İnovatif Kimya Dergisi Sayı-34 Anlatılan Konu Başlıkları
Kar Neden Beyazdır?
Organ Yapımında Biyomalzemeler
Güneş Kremleri Hakkında Bilmediklerimiz
Aerojel
Kanda Glikoz Tayini
ICP – İndüktif Eşleşmiş Plazma Optik Emisyon Spektrometresi
Ayın Röportajı : Havan İlaç ve Kimya Şirketi Firma Yöneticisi ve Genel Müdürü Sn. M. Tamer GELEN Bey ile Röportaj
Ayın Web Sitesi, Kimya Sektöründen Haberler, Kimya Sözlüğü, Kimya Bulmacası ile Titanyum Elementi
İyi okumalar dileriz.
1. Kimya
Dergisi İNOVATİFKimya Dergisi
YIL:4 SAYI:34 MAYIS 2016
ICP İndüktif Eşleşmiş
Plazma Optik Emisyon
Spektrometresi
KAR NEDEN BEYAZDIR?
ORGAN YAPIMINDA
BİYOMALZEMELER
GÜNEŞ KREMLERİ HAKKINDA
BİLMEDİKLERİMİZ
KANDA GLİKOZ TAYİNİ
HAVAN İLAÇ VE KİMYA
ŞİRKETİ
FİRMA YÖNETİCİSİ VE
GENEL MÜDÜRÜ
SN. M. TAMER GELEN BEY İLE
AEROJEL
R Ö P O R T A J
2. KURALLARIMIZ1. İnovatif Kimya Dergisi yazılarını herhangi bir
makalenizde veya yazınızda kullanmak için yazısını
aldığınız kişiye mail atarak haber vermek, kullanmış
olduğunuz yazıların kaynağını ise dergi olarak
belirtmek durumundasınız.
2. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu birinci
derece yazara aittir. Bu konu hakkında bir sorun
yaşıyorsanız ilk olarak yazara ulaşmalısınız.
3. Dergide yer alan bilgileri kullanarak başınıza
gelebilecek felaketlerden ya da işlerden dergi
sorumlu değildir.
4. Dergide yazarların kullanmış olduğu resimlerde,
yazılarda kesinlikle kaynak belirtilmek zorundadır.
Aksi durum olduğu zaman bunu yazarın kendisine
ulaşarak sormalısınız. Çünkü bize yazı gönderen
yazarlarımızdan ricamız telif haklarına riayet
ederek fotoğrafları dökümanlarına eklemeleri.
Buradan çıkacak problemlerden doğrudan yazarlar
sorumludur. Dergi sorumlu değildir.
5. Dergide benim de yazım olsun diyen yazarlarımız
var ise yazılarınız için Yavuz Selim KART ile
konuşabilirsiniz. Dergi ile iletişim kurmak için ise
iletisim@inovatifkimyadergisi.com adresine
mail atabilirsiniz.
6. Dergimizde yayınlanmasını istediğiniz yazıları
info@inovatifkimyadergisi.com mail adresine
göndermelisiniz. Bu mail adresine gönderdiğiniz
yazılarda bir eksiklik var ise editör tarafından
incelenecektir. Eksik kısımları var ise size geri
dönüş yapılacaktır. Düzeltmeniz için tavsiyelerde
bulunulacaktır. Lütfen geri dönüş yapılınca bunu
kendinizi küçümsemek olarak görmeyin. Amaç
daha güzel bir yazı ve daha güzel bir dergi.
7. Tarafımıza çok yazı gelmediği takdirde her yazıyı
yayımlamaya gayret edeceğiz lakin başkalarının
yazılarını kendi yazmış gibi gönderenler, kaynaksız
yazı gönderenler, çok kısa yazı göndenlerin
yazılarını maalesef yayımlamayacağız.
8. Dergide dini ve siyasi içerikli yazılar yayımlanmaz.
Herhangi bir dini grubu temsil eden ya da herhangi
bir siyasi grubu temsil eden söz ve kelimeler
yazınızda olursa dergi o kısımları değiştirmeniz
konusunda sizi uyarır. Değiştirmezseniz dergi
yayımlamama hakkını ya da yazının o kısmını
değiştirme hakkını elinde tutar. Bu konuda son söz
dergi yöneticisine aittir.
9. Bu dergide kimya ilmi üzerine okuyan, kimya
ilmine meraklı, kimya ilmi ile ilgili araştırma
yapmayı seven herkes yazabilir.
10. Dergi ekibimiz gönüllü kişilerden oluşmuştur.
Bu dergi ilk kurulduğu zamandan beri böyledir.
Dergi ekibinde olan herkes bu kuralı kabul etmiş
sayılır. Gelen kişilere en başta bu kural söylenir.
Görevini yapmayan, dergide anlaşmazlık çıkaran,
huzur bozan, dergi yöneticisini dinlemeyen kişiler
ekipten çıkarılır.
11. Dergi tasarım ve yönetiminden sorumlu kişi
buraya ek maddeler koyup değiştirme yetkisine
sahiptir.
12. Dergiyi okuyanlar ve dergi ekibi bu kuralları
kabul etmiş sayılırlar.
http://www.inovatifkimyadergisi.com
https://www.facebook.com/InovatifKimyaDergisi
https://twitter.com/InovatifKimya
https://instagram.com/inovatifkimyadergisi
http://inovatifkimyadergisi-blog.blogspot.com.tr
https://www.youtube.com/channel/UCmIkYbQtd8LtCP6GVL0tVGQ
https://plus.google.com/+Inovatifkimyadergisi
https://www.linkedin.com/profile/view?id=AAIAABHWzAYBk8n_O2X-
p0LJgn9bB-aLM6w0-3pw
SOSYALMEDYA
3. Ekibimiz
YAVUZ SELİM KART HATİLE MOUMİNTSA
PELİN TANTOĞLU TUBA ÜNÜGÜL
KİMYA MÜHENDİSİ KİMYA
KURUCU-YÖNETİCİ
KİMYAGER KİMYA MÜHENDİSİ
FACEBOOK EDİTÖRÜ
FACEBOOK EDİTÖRÜ
FACEBOOK EDİTÖRÜ
SİZ DE EKİBİMİZE KATILIN
4. EDİTÖRDEN
Merhabalar
Öncelikle bize olan ilgi ve alakanız için çok teşekkür ediyoruz.
Sosyal medyada e-dergimiz her geçen gün büyümeye devam
ediyor. Bize olan ilginiz için hepinize çok teşekkürler.
Bu ay birçok ilgi çekici yazı geldi. Bu yazılarda çeşitli şeyler
okuyarak bilgileneceksiniz. Yazı gönderen arkadaşlarımıza
emekleri için çok teşekkür ediyoruz.
Ayrıca bu ay, Havan İlaç ve Kimya Şirketi Yönetici ve Genel
Müdürü Sn. M. Tamer Gelen Bey ile çok güzel bir röportaj
gerçekleştirdik. Kendisine ve bize bu röportajda yardımcı olan
Sn. Tuncay Taşkın Bey'e çok teşekkürler.
Bize her zaman sektör ya da kimya ile ilgili bir konuda yazıp
gönderebilirsiniz.
Keyifli okumalar dileğimizle
5. İÇİNDEKİLER KAR NEDEN BEYAZDIR? 7
12
21
24
29
39
43
48
10
14
22
28
31
40
47
50
KİMYANIN İLK ÇEYREK İHRACATI
3 MİLYAR 341 MİLYON DOLAR
LİTYUM SİNEKLERDE ÖMRÜ UZATTI
AEROJEL
ÖĞRENCİLERDEN YUMURTANIN
RAF ÖMRÜNÜ UZATAN PROJE
SUYUN DÖRDÜNCÜ HALİ KEŞFEDİLDİ!
GÜNEŞ KREMLERİ HAKKINDA
BİLMEDİKLERİMİZ
2 BOYUTLU BOR ATOMLARI SÜPER
İLETKENLİK KAZANIYOR
ICP-İNDÜKTİF EŞLEŞMİŞ PLAZMA
OPTİK EMİSYON SPEKTROMETRESİ
TÜRK PLASTİK SEKTÖRÜ İRANPLAST
2016’DA
ORGAN YAPIMINDA BİYOMALZEMELER
KİMYA İHRACATINA
AVRUPA BİRLİĞİ DOPİNGİ!
YOSUNLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ
BAŞLADI
ALMANYA PLASTİK POŞETE SAVAŞ AÇTI
TÜRKİYE PLASTİK, KAUÇUK VE
KOMPOZİT SEKTÖR MECLİSİ KURULDU
KANDA GLİKOZ TAYİNİ
7. KİMYAGER
SILA KABATAŞ
ÖĞRENCİ
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
slakabatas@gmail.com
7
KAR NEDEN
BEYAZDIR?Kar Tanelerinin Kristalizasyonu
G
enellikle çapları 2-4 mm, ağırlıkları ise
yaklaşık 0,005 gram'dır. Kar tanesi, oluşmaya
başladığı zamanki sıcaklığa ve neme
göre şekil alır. Nadiren yaklaşık -2 °C derecede
kar taneleri simetrik üçgen şeklinde oluşur. Kar
tanelerinin çoğu çıplak gözle düzensiz görünür,
ama resimlerde şekillerin çekiciliği nedeniyle
mükemmele yakın görülebilir. İnce ve düz şekilli
kristaller hava 0 °C ila -3 °C arasında oluşur. -3 °C
ila -8 °C arasında kristaller iğne, içi boş sütunlar
veya prizmalar (uzun ince kalem şekli) şeklinde
oluşur. -8 °C. ila -22 °C arasında tabak şekline döner
ve bazen dallı ve dendritik özellikler taşır. Sıvı ile
buz arasındaki buhar basıncının maksimum farkı
yaklaşık -15 °C derecede görülür ve bu ısıda kristaller
sıvı damlacıklarını tüketerek hızla büyürler. -22 °C
derece altında kristaller sütun şekline girer ancak
çok daha karmaşık büyüme modellerine de sahiptir.
Sütunlar, düzlemler, yan-düzlemler, kurşun-rozetler
gibi şekiller oluşur. Eğer bir kristal yaklaşık −5 °C
derecede sütun şeklinde bir büyüme eğiliminde
ise, bu sütunlar daha sıcak bir havaya rastladığında
sütunun sonunda bir tabak-plaka veya dendritik
şekiller oluşur, ve bu kristallere "şapkalı sütun"
denir.
8. 8
Kış mevsiminde kar tanelerini sevmemizin
nedenlerinden biri temiz, beyaz renkli ve saf bir
şekilde olmasındandır. Kar beyaz renkli olmasaydı
kar olmazdı. Bunu bir an düşündüğümüzde, saydam
buz kristallerinin bir araya gelmesiyle oluşan kar
kütlesinin beyaz renkli olması tuhaf karşılanabilir.
Peki, bu beyaz renk nereden gelmektedir?
Renge Ne Neden Olur?
Beyazlığın nereden geldiğini anlamamız için, geriye
dönük bilgilerimize bir göz atmamız ve farklı
şeylerin neden farklı renkte olduğunu anlamamız
gerekir. Görünür ışık, ışığın birçok farklı şekildeki
ışık şiddetinden oluşmaktadır. Gözümüz farklı
renkleri farklı renk ışık şiddetinde saptar.
Farklı nesneler farklı renklere sahiptir, çünkü düzenli
parçacıklar, nesne üzerinde farklı titreşim şiddetine
sahiptirler. Bundan dolayı bir nesneye ışık enerjisi
temas ettiği anda, nesnedeki atomlar ve moleküller
ışık enerjisinin kendisine ihtiyaç duyduğu kadarını
absorbe (içine çekmek) etmektedir. Nesnelerin farklı
renklerde olması ışıktaki farklı ışık şiddetlerini
absorbe etmesinden kaynaklanmaktadır.
Bir dizi farklı şeylerin olması ışık şiddetlerinin
absorbe edilememesinden kaynaklanabilmektedir.
Bazı maddelerde, bir parçacık ışık şiddetini tekrar
saçtığında, bir sonraki parçacık vasıtasıyla birbirini
takip eder. Bu olayın meydana gelmesi madde
için açık ve temiz bir olaydır. Çoğu katı maddede,
maddenin opak olmasından dolayı ışığın küçük
bir kısmı maddenin dışındaki absorbe edilmemiş
parçacıkların çoğu tekrar saçılır. Kısacası; bir
nesnenin opak olması, nesnedeki parçacıkların ışık
enerjilerini absorbe edememe toplamıdır.
9. 9
Kar donmuş sudur ve hepimiz biliriz ki, donmuş
su temizdir. Peki niye kar taneleri kendine özgü bir
renge sahiptir? Bunu anlamak için, bir parça buz alıp
ona bakmamız yeterlidir. Buz saydam değildir; fakat
yarı saydamdır. Bunun anlamı ışık, madde üzerinde
dosdoğru bir yoldan ilerleyemez, maddedeki
parçacıklar ışığın yönünü değiştirmektedir.
Bu olay, fotonların (ışık parçacıkları) buz
molekülleriyle etkileşmesiyle açıklanır. Bu
etkileşmenin sonucunda fotonun yönü değişir ve
foton (veya ışık) buza girme doğrultusundan farklı
bir doğrultuda buzu terkeder.
Kar, birçok bağımsız buz kristalinin tekrardan
düzenlenerek bir araya gelmesiyle oluşan bir buz
yumağıdır. Işık veya foton kar tabakasına girdiğinde,
buz kristalinin en üstündeki bölgede ilerler, bu
yönlenmeyi hafifçe değiştirir ve yeni bir buz kristali
üzerine gönderilir. Onun üzerinde de aynı şey
meydana gelir. Aslında, tüm kristaller ışık etrafında
buz yığının dışında tekrar bir araya gelirler. Aynı şey
tüm farklı ışık şiddetlerinde olur, böylece ışığın tüm
renkleri geri dönmüş olur. Görünür spektrumdaki
tüm ışık şiddetlerinin bir araya gelmesi sonucu beyaz
renk oluşur. Bundan dolayı kar tanelerini beyaz
renkte görürüz.
Tek cümleyle özetlersek; her bağımsız buz kristalinin
berrak olmasına rağmen birleşmiş formu (ki buna
kar diyoruz) ışık frekansında sapmalara yol açar ve
gözümüze karın beyaz renkte görünmesine neden
olur.
Kaynaklar :
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kar
10. 10
HaberYabancı
2 BOYUTLU BOR ATOMLARI SÜPER
İLETKENLİK KAZANIYOR
Rice Üniversitesi’nden bilim insanları borun iki
boyutta doğal olarak düşük sıcaklıklı süper iletken
olduğunu keşfetti.
Bu keşif bor üzerine yapıldığından, çok büyük bir
potansiyel taşıyor. Rice ‘dan teorik fizikçi Boris
Yakobson ve yardımcılarının yaptığı hesaplamalar
sonucunda borun atomik olarak düz konfigürasyonu
halinde metalik özellik sergilediği ve direnç olmadan
elektronları ilettiğini keşfetti.
Araştırma bu ay Amerikan Kimya Topluluğu’nun
Nano Letters dergisinde yayınlandı. Normalde süper
iletken malzemelerdeki en büyük zorluk direncin
mutlak sıfıra yakın bölgelerde gerçekleşmesidir.
Süper iletkenlik 100 yıldan fazladır bilinen bir
fenomen olsa da, atomik 2 boyutlu bor atomları için
daha önce hiç test edilmediğini belirtiyor; Yakobson
araştırma grubundan bilim insanı Evgeni Penev.
