( Mart 2009) : Hazine’ye ,
bankalarda tutulan ve değerini kaybetmiş bulunan 1
trilyon $ dolayındaki toksik varlıkların satın alınması
için bir kaynak sağlandı.
 Bankalardaki toksik kâğıtların değeri ile ABD dolarının
değeri birebir eşitlendi.
 Hükümet elindeki paranın 6 katı oranında borç
verebilme imkânına kavuştu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 129
Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor? Para
Politikaları
 Dünya Bankası’nın ekonomisti Jeffry Sachs : Bu durum servetin
vergi mükelleflerinden banka hissedarlarına doğru devasa bir
transferidir.
 P. Krugman : Satın alınan toksik varlıkların değeri yükselirse
yatırımcılar kazanacak, değeri düşerse yatırımcılar zarara
uğramadan ellerini kollarını sallayarak çıkıp gidecekler.”
 Financial Times: 10 milyon $’lık bir mortgage kağıdı alan bir özel
yatırımcı bu kağıtlar tamamen değerini yitirse de 2-5 milyon $ kar
elde edecek. Bu, kapitalistlerin hiçbir biçimde kaybetmeyecekleri
bir anlaşmadır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 130
Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet
ediyor? Para Politikaları
 İngiltere / Darling /Brown Planı :
 Hükümet 850 milyar $’lık(500 milyar pound) bir bankacılık
kurtarma paketi açıkladı.
 Bunun 50 milyar $’ı bankaların hisseleri karşılığında bankalara
verilen gerçek para ; 200 milyar $’ı İngiliz Merkez Bankası’nın
kısa vadeli kredileri şeklinde ve diğer 250 milyar $’ı bankalar
arasındaki kredilerde garanti olarak sunuldu.
 Bank of England, para arzını artırmaya dönük olarak miktarsal
kolaylaştırma politikası uyguladı.
 Banka, faiz oranlarını % 0.5 olarak belirledi. Normal koşullarda bu
oran, yeni yatırımlar için son derece teşvik edicidir ve ekonomik
büyümeyi hızlandırıcıdır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 131
Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor?
Para Politikaları
 Marx : Resesyon dönemlerinde para
sermayede bir fazlalık olmasına rağmen,
kapitalistler para sermayeyi meta sermayeye
ya da sınai sermayeye yatırımlar yaparak
dönüştürmek istemezler,
 tam tersine sermayenin tüm biçimlerini para
sermayeye dönüştürmek ve iyi zamanlar
gelene kadar da orada kalmak çabası içinde
olurlar.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 132
Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor?
Para Politikaları
 Kriz sonrasında finans ve sanayi-ticaret tekellerinin devletleştirilmesi
sahte kamulaştırmalardır.
 Yapılan devletleştirmeler kısmidir, geçicidir ve herhangi bir koşula bağlı
değildir.
 Devletleştirmelerle, zor durumdaki bankaların kârlılığının yeniden tesis
edilmesi için sermaye yapılarının güçlendirilmesi hedeflenmiştir.
 Gerçek bir kamulaştırma olsaydı, halkın parası hükümetler eliyle
bankalara aktarılırken, bankaların faaliyetleri daha sıkı kurallara
bağlanırdı.
 Hükümetlerce, kriz sona erdiğinde devletleştirilmiş olan bu şirketlerin
tekrar özelleştirileceğinin garantisi verilmiştir.
 Regülasyon ve vergi cennetlerinin denetlenmesi ihtiyacının konuşulması
sadece dikkatleri dağıtmak içindir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 133
Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi : Devletleştirme finans kapitale hizmet
ediyor?
 Bunlar devletçi kapitalist toplum mühendisliği örneği.
 Devlet mülkiyetine dönüş üretim güçlerinin kapitalistlik doğasını
ortadan kaldırmıyor.
 Kapitalist toplumlarda devlet kapitalist üretim tarzını muhafaza
etmek için kaçınılmaz olarak var olan bir aygıt.
 Şekli ne olursa olsun modern devlet kaçınılmaz olarak kapitalist
bir makine.
 Devletin ekonomiye ilişkin özgün müdahalesi kapitalizmin
yeniden üretimi ve kapitalist sınıfın genel çıkarlarının
muhafazasından başka bir amaç taşımaz.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 134
Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi : Devletleştirme finans kapitale hizmet
ediyor?
 2011 Kasım ayında önce Papandreou’nun demokrasi ile flörtü, ardından
İtalya’nın krize girmesi finans piyasalarını endişelendirdi.
 Dünyanın en büyük yedinci ekonomisindeki bir borç temerrüdü durumu
bankacılık krizi yaratarak Avro Bölgesi ve dünya finans sisteminin
çöküşüne ve yeni bir resesyona neden olabilirdi.
 Ayrıca piyasalar Berlusconi’nin kemer sıkma programını yeterince sert
uygulamadığına inanıyordu.
 Bu yüzden Troyka (AB+ECB+IMF) Berlusconi’nin 17 yıllık ve Papandreu
hanedanının 40 yıllık hegemonyası sona erdirdi.
 Yerlerine iki bankacı bürokrat Monti ve Papademos atandı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 135
Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden
finans oligarşisine
 İki lider de apolitik teknisyenler değil.
 Sağın ve Batıyı yıllardır fazla demokratik olmakla
suçlayan Troyka’ nın direktifleri doğrultusunda
“ücret ve sosyal haklardan fedakârlık yapılarak
krizden çıkılabileceğini” yönündeki bildik bir
ideolojiyi pazarlamaya çalışan ve
 krizin faturasını iki halkın sırtına yıkma peşinde olan
adamlar.
 Arkalarında Goldman Sachs gibi finans sermaye var.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 136
Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden
finans oligarşisine
 Bu hükümetler, demokrasinin beşiği Avrupa’da bile kemer sıkma
önlemlerinin hızlı ve kalıcı bir biçimde uygulanabilmesi için
demokrasiden vazgeçilebildiğini gösterdi.
 Yüzyıllardır “piyasa ve demokrasi” ayrılmaz bir bütün gibi
gösterilmekteydi. Kapitalizm bir krizden diğerine sürüklendikçe artık
piyasaların demokrasiye ihtiyacının kalmadığı ortaya çıktı.
 “Kapitalizm ile demokrasinin evliliğinin bittiği” tezi doğrulanıyor.
 Asıl şok eden gelişme ise liderlerin her şeyi açıkça yapıyor olmaları.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 137
Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden
finans oligarşisine
 Ekonomi sadece siyaseti belirlemekle kalmıyor, kendi alanının
dışına taşıyor ve hükümetlerin demokratik denetimlerini de
ortadan kaldırıyor.
 Karar alma gücü ve yetkisi siyasal alandan ekonomi alanına
kaydırılıyor.
 Emekten yana siyaset seçenekleri “ekonominin ihtiyaçları”
gerekçesiyle yok edilirken, “apolitik uzmanlık” maskesi altında
politik projeler dayatılıyor.
 Muhaliflere ise en ufak bir hoşgörü gösterilmiyor.
 Bu gelişmeler artık AB gibi kapitalizm temelli birliklerin vahşi
kapitalizmin ılımlılaştırılacağı yerler olmadığını gösteriyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 138
Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden
finans oligarşisine
 Ayrıca aşırı sağ giderek güçleniyor ve Parlamenter Bonapartist
uygulamalar Avrupa ölçeğinde yaygınlaştırılmak isteniyor.
 Nitekim Avrupa Komisyonu, Merkel ve Sarkozy’nin onayıyla,
kemer sıkmaya direnen Macaristan ve Romanya gibi ülkelerde de
Bonapartist diktaları gündeme getirmeye başladı.
 Şimdilik bu bir parlamenter Bonapartizm biçiminde olsa da kriz
daha da derinleşir ve toplumsal muhalefet daha da yükselirse bu
daha sert biçimler alabilir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 139
Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden
finans oligarşisine
 Bu kavram ya politik tartışmalarda nadiren yer alıyor ya da yanlış
bir biçimde kamu kurumları ve bakanlıklardaki belli okul
mezunlarının ya da belli odakların egemenliklerini anlatmada,
çok dar anlamda ve yanıltıcı bir biçimde kullanılıyor.
 Oysa bu kavram özellikle 2008 krizi sonrasında siyasal karar
alma mekanizmalarının ardındaki güç dinamiklerini açıklamakta
kullanılabilir nitelikte bir kavram.
 «Finans oligarşisi” bugünün az sayıdaki küresel finans
zengininin ekonomik ve politik hegemonyasını tanımlamakta
faydalı olabilecek bir kavramdır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 140
Oligarşi
 Yunancadaki ‘sayıca az’ (ὀλίγος-oligoi) ve ‘egemenlik-
yönetim’ (ἄρχω -arche) kelimelerinin birleşmesiyle
oluşturulmuş bir kelime.
 Belirli bir grup azınlığın kötü yönetimi demektir.
 Örneğin Aristoteles, oligarşiyi iktidarın belli bir azınlık
tarafından adaletsiz olarak kullanılması olarak
tanımlamıştır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 141
Oligarşi(ὀλιγαρχία, oligarkhía)
 Çağımızda bu kavram özellikle de yarı sömürge ülkelerde,
askerden ve yönetimden destek almadan gücünü devam
ettiremeyen,
 bu gücü kendi sınıfsal çıkarları için kullanan,
 nispeten küçük bir grubun elinde büyük çapta bir servetin
toplanması anlamında kullanılmakta.
 Bu anlamda oligarşi, toplumun genel refahı düşerken, zenginliğin
bu adaletsiz dağıtımının sürdürülebilmesi için gerekli olan yasal
ve siyasal çatı anlamında bir diktatörya olarak tanımlanabilir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 142
Oligarşi
 Küçük bir azınlığın yönetimde olduğu bir devlet biçimi
olan oligarşik devletlerin yönetimdeki grup genelde,
 askeri, siyasi veya maddi olarak ülkenin önde gelen
gruplarından birisi ya da bir iki gruptan oluşan bir blok.
 Bu grup, bir aile olabileceği gibi, çok dar bir sınıf da
olabilir.
 Bu açıdan ele alındığında, oligarşi kavramı, devletin
tüm kurumlarının küçük bir azınlığının kontrolünde
olduğu bir diktatörlük demektir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 143
Oligarşi
 Düşünür R. Michels (Oligarşinin Tunç Yasası) her
hangi bir politik sistemin son tahlilde oligarşiye
dönüşeceğini ileri sürer.
 Bu bağlamda modern demokrasiler oligarşi olarak
kabul edilebilirler.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 144
Oligarşi
 Bonapartizm terimi Fransa’da sırasıyla Fransız Devrimi’nin ardından
1799’da Napoleon Bonaparte (Napoleon I) ve 1848 Devriminin ardından
1851 yılında bu kez Louis Bonaparte (Napoleon II) tarafından kendi
hükümetlerine karşı gerçekleştirilen askeri darbe ve diktatörlüğü anlatan
bir terim.
 Bu bağlamda Bonapartist eğilimler sosyal bir devrim gerilediğinde ve
restorasyona yöneldiğinde ortaya çıkmaktadır.
 Marx 1852’de yazdığı L. Bonaparte’nin 18 Brumerei (Eighteenth
Brumaire of Louis Bonaparte) adlı çalışmasında Fransa’da sınıf
mücadelesinin nasıl kaba bir sıradanlığı kahramanlığa dönüştüren
koşulları ve ilişkileri yarattığını anlatır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 145
Bonapartizm
 Marx, Bonapartizm nitelemesini karşı devrimci askerlerin iktidarı
devrimcilerden aldıkları ve seçici reformlar aracılığıyla halk
sınıflarının radikalliğini yönettikleri durumu anlatmak için
kullanmıştır.
 Süreçte Bonapartistler egemen sınıfın gücünü maskelemişler ve
korumuşlar ve devrimlerin saptırılmasına hizmet etmişlerdir.
 Tarihteki uygulamalarına bakıldığında Bonapartizmin, demogoji
ve şövenist propaganda ile yoğrulmuş bir biçimde ve polis
gücünü, bürokratik mekanizmaları ve kiliseyi en yoğun bir
biçimde kullanarak devrimci hareketleri ve demokratik
özgürlükleri yok etmeyi ya da baskılamayı hedeflediği görülür.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 146
Bonapartizm
 Almanya’da Bismarck ve Rusya’da P.A.Stolypin dönemleri
Bonarpartist unsurlara sahip olmuştur.
 20yyda bu terim genişletilerek büyük burjuvazinin, militarizmi,
gerici köylülüğün desteğini, sınıflar arasındaki güç dengesinin
istikrarsızlaştığı koşullarda sınıfsal manevraları temel alan karşı
devrimci iktidarları tanımlamakta kullanılmıştır (örneğin Rusya’da
1917 Temmuz Krizi sonrasında uygulanan politikalar)
 Özetle Bonapartizm yaygın olarak egemen sınıfın iktidarının
sağlam olmadığı durumlarda düzenin sağlanması için asker,
polis ve bürokrasinin müdahalede bulunduğu bir hükümet etme
biçimini tanımlamakta kullanılmaktadır
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 147
Bonapartizm

Weitere ähnliche Inhalte

Was ist angesagt?

İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMAİKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMACOSKUN CAN AKTAN
 
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...PraksisDergi
 
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...PraksisDergi
 
Wall Street:Çöküşün Nedenleri
Wall Street:Çöküşün NedenleriWall Street:Çöküşün Nedenleri
Wall Street:Çöküşün NedenleriMurat K.Girgin
 
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİDEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİCOSKUN CAN AKTAN
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARIEVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARICOSKUN CAN AKTAN
 
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...PraksisDergi
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARIEVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARICOSKUN CAN AKTAN
 
Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1Ertan Aslan
 
Amasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notu
Amasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notuAmasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notu
Amasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notuyusufbahadirkeskin
 
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim UğraklarıBirikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim UğraklarıPraksisDergi
 
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...PraksisDergi
 
Anayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının Anayasası
Anayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının AnayasasıAnayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının Anayasası
Anayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının AnayasasıCOSKUN CAN AKTAN
 

Was ist angesagt? (18)

İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMAİKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
 
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
 
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
 
Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2
 
Wall Street:Çöküşün Nedenleri
Wall Street:Çöküşün NedenleriWall Street:Çöküşün Nedenleri
Wall Street:Çöküşün Nedenleri
 
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
 
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİDEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARIEVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’IN KATKILARI
 
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARIEVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: SCHUMPETER’İN KATKILARI
 
2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...
2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...
2) ULKU (2018) - Kamu Maliyesinin Tanımı, Gelişimi ve Disiplinler Arası İlişk...
 
Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1
 
Amasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notu
Amasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notuAmasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notu
Amasya Ünv. SBMYO Dış Ticaret Uluslararası İktisat ders notu
 
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim UğraklarıBirikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
 
1) ULKU (2018) - Maliye Biliminin Tanımı ve Konusu
1) ULKU (2018) - Maliye Biliminin Tanımı ve Konusu1) ULKU (2018) - Maliye Biliminin Tanımı ve Konusu
1) ULKU (2018) - Maliye Biliminin Tanımı ve Konusu
 
Latin Amerika Projesi
Latin Amerika ProjesiLatin Amerika Projesi
Latin Amerika Projesi
 
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
 
Anayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının Anayasası
Anayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının AnayasasıAnayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının Anayasası
Anayasal iktisat Felsefesi ve Ekonomi Politikasının Anayasası
 

Andere mochten auch

Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1Mustafa Durmuş
 
Solar Segment Overview
Solar Segment OverviewSolar Segment Overview
Solar Segment Overviewdhosmer
 
The jorney of a grain of sand
The jorney of a grain of sandThe jorney of a grain of sand
The jorney of a grain of sandwcpaytonhi
 
Seda elif özalper
Seda elif özalperSeda elif özalper
Seda elif özalpersedaelif561
 
100東吳高職-工商科建教班特色說明
100東吳高職-工商科建教班特色說明100東吳高職-工商科建教班特色說明
100東吳高職-工商科建教班特色說明Wu Dong
 
Lokalna samouprava ispit grupa a i b
Lokalna samouprava ispit grupa a i bLokalna samouprava ispit grupa a i b
Lokalna samouprava ispit grupa a i bŠime Sikirić
 
Seda elif özalper
Seda elif özalperSeda elif özalper
Seda elif özalpersedaelif561
 
Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013
Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013
Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013Roel Van Caenegem
 
Sena yalçin sunuş teknikleri
Sena yalçin sunuş teknikleriSena yalçin sunuş teknikleri
Sena yalçin sunuş teknikleriisyalcin
 
100各職業類科特色
100各職業類科特色100各職業類科特色
100各職業類科特色Wu Dong
 
Lc call number_power_point_presentation
Lc call number_power_point_presentationLc call number_power_point_presentation
Lc call number_power_point_presentationdparkin
 
For some topics pooja yadav
For some topics pooja yadavFor some topics pooja yadav
For some topics pooja yadavzahid Hasan
 

Andere mochten auch (20)

Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
 
Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2
 
Alex N Mission Antartica
Alex N Mission AntarticaAlex N Mission Antartica
Alex N Mission Antartica
 
Mahatma gandhi
Mahatma gandhiMahatma gandhi
Mahatma gandhi
 
Solar Segment Overview
Solar Segment OverviewSolar Segment Overview
Solar Segment Overview
 
Kirkland Museum: Pronunciation guide
 Kirkland Museum: Pronunciation guide Kirkland Museum: Pronunciation guide
Kirkland Museum: Pronunciation guide
 
Kirkland Museum: Module 2 Styles and Movements
Kirkland Museum: Module 2 Styles and MovementsKirkland Museum: Module 2 Styles and Movements
Kirkland Museum: Module 2 Styles and Movements
 
The jorney of a grain of sand
The jorney of a grain of sandThe jorney of a grain of sand
The jorney of a grain of sand
 
Seda elif özalper
Seda elif özalperSeda elif özalper
Seda elif özalper
 
100東吳高職-工商科建教班特色說明
100東吳高職-工商科建教班特色說明100東吳高職-工商科建教班特色說明
100東吳高職-工商科建教班特色說明
 
Lokalna samouprava ispit grupa a i b
Lokalna samouprava ispit grupa a i bLokalna samouprava ispit grupa a i b
Lokalna samouprava ispit grupa a i b
 
Seda elif özalper
Seda elif özalperSeda elif özalper
Seda elif özalper
 
Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013
Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013
Presentatie platform sportclubondersteuning november 2013
 
Sena yalçin sunuş teknikleri
Sena yalçin sunuş teknikleriSena yalçin sunuş teknikleri
Sena yalçin sunuş teknikleri
 
100各職業類科特色
100各職業類科特色100各職業類科特色
100各職業類科特色
 
Lc call number_power_point_presentation
Lc call number_power_point_presentationLc call number_power_point_presentation
Lc call number_power_point_presentation
 
Douglas
DouglasDouglas
Douglas
 
For some topics pooja yadav
For some topics pooja yadavFor some topics pooja yadav
For some topics pooja yadav
 
Vance Kirkland and Synethesia
Vance Kirkland and SynethesiaVance Kirkland and Synethesia
Vance Kirkland and Synethesia
 
