SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 91
TAM 90
          MASAL PROGRAMI                 SAYFA
                                                    ÇIKIġ




           gölge her yerde
         şimdide masallarda                         Yapımcı
                                                    Hakkında


         ÖRDEK OKULU                    KEDİLER
     AKBABALARIN UMUDU                KURT KAPANI
       AVA GİDEN AVLANIR             KÜÇÜK TIRTIL
      CANAVARLAR ÜLKESİ                  PUPSY
      DEMOKRASİ BEKÇİSİ               SEVGİ AĞACI
        DÜŞLER ÜLKESİ                  SİYAH İNCİ
            GÖLGE                      TAŞ ADAM
     İYİLİK YAP ALTIN OLSUN          TEMBEL ADAM
         KAVAL ÇİÇEĞİ                 YALNIZ ADAM

Bu programı hazırlayan Şakir Gülden’e sonsuz teşekkürler.
ÖRDEK OKULU                                                                          ANA SAYFA
    YeĢil baĢlı erkek ördek, kanatlarını çırparak gölün kenarına doğru koĢmuĢ. Göldeki balıkçıllara,
filamingolara sevinçle seslenmiĢ: "Bab oldum! Baba!". Perdeli ayaklarıyla, kıyı boyunca badi badi
koĢuĢtururken sevinçle bağırıp, baba olduğunu herkese duyurmuĢ. Suda ince uzun ayaklarını ve uzun
gagalarını kullanarak avlanmakta olan balıkçıllar ve filamingolar, gagalarını Ģakırdatarak ördeği
kutlamıĢlar. Sonra hiç bir Ģey olmamıĢ gibi avlanmayı sürdürmüĢler. Gölün çevresindeki ağaçlarda
ötüĢüp duran serçeler ardı ardına "Ne oldu? Ne oldu?" diye seslenmiĢler. YeĢil baĢlı ördek keyifle
"Baba oldum" demiĢ. Serçeler de kanat çırpıp, sevinçle ötüĢerek ördeği kutlamıĢlar. Serçelerden
birinin "Bu mutlu haberi herkese duyuralım" demesi üzerine, gölde avlanmakta olan bir balıkçıl iĢini
bırakıp uzun bacaklarını suyun yüzeyine değin kaldırarak ağır ağır gölün diğer kıyısına değin yürümüĢ.
Orada, turnalara seslenerek, ördeğin baba olduğunu söylemiĢ. Turnalar ördeğin sevincini yaymak için
kanat çırpıp uçmuĢlar... Bunu gören serçelerden bir çoğu haberi yaymak için ağaçtan ağaca uçmaya
baĢlamıĢlar. Sevinç çığlıkları ve kuĢ sesleri çevreyi kaplamıĢ. Bir ağaç kovuğundan fırlayan sincap
ağaçtan ağaca koĢturmuĢ. her kovuğa baĢını sokup, yeni doğan ördek yavrularının haberini yaymıĢ.
    YeĢil baĢlı ördek, gururla yürüyerek annenin yanına gitmiĢ. "Herkese bebeklerin haberini
ulaĢtırdım" demiĢ. Anne ördek, yüzündeki gülümsemeyle kanatlarını hafifçe kaldırıp, altındaki küçük
ördek yavrularını babalarına göstermiĢ. Sonra üĢümesinler diye kanatlarını üstlerine örtmüĢ...
Yavruları gören ibikli horoz, baĢını öne arkaya sallayarak göğsünü kabartarak ördeklerin yanına
gelmiĢ. Biraz yüksek sesle:
- Bu civcivlerin iĢi ne? Neden sizin yanınızdalar?
- Onlar civciv değil. Ördek yavrusudur.
   diye yeĢil baĢlı ördek diklenerek yanıt vermiĢ. Horoz, yavruların civcivlere benzemesine ĢaĢmıĢ
ama, tavukların "Gel buraya. Gel buraya" dediğini duyunca üstelemeden geldiği gibi baĢını öne arkaya
savurarak kümesine dönmüĢ. YeĢi baĢlı ördek gagasıyla annenin baĢını okĢamıĢ. Yanında ayaklarını
altına alıp çömelmiĢ. Sevgi dolu gözlerle anneyi izlemeye baĢlamıĢ. Biraz utangaçlıktan, biraz da
sevginin güzelliğinden olsa gerek, anne ördek, baĢını hafifçe yana büküp, sessizce babanın kendisini
süzmesine izin vermiĢ. Mutluluk ve sevgi gurultuları çevreye yayılırken ördek yavruları annelerinin
kanatları arasında kıpırdıyor, kah oradan çıkarak çevreyi geziyor, kah üĢüyüp annenin koynuna girerek
ısınıyormuĢlar...
    Uzaklardan kuĢların cıvıltısı ve diğer hayvanların sesleri duyuluyormuĢ. Tüm hayvanlar, ördek
yavrularının doğumunu kutladıklarını söylüyormuĢlar...
                                                                                                 ĠLERİ
Ördek yavruları biraz büyüyünce ortalıkta dolaĢmaya baĢlamıĢlar.                         ANA SAYFA
 Sevimli küçük yavrular yaramazlık yapıp, birbirleriyle oynaĢırken horoz homurdanıyor, onların
 varlığını istemediğini belli ediyormuĢ. Gerçi anne ve baba ördek, yavrularını baĢı boĢ bırakmayıp
 yanlarında olmaya çalıĢıyormuĢlar ama, yaramazlıklarını her an engelledikleri söylenemezmiĢ.