Materyal atomik boyutta olduğundan oldukça hafif
olacaktır. Aynı anda metalik DE olduğundan süper
iletkenlik için iki ön koşul sağlanmış oluyor. Yani
düşük sıcaklıklarda elektronlar eşlenerek, kristalin
içindeki dansa benzer bir etkileşim oluşturuyorlar.
“Düşük boyutluluk da yararlı olacaktır. Belki bir
ya da birkaç adet iki boyutlu metal olabilir.
Bu da bize araştırma için gerekli motivasyonu
sağlıyor. İşin içine daha da girdikçe
heyecanlanıyoruz,” diyor Penev. “Karşı
momentalı elektronlar ve spinleri etkili bir
şekilde Cooper çiftlerini oluşturuyor, birbirleriyle
düşük sıcaklıklarda etkileşerek, kafes(lattice)
vibrasyonlarına yardımcı oluyorlar. Bunlara
fonon deniyor ve maddeye süper iletkenlik
özelliğini veriyorlar. Süper iletkenlik makroskopik
dalga fonksiyonunun tümünün göstergesi olan
inanılmaz bir fenomen,” diyor Penev Aslında 2D
materyalde iletkenliği belirten ilik teorik raporun
yayınlandığı anlarda ABD ve Çin’de materyalin
üretilmesi şans değil. Aslında Yakobson grubu
tarafından yayınlanan önceki raporda bir yol
haritası önerilmişti. 2D borun artık üretilmiş olması
araştırmanın yazarlarına göre iyi bir şey. “Boru
karakterize etmek için yıllardır çalışmaktaydık .
Kafes kümelerinden, nanotüpler ve düz
tabakalarına kadar pek çok şey olsa da bu
laboratuvarlar artık teorilerimizi test edebilecek,”
diyor Yakobson. Prensipte bu çalışma yılllar önce
yapılabilirdi fakat neden yapılmadı ? Çünkü materyal
hipotezsel kaldı ve teorik olarak mümkün olsa
da bunu üretmek için iyi bir sebep yoktu. Yapılan
görüşmeler sonucunda geçtiğimiz sonbaharda
üretilebileceği ortaya kondu . Bor atomları 2
boyutlu hale geldiğinden bir desenden fazla desen
oluşturabiliyor.
Yakobson ve ekibi artık çalışmanın meyvelerini
toplamaya başlayacak. Polimorf olarak bilinen bu
desenler, materyalin iletkenliğini ayarlamalarını
sağlayabilir. Penev’ e göre sadece altıgen
deliklerin hizalanmasını ayarlayarak iletkenliği
ayarlayabileceğini belirtiyor. Araştırmacılar borun
bu niceliklerinin bundan on yıl önce keşfedilen
11. 11
magnezyum diboritin yüksek sıcaklıklardaki
elektron-fonon süper iletken karakterinde gizli
olabileceğini belirtti. İnsanlar süper iletkenliğin
bor tabakasından kaynaklandığını uzun süre önce
anladı. Magnezyum bor tabakasına bazı elektronlar
saçarak onu besliyor gibi görünüyor. Fakat artık
2-D bor zaten metalik olduğundan zaten metalik
özellik gösteriyor, diyor Penev. Penev inert altıgen
bor nitritin (beyaz grafen) aralarındaki 2-D boru
izole ederek materyalin süper iletkenliğini stabil
hale getirebileceğini düşünüyor. Araştırma süper
bilgisayar eksikliğinden dolayı düşünüldüğünden
daha uzun sürdü.
12. 12
Yerli
Haber ÖĞRENCİLERDEN YUMURTANIN
RAF ÖMRÜNÜ UZATAN PROJE
Afyonkarahisar’da Süleyman Demirel Fen Lisesi
10’uncu sınıf öğrencileri, yumurtanın raf ömrünü 2,5
aya çıkaran proje hazırladı.
Keçiboynuzundan elde edilen karışımı kullandıkları
proje ile TÜBİTAK 47. Ortaöğretim Öğrencileri
Araştırma Projeleri Yarışmasının Eskişehir bölge
elemelerinde birinci olan Mustafa Can Kifteci ve
Barış Akarca, Türkiye genelinde düzenlenecek
yarışmada bölgeyi temsil edecek.
Öğrencilerden Kifteci, üzeri kirli olmasına rağmen
yumurtaların neden yıkanmadan buzdolabına
konulduğunu merak ettiğini söyledi.
Annesinin, yıkanarak saklanan yumurtanın
daha çabuk bozulduğunu söylemesi üzerine,
konuyu internetten araştırdığını anlatan Kifteci,
“Araştırma sonunda, yıkanan yumurtanın üst
katmanındaki zarın bozulduğu, gözenekler
açıldığı için bakterilerin içeriye daha hızlı
girebildiğini ve bozulduğunu öğrendim. Bunun
üzerine, ‘ne yaparsam yumurtanın daha uzun süre
saklanmasını sağlayabilirim’ diye düşündüm” dedi.
Kifteci, arkadaşı Barış Akarca ile yaptıkları
değerlendirmede, yumurtanın yıkandıktan sonra
üzerinin doğal, sağlıklı ve şeffaf bir madde ile
kaplanarak saklanabilmesi üzerinde yoğunlaştıklarını
dile getirdi.
Keçiboynuzu çekirdeğinden jel ile
kaplandı
Kimya mühendisleri ile yaptıkları görüşme sonrası,
bu konuda bir proje hazırlamaya karar verdiklerini
aktaran Kifteci, şöyle devam etti:
“Antimikrobiyel özelliği bulunan keçiboynuzunu
kaplama malzemesi olarak kullanabileceğimizi
öğrendik. Kimya mühendislerinin de katkısıyla,
çekirdeklerinden ‘Keçiboynuzu Gamı-Locust Bean
Gum’ (LBG) tozu elde ettik. LBG, sorbitol şurubu
ve saf sudan hazırladığımız jel kıvamındaki özüt
ile yıkanmış yumurtaların yüzeyini kapladık.
Kurumaya bıraktığımız yumurtalar, 2 saatin
ardından buzdolabında saklanabilir hale geldi.”
Akarca ise yumurtaların raf ömrünün uzayıp
uzamadığını belirlemek için uzun süreli deney
13. 13
yaptıklarını belirterek, şunları söyledi:
“Yıkanmamış, yıkanmamış ve jel kaplı
yumurtaları buzdolabında 4 derecede ve
22 derece oda sıcaklığında beklettik. 30.
günün sonunda yıkanmış yumurtaların aşırı
derecede bozulduğunu belirledik. Yıkanmamış
yumurtaların da gerek oda sıcaklığında gerekse
buzdolabında sarısının dağılmaya başladığını,
bozulma başlangıcında olduğu görüldü.
Yıkadıktan sonra jel ile kaplanan yumurtalarda
ise buzdolabında ve oda sıcaklığında herhangi bir
fiziksel bozulma olmadı.”
Bakteriye rastlanmadı
Yumurtalardaki bakteri durumuyla ilgili de inceleme
yaptıklarını belirten Akarca, şöyle konuştu:
“Numunelerdeki bakteri miktarını ölçtük.
Yıkanmış ve yıkanmadan saklanan yumurtalarda
bakteri miktarı gözlemledik. Ancak kaplamış
olduğumuz yumurtalardaki bakteri miktarı
sıfırdı. Kısaca, temiz, sağlıklı ve raf ömrü uzun
saklama koşulu oluşturduk. Projemiz 30 günlük
bir çalışmayı kapsıyordu ve bu sürenin sonunda
yumurtada bakteri oluşmadığını ortaya koyduk.
Normal şartlarda yumurtayı buzdolabında
sakladığınız zaman 21. günde yavaş yavaş bozulma
oluyor. Ancak biz jel ile kaplanmış yumurtanın iki
buçuk aya kadar dayanabileceğini belirledik.”
Öğrencilerin biyoloji öğretmeni Perihan Çağlar da
projenin TÜBİTAK proje yarışması Eskişehir bölge
elemelerinde birinci olduğunu dile getirdi.
Çağlar, gıdalardan bulaşan hastalıkların toplum
sağlığını yakından ilgilendirdiğine dikkati
çekerek, “Yumurta da en çok tüketilen besin
kaynaklarından biri. Öğrencilerimizin hazırladığı
projenin yumurta sektörüne katkı sağlayacağına
inanıyorum” dedi.
14. 14
KİMYAGER
AKIN ÖZDEMİR
YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
ozdmrakin@gmail.com
14
ORGAN YAPIMINDA
‘‘BİYOMALZEMELER‘‘
KARACİĞER
K
arnın sağ üst kesiminde bulunan karaciğer,
en önemli organlardan biri. Diğer birçok
organdan farklı olarak karaciğerin sayısız
görevi var. Vücudun fabrikası olarak da adlandırılan
karaciğer, gıdaların sindirilmesi için gerekli safra
ve enzimleri, çeşitli proteinleri, pıhtılaşma için
gerekli faktörleri üretiyor. Vitamin ve kolesterol gibi
yapıtaşları için adeta bir depo görevi görüyor. Kanın
zararlı maddelerden arındırılması da karaciğerin en
önemli görevleri arasında. Karaciğer yalnızca hücre
kümelerinden oluşmuyor. İçerisinde çok karmaşık
bir damar ve kanal ağı var. Karaciğer hücreleri de,
bu damar ve kanal sistemiyle yakın komşulukta
bulunuyor. Karaciğer, bu karmaşık yapısı nedeniyle
yapay olarak oluşturulması en zor olan organlardan
biri.
Karaciğer yetmezliğine yol açan etkenlerin başında
alkole bağlı siroz, hepatit (sarılık) ve aşırı dozda
kullanılan ilaçlar geliyor. Karaciğer yetmezliği
geliştikçe vücutta kanamalar, karında şişlik ve koma
görülebiliyor. İlerlemiş organ yetmezliklerinde halen
tek tedavi seçeneği, organın değiştirilmesi. ABD'de
yaklaşık 10 milyon insanda çeşitli derecelerde
karaciğer hastalığı mevcut. Yine bu ülkede 12 bin
kişi karaciğer nakli için sırada. Bu kişilerin yalnızca
üçte birine uygun karaciğer bulunabiliyor ve her yıl
%20'si nakil sırasında beklerken ölüyor. Bu rakamlar
gelişmekte olan ülkelerde çok daha korkutucu
15. 15
boyutta. Organ bağışının çok az olduğu ülkelerde,
karaciğer hastalıklarına bağlı ölümler oldukça
fazla. Son 4-5 yıl içinde geliştirilen yapay karaciğer
cihazları, organ sırasında bekleyen hastalara
karaciğer bulunana kadar zaman kazandırıyor.
Yeni geliştirilen yapay karaciğer cihazları, insan
karaciğer hücrelerini kullanıyor. İlk olarak hastanın
kanındaki hücreler ayrılarak "plazma" denen sıvı
elde ediliyor. Daha sonra plazma, içi karaciğer
hücreleriyle dolu bir kartuşa aktarılıyor. Kartuşun
içinde sınırsız yaşama yeteneği olan milyonlarca
karaciğer hücresi bulunuyor. Bu hücreler normal
bir karaciğer hücresinin neredeyse tüm görevlerini
yapabiliyorlar. Kartuşun içine dolan plazma, bu
hücreler sayesinde zararlı maddelerden arındırılıyor.
Kartuştan süzülen temiz plazma tekrar hastaya
geri veriliyor. İnsan hücrelerinden yararlanan
cihazlar, yaklaşık on gün süreyle kesintisiz olarak
kullanılabiliyor. Yapay karaciğer cihazları son yıllarda
daha da geliştirildi. Heksagonal mikrokanallar
üzerine yerleştirilen karaciğer hücreleri, yapay
karaciğer görevini görebiliyor. Hastanın kanı,
bu kanallar içinden geçerken karaciğer hücreleri
tarafından zararlı maddelerden temizleniyor. Ancak
kan bu kanallardan geçerken içindeki oksijeni de
kaybedebiliyor. Bu nedenle kanalları kısa tutmak
gerekiyor. Kanalların kısa olması da yeterince zararlı
maddelerden temizlenmesini engelleyebiliyor.
Bu tür cihazlar her ne kadar geliştirilmişse de,
bir karaciğerin görevini tam olarak gerçekleşti-
remiyorlar. Bu nedenle üç boyutlu yapay karaciğer
oluşturma çalışmaları hızla devem ediyor. Yapay
karaciğer oluşturmak, teknik açıdan oldukça güç.
Dr. Vacanti'nin 1997 yılında bir farenin sırtında
insan kulağı geliştirdiği günden beri, üç boyutlu ve
damarlı yapay karaciğer fikri hayal olmaktan çıktı.
Harvard Üniversitesi'ndeki bilim adamları orijinal
karaciğer benzeri bir model oluşturdular. Yapay
karaciğer yaratmada en önemli basamak, karmaşık
damar yapısını oluşturmak. Bu nedenle ilk olarak,
vücuttan çıkartılmış bir karaciğerin damarlarının
içine, özel bir sıvı plastik materyal enjekte ediliyor.
Bu sıvı kısa süre içinde katılaşarak damarların şeklini
alıyor. Daha sonra karaciğer dokusu özel sıvılarla
eritilerek yok ediliyor. Geriye yalnızca katılaşmış ve
damar şeklini almış olan madde kalıyor. Kurumuş
ağaç dallarına benzeyen bu yapı, karaciğerin damar
yapısını temsil ediyor. Bu yapının görüntüleri
bilgisayara aktarılarak üç boyutlu görüntüler elde
ediliyor. Bu görüntüler yardımıyla silikon kalıplar
hazırlanıyor.
Silikon kalıpların içine polilaktik glikolik asit (PLGA)
yapısındaki bir madde dökülüyor. Böylece karaciğer
damarlarının organik bir iskeleti oluşturuluyor. Bu
iskeleti oluşturduktan sonraki aşamaysa hücrelerin
oluşturulması. Damar iskeleti çevresine yerleştirilen
karaciğer hücreleri, belirli büyüme faktörleri
yardımıyla çoğalarak organın kalın etli kısmını
oluşturuyorlar.
Bir sonraki aşamaysa damarın oluşturulması.
Bunun için süngerimsi yapıda olan PLGA içine
damar hücreleri enjekte ediliyor. İskelet, hücrelerin
çoğalması için gerekli büyüme faktörlerini ve
16. 16
besin maddelerini içeriyor. Damar hücreleri iskelet
boyunca ilerleyerek karaciğer hücrelerine yapışıyor.
Burada çoğalan damar hücreleri, iskelet çevresinde
birleşerek tam bir damar yapısı oluşturuyorlar.
PLGA iskelet birkaç ay içinde kendiliğinden eriyerek
geride karaciğer hücreleri ve içinde damarları olan
yapay bir organ bırakıyor. Bu şekilde oluşturulan
yapay karaciğer hayvanlarda denendi. Oldukça iyi
kan akımının sağlandığı bu organlarda dışarı kan
sızıntısı da gözlenmedi. Tabi bu teknolojiyi ideal
şekle getirmek çok kolay değil. Karaciğer içinde
değişik görevleri olan milyonlarca hücre var. Yalnızca
bir gram karaciğer dokusunda yaklaşık 100 milyon
karaciğer hücresi bulunuyor. Hücrelerin gerekli
noktalara yerleştirilmesi ve buradaki konumlarını
korumalarının sağlanması oldukça güç. Yapay
karaciğer oluşturulmasında karşılaşılan diğer bir
güçlükse, organın mikroplardan arındırılması.