1232
12321232
1232
 

Maliye tarihi öğrenci kopyası 1

  • 1. Maliye Tarihi Doç. Dr. Mustafa Durmuş 2013- 2014
  • 2.  1 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında AŞAR’ın ortaya çıkışına yol açan faktörler, aynı dönemde başka ülkelerdeki vergilerle benzerlikleri, konuluş ve kaldırılışını etkileyen faktörler. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 2 Ödev Konuları
  • 3.  2 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında Osmanlı’da şer’i ve örfi vergilerin ortaya çıkışına yol açan faktörler. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 3 Ödev Konuları
  • 4.  3 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında TÜRKİYE’DE VARLIK VERGİSİ’ nin ortaya çıkışına yol açan faktörler, aynı dönemde başka ülkelerdeki eşdeğer vergiler, konuluş ve kaldırılışını etkileyen faktörler. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 4 Ödev Konuları
  • 5.  4 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE GELİR VERGİSİ ve KURUMLAR VERGİSİ’ nin ortaya çıkışına yol açan faktörler. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 5 Ödev Konuları
  • 6.  5 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KDV ve ÖTV’nin ortaya çıkışına yol açan faktörler. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 6 Ödev Konuları
  • 7.  6 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında DÜNYADA KAMU BORÇLANMASI’nın ortaya çıkışına yol açan faktörler ve DÜYUN’U UMUMİYE BORÇLARI. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 7 Ödev Konuları
  • 8.  7 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında TÜRKİYE’NİN IMF’YE BORÇLANMASINA yol açan faktörler. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 8 Ödev Konuları
  • 9.  8 «Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında OSMANLI’DAN BU YANA SOSYAL HARCAMALARIN ortaya çıkışına yol açan faktörler. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 9 Ödev Konuları
  • 10.  9«Toplumsal olaylar ve olgular derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu nedenle de, her şeyde olduğu gibi, kamu maliyesi değişkenlerinin de (vergi, harcama ve borçlanma gibi) öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir».  Bu bakış açısı altında KAMU MALİYESİ TEORİSİ’NİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE BUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLER. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 10 Ödev Konuları
  • 11.  Tarihsel olaylar ve olgular genelde iki felsefi bakış ile açıklanırlar: Felsefi İdealizm ve Felsefi Materyalizm.  Burada sözü edilen felsefi idealizmin ve felsefi materyalizmin, “dürüstlük” ya da “ideallerin peşinden gitmek” gibi sıfatlarla tanımlanan “idealizm” ile  ya da “açgözlülük, paraya bağımlılık” ve “egoizm” gibi sıfatlarla tanımlanan “materyalizm” ile hiçbir ilgisi yoktur. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 11 Tarihe nasıl bakmak gerekir? Tarih Felsefesi
  • 12.  Hegel: “Tarihten öğrendiğimiz tek şey, insanların ondan hiçbir şey öğrenmediğidir”.  Mehmet Akif Ersoy: “Tarih için tekerrürden ibarettir derler; eğer ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi hiç?”  Her iki özdeyişin de ortak noktası, tarihi, “kötü olayların tekrarlanmaması için” kendinden ders alınacak bir belgeler yığını olarak gören idealizmdir;  Bu, tarihin, ibretle bakıldığında geçmişi öğrenip yanlıştan kurtulabilecek yöneticiler eliyle yapıldığını düşünen bir idealizm. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 12 Felsefi İdealizm
  • 13.  Bu bakışa göre savaşlar ya da iktisadi ve politik krizler “kötü niyetli ya da beceriksiz, irrasyonel yöneticilerin eylemlerinin ya da politikalarının, iyi şeyler ise iyi politikacıların ya da kahramanların ürünüdürler.  Buna göre örneğin 2008 kapitalist krizinin nedeni, dönemin Fed başkanının ve ana akım iktisatçılarının öngörüsüzlüğü, politikacıların zamanında önlem almaması, büyük yatırım bankaları ve yatırım fonlarının aç gözlülüğü ve pervasızlığıdır. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 13 Felsefi İdealizm
  • 14.  Kuşkusuz tarihsel olaylarda bireysel tutum ve davranışların, devlet politikalarının ve ideolojilerin hatta bazen de tesadüflerin ihmal edilemez bir rolü vardır.  Ama bunlar gerçeğin tamamını açıklayamazlar.  Tarih, onu yaratan maddi koşullara ilişkin yeterli bir bilinç olmadan yorumlanamaz.  Hiçbir lider, “çatışmaların çözüm koşulları yeterince olgunlaşmamış” bir çağın muzaffer tarihsel kimliği olamaz.  Tarihi, sadece kahramanlara mal eden masalcı bir sığ yaklaşımın dışına çıkılmalıdır. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 14 Felsefi İdealizm
  • 15. Okuyan Bir İşçinin Soruları Bertolt BRECHT (Çeviren: Uğur ALTUNAY) Doç. Dr.Mustafa Durmuş 15  Kim yaptı yedi kapılı Mısır piramidini? Kitaplarda firavunların adını okursunuz. Kendileri mi kaldırdı firavunlar o koca koca taşları? Ve Babil memleketi, ki pek çok kez yerle bir edilmiştir- Peki sonra kim onardı pek çok kez oraları? Altından kaplı ışıl ışıl ışıldayan Lima evlerini yapanlar nerede otururlar? Nereye gitti Büyük Çin Seddi'nin yapılıp bittiği günün akşamında onu yapan taş işçileri? Büyük Roma koca koca sütunlarla doluydu. Peki kim dikti o sütunları? Sezar zaferlerini kime karşı kazandı? Şarkılarda yere göğe sığdırılamayan Bizanslıların sıradan halkı da mı saraylarda yaşardı?  Şu masallarda okyanusun bir gecede yuttuğu anlatılan Atlantis'te Çığlıkları duyulmamış mıdır boğulup giden kölelerin? Genç İskender Hindistan'ı fethetmiş. Bir başına mı peki? Sezar Galleri yenmiş. Peki yok muydu yanında bir tek aşçı bile? Gemisi battığında İspanya kralı Filip ağlamışmış. Acep o muydu yalnızca ağlayan? İkinci Frederik Yedi Yıl Savaşları'nı kazanmış. Yok muydu ki yanında kimsecikler? Çevirdikçe sayfaları, hep ama hep zafer. Peki kimdi hazırlayan ziyafet sofralarını o ihtişamlı muzafferlerin? Her on yılda bir büyük adam. Faturası kime çıkar? Bir sürü laf. Bir ton soru.
  • 16.  Brecht’in şiirinde söylenen şey şudur:  Tarih anlatısında ön planda görünenler ya da egemenler, onlar için çalışanlar olmadığı sürece var olamazlar. Ve tüm tarih bu ikisi arasındaki mücadele ya da karşılıklı eylemliliktir.  Buna göre büyük binalar, devasa alış veriş merkezleri, plazalar ya da ibadethaneler egemenlerin ,yönetenlerin servete dayalı güçlerinin bir temsilidir.  Oysa asıl olarak bu yapıtları inşa edenlerin nasıl yaşadığına, bunlar inşa edilirken hayatlarının nasıl değiştiğine bakmak gerekir.  Örneğin piramitler ya da Çin seddi inşa edilirken kaç milyon işçi, hangi koşullarda çalıştırılmıştır ve ölmüştür? Doç. Dr.Mustafa Durmuş 16 Okuyan Bir İşçinin Soruları Bertolt BRECHT (Çeviren: Uğur ALTUNAY)
  • 17.  Kısaca tarihe yukarıdan doğru değil, aşağıdan doğru bakmak gerekir:  Bir toplumda, çok küçük bir azınlığı oluşturan toprak sahiplerinin, politikacıların ya da büyük işadamlarının değil, üretenlerin bakış açısından bakmak.  Yani “Sanayi Devrimi”nde fabrika sahiplerine değil, o fabrikaları yapan işçilere, bakmak gerekir.  Çünkü gerçekte bu insanlar tarihtir, politik liderler insan gerçekliğinden oluşan büyük bir okyanusun yüzeyindeki köpüklerdir sadece. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 17 Okuyan Bir İşçinin Soruları Bertolt BRECHT (Çeviren: Uğur ALTUNAY)
  • 18.  Bu kitapta Zinn, ABD tarihini, Amerikalı kadınların, Amerikan yerlilerinin ve emekçilerinin bakış açısından ele alıyor.  Howard Zinn, ‘Halklar Konuşuyor’ Belgeseli,  ABD’nin hikâyesini ders kitaplarında yapıldığı gibi, iş adamları, politikacılar ve generallerin değil; işçilerin, kölelerin, Afrikalı Amerikalıların, kadınların, Yerlilerin, mültecilerin ve emekçilerin bakış açısından anlattığı “ABD Halklarının Tarihi- A People’s History of the United States” adlı kitabına dayanıyor.  Bu iki saatlik belgeselde ABD tarihi boyunca, kölelik karşıtlarından, işçi eylemlerinin önderlerine, kadın hakları savunucularına ve savaş karşıtlarına kadar giden geniş bir yelpazede yer alan sosyal adalet isteyen eylemcilerin konuşmaları yer alıyor.  Doç. Dr.Mustafa Durmuş 18 Howard Zinn, «ABD Halklarının Tarihi»
  • 19.  ‘Halklar Konuşuyor’ un ana mesajı, ilerici değişimin ancak adaletsizliğe karşı mücadele veren sıradan insanların oluşturduğu taban hareketiyle gerçekleştirilebileceğidir.  Yani, değişimi sağlayacak olan, ‘Demokrat’ politikacılar veya “büyük insanlar” olmayacaktır.  Belgeselde Don Cheable tarafından okunan, kendisi ünlü bir eski köle olan, kölelik karşıtı eylemci Frederick Douglas’ın söylediği gibi:  “ Güç, talep edilmeden hiçbir şeyi vermez, vermedi, vermeyecektir...” Doç. Dr.Mustafa Durmuş 19 Howard Zinn «ABD Halklarının Tarihi»
  • 20.  Ayrıca, geçmiş hakkında konuşmak, eğer bir gelecek tasarımıyla ve bunun gerçekleştirilmesine ilişkin eyleme bağlı değilse, anı derlemeciliğinden, olay aktarmacılığından öteye geçemez.  Tarihin anı derlemesine indirgenmesinin nedeni onu yapanlar ile onu yazanların genelde birbirinden farklı unsurlar olmasıdır.  Tarihi yapanlar toplumsal sınıflar ve aralarındaki mücadeleler iken, onu yazanlar egemen olan sınıfın resmi tarihçileri ya da onun entellektüelleri olmuştur. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 20 Felsefi İdealizm
  • 21.  Oysa tarih sadece geçmiş hakkında konuşmak ya da kronoloji tutmak olmamalıdır.  Bu tür bir tarihçilik politik etkisini ve tarafını kendisi seçemez, seçilmeyi bekler.  Maliye tarihi de sadece vergilerin ya da diğer mali olayların kronolojik bir biçimde sıralanması değildir.  Maliye tarihi, mali olaylara neden olan ekonomik alt yapıdaki gelişmeler ya da üst yapıdaki çatışmacı zorunluluklar ihmal edilerek, sadece semptomlar üzerinden anlatılamaz.  Örneğin tarihsel olarak gelir vergisi ya da borçlanmayı zorunlu kılan üretim tarzına içkin zorunlulukların ya da gelişmelerin bilinmesi gereklidir. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 21 Felsefi İdealizm
  • 22.  Bu bakış olayları ve olguları, var oldukları tarihsel koşullar içinde ve mevcut ekonomik sistemin, üretim tarzının iç çatışmaları, dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ile açıklar ve genel olarak toplum ve yaşama ilişkin, daha zengin, daha kapsayıcı ve açıklayıcı bir bakış açısı sunar.  Toplumsal gelişimin doğru anlaşılmasını önleyen karartmaları ya da perdelemeleri de ortadan kaldırır ve olayları netleştirir.  Buna göre son tahlilde insanın bilinç, düşünce, davranış ve tutumu ve alışkanlıklarını belirleyen şey maddi üretim tarzıdır, yaşam koşullarıdır. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 22 Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
  • 23.  Bu bakış altında doğadaki ya da toplumdaki olaylar derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Bu bakışa göre her şeyde olduğu gibi, siyasal gelişmelerin de öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 23 Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
  • 24.  Picasso’yu Picasso yapan sadece onun yeteneği değil, yaşadığı çağda resimlerini piyasada satabilme imkânını veren maddi koşullardır.  Oysa 16 ya da 17 yyda yaşasaydı, Picasso sadece feodal beylerin himmetine sığınarak onların istediği resimleri yapabilirdi.  Tarihi önde gelen insanlar üzerinde okumaya indirgememek gerekir.  Buluşlar da bu çağda mümkündü ama çok riskli olabilirdi (Galileo). Doç. Dr.Mustafa Durmuş 24 Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
  • 25.  Ancak, tarihsel maddeciliğin tam bir belirleyiciliği savunduğunu söylemek yanlış olur.  Burada belirlemenin varlığından ziyade, kaynağı ve derecesi önemlidir.  Belirlemenin kaynağı, geçim dünyasına (alt yapıya) ilişkin gelişmelerdir ve derecesi, olayların bu kaynağa yakınlığına ya da uzaklığına bağlıdır.  “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yapar; ama özgür iradeleriyle değil, kendi seçtikleri koşullar altında değil, dolaysız olarak önlerinde buldukları, verili, geçmişten devrolan koşullar altında yaparlar”. Marx Doç. Dr.Mustafa Durmuş 25 Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
  • 26. Burada tarihin hem verili koşullar tarafından belirlenmiş olduğu, hem de insanların özgür iradelerinin sonucu olduğu ifade edilmektedir. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 26 Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
  • 27.  Zinn’ e göre haksızlığa isyanın kendisi bir zaferdir :  “Kötü zamanlarda iyimser olmak sadece aptalca bir romantizm değildir. Bu, insanlık tarihinin sadece gaddarlık tarihi değil, aynı zamanda merhamet, fedakârlık, cesaret ve şefkat tarihi olduğu gerçeğine dayanır. Bu karmaşık tarihte, durduğumuz yer yaşamlarımızı belirleyecektir. Eğer sadece en kötüsünü görürsek bu bizim bir şeyler yapma kapasitemizi yok eder.  İnsanların onurlu davrandıkları zamanları ve yerleri hatırlarsak- bu bize yapabilme enerjisi ve en azından dünyayı farklı bir yöne sevk etme imkanı verir. En azından harekete geçersek, eylersek, büyük ütopik geleceği beklemek zorunda kalmayız.  Gelecek, bugünlerin sonsuz halefidir ve bugün insanlığın yaşaması gerektiğini düşündüğümüz gibi yaşaması için, çevremizde kötü olan her şeye başkaldırmanın kendisi fevkalade bir zaferdir.” Doç. Dr.Mustafa Durmuş 27 Howard Zinn «ABD Halklarının Tarihi»
