İnovatif Kimya Dergisi Sayı-37 Anlatılan Konu Başlıkları
Sıvı Kristaller ve Teknolojideki Yeri
SN1 ve SN2 Reaksiyon Mekanizması
Timokinon
İpek Fibroin ve Kullanım Alanları
Serotonin
Geçmişten Günümüze Gümüş İyonu ve Antibakteriyel Etkisi
Ayın Web Sitesi, Kimya Sektöründen Haberler, Kimya Sözlüğü, Kimya Bulmacası ile Manganez Elementi
İyi okumalar dileriz.
1. Kimya
Dergisi İNOVATİFKimya Dergisi
YIL:4 SAYI:37 AĞUSTOS 2016
SIVI KRİSTALLER VE
TEKNOLOJİDEKİ YERİ
SN1 ve SN2 Reaksiyon
Mekanizması
İpek Fibroin ve
Kullanım Alanları
Serotonin
Timokinon
Geçmişten Günümüze Gümüş İyonu
ve Antibakteriyel Etkisi
2. KURALLARIMIZ1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir
makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını
aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış
olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak
belirtmek durumundasınız.
2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci
derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun
yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.
3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza
gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi
sorumlu değildir.
4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde,
yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır.
Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine
ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen
yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet
ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri.
Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar
sorumludur. Dergi sorumlu değildir.
5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız
var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile
konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise
iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine
mail atabilirsiniz.
6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları
info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine
göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz
yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından
incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri
dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde
bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu
kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç
daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi.
7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı
yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının
yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız
yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin
yazılarını maalesef yayımlamayacağız.
8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz.
Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi
bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler
yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz
konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi
yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını
değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz
dergi yöneticisine aittir.
9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya
ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma
yapmayı seven herkes yazabilir.
10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur.
Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir.
Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş
sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir.
Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,
huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler
ekipten çıkarılır.
11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi
buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine
sahiptir.
12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları
kabul etmiş sayılırlar.
http://www.inovatifkimyadergisi.com
https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi
https://twitter.com/InovatifKimya
https://instagram.com/inovatifkimyadergisi
http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr
https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ
https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi
https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2X-
p0LJgn9bB-aLM6w0-3pw
SOSYALMEDYA
4. EDİTÖRDEN
37. Sayıdan Herkese Merhaba,
Öncelikle bize olan ilgi ve alakanız için çok teşekkür ediyoruz.
Temmuz ayında olumsuz birçok durum yaşadık. Ülkemizin
mutlu, huzurlu günlere tekrar kavuşması dileğiyle.
Birbirinden ilgi çekici yazılar ile bu ay da karşınızdayız.
Bize her zaman sektör ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp
gönderebilirsiniz.
İyi okumalar dileriz
5. İÇİNDEKİLER SN1 VE SN2 REAKSİYON
MEKANİZMASI 7
11
16
19
24
28
32
36
10
12
17
23
25
30
35
38
PETROL ÜRÜNLERİNİN
TESLİMİNE İZİN ŞARTI GELDİ
İNGİLTERE’DEN İLK
“POLİMER” BANKNOT
İPEK FİBROİN VE KULLANIM
ALANLARI
TÜRK PLASTİK SANAYİCİLERİNDEN
DARBE GİRİŞİMİNE TEPKİ
KARBON VERGİSİ SÜRDÜRÜLEBİLİR
ENERJİ POLİTİKASI İÇİN ÖNEMLİ BİR
ARAÇ
SIVI KRİSTALLER VE
TEKNOLOJİDEKİ YERİ
TİTANYUMDAN 4 KAT DAHA
DAYANIKLI BİR ALAŞIM ELDE EDİLDİ
TİMOKİNON
DÜNYA BİYOPLASTİK ÜRETİMİ 2020
YILINDA 15 MİLYON TONA ÇIKACAK
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÜMÜŞ
İYONU VE ANTİBAKTERİYEL ETKİSİ
YILIN İLK YARISINDA 7 MİLYAR
DOLARLIK KİMYA İHRACATI
ÇİN İLE NÜKLEER İŞBİRLİĞİ
ALZHEİMER'A YENİ UMUT
ALZHEIMER İÇİN İLK İLAÇ ÜRETİLDİ
İLAÇ GİBİ YATIRIM
SEROTONİN
7. KİMYA TEKNİKERİ
ANIL YASİN AKDOĞAN
MEZUN
BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ
anil_yasin_akdogan@hotmail.com
7
SN
1
ve SN
2
Reaksiyon Mekanizması
Y
er değiştiren atom yada grupların nükleofilik özellikte olduğu reaksiyonlardır. (Nükleofil ise, elektron
fazlılığı olan atom yada gruptur.) kısaca SN olarak gösterilir.
İki ana nükleofilik yer değiştirme tepkimesi vardır. Bunlar SN
1
ve SN
2
olarak adlandırılan (nükleofilik
Substitüsyon 1 ve Nükleofilik Sübstitüsyon 2, tepkimelerdir ki, izlenilen yolların birbirinden farklı olduğu
anlamına gelir.
Alkil halojenürler nükleofiller ile yer değiştirme tepkimeleri verirler. Örnek olarak, etil bromür OH-
iyonu ile
tepkimesi sonucu etil alkolü verir.
CH3
– CH2
– Br + OH-
H2
O CH3
– CH2
– OH + Br-
Bu reaksiyonda, reaksiyon verecek madde etil
bromür substrat, reaksiyonu başlatan kısım OH-
nükleofil, -Br ayrılan grup ve etil alkol ise ürün
olarak adlandırılır. Reaksiyonda nükleofil ayrılan
grup ile yer değiştirmiş olduğundan genel olarak
bu reaksiyonlar Nükleofilik Sübstitüsyon (SN-
)
reaksiyonu olarak adlandırılır.
Alkil halojenürlerin nükleofiller ile yer değiştirme
reaksiyonları her zaman aynı mekanizma üzerinden
yürümez. Alkil grubuna, özellikle de halojenin bağlı
olduğu karbon atomundaki alkil grupları ve sayıları,
özellikleri tepkimenin şeklini değişmektedir. Bir kaç
örnekle bu durumu inceleyelim.
8. 8
n-Butil klorürün siyanür nükleofili ile reaksiyonu sonucu butil siyanür oluşur. Aynı reaksiyon t-bütil bromür
ile denenir ise yer değiştirme ürünü yerine ayrılma ürünü oluşur.
Bu değişik durumların anlaşılmasında reaksiyon mekanizması kavramının anlaşılması çok önemlidir.
Nükleofilik Yer Değiştirme Reaksiyon Mekanizmaları
SN
1
= Moleküler Nükleofilik Substitüsyon
İki ana nükleofilik yer değiştirme tepkimesi vardır. Bunlar SN
1
ve SN
2
olarak adlandırılan (nükleofilik
Substitüsyon 1 ve Nükleofilik Sübstitüsyon 2, tepkimeleridir.
İki basamaklı yürüyen bir tepkime mekanizmasıdır. Birinci kademede realtantdan ayrılacak olan grubun
ayrılmasıyla bir karbokatyon oluşur. İkinci basamak da nükleofil bu karbokatyona bağlanır. Ürün oluşmuş
olur. Burada reaksiyonun hızını etkileyen karbokatyonun oluştuğu 1. basamak tersiyer yapıdadır.
9. 9
SN
2
= Bi Moleküler Nükleofilik Substitüsyon
SN
2
reaksiyonları primer yapıların kolaylıkla verdiği
reaksiyonlardır. Tek basamakta gerçekleşir. Ayrılacak
olan grubun ayrılmasıyla onun yerine geçecek
atom yada grubun bağlanması aynı anda olur.
Reaksiyonun hızı,hem ayrılacak olan grubun hem de
bağlanacak olan gruba bağlı olduğu için SN
2
adını alır.
SN
2
reaksiyonlarında apolar çözücü kullanılır.
SN
2
reaksiyonları tek basamakta gerçekleştiği için,
( nükleofilin alkil halojenüre saldırısı) reaksiyonda
bir ara ürün olmaz. Geçiş hali, nükleofil ve karbon
atomu arasında bir bağ oluşurken, aynı zamanda
karbon atomu ve ayrılan grup arasındaki bağın
kopması sırasında oluşur.
Reaktant tersiyer yapıda ise SN
1
gibi olur. Reaktant primer ise SN
2
. Nükleofil küçük ve güçlü hacimde ise SN
2
.
Zayıf ve büyük hacimde ise SN
1
olur. Yer değitirmede sıcaklık düşük olması gerekir. Eğer sıcaklık arttırılırsa
ayrılma reaksiyonu gerçekleşir.
Kaynaklar :
http://w3.balikesir.edu.tr/~hnamli/okdn7/okdn7.htm
BAÜ Organik kimya ders notları
10. 10
HaberYabancı
TİTANYUMDAN 4 KAT DAHA
DAYANIKLI BİR ALAŞIM ELDE EDİLDİ
ABD’nin Texas eyaletindeki Rice Üniversitesi’nden
bilim insanları, titanyumu altın ile karıştırıp atomik
yapısını yeniden düzenleyerek, saf titanyumdan 4 kat
daha dayanıklı bir alaşım üretti.
Fizik ve Astronomi Profesörü Emilia Morosan,
tıpta yapay eklemler ve implantlarda da kullanılan
titanyum ile altını 3’e 1 oranında karıştırıp, alaşımın
atomik yapısını yeniden düzenlendiklerini anlattı.
Manyetizma üzerine çalışıyordu
Bileşiklerin manyetik özellikleri ve sentezi üzerinde
uzmanlaşan Morosan, “Bu alaşıma yeni bir
materyal veya bileşik denemez fakat üretimi
oldukça kolay” diye konuştu.
Karışımın atomlarını kübik, kristal bir yapıda
sıkıştırdıklarını anlatan Morosan, önceki
araştırmasında titanyum ve altını 1’e 1 oranında
karıştırarak manyetik olmayan iki elementten
manyetik bir alaşım elde etmeyi başarmıştı.
Tesadüfen buldular
Morasan, bu karışımı tesadüfen nasıl bulduklarını
şöyle anlattı:
“Yeni bir bileşik ürettiğimizde ilk yaptığımız
şey onu toz haline getirip X-Ray cihazında
incelemektir. Böylece saflık derecesini ve yapısını
daha rahat görürüz. Fakat bu alaşımı ezmeye
çalıştığımızda başaramadık. Sırf bu işlem için
elmas uçlu aletler aldık fakat olmadı.”
Morosan ve ekibi, testlere devam ederek farklı
oranlardaki alaşımlar ile dayanıklılık karşılaştırması
yaptı. Test sonuçlarında 3’e 1 oranında ve belli bir
ısıda üretilen kristal yapının en dayanıklısı olduğu
anlaşıldı.
Titanyumdan daha sağlıklı
Titanyum ve altının canlı dokulara en az zarar veren
ve biyolojik uyumluluğu yüksek (biyo-uyumlu)
maddeler olduğunu belirten fizikçi, Texas A&M
Üniversitesi ile ortak yürüttükleri testlerde de elde
edilen alaşımın saf titanyum ve altından daha ‘biyo-
uyumlu’ olduğu tespit edildi.
Morosan, tesadüfen buldukları bu alaşım
üzerinde çalışmaya devam edeceklerini ama
kendisini ilgilendiren asıl çalışma konusu olan
elektromanyetizmaya odaklanmayı sürdüreceğini
belirtti.
11. 11
Yerli
Haber TÜRK PLASTİK SANAYİCİLERİNDEN
DARBE GİRİŞİMİNE TEPKİ
15 Temmuz Cuma akşamı gerçekleşen darbe
girişiminin yankıları sürüyor. Tüm toplumun
büyük bir tepki gösterdiği bu girişime Türk plastik
sanayicileri de sessiz kalmadı.
Sektör adına açıklamalarda bulunan PAGEV Yönetim
Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu birlik ve beraberlik
çağrısında bulundu.