Yapay organların içine hiçbir mikrobun girmemesi
gerekiyor. Bu nedenle, çalışmalarda kullanılan tüm
cihaz ve aletlerin steril, yani mikroptan arındırılmış
olmaları çok önemli.
KALP
Kalp, en önemli organlardan biri. Koroner damarların
tıkanmasına bağlı kalp kaslarının ölmesi, ve bunun
sonucunda meydana gelen kalp krizi, dünyadaki en
sık ölüm nedeni olarak gösteriliyor. Kalp hücreleri
kendini yenileme yeteneğine sahip değil. Bu nedenle
herhangi bir nedene bağlı olarak hücreler ölür ya da
görev yapamazsa, yani hücreler kasılma yeteneğini
kaybederlerse, kalp yetmezliği gelişiyor. Kalp
yetmezliğinde vücuttaki kan yeterince pompalanamıyor
ve organlar kansız kalıyor. Buna bağlı olarak da diğer
organlarda yetmezlikler başlıyor. Milyonlarca insan
kalp yetmezliğinin pençesinde ve nakil için uygun
bir kalp bekliyor. Bu insanların fazla zamanı yok.
Kanı pompalama yeteneği olan yapay kalp cihazları
nakil yapılana kadar geçen sürede hastalara zaman
kazandırıyor. Ancak bu cihazların vücutta taşınması
çok kolay değil. Enerjiyi aldıkları piller vücut
dışında bulunuyor. Hastaların mutlaka yedek pillerle
dolaşmaları gerekiyor.
Sağlıklı Kalp Hastalıklı Kalp
17. 17
Yapay kalp cihazları yabancı cisim oldukları için,
kan bunun içinden geçerken pıhtılaşabiliyor. Bunu
engellemek için sürekli kanı sulandıran ilaçların
alınması gere-kiyor. Son yıllarda kalp yetmezliğinin
tedavisinde cihazlar yerine kalp kası hücrelerinin
kullanılması gündeme geldi. Kemik iliğinden alınan
hücreler ya da embriyodaki kök hücreler kullanılarak
kalp kası hücresi (kardiyomi-yosit) oluşturulabiliyor.
Kök hücreler birçok hücreye dönüşme yeteneğine
sahip. İnsanın oluşumu aşamasındaki ilk hücreler
olan embriyonel kök hücreler, kültürlerde
çoğaltılarak özel büyüme faktörleri sayesinde
kalp hücrelerine dönüştürülüyorlar. Bu hücreler
farklı genetik yapıya sahip oldukları kişiye
nakledildiklerinde bağışıklık sistemini harekete
geçirebiliyor. Yapılan çalışmalar, kemik iliğinden
alınan bazı hücrelerin de özel koşullarda kalp
hücresine dönüşebileceğini gösterdi. Kişinin kendi
kemik iliğinden alınacak olan hücrelerin genetik
yapısı kalbindeki hücrelerle aynı olduğu için,
bunların tedavi amaçlı kullanımı bağışıklık sistemi
açısından sakınca yaratmıyor. Kemik iliği hücreleri
özel kültürlerde kalp hücresine dönüşüyor. Bu
hücreler belirli sayıya ulaştıktan sonra tekrar hastaya
geri veriliyor. Bu hücreler dolaşım yoluyla kalbe
giderek hasarlı bölgeye yerleşiyorlar. Hasarlı kalp
hücreleri arasında yerini alan sağlıklı kalp hücreleri
burada normal işlevlerini yerine getiriyor. Bu sayede
kalp yetmezliği önlenebiliyor.
Büyüme faktörleri sayesinde çoğaltılan hücreler
kısa bir sürede birleşerek kollagen iskelet etrafında
kenetlendi. Çoğalarak üç boyutlu şekil alan kalp
hücreleri kasılma işlevini de yerine getiriyor. Bu
tür tedaviler henüz deneme aşamasında olmalarına
karşın bilimadamları daha da ileri giderek kalp
dokusunu vücut dışında oluşturmayı başardılar.
Bir günlük yavru farelerin kalp hücrelerini alan
bilimadamları bu hücreleri kollagen ve serum içeren
bir ortama yerleştirdiler. Yaklaşık dört günde, kap
içindeki hücreler çoğalarak birbiriyle kenetlendiler.
Orijinal kalp dokusundaki gibi birbirine yapışan
hücreler dakikada 100 kez kasılan kalın bir hücre
kümesi oluşturdu. Vücut dışında elde edilen bu yapay
kalp dokusu, mikroskobik olarak üç boyutlu kalbin
benzeri.
Yapay kalp dokusu elde etme çalışmaları şimdi
daha da ileri noktalara götürülüyor. Artık hedef
kalp hücresi ya da kalp dokusu oluşturmak değil,
üç boyutlu organ, yani yapay kalp yaratmak. Birçok
kalp hastalığında, kişilerin uzun bir tedavi sürecini
beklemek için zamanları olmuyor. Hücre ya da
doku nakli sonrasında bu hücrelerin hedef bölgeye
giderek burada çoğalmaları ve hasarlı hücrelerin
yerini almaları uzun bir süreç gerektirebilir.
Sonuçların alınması için belirli süre gerektiren bu
ve benzeri tedavilerin, kalbin tamamının hasarlı
olduğu durumlarda kullanılmaları pratikte mümkün
olmayabilir. Böyle durumlarda organın tamamının
en kısa sürede değiştirilmesi gerekir. Organ
kaynaklarının son derece yetersiz olduğu günümüzde
yapay olarak üretilecek organlar, en önemli umut
kaynağı.
18. 18
KORNEA
Gözün en dış tabakası olan kornea herhangi bir
nedenle hasara uğrayınca görüş kapasitesi önemli
ölçüde azalıyor. Bazı durumlarda hasar kalıcı olup
körlüğe kadar ilerliyor. Bu durumlarda tek seçenek
hasarlı korneayı yeni bir kornea ile değiştirmek
oluyor. Kalıcı ve ileri dereceli kornea hasarlarında
halen en sık kullanılan tedavi yöntemlerinden
biri, kornea nakli. Teknik olarak çok fazla zorluğu
olmayan bu yöntemde, kornea, kadavralardan temin
ediliyor.
Kornea, kıkırdak dokusu gibi "difüzyon"
yoluyla, yani besinlerin ve oksijenin hücreler
arasına sızmasıyla yaşamını devam ettiriyor. Kan
damarlarının olmaması, korneayı bağışıklık sistemi
açısından avantajlı hale getirmesine karşın doku
reddini tam olarak ortadan kaldırmıyor.
Kornea hücreleri vücut tarafından yabancı olarak
kabul edilip reddedilebiliyor. Bunu engellemek
için kornea nakli yapılan hastaların, sürekli
olarak bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar
kullanmaları gerekiyor. Kornea naklinin bu ve benzer
dezavantajları yapay kornea fikrini gündeme getirdi.
Bilim adamları, büyük oranda su içeren ve polimer
yapısında olan jeller geliştirdiler. "Hidrojel" denen
bu yapay kornealar, esneme yeteneğine sahip, elastik
yapılar. Hidrojel yapay kornealar, nakil için risk
taşıyan ya da ilaç kullanılması istenmeyen hastalarda
tercih ediliyor.
Yapay korneayı yerleştirmek için hastanın kendi
korneasının bir kısmı kesiliyor; kesilen yerde oluşan
boşluğa hidrojel kornea naklediliyor. Bu kornealar
sayesinde, yasal olarak tam kör kabul edilen kişilerin
görmelerinde önemli ilerleme kaydediliyor. Yapay
kornealar halen normal görüş sağlamasalar da, doku
mühendisliği ve polimer kimyasındaki gelişmeler
sayesinde her geçen gün orijinaline daha çok benzer
hale getiriliyorlar.
19. 19
KEMİK
Bazı kemik hastalıkları, tümörler ya da kötü kırıklar
büyük kemik hasarlarına yol açabiliyor. Kemik kaybı
olan kısımların onarılması oldukça zor. Her ne kadar
kemik dokusu kendisini yenileme yeteneğine sahip
olsa da, oluşan büyük boşlukları dolduramıyor.
Örneğin tümör nedeniyle çıkartılan 10 santimetrelik
kemiğin yeniden oluşarak burayı doldurması
mümkün olmuyor. İyi bir kemik iyileşmesi için,
kemik uçlarının yakınlaştırılması ve karşılıklı
getirilmesi gerekiyor. Çeşitli cerrahi tekniklerle
kemik boyu uzatılarak boşluklar doldurulsa da, bu
her hastada mümkün olamıyor ya da uzun süre
alıyor. Kadavralardan alınan kemiklerin nakliyse,
bağışıklık sistemi engeliyle karşılaşıyor. Seramik ya
da metal malzemeden yapılan kemikler de, uzun
dönemde yabancı cisim etkisi nedeniyle reaksiyona
yol açıyor. Buna ek olarak, yabancı maddelerin yol
açtığı önemli sorunlardan biri de enfeksiyon.
Geliştirilen yapay kemikler sayesinde kemik
kaybına yol açan kırıklar ya da hastalıklar tedavi
edilebilecek. Bilim adamları gerçek kemik dokusuna
oldukça yakın bir yapay kemik dokusu oluşturmayı
başardılar. Bu teknikte ilk olarak, kemiğin iç ve
dış yapısı kompüteri-ze tomografi (CT) ya da
magnetik rezonans (MRI) tetkikleri yardımıyla
görüntüleniyor. Oluşan bu görüntüler daha sonra
bilgisayara aktarılıyor. Kemik, dış yüzeyi oldukça
pürüzsüz ve içi dolu gibi görünse de, ortası boş ve
gövde kısmı iyi organize olmuş ince tabakalardan,
yani lamellerden oluşuyor. Bu yapı, en ince hatlarına
kadar bilgisayara yüklendikten sonra üç boyutlu poli
mer iskelet oluşturuluyor. Belirli bir zaman sonunda
kendiliğinden erime özelliğine sahip bu iskelet,
oldukça sağlam yapıda. Vücuda yerleştirildikten bir
süre sonra kemik hücreleriyle doluyor. Vücut kendi
kemik dokusunu oluşturdukça bu iskelet kayboluyor.
Son yıllarda yapay kemik çalışmaları daha da ileri
giderek yalnızca şekil olarak değil, yapısal olarak
da orijinaline çok yakın yapay kemik oluşturmayı
başardı. İnsan vücudundaki hücreleri ve dokuları
bir arada tutan, bir bakıma tutkal görevini gören
"kollagen", yapay kemik iskeleti oluşturmakta da
kullanılıyor. Bilgisayar yardımıyla üç boyutlu ve
kemik şeklin de kollagen iskelet oluşturulduktan
sonra, içine kalsiyum fosfat kristalleri yerleştirili-
yor. Bu kristaller iskelete kemik sertliğini veriyor.
Vücuda nakledildiğinde, kemik hücreleri bu yapının
içine doluşarak çoğalmaya başlıyorlar. Kısa bir
sürede iskeletin içi orijinal kemik dokusuyla doluyor.
Böylece nakledilen yapay kemik, hastanın kendi
kemik dokusuyla kaynıyor.
Yapay Kemik
Kaynaklar :
1.http://www.tsn.org.tr
2. Wintermantel, E., Mayer, J., Blum, J., Eckert, K.L., Lüscher, P. and Mathey, M., Tissue engineering scaffolds
using superstructures, Biomaterials, 17, 83-91, 1996
3. http://www.incites.com
4. http://www.azom.com
5. Handbook of biomaterials evaluation / Andreas F. Von Recum
20. 20
6. Biomaterials / Joon B. Park / Roderic S. Lakes
7. Park, J.B., Kim, Y.K., 2000. Metallic Biomaterials, The Biomedical Engineering Handbook: Second Edition.
CRC Press LLC, 2000.
8. Guna Selvaduray, Introduction to Applications of Applications of Materials in Medical Materials in
Medical Devices, 2005, MATE 175, San Jose State University.
9. Jim Hollenhorst, Molecular Scale Technologies for Electronics and the Life Sciences, IEEE SF Bay Area
Nanotechnology Council Lunch Seminar, July 19, 2005.
10. Patrick A. Tresco, Utah State University, BIOEN 5301/6900: Introduction to Modern Biomaterials, 2004.
11. F. Larry Leistritz, Nancy M. Hodur, Donald M. Senechal, Department of Agribusiness and Applied
Economics, North Dakota State University. Biomass ’06 Workshop Grand Forks, ND, 2006
21. 21
HaberYabancı
LİTYUM SİNEKLERDE ÖMRÜ UZATTI
İngiliz araştırmacılara göre lityum, en azından
sineklerde ömrü uzatıyor.
Laboratuvar deneylerinde düşük dozlarda lityumun
meyve sineklerinin ömrünü uzattığı belirlendi.
Bilim insanları umut verici diye niteledikleri
bu bulgunun ileride insanların daha uzun ve
sağlıklı yaşamalarına yardımcı olacak yeni ilaçlar
geliştirilmesini sağlayabileceğini bildirdi.
Psikiyatride değişken ruh halinin tedavisi için
kullanılan lityum, yüksek dozlarda alınırsa ağır yan
etkilere neden olabiliyor.
Lityumun beyni nasıl etkilediği tam olarak
bilinmiyor, ancak meyve sineklerinde GSK-3 diye
bilinen kimyasal maddeyi bloke ederek ömrü
uzatabildiği görülüyor.
Londra Üniversitesi tarafından yapılan araştırmanın
sonuçları Cell Reports adlı bilimsel dergide
yayımlandı.
Araştırmada düşük dozlarda lityum verilen meyve
sineklerinin ortalamadan yüzde 16 daha uzun
yaşadıkları belirlendi.
Lityum yüksek dozlarda verildiğinde ise sineklerin
ömrünü kısalttığı görüldü.
Araştırmaya başkanlık eden Prof. Linda Partridge,
sineklerde düşük dozda lityumdan elde ettiğimiz
sonuç cesaret verici, bir sonraki adımımız daha
karmaşık hayvanlarda GSK-3’ü hedefleyerek, ileride
insanlar üzerinde denenebilecek bir ilaç geliştirmek”
dedi.
Araştırma ekibinden Dr Ivana Bjedov, düşük dozda
lityumun sineklerde şeker oranı yüksek bir beslenme
rejiminde yağ oluşumunu da engellediğini belirtti.
Araştırmaya mali destek veren İngiltere Parkinson
hastalığı vakfından Claire Bell “Araştırmacıların
yaşlanma bulmacasının önemli bir parçasını
tespit ettiklerini görmek çok cesaret verici” diyor
ve ekliyor: “Bu sayede günün birinde yaşlanma
sürecine müdahale etmemiz mümkün olabilir.”
22. 22
Haber
Yerli
TÜRK PLASTİK SEKTÖRÜ
İRANPLAST 2016’DA
Ambargo sonrası hızla büyümesi beklenen İran
plastik sektörünün en önemli iş platformlarından
olan İranplast 2016’nın son günlerine yaklaşılırken
önemli adımlar atıldı.
Plastik Sanayicileri Derneği’nin (PAGDER) Türkiye
resmi temsilcisi olarak katılım düzenlediği İranplast
2016 fuarında etkin bir şekilde yer alan Türkiye
plastik sektörü, güçlü işbirliklerinin kapılarını
araladı.