  • 28.  Ayrıca iktisadi gelişmeler esas olsalar da, tek belirleyici değildir.  Siyasal kurumların mantığından, tarihsel mirastan, dahası siyasal sahnenin oyuncularından kaynaklanan birçok etkileyici öge daha mevcuttur.  Keza siyasal davranışları açıklayabilmek için başka ögelere de (örneğin psikoloji) bakmak gerekir. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 28 Belirleyicilik
  • 29.  Ekonomik alt yapıdaki gelişmeler siyasi üst yapıdaki değişimlerin ana kaynağıdır, ama siyasal üst yapı da ekonomide gelişmelerin yönünü ve temposunu etkiler.  Devlet sadece bir üst yapı kurumu değildir.  Bu nedenle de bu tezi, ekonominin önceliğinin uzun dönem ve değişimin genel yönelimi için, devletin ekonomi üzerindeki etkisinin ve denetiminin ise çoğu kez kısa dönemdeki belirli değişim örnekleri için geçerli olduğu biçiminde anlamak gerekir.  Yani bunu bir ekonomik gerekircilik olarak değil, siyasal ve iktisadi gelişim arasındaki asimetrik (bakışımsız) etkileşim olarak görmek daha doğrudur. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 29 Belirleyicilik
  • 30.  Mali olayların ortaya çıkışı ve gelişimi de böyle olmuştur.  Örneğin 10 Aralık 1848 tarihinde Fransa’da gerçekleşen köylü ayaklanmasındaki ana faktör burjuva cumhuriyetinin köylüyü ezen vergileri olmuştur.  Daha sonra 1851 tarihinde yaptığı bir darbe ile kendini imparator ilan eden Louis Bonapate’in Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayan köylüler, “artık vergi yok, kahrolsun zenginler, kahrolsun cumhuriyet, yaşasın imparator” diye bayraklarla, davullarla ve trampetlerle sandık başına gidip bağırmışlardır Doç. Dr.Mustafa Durmuş 30 Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
  • 31.  Keza Avrupa’da KDV uygulamasına geçişin ana nedenlerinden biri, sınıf mücadelesinin kısmen yükseldiği bir dönemde ve verginin yükünün işçi sınıfı üzerinde kaldığını gizlemek ihtiyacı olmuştur.  Mali anastezi etkisine sahip olan bu vergi bu gizlemeye yardımcı olmuştur. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 31 Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
  • 32.  “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri” adlı eserde devlet borçlanmasının nasıl Şubat 1848 Devriminin devirdiği mali aristokrasinin sermayesinin, servetinin büyütülmesinin aracı olduğunu şu sözlerle anlatılır:  “…Burjuvazinin iktidarı almış olan fraksiyonu devletin borçlandırılmasından büyük çıkar sağlıyordu. Kamu açıkları (bütçe açığı kastediliyor) onun spekülasyonunun ve zenginleşmesinin temel objesiydi. Her yıl yeni açıklar olmalı ve her dört ya da beş yılda bir yeni borçlanma gerçekleşmeliydi. Ve her yeni borçlanma finans aristokrasisine iflasın eşiğinde tutulan devleti dolandırmak için yeni fırsatlar yaratıyordu. Devlet en kötü şartlara razı olarak bankerlerden borçlanıyordu. Kamu kredisinin (kamu borcu kastediliyor) istikrarsızlığı bankaların ani spekülasyonlar yaratmasını sağlıyordu… Borçların harcandığı kamusal projeler ise skandallarla doluydu (demiryolu skandalı). Temmuz Monarşisi bir sermaye şirketinden öte bir şey değildi, Fransa’nın ulusal zenginliklerini, kâr paylarını egemenler arasında dağıtıyordu. El koyma ve keyfe düşkünlük biçimiyle finans aristokrasisi burjuva toplumunun doruğuna yerleşmiş lümpen proletaryanın yeniden doğumundan başka bir şey değildi. İktidarda olmayan burjuva kesimi bu nedenle o tarihlerde “yolsuzlukları” lanetleyip, “kahrolsun büyük hırsızlar” sloganlarıyla ortalığa çıktılar…” Marx, Doç. Dr.Mustafa Durmuş 32 Belirleyicilik
  • 33.  Tarih nasıl ilerler?  Tarihsel süreci ilerleten üç önemli makine var:  Teknik ilerleme, egemen sınıflar bloğu ve devletleri arasındaki mücadeleler (savaşlar) ve sosyal sınıflar arasındaki mücadele.  İlerleme şöyle tanımlanabilir: Doğa üzerinde daha fazla kontrol imkânı veren bilgi birikimi, emek gücü verimliliğindeki artış ve insan ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan ekonomik kaynaklardaki artış.  Kapitalizm öncesi toplumlarda ilerleme tamamıyla tesadüftür, yani sosyo ekonomik sisteme içkin bir durum değildir.  Böyle toplumlarda doğal felaketler çok daha belirleyici olmuştur.  Sadece modern kapitalist toplumda teknik gelişme anlamında ilerleme üretim tarzının ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 33 Neil Faulkner How history happens
  • 34.  Kapitalizm öncesi toplumlarda teknik gelişme bir dizi etkiye tabidir.  Bunlardan bazıları keşifleri hızlandırırken, diğer bazıları gelişmenin önünde engel oluşturmuştur (israf, şaaşa vs).  Bunu anlayabilmek için diğer iki makinanın nasıl çalıştığına bakılmalıdır. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 34 Neil Faulkner How history happens
  • 35.  İkinci makine, servet ve güç için egemenler arasında ortaya çıkan mücadeledir.  Bu egemen sınıfların bölümlerinin kendi aralarındaki mücadeleler biçiminde ve rakip devletler ve imparatorlukların aralarındaki savaşlar biçiminde ortaya çıkar (Dünya Savaşları).  Kapitalist toplumda bu çatışmanın hem ekonomik hem de politik yönleri mevcuttur.  Üçüncü makine, egemen sınıflarla yönetilen sınıflar arasındaki ve asıl olarak sömürü üzerinden yürütülen mücadeledir.  Ancak feodal çağda bunun iki engeli olmuştur: Köylülük ve ekonomik sistemin devamını tehdit eden aşırı vergileme ve köylü isyanları. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 35 Neil Faulkner How history happens
  • 36.  Bu üç makinanın her biri farklı çalışır, farklı hızları vardır ve kesintiye uğrarlar.  Bu nedenle de tarihsel süreç karmaşık bir süreçtir.  Sadece bir makinanın çatışmalı durumların bağlantısı, rabıtası olması değil, aynı zamanda her birinin eş anlı olarak işlemesi, bazen aynı yönde, bazen de ters yönlerde çalışması söz konusudur.  Bu nedenle de her bir tarihi durum aslında kendine özgü bir durumdur.  Ekonomik sorunların, sosyal gerilimlerin, politik çatışmaların, kültürel farklılıkların ve kişisel etkilerin özellikli bir bütünleşiğidir. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 36 Neil Faulkner How history happens
  • 37.  Heraklitos (M.Ö. 5.yy, Efes):  Hiçbir şey sabit kalmaz, değişir.  Değişmeyen tek şey değişimin kendidir.  Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar.  Ancak değişim ne yöne, nereye doğru olacaktır?  Bu yön Hegel’de “mutlak”, Marx’ta bir tür komünist toplum içinde insanın özgürleşmesidir. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 37 Tarihsel gelişimin yönü?
  • 38.  Hegel pozitif ve olumlayıcı bir diyalektik sunmuştur ve bu diyalektik analizde gerçek olan her şey akılcıdır, rasyoneldir.  Ve ortaya çıkan her şey mutlak gücün hayata geçmesine katkıda bulunur.  T. W. Adorno (20yy, Frankfurt Okulu), Hegel’i, diyalektiği önceden hesaplanmış, tasarlanmış ve daima pozitif sonuçlar üreten bir şey olarak ele aldığı için eleştirir.  Ona göre, diyalektik her zaman pozitif sonuçlar doğurmak zorunda değildir. Bu onun olayları açıklama gücünü ortadan kaldırmaz.  Negatif diyalektik, çatışma içindeki olaylarla koşullanan, ancak önceden sonunun belirli olmadığı bir ucu açık diyalektiktir. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 38 Tarihsel gelişimin yönü?
  • 39. İnsanlığın ve toplumların gelişimi Toplumlar Tarihi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 39
  • 40.  Antropolojik (fosil kalıntılar) üzerinde yapılan araştırmalar:  M.Ö. 250.000 yıl düşünen insan (homo sapiens) ortaya çıktı.  M.Ö. 35.000 yıl modern insan dünyanın her yerinde görüldü.  M.Ö. 10.000 yıl sadece tüketen/ avcı insan görüldü.  M.Ö. 6.000-1.000 tarımcı insan (1. Devrim)  18-19yy : Sanayi Devrimi (2.Devrim) Doç.Dr.Mustafa Durmuş 40 İNSANIN GELİŞİMİ
  • 41.  Şu ana kadar başka hiçbir canlı fizik olarak insanın ulaştığı sayıya(yaklaşık 7 milyar) ulaşamadı ve insanın sahip olduğu ortam çeşitliliğine sahip olamadı.  İnsan ağaçta, mağarada, çölde, suyun içinde, deniz altında, uzayda, modern binalarda yaşayabildi.  Farklı davranış biçimleri sergiledi : Aile, topluluk, ulus, federasyon, yalnızlık, değişik sosyal örgütlenmeler gösterdi.  Farklı yiyeceklerle beslendi, farklı dillerle iletişim kurdu, farklı dinlere ve tanrılara inandı, farklı düşüncelere sahip oldu.  Avcılık-hayvancılık- ziraatla uğraştı, doğayı değiştirmek için makineler icat etti, teknoloji üretti. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 41 İNSANIN GELİŞİMİ
  • 42.  İnsanlar bu gezegende ancak hayatlarını idame ettirmeye dönük kolektif bir çaba sayesinde var olabilmektedirler.  Bu tür bir varoluşun her yeni yolu daha geniş bir ilişkiler ağında değişikliği zorunlu kılıyor.  ‘Üretici güçler’ deki değişiklik ‘üretim ilişkileri’ ndeki değişikliklerle bağlantılı ve son tahlilde bunlar genel olarak toplumdaki daha yaygın ilişkileri dönüştürüyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 42 Üretici güçler-üretim ilişkileri
  • 43.  Tarihte Görülen Beş Toplum Biçimi:  İlksel Toplum  Köleci Toplum  Feodal Toplum  Kapitalist Toplum  Sosyalist Toplum Doç.Dr.Mustafa Durmuş 43 TOPLUMLARIN GELİŞİMİ
  • 44.  İlksel toplum: Tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız toplum.  Komünist toplum: Teorik olarak son sınıfsız toplum.  Köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplumlar : Sınıflı toplumlar.  Sosyalist toplum: Komünizm öncesi geçiş toplumu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 44 Toplumların gelişimi
  • 45.  Toplumsal gelişmenin motoru sınıf karşıtlıkları / sınıf mücadeleleri; yöneten-yönetilen ; sömüren- sömürülen sınıfların aralarındaki mücadeledir. - Özgür yurttaş ile köle (eski Roma’da patrisien ile pleb-köle): Köleci toplum - Orta çağda baron/feodal beyler ile serfler (yarı- köylü): Feodal toplum - 16yy’dan 21yy’a burjuvazi ile proletarya (sermaye- emek): Kapitalist toplum. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 45 Toplumların gelişimi
  • 46.  Feodal toplumun içinden filizlendi,  Ancak sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırmadı,  Eski toplumsal sınıfların yerine yeni toplumsal sınıfları (feodal beylerin yerine burjuvazi, serflerin yerine proletarya) koydu,  Sınıf karşıtlıkları ve çelişkilerini yalınlaştırıp derinleştirdi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 46 Kapitalizm
  • 47. Kapitalizmin gelişimi ekonomiyi sosyalleştirdi. 1. Sermaye: Önce ulusal, sonra küresel düzeyde hem sanayi hem de finansta büyük şirket ve kurumlarda yoğunlaştı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 47 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal Üretim - Özel Mülkiyet çelişkisi /çatışması
  • 48.  2. Emek: Tekil emek sosyal emeğe dönüştü.  Sosyalleşmiş üretim hem eski üretim yöntemlerinde hem de insan ilişkilerinde devrim yarattı:  Fabrikadan çıkan şey artık çok sayıda işçinin ortak ürünü.  Ancak, tek kişilik üretime özgü ürüne el koyma biçimleri (özel mülkiyet) devam etti ve sosyalleşmiş üretimin ürünlerine de uygulandı.  Bu durum, kapitalizmde bir fay hattı oluşturdu:  Toplumsal (sosyal üretim) ile özel mülkiyet (bireysel ya da kurumsal) arasındaki çelişki. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 48 Sosyal Emek X Özel Mülkiyet
  • 49.  Tekil emek : Toprak, zirai aletler, atölye, diğer aletler gibi emeğin kullandığı araçlar tek bir çalışanın kullanımına uyarlanmış bireysel araçlardı. Bu araçlar üreticinin kendisine aitti. Kırsal bölgelerde bunlar küçük köylü (özgür ya da bağımlı köylü) ve şehirlerde el aletleri ile çalışan işçilerdi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 49 Kapitalizm öncesi (feodalizm)
  • 50.  Kapitalizm tekil, bağımsız üreticileri bir araya getirip, daha büyük çapta bir üretimi mümkün kıldı.  Bu üreticileri zaman, mekan ve şartlar altında birbirine daha bağımlı bir hale getirdi.  Sermaye kendini sürekli büyütmek içgüdüsüyle üretim koşullarında devrimci dönüşümler yapmaya yöneldi.  Bu devrimci atılımların itici gücü büyük ölçekte bir araya gelen emek gücü oldu.  Uzmanlaşma ve işbölümü, üretimin parçalara ayrılabilmesi ve sonra bu parçaların birleştirilebilmesi tüm bunlar, sosyal emeğin ortaya çıkışıyla gerçekleşti ve servet /sermaye çok hızlı büyüdü. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 50 Büyük ölçekli üretim