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve
Eğitim Vakfı (PAGEV) Yönetim Kurulu Başkanı
Yavuz Eroğlu, “Türk plastik sanayicileri olarak,
geleceğin parlak Türkiye’sini kalkınmış, Atatürk’ün
gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesi hedefine
ulaşmış, ekonomisi güçlü, insanları huzurlu
bir ülke olarak görmeyi can-ı gönülden istiyor
ve bunun için canla başla çalışıyoruz. Bilimde,
eğitimde başarılı; dolayısıyla ekonomisi ve sanayisi
güçlü, caydırıcı barışçı ordusuyla insanlarını ve
dostlarını mutlu eden bir güven ülkesi olacağız. Bu
hedefimizi sekteye uğratmak isteyen darbecilere
karşı “birlik ve beraberlik içinde” milletimizle
meydanları doldurup, demokrasinin yanında
olduk. Türkiye’nin geleceğini, milletin silahıyla
milletini vuran, demokrasisinin sembolü
meclisini bombalayanlara bırakamazdık, milletçe
bırakmadık, bundan sonra da bırakmayacağız”
dedi.
Yavuz Eroğlu, “Tüm şehitlerimize Allah’tan
rahmet, yaralılarımıza acil şifa dilerken, Türk
plastik sanayicileri olarak, önce Vatan şiarıyla, var
olmayı bugün bir daha hak eden milletimizle bir
bütünüz” diyerek açıklamalarına son verdi.
12. KİMYA MÜHENDİSİ
MERVE ELİPEK
ÖĞRENCİ
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
merveelipek@gmail.com
12
Geçmişten Günümüze Gümüş
İyonu ve Antibakteriyel Etkisi
B
ugünlerde “antibakteriyel” sözünü sık sık
duyar olduk, birçok zaman bir gazete ya
da dergi köşesinde antibakteriyel ürünlerle
karşılaşıyoruz; havlu, diş fırçası, klavye, boya,
saklama kabı, iç çamaşırı, konfeksiyon ürünleri,
buzdolabı, ayakkabı, seramik ürünler vs. Özellikle
son birkaç yıldır bu tür ürünlerle daha sık tanışır
olduk. Bunlara karşı yine onların boyutlarında
bir teknoloji gelişiyor; günümüzün teknolojisi,
nanoteknoloji.
Mikroskobik yaratıklara insanoğlunun yenik düşmesi
gibi çeşitli felaket senaryoları üretiliyor. Domuz gribi,
kuş gribi gibi yeni grip türleri tıp ve halk literatürüne
eklenmektedir. Bu senaryolara karşı bilim dünyası,
eski tarihlerden beri kullanılan, etkisi kanıtlanmış
malzemeleri çağımızın teknolojileri ile buluşturuyor.
Antibakteriyel malzemeler, evlerde kullanılan
boyalar, gıda ambalaj malzemeleri, tekstil ve insan
ile temas eden ya da edecek olan tüm yüzeylerde
kullanılıyor. Enfeksiyonların olmadığı, tamamen
steril bir ortam oluşturmak mümkün değil ama
mikroorganizmaların çoğalmalarını engelleyici
sistemler geliştirmek en mantıklı yöntemdir. Bu
küçük canlıları göremiyoruz ama her şeyimizi
onlarla paylaşıyoruz, paylaşmak zorunda kalıyoruz.
Her gün solunum ve sindirim yolları ile binlercesini
de içimize alıyoruz.
Bu küçük mikroorganizmalara karşı bilim adamları
ve araştırmacılar, nano boyuttaki çalışmaları
ile gümüş iyonunu birçok madde ile birlikte
kullanılabilir hale getirmek için çalışmaktadırlar.
Kullandığımız birçok malzemede bulunan
çatlaklar, mikro pürüzler veya yüzeyde bulunan
besin lekeleri mikro organizmalar için hayatta
kalmalarını sağlayacak koşulları sağlayıp, bu mikro
organizmaların çoğalarak koloniler kurmaya
başlamasına izin verirler. Bilim adamlarının bu
alandaki çalışmaları, mikrop tutmayan yüzeylerin,
ucuza üretilmesinin yolunu açtı.
Gümüşün faydaları Jül Sezar döneminden beri
biliniyordu. Romalılar, küçük gümüş parçacıklarını
yanıkları, kesikleri ve yaraları tedavi etmek
için; Grekler ise gümüşü su ve şarap kaplarını
bakterilerden temizlemek için kullanırlardı. Ayrıca
Roma döneminde sadece gümüş kaplarda su
taşıyan askerlere savaşa gitmeleri için izin verilirdi
çünkü Romalılar gümüş kapların suyu temiz ve
saf tuttuğunu biliyorlardı. Doktorlar gümüşün
faydalarını biliyorlar ve hastalarına eğer sağlıklı
olmak istiyorlarsa gümüş tabaklarda ve gümüş çatal
bıçak kaşık kullanarak yemek yemelerini tavsiye
ediyorlardı.
Dr. Henry Crookes, 1900’lerin başında gümüşü pek
çok hastalığın tedavisinde kullanmıştır. Bilimsel
çalışmaları sonucu bilinen hiçbir mikrobun kolloid
gümüşe 6 dakikadan fazla dayanamayacağını
söylemiştir. Dr J.Mark Hovel, British Medical
Journal’de kolloidal gümüşün virüslerin kontrolünde
özellikle etkili olduğunu rapor etmiştir.
13. 13
Gümüşün ilk antibiyotik madde olduğu
düşünülmektedir. Tarihte gümüş metal
yaprağı bir sargı bezi olarak kullanılmıştır.
Bugün gümüş, neredeyse enfeksiyon
kontrolünün kritik olduğu her yerde,
bandajlardan yanık tedavisinde kullanılan
ilaçlara kadar sağlık ürünlerinde çok geniş
spektrumda antimikrobiyal özelliğinden dolayı
kullanılmaktadır.
Gümüşün yaygın bir şekilde kullanımı,
antibiyotiklerin gelişmesi ile oldukça azalmış ve
son yıllarda geniş spektrumlu bir antimikrobiyal
olmasından dolayı yeniden dikkatleri üzerine
çekmiştir. Özellikle son yıllarda birçok
antibiyotiğe karşı dayanıklı bakterilerin ortaya
çıkması sonucu gümüş, antibiyotiklere alternatif
bir antimikrobiyal madde olarak yeni kullanım
alanları bulmaktadır. Geniş spektrumlu
antimikrobiyal ajan olarak gümüş iyonu yeniden
ilgi odağı olmuştur.
Dilerseniz bu konuda yapılan bazı bilimsel çalışmalara değinelim:
1) Araştırmacılar, Türkiye'de bol miktarda rezervi
bulunan zeolit madeni ile gümüşü, nanoteknolojik
yöntemlerle işleyip polimerlere katarak; kompozit
malzemeler elde etti. Bu çalışma ile, hastane ve
okul döşemelerinde, su ve deterjan kullanmadan
hijyen sağlanması öngörülüyor. Malzemenin,
iplik halinde sentezlenmesi ile mikrop üretmeyen
kumaşlar da üretilebilecek. Toz halinde, doğal
volkanik yapılar olan zeolitlerin içlerinde silisyum
ve alüminyum oksitler bulunmaktadır. Zeolitlerin
nano boyutlardaki özel gözenek yapılarına tutunmuş
bazı iyonları, gümüş ile değiştirmek mümkündür.
Böylece toz halindeki zeolite, mikrop öldürücü
(antibakteriyel) özellik kazandırılmış olur. Bu tür bir
uygulama ile mikrop tutmayan çoraplar ve elbiseler
yapılabilir. Dolayısıyla endüstride çok fazla kullanım
alanı bulunabilir.
2) Plastik Sanayisinde gümüş iyonu kullanımı: Plastik
malzemelerinde bulunan çatlaklar, mikro pürüzler
veya yüzeyde bulunan besin lekeleri; bakteri, mantar
(küf , maya) ve virüs gibi mikro organizmalar için
hayatta kalmalarını sağlayacak koşulları sağlayıp, bu
mikro organizmaların çoğalarak koloniler kurmaya
başlamasına izin verirler. Polimer yüzeyindeki
mikrobiyal çoğalma; renk değişimi, koku, biyofilm
oluşumu, çapraz kontaminasyon (kirlilik) ve sonunda
mekanik özelliklerin bozulması, artan bakım
ihtiyacı yada ürünün servis ömrünün azalmasına
yol açabilir. Günlük malzemelerin (bilgisayar
klavyesi, oyuncaklar vb.) hijyenik olması çocuklar
açısından hayati bir ihtiyaçtır. Plastik malzemelere
antimikrobiyal etki vermek için gümüş iyonu
ürünleri kullanılarak üretim sırasında metal gümüş
iyonu eklenmektedir. Bu uygulama; masa örtüleri,
diş fırçaları, telefonlar, otobüs koltukları ve barlar,
pencere ve kapı kolları, mutfak folyolar, oyuncak,
kalem, vb birçok üründe kullanılabilmektedir.
14. 14
3) Gümüş iyonu esaslı boya ve tekstil ürünleri de bu alanda fazlaca çalışma yapılan alanlardır. Nanoteknoloji
gümüş iyonu esaslı boyalar, Uygulandığı yüzeylere uzun süre kalıcı olarak bakteri ve mikroplara karşı direnç
kazandırır.
4) Nanoteknoloji gümüş iyonu esaslı tekstil ürünleri
de son zamanlarda tercih edilmeye başlanmıştır.
Nanoteknolojik düzeydeki gümüş iyonları
uygulandığı yüzeylere bakteri ve mikroplara karşı
direnç ve bu sayede koku giderici özellik kazandırır.
Defalarca yıkanması durumunda bile antimikrobiyal
özelliğini korur.
5) Gümüş iyonları literatürde bilinen tüm bakterisit
ve mikrop çeşitleri üzerine en geniş oranda etkili
antimikrobiyal (antibakteriyel) maddedir. Bu bakteri
ve mikroplara karşı üstün etkilerinin yanı sıra insan
vücuduna zararlı etkileri yoktur. Bu nedenle gümüş
iyonları yapay insan uzuvları için yüzey kaplama
malzemesi olarak tercih edilmektedirler.
6) Nanoteknoloji esaslı gümüş iyonları, kozmetik
ve deterjan sektöründe de yerini almıştır. Gümüş
iyonu içeren cilt ürünleri hem cildi tazelemekte
hem de cilt yüzeyinde antimikrobiyal bir yüzey
oluşturmaktadır. Ayrıca deterjanlarda da gümüş
iyonları kullanılarak hijyen konusunda alternatif
ürünler geliştirilmektedir.
Tüm bu bilgiler ışığında günümüzün teknolojisi
olan nanoteknolojinin de katkılarıyla gümüş iyonu
içeren nanometaryellerin kullanıldığı antibakteriyel
ürünlerin önümüzdeki yıllarda günlük yaşantımızda
daha da büyük bir yer edineceğini söyleyebiliriz.
Kaynaklar :
1) Ercan,Ö. Antibakteriyel, http://www.belgeler.com
2) Saklar Ayyıldız, S., (2008), Ambalaj ve Nanoteknoloji. http://www.gidabilimi.com
3) Shameli ,K. , Ahmad , M. B. , Zargar M., Yunus, W. M. Z. W, Rustaiyan, A ve, Ibrahim, N. A .,2011,
15. 15
Synthesis of silver nanoparticles in montmorillonite and their antibacterial behavior, Int J Nanomedicine.
2011; 6: 581–590.
4) Şeker, E., (2011), Antibakteriyel Malzeme Geliştirilmesi, Research Highlights, İzmir İleri Teknoloji
Enstitüsü Özel Sayısı,Sayı:1,Sayfa:30-31,İzmir.
5) Shameli K., Bin Ahmad M , Zargar M., Yunus W. M. Z W., Ibrahim N. A., Shabanzadeh P.,
Moghaddam M. G.,(2011),Synthesis and characterization of silver/montmorillonite/ chitosan
bionanocomposites by chemical reduction method and their antibacterial activity, International Journal of
Nanomedicine,6,sayfa:271-284)
16. 16
HaberYabancı
İNGİLTERE’DEN İLK
“POLİMER” BANKNOT
İngiltere Merkez Bankası (BoE) eylül ayında tedavüle
girecek olan 5 sterlinlik “ilk polimer banknotu”
kamuoyuna tanıttı.