Fuarda İran’ın en önemli sivil toplum örgütlerinden
biri olan APIC İran Petrokimya Endüstrisi Şirketleri
Derneği ile toplantı gerçekleştiren ve fuara yönelik
değerlendirmelerde bulunan PAGDER Yönetim
Kurulu Başkanı Reha Gür, “İran hali hazırda
Türkiye plastik sektörünün güçlü iş yaptığı önemli
ülkelerden biri. Gelecek çok daha büyük fırsatlar
sunuyor ancak İran firmalarının da hızla yatırım
yaptığını unutmamalıyız” dedi.
Plastik Sanayicileri Derneği’nin (PAGDER) Türkiye
resmi temsilcisi olarak katılım düzenlediği İranplast
2016 fuarının son günlerine girilirken Türkiye’den
katılan alanının en başarılı ve önemli firmaları,
markaları olumlu görüşmelerini, etkin tanıtımlarını
sürdürüyor.
PAGDER organizasyonu ve İran’da bulunan
distribütörleri aracılığıyla katılan 30’a yakın Türk
firmasının yer aldığı fuarda, PAGDER’in öncü
rol oynadığı İran pazarına yönelik olarak Türkiye
plastik sektörünün iş imkanlarını geliştirme
girişimleri olumlu sonuçlar vermeye başladı. Fuarın
ilk gününden itibaren İranplast’ta ziyaretçi ve
diğer katılımcı firmalarla iş imkanlarını görüşen
Türkiye’nin güçlü plastik ve makine firmaları, somut
satışlar-işbirlikleri yaptı.
Gelecekte Potansiyel Realize
Edilecek!
Türkiye ile İran arasında güçlü bir plastik sektör dış
ticareti olduğunu vurgulayan Reha Gür, İran’ın en
fazla plastik mamul ithal ettiği ve en fazla hammadde
ihraç ettiği ülkeler arasında Türkiye’nin ikinci
sırada olduğunu hatırlattı. Gür, Türkiye’nin İran’a
plastik mamul ihracatının yıllık 150 milyon dolara
yaklaştığını vurguladı. Fuarın başarıyla sürüyor
23. 23
olmasından memnuniyet duyduğunu belirten Reha
Gür, şu değerlendirmeyi yaptı:
“İran hali hazırda Türkiye plastik sektörünün
güçlü iş yaptığı önemli ülkelerden biri. Gelecek
çok daha büyük fırsatlar sunuyor, ancak
İran firmalarının da hızla yatırım yaptığını
unutmamalıyız. Başarılı bir fuar organizasyonu
yaşıyoruz. Firmalarımız başarılı iş görüşmeleri
yaptı ve somut sonuçlar elde etti. Gelecekte, çok
büyük olduğunu gördüğümüz potansiyelin realize
edilmesi, işe dönüştürülmesi için başarılı adımlar
atıldı. Değerli katılımcılarımız, PAGDER’in
öncü rolünden ve organizasyondan duydukları
memnuniyeti de dile getirdiler. PAGDER’in
İran ile ilişkilerin geliştirilmesi; Türkiye plastik
sektörünün bu önemli platformda yer alarak daha
fazla iş yapmasına, güçlü potansiyellerini ortaya
koymalarına aracılık etmekten büyük mutluluk
duyduk” dedi.
Geleceğe yönelik güçlü bir beklenti içinde olduklarını
da kaydeden Reha Gür, “Türkiye plastik sektörünün
uluslararası pazarlara erişiminde oynadığımız
öncü rolümüzle üyelerimize ve tüm sektör
mensuplarımıza rehber olarak küresel çapta
etkinlikleri artırmaya yönelik vizyonumuzun
somut sonuçlarından birini ortaya koymuş olduk.
İran’ın fırsatlar sunduğu kadar gelecekte rakip
olma ihtimali de var. İran pazarı, birçok sektördeki
diğer Türk firmaları gibi plastik sektöründeki
firmalar için de olağanüstü işbirlikleri imkanı
taşıyor. Üretim, tüketim, yatırım, ihracat açısından
İran’ı zaten yakından takip ediyorduk; gelecekte
de sıcak takibimizi sürdürerek önemli tüm
gelişmeleri sektörümüzün dikkatine sunmaya
devam edeceğiz” dedi.
Pagder Organizasyonuyla
İranplast’a Katılan Türk Firmaları
İranplast 2016’ya İran’daki distribütörleri aracılığıyla
katılanların yanı sıra PAGDER organizasyonu ile
fuara katılan alanının en önemli diğer firmaları
(Alfabetik sırayla) şöyle: Akdeniz Kimya, Apeks
Makine, Beno Plastik, EBS Bağlantı Elemanları,
Ege Proses, Ercan Premiks, İnpak Makine, Koç
Elektromekanik, Kuatro Plastik, Mergen Makine,
Mikrostar, Monomer Extruder Makine, Opkon Optik
Elektronik, Ravago Petrokimya, RTC TEC, Sancar
Kimya, Saraç Makine, Sarten Ambalaj, Sisan Plastik,
Takımsan, Üstün İş Makine, Vatan Plastik.
24. 24
KİMYAGER
TUĞBA ÇİÇEK
ÖĞRENCİ
19 MAYIS ÜNİVERSİTESİ
cicek16.55@gmail.com
24
GÜNEŞ KREMLERİ
HAKKINDA BİLMEDİKLERİMİZ
YAZ AYININ VAZGEÇİLMEZİ GÜNEŞ KREMLERİ
Y
az aylarında güneş kremi çok sıklıkla kullanırız.
Hatta çoğumuz güneş kremi kullanmadan dışarı
adım atmayız, atamayız. Bu sebeple de güneş
kremi yaz aylarında adeta hayatımızın bir parçası haline
geliyor. Sağlıklı bir şekilde etki etmesini istiyorsanız eğer
güneş kremi alırken dikkat edilmesi gereken bazı kurallar
bulunmaktadır.
Güneş kremi nedir?
Güneşlenme sırasında cildin kurumasını, aşırı
yanmasını ve çatlamasını önleyen bir tür özel krem.
Güneş ışınlarına karşı cildimize koruyucu görevi
görür.
Peki kullandığımız güneş kremleri üzerindeki yazılar
ne anlama geliyor ?
Öncelikle güneş kremlerinin üzerinde gördüğümüz
SPF ne demek açıklayalım.
SPF
Sun protection factor (yani güneş koruma faktörü)
demek. Güneşten gelen solar enerjinin (Ultraviole
ışınlarının ) güneş ışınlarından korunan bir ciltte
yanmanın, korunmayan cilde göre ne zaman meydana
geleceğini ölçen bir ölçüdür. SPF değerleri arttıkça
koruma düzeyleri de artmaktadır. Güneş kremleri
SPF 2'den başlamakla birlikte, en yaygın olarak
piyasada satılan koruma faktörleri SPF 15, SPF 20, SPF
25, SPF 30 ve SPF 50'dir. (Genellikle düşük değerler
bronzlaşmak için kullanılan yağlarda ve kremlerde
bulunmaktadır.)
25. 25
SPF 15 UVB ışınlarının yaklaşık %94'ünü,
SPF 30 ise yaklaşık %97'sini önlemektedir.
(SPF 45-50'lere çıktığımızda ise bu oran sadece %1-2
artarak %98'lere ulaşmaktadır.)
Günlük hayatta SPF 30 kullanmak, özel zamanlarda
ise SPF 50 kullanmak cildimiz açısından daha iyidir.
UVA, UVB nedir?
UV Ultraviyole demektir ve bu gözle görünmeyen
ışık güneşten yayılır.
UVB
Cildin üst katmanlarını geçerek güneş yanığına,
erken yaşlanmaya ve cilt kanserine neden olur. Bu
UVB ışınları camdan geçemez. Geleneksel SPF
kategorileri sizi bu
UVA
Cilde daha yavaş geçer ve epidermisin derinliklerine
girerler hatta dermise nüfuz ederek kolajen ve
elastini parçalar yani cildimizin yaşlanmasından
sorumludur ve hiper pigmentasyona neden olurlar.
Buda cilt kanserine neden olabilmektedir. UVA
ışınları camı geçebilir ve bu nedenle korunduğunuzu
sandığınız zaman bile hasara yol açabilir.
Her iki UV ışınından kaçınmakta fayda var, bu
nedenle UVA/UVB koruması olan güneş kremleri
tercih etmenizi öneririz.
26. 26
Kimyasal güneş koruyucular:
Benzofenon, salisilat ve sinnamat gibi içerikler cilt yüzeyinde bir tabaka oluşturarak henüz UV ışınlarını cilde
nüfuz etmeden absorbe eder.
Fiziksel güneş koruyucular
Etkisini güneşin UV ışınlarını geri yansıtarak gösterir. Çinko oksit ve titanyum oksit içeren ürünlerdir.
Suya dayanıklı
SPF özelliğindeki güneş kremi suda 40 dakika etkisini göstermeye devam eder. "Ekstra suya dayanıklı"
olanlar ise bu süreyi 80 dakikaya çıkarır.
Su geçirmez
Hiçbir güneş kremi su geçirmez değildir. Gıda ve İlaç İdaresi bu terimin etiketten çıkarılmasını öneriyor.
Yıldız dereceleri
Gıda ve İlaç İdaresi’nin üzerinde çalıştığı koruyucu kremlerin etiketinde görmeye hazırlıklı olman gereken
yeni bir sistem. Yıldızlar sağladığı güneş korumasına göre birden dörde kadar derecelendirilebiliyor (en
düşük için: 1; en yüksek için: 4)
Peki, Güneş Kremi Seçerken Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Öncelikle cilt tipimize göre seçim yapmalıyız.
Cildiniz normal, karma, kuru/karma, yağlı, hassas,
alerjik hangisiyse ona uygun seçim yapılmalı.
Rastgele seçilen ürünler cildinize ağırlık yapacağı
gibi sivilcelenmelere de yol açabilir
UVA ve UVB korumalı bir krem seçmeliyiz.
Çok açık teniniz varsa 30 faktör üstü güneş
kremi seçilmeli. Beyaz tenliler, renk hücreleri az
olduğundan güneş yanığına ve uzun vadede zarara
daha açık.
Bulunduğumuz alana göre seçim yapmalıyız. Deniz
kenarı gibi yazın açık alanlarda bulunuyorsak yüksek
faktörlü güneş kremleri tercih edilmeli. Çünkü
koruma süresi daha uzun oluyor.
Güneş kremi 2-3 saatte bir mutlaka yenilenmeli,
deniz ve havuz sonrası yeniden sürülmeli.
Parabensiz, parfümsüz ve allerjik maddeler
içermeyen güneş kremlerini tercih edin. Eğer
alerjenik cildiniz varsa cilt ürünleri arayın. Eğer
allerjiniz olup olmadığını bilmiyorsanız cildinize
sürüp bekleyin. Kızarma ve kabarma yoksa
kullanabilirsiniz.
Aldığınız güneş koruyucunun gözenekleri
tıkamamasına özen gösterin.
Güneş koruyucunuzu güneşe çıkmadan 30 dakika
önce uygulayın. Bazı insanlar en az 30 gr güneş
koruyucuya ihtiyaç duyar. Eğer sürekli yüzüyor
ya da duş alıyorsanız her iki saate bir tekrar güneş
koruyucu uygulayın.
Yüzecekseniz ya da çok terleyen biriyseniz suya
dayanıklı, su geçirmez güneş koruyucular alın.
Daha pahalı ve isim yapmış kremlerin, ucuz
kremlerden çok daha iyi olduğu düşünülmemelidir.
Her krem incelenmelidir.
Son olarak son kullanma tarihine dikkat edilmelidir.
Kaynaklar :
http://www.notsehri.com/gunes-kremi-nedir
http://www.ezberim.biz/guzellik-and-moda/175683-gunes-kremi-uzerindeki-terimler-ne-anlama/
http://ahilerdiyari.blogspot.com.tr/2013/05/gunes-kremi-alrken-dikkat-etmemiz.html
http://www.blogsiteniz.com/ansiklopedi/gunes-kremi-uzerindeki-terimler-ne-anlama-geliyor.html
28. 28
HaberYabancı
YOSUNLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ
BAŞLADI
Göl ve denizlerimizin altı, dev bir enerji kaynağı!
Yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğunu
haberlerimizde elimizden geldiğince vurgulamaya
çalışıyoruz. Zira günümüzde 1 numaralı enerji
kaynağı olarak fosil yakıtlar kullanılıyor. Uzmanlara
göre 50 yıl sonra tükenecek olan bu yakıtlar aynı
zamanda aşırı düzeyde çevre kirliliğine neden
oluyor. Bu doğrultuda hem çevreyi hem de geleceği
düşünenler yenilenebilir enerji kaynaklarına
yöneliyor.
Bu amaçla yapılan araştırmalarda Botryococcus
braunii ismi verilen ve oldukça yaygın olarak bilinen
bu alglerin sıvı hidrokarbon ürettiğini ve biyoyakıt
olarak kullanılabileceğini keşfedilmişti. Fakat bu
organizmanın kendi başına enerji kaynağı olarak
kullanılamıyor, zira çok yavaş büyüyorlar.
Gelgelelim uzun süredir bu konuyla ilgili
çalışmalarını sürdüren Texas A&M AgriLife
araştırmacıları bir çözüm yolu bulmuş gibi
görünüyor. Ekip lideri Dr. Tim Devarenne,
Botryococcusları kullanarak biyoyakıt üretmenin
yolunu şu şekilde açıklıyor:
Botryococcusların sorunu çok yavaş büyüyor olması.
Bu algleri ekonomik ölçekte kullanamayız, çünkü
ihtiyaçları karşılayamazlar. Şöyle ki; bir Botryococcus
hücresinin ikiye çıkması yaklaşık bir hafta sürüyor.
Fakat bu süre 6 saate indirilebilir. Bu alglerin genetik
kimyasına, daha hızlı gelişebilen bir alg genetiği
transfer ederek bu süreyi kısaltabilir. Böylece daha
hızlı gelişme sağlayarak biyoyakıt üretebiliriz.
Montreal’deki Concordia Üniversitesi’nden
Muthukumaran Packirisamy ise Botryococcus
alglerinin iyi bir seçim olduğunu düşünüyor:
“Doğal kaynaklar açısından mavi yeşil algler, fosil
yakıtları azaltabilme açısından harika bir seçim.
Siyanobakteriler, Dünya üzerindeki en uygun
mikroorganizmalardır. Üstelik güneş ve rüzgar
gücü gibi diğer yenilenebilir güç kaynaklarından
farklı olarak, havadaki değişimler ile verimlilikleri
etkilenmez.
Gördüğümüz üzere biyoenerji alanında çalışmalar
devam ediyor. Umarız en kısa zamanda hem
daha ekonomik hem de daha çevreci yeşil enerji
kaynaklarına ulaşırız."
29. 29
Yerli
Haber KİMYANIN İLK ÇEYREK İHRACATI
3 MİLYAR 341 MİLYON DOLAR
Kimya ihracatı yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı
dönemine göre miktarda yüzde 4,53 artış, değerde ise
yüzde 10,35 azalış gösterdi.
Kimya ihracatı ilk çeyrekte geçen yılın aynı
dönemine göre miktarda yüzde 4,53 artış, değerde ise
yüzde 10,35 azalışla 3 milyar 341 milyon dolar olarak
gerçekleşti.
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri
İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre, ilk
çeyrekte kimya ihracatı geçen yılın aynı dönemine
göre miktarda yüzde 4,53 artış, değerde ise yüzde
10,35 azalışla 3 milyar 341 milyon dolar oldu.