 Yaramazlık yapan yavruları dikkatle izleyen horoz, her fırsatta onları kovalıyor, yakaladıklarını
 gagalayarak canlarını acıtıyormuĢ. Küçük ördek yavruları canları acıyıp çığlık atarak kaçıĢınca, yeĢil
 baĢlı ördek, kanatlarını açarak horozun üstüne yürümek zorunda kalıyormuĢ. Her nedense horoz,
 baba ördekle uğraĢmak istemeyip kasılarak kümesine dönüyormuĢ. Bu didiĢmeden yorulan hep baba
 ördek oluyormuĢ...
     Anne ördekle baba ördek, oturup bu soruna bir çözüm aramıĢlar. Sonunda akıllarına bir okul
 kurup, ördek yavrularını burada eğitmek düĢüncesi gelmiĢ. Yavrular okulda oldukları zaman
 yaramazlık yapmayacak, çevreyi dağıtmadıkları için horoz onlara saldırmayacakmıĢ. Hem de
 yavrular denetim altında daha güvenli büyüyebilecekmiĢ. Ayrıca okulda yeni Ģeyler öğrenecek,
 yaĢamın yalnız oyun oynamak olmadığını, öğrenmek ve öğrenilenleri uygulamak olduğunu anlayıp daha
 iyi yetiĢecekmiĢler. Anne ve baba ördek, okul olabilecek yer aramaya baĢlamıĢlar. Onları çevreye
 bakınırken gören horoz tünediği yerden:
 - Hayır ola. Yavrulardan birini mi kaybettiniz?
 - Hayır. Ördekler için bir okul açalım istedik. Uygun bir yer arıyoruz.
     Horoz biraz duralamıĢ. Yavrular okulda olunca çevreyi dağıtmayacağı, kendisinin de öfkeyle
 peĢlerinden koĢuĢturmayacağını düĢünüp:
 - Arkada boĢ bir kümesimiz var. Okul olarak orayı kullanın.
 demiĢ gülümseyerek. Anne ve baba ördek çok ĢaĢırmıĢlar. Yavrularına öfkelenen horozun niye
 yardım etmek istediğini pek anlamamıĢlar ama, söylediği kümes, okul olarak kullanmak için en uygun
 yermiĢ. Horozun izin vermesine ĢaĢırarak:
  - KarĢılığında ne isteyeceksin?
 - Kümes kirası olarak, her ay bir çuval buğday verirseniz anlaĢırız.
     Horozun iyilik yapmayacağını, bu öneriyi bir iĢ iliĢkisi gibi düĢündüğünü anlayan yeĢil baĢlı ördek,
 düĢünmeden öneriyi kabul etmiĢ. Yoksa horoz, iyilik olsun diye hiç bir Ģey istemiyecek olsaymıĢ,
 "Bunun altında bir kurnazlık vardır" diyerek öneriyi kabul etmeyecekmiĢ. Sonunda ördekle horoz,
 kullanılmayan kümesin "Ördek Okulu" olmasında anlaĢmıĢlar. Anne ördek yuvalarına dönerken:
 - Çok yüksek kira istedi. Nasıl öderiz onca kirayı?
 diye söylenince:
 - Bir yolunu buluruz. Önemli olan yavrularımızın güvenliği.
demiĢ yeĢil baĢlı ördek.
      Anne ve baba ördek, kullanılmayan kümesi temizlemiĢler. Sonra öğrencilerin oturacağı yerleri
 ve öğretmenin duracağı kürsüyü hazırlamıĢlar. Ne yapıldığını anlamadan yavru ördekler de onlara
 yardım etmiĢler.
                                                                                        GERĠ      ĠLERİ
Bir gün anne ördek, tüm yavrularını çevresine toplamıĢ. Onları okul olarak              ANA SAYFA
hazırladıkları yere götürmüĢ. YeĢil baĢlı baba ördek orada bekliyormuĢ. Anne ördek yavrularına
dönüp:
- Yavrularım, burası bir Ördek Okulu. Burada okuyup bilgi ve becerinizi geliĢtireceksiniz. Babanız
size eğitim verecek. Anlatılanları öğrenmeye çalıĢın. Unutmayın ki size anlatılan her Ģey eskiden
yaĢanmıĢ olaylardan ediline deneyimlerden kazanılmıĢ bilgileri içerir. Onları eksiksiz öğrenmeye
çalıĢın...
    Yavru ördeklerin sabırsızca içeriye girmek istediklerini gören anne ördek, konuĢmasını uzatmayıp
yavrularını öğretmene teslim etmiĢ ve orada ayrılmıĢ.
    Ġlerleyen günlerde Ördek Okulu'ndan gelen sesler dinlenmeye değermiĢ. Yavru ördeklerin hep
bir ağızdan "abc" diyerek incecik sesleriyle bağırarak kanat çırpmaları ilerideki ağaçlardan ve gölün
kıyısından bile duyuluyormuĢ. Ağaçlardaki serçelerin ötmeyi kesip, örnek yavrularını dinledikleri
olurmuĢ. Balıkçıllar avlanmayı bırakıp, baĢlarını göğe kaldırarak duydukları seslerin anlamını
çıkarmaya çalıĢırmıĢlar. Ördek yavrularının öğrenirken çıkarttıkları coĢkulu sesleri çevreye
yayıldıkça, okulun çevresine meraklılar dolmaya baĢlamıĢ: Çitlerin üzerine tüneyen kuĢlar, gölden
ayrılıp, seslerin ne olduğunu anlamaya çalıĢan balıkçıllar, taĢlara tırmanmıĢ sincaplar ve
tavĢanlar...