İngiltere Merkez Bankası, Oxfordshire bölgesinde,
İngiltere’nin eski Başbakanı Winston Churchill’in
doğduğu Blenheim Sarayı’nda düzenlenen törenle
yeni banknotu tanıttı.
Tasarımında Churchill’in portresine yer verilen 5
sterlinlik yeni banknotun temel özelliği ise kağıttan
değil “polimerden” yapılmış olması. Yeni banknot
hali hazırda tedavülde olan 5 sterlinlik kağıt paradan
yaklaşık yüzde 15 daha küçük boyutta.
Yeni tasarımda ayrıca Churchill’in 1940 yılında
İngiliz Parlamentosu’nda kullandığı, “Kan,
meşakkat, ter ve gözyaşından başka vadedecek bir
şeyim yok” İfadesi de yer alıyor. Yeni banknotlarda
Westminster ve Big Ben’in görüldüğü bir manzara
resmi de bulunuyor.
İngiltere Merkez Bankası yeni 5 sterlinlik banknot
ile ilk kez polimerden yapılmış, saydam para basmış
olacak.
Polimer banknotlar Avustralya ve Kanada gibi
ülkelerde kullanılıyor.
17. 17
Haber
Yerli
DÜNYA BİYOPLASTİK ÜRETİMİ 2020
YILINDA 15 MİLYON TONA ÇIKACAK
Tüm dünyada bilgi ve teknolojiye dayalı bir
sanayinin oluşumu için önemli adımlar atılıyor.
AR-GE ve üretim aşamalarında biyolojik materyal
ve canlı organizmaların kullanıldığı biyoteknoloji;
Türkiye’de de plastikten ilaca, enerjiden tarıma
kadar birçok sektörün tercihi haline geliyor. Bu
dönüşümün önemli bir ayağını ise Biyoplastikler
oluşturuyor. Son 5 yılda ciddi bir artış yakalayan
dünya biyoplastik üretiminin 2020 yılına kadar
miktar bazında 15 milyon ton ve değer bazında
30,8 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Doğal ve
yenilebilir kaynaklardan elde edilen biyoplastiklerin
tamamı geri dönüştürebiliyor ve böylece hem çevreyi
koruyor hem de atıklar ekonomiye kazandırılıyor.
Petrol gibi fosil kaynaklar yerine doğal kaynaklar
kullanılarak üretilen biyoplastikler, aynı zamanda
polimer üretimi yetersiz olan Türkiye’de dış ticaret
açığının azaltılmasına ve katma değerin artırılmasına
da katkı sağlıyor.
Petrol gibi tükenebilir ve kıt fosil kaynakların
kullanımı, çevresel ve ekonomik etkileri ile
günümüzde büyük bir endişe kaynağı yaratıyor.
Ülkeler hem ekonomilerini hem de bağımsızlıklarını
garantilemek için petrol dışı kaynakların
araştırılması, geliştirilmesi ve uygulanması için
yoğun bir çaba harcıyor. 1970’lerdeki petrol krizi
ile başlayan bu çalışmalar meyvelerini verdi ve
günümüzde pek çok alternatif biyomalzeme
keşfedildi, keşfedilmeye de devam ediyor. İşte bu
malzemelerin en önemlilerinden biri Türk plastik
sektörünün de ürettiği biyoplastik ürünler.
Yıllık Plastik Üretiminin Yüzde
1,5’i Biyoplastikler
Günümüzde ambalaj, tarım, otomotiv, ev aletleri,
tüketici elektroniği alanlarında kullanılan
biyoplastikler, yıllık toplam plastik üretiminin yüzde
1,5’unu karşılıyor. Dünya genelinde 325 milyon ton
fosil kaynaklı plastik üretilirken, 5 milyon tonunu
biyo bazlı plastikler oluşturuyor.
2014 yılında biyoplastik pazarının yüzde 60‘ından
fazlasını Kuzey Amerika ve Avrupa oluşturdu.
Araştırmalara ise 2020’ye kadar Asya Pasifik
bölgesinin Avrupa ve Kuzey Amerika’dan sonra
18. 18
en büyük bioplastik tüketicisi olacağını gösteriyor.
Gelişen teknoloji ile birlikte özellikle son beş yılda
ciddi bir artış gösteren dünya biyoplastik üretiminin
2020 yılına kadar yıllık yüzde 14,8 artışla miktar
bazında 15 milyon ton ve değer bazında 30,8 milyar
dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Geleceğin trendi Bio PET olacak
Tüketicilerin çevreye olan duyarlılığının artması
ve üretici firmaların biyobozunurluluğa olan
merakı biyoplastik uygulamalarının artmasına
da ön ayak oluyor. Plastik sektöründe şu an biyo
bazlı ve biyobozunur özellikteki plastiklerin rağbet
görüyor. Ancak yakın gelecekte “drop-ins” olarak
tanımlanan biyo bazlı olup biyobozunur özelliği
olmayan biyoplastiklerin üretiminin sektörde hakim
olmasını bekliyor. Fosil kaynaklı plastiklerle aynı
teknik özelliklere sahip olan Bio PET’lerde hızlı bir
gelişim öngörülüyor. Mısır gibi tamamen doğal ve
yenilebilir kaynaklardan elde edilen PLA ürünleri ise
tüm biyobozunur plastik pazarında gelir ve hacim
bakımından en hızlı büyüyen kategori olacak.
PAGEV, Türkiye’deki
biyoplastikleri BIO Convention
2016’da sergiledi
Dünyadaki teknolojik gelişmeleri yakından takip
eden ve Türk plastik sektörünün katma değer artırıcı
çalışmalarını destekleyen Türk Plastik Sanayicileri
Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV),
ABD’nin San Francisco kentinde düzenlenen ve 65
ülkeden 29 bin ziyaretçinin katıldığı BIO Convention
2016’da Türk plastik sektörünü temsil etti. Bu yıl
TOBB Biyoteknoloji Sektör Meclisi (TOBB-BIO) ile
TEPAV’ın organizasyonunu üstlendiği konferansa
kamu, şirket, araştırma merkezi ve STK’ların
temsilcilerinden oluşan yaklaşık 100 kişilik Türk
heyet katıldı. PAGEV konferans boyunca Türk plastik
firmalarının ürettiği biyoplastik ürünleri sergilerken;
ilaçlarda kullanılan polimerler hakkında da bilgiler
paylaştı.
TOBB Plastik, Kauçuk,
Kompozit Sektör Sanayi Meclisi
Biyoplastikler konusunda sektöre
öncülük edecek
Konferansı değerlendiren PAGEV Yönetim Kurulu
Başkanı Yavuz Eroğlu, “Teknoloji geliştikçe
ürünlerimiz, üretim süreçlerimiz de değişiyor
ve yenileniyor. Türk plastik sektörü olarak biz
de bu sürece ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bu
alanda ülkemizde yapılan her çalışmayı yakından
izliyor ve destekliyoruz. Biyoplastik ürünler
de dönüşümde çok önemli bir rol üstleniyor.
TOBB’un Türk iş dünyasının katma değerli bir
modele geçiş sürecine verdiği destek ve bu destek
kapsamında kurduğu TOBB Biyoteknoloji Meclisi
oldukça önemli. Başkanlığını yürütmekte olduğum
TOBB Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sanayi Sektör
Meclisimiz ile birlikte Biyoplastikler alanında
ortak birçok proje hayata geçirmeyi planlıyor
ve sanayimizi yeni alanlarda güçlendirmeyi
hedefliyoruz. Türk plastik sektörümüz
ülkemizdeki polimer yetersizliğinden dolayı
hammaddede yüzde 85 oranında ithalata bağımlı.
Fosil yakıt kaynaklarının kullanıldığı biyoplastik
üretimi ile dış ticaret açığını azaltacağız. Ancak
şu an biyoplastik konusunda istediğimiz seviyede
değiliz. Dünya ile rekabet edebilmek için çok daha
hızlı olmalıyız” dedi.
19. KİMYAGER
SERAP MUTLU YANİÇ
Gedik Üniversitesi, Kimya Teknolojisi Programı
Program BaşkanI, Öğretim Görevlisi
BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ
serap.mutlu@gedik.edu.tr
19
SIVI KRİSTALLER VE
TEKNOLOJİDEKİ YERİ
S
ıvı kristaller, günümüzde gösterge endüstrisi,
doku mühendisliği, tıp, sensör ve biyosensör
uygulamaları, akıllı camlar ve elektro-
optik sistemler gibi çok sayıda teknik kullanım
alanlarıyla maddenin büyüleyici bir hali olarak
temsil edilmektedir [1]. Sıvı kristaller, simetri ve
yapı bakımından anizotropik katı ve izotropik sıvı
arasında kendine özgü bir yapı ihtiva eder. Katı
maddeler şekillerini korur. Çünkü molekülleri
yönelimlerini değiştirmez ve kuvvet altında dahi
aynı şekilde kalırlar. Sıvı maddelerde ise durum
bunun tam tersidir. Moleküller yönelimlerini ve
pozisyonlarını korumazlar. Dolayısıyla sıvı içerisinde
her yere hareket edip konumlarını değiştirebilirler.
Fakat bazı yapılar vardır ki bunlar hem katı hem
de sıvı gibi davranabilirler. Hem katı kristallerin
sergilediği düzenli yapıya ve fiziksel anizotropiye
sahip hem de sıvıların sergilediği reolojik özelliklere
bir arada sahip organik maddelere sıvı kristal (LC)
denir [2].
Kısaca sıvı kristaller için “düzensiz katılar, düzenli sıvılar” diyebiliriz.
Şekil 1 : Moleküllerin a) katı b) sıvı c) sıvı kristal fazlarında ortalama dizilişi [2]
20. 20
Şekil 2 : Tipik bir sıvı kristal molekülün kimyasal yapısı
X,Y ve Z bağlayıcı gruplar; R, hareketliliği sağlayan alkil veya alkoksi zincirler
Sıvı kristal özellik gösteren bir madde ısıtıldığında erime noktasında (T1
) kristal yapısı bozularak bulanık bir
sıvıya dönüşmektedir. Sıcaklığın arttırılmasıyla ikinci bir faz geçiş noktasına ulaşılır. Bu faz geçiş noktasına
“clear point (T2
)” yani “berraklaşma noktası” denir. Bu noktada berrak izotropik sıvı halini alır.
1888’de Avusturyalı Botanikçi Friedrich Reinitzer
kolesterol benzoat adlı organik maddenin iki farklı
erime noktasına sahip olduğunu gözlemlemiştir.
Reinitzer, 145 0
C sıcaklıkta aniden katı fazdan
bulanık bir sıvıya dönüştüğünü ve 178 0
C sıcaklıkta
aniden berrak bir sıvıya dönüştüğünü görmüştür.
Reinitzer bulanık sıvının maddenin yeni bir
fazı olduğunu ortaya atan ilk kişi olmuştur. Bir
süre sonra, fizikçi Otto Lehman’ın polarizasyon
mikroskobunu keşfetmesiyle kolesteraol
benzoatı incelemiş ve o da Reinitzer gibi bulanık
görünümdeki fazın maddenin yani hali olduğunu
sonucuna varmıştır. 1991 yılında da Fizik Nobel
Ödülünü Fransız de Gennes “basit sistemlerde
düzen olaylarının araştırılması için geliştirilmiş
yöntemlerin, özellikle sıvı kristallere ve
polimerlere uygulanabirliği” çalışmasıyla almıştır.
Sıvı Kristallerin Sınıflandırılması
Birçok sayıda organik bileşik mezofaz (ara hal) oluşturabilir. Burada belirleyici faktör mezofazın spesifik
kimyasal yapısıdır. Tek bir molekül yada molekül gruplarının geometrik yapıları mezofaz için büyük rol
oynar. Sıvı kristaller mezofaz oluşturma şekillerine göre 2’ye genel olarak ise 3’e ayrılır (Şekil 2).