Mart ayı ihracatı ise değer bazında yüzde 11 azalışla
1 milyar 194 milyon dolar olarak gerçekleşti. Geçen
ay kimyanın en çok ihracat yaptığı ilk 10 ülke
listesinde, Almanya, Hollanda, Mısır, Irak, İtalya,
Suudi Arabistan, İran, İngiltere, Belçika ve İsrail yer
aldı.
İhracatta kilit rol oynayan kimya sektörünün hem
ilk çeyrek hem de mart ayı ihracatını Avrupa Birliği
ülkelerinden gelen talep sırtladı.
Ocak-mart döneminde en çok ihracat Almanya’ya
yapıldı. Ülkeye olan ihracat miktarda yüzde 7,8 artış
değerde ise yüzde 1 azalışla 207,5 milyon dolar oldu.
Bu dönemde en çok ihracat yapılan diğer ülkeler ise
Mısır, Irak, İtalya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap
Emirlikleri, İran, Hollanda, Yunanistan ve İspanya
olarak sıralandı. İlk 10’un yarısını AB ülkelerinin
oluşturması dikkati çekerken, İtalya’ya yapılan
ihracat yüzde 9,14 ve İspanya’ya olan ihracat yüzde
16, 34 artış gösterdi.
İlk çeyrek kimya sektörü ihracatı alt sektörler
bazında değerlendirildiğinde en fazla ihracatı
plastikler ve mamulleri, mineral yakıtlar ve yağlar,
kauçuk ve kauçuk eşyanın yaptığı görüldü.
Yılın ilk üç ayında alt sektörlerin yıldızı 1 milyar 186
milyon dolarlık ihracatla plastikler ve mamulleri
oldu.
Mart ayında miktarda yüzde 13,27 değerde yüzde
8,22 artış yakalayan plastikler ve mamullerinin
ihracatı 445,5 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Plastiklerin en çok ihraç edildiği ülkeler arasında
Almanya’da yüzde 43,37, İtalya’da yüzde 68,50 ve
Romanya’da yüzde 37,83 artış yaşandığı görüldü.
Açıklamada görüşlerine yer verilen İKMİB
Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz, ilk çeyrek
rakamlarının bu yılın ihracatında Avrupa Birliği
(AB) ülkelerinin etkin rol oynayacağını gösterdiğini
belirterek, “Uzun zamandır durgun olan Avrupa
30. 30
pazarındaki bu hareketlilik önümüzdeki aylar için
de umut verici. Birliğimiz mevcut pazarlar kadar
hedef pazarlara da odaklanıyor. Bu doğrultuda
Uzakdoğu’dan Güney Amerika’ya kadar
sektörümüzle ilgili önemli fuarlarda yer alıyoruz.
Yine ticaret heyetlerimize de hız kesmeden devam
ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
31. 31
KİMYAGER
ERMAN GİRGİN
MEZUN
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
ermangirgin2006@yahoo.com
31
ICP-İndüktif Eşleşmiş Plazma
Optik Emisyon Spektrometresi
KİMYAGER
BİLGİN GÖKGÖZ
MEZUN
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
bilgin.gokgoz@hotmail.com
B
ir analiz cihazı düşünün ki atomizasyon
kaynağı yaklaşık 10000 K sıcaklığa çıkabilsin.
Bu cihazı kullanabilmemiz için uygun bir
sıcaklık kaynağı bulmamız gerekiyor. Odun alevi
1000 derece civarlarında olduğu için uygun değildir.
AAS cihazı gibi azot protoksit / asetilen karışımı
yaklaşık 3000 derecede olduğu için o da yeterli
olmayacaktır. Beyin fırtınası zamanı... Peki inert
bir soy gaz olan Argon kullansak? Maddenin 4
hali vardır; katı, sıvı, gaz ve plazma. Peki, neden
maddenin plazma halini kullanmayalım. Mesela,
argon gazını alsak, manyetik bir alan uygulayıp ark
ile argon plazmasına döndürsek... Evet arkadaşlar
10000 K’lik sıcaklık kaynağımızı bulduk; ama o
sıcaklıkla cihazın bütün parçaları erimeye başlamaz
mı? Tamam, ben pes ettim. Benim dizaynım hatalı.
Bu ayki konumuz ICP cihazı yani “Inductively
Coupled Plasma emission spectroscopy”. Son 20
yıl düşünüldüğünde ICP cihazı metal analizleri için
en popüler cihazdır. Müthiş bir mühendisliğin bilim
ile buluşmasıdır. Cihaz maliyeti ve yüksek argon
gazı kullanım maliyetine karşın AAS cihazlarına
karşı oldukça üstün bir konumdadır. Her analizde
bir element okuma kabiliyetindeki AAS cihazlarına
karşı, tek analizde ve oldukça kısa süre içerisinde
yaklaşık 73 element için sonuç verebilir. Cihaz ile
analiz yapılması için numune sıvı faza alınmalıdır.
ICP Cihazı
32. 32
En yaygın kullanılan yöntemler; mikrodalga kapalı
sistem asit çözündürme, yaş kimya tekniği ile asit
ortamında çözündürme veya sodyum peroksit
sinterleştirmesidir. Çok özel uygulamalar için bir
aksesuar yardımı ile organik solvent ile kullanımı da
vardır.
ICP cihazının en büyük kullanıcıları hiç kuşkusuz ki
maden sektörüdür. Yapılan sondalar sonucu alınan
toprak numuneleri ICP cihazı ile değerlendirilerek
en yoğun maden rezervi hedeflenebilir veya demir
madeni olarak başlayan serüveninize galyum madeni
olarak devam edebilirsiniz.
ICP cihazı aslında basit bir emisyon cihazıdır; fakat
kompleks bir atomlaştırıcısı ve dedektör sistemi
vardır. Asitli ortamda, sulu faza alınan numune
peristaltik bir pompa yardımı ile nebulizer adı
verilen sisleştirici bir düzeneğe ulaştırılır. İnce
zerreler haline getirilen sıvı, argon plazmasının
yarattığı vakum etkisi ile plazma içerisinde çekilir ve
atomizasyonu sağlanır. Numune içerisindeki metaller
kendilerine has dalga boyunda ışın yayarlar bu ışık
optik aynalar sayesinde bir monokromatör veya bir
polykromatörden geçerek dedektöre ulaşır. Bilgisayar
ve yazılım ile kantitatif analiz imkanı sağlar.
Ticari anlamda ICP cihazına yardımcı aksesuarlar
farklı uygulamalara imkan verir. Otoörnekleyiciler
(autosampler) sayesinde numune geçişleri
otomatik hale getirilir. Ek gaz destek modülü ile
sisteme oksijen sağlayabilirsiniz. AAS cihazında
bahsettiğim hidrür sistemide ICP cihazı ile entegre
edilebilir. Bu sayede düşük ppb seviyelerinde
uçucu metallerin analizi yapılabilmektedir. Bunun
yanında uygulamaya özel değişik tipte nebulizer’lar
(sisleştirici) ticari olarak bulunmaktadır. Hassasiyeti
10 kata kadar arttırabilen ultrasonik nebulizer
modülü sayesinde sıvı numune ultrasonik ses dalgası
ile sisleştirilir ve daha fazla sayıda kullanılabilir
zerreler elde edilir. Fakat maliyeti nedeniyle çok
yaygın olarak kullanılmazlar.
ICP cihazında plazma oluşumu için %99.999
saflıkta argon gazı ihtiyacı vardır. Bu gaz hem
numuneyi ittirmek, hem plazma oluşturmak, hem
dedektör ortamından nem ve oksijeni uzaklaştırmak
hem de torch bölümünde soğutucu gaz olarak
kullanılır. Cihazın argon sarfiyat oranı oldukça
yüksektir. 6 saat kesintisiz çalışan cihaz 50 litre
argon tüpünü rahatlıkla bitirebilir. Sürekli tüp
değişimini engellemek için sıvılaştırılmış argon
tankı düzenekleri kullanılabilir. Argon gazı her ne
kadar yüksek saflıkta olsa da cihaza girişinden önce
gaz temizleme filtrelerinden geçirmek gaz kalitesini
arttırır. Bu filtreler hem partikül tutucu hem de nem
ve oksijen tutucu özellikte olmalıdırlar. Yüksek argon
gazı kullanımı nedeniyle son zamanlarda %40-50
daha az argon tüketen sistemler yada yüksek saflıkta
azot kullanılarak mikrodalga yöntemi ile manyetik
alan oluşturmaya dayalı azot plazması oluşturabilen
cihazlarda üretilmiştir.
Diğer bir ihtiyaç ise cihazın plazma alevi ile yakın
mesafedeki coil ve cone gibi parçaların erimesini
engellemek için belirli parçaların içerisinden su
geçirmektir. Bunun için chiller (kapalı sistem su
soğutucu) cihazları kullanılır. Isınan suyu 20 – 25
derece arasında tutmak için kullanılırlar.
Genel Şema
Cihaz işleyiş olarak 9 bölümden oluşur. Bunlar
sırası ile peristaltik pompa, nebulizer (sisleştirici),
spray chamber (sis odası), transferline (transfer
hattı), torch (plazmanın oluştuğu quartz oda),
cone, optik aynalar, mono/polykromatör, dedektör
ve pc/yazılım.
33. 33
Peristaltik pompa:
Üzerinde birçok sayıda mil içeren ve ayarlanabilir
hızlarda dönebilen bir çark düzeneğidir. İç hacmi
küçük elastik borulara (tubing) baskı yaparak vakum
etkisi yaratır ve sıvının elastik tubinglerden geçerek
ilerlemesi sağlanır. Peristaltik pompa hızı arttırılarak
daha kuvvetli çekim yapılabilir fakat belirli bir hızdan
sonra çekiş kuvvetinde bir değişim olmaz. Kullanılan
elastik borular sarf malzemedir ve belirli bir kullanım
sonrası fiziksel olarak zarar görürler ve değiştirilmeleri
gerekir.
Nebulizer:
Nebulizer bölümü sıvı numuneyi çok küçük zerreler
haline dönüştürmek için kullanılır. Sıvı haldeki
numune, basınçlı bir gaz (Argon) yardımı ile çok
ince kılcal bir yoldan geçmeye zorlanır. Numunenin
plazmanın dengesini bozmayacak şekilde etkileşmesi
için bu işlem bir zorunluluktur. Sıvı faz dışarıdan
bakıldığında beyaz bir bulut olarak gözlemlenir.
Nebulizer içerisindeki kılcal boru bölümü dış
etkenlere karşı oldukça zayıftır ve bir partikül
ile tıkanma riski yüksektir. Bu nedenle asit ile
çözündürülüp seyreltilen numune mutlaka uygun bir
filtre ile süzülmelidir.
Peristaltik Pompa
Nebulizer - Sisleştirici
Spray Chamber:
Sıvı numunenin sisleştirilmesi sırasında
oluşan büyük taneler yerçekiminin etkisi ile
bu bölümde tutulur ve peristaltik pompaya
bağlanan başka bir tubing seti ile dışarıya
atılır. Spray chamber quartz malzemeden
yapılmıştır. Duvarlarında büyük damlacıkları
oluşur ise bu bölüm kirlenmiş veya uygunsuz
malzemeden yapıldığı varsayılır.
Spray Chamber – Sprey Odası
34. 34
Transferline:
Bu bölüm sisleştirilmiş numunenin plazma
bölümüne ulaştırıldığı bir yoldur. Plastik veya
quartz malzemeden yapılmış olabilir. Plazma
oluşması sırasında kullanılan yüksek miktardaki
argon nedeniyle torch bir vakum yaratır. Bu vakum
sayesinde sisleştirilmiş numune yerçekimine karşı
gelerek plazmaya ulaşır.
Plazma Oluşumu:
Argon plazması alevi oluşumu doğal olmayan bir
yöntemdir. Zorlama bir yöntem olduğu için belirli
şartların oluşması gerekmektedir. İnert bir soy gaz
olan argon gazı normal şartlarda etkileşmeye girmez
fakat etrafında manyetik bir alan yaratıldığı durumda
argon molekülleri dengesizleşecek ve nötrallerine (Ar),
iyonlarına (Ar+
) ve elektronlarına (e-
) ayrışacaktır.
RF manyetik alanı sayesinde hızlandırılan elektronlar
nötral argon ve iyonları ile çarpıştırılarak ortaya çıkan
yüksek sıcaklık ile birçok yüklü ve uyarılmış atom elde
edilir. Bu yüksek sıcaklıktan dolayı net olarak ölçülmesi
imkansız olsa da 6000 – 10000 K arasında olduğu IR
sıcaklık ölçümleri ile edilmektedir. Bu iyon ve elektron
yoğunluğu sırasında ortama gönderilen
12 -24 volt doğru akım elektrik kaynağı ile argon
plazması elde edilir.
Cihaz İçi Plazma Görünüşü
Torch/Argon
Plazması:
Oluşacak yüksek sıcaklığa
dayanması ve ani sıcaklık
değişimlerinden etkilenmemesi
için kuartz malzemeden yapılır.
Kuartz malzemenin klasik
borosilikat camlardan en büyük
farkı ani sıcaklık değişimlerine
karşı yüksek dayanımıdır. Klasik
camlar ani sıcaklık değişimleri
nedeniyle (plazmanın yanması
ve sönmesi) çatlar veya kırılırlar
fakat kuartz yapısı gereği fiziksel
bozulma göstermez. Torch
bölümü yapı olarak 3 farklı
bölüm olarak ele alınır. İç içe
geçmiş farklı çaplarda 3 adet boru
demek yanlış olmaz.. En içte,
numunenin plazmaya iletildiği
injector bölümü, bir üst katmanda
auxiliary olarak tanımlanan
soğutma amacı ile kullanılan argon
gazının geçtiği bölüm ve en dışta
plazma olarak kullanılan argon
gazını iletici bölüm. Tek parça veya
ayrılabilir injectörlü modelleri
bulunur. Torch bölümünün uç
tarafını dıştan bir coil (boru tipli,
sarmal) sarmalar. Coil parçası
torch ile temas etmemelidir.
Coil, RF jeneratöründen aldığı
güç ile manyetik alan yaratmak
için kullanılır. Daha iyi iletim
sağlanması için altın, nikel
veya iletimi kuvvetli bir metal
ile kaplıdır. Yüksek sıcaklığa
dayanması için içerisinden su
geçirilerek erimesi veya zarar
görmesi engellenir. Torch ile
coil’in konumlandırılması
oldukça önemlidir. Argon
Plazma Yakın
Görünüş
35. 35
plazmasının oluşması ve
kararlı bir şekilde kalması
için doğru pozisyonda
konumlandırılmalıdır.
Torch’un ağız kısmı numune
matriksi nedeniyle zamanla
kirlenecektir. Beyaz renkli
oluşumlar en yaygın
görülenidir. Rutin olarak
asit çözeltilerine gece boyu
yatırılarak temizlenmesi
sağlanmalıdır. Derişik
nitrik asit, derişik HCL veya
kral suyu (3:1 Hidroklorik
asit/Nitrik asit) en yaygın
kullanılan asitlerdir fakat çok
yoğun kirlenme durumunda
camı çözebilen tek asit
olan HF’in seyreltik sulu
çözeltisi kullanılabilir. HF
çözeltisinin quartza zarar
vereceğini unutmayın. Bu
nedenle hep son çare olarak
kullanılmalıdır ve uzun süre
temas ettirilmemelidir. Sakar
kişilerden uzak tutmakta
torch ömrünü uzattığı gibi
aynı zamanda ciddi bir
maliyet düşürücüdür. Torch,
en hassas ve zarar görme
olasılığı olan parçadır. Yanlış
veya eksik bir bağlantı veya
sistemde oluşacak bir arıza
nedeniyle plazma alevinin
yüksek ısısı nedeniyle
eriyebilir. Plazma Sıcaklık
Şeması
ICP–OES istemlerinde genellikle iki tür RF jeneratörü
kullanılır Rf jeneratörler şu anda en çok kullanılan çeşitleri
serbest salınımlı 40 Mhz ve kristal kontrollü 27 Mhz rf
jeneratörleridir. Bunlar genellikle su veya hava soğutmalı olup
hava soğutmalılar tercih edilmektedir.