    Meraklılar çoğaldıkça horoz durur mu? Hemen kümesin damına çıkarak uzun uzun ötüp,
yavruların sesini bastırmak ve dikkati kendi üzerine çekmek istermiĢ. Ama çevreye toplanan
hayvanlar horozun ötüĢüne aldırmadan, yavruların söylediği Ģarkıları mırıldanır, onlara eĢlik etmeye
çalıĢırmıĢlar. Bu duruma öfkelenen horoz, yerinde duramaz, kanat çırparak üstlerine yürür, onları
korkutarak ördek okulunun çevresinden uzaklaĢtırmaya çalıĢırmıĢ.
    Okulun yararlı olduğunu anlayan kuĢlar ve sincaplar da yavrularını Ördek Okulu'na göndermeye
baĢlamıĢlar. Sınıf yeni katılan yavrularla çok kalabalık olmuĢ. Ama, kalabalık bir sınıf olması,
dersleri aksatmıyor, tam tersine herkes tüm dikkatini toplayarak yeĢil baĢlı ördeğin anlattıkları
dinleyip çık bile çıkarmıyormuĢ.
    Sonunda horoz geliĢmelere dayanamayıp okul bitiminde sallana sallana anne ödreğin yanına giden
yeĢil baĢlı ördeğin karĢısına dikilmiĢ. Sesi de, davranıĢı da, Ördek Okulu'ndan hoĢnut olmadığı belli
ediyormuĢ.
- Seninle bu okul konusunu bir kez daha konuĢmalıyız.
     diye söze baĢlamıĢ. YeĢil baĢlı ördek, horozun ne yapmak istediğini anlamıĢ ama anlamamazlığa
gelerek:
- Ne konuĢacağız? Kiramızı ödüyoruz. Yavrular artık seni ve kümesini yaramazlıklarıyla rahatsız
etmiyorlar. HerĢey istediğin gibi değil mi?
                                                                                      GERĠ       ĠLERİ
- Hayır. Bence bana az kira veriyorsunuz.                                                  ANA SAYFA
- Ama kirayı sen belirlemiĢtin. Biz pazarlık bile yapmamıĢtık.
- Ben anlamam. Bundan böyle her ay üç çuval buğday vereceksiniz.
- Ama bu çok.
- O zaman kümesten çıkarsınız.
- Kümesten çıkarsak okul kapanır.
- Ben anlamam.
   demiĢ ve yanlarından uzaklaĢmıĢ. BaĢını bir öne bir arkaya sallayarak keyifle kümesine doğru
giderken yan gözle ördekleri süzüyormuĢ... YeĢil baĢlı ördek, horozun tavrına ve söylediklerine hem
çok öfkelenmiĢ hem de çok üzülmüĢ. ÖfkelenmiĢ çünkü horoz kıskançlık yapıyor, okulda yavruların
öğrenim görmelerini istemiyormuĢ. ÜzülmüĢ çünkü mal horozun, keyfi için kirayı arttırması yasalara
aykırı değilmiĢ. BaĢı öne eğik anne ördeğin yanına değin gitmiĢ. Hem ders anlatmak, hem de kalan
sürede horozun istediği kadar çok buğday bulmak olanaksızmıĢ. Anne ördek gagasıyla, baba ördeğin
yeĢil baĢını okĢamıĢ:
 - KuĢlardan ve sincaplardan yardım istersin. Onlar da yavrularını okula getirirken her gün
taĢıyabildikler kadar buğday getirsinler.
 Baba ördek umutsuzca anne ördeğe bakmıĢ:
- Bulabilirler mi bilmiyorum. Ama, bir denerim. Yoksa okulu kapatmak zorunda kalacağım.
    YeĢil baĢlı ördek, ertesi gün kuĢlara ve sincaplara konuyu açmıĢ. Dili döndüğünce hem okulda
eğitim vermenin hem de horozun istediği kadar çok buğday bulmanın olanaksız olduğunu, bu nedenle
yardımlarına gereksinimi olduğunu anlatmıĢ. KuĢlar ve sincaplar "Okul sürsün, yavrularımız eğitim
görsün" diyerek her gün buğday getirmiĢler. Ay sonunda horozun istediğinden de çok buğday
birikmiĢ. Horoza istediği üç çuval buğdayı vermiĢler. Kalanını baĢka aylarda, istenilen kadar buğday
sağlayamazlarsa, kullanmak üzere saklamıĢlar.
   Horoz okulun sürdüğünü, kiranın artması eğitimi engellemediğini görünce:
 - Çıkın kümesimden.
    diyerek gerçek emelinin ne olduğunu açık ve öz bir biçimde anlatmıĢ. YeĢil baĢlı ördek, nedenini
anlayamadığını söylemiĢse de horoz sözünden dönmüyor, kümesten çıkmalarını istiyormuĢ. Çevredeki
tüm hayvanlar, kibirli horozu düĢüncelerinden caydırmak için çok uğraĢmıĢlar. Horoz kendi kümesine
sığmadıklarını, bazı tavukları okul olarak kullanılar kümese taĢıyacağını söyleyerek, düĢüncesini
değiĢtirmeyeceğini bildirmiĢ. Umutlarını yitiren diğer hayvanlar, üzüntü içinde anne ördeğin yanına
gidip soruna bir çözüm aramak üzere sessizce bekleĢmiĢler. Aslında hepsi birbirine bakıyor, birinin
çözüm üretmesini (daha doğrusu konuĢmasını) bekliyormuĢ. YeĢil ördek çevresinde sessizce ağlaĢan
öğrencilerine seslenerek:
 - Artık okul yok. Kümese gidip eĢyalarımızı toplayalım.