21. 21
Şekil 3 : Sıvı Kristallerin Sınıflandırılması [2]
Termotropik sıvı kristaller; belirli bir sıcaklık aralığında kristalin
ısıtılmasıyla veya izotropik sıvının soğutulmasıyla oluşur. Liyotropik
sıvı kristaller; hem belirli sıcaklık hem de belirli bir konsantrasyon
aralığında ortaya çıkmaktadır. Liyotropik sıvı kristallere örnek
olarak günlük hayatta sıkça kullandığımız sabunları verebiliriz.
Ayrıca Liyotropik sıvı kristaller canlı sistemlerde de çok yaygındır.
Örneğin hücre membranı, fosfolipitler ve bazı proteinler sıvı
kristaldir.
Şekil 4 : Termotropik kiral
kalamitik sıvı kristal tekstürü [3]Sıvı Kristallerin Teknolojideki Yeri
Günlük yaşantımızda LCD (Liquid Crystal Display) ekranlarla sıkça karşılaşırız. Bu ekranlar dizüstü
bilgisayarlar, hesap makineleri, dijital kol saatleri, cep telefonları gibi birçok alanda kullanılmaktadır. LCD
ekranlar hafif, ince ve az enerji tüketimi yapan avantajlı görüntü teknolojilerinden biridir. Bu tip ekranlarda
genellikle düzensizliği en fazla ve sıvı hale en yakın olan nematik sıvı kristal malzemeler kullanılır. LCD
ekranlarda kullanılan sıvı kristaller polarize edilmiş ışığı geçirebilme özelliğine sahiptir ve molekül dizilimleri
elektrik alan altında hızla yönlenerek hepsi aynı hizaya gelir. Ekran panelleri tam olarak izole edilmiş sıvı
kristalin iki cam lamel arasına yerleştirilmesiyle oluşur.
Şekil 5 : Yansıtmalı çevrilmiş şematik sıvı kristal ekran.
1. Dikey film filtresi giren ışığı kutuplar etmektedir.
2. ITO elektrotlu cam alt katman. Bu elektrotların şekilleri LCD
çalışmadığında oluşan karanlık görüntüden sorumludur. Yüzeye çizilmiş
dikey çizgiler sıvı kristalin kutuplaşmış ışık ile aynı hizada olmasını
sağlar.
3. Çevrilmiş şematik sıvı kristaller.
4. Yatay filtre ile aynı hizada yerleştirilmiş, yatay çizgili ortak elektrot
filmli (ITO) cam alt katman.
5. Geçen ışığı blok/geçirme özelliğine sahip yatay film filtre.
6. İzleyiciye ışığı geri gönderen yansıtıcı yüzey [4]
22. 22
Sıvı kristallerin yaygın olarak kullanıldığı bir diğer
alan ise sensör teknolojisidir. Özellikle tıpta hastalıklı
dokuların teşhisinde sıvı kristalli sensörler sıkça
kullanılmaktadır.
Polimerde saçılmış sıvı kristaller (PDLCs) mikro
boyutlu sıvı kristal damlacıklarının sürekli
(continious) bir polimer matrisinde dağılmasıyla
oluşur. Reçineler, PVC, PMMA gibi amorf polimerler
kullanılır. PDLC' lerin optik duyarlılıkları, sıvı
kristal damlacıklarının elektriksel olarak kontrol
edilebilen, ışık dağıtma özelliklerine bağlıdır. Sıvı
kristal alanlar içerisindeki damlacıklar rastgele
yönlenmiştir, bu nedenle gelen görünür ışınlar
dağıtılır ve PDLC süt beyazı (opak) olarak görülür.
Bir dış alan uygulaması (elektromanyetik, termal,
mekanik) sıvı kristal yönünün tercih edilen yönde
yönlendirilmesini sağlar ve eğer sıvı kristal ve
polimerin kırılma katsayıları aynı ya da en azından
benzer ise PDLC saydam (transparan) görünüme
sahip olur. Akıllı camlar olarak da adlandırılan
PDLC’lerin uygulama alanı oldukça geniştir.
Toplantı salonları veya makam odalarında güvenlik
kaygısıyla özel bölümleri ayırmada, arabalarda
yine korunma ve güvenlik kaygısıyla, hastanelerin
özellikle yoğun bakım ünitelerinde ziyaretçilerin
hastayı herhangi bir mikrobiyal tehlikeye mahal
vermeden uzaktan görebilmelerinde, PDLC tipi
akıllı camın okul ve müzelerde projeksiyon ekranı
olarak kullanılmasında, , banyo, tuvalet veya duşa
kabinlerde kısacası camın olduğu her yerde akıllı
cam kendine uygulama alanı bulabilir.
Bu nedenle farklı yapıda ki sıvı kristal malzemelerin
dizaynı, fiziksel özelliklerinin belirlenmesi ve
mesomorfik özelliklerinin araştırılması konusunda ki
araştırmalar gün geçtikçe artmaktadır.
Kaynaklar :
[1] Ocak H., Mutlu S., Öztürk E., Aygün Ö., Bilgin-Eran B., Cankurtaran Ö. ve Karaman F.,
“4-[4-(2-Etilhekziloksi)benzoiloksi]benzoik asid Sıvı Kristalinin Bazı Çözücülerle Termodinamik
Etkileşimleri”, BAÜ Fen Bil. Enst. Dergisi Cilt 14(2) 67-74 (2012).
[2] Öztürk, E. “ 4-desiloksibifenil-4’-karboksilik asit sıvı kristalinin termodinamik özelliklerinin incelenmesi
ve polimerde dağıtılmış sıvı kristal kompozitinin hazırlanması”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, 2014.
[3] Doktora çalışmalarıma ait orijinal sıvı kristal polarizasyon mikroskobu tekstürü
[4] https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C4%B1v%C4%B1_kristal_ekran
23. 23
HaberYabancı
ÇİN İLE NÜKLEER İŞBİRLİĞİ
Enerji Bakanı Albayrak ile Çin Ulusal Enerji İdaresi
Direktörü Bekri, nükleer teknolojiler ve nükleer
iş birliğinin karşılıklı olarak geliştirilmesi için
mutabakat zaptı imzaladı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak
ile Çin Ulusal Enerji İdaresi Direktörü Nur Bekri,
iki ülke arasında nükleer enerji alanında iş birliğine
dair mutabakat zaptını imzaladı. Zaptın kapsamının
nükleer teknolojiler ve nükleer iş birliğinin karşılıklı
olarak geliştirilmesi olduğu belirtildi.
Çin’in başkenti Pekin’deki G20 Enerji Bakanları
Toplantısı için yerel saatle sabah bu ülkeye gelen
Bakan Albayrak, toplantının açılış seremonisine
katıldı. Aile fotoğrafı ve açılış oturumunun ardından
Albayrak, bir dizi ikili görüşmeler gerçekleştirdi.
Albayrak ilk görüşmesini AB Komisyonu Enerji
ve İklim Komiseri Miguel Aries Canete ile yapıtı.
Canete, konuşmasının başında dün İstanbul’da
gerçekleşen terör saldırısını lanetledi, yaşadığı derin
üzüntüyü dile getirdi.
Görüşmede Türkiye ve AB arasındaki enerji iş
birliği ve özellikle enerji faslı ele alındı. Albayrak,
Canete’nin ardından sırasıyla Uluslararası Enerji
Ajansı İcra direktörü Fatih Birol ve Japonya Devlet
Bakanı Tasuga Takegi ile bir araya geldi. Takegi
de Atatürk Havalimanı’ndaki saldırıyı lanetledi ve
Albayrak nezdinde Türk halkına taziyelerini iletti.
Albayrak’ın son görüşmesi ise Çin Ulusal Enerji
İdaresi Direktörü Nur Bekri ile oldu. İki bakan bu
görüşmede önemli bir anlaşmaya imza attı. İki ülke
arasında nükleer teknolojiler ve iş birliğinin karşılıklı
geliştirilmesine dair mutabakatı imzaladılar. İki
bakanın ayrıca, güçlü iş birliğinin enerjinin diğer
alanlarına da yansıtılması konusunda ortak fikir
benimsedikleri ifade edildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Albayrak,
başta kömür ve yenilenebilir enerji olmak üzere,
Türkiye’nin enerji alanındaki yatırım imkanlarını
anlatırken, Çinli firmaları Türkiye’ye yatırıma
davet etti. İlk gün görüşmeleri akşam yemeği ile
tamamlanırken, Albayrak, yarın “Uluslararası Enerji
Gelişimi için Beklentiler, Fırsatlar ve Tehditler”
başlıklı oturumun moderatörlüğünü yapacak ve bir
konuşma gerçekleştirecek.
24. 24
Yerli
Haber PETROL ÜRÜNLERİNİN TESLİMİNE
İZİN ŞARTI GELDİ
Sanayiciler ve ithalatçılar temin ettikleri akaryakıt
haricinde kalan petrol ürünlerini, EPDK’dan izin
almaksızın diğer kişilere teslim edemeyecek.
Sanayiciler üretim amacıyla, ithalatçılar ise üreticiler
adına temin ettikleri akaryakıt haricinde kalan petrol
ürünlerini, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumun’dan
(EPDK) izin almaksızın diğer kişilere teslim
edemeyecek.
EPDK’nın akaryakıt haricinde kalan petrol
ürünlerinin yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan
teminine ilişkin usul ve esasları düzenleyen tebliğde
değişiklik yapılmasına dair tebliği, Resmi Gazete’nin
bugünkü sayısında yayımlandı.
Buna göre, sanayiciler üretim amacıyla, ithalatçılar
ise üreticiler adına temin ettikleri akaryakıt haricinde
kalan petrol ürünlerini EPDK’dan izin almaksızın
diğer kişilere teslim edemeyecek.
Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan akaryakıt haricinde
kalan petrol ürünü temin etmek için kendisine
veya kendisi adına ithalatçıya uygunluk yazısı
verilen sanayicinin iflasının kesinleştiği, tesisini
devrettiği ve uygun görülen diğer hallerde, sanayici
stokunda bulunan veya sanayici adına ithal işlemleri
tamamlanmasına rağmen ithalatçı stokunda kalan
ürünler, durumun belgelendirilmesi ve izin alınması
kaydıyla başka sanayicilere devredilebilecek.
Ayrıca EPDK, ithalatçı tarafından ithalat işlemleri
tamamlanan, ancak yıl sonunda uygunluk yazısı
sürelerinin dolması nedeniyle sanayiciye teslim
edilemeyen ürünlerin, takip eden yılın Ocak ayı
sonuna kadar yeni bir izne gerek olmaksızın, adına
ithalat yapılan sanayiciye teslim edilebilmesine karar
verdi. Bu hüküm çerçevesinde yapılan teslimlere
ilişkin bildirimin, ithalatçı tarafından ilgili tabloya
uygun olarak düzenlenerek Şubat ayının 15’ine kadar
EPDK’ya ibraz edilmesi de karara bağlandı.
25. ECZACI
TİMUR ÖZÖLMEZ
ÖĞRENCİ
ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ
timurlenk_@windowslive.com
25
TİMOKİNON
Timokinon yeni bir bileşik olarak El-Dakhakhny
tarafından 1963 yılında Nigella sativa tohum uçucu
yağından izole edilmiştir.
Al-Saleh ve arkadaşları tarafından 2006 yılında
yapılan bir araştırmada Etiyopya, Hindistan, Suudi
Arabistan, Suriye, Sudan bölgelerinden alınan N.
Sativa – nam-ı diğer çörekotu- tohumlarındaki
timokinon ve timol miktarı HPLC ile tayin
edilmişti. Fenol halkası taşıyan ve kinon yapısı
barındıran timokinonun çörek otunun gösterdiği
biyolojik aktivitelerde önemli bir rolü olduğu
düşünülmektedir.