  • 51.  Bölüşüm ilişkileri:  Kapitalizmde sosyal emek tarafından yaratılan ürünlere, bu ürünleri üretenlerce değil, kapitalistlerce el konuluyor.  “Böyle bir çelişki, yeni üretim tarzına kapitalist niteliğini veren şeydir ve kapitalist toplumun tüm sosyal antogonizmalarının mikrobu bu çelişkide yuvalanır :  “ Sosyalleşmiş üretim ile özelleşmiş kapitalist el  koyma (özel mülkiyet) arasındaki uyumsuzluk.” Engels Doç.Dr.Mustafa Durmuş 51 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
  • 52.  Kendini :  1. Emek –sermaye çatışması :  İşçilerle kapitalistler arasındaki uzlaşmaz çelişki / çatışma oluşur.  Marx :  ”Bir yandan emekten daha fazla artı değer yaratma biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı direnç, sosyal sınıflar arasındaki çatışmanın özünü oluşturur ve bu çatışma bazen durgunlaşıp gizlense de, açık bir sınıf savaşına dönüşür” Doç.Dr.Mustafa Durmuş 52 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
  • 53.  2. Rekabet / üretim anarşisi :  Kapitalist üretim kâr için yapılır. Bu da kapitalistler arasında sınırı, sonu olmayan bir rekabete ve üretim ve pazar anarşisine yol açar.  Rekabet, bir yandan aşırı kapasite yatırımlarına ve aşırı üretime ,bir yandan da işverenlerin işçilerin ücretlerini baskılamasına neden olur.  Üretim- tüketim dengesi bozulur : Aşırı üretim ya da eksik tüketim biçiminde kriz patlak verir.  Satış olmayınca kâr realize edilmez, yeni yatırımlar yapılmaz, ekonomi büyüyemez, durgunluğa girer kriz ortaya çıkar. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 53 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
  • 54.  Adam Booth:  Kapitalizmde yoksulluk ve gelir eşitsizliğinin nedeni özünde iki temel mücadeledir.  Bunlardan ilki kendini emek-sermaye çatışması olarak gösterir.  İkincisi ise kapitalistlerin kendi aralarındaki amansız rekabettir.  Her ikisi de işçilerin ve genel olarak üretim araçlarından yoksun olan emekçilerin yoksullaşmasına neden olur. Yoksulluk Doç.Dr.Mustafa Durmuş 54
  • 55.  1. Eşitsizlik kapitalist sistemin olmazsa olmaz bir koşuludur: Bir avuç zenginliğin tek kaynağı kitlelerin sömürülmesidir.  Bu karşıt güçlerin bir arada olması (işçiler ve kapitalistler) kaçınılmaz olarak eşitsizliği beraberinde getirir.  Sistemin işleyiş mantığı gereğince de her iki taraf da kendi payını artırma çabası içindedir, kapitalist karını artırır ve bu da eşitsizliği derinleştirir, yoksulluğu artırır.  Türkiye’de net asgari ücret 850 lira. İşçilerin % 72’si asgari ücretli olarak çalışıyor.  İşçiler ücretlerini artırır bu da eşitsizliği ve yoksulluğu azaltır.  Bu sınıf mücadelesinin tam olarak anlamıdır. Yoksulluk Doç.Dr.Mustafa Durmuş 55
  • 56.  2. Kapitalizm kar çıkarımına dayalı bir sistemdir. Her kapitalist sürekli birikim yapmalı, yatırım yapmalı ve büyümelidir, aksi takdirde pazar payını kaybeder.  Diğer taraftan bu kar artışını kovalarken, rekabet her bir kapitalisti emek tasarruf edici makinalara yatırım yapmaya, işçileri baskılamaya ve ücret biçimindeki maliyetleri kısmaya zorlar.  Tüm kapitalistler buna yönelince işçi sınıfının bir bütün olarak ücretleri azaltılır, bu da işçilerin yoksullaşmasına neden olur. Yoksulluk Doç.Dr.Mustafa Durmuş 56
  • 57.  (i) Temel amacı, güdüsü kâr elde etmek, sermaye ve servet biriktirmektir ve temel araçları özel mülkiyet ve fiyat mekanizması ve reel ve finansal piyasalardır.  (ii) Üretim araçları genelde özel mülkiyete / teşebbüse aittir (devlet kapitalizmi hariç) ve bunlar kar amaçlı olarak kullanılırlar.  (iii) Kaynak tahsisi, arz, talep, fiyat, bölüşüm, yatırım vb. kararları tamamen ya da çoğunlukla piyasadaki aktörler tarafından alınır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 57 Kapitalizmin bazı temel özellikleri
  • 58.  (iv) Üretim süreci sonunda elde edilen kâr sermaye sahibine kalır ve bu kâr diğer sermaye kesimlerince ve vergi biçiminde devlet ile paylaşılır.  (v) İşçilere, işverenler tarafından ücret adı altında ödeme yapıldığından kapitalizm ücretli emek sistemidir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 58 Kapitalizmin bazı temel özellikleri
  • 59.  Kapitalizm “Meta fetişizmi” ne yol açar. Bu durum dolaşımda olan bir malın/metanın iki ayrı yönü ile ilgilidir.  İlki o malın gerçekte ne iş gördüğüyle alakalı olan ‘kullanım değeri’, diğeri piyasa da kazandığı değer, yâni, ‘değişim değeri’dir.  Kullanım değeri bir metanın işlevidir, örneğin bir ceketin ‘bizi soğuktan korumak için’ üretilmiş olması gibi ne iş gördüğüyle ilgilidir.  Değişim değeri bu ceket piyasaya çıktığında, vitrinlere yerleştiğinde, diğer metalarla, insanla ve parayla ilişki içerisine girdiğinde kazandığı değerdir.  Böylece, ceket işlevinden sıyrılıp bambaşka bir sanal görüntüye sahip olur. Onun artık bir markası, fiyatı, kullanacak olana sağlayacağı “imaj” gibi özellikleri vardır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 59 Meta fetişizmi: Kullanım değeri x Değişim değeri
  • 60.  Kapitalizmde metaların kullanım değerleri önemini yitirir ve değişim değerleri belirleyici olur. Mallar ve hizmetler değişim değeri üzerinden fiyatlanır.  Örneğin, gençler Apple ürünü ‘iphone/ipad’ ya da ‘blackberry’ cihazlarından satın aldıklarında sadece modern bir iletişim cihazı satın almazlar.  Bu cihazlar, bahsedilen meta fetişizminden dolayı onlara ayrı bir hüviyet, ayrı bir imaj, hava kazandırır (!)  Kapitalizm en mahrem, en insani duygularımızı bile piyasalaştırır, metalaştırır, hayatı meta fetişizminin sanal dünyasına eklemler.  Doğanın, ekolojinin bir kullanım değeri olduğu inkar edilir ve değişim değeri yaratmak için doğa tahrip edilir (su kaynakları, dereler, HES’ler). Doç.Dr.Mustafa Durmuş 60 Meta fetişizmi: Kullanım değeri x Değişim değeri
  • 61.  Kapitalizm, ortaya çıkışından bu yana geçen yüzlerce yılın çok önemli bir kısmında toplumun çok küçük azınlığına akıl almaz boyutlarda zenginlik ve refah sağlarken, toplumun büyük bir kısmını sefalet altında yaşamaya mahkûm etti.  Bu çelişkiyi ilk fark edenler Hegel ve Feuerbach oldu. İnsanlığın içinde bulunduğu bu durumu yabancılaşma sözcüğü ile ifade ettiler.  Bu terimden kasıtları insanların sürekli olarak geçmişte kendilerinin yaptıkları şeylerin egemenliği ve baskısı altına girdikleri idi.  Marx ilk dönem çalışmalarında bu olguyu işçilerin yaşamlarına uyarladı: “İşçi daha çok zenginlik ürettiği, üretimsel gücü arttığı ve üretimi çeşitlilik kazandığı ölçüde daha da yoksullaşır. Nesneler dünyasının değerindeki artışa koşut olarak, insanın kendi dünyası aynı oranda değer yitirir. Emeğin ürünü olan nesne, onun karşısına yabancı, üreticiden bağımsız bir güç olarak dikilir.” Doç.Dr.Mustafa Durmuş 61 Yabancılaşma
  • 62.  Kısaca kapitalist toplumda, işçiler hem yaptıkları işlere hem de kendilerine ‘yabancılaşırlar’.  Emek gücü verimliliğini artıran otomasyon hayatı kolaylaştırmaktansa, birçok işi can sıkıcı bir tekrar haline getirir.  Ayrıca kapitalizmde insanı insanlıktan çıkaran şey sadece insanın yaptığı iş değildir.  İnsan var oluşunun metalaştırılması da – her şeyin alınıp- satıldığı bir toplum – derin bir yabancılaşmadır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 62 Yabancılaşma
  • 63.  Kapitalist üretim ve mülkiyet sisteminde bazı insanların başkaları tarafından bir eşya gibi kullanılması, bu nedenle de kendilerinin ve kendilerine ait bir takım özel yeteneklerin başkalarının malı haline gelmesi tipik bir yabancılaşma ürünüdür.  Böyle bir yabancılaşma insan ilişkileri üzerinde ‘kişiliksizleştirme’ etkisi oluşturur.  İnsanlar arasında arkadaşlığın yerini, insanların başka insanları kullanması alır.  Hayatın amacının, başka canlılarla güzel ilişkiler kurmak ve sevgiyi paylaşmak değil, eşyaya sahip olmak ve bunun için de başka insanları kullanmak olduğu ilişkiler tüm toplumu kuşatır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 63 Yabancılaşma
  • 64.  Diğer taraftan kapitalizm hayatı yabancılaştırdığı kadar, emekçilere sisteme karşı savaşacak kolektif gücü de verir.  1848 devrimlerinden bu yana dünyanın her yanındaki isyanlar, devrimler ve kalkışmalar emekçi halkların kendilerine yabancılaşmış rejimlere karşı mücadelelerinin örnekleridir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 64 Yabancılaşma
  • 65.  Toplumun, onu var edenler tarafından kolektif yönetimi.  Kolektif-ortak mülkiyet.  Üretim, “kar elde etmek” için değil, yalnızca “ihtiyaçların karşılanması” için yapılır.  Kaynak tahsisi demokratik-planlama ile yapılır.  “Meta fetişizmi” ortadan kalkar.  Sosyalist üretim tarzında mal ve hizmetler ihtiyaçları karşılamaya yönelik olarak “kullanım değerleri” esas alınarak üretilirler. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 65 Sosyalizm
  • 66. Sosyalizm üçgeni  Sosyal Mülkiyet: Üretim araçlarının sosyal mülkiyeti olmalı çünkü sosyal komünal verimliliğin hepimizin özgür gelişimine yönlendirilmesi ancak bu sayede mümkündür.  Sosyal Üretim: İşçiler tarafından organize edilecek olan sosyal üretim üreticiler arasında yeni işbirliği ilişkisini inşa eder ve bu tüm üreticilerin tam gelişimi için şarttır.  Sosyal ihtiyaçların karşılanması: Dayanışmacı bir toplumda komünal ihtiyaçların karşılanması temeldir; birimizin özgür gelişimi hepimizin özgür gelişiminin koşuludur. Sosyalmülkiyet SosyalÜretim SosyalİhtiyaçlarınKarşılanması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 66
  • 67.  1. Merkantilizm: (16.yy - 18yy) :  Makineleşme öncesi dönem.  İş bölümü yaygınlaşmakta, sermaye birikimi temelde ticaret, tarım ve madencilik alanında gerçekleşmekte.  Robinson Crusoe (17.yy) ilkel birikim dönemini anlatır.  Üretim araçlarının üretimi ikincil bir öneme sahip.  Tüketim malları üretimi kısıtlı el işçiliği ile yapılabilmektedir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 67 Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri
  • 68.  2. Liberal rekabetçi dönem (İngiltere Sanayi Devrimi):  Önce tekstil, sonrasında ise tüm sanayide gerçekleşen sanayi devrimi dönemi.  Birikim modern sanayiye, üretim araçları üreten sanayiye kaydı.  Fabrikalar , ulaştırma, iletişim, demiryolları, telgraf, limanlar, buharlı gemiler ve genelde bir alt yapı inşa dönemi.  Kapitalistler arasındaki yoğun rekabetin ve boom- bust döngülerinin dönemi.  Bu dönemde fiyat rekabeti iktisadi faaliyetlerin yönetilmesinde merkezi bir rol oynadı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 68 Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri
  • 69.  3. Tekelci kapitalizm (emperyalizm):  19yy’ın son çeyreğinde ortaya çıktı.  Sermaye bir spiral biçiminde yoğunlaşıp merkezileşti ve giderek küreselleşti.  Kurumsal örgütlenme baskın tip haline geldi ve sınaî menkul kıymetler için bir piyasa oluştu.  Sanayiler oligopolist firmaların denetimine girdi ve fiyat, hâsıla, yatırım düzeyi ile ilgili kararlar ve faaliyetler rekabetle değil, oligopolistik kurallara göre oluştu.  Otomobil, bilgisayar ve uçak yapımlarıyla sanayi daha da genişledi.  Üretim sektörü giderek tüketim sektörünün büyümesine bağımlı hale geldi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 69 Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri
  • 70.  4. Tekelci olgun kapitalizm:  1950’ler….  Sweezy ve Magdoff:  Olgun kapitalist ekonomiler büyümeyi sürdürebilmek için, sürekli artmakta olan ekonomik artığı emebilecek yeni talep kaynakları bulmak zorundadır, yoksa büyüyemezler.  Diğer taraftan artan verimliliklerle sürekli büyüyen bu ekonomik artığın yeni karlı yatırım alanlarına yöneltilmesi, yeni yatırım alanları bulmanın güçlüklerinden dolayı, giderek zorlaşır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 70 Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri
  • 71.  Çünkü;  Temel sınaî alt yapının yeni baştan kurulmasına gerek yoktu,  Otomobil gibi çığır açıcı gelişmeler her zaman mümkün değil,  Gelir ve servet eşitsizliği arttı, bu da yoksulların tüketimini kıstı,  Zenginler fonlarını giderek daha spekülatif faaliyetlere yatırdılar,  Yeni yatırımlar azaldı,  Oligopolleşme sistemin dinamizmi ve esnekliğinin temeli olan fiyat rekabetinin giderek yok olmasına neden oldu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 71 Olgun ekonomiler uzun süreli durgunluğa girdiler
  • 72.  Finansallaşma stagnasyona yanıt oldu.  FIRE, yani finans, sigorta ve gayrimenkul gibi alt parçalardan oluşan finans sektörü;  Sanayinin ekonomik artık üreten kapasitesini dengeledi.  Hem finans sektöründe yeni istihdam yarattı, hem de varlık zenginleşmesiyle reel sektör için efektif talep oluşturdu.  Finans sektörü reel sektörde elde edilen karların değerlenebilmesi için ciddi imkânlar yarattı.  Kapitalistler her zaman sermayelerini büyütme arzusu içinde olduklarından, paralarını finansal piyasalara akıttılar.  Finansal sektör, çekici- exotik finansal araçlar sundu (menkul kıymetleştirme, CDO ve CDS’ler, türev piyasalar). Doç.Dr.Mustafa Durmuş 72 5.Tekelci finans kapital aşaması (finansallaşmanın hızlanması)