demiĢ üzüntülü bir sesle. Tüm öğrenciler küçücük adımlarının koĢmakla yuvarlanmak arasında hızıyla
okula gidip ders araçlarını, sıralarını ve kitaplarını toplamıĢlar. Kapının önünde ne yapmaya
çalıĢtıklarını görmeye gelen horoza ters ters bakıp:
                                                                                   GERĠ      ĠLERİ
- Unutma. Yine okuyacağız. Sen bize engel olamazsın.                                      ANA SAYFA
 demiĢler. Yavrular, anne ördeğin yanına döndüklerinde gözlerinden sicil gibi yaĢ
akmaktaymıĢ. Tüm hayvanlar çok üzgünmüĢler. ĠĢte tam bu sırada kanatlarını çırparak gelen bir
serçe, hayvanların hepsinin görebileceği bir yüksekliğe konmuĢ ve onlara seslenerek:
 - Üzülmeyin. Tüm hayvanlara haber salabiliriz. Herkes yardım edince kendi okulumuzu kendimiz
yapabiliriz. Eskiden kiraya karĢılık buğday toplamak için çalıĢıyorduk. ġimdi çalı çırpı toplarız.
Hepimiz yuva kurmayı biliyoruz. Bu kez tüm yavruları içine alacak kocaman bir yuva kurarız. Okul
yapmak için çalıĢmaz mısınız?
   Tüm hayvanlar sevinçle çığlık atıp, "Olur. Kendi okulumuzu kendimiz yapalım" diyerek dağılmıĢlar.
Tüm hayvanlara haber uçurmuĢlar. "Yuva kurmak için topladığınız çalılardan biraz da okul için
toplayın" demiĢler. Tüm hayvanlar okulları için çevreden çalı çırpı toplamaya baĢlamıĢlar. Bir çoğu
istenilen tür çalı bulamamıĢ. Onlar da yuvalarından söktükleri çalıları getirmiĢler. Ağaçların
arasından koĢarak gelen hayvanların ve hızla uçan kuĢların ağızlarında taĢıdıkları çalılar anne
ördeğin önünde birikmeye baĢlayınca, anne ördek yavrulara dönüp:
 - Haydi yavrular. BoĢ durmayın bana yardım edin. Biz de getirilen çalılardan okulumuzu yapalım.
 YeĢi baĢlı ördek ve yavrular kanatlarını açarak okulun yapılmasını için çalıĢmaya baĢlamıĢlar.
Okulun duvarları hızla yükselmiĢ. ĠĢ çatıyı yapmaya gelince, kuĢlar ördeklerin yerine geçip, çatıyı
çalılarla kaplamıĢlar. Sincaplar onlara yardım etmiĢ. Kısacık bir günde okul tamamlanmıĢ. Hem de,
eski okullarından daha güzel görünüyormuĢ. Çünkü bu okulu kendi elleriyle yaptıklarından, onlara
cennet gibi güzel görünüyormuĢ.
    Horoz, bahçenin diğer ucundan, hayvanların ne yaptıklarını öğrenmeye çalıĢıyor, çitin üzerinde
kıpırdamadan sonucu bekliyormuĢ. Arada baĢını sağa sola çevirip, göz ucuyla tavukların diğer
hayvanlara yardım edip etmediğini izliyormuĢ. Zavallı tavuklar, horozdan korktukları için diğer
hayvanlara hiç yardım etmemiĢler. Bahçeden dıĢarıya çıkmayıp, önlerine konan yemlerini
yemiĢler...
    Okulun yapımı tamamlanınca tüm yavrular okul gereçlerini yeni yapının içine taĢımıĢlar. Çok
çalıĢmaktan yorulmuĢ olmalarına aldırmadan arada Ģarkı bile söylemiĢler. Eksik kalmayınca, tüm
hayvanlar okulun kapısı önünde toplanmıĢlar. Anne ördek:
 - Yardımlarınızla okulumuzu tamamladık. Yarın her zamanki gibi eğitiminiz sürdürecek. Bugün
yoruldunuz. Gidip dinlenin. Sakın yarın derse geç kalmayın.
Sevinçle çığlık atan öğrenciler:
 - Evet! Kimse bize engel olamaz. Birlik olunca, baĢ edemeyeceğimiz sorun olmaz. Bunu kanıtladık.
    demiĢler. Sonra tüm hayvanlar dağılıp yuvalarına dönmüĢler. Anne ördek, yeĢil baĢlı baba ördek
ve yavruları, yeni okulun yanındaki yuvalarında huzur içinde uyumuĢlar...
                                                                                      GERĠ        ĠLERİ
ANA SAYFA

   Sabah erkenden ötmeye baĢlayan horoz: "Yine sabah olduuuu..." derken sesindeki üzüntüyü
gizleyememiĢ. KuĢların cıvıldamasını duyan yavrular koĢuĢarak yeni okullarına gelmiĢler. NeĢe içinde
okulun bahçesinde oyunlar oynamıĢlar. Sonra hepsi ders baĢlamadan sınıfta yerlerini almıĢlar. YeĢil
baĢlı ördek, göğsünü kabartarak sınıfa girmiĢ. Yavrulara bakıp yutkunmuĢ. Sonra tok bir sesle:
 - Günaydın
demiĢ. Yavruların hepsi birden incecik sesleriyle neĢe içinde bağırmıĢlar:

- Günaydın öğretmenim...




                                                                                                GERĠ
AKBABALARIN UMUDU
                                                                                       ANA SAYFA
   Çok eski çağlarda, ülkenin birinde, dinazorların yuvalandığı bir yer vardı. Dinazorlar,
  yavrulama zamanı geldiğinde, yumurtalarını buraya bırakırdı. Bazı dinazorlar, bırakılan
yumurtaların baĢını bekler, yavruların yumurtadan çıkıĢında, onların yaĢama alıĢmaları için gereken
ilk desteği sağlama görevini üstlenirdi. Bu dinazorlara "Öğretmen" denirdi. Dinazor yavruları, kendi
baĢlarına yaĢamlarını sürdürebilecekleri büyüklüğe gelince, yuvadan ayrılıp, ülkenin diğer yerlerine
yayılırdılar.