Coil – RF Sarmalı
ICP cihazlarında torch bölümü yatay veya dikey
konumlandırılarak cihaza farklı özellikler kazandırılabilir. En
yaygın olarak yatay plazma kullanılır. Yatay plazma kullanılarak
plazmanın tamamından faydalanılır daha çok ışık dedektöre
ulaştırılır. Bu sayede hassasiyetler artar. Gıda ve çevre analizleri
için düşük dedeksiyonlara inilebilir.
Dikey plazma ise daha çok maden sektöründe
veya deniz duyu analizlerinde kullanılır. Dikey
konumlandırılan torch sayesinde plazmanın sistem
tarafından görünürlüğü ayarlanabilir. Kompleks
matriksler ve tuz oranı yüksek numuneler için
kullanımı vardır. Dikey konum sayesinde kirlilikler
ve oluşacak gazla sistemden kolayca atılır ve bu
sayede injector bölümü yatay torcha göre daha
temiz kalacaktır. Dezanatajı ise hassasiyetinin yatay
konumdan daha düşük olmasıdır. Fiziksel olarak
yatay veya dikey cihazlar olsa da ticari cihazların
bir kısmında özel konumlandırılan optik aynalar
sayesinde torch sabit tutularak yatay veya dikey
konum modları elde edilir. Yatay ve düşey çalışma
prensibi ile hem düşük hassasiyet hem de yüksek
(%) seviyeleri ölçülebilir.
Ben kendi bölümümü burada bitirirken sözü spektroskopi alanının değerli
üstadı Bilgin Gökgöz’e bırakıyorum.
Radial Torch
(Dikey Torch)
Axial Torch
(Yatay Torch)
Torch yapısı ve Coil
36. 36
Cone:
ICP-OES gibi argon plazması ile iyonlaşmayı
kullanan sistemlerde; plazma RF bobininden
kurtulduktan sonra kendi uç ağız kısmını kapatır
Bu da dedektörün yeterli emisyon ışığı görmesini
engeller. Bundan kurtulmak için bazı sistemeler
nikel –krom alaşımından, üzeri palladyum yada
platin gibi elementlerle kaplanmış konik şekilde,
ortası açık cone adlı metal parçalar kullanır.
Plazma bu metale belli mesafeden çarparak
ağzının açılmasını sağlar Bu metallerin deforme
olmaması için su ile devamlı olarak soğutulur.
Ara sıra iyon kirliliğinden meydana gelen etkileri
gidermek için temizlenmelidir.
Pre-Optik Aynalar:
Pre optik aynalar icp-oes cihazlarında plasmadan
gelen emisyon ışıklarını odaklamaya yarayan ilk
aynalardır ve önlerinde kalsiyum florür kaplı kırılma
indisi düşük uv pencereler barındırırlar. Bu aynalar
yüzünden bu sistemlere optik emisyon spektrometresi
(OES) denir bu aynaların olmadığı eski sistemler
ise atomik emisyon spektrometresi (AES) olarak
adlandırılır.
Mono/Polikromatör/Echell
Grating:
Monokramatörler ve polikramatörler plazmadan
gelen emisyon ışını istenen dalga boylarına
ayırmaya yarayan prizma optiklerdir. Tek
dalga boyu kullanarak ölçüm yapan sistemler
monokramatör kullanırken, aynı anda
birçok dalga boyunda ayırım yapan sistemler
polikromatör kullanır. Polikromatör kullanan
sistemler simultane sistemlerdir. Monokramatör
kullananan sistemler ise sequential sistemlerdir.
Simultane sistemler daha hızlı analiz yaparken,
sequential sistemler daha duyarlı ve ayırıcılığı
daha yüksek sistemlerdir. Metal alaşımı, Petrol
veya madencilik analizlerinde, yüksek ayırıcılık
istenen sequential sistemler tercih edilirken su ve
atık su veya gıda gibi rutin ve hızlı analiz isteyen
sektörlerde simultane sistemler tercih edilir.
Daha çok simultane sistemlerde kullanılan fakat
sequential cihazlarda da ve hatta atomiklerde de
kullanılan klasik gratingler yerine echell gartingler
tercih edilmektedir. Echell gratinglerde asıl amaç
ışığın saçılmasını yüksek açılarla ve sabit çoklu
slit sistemleri ile kontrol altında tutarak dalga
boyu ayırıcılığından daha yüksek resolusyon elde
etmektir.
Polychromator
Polikromatör
Polikromatör
Şeması
37. 37
Dedektör:
1900’lü yıllardan bu yana hızla
gelişen teknolojiye paralel olarak
bilim insanların vizyonu da
çok değişti. Gelişen teknoloji
ile birlikte gözden daha iyi ışık
toplama ve saklama yeteneğine
sahip algılayıcılar geliştirildi.
Bunun bir sonucu olarak,
astronomların çalışma alanları
gelişti ve çeşitlendi. Peki
dedektör dediğimiz şey nedir?
Dedektörler, elektromanyetik
dalga formundaki enerji
akısını ölçülebilir niceliklere
çeviren ve kayıt edilmesini
sağlayan cihazlardır İcp-oes
sistemlerinde ilk zamanlarda
en iyi bilinen ve en çok tanınan
AAS sistemlerinde olduğu gibi
photomultiplier tube’ler “PMT”
kullanılmıştır. Fakat simultane
ölçümlerde gelen verileri
tanımlama zamanı yetersiz
kaldığından bir cihazda birden
fazla PMT kullanılmıştır. Ayrıca
PMT dedektörlerinin gürültü
değerleri yüksek olduğundan
Charge Couple Device olarak
bilinen CCD kamera yada
Charge Couple Injection CID
olarak bilinen dedektörler
kullanılmaya başlanmıştır.
Kısaca adı CCD olan (Charge-
Coupled-Device) dedektörlerin
temelleri, 1969 yılında Bell
Laboratuvarından Willard Boyle
ve George Smith tarafından
tek dizi sekiz piksel detektörün
yapılması ile atıldı. hem daha
hızlı tepkime zamanlarına hem
de düşük gürültü diğerlerine
sahiptirler. Işığa duyarlı birim
olan ve silisyum-hücrelerden
oluşan CCD-algılayıcı, üzerine
düsen ışığın şiddeti ile orantılı
olacak şekilde tepki verir. CCD-
algılayıcının her noktası (piksel),
algılanan şiddete bağlı olarak,
bir sinyal üretir. A/D (analog/
dijital)-çevirici sayesinde bu
sinyal bir sayıya dönüştürülür.
CCD-algılayıcı sadece ışınım
şiddetlerini ölçebilir, yani
renkli göremez. CCD ve
CID’lerin genel olarak yaptıkları
ilk işlem ışık kaynağından
gelen fotonları yakalamaktır.
Yakalanan fotonlar, foton madde
etkileşmesi (fotoelektrik olay)
ile foto-elektronları meydana
getirirler. Bu elektronlar “Cell”
adı verilen küçük hücrelerde
toplanırlar. Hücrelerdeki
elektronlar sayılmak üzere
transfer edilir (yük transferi).
Analog sayısal birim; “ADU” ya
gönderilen elektronların sayısal
değeri bulunur.
Fakat bu dedektörlerin de
dezavantajı, aşırı ısınmalarıdır.
Bu problemi gidermek için
dedektörler peltier soğutma
teknolojisi ile -30 derecelerden
– 70 derecelere kadar
soğutulmaktadırlar. Bütün
dedektörlerin amacı emisyon
ışımasından elde edilen elektron
akımlarını ölçülebilir elektrik
sinyallerine çevirmektir. Icp-
oes cihazlarında kullanılan
CCD ve CID dedektörleri 10e7
ile 10e10
arasında doygunluğa
ulaşırken eskiden kullanılan
PMT dedektörlerin bazıları
daha yüksek değerlere
ulaşabilmektedir.
CCD Dedektör
38. 38
ICP de kullanılan nebulizer’lar iki çeşittir. Bunlar su
bazlı ve HF asidi içermeyen numunelerin analizinde
kullanılan cam nebulizerlar ve Hf asidine dayanıklı
PFA yapılı inert nebulizerlardır. Cam nebulizer’lar
da kendi aralarında ikiye ayrılırlar konsantrik
olarak tanımlanan daha kısa injectörlü olanları ve
micromist olarak tanımlanan daha küçük yarı çaplı
ve uzun injectörlü nebulizerlardır. ICP’lerde numune
çözme işleminden sonra nebulizerların tıkanmasını
önlemek için mutlaka numuneler nebulizer
çeşidine uygun olarak 40 yada 25 mikron filtreden
süzülmelidir. Nebulizerların tıkanıklığının önlenmesi
için ayrıyeten sudan geçirilip nemlendirilmiş
argon gazı da nebulizerlarda kullanılmaktadır.
Özellikle madencilikte bu tip nebulizelar tercih
edilir. Üretildikleri materyallere göre çok çeşitli ve
farklı amaca yönelik nebulizerlar mevcuttur. Bütün
bunların yanında çok daha düşük limitlere inebilmek
için ses akustiği ile nebulizasyon tekniği kullanna
ultrasonik nebulizerlarda mevcuttur.
Örneğin meşhur alan bir analizde altın analizidir.
Yıllardır madenciler altın analizinde, altını asitlerle
çözdükten sonra keton fazına alarak AAS’lerde
okumaktadırlar. Bu analizlerde altın için okuma
limiti aşağı yukarı grafit fırınlı AAS’lerde 100
ppb iken ki, altının kaplama riski yüzünden
tekrarlanabilirliği düşüktür. Alevli AAS’lerde ise 0.1
ppm dir Bu yüzden daha çok keton fazında okuma
işlemi Alevli AAS’lerde yapılmaktadır. Fakat bunun
yerine icp-oes istemleri kullanıldığında bu limit 50
ppb ye kadar düşürülebilmektedir. Buradaki sorun
ise ketondaki karbonun plazma içinde yandığında
torch enjektörünü tıkamasıdır. Bunun önlenmesi
için sistemin torch’unun auxiliary bölümüne
argon yanında oksijen gazı da bağlanır. Bu sayede
daha düşük dedeksiyon limitlerine inebildiği gibi,
0.4 pm resolusyona sahip yüksek rezolüsyonlu
sequential, radyal icp-oes sistemleri ile ketona ihtiyaç
duyulmadan direkt cevherden de altın analizi artık
yapılabilmektedir.
ICP cihazlarında iyonlaşma kaynağı 10000 K
derecelere çıkan plazma olduğundan hemen hemen
tüm numune plazma içinde iyonlaştırıldığından
ve iyonlaşama odası argon ile nötr olduğundan
atomiklerde oksitlenmeden kaynaklanan kimyasal
interferanslar, icp’lerde pek rastlanmaz. Fakat
icp cihazlarında da AAS’lerde olduğu gibi optik
interferanslar hala aktiftir. Fakat yine buradaki etki
aas’de ki kadar çok değildir; çünkü emisyon pikleri
absorpsiyon piklerinden daha kesin ve belirleyicidir.
39. 39
HaberYabancı
SUYUN DÖRDÜNCÜ HALİ
KEŞFEDİLDİ!
Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı’nda yapılan deneylerde, suyun fizik kurallarına aykırı hareket ettiği dördüncü
bir halini keşfettiler.
Hepimiz ilk okuldan beri suyun katı, sıvı ve gaz olmak üzere üç halinin olduğunu biliriz. Oak Ridge Ulusal
Laboratuvarı’nda yapılan bir keşif, yıllardır beynimize kazılan bu bilgiye yeni bir bilginin eklenmesini sağladı.
Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı (ORNL) Enerji Departmanı’ndan bazı araştırmacılar, su moleküllerinin
yüksek sınırlama altında klasik fizik kurallarına ters hareket ettiğini ortaya çıkardı. Physical Review adlı
dergide yayınlanan makaleye göre su moleküllerinin nanoölçekli tüplere itildiğinde farklı bir tepkime
göstermeye başlıyor. Araştırmacılar, moleküllerin çift tepeli ve hiç alışılagelmemiş bir yapıya büründüklerini
gözlemlemiş.
ORNL’in SNS Laboratuvarı ve Birleşik Krallık’taki Rutherford Appleton Laboratuvarı‘nda gerçekleştirilen
deneylerle sınırlandırma altındaki su moleküllerinin beklenmedik bir şekilde yayılıyor olması, klasik fizik
kurallarının da tarihe gömülmesi anlamına geliyor.
Araştırmayı gerçekleştiren ekipte bulunan Kimya ve Mühendislik Materyalleri Bölümü’nden Alexander
Kolesnikov “Bu durum, suyu oluşturan oksijen ve hidrojen atomlarının yöresizleştiğini ve bunun sonucu
olarak kanalda altı simetrik olarak eşit pozisyonda birden aynı anda bulundukları anlamına geliyor. Bu
sadece kuantum mekanikleri ile oluşabilecek bir olay” açıklamalarında bulundu.
40. 40
Haber
Yerli
KİMYA İHRACATINA
AVRUPA BİRLİĞİ DOPİNGİ!
Kimya ihracatçıları 2016 yılına dair umutlarını
Avrupa Birliği ülkelerinden gelen taleple korudu.
Otomotiv ile hazır giyim ve konfeksiyonun ardından
üçüncü sırada yer alan kimya sektörü Ocak-Mart
döneminde 3 milyar 341 milyon dolarlık ihracata
ulaştı. Kimyanın en önemli alt sektörlerinden
plastikler ve mamulleri gerçekleştirdiği 1 milyar 186
milyon dolarlık ihracat ile ilk çeyreğin yıldızı oldu.
2016 yılı ilk çeyreğinde 3.3 milyar
dolar kimya ihraç ettik
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri
İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre ilk
çeyrekte kimya ihracatı geçen yılın aynı dönemine
göre miktarda yüzde 4,53 artış değerde ise yüzde
10,35 azalışla 3 milyar 341 milyon dolar olarak
gerçekleşti. Mart ayı ihracatı ise değer bazında
yüzde 11 azalışla 1 milyar 194 milyon dolar oldu.
Geçtiğimiz ay kimyanın en çok ihracat yaptığı ilk
10 ülke listesinde: Almanya, Hollanda, Mısır, Irak,
İtalya, Suudi Arabistan, İran, İngiltere, Belçika ve
İsrail yer aldı.
İhracatta kilit rol oynayan kimya sektörünün hem
ilk çeyrek hem de Mart ayı ihracatını Avrupa Birliği
ülkelerinden gelen talep sırtladı. Ocak – Mart
döneminde en çok ihracat Almanya’ya yapıldı.