  • 73.  2008 kriziyle daha da yoğunlaştı.  1990’da en büyük 10 finansal kuruluş, toplam finansal varlıkların sadece % 10’una sahip iken, bugün bu oran % 50 civarında.  En büyük yirmi kuruluş toplam % 70’e sahip. Bu oran 1990’da sadece % 12 idi.  1985’te ABD’de FDIC tarafından denetlenen 14.771 ticari banka ve tasarruf bankası vardı ve 2008 yılı sonunda bu sayı 8,533’e düştü.  1991’deki en güçlü 15 bankanın (1,5 trilyon $ varlık tutuyorlardı) sadece beşi 2008 sonu itibariyle ayakta kalabildi ve bunların tuttukları varlıkların değeri 89 trilyon ABD dolarına ulaştı.  Kaufman: Tek bir kuşakta finansal sistem dönüştürüldü. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 73 ABD : Finansal tekelleşme /merkezileşme
  • 74.  Son 30 yıldır;  —Finansal işlemlerin hem ölçeği hem de önemi ciddi olarak arttı.  —Finansal piyasaların ve ajanların genel ekonomi içindeki payı arttı.  —Türev araçlar gibi yeni finansal araçlar ortaya çıktı ve bu araçlar belirleyici hale geldi.  —Finansal sektörün ölçeği ve karlılığı arttı.  —Finansal sektör gelirleri, finans dışı sektör gelirlerine göre arttı.  —Ekonomideki toplam borçlanma düzeyi arttı.  —Artık finansal piyasalar ve kurumlar, finans dışı şirketlerin karar alma süreçlerine daha fazla müdahale ediyorlar.  —Finans dışı şirketler (FDŞ) finansal varlıklara giderek daha fazla yatırım yapıyorlar, finansal şubeler açıyorlar, finans işine daha fazla giriyorlar, ellerindeki fonlarını giderek finansal piyasalarda değerlendiriyorlar. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 74 Finansal tekelleşme /merkezileşme boyutları
  • 75.  Dünya GSMH’sı: 55–60 tril $;  Türev araçlar: Bunun 10 katı.  Kriz doruğu 2008 yazında: 684 trilyon $.  Sadece, Kredi Riski Swap’larının (CDS) değeri 57 tril $’ı aşmıştı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 75 Türev Araçlar- Piyasaların Gelişimi (2006- 2008):
  • 76.  1980 yılından bu yana düzenlenen Forbes 400, ABD’ nin en zengin 400 insanını yayınlıyor.  Son yıllara ait veriler ABD’ deki finans sektöründe faaliyet gösteren spekülatör kapitalistlerin giderek başat bir hale gelirken, sanayici ve petrol zenginlerinin ikinci plana düştüğünü ortaya koyuyor.  Buna göre, 1982 yılında, petrol ve doğal gaz zenginleri en zengin 400 kişi arasında % 22,8 ile ilk sırada, sanayiciler % 15,3 ile ikinci sırada yer alırken finans % 9 ile alt sıralardaydı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 76 Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü
  • 77.  Sadece 10 yıl sonra, finans tüm alanların önüne geçerek % 17’ye ulaştı (gayrimenkul ile birlikte % 25).  Aynı yıl petrol ve gaz zenginlerinin payı % 8,8’ e ve sanayicilerin payı % 14,8’ geriledi.  Krizin hemen öncesinde 2007 yılında finansın tek başına payı % 27,3’ e fırlarken (gayrimenkul ile birlikte % 34), sanayi % 9,5’e geriledi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 77 Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü
  • 78. Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 78
  • 79.  Finansal piyasalar ; yatırım bankaları, bankalar, sigorta şirketleri, emeklilik fonları, hedge fonlar yani döviz, hisse senedi, devlet tahvili ve türev araçların alım satımıyla uğraşanlar.  Çoğunluğu kriz sonrasında kurtarılan uluslararası bankalar.  Piyasaların gücü:  Her yıl dünya genelinde üretilen reel mal ve hizmetin ortalama değeri 45-55 trilyon ABD doları civarında iken finansal alanda piyasaların harekete geçirdiği işlemin değeri 3,450 trilyon ABD doları, yani reel ekonominin 76 katı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 79 Finansal piyasalar?
  • 80.  Bu bankalar ECB’den % 1’ den aldıkları krediyi İspanya ve İtalya’ya % 6,5’ten borç olarak veriyorlar.  Bu noktada da hükümetlerin borçlanma faizlerini yükselten derecelendirme kuruluşlarının skandallarla dolu devasa gücü devreye giriyor.  Rating ne denli düşükse borçlanma maliyeti o denli yüksek oluyor.  Yunanistan’da kanıtlandığı gibi kemer sıkma ve kısıntılar bu ülkelerin büyümesini daha da düşüreceğinden derecelendirme kuruluşları kredi notlarını daha da düşürecek bu da faizleri yükseltecek, ülkeler daha fazla kemer sıkmaya yönelecekler ve bu süreç sürüp gidecektir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 80 Finansal piyasalar?
  • 81.  Bu piyasaları oluşturan sermaye şirketlerinin büyüklüğü sermayenin kimin elinde olduğunun ve uluslararası sermayenin neyi ve nasıl kontrol ettiğinin önemli bir göstergesi.  Fortune 500 ya da 1000’de yer alan şirketler ABD sermayesinin temelini oluşturuyor. Bu şirketlerin çeperinde on binlerce başka şirket mevcut.  Dünya çapında ise (2007 yılına ait veri setine göre) toplamda 43,060 çok uluslu şirket(ÇUŞ) bir araya gelerek bu sermaye ağını oluşturuyor.  Bu ağdan hareketle dünya çapındaki ekonomik güç yapısı da şekilleniyor. Bu ağın merkezinde 1318 ÇUŞ var. Bunun 147’si tüm ağın % 40’nı kontrol edebiliyor. Bunların çoğunluğu bankalar, yatırım bankaları, fonlar, sigorta şirketleri gibi finansal kuruluşlardan oluşuyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 81 Finansal piyasalar?
  • 82.  Özellikle tepedeki 50 şirketten sadece biri finans dışı şirket niteliğinde (15.sıradaki Walton Enterprises).  İlk 20’nin içinde ise Barclays Bank, JP Morgan Chase, Axa, Vanguard, Goldman Sachs, Merrill Lynch, Deutsche Bank, Legg Mason, TIAA-CREF, Nomura Holdings, BNP Paribus gibi finans devleri yer alıyor. Bu şirketler her tür varlığı/ asseti (hisse senedi, tahvil, mortgage, nakit, opsiyon sözleşmeleri vb) kontrol ediyorlar.  Bunu binlerce firma ya da zengin birey adına yapıyorlar.  Sermaye kontrolü; piyasalar, gelirler, işgücü ve çeşitli biçim ve miktardaki varlık / servet üzerinde uygulanan bir kontroldür ve ağırlıklı olarak uluslararasılaşmış oligopollerce gerçekleştirilmektedir Doç.Dr.Mustafa Durmuş 82 Finansal piyasalar?
  • 83. Finansal piyasalar? (Coghlan & MacKenzie , This is what capital looks like, New Scientist, 19.10.2011)  Dünya ekonomisinin merkezindeki 1318 çok uluslu şirket.  Kırmızı noktalar süperkonnekte şirketler  Sarı noktalar oldukça konnekte şirketler  Noktanın büyüklüğü gelirin büyüklüğünü gösteriyor Doç.Dr.Mustafa Durmuş 83
  • 84.  1. Barclays plc 2. Capital Group Companies Inc 3. FMR Corporation 4. AXA 5. State Street Corporation 6. JP Morgan Chase & Co 7. Legal & General Group plc 8. Vanguard Group Inc 9. UBS AG 10. Merrill Lynch & Co Inc Doç.Dr.Mustafa Durmuş 84 147 süper konnekte ÇUŞ’un en tepedeki 50’si (Coghlan & MacKenzie , This is what capital looks like, New Scientist, 19.10.2011)
  • 85. Finansallaşma borç stoklarını hızla artırdı  Toplam Borç (özel + kamusal) stoku:  İspanya : 5,3 trilyon avro  Portekiz : 783 milyar avro  Yunanistan: 703 milyar avro  GSYH içindeki pay:  İspanya : % 506  Portekiz: % 479  Yunanistan: % 296  Özel borç / kamu borcu rasyosu (%):  İspanya : 87 /13  Portekiz: 85 / 15  Yunanistan: 58 / 42.  Dış borç / iç borç rasyosu:  İspanya: 33 / 67  Portekiz: 49 / 51  Yunanistan: 51 / 49. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 85
  • 86.  ABD İç Borç Stoku:  1980: GSYİH : 2.7 tr$, Borç: 4.5 tr$= % 200  1990: GSYİH : 5.8 tr$, Borç :13.5tr$= % 232  2007: GSYİH : 13.8tr$,Borç :47.7tr$= % 345  Finans sektörünün borcu 26 kat, hane halkı borcu 10 kat, FDŞ’nin borcu 7 kat ve kamu borcu 6 kat arttı.  Dünya kamu borç stoku (2008) : 32 trilyon $(Dünya hasılasının % 50’si). Doç.Dr.Mustafa Durmuş 86 Finansallaşma borç stoklarını hızla artırdı
  • 87. Dünya kamu borç stoku dağılımı Doç.Dr.Mustafa Durmuş 87
  • 88.  BIS :  Aralık 2009 itibariyle avro bölgesi bankalarının ;  İspanya’da 727 milyar $  Portekiz’de 244 milyar $  Yunanistan’da 206 milyar $  İrlanda’da 402 milyar $’lık olmak üzere  Toplam 1,579 milyar $’lık riski var.  Bunun 254 milyar $’ı - % 16’sı kamu borcu biçiminde. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 88 Finansallaşma bankacılık sistemini riske soktu
  • 89.  Avrupa bankacılık krizi ABD bankacılık sistemini de etkiledi.  ABD bankalarının AB bünyesindeki riskleri son 5 yılda 2 katına çıktı.  Avrupa’da somutlaşan bankacılık krizi tüm ABD ve tüm kapitalist sistemdeki küresel finans için ciddi bir risk. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 89 Finansallaşma bankacılık sistemini riske soktu
  • 90.  Giderek finansallaşan bir ekonomide;  Ekonomik canlılığı sağlayabilmek,  Sermayeyi büyütebilmek ve  Karlılığı koruyabilmek için  Finansal balonlara ihtiyaç duyulur. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 90 Finansallaşma krizleri tetikledi
  • 91.  ABD 2000-2007: İki balon şişirildi ve bu balonlar patladı.  İlk balon : 2000 Wall Street Borsa Balonu.  Mart 2001: Durgunluğu ve 11 Eylül sonrası olası çalkantıyı önlemek için ikinci balon, Konut balonu şişirildi.  Küçük çaplı bir resesyonla büyük kriz (2008) ötelendi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 91 ABD: 7 yılda 2 balon şişirildi (2000–2007):
  • 92.  Kapitalizmin son 30 yılının dönüştürücü alt yapı ve üst yapı dinamikleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 92
  • 93.  Dönüştürücü alt yapı dinamikleri:  Küresel kapitalist kriz  Küreselleşme  Rekabet biçiminin değişmesi / tekelleşmenin artması  Finansallaşma  Özelleştirmeler ve kamunun küçültülmesi  Emek tasarruf edici ve emekçiyi ikincilleştiren teknoloji uygulamaları (özellikle de kamu sektöründe)  Dönüştürücü üst yapı dinamikleri:  Burjuva ideolojisindeki dönüşüm: Neo liberal ideoloji  Ekonomi politikaları  Sosyal devletin çöküşü ve yeni yönetişim anlayışı  Neo liberalizm muhafazakârlık ve dinsel ittifak: Piyasa İslam'ı / Kültürel hegemonya  Sarı sendikacılık ve sendikal bürokrasi  Sosyalist ideolojinin gerekli yenilenmeyi sağlayamaması,  Sosyalistlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 93
  • 94.  1945–75 dönemi yaygın bir biçimde:  ABD’de ‘Altın Çağ’, Avrupa’da ‘Sosyal Devlet ya da Sosyal Demokrasi’ ve azgelişmiş dünyada ‘Ulusal Kalkınma’ dönemi olarak adlandırılır.  1980’lerin başlarından itibaren bu dönem sona erdi ve yerini ‘Neo liberalizm’ aldı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 94 Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
  • 95.  Bu dönemin temel özelliği;  küreselleşme ve finansallaşmanın hızlanması ve baskın hale gelmesi,  tekellerin (ya da oligopollerin) hayatın her alanında yaygınlaşması ve  devletin ekonomiye müdahale alanının daraltılarak, özelleştirmeler, taşeronlaştırma aracılığıyla uluslararası piyasaların ve bunların aktörleri dev sermaye şirketlerinin tam hegemonyasının tesis edilmesidir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 95 Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
  • 96.  Bu dönemde ayrıca kapitalist krizlerin kısa dönemli iş döngüleri olmaktan ziyade çok uzun yıllar süren uzatılmış durgunluklara (stagnasyon) ve büyük resesyonlara dönüşmesi ve  bunların da üst yapıda burjuva demokratik devletlerden vazgeçilerek finansal oligarşik yapılara yönelimi gibi eğilimler söz konusudur. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 96 Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
  • 97.  Bir yılda tüm dünyadaki reel mal üretiminin toplam değeri ortalama 55–60 trilyon $ iken, finans piyasalarındaki yıllık toplam işlem hacmi bunun 63 katı yani 3,450 trilyon $’dır.  Dünya mali varlık stok hacmi 1980’de 12 trilyon $ iken 2007’de 196 trilyon $ oldu.  Bu stoklar dünya hasılasının (derinlik) 1980’de % 120’sini,  2007’de ise % 356’sini oluşturuyordu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 97 Küreselleşme ve finansallaşmanın boyutları
  • 98.  Küresel düzeyde sermaye ağının nasıl oluştuğu finans kapitalin kontrol gücünü sergiler:  Dünyada 2007 yılı itibariyle 43,060 çok uluslu şirketten oluşan bir sermaye ağı var.  Bu ağ küresel kapitalist ekonomik gücün kaynağını oluşturuyor.  Bu ağın % 40’ı tek başına 147 şirket tarafından kontrol ediliyor. Özellikle en tepedeki 50 şirketten biri hariç kalan tamamı finans şirketlerinden oluşuyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 98 Küreselleşme ve finansallaşmanın boyutları
  • 99. Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 99
  • 100.  Finansallaşan ekonomide ucuz kredi emekçi sınıfları sisteme bağlarken, sınıf bilincini zayıflattı.  Finansal sektörde çalışan emekçilerin sınıf içindeki payı arttı.  Bu kesimler sınıf bilinci ve eylemlilik anlamında geleneksel sanayi işçisinin gerisindeler.  Zira kendilerini beyaz yakalı ve orta sınıf (!) olarak görüyorlar.  Türkiye’de bankalarda çalışan sayısı 200,000 civarında. Doç.Dr.Mustafa Durmuş100 Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek örgütlerini zayıflattı