     Yuvadan çıkan dinazor yavrularının çoğu, ülkenin en verimli topraklarının bulunduğu batıya göç
ederdi. Burada, yeĢillikler ve bol yiyecek vardı.
     Batının en verimli alanları, yedi tepeye yayılmıĢ ağaçlık bölgeydi. Buraya "Yedi Tepe
Ormanları" denirdi. Dinazor yavruları en çok, Yedi Tepe Ormanları'na giderdi. Yedi Tepe
Ormanları'nın nehir gibi akan mavi denizin yanında olması, buraya ayrı bir güzellik veriyordu.
Ormandaki hayvanlar, çoğu zaman dinlenmek için deniz kıyısına iner, boğazın diğer yakasındaki
ormanlara ve kıyıdaki kumsala bakıp, zaman geçirir, birbirleriyle oynayıp eğlenirdi.
     Yedi Tepe Ormanları'nda yaĢayan dinazorların sayısı çoktu. Dinazorlar, ormandaki ağaçların
arasında gizlenerek yaĢadıklarından, sayılarının ne denli çok olduğu, diğer hayvanlarca bilinmezdi.
Ġri gövdeli dinazorları görenler, onlardan korkup kaçardı. Gerçi dinazorların çoğu, baĢka hayvanlara
zarar vermeden, ormandaki yiyeceklerle yetinmeye çalıĢırdı ama, diğer hayvanlar onların ürkütücü
büyüklüğünden çekinir, onlara pek yaklaĢmazdı.
      Bazı kurnaz hayvanlar, dinazorların kendilerine saldıracağını düĢünüp, orman yasalarını
çiğnememeye çalıĢırdı. Bazıları da, belli etmeden, yasalara aykırı davranıĢlarını sürdürürdü...
     Yedi Tepe Ormanları'nda yalnız dinazorlar yaĢamıyordu. Bu ormanın çevresindeki taĢlık
alanlarda akbabalar da yaĢardı. Bilirsiniz akbabalar yeĢil alanları sevmezler. Onlar taĢ ve kum
çöllerinde yuvalanırlar. Yedi Tepe Ormanları'nın çevresindeki taĢlık alanları kullanan akbabaların
gözü, hep Yedi Tepe Ormanları'ndaydı. Burayı nasıl taĢ çölüne çevireceklerini kuruyordular.
Aslında bir çok orman alanını, taĢ çölüne çevirmeyi baĢarıp, buralara yuvalanarak sayılarını daha
da çoğaltıyordular. Ormandaki ağaçların arasında gizlenmeye çalıĢan dinazorlar, ormanlar yok
oldukça saklanacak yer bulma güçlüğü çekiyordular. Bu nedenle akbabaların taĢ çölleri, en çok
dinazorları huzursuz ediyordu... Ormanları yok olan diğer hayvanlar, taĢ çölündeki oyukların
arasına saklanıp yaĢamlarını sürdürmeye çalıĢıyor ama, açlıktan güçsüz düĢünce, akbabalara yem
oluyordu.
     Yedi Tepe Ormanları'nın taĢ çölüne dönüĢmeye baĢlaması üzerine dinazorlar yaĢamak için
kendilerine yeni bir yer aramaya baĢladılar.

                                                                                              ĠLERİ
Sonunda boğaza bakan yamaçlardan birinde, yeĢilliği bozulmamıĢ, ağaçları                 ANA SAYFA
akbabalarca yok edilmemiĢ, bir vadi buldular. Bu alana "YeĢil Vadi" adını verdiler. Dinazorlar,
buranın da taĢ çölüne dönüĢmemesi için akbabaları YeĢil Vadi'den uzak tutma kararı aldılar. Yedi
Tepe Ormanlarında yaĢamlarını sürdüren dinazorlar, YeĢil Vadi'yi dinlenme alanı olarak
kullanacaktı.
     Yedi Tepe Ormanları'nı yalnız akbabalar yok etmiyordu. Diğer hayvanların bilinçsizce ağaçları
kemirmesi sonucu, ağaçlar yok oluyor, yerini çıplak topraklara bırakıyordu. Yedi Tepe Ormanlarının
yer yer kel olup, kabaklaĢtığı günlerde, YeĢil Vadi'nin el değmemiĢ güzelliği dinazorları pek
sevindirdi. Bu alana kimse zarar versin istemediler. Dinazorların en irilerinden olan iki Trex, YeĢil
Vadi'nin yönetimini üstlendiler. Tciretops ve Brantosaurus da onlara yardım etti. Yönetimin ilk iĢi,
YeĢil Vadi'de yaĢayan hayvanların türlerini belirlemek oldu. YeĢil Vadi'de ağaçların ve çalıların
arasında yaĢayan tüm hayvan türlerini belirlemek çok zordu. Trex, burada kaplumbağa yaĢadığını
öğrendi. Tüm dinazorlar, çevreyi araĢtırıp kaç tane kaplumbağa yaĢadığını bulmak istediler.
Gördükleri her kaplumbağa numaralandırıldı ve YeĢil Vadi'de oniki kablumbağa olduğunu anlaĢıldı.