El-Dakhakhny tarafından 1965 yılında yapılan bir
çalışmada N. sativa tohum uçucu yağından izole
edilen ditimokinon dimeri, nigellonun bronşiyal
astımı olan hastalara ağızdan verildiği zaman
hastalarda semptomları baskıladığı gözlenmiştir. Bu
çalışmayı takiben bronşiyal astımı olan çocuklara ve
yetişkinlere nigellon verilmiştir. Hiçbir toksisiteye
rastlanmadan etkili sonuçlar elde edilmiştir.
26. 26
N. sativa tohumunun anti-allerjik etkileri anti-
histaminik etkileriyle ilişkili bulunmuştur. In vitro
çalışmalar bunu desteklemiştir. N. sativa’nın sulu
ekstresi daha önceden kasılı duruma getirilen trake
zincirlerinde gevşetici ve anti-histaminik etkiler
göstermiştir. Bu etki normal ve kalsiyumsuz Krebs
çözeltisi varlığında elde edilmiştir.
Parkinson Hastalığı, Neuroscience Letters’da
yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, thymoquinon
özünün parkinsona bağlı toksisite nöronlarını
koruduğu gözlemlenmiştir.
Yapılan bir in vivo çalışmada N. sativa yağı ile dört
hafta tedavi gören deneklerin çoğunda CD4/CD8’de
%55 oranında artış ve NK(Doğal katil hücreleri)
hücre fonksiyonlarında %30 artış görülmüştür.
Yapılan bir çalışmada N. sativa uçucu yağının
Pseudomonas aeruginosa’nın bazı suşları hariç
olmak üzere hem Gram(+) hem de Gram(-)
mikroorganizmaların büyümesini inhibe ettiği
görülmüştür. Fraksiyonlama işlemlerinden sonra
yağın biyolojik aktivitesinin, fenolik içeriğinden
kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ayrıca uçucu yağının
Shigella dysenteriae, Shigella sonnei, Shigella
boydii, Vibrio cholerae ve Escherihia coli’ye karşı
antibakteriyel etkiye sahip olduğu bulunmuştur.
In vitro ve In vivo çalışmalar N. sativa tohumlarının
hem yağı hem de aktif bileşenlerinin antitümör
etkilere sahip olduğunu göstermiştir. Farklı insan
kanser hücreleri üzerinde N. sativa tohum uçucu
yağının etkilerinin araştırılmasıyla yağın bu
hücreler üzerinde belirli sitotoksik etkiler gösterdiği
bulunmuştur.
Yapılan bir başka çalışmada N. sativa’yı içeren
beş bitki karışımı Kuveyt diyabetikleri tarafından
hiperglisemi kontrolüne yardım etmek için
kullanılmıştır. Bu bitki karışımının streptozotosin
diyabetik ve normal ratlarda glukoz toleransını
iyileştirdiği saptanmıştır. N. sativa’yı içeren
bitki karışımıyla yapılan daha ileriki çalışmalar
kan glukozunu düşürücü etkinin hepatik
glukoneogenezin inhibisyonuyla ilgili olabileceğini
göstermiştir.
N. sativa’nın topikal uygulanması cilt kanserli
farelerde 7,12- dimetilbenz(α)antrasen/kroton yağı
27. 27
ile oluşturulan iki basamaklı başlatma/ilerletme
etkisini inhibe etmiştir.
Timokinonun kemoterapinin tetiklediği nitrik okside
karşı oluşan immün cevabı baskılayıcı etkileri de
vardır.
Buna ek olarak, 100 µg/ml ve 50 µg/ml
konsantrasyonlarındaki timokinonun DNA hasarına
karşı koruyucu ve tamir indüksiyon etkisi olduğu
bulunmuştur.
Çörek otu yağı her derde deva mıdır bilinmez
ama bir çok derde deva olduğu ortada. Her derde
devaysa bile bunu ilerleyen dönemlerdeki çalışmalar
belirleyecek.
Kaynaklar :
http://apbs.mersin.edu.tr/files/urasselma/Theses_001.pdf
http://pharmacy.erciyes.edu.tr/ckfinder/userfiles/files/bitirmeler/Hatice_Nur_Demir_Tez.pdf
http://1.bp.blogspot.com/-rg0Qx7VXnHU/UtxEoS1c6gI/AAAAAAAAPos/4GwhrzA8_jk/s1600/timokinon.
jpg
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87%C3%B6rek_otu
http://www.corekotufaydalari.com/images/1.jpg
http://www.med-index.com/?p=roportaj&id=87
28. 28
HaberYabancı
KARBON VERGİSİ SÜRDÜRÜLEBİLİR
ENERJİ POLİTİKASI İÇİN
ÖNEMLİ BİR ARAÇ
Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi
Türkiye’nin mevcut kömüre odaklı, yüksek
karbonlu büyümeyi hedefleyen enerji politikasının
sürdürülebilir olmadığını belirtti.
Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM)
tarafından hazırlanan “Karbon Vergisi” adlı bilgi
notu yayınlandı.
Bilgi notu, Paris İklim Anlaşması sonrası giderek
daha fazla uygulanmaya başlanan karbon vergisinin
ne olduğunu, hangi ülkelerde nasıl uygulandığını ve
sera gazlarının azaltımı için uygulanan diğer finansal
yöntemler ile karşılaştırmasını içeriyor. Karbon
vergisinin sürdürülebilir bir enerji politikası için
giderek daha önemli bir araç olduğunu ortaya koyan
bilgi notu, bu mekanizmanın Türkiye için de önemli
fırsatlar sunduğunu gösteriyor.
Paris İklim Anlaşması’nda da belirtildiği üzere
iklim değişikliği, insanoğlunun karşılaştığı en
önemli küresel tehditlerin başında geliyor. Bu
tehditler, sadece çevresel etkileri değil aynı zamanda
ekonomik ve sosyal olumsuzlukları da beraberinde
getiriyor. Karbon vergisi, giderek daha da yaygın
bir biçimde, ülkeler tarafından iklim değişikliğinin
yarattığı ekonomik ve sosyal maliyetleri, sera gazı
emisyonlarına neden olan sektörler tarafından
ödenmesi için kullanılıyor.
Bu vergi uygulaması ile beraber, bir yandan,
kamunun yüklendiği sosyal ve ekonomik
maliyetlerin ilgili sektörler tarafından karşılanması
amaçlanırken diğer yandan ise piyasaların daha
düşük karbonlu ekonomik sektörlere yönlendirilmesi
amaçlanıyor.
Karbon vergisi giderek
yaygınlaşıyor
Karbon vergisi, hali hazırda 20’ye yakın ülke
tarafından uygulanıyor. Aralarında Fransa ve Birleşik
Krallık gibi gelişmiş ülkeler ile Meksika ve Güney
Afrika gibi gelişmekte olan ülkelerin bulunduğu bu
listeye, yakın zamanda Çin, Hindistan, Brezilya ve
ABD gibi ülkelerin de eklenmesi bekleniyor.
Karbon ticareti gibi piyasa mekanizmalarına göre
hem farklı sektörlerde kolayca uygulanabilir olması
hem de kolaylıkla yürürlüğe sokulabilir olması
yüzünden avantajlar barındıran karbon vergisi,
sürdürülebilir bir enerji politikası için önemli bir
mali araç olma potansiyeli barındırıyor.
Türkiye’nin enerji politikası
sürdürülebilir değil
Türkiye’nin mevcut kömüre odaklı, yüksek
karbonlu büyümeyi hedefl eyen enerji politikasının
sürdürülebilir olmadığının belirtildiği bilgi
29. 29
notunda, mevcut politikanın sadece iklim değişikliği
açısından değil aynı zamanda hava kirliliği gibi
çevresel sorunlar açısından sorunlu olduğu ifade
ediliyor. İklim değişikliği ve bu çevresel sorunların
maliyetlerin bir çoğu mevcut durumda, kamu
tarafından üstleniliyor.
Karbon Vergisi önemli fırsatlar
sunuyor
Nef tarafından yaratılan Foldhome konsepti, evinizde
olmasını hayal ettiğiniz ama bir eve sığamayacak
alanların, istediğiniz dönemlere evinize dahil
edilmesi anlamına geliyor. Örneğin Foldhome
sayesinde evinize sinema salonu, Playstation odası,
müzik odası, misafir odası ekleyebiliyorsunuz.
Nef, tasarımı demokratikleştirme hedefi ile
yola çıktığında, insanlara “Sizin kocaman bir
eviniz olsaydı içinde ne olsun isterdiniz?” diye
sormuş. Şimdi de Nef Vakfı bu soruları, yetimlere,
kimsesizlere soruyor. Ve aynı mutluluğu bu
çocuklara ulaştırmayı hedefl iyor. Emine Timur,
bu proje kapsamında ihtiyacı olan kurumlara Fold
odalar kuracaklarını söylüyor. Yetimhanelere sinema
odaları, müzik odaları, madde bağımlısı çocuklar
için boks odaları bu odalardan bazıları olacak.
30. 30
Haber
Yerli
YILIN İLK YARISINDA 7 MİLYAR
DOLARLIK KİMYA İHRACATI
Kimya ihracatı Haziranda yeniden yükselişe
geçti. İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri
İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre Haziran
ayında kimya ihracatı geçtiğimiz yılın aynı ayına göre
miktarda yüzde 5,34 artış ile 1 milyon 479 bin ton,
değerde ise yüzde 6,41 düşüş ile 1 milyar 332 milyon
dolar olarak gerçekleşti.
Yılın altı ayında miktarda 8 milyon 492 bin ton,
değerde ise 7 milyar 40 milyon dolarlık ihracat
yapan kimya sektörü, yılın ikinci yarısına umutlu
başladı. Küresel ekonomideki yavaşlama ve bölgesel
siyasi istikrarsızlıkların baskısını üzerinde yoğun bir
şekilde hisseden kimya sektörü Haziran ayı ihracat
rakamlarındaki miktar bazında yaşanan yükselişle
rahatladı. 2016 yılı Haziran ayı kimya ihracatının
geçen yılın aynı ayı ile kıyaslandığında miktarda
yüzde 5,34 artış ile 1 milyon 479 bin ton, değerde ise
yüzde 6,41 düşüş ile 1 milyar 332 milyon dolar olarak
gerçekleştiği görüldü. Değer bazındaki düşüşte emtia
fiyatları etkili oldu.
Geçen ay dikkat çeken bir gelişme ise ABD’den geldi.
Son aylarda kimya ihracatından aldığı payı artıran
ABD, Haziran ayı ihracatında zirveye oturan ülke
oldu. ABD’ye yapılan ihracat miktarda yüzde 387,22;
değerde ise yüzde 155,72 artarak 75,1 milyon dolarla
en fazla ihracat gerçekleştirilen ülkeler arasında
liderliğe taşıdı. ABD’yi sırasıyla Almanya, Irak,
Mısır, İran, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Romanya ve
Azerbaycan izledi.
Kimya sektörü yılın ilk yarısında ise toplamda
7 milyar 40 milyon dolarlık ihracata ulaştı. Bu
dönemde miktar bazında kimya ihracatı yüzde 2,72;
değer bazında ise yüzde 11,79 geriledi. İlk yarıda
en fazla ihracat yapılan ülkeler şu şekilde sıralandı:
Almanya, Mısır, Irak, İran, İtalya, ABD, Hollanda,
İngiltere, Suudi Arabistan ve Yunanistan.
İlk yarı ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul
Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği
(İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz,
“Yılın başından bu yana ihracatımızı sekteye
uğratacak pek çok olumsuzlukla karşılaştık.
Buna rağmen Haziran ayında kimya ihracatımız
yeniden yükselişe geçti. Rakamlar açıklanmadan
hemen önce İsrail ve Rusya ile olan ilişkilerde
yeniden normalleşmenin sağlanması adeta ikinci
yarı için ihracatçılarımıza umut oldu. Bu ülkelere
olan ihracatımız birden bire çok artmasa da
31. 31
birkaç ay içinde rakamlara olumlu bir şekilde
yansımaya başlayacağını düşünüyoruz. En önemli
ihracat pazarlarımız arasında yer alan Mısır
ile yaşanan gerginliğin sona ermesi ve iki ülke
arasındaki ilişkilerin yumuşaması da şu an en
büyük beklentilerimiz arasında. Komşu ülkelerin
ihracatımızdaki payı yadsınamaz. Küresel
pazarlardaki daralma ve dünya ticaretindeki
yavaşlamadan olumsuz etkilenen ihracatçımızı
önemli oranda rahatlatacaktır inancındayım.