  • 101.  Finansallaşan ekonomide emekçiler giderek artan biçimde borçlandırılarak tüketime teşvik ediliyorlar.  Emekçiler tüketici kredileri ile ev, araba ve diğer tüketim malı alımlarına yöneltildi.  Kredi kartı borcunu ödeyemeyen sayısı Türkiye’de 1 milyonu aştı.  Tüm bu gelişmeler emekçilere borçlarını geri ödeyememe, sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşatıyor.  Bu durum işlerini kaybetmemek adına onları örgütlü mücadeleden ve sendikal faaliyetten uzak tutuyor.  Emekçiler borçlandırılarak sistemin suç ortağı haline getirilerek rehin alınıyorlar.  Bu durumdaki kitleler ekonomik istikrar için izlenmekte olan ekonomi politikalarını desteklemek durumunda kalıyorlar. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 101 Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek örgütlerini zayıflattı
  • 102.  Küresel reel piyasalarda da benzer bir oligopolleşme eğilimi söz konusu.  Yani dünya üretimi ve ticareti az sayıda çok uluslu şirket tarafından doğrudan ve dolaylı yollarla kontrol edilmektedir.  Dünyanın en büyük 100 çok uluslu şirketi ABD, AB ve Japonya’da yerleşik (Triad).  Bu şirketlerin aralarındaki ilişki klasik anlamdaki rekabetten farklı olup daha ziyade bir rakiplik ve işbirliği diyalektiği biçiminde.  Özellikle de fiyat rekabeti çok tehlikeli bir şey olarak düşünüldüğünden genelde bundan sakınılır.  Bunun yerine firmalar büyük ölçüde düşük emek gücü maliyetli durumlara, kaynak rekabetine ve ürün farklılaşmasına yönelirler. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 102 Küreselleşme ve reel üretimde oligopolleşme
  • 103.  Uluslararası tekelci sermayenin iktisadi gücünün yoğunlaşması ve kontrol gücünün artması aynı zamanda dolaylı bir biçimde, taşeronluk ve yönetim sözleşmeleri, anahtar teslimi anlaşmalar, franchising, lisanslama ve ürün paylaşımı gibi uluslararası stratejik ittifaklarla da sağlanıyor.  Örnek: Star Alliance gibi mega işbirlikleri THY dahil otuza yakın ülke hava yollarını bünyesinde topladı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 103 Küreselleşme ve reel üretimde oligopolleşme
  • 104.  Washington Uzlaşması sonrasında kamu küçültüldü, özelleştirmeler başlatıldı.  KİT’ler ve kamusal hizmetler özelleştirildi.  Özelleştirme sadece mülkiyet devri ile değil, serbestleştirme- düzenlemeden vazgeçme, franchising, kullanma hakları, lisanslama, kamu- özel ortaklıkları gibi yöntemlerde her alanda yapılıyor.  Taşeronlaştırma özelleştirmenin en yaygın uygulaması. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 104 Özelleştirmeler
  • 105.  Taşeronlaştırma sadece ucuz işçilik ya da kıdem tazminatı gibi bazı yasal sorumluluklardan kurtulmak için değil,  dayanışma kültürünü yok edip , bireyci kültürü yerleştirmek,  sendikasızlaştırmak ve sınıf bilincini yok etmek için de yapılıyor.  Özelleştirilen işyerlerinde uygulanan esnek emek gücü politikaları işçi sınıfı örgütlülüğünü zayıflatıyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 105 Özelleştirmeler işçi örgütlenmesine darbe vurdu
  • 106.  Bu verilerden hareketle günümüz kapitalizminin en çarpıcı özelliğinden birinin küresel düzeyde tekelleşme (ya da oligopolleşme) olduğu,  bunun giderek genel bir eğilim halini almakta olduğu ve dünyada bu yapıdan özerk hiçbir ekonomik faaliyetten söz etmenin mümkün olamayacağı ileri sürülebilir.  Bu gerçek, dünyanın en büyük ekonomilerinin ve en güçlü hükümetlerinin dahi finans kapitalin saldırılarına karşı durmalarının ne denli zor olduğunu ortaya koymaktadır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 106 Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
  • 107.  Bugün sermaye temerküzü kendisini uluslararası tekelci sermayenin hızlı büyümesinde gösteriyor.  Teknolojinin yanı sıra sermaye her zamankinden daha fazla mobil durumda .  Çünkü dev firmalar giderek küreselleşiyor ve finansallaşıyor.  Bugün, ulusal düzeydekine ilave olarak küresel bir artı değer oluşumu ve bunun yarattığı bir rant bölüşümü söz konusu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 107 Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da arttırırken işçi sınıfının yapısını dönüştürdü
  • 108.  Yani;  Metropol ve az gelişmiş ülkelerdeki emek gücü verimlilikleri arasındaki fark kapanırken, ücret farklılıkları giderek açılıyor.  Böylece metropollere doğru akan bir emperyalist rant oluşuyor.  Çünkü az gelişmiş ülkelerdeki emek, değerinin çok altında ücretlendiriliyor.  Bu rantı artırarak sürdürmek isteyen emperyalizm azgelişmiş ülkelerdeki işçi örgütlenmelerini daha da baskılıyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 108 Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da arttırırken işçi sınıfının yapısını dönüştürdü
  • 109.  Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler azgelişmiş ülkelerde prekarya (precartiat) adı verilen bir emekçi katmanını ortaya çıkardı.  Bu emekçiler uluslararası iş bölümüne uygun bir biçimde esnek / güvencesiz istihdam koşullarında ve genelde yarı zamanlı istihdam ediliyorlar.  Büyük ölçüde kadınlardan, gençlerden, engelli işçilerden, tekrar çalışmak zorunda kalan emeklilerden, eski mahkûmlardan ve göçmenlerden, esnaftan, iktisadi değişim nedeniyle yerlerinden edilmiş olan kalifiye ve yarı-kalifiye işçilerden ve işsizlerden oluşuyor.  Doç.Dr.Mustafa Durmuş 109 Prekarya
  • 110.  (i) Burjuva demokrasileri giderek geçerliliğini yitiriyor, iktidar ve muhalefet partileri arasındaki fark giderek kayboluyor.  ii) Uzun dönemde “emperyalistler arası savaş” tezi geçerliliğini korusa da, kısa vadede ABD, AB ve Japonya üçlüsünden oluşan bir “kolektif emperyalist işbirliği” mevcut.  Libya işgali ve gündemdeki Suriye müdahalesi bunun somut örnekleri. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 110 Alt yapıdaki dönüşümün politik sonuçları
  • 111.  (iii) Triad’ın emperyalist bloku azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik bloklar ile stratejik ittifakını sağlamış durumda.  Azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik blokları da içine alan bir küresel gerici hegemonyadan söz etmek mümkündür.  (iv) Mevcut iktisadi kriz sadece bir kriz olmaktan öte özellikler göstererek, sistemin kendi kendini yeniden üretmekte zorlanmasından dolayı, içe doğru patlamalar yaşamaktadır (Bolivya, Venezüella ve Ekvator). Doç.Dr.Mustafa Durmuş 111 Alt yapıdaki dönüşümün politik sonuçları
  • 112. Dönüştürücü üst yapı dinamikleri  Burjuva ideolojisindeki dönüşüm ve neo liberal ideoloji ve ekonomi politikaları, sosyal devletin çöküşü ve Yeni Yönetişim anlayışı Doç.Dr.Mustafa Durmuş 112
  • 113.  1970’li yıllardan bu yana metropol ülkelerde geliştirilen neo-liberal ideoloji ve neo-liberal politikalar IMF, DTÖ ve DB gibi örgütler aracılığıyla tüm dünyaya egemen kılındı.  Bu ideoloji, işçi sınıfı ve aydınlar başta olmak üzere toplumun büyük kesiminin ülke sorunlarına ilgisiz kalmasına neden oldu.  Ayrıca bu ideolojinin muhafazakarlık ve din ile ittifakı toplumun dönüştürülmesinde etkili oluyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 113 Neo-liberal ideoloji
  • 114.  Neo-liberalizm, emek örgütleri ve sendika karşıtı yasaların hayata geçirilmesi, sendikal faaliyetlerin yasaklanması ya da kısıtlanması demek.  Bu rejimde sendikalara biçilen rol, emek gücü piyasalarının düzenlenmesi ve yönetilmesinde sendikaların, kapitalistlerin ve devletin yönlendiriciliği altında müttefiklik-yardımcılık rolüdür. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 114 Neo-liberal ideoloji
  • 115.  Neo liberal dönemde sınıfsal güç dengelerinde ve kapitalist devlet anlayışında önemli değişiklikler meydana geldi.  Bu gelişmeler sosyal devletlerin günümüzde içine girdikleri paradigma değişikliğinin ve beraberindeki kamusallık anlayışındaki değişimin de arka planını oluşturuyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 115 Sınıfsal güç dengesindeki değişim
  • 116.  1980 sonrası neo liberalizm olarak adlandırılır.  Neo-liberal dönem sermayenin hegemonyasının yeniden ve daha güçlü bir biçimde kurulmasını sağlarken, sosyal devletin de giderek ortadan kalkmasına neden oldu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 116 Neo liberalizm: Sosyal devletin sonu Neo liberalizm
  • 117.  1980 kırılması birbiriyle ilişkili iki önemli geçiş içeriyor:  (i) Fordist yapılanmadan Post-Fordist yapılanmaya geçildi.  Fordist dönemde sermaye ile emek arasında bir çeşit ateş kes mevcuttu ve örgütlü emek ,ücret artışları ve iş güvenliği bağlamında oldukça güçlenmişti.  Post- Fordist dönemde ise bu ateşkes bitti ve emek ikame edilebilir, vazgeçilebilir, kullanılıp atılabilir bir hale dönüştürüldü.  (ii) Keynesyen teoriden Post-Keynesyen teoriye geçildi.  Keynesyen teori altında hükümetten ekonomiyi düzenlemesi ve toplumun refahı için sosyal refah programlarını sürdürmesi bekleniyordu.  Post-Keynesyen / Neo liberal dönemde ise hükümet bunların hiçbirini yapmamalıydı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 117 Neo liberalizm
  • 118.  Kısaca;  Fordizm ve Keynesyenizm işçi sınıfını ve genel olarak vatandaşları kapitalizmin aşırılıklarından koruyan bir çeşit «Toplumsal Anlaşma» idi.  Neo liberalizm dünya çapındaki siyaset ve ekonomiyi giderek daha fazla hâkim sınıf ya da ulusların emrine sokacak şekilde şekillendiren bir ideoloji.  Topluma karşı açgözlü bir topyekûn saldırının, savaşın hikâyesi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 118 Neo liberalizm
  • 119.  (i) Kamusal mal ve hizmetlerin metalaştırılması ve kamunun küçültülmesi (özelleştirmeler).  (ii) Her türlü metaı bir spekülasyon aracına dönüştüren bir hızlı finansallaşma.  (iii) Her türlü doğal, sosyal ve reel felaketin ve krizin kapitalist sınıf için ve onun tarafından manipülasyonu.  (iv) Servetin üst sınıflar lehine ve bölüştürülmesinde devletin açık ve pervasız bir biçimde bir araç olarak kullanılması. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 119 Neo liberalizmin dört ayağı (D. Harvey)
  • 120.  Neo liberalizm ile birlikte geleneksel sermaye birikimi yöntemlerine ilave olarak,  sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlere ve doğaya ve doğal kaynaklara el koyma biçiminde çağdaş bir “ilkel birikim modeli” de yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.  Bu gelişmeler kamusallığın da daraltılarak etkisizleştirilmesiyle sonuçlandı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 120 İlkel birikime dönüş
  • 121.  Yönetim, devlet dışındaki aktörleri de (sivil toplum örgütleri, şirketler, piyasalar vb) içeren, “birlikte yönetme”, “hükümet olmadan yönetme” olarak tanımlanıyor.  Son derece esnek, aynı ölçüde kaygan ve değişken bir kavram.  Söylemde tarafsız , siyasi ve ideolojik olmayan bir özellik sergiler.  Gerçekte bu kavram yeni bir siyasal iktidar modeli.  Toplumun ezilenlerini dışlarken, toplumun geleceğini sermaye sınıfının egemenliğine mutlak olarak teslim eder. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 121 Neo liberal Yönetişim
  • 122.  Avrupalı devletler tekil kemer sıkma uygulamalarında yeterince başarılı olamayınca,  2011’den itibaren Yeni Avrupa Ekonomik Yönetişimi adı altında hem ulusal düzeyde hem de ulus üstü bir açık hegemonya modeline başvuruluyor.  «Avrupa Sömestri» ile ulusal meclislerin bütçe yapma hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor ve Avrupa Komisyonu’na veriliyor, üye ülke ekonomileri izlenip denetleniyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 122 Yönetişim AB’de kanunlaştı
  • 123.  Üst yapıdaki en önemli değişim ideoloji alanında oldu.  “Neo liberal burjuva ideolojisi” din ve muhafazakârlık gibi yerleşik diğer ideolojilerle yaptığı işbirliği sonucunda,  adeta yeni bir din gibi kesin biat edilen bir ideolojiye dönüştü. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 123 Kültürel Hegemonya tesisi: Neo liberalizm – ideoloji- yeni muhafazakarlık - din işbirliği
  • 124.  Neo liberal yeniden yapılandırma ile geçen 30 yılın ardından gelen kemer sıkma çağında;  Avrupa Birliği ülkelerindeki sosyal devletlerin geleceği son derece belirsiz.  Kemer sıkma AB’de kurumsallaştırılıp, kalıcı hale getiriliyor.  Sermaye açısından artık emek ile uzlaşmaya gerek de yer de yok. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 124 Çağ, kalıcı kemer sıkma çağı
  • 126.  Piyasa hegemonyası :  (i) Sermaye kontrollerinin kaldırıldığı ülkelerde, sermayenin istediği yere ve yöne hareket edebilme serbestîsi,  (ii) Hükümetlerin özel yatırımların yönünü, koşullarını denetleyebilme imkanlarının ortadan kalktığı,  (iii) Politikacıların, Merkez Bankası gibi kurumların seçmenlerinden ziyade, giderek tahvil-bono piyasalarına bağımlı kılındığı bir durum.  Sermaye çok talepkar davranıyor ve ulus devletlere kendi şartlarını dayatıyor.  Davos Toplantıları : Küresel piyasa sisteminin ulus devlet yöneticilerini teslim aldığı, onlara taleplerini dayattığı, ulusal politikaları belirlediği toplantılar. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 126 Demokrasi mi Piyasa hegemonyası mı?