Söylentiye göre, YeĢil Vadi'de papağanlar ve yılanlar da yaĢıyordu. Dinazorlar, bulabildikleri
yılanların boyunlarına halka geçirdiler. Papağanları da ayak bileklerinden numaraladılar. YeĢil
Vadi'de yaĢayan tüm hayvanlar belirlendikten sonra Trex, dinlenmeye gelen dinazorları topladı ve:
 - ArkadaĢlar. Bu alanda yaĢıyan tüm hayvanları belirledik. Bu hayvanlar YeĢil Vadi'ye bugüne
değin zarar vermemiĢler, bundan sonra da zarar vermezler. BaĢka hayvanların bu alana girmelerini
engellersek YeĢil Vadi'nin yok olmasını önleriz.
      diye seslendi. Dinazorlar YeĢil Vadi'de yaĢayan hayvanların yaĢam koĢullarını iyileĢtirmek ve
kendilerine güzel bir dinlence ortamı hazırlamak için YeĢil Vadi'yi onarmaya baĢladılar. Hayvanların
yuvalarının bakımı yapıldı, dikenli çalılar budandı, açık alanlara çiçekler ekildi, yıkılan ağaçların
yerine yeni ağaçlar dikildi. YeĢil Vadi daha güzel ve yaĢanabilir bir ortam olmaya baĢladıkça
dinazorlar seviniyordu.
    YeĢil Vadi'nin çevresinde sarp kayalar vardı. Bazı akbabalar, bu kayaların üzerindeki taĢ
yığınları arasına yuvalanmıĢdı. Bu alanda yaĢıyan baĢka hayvanlar da vardı. Bunlar, arada YeĢil
Vadi'ye inip, ağaçları kemirir, YeĢil Vadi'nin küçülmesine bilinçsizce katkıda bulunurdular.
Akbabalar, kemirilen ağaçların bulunduğu yerlere taĢ yuvarlar ve bu alanı taĢ çölü yapardılar.
Çevresi taĢlarla çevrilen kabukları kemirilmiĢ ağaçlar, zamanla ölüp gidince, akbabalar bu taĢ
çölüne inip, hemen yuva yapmaya baĢlardı. YeĢil Vadi de aynı Yedi Tepe Ormanları gibi taĢ çölüne
dönüĢmek üzereydi...                                                                      GERĠ      ĠLERİ
ANA SAYFA
    Bu durumu gören dinazorlar, YeĢil Vadi'de yaĢamayan diğer hayvanları buradan
kovdular. Bu hayvanlar kayaların üzerindeki yuvalarına kaçıĢıp, öfkeyle YeĢil Vadi'ye bakarak iç
çektiler. Akbabalar, sessizce dinazorların çabasına bakıp, diğer hayvanları YeĢil Vadi'den
kovuĢlarını görünce:
  - Bir gün buraları da taĢ çölü olacak, dinazorlar bizimle baĢ edemezler...
   diye için için güldüler. Akbabalar yalnız gülmekle kalmadı, YeĢil Vadi'yi taĢ çölüne dönüĢtürmek
için kurnazca hazırlanmıĢ kurgularla taĢ çölü sınırlarını, YeĢil Vadi'ye doğru ilerletmeye çalıĢdılar...
       Akbabalar, bazen YeĢil Vadi sınırına yuvarladıkları taĢların yanına gidip, sınır taĢlarının yerini
değiĢtirmeye, YeĢil Vadi'den toprak çalmaya çalıĢırdılar. Yeni yuvarlanan taĢları üst üste dizerek
sınır taĢlarını eskiden de varmıĢ gibi göstermeye çabalardılar...
      YeĢil Vadi'nin adım adım ilerleyen sınır taĢlarıyla küçüldüğünü gören dinazorlar, tam taĢların
yolu üzerine, derin bir hendek kazdılar. Hendeği suyla doldurduktan sonra yakın akrabaları olan
timsahları buraya çağırıp, özgürce yaĢamlarını sürdürmeyi önerdiler. Timsahlar, hendeğin çamurlu
suyunda yaĢamaya baĢlayınca akbabalar, timsahların kendilerini parçalamasından korkup, taĢ
yuvarlamaktan vazgeçtiler. Akbabaların taĢ çölünü geniĢletme çabaları engellenince, boyunlarını
büküp yeni kurnazlıklar düĢünmeye baĢladılar... Amaçları YeĢil Vadi'ye yeni kayalar yuvarlayıp
toprak kazanmak ve yeni taĢ yığınları arasında yuvalanmakdı... Yedi Tepe Ormanları'nı benzer
yöntemlerle yok edip, taĢ çöllerine yuvalanan akbabaların yaptıklarını, YeĢil Vadi'de
uygulayamamak, yamaçlara yuvalanmıĢ akbabaları çok öfkelendiriyordu. Beceriksizliklerine gülen
Yedi Tepe Ormanları çevresinde yaĢıyan diğer akbabaların davranıĢlarına da çok içerliyordular...
       Bir gün, kayalar arasındaki ininden çıkan çakal, boyunlarını büküp Yedi Vadi'ye bakan
akbabaların hüzünlü duruĢunu görünce dayanamadı ve sordu:
   - Ne derdiniz var sizin? Niye böyle hüzünlüsünüz?
- ġu önümüzde uzanan YeĢil Vadi'ye bakıp iç çekiyoruz.
        Çakal çok ĢaĢırdı. Daha önce yeĢile bakıp da hüzünlenen hayvan görmediğini anımsadı.
Gerekçelerini öğrenmek için:
 - Neden?
    dediğinde akbabalar üzgün bir tavırla:
 - Bu vadiyi taĢ çölüne çeviremedik. Böyle giderse burası hep yeĢil kalacak...
                                                                                       GERĠ       ĠLERİ
ANA SAYFA
- Olsun bazı alanlar yeĢil kalabilir.
- Akrabalarımız bize gülüyor. Akbabaların yüz karası olduğumuzu düĢünüyorlar. Onların arasına
girmeye yüzümüz yok...
- TaĢ yuvarlamayı denediniz mi?