Ülkeye olan ihracat miktarda yüzde 7,8 artış değerde
ise yüzde 1 azalışla 207,5 milyon dolar oldu. Bu
dönemde en çok ihracat yapılan diğer ülkeler ise
Mısır, Irak, İtalya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap
Emirlikleri, İran, Hollanda, Yunanistan ve İspanya
olarak sıralandı. İlk 10’nun yarısını AB ülkelerinin
oluşturduğu dikkat çekerken; İtalya’ya yapılan ihracat
yüzde 9,14 ve İspanya’ya olan ihracat yüzde 16,34
artış gösterdi.
Merkez Bankası: Dolar yıl sonu
3.08 TL olur
İlk çeyrek kimya sektörü ihracatı alt sektörler
bazında değerlendirildiğinde en fazla ihracatı
plastikler ve mamulleri, mineral yakıtlar ve yağlar,
kauçuk ve kauçuk eşyanın yaptığı görüldü. Yılın ilk
üç ayında alt sektörlerin yıldızı 1 milyar 186 milyon
dolarlık ihracatla plastikler ve mamulleri oldu. Mart
ayında miktarda yüzde 13,27 değerde yüzde 8,22
artış yakalayan plastikler ve mamullerinin ihracatı
445,5 milyon dolar oldu. Plastiklerin en çok ihraç
41. 41
edildiği ülkeler arasında Almanya’da yüzde 43,37;
İtalya’da yüzde 68,50 ve Romanya’da yüzde 37,83 artış
yaşandığı görüldü.
2016 yılı ilk çeyrek ihracatını değerlendiren İstanbul
Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçıları Birliği
(İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz,
“İlk çeyrek rakamları 2016 yılı ihracatımızda
Avrupa Birliği ülkelerinin etkin rol oynayacağını
gösteriyor. Uzun zamandır durgun olan Avrupa
pazarındaki bu hareketlilik önümüzdeki aylar için
de umut verici. Birliğimiz mevcut pazarlar kadar
hedef pazarlara da odaklanıyor. Bu doğrultuda
Uzakdoğu’dan Güney Amerika’ya kadar
sektörümüzle ilgili önemli fuarlarda yer alıyoruz.
Yine ticaret heyetlerimize de hız kesmeden devam
ediyoruz ” dedi.
2016 Yılı Mart Kimya Sektörü İhracatı
2015-2016
Mart 2014 Fark (%) Mart 2015 Mart 2016
Mal Grubu Değer ($) Değer Değer ($) Değer ($)
GLİSERİN, BİTKİSEL
MAMÜLLER, DEGRA,
YAĞLI MADDELER
40.560 -43,52 48.285 27.270
MİNERAL YAKITLAR,
MİNERAL YAĞLAR
VE ÜRÜNLER
355.779.032 -41,03 331.616.532 195.555.193
ANORGANİK
KİMYASALLAR
103.868.488 -26,61 111.306.361 81.690.945
ORGANİK
KİMYASALLAR
45.809.665 24,31 34.094.883 42.383.343
ECZACILIK
ÜRÜNLERİ
80.847.235 -15,58 84.214.707 71.094.034
GÜBRELER 21.519.340 -67,32 20.477.690 6.692.712
BOYA, VERNİK,
MÜREKKEP VE
MÜSTAHZARLARI
63.601.229 -5,05 57.308.163 54.414.609
UÇUCU YAĞLAR,
KOZMETİKLER
64.269.497 1,92 56.068.911 57.144.375
SABUN VE YIKAMA
MÜSTAHZARLARI
80.613.393 -12,02 79.314.273 69.784.007
YAPIŞTIRICILAR,
TUTKALLAR,
ENZİMLER
14.240.004 36,08 12.324.184 16.771.066
BARUT, PATLAYICI
MADDELER VE
TÜREVLERİ
731.796 -73,04 1.881.062 507.053
FOTOĞRAFÇILIK
VE SİNEMACILIKTA
KULLANILAN
ÜRÜNLER
1.574.089 -26,58 1.513.472 1.111.172
MUHTELİF
KİMYASAL
MADDELER
42.841.756 8,37 46.246.409 50.117.977
PLASTİKLER VE
MAMÜLLERİ
478.147.322 8,22 411.731.575 445.577.847
KAUÇUK, KAUÇUK
EŞYA
118.143.308 1,56 99.822.546 101.382.924
İŞLENMİŞ AMYANT
VE KARIŞIMLARI,
MAMÜLLERİ
30.735 -84,26 86.545 13.621
GENEL TOPLAM: 1.472.057.447 -11,41 1.348.055.599 1.194.268.149
42. 42
2016 Yılı Mart Ayında En Fazla Hangi Ülkelere Kimya İhracatı Yaptık?
Ülke Mart 2015Değer ($) Mart 2016Değer ($) DeğişimDeğer (%)
ALMANYA 65.581.124,63 71.094.078,12 8,41
HOLLANDA 26.737.188,48 63.838.894,39 138,76
MISIR 40.435.535,30 62.610.957,03 54,84
IRAK 75.311.503,06 60.132.431,91 – 20,16
İTALYA 38.159.522,65 46.539.429,43 21,96
SUUDİ ARABİSTAN 21.049.056,29 43.695.983,63 107,59
İRAN 35.569.899,21 40.119.889,53 12,79
İNGİLTERE 36.387.899,43 36.270.096,52 – 0,32
BELÇİKA 12.806.681,48 35.184.520,53 174,74
İSRAİL 25.916.425,56 33.898.992,61 30,80
2016’da Kimya İhracatı
2015 ($) 2016 ($) FARK (%)
Ocak 1.200.507.517,58 1.003.953.098,65 – 16,37
Şubat 1.179.004.047,29 1.143.485.088,08 – 3,01
Mart 1.348.055.599,36 1.194.268.148,80 – 11,41
TOPLAM 3.727.567.164 3.341.706.336 -10,35
43. KİMYA MÜHENDİSİ
ZEHRA ORUÇ
ÖĞRENCİ
MERSİN ÜNİVERSİTESİ
z.oruc3363@gmail.com
43
AEROJELDONMUŞ DUMAN AEROJELLER
K
im bilebilirdi bir iddia sonucu devrim
niteliğinde bir malzemenin bulunabileceğini?
1931 yılında, bir Kimya Mühendisi olan Amerikalı
Bilim Adamı Samuel Stephens Kistler (1900-1975)
ve meslektaşı Charles Learned bir iddiaya girerler.
Kistler, jöle benzeri maddelerin içindeki sıvı bileşen
ile havanın yer değiştirebileceğini, bunu yaparken de
maddenin hacminin değişmeyeceğini iddia eder ve
gerçekten iddia ettiği gibi katı maddeye hiçbir zarar
vermeden, hacmini değiştirmeden, sıvının yavaşça
yok olmasını sağlayan "Supercritical Drying" yani
"Süperkritik Kurutma" adlı yöntemle bunu başarır.
Nature dergisinde yayımlanan makaleyle bilim
dünyası aerojelle tanışır.
Görüntü itibariyle dumana benzedikleri için
"donmuş duman" olarak adlandırılırlar. Yarı
saydamdırlar ve çeşitli renklerde görünebilirler. Silika
ile üretilenler mavi renkte olduğu için "mavi duman"
da denmektedir. Milyonlarca nano delikten oluşan
yüzeyi süngeri andırır.
%99.8 'i havadan oluşan bu donmuş duman, Guinnes
Rekorlar Kitabı'na "bilinen en hafif katı madde"
olarak girmeyi başarmıştır. Hafifliğinin yanı sıra
silika esaslı olan camla karşılaştırıldığında 1000 kat
daha az yoğunluğa, yine en gelişmiş fiberglas yalıtım
malzemesiyle karşılaştırıldığında 39 kat daha fazla
yalıtım kapasitesine sahiptir. Oksijen kaynağıyla
direkt verilen ateşi bile yalıtabilirler.1 kg dinamitin
patlamasından etkilenmeyen 1300 C'ye kadar
sıcaktan, -120 C'ye kadar soğuktan koruyabilen,
kurşun geçirmeyen, gramı 2,5 kg'lık tuğlayı taşıyan
aerojel aynı zamanda ufak darbelerle kırılabilecek
kadar da hassastırlar. Bu sentetik malzeme
"hidroskop" yani içinde bulunduğu ortamdaki suyu
difüzyon veya çeperde yoğunlaştırma yöntemi ile
azaltabilme yeteneğine sahip, hidrofil yapıdadır.
Aerojel, dağılmaya bırakıldığında geriye sadece
%100 kum kalması, doğaya bu denli saygısı aerojelin
özelliklerine bir artı daha katmaktadır.
44. 44
YAPISI
Başlangıçta jel kıvamında olan bu malzemenin silika esaslı olanları silika ve etanol gibi sıvı çözücüden
oluşur ve alkojel adı verilir. Alkojeller de silikon alkoksitin [Si(OR)4
] bir çözücü içinde suyla polimerize
edilmesiyle oluşturulur. Buradaki tepkimede alkoksit molekülleri hidrolizle bir araya gelerek silikon-
oksijen bağları yapar ve böylece mini polimerler olan oligomerler oluşur. Bu oligomerlerde bir araya
gelerek büyük molekülleri oluşturur. Akojellerdeki silika dizilimi minik etanol paketcikleriyle doludur
ve bunlar nano delikcikleri oluşturur
ÇEŞİTLERİ
Farklı alanlarda, farklı amaçlarla kullanılmak
üzere 25 çeşit aerojel üretilmiştir. Bunlar 6 ana
grupta şu şekilde toplanırlar;
1) Silika Tabanlı Aerojeller:
Aerojeller arasında en tanınanıdır. Yüksek
gözeneklere sahip, yüksek spesifik yüzey alanı
olan, düşük yoğunluk ve düşük dielektrik
sabiti gibi özelliklere sahip çok iyi ısı yalıtımı
yapabilen nano yapılı malzemelerdir.
Hidrofobik,hidrofilik esnek ve diğer çeşitleri
mevcuttur.
2)Metal Oksit Türevli
Aerojeller:
Bunlarda yine silika tabanlı olup metal içeriği
nedeniyle renkli bir görünüşe sahiptirler.
En bilinenleri krom oksit, molibden oksit ve
demir oksit aerojellerdir.
3)Organik ve Karbon Aerojeller:
Organik heteropolisakarit pektinden jöle şeklinde
elde edilmiştir. İnorganik aerojellere göre daha
dayanıklılardır. Özellikle grafen aerojeller havadan
7 kat daha az yoğun ve kendi ağırlığının 900 katı
petrolü emebilir.
4)Yarı İletken Bakır İçerikli
Aerojeller:
İlk olarak 2002 yılında üretilen bu malzemeler
geçirgenlik, optik saydamlık ve fotolüminesas
açısından mükemmel bir yapıya sahiptir. En yararlı
olacağı alanlar kimyasal sensörler ve güneş pilleri
olarak görülüyor.
5)Nanotüp ve Aerojel:
Normalde aerojeller üretimim sol-gel ve şablon
yöntemleri kullanılırdı. Nanotüpler sayesinde
şablona gerek duymadan, artık boyut sadece kabın
şekline bağlı oldu. Daha büyük bir kap sayesinde
binlerce kübik santimetrelerden oluşan aerojeller
üretilebiliyor. Karbon nanotüp aerojeller buna
örnektir.
6)Metal Aerojeller:
Son zamanlarda üretilen metal aerojeller hacimce
%50’den daha az sıvı içermeyen gözenekli yapısı ile
aerojel ailesine katılmıştır. Demir aerojeller buna
örnektir.
45. 45
KULLANIM ALANLARI
ABD Savunma Bakanlığı ve NASA tarafından,
uzay gemilerinin ısı yalıtımlarını sağlamak üzere
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yine Nasa tarafından
uzayda dolaşan toz zerrelerini yakalayabilmek
amacıyla gönderilecek Spacedust (Uzay Tozu)
gemisine aerojelden oluşan bir panel eklenmiş ve
hiçbir hasara uğramadan panelle birlikte dünyaya
getirilebileceği hedeflenmiştir.
Mimaride dış cephede ışığı geçiren dolgu malzemesi
şeklinde kullanımı düşünülmüştür. Böylelikle dış
cephede, özellikle de ışık geçirgenliği nedeniyle
pencere gibi yapı bileşenlerinde çok kullanılmaktadır.
Şantiyede istenen boyutta ve şekilde kesilebileceği
için özellikle mevcut binaların sağlıklaştırılmasında
önem kazanmaktadır.
Çin'de petrol sızıntılarıyla mücadelede aerojel
büyük görev üstlenmiştir. Özellikle grafen (karbon)
aerojeller kendi ağırlığının 900 katı petrolü
emebilmektedir.
Dayanıklılığı ve iyi bir yalıtkan olmasının önemi
sadece mimaride değil elektronik sanayidede kendini
göstermektedir. Dizüstü bilgisayarlar, cep telefonları,
elektronik uçak kontrol mekanizmaları gibi önemli
parçaların korunmasında aerojeller önemli yer
tutacaklardır.
Bunlar dışında kurşun geçirmez oluşu askeri
araçlarda koruma yeleklerinde, kimyada
katalizör ve dolgu katalizörlerinde, ışın, elektrik
yalıtımında, nem çekiminde, kozmetik ürünlerinin
koyulaştırılmasında, çeşitli süs eşyalarının
yapımında, ateşe olan dayanıklılığı ile itfaiyeci
elbiselerinde, tekstilde, boyalarda yalıtıcı,
yoğunlaştırıcı ve emici olarak ve daha pek çok alanda
kullanımı düşünülmektedir.
Çevre kirliliğinin oldukça arttığı bu dönemde
aerojelin önemi daha fazla artmaktadır. Hem
doğaya saygılı oluşu, hem süper hafif hem süper
yalıtkan oluşu, hem de bir o kadar dayanıklı olan
bu nanoteknoloji harikası ürünün maliyeti de biraz
düşürülebilirse gelecekte günlük yaşamımız dahil her
alanda kullanılabileceğini göstermektedir.
47. 47
HaberYabancı
ALMANYA PLASTİK POŞETE
SAVAŞ AÇTI
Almanya Çevre Bakanlığı ile perakende sektörü
arasında imzalanan anlaşmaya göre, plastik poşetler
temmuz ayından itibaren hiçbir mağaza, market ve
bakkalda müşterilere ücretsiz verilmeyecek.
Almanya‘da hükümet ile Ticaret Birliği arasında
dün imzalanan anlaşmaya göre, plastik poşetler
önümüzdeki temmuz ayından itibaren tüm mağaza,
market ve bakkallarda ücretli olarak müşterilere
verilecek.
Söz konusu anlaşma uyarınca, mağaza, market ve
bakkallar plastik poşet için ne kadar ücret talep
edeceklerini kendileri belirleyecek.
Avrupa Birliği’nin konu ile ilgili daha önce aldığı
bir kararla, kişi başına plastik poşet tüketimini
2025 yılına kadar 40 adede düşürmeyi amaçladığı
biliniyor.
Almanya’da kişi başına plastik poşet tüketiminin ise
şu anda 71 olduğu belirtiliyor.
Plastik Yerine, Pamuk ve Geri
Dönüşümlü Kağıttan Poşet
Almanya Çevre Bakanlığı, plastik poşet anlaşmasının
260 perakende satış şirketini kapsadığını açıkladı.
Ülkede ucuz tekstil ürünleri satan ve geçen yılın
ekim ayından bu yana plastik poşet sunmayan KiK
adlı mağazalar zincirinde, aradan geçen yaklaşık
altı ayda 315 ton plastikten tasarruf edildiği ifade
ediliyor.