Böylece daha dengeli bir pazar stratejisini de
yeniden sağlamış oluruz” dedi.
Bu süreçte İran pazarının da önem kazandığını
vurgulayan Akyüz, şöyle konuştu: “İran ile
ambargonun sona ermesini ülkemiz açısından
avantaja dönüştürecek adımların da hızlı şekilde
hayata geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Başta Avrupa olmak üzere birçok ülkenin
iştahını kabartan İran’da küresel oyunun dışında
kalmamamız lazım. İran’ın sanıldığı kadar
kolay bir ihracat pazarı olmadığının da altını
çizmek gerek. Temmuz ayı sonunda İKMİB
olarak kozmetik sektöründen firmalarımızla
İran’ı ziyaret edecek ve ülkedeki son durumu
yerinde inceleyeceğiz. İran, en fazla kozmetik
ihracatı yaptığımız ülkelerin başında geliyor. Türk
ürünlerinin kalite ve marka algısının yüksekliğine
rağmen, Türk firmalarından Avrupa’ya ihracat
yapma şartı aranabiliyor. Bunlar ihracatımız
açısından olumsuz gelişmeler”.
32. KİMYA MÜHENDİSİ
MERVE DENİZ KÖSE
ÖĞRENCİ
EGE ÜNİVERSİTESİ
mervedenizkose@gmail.com
32
İpek Fibroin ve
Kullanım Alanları
İpek lifi; asıl lifi oluşturan protein olan fibroin ve birkaç ipek telinin bir arada tutulmasını sağlayan serisinden
oluşur.
Serisin; antioksidan, nemlendirici, pıhtılaştırıcı,UV ışınlarından koruyucu
ve besleyici özellikler içerir.Fibroin ısıya dayanıklılık, yalıtım özelliklerini
kazandırmaktadır.İpek fibroin tekstilden medikal uygulamalara kadar geniş bir
alanda kullanılmaktadır. Cerrahi operasyonlarda ipek tercih edilmesi serisin
proteininin biyoyapışkan özelliği göstermesidir.Biyolojik bir malzeme olması
araştırmaların bu yöndeki eğiliminin en büyük nedenidir.
Biyouyumluluk ve biyoçözünürlük gösteren ipek fibroini yakın zamanda
yapılan birçok biyoteknolojik ve biyomedikal çalışmaya konu olmuştur. İpek
fibroin elastik, güçlü, biyouyumlu, biyobozunur ve termal stabil özellikleri
ile birçok doğal ve yapay liflere üstünlük sağlamıştır [1,2]. İpek kozalarından
fiber formda kolaylıkla elde edilebilir olması ipek fibroinin tercih sebebidir.
Jel, toz veya membran gibi farklı formlarda elde edilebilir ve böylece
uygulama alanlarında çeşitlilik gösterir. Yoğun veya gözenekli yapısı, kontrol
edilebilir çözünürlük ve geçirgenliği ve oksijen geçirgenliği ipek fibroinin
avantajlarındandır. Kullanım alanının çeşitliliği ve malzemenim kolay
erişebilirliği ipeği geleneksel kullanım alanı olan tekstil sektörü dışında da bir
çok farklı sektörde kullanım alanın bulmuştur.
33. 33
Biyosensör geliştirilmesinde, kontak lens, yapay kornea, yanık yara pansuman malzemesi, yapay organlar,
doku mühendisliğinde yapı iskelesi oluşturulması ve ilaç salınım cihazlarında kullanılmaktadır.
İpek Fibroin ile Yapılan Çalışmalar
Deri yoluyla salımın avantajları: İlacın karaciğeride
metabolize edilmesini önler; daha düşük doz ilaç
kullanımı, daha iyi biyo-yararlanım, kanda sabit ve
kontrol edilebilir ilaç konsantrasyonu, azaltılmış
yan etki (e.g. Sindirim sistemi yan etkileri), yüksek
hasta uyumu, toksik etkiler durumunda kolay
sonlandırması gibi avantajları bulunmaktadır.
Deri yoluyla geçişte kullanılacak malzemelerin
biyouyumlu, su çekebilme özelliğine sahip, suda
çözünmeyen, mekanik olarak güçlü, yüksek
seviyelerde ilaç yüklemesine sahip ve rastlantısal bir
salımın görülmemesi gerekir. Bu özelliklere sahip ve
bunlara artı olarak hazırlanma kolaylığına sahip ipek
fibroin ilaçlarda kontrollü salım sağlamaktadır [3].
Deri Yoluyla İlaç Salımı
Gıda Sektöründe Yenebilir Kaplama Olarak
Fonksiyonel Gıda Takviyesi Olarak
İpek fibroinin aynı zamanda dayanıksız gıdaların korunmasında yenebilir kaplama
olarak kullanılması araştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre kolay bozulabilen gıdaların
ipek fibroin içeren karışımla kaplanarak raf ömrünün uzatıldığı gösterilmiştir [4].
Ülkemizde bol miktarda bulunan zeytin yaprağı antioksidatif, antimikrobiyel,
antikarsinojenik, antiviral, antiinflamatuar özellikleri vardır. Zeytin yaprağında
bulunan antioksidan maddelerin ipek fibroin ile adsorpsiyonu sağlanarak fonksiyonel
gıda takviyeleri elde edilmiştir [5]. İpek fonksiyonel gıda sektöründe bir çok şekilde
kullanılmaktadır. Özellikle uzak doğuda gıda takviyesi olarak kullanılmaktadır.
34. 34
Dermakozmetik Olarak
Cildi iyileştirme özelliği olan hyalüronik asit ile
desteklenerek ipek fibroin /hyalüronik asit içeren
yara ve yanık tedavileri için antimikrobiyal özellikli
iyileştirici örtü yapılar çalışılmıştır [6].
İpek fibroinin içeriğinden dolayı kırışıklık giderici,
nem verici maskeler olarak kozmetik alanında aktif
olarak kullanılmaktadır.
Bu uygulamaların yanı sıra fibroin kozmetik
sektöründe kullanılmakta, ve aynı zamanda
farmolokolojik ajan ve bir gıda katkı maddesi olarak
önerilmektedir . Bu tür uygulamalar için iyi bir
başlangıç maddesi olarak düşünülen fibroin farklı
formlarda (film, jel, toz, köpük, fiber, v.b.) farklı
özelliklerde (çözünürlük, geçirgenlik, dayanıklılık,
esneklik, v.b.) hazırlanabilmektedir.
Kaynaklar :
[1] Vollrath, F, Porter, D. 2009. "Silks as ancient models for modern polymers", Polymer, 50, 5623-5632.
[2] Vepari, C., Kaplan, D.L. 2007. "Silk as a biomaterial" , Prog Polym Sci, 32,991-1007.
[3] Bayraktar O., Malay Ö., Özgarip Y., Batıgün A., Silk fibroin as a novel coating material for controlled
release of theophylline European Journal of Pharmaceutics and Biopharmaceutics 60 (2005) 373–381
[4] Marelli B., M. A. Brenckle, D. L. Kaplan & F. G. Omenetto Silk Fibroin as Edible Coating for
Perishable Food Preservation Scientific Reports | 6:25263 | DOI: 10.1038/srep25263
[5] Bayçın D., Altıok E., Ülkü S., Bayraktar O., Adsorption of Olive Leaf (Olea europaea L.) Antioxidants on
Silk Fibroin J. Agric. Food Chem. 2007, 55, 1227-1236
[6] Malay Ö., Bayraktar O., Batıgün A., Complex coacervation of silk fibroin and hyaluronic acid
International Journal of Biological Macromolecules 40 2007 387–393
35. 35
HaberYabancı
ALZHEİMER'A YENİ UMUT
ALZHEIMER İÇİN İLK İLAÇ ÜRETİLDİ
Alzheimer hastaları için umut olacak ilk ilaçların
üretildiği bilgisi verilirken, ilacın yan tesirinin de
olmadığı iddia edildi. Bu ilaç sayesinde Alzheimer
hastalığı beyin üzerindeki fonksiyonları neredeyse
sıfıra yakın derecede durdurabilme özelliği taşıyor.
Bilim insanları, önceki gün ilk kez Kаnаdа'dаki
bir uluslаrаrаsı kоnferansta tanıtılan ilacın
Alzheimer hastalarının bеyinlеrinin hasar görmesini
durdurduğunu duyurdu. Alzheіmer çoğunlukla
psikiyаtrik hastalıklarla karıştırılabilmektedir. Bu
ilaçlar erken dönemde kullanıma başlanırsa etkili
olmaktadır. İlаçlаrın asal tesіrі hafıza işlevlerinin
kuvvetlendіrіlmesіdіr. Son yıllarda yaşam tarzının,
metabolizmanın, zihinsel ve fiziksel egzersizlerin
düzenli ve sürekli uygulandığında hastalığın
başlangıç yaşının yıllarca geciktirilebildiği
gösterilmiştir. Erken sakin bir yaşama geçmek ve
buna eklenen hipertansiyon, aşikar veya gizli kan
şekeri oynamaları zihinsel egzersizlerden uzak
kalmak ise başlangıç yaşını 50 hatta 40'lı yaşlara
kadar indirebilir.
Alzheіmer haѕtalarında görülеn davranış
problemlerіnіn rеhabilitaѕyondan pozіtіf fayda
görmeѕidir. Tedavi ile bunun sağlanması aile için
çok önemli bir kazanımdır. Alzheimer haѕtalarında
sosyаl hayatı harеkеtlеndirmеk, çeşitli hоbiler
edinilmesini sağlayaсak prоgrаmlаr oldukça fayda
ѕаğlаyаcаktır. Kısacası beyni aktif tutmak belki
hastalık sürecini durdurmayacaktır. Bеyin еtkіnlіklеrі
ağır merhalelerі geciktiriyor ve hastanın sosyal
yükünü hafiflеtiyor ve uyumu artırıyor.
Alzhеimеr'ın sebepleri ve
sebeplerin tedavisi var!
Alzheimer hastalığının sebebini artık biliуоruz.
Bugün ölen hücrelerin iletişim için kullandıkları
eksik maddeleri yerine koyabiliyoruz. Kısmen
de başarılıyız. Ancak asal hеdеf hücrе ölümünü
önlemek ve proteіnlerіn оrtаmdа birikmesini
durdurmak veуa temizlenmeѕini sağlamak
olаcаktır. Burada еmеl bu protеini kеndi bağışıklık
ѕiѕtemimize tanıtarak ortadan kаldırmаktı. Bu
program bu temizlik amacında başarılı oldu ancak
hemen vurgulanması gereken konu ileri aşama
hastalar için aşı yarar sağlamıyor ve orta ve ileri
evre hasta çalışmaları durduruldu. Bu çalışmalar
başarılı olurѕa önümüzdekі 10 sene іçіnde kullanıma
sunulabіlecektіr.
36. 36
Yerli
Haber İLAÇ GİBİ YATIRIM
100'den fazla ülkede faaliyet gösteren ilaç firması
Sanofi, Türkiye'deki yatırımlarını genişletecek.
Lüleburgaz tesislerinden 46 ülkeye ihracat yapan
firma, diyabet hastaları için geliştirdiği biyoteknolojik
ürünü insülinin formülasyon aşamasından itibaren
üretimini Türkiye'ye taşımayı planlıyor.
Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının
ardından, Türkiye ekonomisini kararlamaya dönük
uluslararası girişimlere inat küresel firmaların
yatırımları hız kesmiyor. Global satışları 2015
yılında 37 milyar avroyu bulan Sanofi Grubu;
diyabet hastaları için geliştirdiği biyoteknolojik
ürünü insülinin formülasyon aşamasından itibaren
üretimini Türkiye'ye taşımayı planlıyor. Şirket uygun
yatırım koşulları konusunda plan ve görüşmelerini
sürdürdüğünü açıkladı.