- AĢağıda timsahlar var. Hendeklere yaklaĢmaya kalkınca bizi havada parçalıyorlar...
- ĠĢiniz zor anlaĢılan. Size nasıl yardımcı olabilirim?
- Yalan haber yaysak. YeĢil Vadi'de ağaçlar kesiliyor desek, kıyım yapılıyor desek belki diğer
hayvanlar ayaklanıp buraya gelir, dinazorları buradan çıkarırlar. Sonra biz burayı taĢ çölüne
çevirebiliriz.
- Haberi nasıl yayacaksınız?
- Onu bilemiyoruz iste. Senin tanıdıkların var mı? Bize yardım edermisin?
- Ben de YeĢil Vadi'deki dinazorlardan hoĢnut değilim. YeĢil Vadi'de avlanmamı engelliyorlar.
BaykuĢ'tan yardım alabilir miyiz bir araĢtırayım.
- Çok iyi olur. Sana bir gün borcumuzu öderiz.
- ġöyle boğaza yakın bir yerde bir inim olsa iyi olur diyorum.
- Söz sana güzel bir in veririz.
       O gece çakal kimseye görünmeden baykuĢun yanına gitti. Ona akbabaların kendisinden
yardım istediklerini söyledi. BaykuĢ, akbabaların ne yapmak istediklerini bildiğinden, onlara yardım
etmek istemedi. Çakal, baykuĢun yardımını sağlamak için:
  - Ama dinazorlar YeĢil Vadi'ye yerleĢtiler. Ağaçları kesiyorlar, doğayı yok ediyorlar...
  diye yalanlarını sıralamaya baĢladı. Önce çakalın söylediklerine kulak asmayan baykuĢ, ardı arkası
kesilmeyen yalanlara sonunda inanmaya baĢladı. Ġnandıkça öfkelendi, öfkelendikçe yerinde duramaz
oldu. Dayanamayıp:
  - Bu dinazorlara iyi bir ders vermeli...
   deyince, çakal baykuĢu kandırmıĢ olduğunu düĢünüp, mutluluk içinde inine döndü. BaykuĢ, YeĢil
Vadi kıyımını dile getiren bir türkü besteledi. Kargaların hepsini yanına çağırdı. Bu türküyü bir
çırpıda kargalara ezberletti. Sonra:
   - Yarın, gün doğunca Yedi Tepe Ormanlarına gidecek, ağaçtan ağaca konup bu türküyü
okuyacaksınız. Diğer hayvanlar da dinazorların neler yaptığını öğrensinler...

dedi. Kargalar öğrendikleri türküyü unutmamaya çalıĢarak uçuĢtular...              GERĠ      ĠLERİ
Sabah olunca kargalar daldan dala konarak, dinazorların kıyımını dile getiren           ANA SAYFA
türküyü söylediler. Çirkin sesleriyle tüm hayvanlara haykırarak seslendiler:
- Kurtarın YeĢil Vadi'yi. Bir çıplak toprak parçasına daha dayanmamız söz konusu olamaz...
   dediler. Yedi Tepe Ormanlarında yaĢayan tüm hayvanlar kan ağlayıp, çevrelerindeki çıplak
topraklara ve taĢ yığınlarına bakıp üzüntülerini dile getirdiler. Yedi Tepe Ormanlarında bir
kıpırdanma baĢladı... Karga bu, pek akıllı değildir ya! Bir tanesi uçtu gitti YeĢil Vadi'ye. Bir dalın
üstüne kondu. Biraz soluklanıp, dinlendikten sonra, o çirkin sesiyle baykuĢun türküsünü söylemeye
baĢladı. Karganın çirkin sesini duyan dinazorlar çok ĢaĢırdılar. Biraz dinleyince, türkünün
akbabaların kurnaz oyunlarından biri olduğunu hemen anladılar. Trex, dayanamayıp çığlık atarak
karganın tünediği ağacın dibine gitti. Ağacın gövdesini elleriyle tutup sallamaya baĢladı. Karga çok
korktu. Neye uğradığını bilemedi. Karga deprem olmuĢ gibi sallanan ağacın dalından düĢmemeye
çalıĢırken, yaprakların arasından uzanan Brantosaurus karganın uçmasını engelliyordu. Karga artık
türküyü dile getirmiyor, sonunun yaklaĢtığını görüp çevresinden yardım almak için çığlık atıyordu.
Onun çırpınıĢını gören Trex seslendi:
   - Bu türküyü sana kim öğretti?
- BaykuĢ
- Hangi baykuĢ?
- Yedi Tepe Ormanlarındaki Özgürlük Parkı'nda yaĢayan baykuĢ.
  Trex:
- O akıllı bir hayvandır. Böyle bir yalanı nasıl türkü yapmıĢ olabilir? Ne gibi bir amacı vardır?
  diye söylendi. Bu arada Pterezor gürültüyü duyduğu için kanat çırparak Trex'in yanına geldi.
Brantosaurus, kargayı hırpalamayı sürdürürken, Pterezor:
- Gidip Ģu baykuĢa sorayım mı? Neden bu türküyü bestelemiĢ?
Brantosaurus:
- Bu kargayı ne yapacağız? Trex! kargayı yemek ister misin?
- Bırakalım gitsin. Bu küçük karga beni doyurmaz. Onun çirkin türküsüne öfkelenen biri nasıl olsa
onu parçalar. Sonu benden olmasın. Brantosaurus kargayı hırpalamayı durdurunca, karga, korkuyla
kanat çırpıp yanlarından uzaklaĢtı. O gece Pterezor, baykuĢun yanına gitmek üzere YeĢil Vadi'den
havalandı. BaykuĢ tünediği dalda bestelediği türküleri mırıldanırken kocaman Pterezor'un hemen
yanına kanat çırparak konmasına pek ĢaĢırdı. Korkuyla irkildi. Pterezor'un konuĢmasını bekledi

sabırla. Konduğu dala yerleĢen Pterezor kanadını kaldırıp:                           GERĠ      ĠLERİ
- Sen!
    dedi öfkeyle. Sonra devam etti:                                                        ANA SAYFA
   - O yalan ürküyü kargaların ağzından Yedi Tepe Ormanlarına yayan sen misin?