Çok sayıda mağaza da müşterilerine, plastik poşet
yerine pamuk ve geri dönüşüm yolu ile kağıttan
üretilen poşetler satıyor.
Kamuoyu Destekliyor
Uygulama Alman kamuoyundan da büyük oranda
destek görüyor.
Yapılan bir araştırmaya göre, plastik poşet için ücret
talep edilmesini, katılımcıların yüzde 80’i doğru
buluyor.
Halkın yüzde 53’lük bölümünün ise, plastik
poşetlerin tamamen kaldırılmasından yana olduğu
belirtiliyor.
Hükümet ile perakende sektörü arasında varılan bu
anlaşma ile konu hakkında bir yasal düzenlemeye
gidilmesine gerek kalmamış oldu.
48. 48
Yerli
Haber TÜRKİYE PLASTİK, KAUÇUK VE
KOMPOZİT SEKTÖR MECLİSİ KURULDU
Plastik, kauçuk ve kompozit sektörleri Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği çatısı altında birleşti.
150 milyar TL’lik ekonomik büyüklüğe sahip plastik,
kauçuk ve kompozit sektör temsilcileri için Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) bünyesinde
Türkiye Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sektör Meclisi
kuruldu.
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme
ve Eğitim Vakfının (PAGEV) açıklamasına göre,
TOBB’un çalışmalarını yeni tamamladığı Türkiye
Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sektör Meclisi ilk
toplantısını gerçekleştirdi. Büyüklüğü 150 milyar
TL’ye ulaşan 3 sektörden, toplam 30 milyar liralık
ciroya sahip 40 firmanın temsil edileceği meclisin
başkanlığına PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz
Eroğlu seçildi. Başkan Yardımcılığı’na ise Fleksıbıl
Ambalaj Sanayicileri Derneği (FASD) Başkanı Enver
Bakioğlu getirildi.
Oldukça geniş bir yelpazeyi kapsayan Türkiye Plastik,
Kauçuk ve Kompozit Sektör Meclisinde Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı
temsilcileriyle birlikte PAGEV, EPS Derneği,
İKMİB, Kompozit Derneği, FASD, PLASFED, SEPA,
PAGDER, EVSİD ve Kauçuk Derneği gibi sivil
toplum örgütleri bulunuyor.
Abdioğulları Plastik, Adopen Plastik, Akplas Plastik,
B-Plas Plastik, Cam Elyaf, Dizayn Plastik, Elif Plastik,
Esen Plastik, Fırat Plastik, GF Hakan Plastik, Işık
Plastik, Korozo Ambalaj, Köksan Plastik, Mete
Plastik, Naksan Plastik, Pakpen Plastik, Petkim
Petrokimya, Plasmar Plastik, Polibak Ambalaj,
Polinas Plastik, Ravago Petrokimya, Sasa Polyester,
Sem Plastik, Sepaş Plastik, Superfilm Ambalaj, Sümer
Plastik, Titiz Plastik ve Vatan Plastik, mecliste yer
alan firmalar olarak sıralanıyor.
Çalışmalarımıza daha güçlü
devam edeceğiz
Açıklamada görüşlerine yer verilen Eroğlu, şunları
kaydetti:
“Plastik,kauçuk ve kompozit sektörünün
birleştirici gücü olarak çalışmalarımıza daha güçlü
şekilde devam edeceğiz. TOBB Meclisindeki yeni
oluşumla yasal ve daha kapsayıcı bir platforma
eriştik. Kurulan mecliste firmalarımız, ilgili
sektörlerin sivil toplum kuruluşları ile sektörü
düzenleme ve regüle etme yetkisi olan kamu
kurumları yer alıyor. Hedefimiz, kurulan oluşumla
sektörel sorunları tespit etmek, çözüm için
hükümet ve özel sektör diyaloğunu en iyi şekilde
geliştirmek, nihayetinde Türkiye ekonomisi için
49. 49
daha fazla katma değer üretmektir.
TOBB Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sektör
Meclisi, sektörde gücünü yasadan alan en üst
yapı durumunda. Plastik, kauçuk ve kompozit,
Türkiye’nin Avrupa’da birinciliğe, dünyada
ise ilk beşe oynayan lokomotif sektörleridir.
Bu sektörlerin ivmesini artırmak ve önündeki
engelleri kaldırmak için kamu sanayi iş birliğini
artıracak, sektörümüzün sorunlarını çözmek adına
faaliyetlerimize hızla başlayacağız ve çözüm odaklı
çalışacağız. Omuz omuza vererek gelişimin hızını
artıracağız.”
50. KİMYA TEKNİKERİ
ANIL YASİN AKDOĞAN
MEZUN
BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ
anil_yasin_akdogan@hotmail.com
50
Kanda Glikoz Tayini
G
likoz insan kanında bulunan en önemli monosakkarittir. Monosakkaritler
düz zincir yapısına sahip polihidroksi aldehit veya ketonlardır. Deoksiriboz
dışında Cn
(H2
O)n formülüne sahip olup kendilerinden daha küçük
moleküllere parçalanamazlar. Glikoz altı karbona sahip bir aldoheksozdur. Glikoz
tabiatta monosakkarit şeklinde en bol bulunan aldoz D glikozdur. Kapalı formülü
(C6
H12
O6
) dan glikoz formülünün açılımı aşağıdaki şekildeki gibidir.
Şekil 1.1: D ve L glikoz formülü
Glikoz D-glikoz ve L-glikoz olarak iki şekilde
bulunur. Bu iki molekül, birbirinin ayna
görüntüsüdür. (D-glikoz ve L – glikoz izomerleri)
Şekil. 1.1'inde görüldüğü gibi izomerleri aynı
kimyasal birleşime sahip olup; atomları arasındaki
bağlantı yapıları farklı olan moleküllerdir. Glikoz
molekülünün 5. karbonunun sağ tarafına, OH
grubu bağlanana, D glikoz, sol tarafına bağlanan
OH grubuna ise L glikoz denir. İnsanlarda bulunan
glikoz, D glikozdur. Karbonhidratların önemli
bir kısmı glikoza çevrilirler. Glikoz hayvanların ve
insanların kanında dolaşan karbonhidrat formudur.
Tabiatta en çok bulunan şekerdir. Meyvelerde,
özellikle üzüm şekerinde bulunur.
51. 51
Kan şekeri, insan vücudunda hassasiyet gösterilen
düzenlemelerden bir tanesidir. Belirli hastalıkların
takibinde, son derece önemli bir kriterdir. Düşük ya
da yüksek olması sağlık sorunlarına neden olabilir.
Kanda glikoz miktarını ölçmek için çeşitli test
metotları vardır. Bunlardan en çok kullanılanı Glikoz
oksidaz metodu (enzimatik kolorimetrik metot) ‘dur.
GLİKOZ OKSİDAZ METODU
Prensip;
Glikoz oksidaz enzimi, suda erimiş moleküler oksijeni kullanarak glikozdan glikonik asit ve (H2
O2
) hidrojen
peroksiti oluşturur. Oluşan hidrojenperoksit, (H2
O2
) fenol ve ampiron gibi maddelerle peroksidaz enzimi
varlığında reaksiyona girerek renkli bir kompleks oluşturur. Rengin şiddeti, ortamdaki glikoz miktarı ile
doğru orantılıdır. Ölçüm kolorometrik olarak yapılır.
• Glikoz + O2
+ H2
O Glikoz Oksidaz Glikonik asid + H2
O2
• H2
O2
+ Chromogen Peroksidaz amber compaund
• Amber Compaund + H2
SO4
……….. Stable red pigment
Cihazlar;
• Spektrofotometre: Çözelti içindeki madde miktarını, çözeltiden geçen veya çözeltinin tuttuğu ışık
miktarından faydalanarak ölçme işlemini yapan cihazlarda renksiz çözeltilerin konsantrasyonunu ölçer.
Şekil 1.2: Spektrofotometrenin çalışma mekanizması
• Santrifüj: Biyokimya laboratuvarlarında, biyolojik materyalleri, materyal durumuna göre çeşitli yüksek
devirlerde çevirip materyal içindeki parçacıkların dibe çökerek ayrılmalarına veya farklı yoğunluktaki sıvıları
birbirinden ayırmaya yarayan cihazdır.
Resim 1.3: Santrifüj Cihazı
52. 52
• Su banyosu; Genellikle metalden yapılmış ve genel olarak içindeki suyu ısıtarak termostatı yardımıyla
belirli bir sıcaklıkta tutmaya yarayan cihazlardır. Çeşitli amaçlarla kullanılabilirler. Örneğin, kan serumlarının
inaktive edilmesi için (Bazı işlemler öncesi kullanılacak maddenin belirli bir sıcaklığa gelmesi gerekir.), açık
otoklavlama için, besi yeri hazırlığında eritme işlemi için v.s. Kullanımında içindeki suyun eksilmemesine ve
bu suyun sürekli saf su ile tamamlanmasına dikkat edilmelidir.
Resim 1.4: Su Banyosu
Reaktifler:
• Enzim- Kromogen Buffer Reagent.
• Sülfirik Asid ( 7.2 N )
• Glikoz Standardları: 300 mg anhidroz reagent-grade glukoz ( dextroz ), 80 ml deiyonize suda
çözülür. Üzerine 0,25 g benzoik asid ilave edilir ve karıştırılır. Karışımın üzeri 100 ml ye tamamlanır. Bu stok
solüsyonda 60, 120 ve 240 mg / 100 ml’lik standart çalışma solüsyonları hazırlanır.
Test Prosedürü:
• 13 x 120 mm’lik deney tüplerine numune, standard ve kör için birer ml enzim-kromogen karışımı
reaktifinden konarak tüpler 37 0
C da su banyosuna kaldırılır.
• Aynı anda 20 ml bilinmeyen serumdan numune tüpünün üzerinde tabaka oluşturacak şekilde konur
ve hemen karıştırılır. Blank sadece enzim- kromojen reaktifi içermelidir. Standartlar için de numuneye
yapılan işlem yapılır.
• 10 dk. sonra reaksiyon her tüpe 4,0 ml 7,2 N H2
SO4
eklenerek durdurulur.
• Blank referanslığında standard ve numunenin absorbansları 540 nm dalga boyunda
spektrofotometrik olarak okunur.
Hesaplama:
Aşağıdaki formül yardımı ile glikoz konsantrasyonu bilinmeyen örneğin glikoz konsantrasyonu hesaplanır.
Numunenin absorb. / Standardın absorb. X Standardın konstr. = Glikoz ( mg / 100 ml )
Örnek: Standart konsanyon(StC) : 100
N: 0.269 (0,269/0,140) x100=129 mg/dl)
St: 0.140
Kaynaklar :
• http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Kan%20Glikoz%20Analizi.pdf
• http://www.belgeci.com/kan-glukoz-tayin-yontemleri.html
53. 53
HaberYabancı
TÜRK PLASTİK SEKTÖRÜ
ÇİN’E ÇIKARMA YAPACAK
Türk firmaları, 200 bin metrekarelik bir alanda
kapılarını açmaya hazırlanan Chinaplas 2016’da
küresel rakipleriyle rekabet edecek.
Türk plastik sektörü, dünyanın en büyük ikinci
plastik ve kauçuk fuarı olan “Chinaplas 2016'da yer
almak için Çin’e gidiyor.
Plastik Sanayicileri Derneğinden (PAGDER) yapılan
açıklamaya göre Türk plastik sektörü, PAGDER iş
birliğinde, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri
İhracatçıları Birliği (İKMİB) organizasyonu ile
25-28 Nisan 2016 tarihleri arasında Çin’in Şanghay
kentinde düzenlenecek olan Chinaplas 2016’ya
çıkarma yapacak.
Türk firmaları, 200 bin metrekarelik bir alanda
kapılarını açmaya hazırlanan Chinaplas 2016’da
küresel rakipleriyle rekabet edecek.
Açıklamada görüşlerine yer verilen PAGDER
Yönetim Kurulu Başkanı Reha Gür, Türkiye’yi dünya
plastik pazarının önde gelen üretim ve tedarik
merkezlerinden birisi yapma hedefi taşıdıklarını, bu
fuarda da İKMİB ile birlikte Türk plastik sektörünün
etkin tanıtımlarını yapacaklarını bildirdi.
Dünya plastik sektörünün kalbinin atacağı ve global
sektörü yakından tanımayı sağlayan Chinaplas
2016 fuarının ihracat kapılarını açacak önemli
bağlantıların kurulması için de önemli bir zemin
oluşturacağını aktaran Gür, “Plastik ve kauçuk
alanındaki son teknoloji ürünleri ile sektörel
gelişmeleri yakından görme fırsatının sunulduğu
Chinaplas gibi fuarlara katılım çok önemli.”
ifadelerini kullandı.
Açıklamada Gür’ün şu
görüşlerine de yer verildi:
“Fuar, B2B görüşmelerle firmaların kendilerini
ve ürünlerini tanıtma fırsatı sunmasının yanı
sıra küresel rakipleri tanıma, bilgilenme, gözlem
yapma ve gelişmeleri yakından görme gibi fırsatlar
ile ticari faydaları da beraberinde getiriyor.
Rekabet gücünü artıran önemli deneyimler
kazandırıyor. Avrupa’da ikinci, dünyada ise yedinci
sırada yer alan gurur duyduğumuz Türkiye plastik
sektörünün bu derecelerini daha da artırmaması
için hiçbir neden yok.
Dünyanın birçok köşesinden 150 bini aşkın kişinin
ziyaret edeceği Chinaplas 2016 gibi tüm dünyanın
takip ettiği uluslararası fuarlara, kaliteye önem
veren organizasyon anlayışları ve deneyimleri ile
öncülük etmeye, Türkiye plastik sektörüne yeni ve
alternatif pazarlar açacak ortamları oluşturmaya
devam edeceğiz. Chinaplas 2016’ya katılan,
dünyanın en önemli diğer fuarlarına katılım
gösteren, yeni ve uzak pazarlara gitme cesareti ve
özgüvenini taşıyan, bizleri başarıyla yurt dışında
temsil eden tüm sektör mensuplarımıza teşekkür
ederiz.”
54. 54
Haber
Yerli
BOR’DAN EKONOMİYE
150 MİLYON TL KATKI
Rezerv bakımından dünyanın en büyük ‘bor’una
sahip Türkiye, bu madenden ekonomik olarak daha
fazla yararlanabilmek için çalışmalarını hızlandırdı.
Rezerv bakımından dünyanın en büyük ‘bor’una
sahip Türkiye, bu madenden ekonomik olarak daha
fazla yararlanabilmek için çalışmalarını hızlandırdı.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, geçtiğimiz yıl
“ekonomik katkı potansiyeline sahip” ürün ve
teknoloji geliştirme konusunda 4 tane proje çağrısına
çıktı. Söz konusu çağrılara gelen proje başvurularının
10’u desteklendi. Söz konusu 10 projenin 50 milyon
lira ekonomik katkı potansiyelinin olduğu ve
bunlarda harekete geçileceği öğrenildi. Enstitü, tarım
konusunda da ‘bor’u kullanmak için çalışma yapıyor.
Tarım sektöründe bor madenini daha fazla ve etkin
kullanmaya yönelik geçen yıl 4 proje çağrısı açıldı.
Bu çağrılara gelen proje başvurularında 19 proje
desteklenmeye başlandı. Söz konusu projelerden
5’inin tamamlandığı belirtiliyor.
Bütün projelerin tamamlanmasının ardından ülkeye
yıllık 150 milyon lira ekonomik katkı sağlanacağı
tahmin ediliyor.