65 Yıldır Ülkemizde Faaliyette
Satış bazında dünyada beşinci, gelişen pazarlarda
da birinci sırada yer alan Sanofi 65 yıldır ülkemizde
faaliyet gösteriyor. Özellikle diyabet hastalığının
tedavisinin çözümlerine odaklanan ilaç firması
Sanofi, Lüleburgaz'daki tesislerinde üretim ve AR-GE
yatırımlarını geliştiriyor. “Türkiye'deki katkımızı
daha da büyütmek istiyoruz” diyen Sanofi Türkiye
Genel Müdürü Fabrizio Guidi, Frankfurt'taki
tesislerini ziyarette Türkiye'ye yaptıkları yatırımları
ve hedeflerini anlattı.
Lüleburgaz'a 600 Milyon Euro
Türkiye'nin dinamizmi ve potansiyeline
güvendiklerini söyleyen Guidi, "Türkiye'de sadece
ilaç temin etmiyoruz, aynı zamanda üretim
ve ihracat gerçekleştiriyoruz. Başta Almanya,
İngiltere, İspanya, İtalya, Portekiz, Japonya gibi
ülkeler ve Ortadoğu olmak üzere, 46 ülkeye ihracat
yapıyoruz. 2009 yılında Lüleburgaz fabrikasını
satın aldık ve bugüne kadar bu tesisimize 600
milyon avrodan fazla yatırım yaptık” diye konuştu.
37. 37
Türkiye'den 46 Ülkeye İhracat
46 ülkeye ihracatın yanı sıra Sanofi Türkiye'nin,
aynı zamanda Ortadoğu yönetim merkezi olduğunu
da anlatan Guidi, Sanayi Bakanlığı tarafından Ar-
Ge merkezi sertifikası olan ilk çok uluslu firma
olduklarını da kaydetti.
Ar-Ge projesine 193 milyon lira
Dünya çapında 110 binden fazla çalışanı ile 170
ülkede tedavi çözümleri sunan Sanofi, üretiminin
yüzde 13'ünü ihraç ediyor. Firmanın Sanofi
Lüleburgaz Üretim Tesisleri ise, Türkiye'nin 20
ülkeden GMP onaylı tek üretim tesisi olarak
Türkiye'nin ilaç ihracatındaki rolünü daha da
güçlendiriyor. Şirket aynı zaman son 5 yıl içinde
ülkemizde 193 milyon TL AR-GE yatırımı yaptı.
SGK'da diyabet harcaması %23
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de en kronik
hastalıklarından olan diyabetin ülkemize yıllık
maliyeti 10 milyar TL. Diyabet SGK harcamalarının
ise %23'ünü oluşturuyor. Türkiye'de 7 milyon
diyabet hastasının bulunduğunu ve çoğunun bundan
habersiz olduğunu da hatırlatalım.
38. KİMYAGER
BEGÜM MENEVŞE
ÖĞRENCİ
ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ
bmenevse26@gmail.com
38
SEROTONİN
Bireyler yaşadığı olaylara karşı, bilişsel tepkiler,
duygusal tepkiler ve davranışsal tepkiler verirler.
Bilişsel tepkiler; düşünme, ilişki arama, uyaranlar
arasındaki benzerlikleri yakalama, sınıflandırma,
problem çözme yollarını düşünüp en uygun
olanını seçme şeklidedir. Duygusal tepkiler; korku,
kaygı, öfke, kızgınlık, karamsarlık ya da depresyon
tarzındadır. Davranışsal tepkiler ise, aktif ve soruna
yönelik ya da pasif ve savunmaya yönelik olan stresle
başa çıkma mekanizmalarıdır.
Literatürü incelediğimizde, çeşitli ruhsal
hastalıkların etiyolojilerinde bir çok neden olduğu
belirtilmektedir. Bu nedenlerin başında biyolojik,
psikolojik ve sosyal nedenler gelmektedir. Biyolojik
nedenler arasında üzerinde en fazla durulan,
bir aminoasitten sentez edilen nörotransmitter
olan serotonin ile streroid yapıdaki bileşiklerden
sentezlenen ve stres hormonu olarak da bilinen
kortizoldür.
Ruhsal bir bozukluğun oluşabilmesi için bireyin
işlevselliğinin de bozulması gerekmektedir. Gün
içinde yaşadığımız olaylara verdiğimiz tepkiler,
bir takım ruhsal belirtilerin ortaya çıkmasına
neden olabilmektedir. Ancak bu belirtiler, hastalık
boyutunda olmayan birey tarafından tolere edilebilen
belirtilerdir.
Bu düşünceden hareketle, sağlıklı bireylerdeki ruhsal
belirtiler ile serum serotonin arasındaki ilişkiyi
araştırdık.
39. 39
Öncelikle serotonin nedir bunu açıklayalım.
Serotonin, insanda mutluluk, canlılık ve zindelik
hissi veren bir nörotransmitterdir . Eksikliğinde
depresif, yorgun, sıkılgan bir ruh hali görülür.
Yapısal olarak monoamin grubuna girer ve triptofan
aminoasitinden sentezlenir.(1)
Serotonin, ilk kez 1948 yılında Rapaport ve
arkadaşları tarafından kanda trombositlerde daha
sonrada santral sinir sisteminde (SSS) izole edilen
heterosiklik amindir ve hipertansiyon yapıcı molekül
olarak tariflenmiştir. Serotonin vücutta başlıca
bağırsak mukozasındaki enterokromafin hücrelerde,
serotonerjik sinir uçlarında ve epifiz bezinde
sentezlenir. Epifiz bezinde sentezlenen serotonin,
melatoninin prekürsörü olarak kullanılır. Vücuttaki
sertoninin %90’dan fazlası gastrointestinal sistemdeki
(GİS) enterokromafin hücrelerde bulunur(2)
Serotonin omurgalılar ve çiçekli bitkiler gibi
birbirinden çok farklı canlı türlerinde bulunabilir.
Memelilerde değişik canlılarda bulunabilir. Örnek
olarak; köpek, ördek, balık, kaplumbağa, böcek ve
örümcek, akrep gibi
birbirinden farklı canlılarda gösterilmiştir. Muz,
kahve, avakado, erik, domates, ceviz gibi bazı
besinler başta serotonin olmak üzere yüksek
miktarda biyolojik amin içermektedir. Aspirin,
kortikotropin, monoamin
oksidaz (MAO) inhibitörleri, asetoaminofen,
katekolaminler, nikotin gibi çeşitli ilaçlarda serotonin
ve onun metaboliti olan 5-HIAA seviyelerinde
değişikliklere neden olmaktadır(2)
Serotoninin üretilmesi için bir öncül maddeye,
esansiyel bir aminoasit olan triptofana ihtiyaç vardır.
Triptofan diyetle alınan proteinlerden sağlanır.
Triptofandan serotonin oluşması dizgesinde triptofan
hidroksilaz, aromatik L-amino asit dekarboksilaz
gibi önemli enzimler görev alır. Hidroksilasyon
tepki aşaması, serotonin üretim hızını sınırlayıcı bir
basamaktır(2)
Serotonin etkilerini SSS’de ve periferik dokularda
bulunan reseptörleri ile göstermektedir. Bu
reseptörlerin agonistler ya da antagonistler
tarafından uyarılma durumlarına göre de sistemler
üzerindeki etkileri çeşitlilik
göstermektedir. Santral sinir sisteminde bulunan
serotonerjik nöronların uyku, ruh durum, iştah,
öğrenme, bellek, vücut ısısının düzenlenmesi,
nöroendokrin kontrol, kusma gibi birçok olay
ile bağlantısı olduğu gösterilmiştir. Serotonerjik
yolaklar, santral sinir sisteminde başlıca Raphe
nukleusundan, ponsun orta kısımlarından ve üst
beyin sapından başlar. Değişik yoğunluklarda
olmak üzere SSS’nin birçok bölgesini innerve eden
myelinsiz sinir liflerinde de serotonin bulunur.(3)
Sağlıklı bireylerde çeşitli stresörlerin etkisiyle ruhsal
belirtiler görülebilmektedir. Ancak, bireylerin
stresörlerle baş etme yetenekleri ve kullandıkları
savunma düzenekleri bu stres faktörlerinin
üstesinden
gelmelerine olanak tanır. Psikiyatrik hastalıkların
etiyolojilerinde yer alan serotonin ve kortizol
düzeylerinin ruhsal belirtilerin ortaya çıkmasında
etkili olduğu bilinmektedir. Kadınlarda erkeklere
göre, somatizasyon, anksiyete, obsesyon, depresyon
kişilerarası duyarlılık, psikotizm, paranoid belirtiler,
öfkedüşmanlık
ve fobik belirtilerin ortalama puanları daha yüksek
olduğu bulunmuştur. Yapılan korelasyon analizinde,
kadınlardaki somatizasyon ve öfke-düşmanlık alt
ölçek ortalama puanları ile serotonin düzeyleri
arasında
negatif yönde, zayıf düzeyde, anksiyete alt ölçek
ortalama puanları ile serotonin ve kortizol düzeyleri
arasında da negatif yönde, zayıf düzeyde istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır.
40. 40
Serotonin İçeren Bazı İlaçlar
Kaynaklar :
(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Serotonin
(2) Koçu, L., Uyku bozukluğu olan hastalarda serum serotonin düzeyleri,
Tıbbi Biyokimya Uzmanlık Tezi., GATA Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
2009.
(3) Tbp.Bnb Özgür MADEN, TIPTA UZMANLIK TEZİ, ANKARA 2014
41. 41
HaberYabancı
KARA HİDROJEN: BASİT ATOMUN
BİLİNMEYEN YÜZÜ
Araştırmacılar, hidrojenin çok yüksek basınç ve
sıcaklıklarda nasıl dönüşüme uğradığını inceleyerek
hidrojenin bilinmeyen yüzünü keşfettiler.
Physical Review Letters‘ da yayınlanan bir makalede;
araştırmacılar, hidrojenin çok yüksek basınç ve
sıcaklıklarda nasıl dönüşüme uğradığını, laboratuar
ortamında gazdan oluşan büyük gezegenlerdeki
koşulları oluşturarak incelediler ve hidrojenin
bilinmeyen yüzünü keşfettiler.
Hidrojen evrende en çok bulunan elementtir ve
her bir hidrojen atomunda, yörüngede dolaşan
sadece bir elektron vardır. Bu basit yapı ise biraz
aldatıcıdır. Çünkü hidrojen hakkında öğreneceğimiz,
keşfedeceğimiz hala çok şey vardır. Bu şeylerden
biri, hidrojenin çok yüksek basınç ve sıcaklıklarda,
örneğin Jüpiter gibi büyük gezegenlerin içinde, nasıl
dönüşüme uğradığıdır.
Büyük gezegenlerin iç bölgelerinde; hidrojen,
sıcaklık ve basıncın etkisiyle sıvı metal halini alıncaya
dek sıkıştırılır ve elektriksel iletkenlik özelliği kazanır
(metalik). Physical Review Letters‘ da yayınlanan ve
Cornegie Üniversitesinden Alexander Gonchanov
ile Edinburg Üniversitesinden Stewart McWilliams
tarafından yapılan yeni çalışmada, hidrojenin
laboratuar ortamında bu tür bir dönüşüme hangi
şartlar altında girdiği ölçüldü, gaz ve metalik hal
arasında, “Kara Hidrojen” olarak adlandırdıkları ara
bir hal bulundu.