  • 127.  “Merkez Bankası bağımsızlığı”: Bono-tahvil piyasalarına yatırım yapanların yatırımlarının getirilerinin erimesini önlemek için getirilen bir garanti.  MB bağımsızlığı altında tüm sosyal politikalar bono- tahvil piyasalarının izin verdiği ölçü ve biçimde uygulanabilir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 127 Demokrasi mi Piyasa hegemonyası mı?
  • 128.  Devletin rolü: Kredi ve miktarsal kolaylaştırma:  Hem ABD hem de İngiltere bankacılık krizini savuşturabilmek ve para ve krediyi dolaşımda tutabilmek için faiz oranlarını tarihsel olarak en düşük düzeylere çektiler.  Ekim 2008 tarihinden itibaren her iki hükümet de çöken bankaları ayakta tutabilmek için bunlara para aktardılar:  ABD / Paulson Planı : Hazine’ ye toksik kâğıtları satın almak ve bankacılık sektörüne sermaye aktarmak amaçlı olarak 700 milyar $ aktarıldı.  Hükümete mortgage ve diğer varlıkları satın alabilmede sınırsız bir yetki tanıdı.  Bankaların hisseleri karşılığında bankalara sermaye aktarılmasına yönelik 250 milyar $’lık bir fon kuruldu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 128 Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor? Para Politikaları
  • 129.  ABD / Geithner Planı ( Mart 2009) : Hazine’ye , bankalarda tutulan ve değerini kaybetmiş bulunan 1 trilyon $ dolayındaki toksik varlıkların satın alınması için bir kaynak sağlandı.  Bankalardaki toksik kâğıtların değeri ile ABD dolarının değeri birebir eşitlendi.  Hükümet elindeki paranın 6 katı oranında borç verebilme imkânına kavuştu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 129 Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor? Para Politikaları
  • 130.  Dünya Bankası’nın ekonomisti Jeffry Sachs : Bu durum servetin vergi mükelleflerinden banka hissedarlarına doğru devasa bir transferidir.  P. Krugman : Satın alınan toksik varlıkların değeri yükselirse yatırımcılar kazanacak, değeri düşerse yatırımcılar zarara uğramadan ellerini kollarını sallayarak çıkıp gidecekler.”  Financial Times: 10 milyon $’lık bir mortgage kağıdı alan bir özel yatırımcı bu kağıtlar tamamen değerini yitirse de 2-5 milyon $ kar elde edecek. Bu, kapitalistlerin hiçbir biçimde kaybetmeyecekleri bir anlaşmadır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 130 Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor? Para Politikaları
  • 131.  İngiltere / Darling /Brown Planı :  Hükümet 850 milyar $’lık(500 milyar pound) bir bankacılık kurtarma paketi açıkladı.  Bunun 50 milyar $’ı bankaların hisseleri karşılığında bankalara verilen gerçek para ; 200 milyar $’ı İngiliz Merkez Bankası’nın kısa vadeli kredileri şeklinde ve diğer 250 milyar $’ı bankalar arasındaki kredilerde garanti olarak sunuldu.  Bank of England, para arzını artırmaya dönük olarak miktarsal kolaylaştırma politikası uyguladı.  Banka, faiz oranlarını % 0.5 olarak belirledi. Normal koşullarda bu oran, yeni yatırımlar için son derece teşvik edicidir ve ekonomik büyümeyi hızlandırıcıdır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 131 Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor? Para Politikaları
  • 132.  Marx : Resesyon dönemlerinde para sermayede bir fazlalık olmasına rağmen, kapitalistler para sermayeyi meta sermayeye ya da sınai sermayeye yatırımlar yaparak dönüştürmek istemezler,  tam tersine sermayenin tüm biçimlerini para sermayeye dönüştürmek ve iyi zamanlar gelene kadar da orada kalmak çabası içinde olurlar. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 132 Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi :Devlet finans kapitale nasıl hizmet ediyor? Para Politikaları
  • 133.  Kriz sonrasında finans ve sanayi-ticaret tekellerinin devletleştirilmesi sahte kamulaştırmalardır.  Yapılan devletleştirmeler kısmidir, geçicidir ve herhangi bir koşula bağlı değildir.  Devletleştirmelerle, zor durumdaki bankaların kârlılığının yeniden tesis edilmesi için sermaye yapılarının güçlendirilmesi hedeflenmiştir.  Gerçek bir kamulaştırma olsaydı, halkın parası hükümetler eliyle bankalara aktarılırken, bankaların faaliyetleri daha sıkı kurallara bağlanırdı.  Hükümetlerce, kriz sona erdiğinde devletleştirilmiş olan bu şirketlerin tekrar özelleştirileceğinin garantisi verilmiştir.  Regülasyon ve vergi cennetlerinin denetlenmesi ihtiyacının konuşulması sadece dikkatleri dağıtmak içindir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 133 Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi : Devletleştirme finans kapitale hizmet ediyor?
  • 134.  Bunlar devletçi kapitalist toplum mühendisliği örneği.  Devlet mülkiyetine dönüş üretim güçlerinin kapitalistlik doğasını ortadan kaldırmıyor.  Kapitalist toplumlarda devlet kapitalist üretim tarzını muhafaza etmek için kaçınılmaz olarak var olan bir aygıt.  Şekli ne olursa olsun modern devlet kaçınılmaz olarak kapitalist bir makine.  Devletin ekonomiye ilişkin özgün müdahalesi kapitalizmin yeniden üretimi ve kapitalist sınıfın genel çıkarlarının muhafazasından başka bir amaç taşımaz. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 134 Kapitalist Devlet – Kriz İlişkisi : Devletleştirme finans kapitale hizmet ediyor?
  • 135.  2011 Kasım ayında önce Papandreou’nun demokrasi ile flörtü, ardından İtalya’nın krize girmesi finans piyasalarını endişelendirdi.  Dünyanın en büyük yedinci ekonomisindeki bir borç temerrüdü durumu bankacılık krizi yaratarak Avro Bölgesi ve dünya finans sisteminin çöküşüne ve yeni bir resesyona neden olabilirdi.  Ayrıca piyasalar Berlusconi’nin kemer sıkma programını yeterince sert uygulamadığına inanıyordu.  Bu yüzden Troyka (AB+ECB+IMF) Berlusconi’nin 17 yıllık ve Papandreu hanedanının 40 yıllık hegemonyası sona erdirdi.  Yerlerine iki bankacı bürokrat Monti ve Papademos atandı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 135 Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden finans oligarşisine
  • 136.  İki lider de apolitik teknisyenler değil.  Sağın ve Batıyı yıllardır fazla demokratik olmakla suçlayan Troyka’ nın direktifleri doğrultusunda “ücret ve sosyal haklardan fedakârlık yapılarak krizden çıkılabileceğini” yönündeki bildik bir ideolojiyi pazarlamaya çalışan ve  krizin faturasını iki halkın sırtına yıkma peşinde olan adamlar.  Arkalarında Goldman Sachs gibi finans sermaye var. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 136 Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden finans oligarşisine
  • 137.  Bu hükümetler, demokrasinin beşiği Avrupa’da bile kemer sıkma önlemlerinin hızlı ve kalıcı bir biçimde uygulanabilmesi için demokrasiden vazgeçilebildiğini gösterdi.  Yüzyıllardır “piyasa ve demokrasi” ayrılmaz bir bütün gibi gösterilmekteydi. Kapitalizm bir krizden diğerine sürüklendikçe artık piyasaların demokrasiye ihtiyacının kalmadığı ortaya çıktı.  “Kapitalizm ile demokrasinin evliliğinin bittiği” tezi doğrulanıyor.  Asıl şok eden gelişme ise liderlerin her şeyi açıkça yapıyor olmaları. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 137 Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden finans oligarşisine
  • 138.  Ekonomi sadece siyaseti belirlemekle kalmıyor, kendi alanının dışına taşıyor ve hükümetlerin demokratik denetimlerini de ortadan kaldırıyor.  Karar alma gücü ve yetkisi siyasal alandan ekonomi alanına kaydırılıyor.  Emekten yana siyaset seçenekleri “ekonominin ihtiyaçları” gerekçesiyle yok edilirken, “apolitik uzmanlık” maskesi altında politik projeler dayatılıyor.  Muhaliflere ise en ufak bir hoşgörü gösterilmiyor.  Bu gelişmeler artık AB gibi kapitalizm temelli birliklerin vahşi kapitalizmin ılımlılaştırılacağı yerler olmadığını gösteriyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 138 Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden finans oligarşisine
  • 139.  Ayrıca aşırı sağ giderek güçleniyor ve Parlamenter Bonapartist uygulamalar Avrupa ölçeğinde yaygınlaştırılmak isteniyor.  Nitekim Avrupa Komisyonu, Merkel ve Sarkozy’nin onayıyla, kemer sıkmaya direnen Macaristan ve Romanya gibi ülkelerde de Bonapartist diktaları gündeme getirmeye başladı.  Şimdilik bu bir parlamenter Bonapartizm biçiminde olsa da kriz daha da derinleşir ve toplumsal muhalefet daha da yükselirse bu daha sert biçimler alabilir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 139 Avrupa’da Teknokrat Hükümetler Dönemi : Burjuva demokrasisinden finans oligarşisine
  • 140.  Bu kavram ya politik tartışmalarda nadiren yer alıyor ya da yanlış bir biçimde kamu kurumları ve bakanlıklardaki belli okul mezunlarının ya da belli odakların egemenliklerini anlatmada, çok dar anlamda ve yanıltıcı bir biçimde kullanılıyor.  Oysa bu kavram özellikle 2008 krizi sonrasında siyasal karar alma mekanizmalarının ardındaki güç dinamiklerini açıklamakta kullanılabilir nitelikte bir kavram.  «Finans oligarşisi” bugünün az sayıdaki küresel finans zengininin ekonomik ve politik hegemonyasını tanımlamakta faydalı olabilecek bir kavramdır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 140 Oligarşi
  • 141.  Yunancadaki ‘sayıca az’ (ὀλίγος-oligoi) ve ‘egemenlik- yönetim’ (ἄρχω -arche) kelimelerinin birleşmesiyle oluşturulmuş bir kelime.  Belirli bir grup azınlığın kötü yönetimi demektir.  Örneğin Aristoteles, oligarşiyi iktidarın belli bir azınlık tarafından adaletsiz olarak kullanılması olarak tanımlamıştır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 141 Oligarşi(ὀλιγαρχία, oligarkhía)
  • 142.  Çağımızda bu kavram özellikle de yarı sömürge ülkelerde, askerden ve yönetimden destek almadan gücünü devam ettiremeyen,  bu gücü kendi sınıfsal çıkarları için kullanan,  nispeten küçük bir grubun elinde büyük çapta bir servetin toplanması anlamında kullanılmakta.  Bu anlamda oligarşi, toplumun genel refahı düşerken, zenginliğin bu adaletsiz dağıtımının sürdürülebilmesi için gerekli olan yasal ve siyasal çatı anlamında bir diktatörya olarak tanımlanabilir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 142 Oligarşi
  • 143.  Küçük bir azınlığın yönetimde olduğu bir devlet biçimi olan oligarşik devletlerin yönetimdeki grup genelde,  askeri, siyasi veya maddi olarak ülkenin önde gelen gruplarından birisi ya da bir iki gruptan oluşan bir blok.  Bu grup, bir aile olabileceği gibi, çok dar bir sınıf da olabilir.  Bu açıdan ele alındığında, oligarşi kavramı, devletin tüm kurumlarının küçük bir azınlığının kontrolünde olduğu bir diktatörlük demektir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 143 Oligarşi
  • 144.  Düşünür R. Michels (Oligarşinin Tunç Yasası) her hangi bir politik sistemin son tahlilde oligarşiye dönüşeceğini ileri sürer.  Bu bağlamda modern demokrasiler oligarşi olarak kabul edilebilirler. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 144 Oligarşi
  • 145.  Bonapartizm terimi Fransa’da sırasıyla Fransız Devrimi’nin ardından 1799’da Napoleon Bonaparte (Napoleon I) ve 1848 Devriminin ardından 1851 yılında bu kez Louis Bonaparte (Napoleon II) tarafından kendi hükümetlerine karşı gerçekleştirilen askeri darbe ve diktatörlüğü anlatan bir terim.  Bu bağlamda Bonapartist eğilimler sosyal bir devrim gerilediğinde ve restorasyona yöneldiğinde ortaya çıkmaktadır.  Marx 1852’de yazdığı L. Bonaparte’nin 18 Brumerei (Eighteenth Brumaire of Louis Bonaparte) adlı çalışmasında Fransa’da sınıf mücadelesinin nasıl kaba bir sıradanlığı kahramanlığa dönüştüren koşulları ve ilişkileri yarattığını anlatır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 145 Bonapartizm
  • 146.  Marx, Bonapartizm nitelemesini karşı devrimci askerlerin iktidarı devrimcilerden aldıkları ve seçici reformlar aracılığıyla halk sınıflarının radikalliğini yönettikleri durumu anlatmak için kullanmıştır.  Süreçte Bonapartistler egemen sınıfın gücünü maskelemişler ve korumuşlar ve devrimlerin saptırılmasına hizmet etmişlerdir.  Tarihteki uygulamalarına bakıldığında Bonapartizmin, demogoji ve şövenist propaganda ile yoğrulmuş bir biçimde ve polis gücünü, bürokratik mekanizmaları ve kiliseyi en yoğun bir biçimde kullanarak devrimci hareketleri ve demokratik özgürlükleri yok etmeyi ya da baskılamayı hedeflediği görülür. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 146 Bonapartizm
  • 147.  Almanya’da Bismarck ve Rusya’da P.A.Stolypin dönemleri Bonarpartist unsurlara sahip olmuştur.  20yyda bu terim genişletilerek büyük burjuvazinin, militarizmi, gerici köylülüğün desteğini, sınıflar arasındaki güç dengesinin istikrarsızlaştığı koşullarda sınıfsal manevraları temel alan karşı devrimci iktidarları tanımlamakta kullanılmıştır (örneğin Rusya’da 1917 Temmuz Krizi sonrasında uygulanan politikalar)  Özetle Bonapartizm yaygın olarak egemen sınıfın iktidarının sağlam olmadığı durumlarda düzenin sağlanması için asker, polis ve bürokrasinin müdahalede bulunduğu bir hükümet etme biçimini tanımlamakta kullanılmaktadır Doç.Dr.Mustafa Durmuş 147 Bonapartizm