Gazla Kaplı Büyük
Gezegenlerdeki Koşullar
Oluşturuldu
Jüpiter gibi büyük gezegenlerin yüzeyinde, hidrojen
gaz halindedir. Araştırma ekibinin laboratuardaki
deney ve ölçümlerine göre, gazla kaplı bu yüzeyle
gezegenin çekirdeğinde bulunan sıvı metalik
hidrojen arasında c bulunur. Gazdan oluşan büyük
gezegenlerin iç bölgelerindeki koşulları yaratmak için
lazerle ısıtılan elmas şeklindeki örs hücreleri (DAC-
Diamond Anvil Cell) kullanarak, normal atmosfer
basıncının 10 bin ile 1,5 milyon katı gibi basınçlarda
ve 10 bin Fahrenayt sıcaklıklarda hidrojenin nasıl
dönüşüme uğradığı fiziksel olarak incelendi.
Araştırmacılar, görünür ışığı geçirmeyen ve
yansıtmayan, fakat kızılötesi (infrared) radyasyonu,
yani ısıyı ileten beklenmedik bu ara fazı keşfettiler.
Goncharov, “Bu gözlem, Satürn gibi gazdan
oluşan büyük gezegenlerden ısının nasıl kaçtığını
açıklıyor” dedi.
42. 42
Gezegenlerin Manyetik Alanının
Kaynağı
Ekip, aynı zamanda bu ara bölgede bulunan Kara
Hidrojenin metalik olduğunu da keşfetti, yani
zayıf da olsa elektrik akımını iletebiliyordu. Bu
keşif; nasıl yerkabuğu çekirdeğindeki sıvılaşmış
demirin hareketi Dünya’nın manyetik alanını
oluşturuyorsa, gazdan oluşan büyük gezegenlerin
çekirdeğinde gezinen metalik hidrojenin de nasıl
gezegen etrafındaki manyetik alanı oluşturabildiğini
anlamamızı sağlıyordu.
Goncharov; bu Kara Hidrojen tabakasının, büyük
gezegenler gibi gök cisimlerinin içerisindeki gaz
halindeki hidrojenin metalik hidrojene dönüşümünü
anlamamızı sağlayan modelleme araştırmalarındaki
sonuçlarla uyumsuz olduğunu ve modellemelerle
bunun beklenmediğini de ekledi.
43. 43
Haber
Yerli
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
YENİLEBİLİR GIDA AMBALAJI
ÜRETTİ
Atatürk Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinde, kinoa
bitkisinden tamamen doğal ve yenilebilen yeni nesil
biyofilm ambalaj malzemesi üretildi.
Atatürk Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su İşleri
Avlanma ve İşleme Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr.
Gonca Alak ve ekibi tarafından üniversitede üretilen
balık ürünlerinin daha sağlıklı ambalajlarda satışa
sunulabilmesi düşüncesinden hareketle başlatılan
çalışmalarda, yüksek protein değeriyle bilinen kinoa
bitkisinden yenilebilir, biyofilm şeklinde ambalaj
üretildi.
Alak, yaptığı açıklamada, sağlıklı gıdaya yönelik
artan tüketici talepleri doğrultusunda özellikle
organik ürünlerin tüketiciye sunumunda, doğal
ambalaj malzemelerine olan ihtiyacın arttığını
belirtti.
Bu doğrultuda bilinen klasik, açılıp içinden gıda
ürününün çıkarılarak tüketildiği ambalajların yerine,
gıdayı üzerini bir film tabakası şeklinde sararak
koruyan ve gıdanın tüketimi safhasında yenilebilen
“biyofilm” malzemelerin öne çıktığını anlatan
Alak, tüm dünyada araştırmacılar tarafından doğal
kaynaklı, yenilebilir ve sağlıklı biyofilmler üzerinde
çalışıldığını ifade etti.
Alak, biyofilm ambalajlamaların son zamanlarda
önemli bir boyut aldığını vurgulayarak, şunları
kaydetti:
“Artık insanlar, güvenli gıda tüketimi kapsamında,
sentetik ürünlerle temas eden gıdaları tüketmekten
çekiniyorlar. İnsanların artık tükettiği her şeyi
sağlıklı olduğundan emin olarak tüketme isteği
var. Artık ambalajlama dediğimiz zaman özellikle
halk sağlığı açısından da önemli boyutta artı
sağlayabilecek, halkın çekinmeden tüketebileceği,
yenilebilir ürünlerin de bu ambalaja dahil
edilebileceği sistemler karşımıza çıkıyor.
Bunlardan bir tanesi de biyofilmler.”
Yüksek proteinli ambalaj
Alak, fakülte olarak su ürünleri üretimi ve
pazarlaması boyutunda uygulama çalışmaları
olduğunu ve bu ürünlerin tüketime sunulmasında
yeni anlayış doğrultusunda çalışmalar başlattıklarını
ifade etti.
Bu çalışmalarda, ana vatanı Güney Amerika olan,
Türkiye’de yeni yeni yetiştirilmeye başlanan yüksek
protein değerine sahip kinoa bitkisinden biyofilm
üretmeye çalıştıklarını ve bunda başarılı olduklarını
bildiren Alak, şunları söyledi:
44. 44
“Kinoa bitkisinin bizim için önemli olan kısmı tam
protein özelliğinin çok yüksek olması. Yani ciddi
anlamda dolu bir ürün ve tüketici açısından tüm
protein ihtiyacını karşılayacak seviyede. Ayrıca
buğdaygillerden olan ürünleri herkes tüketemiyor,
mesela çölyak hastaları tüm buğdaygil ürünlerini
tüketemiyor ama kinoada böyle bir sorun ortadan
kalkıyor. Çok rahat bir şekilde tüketebiliyor.”
Alak, kinodan henüz deneme safhasında olan
ve geliştirme çalışmaları devam eden biyofilm
ürünün, bu aşamada bile sağlıklı şekilde üzerini
kaplayarak koruduğu gıda ürünüyle yenilmesinde
hiçbir sakıncası olmadığını kaydederek, “Kinoayı
yenilebilir film formatına getirdikten sonra
aslında amaç tam bir ambalaj görüntüsü sağlamak.
Bunun için çalışmalarımız devam ediyor. Bu
kısmıyla yaptığımız analizlerimizde raf ömrünün
uzatılmasında ciddi anlamda olumlu etki
gösterdiğini çok rahat olarak söyleyebiliyoruz.”
dedi.
45. 45
Simgesi: Mn
Grubu: 7B (Geçiş elementi)
Atom numarası: 25
Bağıl atom kütlesi: 54,93805
Oda sıcaklığında: Katı
Erime noktası: 1244°C
Kaynama noktası: 1962°C
Yoğunluğu: 7,43 g/cc
Keşfi: 1774 - Johann Gahn
Atom çapı: 1,79 Å
Elektronegatifliği: 1,55
Elektron dizilimi: 1s2
2s2
p6
3s2
p6
d5
4s2
Yükseltgenme basamağı (sayısı): 7, 6, 4, 2, 3
Radyoizotopları: Yok
MANGANEZ
Mangan veya Manganez atom numarası 25 olan element. Simgesi Mn dir. 1774 yılında keşfedilmiştir.
Periyodik tablonun 7-B grubunda yer alır. Grimsi metal renklidir.
Genellikle doğada demir elementi ve daha birçok elementle bağlı biçimde bulunmaktadır.
Yunanistan'ın magnezya bölgesinden adını almıştır.
Manganez’in Elde Edilmesi
Kullanım Alanları
Kuru pillerde depolarizatör olarak ve cam üzerinde demir kirliliği nedeniyle oluşan yeşil rengi yok etmede
kullanılır. Ametist taşının rengini veren de manganezdir. Çelik ve pil üretiminde, demiryolu makaslarının ve
kasaların yapımında, ayrıca seramik sanayiinde kullanılır. Güçlü bir oksitleyici olan permanganat (MnO4),
eczacılık çalışmalarında nicel analizlerde kullanılır. Canlılar için önemli bir eser element olan manganez,
özellikle hayvanlarda B1 vitamini kullanımında rol oynar.
Manganez dioksit bileşiğinden 1774 yılında karbonun indirgenmesi neticesinde ilk olarak elde edilmiştir.
Elementel manganez, mangan (4) oksidin (MnO2
) sıcakta indirgenmesiyle ya da elektroliz yoluyla elde edilir.
46. 46
Ayın
Web
Sitesi
http://bookboon.com/en/chemistry-ebooks
Kimya ile ilgili ücretsiz elektronik kitap arıyorsanız
bu site tam size göre. Sitede birçok alanda
yazılmış olan kimya kitaplarını ücretsiz bir şekilde
indirebiliyorsunuz.
Kimya ile ilgili farklı şeyler okumak isteyenlere bu
siteyi öneriyoruz.
47. 47
KİMYA BULMACA
1
2
3
4
5
6 7
8
9
Soldan Saga
3. Kimyada hacim ölçümünde kullanilan kap
4. Dizel motoru yakitidir.
6. Gaz halindeki ve temel enerji düzeyinde bulunan
atomlarin, UV ve görünür bölgedeki isigi absorblamasi
ilkesine dayanir.
8. Bitki, hayvan ve mikroorganizma biçimindeki bütün
canlilarin yapisinda yer alan kimyasal maddeleri ve
canlinin yasami boyunca sürüp giden kimyasal süreçleri
inceleyen bilim dalidir.
9. Dünyadaki canlilarin yapisinda bulunan temel organik
bilesiklerden biridir.
Yukaridan Asagiya
1. Agir hidrojen'in diger adidir
2. Yeralti yataklarindan çikarilan, çok koyu renkli,
kendisine özgü bir kokusu olan, yogunlugu 0,8’den
0,95’e degin degisebilen, hidrokarbürlerden olusan, aritim
islemi görmemis, yanici, dogal mineral yag.
4. Vücutta protein sentezlenmesinde, sindirimde ve
besinlerden enerji üretilmesinde görev alan önemli
minerallerin içinde bulunan etkili bir elementtir.
5. Hidrojenin radyoaktif izotopudur.
7. Sülfirik asidin tuzu ya da esteri.
48. 48
KİMYA BULMACA
(GEÇEN AYIN ÇÖZÜMÜ)
I
1
Z
F
2
O S F O R E S A
3
N S
T L
O Ç
4
Ö K E L M E
K
5
A T Y O N O
R D
6
T
O E
7
L E K T R O L I T
M R O
A I P
K
8
Ü T L E S
O H
9
I D R A T
G M
R
A
F
I
Soldan Saga
2. Bir maddenin uyarilmasi sonucu ortamdan uyarici
kaldirilsa da bir süre daha isima yapmasi
[FOSFORESANS]
4. Bir çözeltide iki tuzun etkilesimi veya sicaklik degisiminin
çözünürlüge etkisi sonucu çözünmeyen kati bir bilesigin
olusmasi [ÇÖKELME]
5. Pozitif (+) yüklü iyon [KATYON]
7. Sulu çözeltisi elektrik akimini ileten madde.
[ELEKTROLIT]
8. Degismeyen madde miktari. [KÜTLE]
9. Kristal yapisinda belirli miktarlarda su molekülü içeren
bilesiklerdir. [HIDRAT]
Yukaridan Asagiya
1. Nötron sayilari ayni proton sayilari farkli olan atomlar.
[IZOTON]
3. Fiziksel özellikleri ve kristallerinin uzayda dizilisleri
birbirinden farkli olan ayni cins atomlardir. [ALLOTROP]
5. Çözücü ve ayirt edici ortam kullanarak çözünen madde
karisimini bilesenlerine ayirma metodu
[KROMATOGRAFI]
6. Bir maddenin belirli miktardaki bir çözücü veya bir
çözeltinin içindeki göreceli miktari [DERISIM]
50. YAZARIMIZ
OLUN
KOŞULLAR
1-) KİMYA VEYA KİMYA SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ BİR KONUDA KAYNAKLARINIZI BELİRTEREK
YAZIN
2-) HER AYIN 20. GÜNÜNE KADAR info@inovatifkimyadergisi.com adresine
AD-SOYAD
SIK KULLANDIĞINIZ MAİL ADRESİ
BİTİRDİĞİNİZ/OKUDUĞUNUZ OKUL İSMİ
PROFİL FOTOĞRAFI
YAZINIZIN WORD FORMATI
İLE GÖNDERİN.
BİR SONRAKİ AY BİLGİLERİNİZ İLE YAZINIZI YAYIMLAYALIM