- O türkü gerçekleri dile getiriyor. Yalan değil.
   diye kendini savunmaya kalkan baykuĢa, Pterezor öfkeyle seslendi:
    - Kimden öğrendin hemen söyle bana?
- YeĢil Vadi yamaçlarında yaĢayan akbabalar görmüĢler. Bana da çakal söyledi.
- Ġnandım mı onların söylediklerine?
- Evet
- Burada pinekleyip duracağına, uçup gelseydin YeĢil Vadi'ye. Bizim ne yaptığımızı gözlerinle
görseydin, bu yalan türküyü bestelemezdin.
  diye baĢlayıp, YeĢil Vadi'de neler yaptıklarını anlattı. Hayvanları nasıl koruma altına aldıklarını,
ne kadar ağaç diklerini söyledi. BaykuĢ Pterezor'a inanıp, çakalın kendisini aldatmıĢ olduğunu
anlayınca, türküyü yaymıĢ olduğuna çok üzüldü. Pterezor'un anlattıklarını dinledikten sonra:
   - Bu bir yanılgı. Hemen yeni bir türkü bestelerim. Yarın tüm Yedi Tepe Ormanlarında yeni türkü
söylenir. Diğer hayvanları yatıĢtırmıĢ olurum.
- Kargalara öğretme. Artık onlara kimse inanmaz. Hem sesleri de çok çirkin.
- BaĢka kuĢlara öğretirim. Sakalara, sığırcık kuĢlarına, bülbüllere öğretirim.
- Bu olur iĢte.
       Pterezor öfkesi yatıĢınca kanat çırparak baykuĢun yanından ayrıldı.
  Sabah olunca, YeĢil Vadi'deki dinazorlar, derin uykularından kuĢ cıvıltılarıyla uyandılar. Sesi
güzel olan kuĢlar bazen bir arada, bazen tek baĢına uzun uzun dinazorların gerçek öyküsünü dile
getiren türküyü söylediler... Tüm Yedi Tepe Ormanları cıvıl cıvıl öten kuĢ sesleriyle doldu taĢtı.
Arada kargalar da katıldı onlara. Bazıları yeni türküyü çirkin sesleriyle mırıldanırken, bazıları hala
eski türküyü söylemeye çalıĢıyordu. Ama tüm hayvanlar güzel sesli kuĢları dinlerken, kargaların
cıyaklamasına kulak asmadılar. Bazıları kovaladılar kargaları...
        BaykuĢ yaptığının ne denli kötü bir davranıĢ olduğunu anlayınca, bir daha gözüyle görmeden,
araĢtırmadan baĢkasının söylediklerine inanıp türkü bestelemedi.
  KuĢların güzel türküsünü, geceleri bülbüller sürdürdü. Sabaha değin susmadan öttüler. KuĢlar
bundan böyle, neĢeyle daldan dala konarken hep bu türküyü söylediler... Yeni doğanlara ve
unutanlara hep aynı türküyle seslenip, dinazorların YeĢil Vadi'de yaptıklarını anlattılar. YeĢil
Vadi'nin nasıl taĢ çölü olmaktan kurtulduğunu dile getirdiler. Dinazorları, Yedi Tepe Ormanlarının
kahraman koruyucuları olarak çevreye duyurdular...
       Yedi Tepe Ormanlarında yaĢayan diğer dinazorlar da YeĢil Vadi'nin güzelliğini görmek için
buraya gelir oldular. Burada çoĢup, neĢeyle dans ettiler...
                                                                                     GERĠ      ĠLERİ
ANA SAYFA
   Akbabalar, dinazorların çalıĢmalarıyla doğal park biçimine gelen YeĢil Vadi'ye
  baktılar umutla... Belki bir gün, istekleri gerçekleĢir, YeĢil Vadi onların beklediği gibi "TaĢ
çölüne" dönüĢür diye düĢlediler...
        YeĢil Vadi yamaçlarında boyunlarını büküp, taĢlarda tüneyerek bekleĢen akbabalar,
yüreklerinde taĢ çölü özlemiyle dinazorları izleyip durdular...




                                                                                                GERĠ
AVA GĠDEN AVLANIR
                                                                                          ANA SAYFA
   Okumak isteyenlere ve ilgisini çekenlere bir masalım var. Bazı gerçekleri, yeni kuĢaklara
yansıtmak istiyorum. Yarım yüzyılı geçen yaĢamımda gördüklerimi, aile büyüklerimin öykülerini ve
ninelerimin soğuk kıĢ gecelerinde soba baĢında ısınırken, anlattıklarını yazıya dökmek istedim. Çok
eskilerden bugüne gelen ve güncelliğini koruyan bir masal oluĢtu: VahĢi Batının masalı...
   Binlerce yıl önce, daha insanların birbirlerini anlamak ve düĢüncelerine değer vermek yerine,
silahlarıyla, sopalarıyla karĢıtlarına saldırıp baskı uygulamaya çalıĢtıkları zamanlarda, geniĢ
topraklar üzerine yayılmıĢ bir ülke varmıĢ. O zamanlar tüm ülkeleri krallar ve imparatorlar
yönetirmiĢ. Bu ülke, krallıklara baĢ kaldırıp Dünyaya bağımsızlığını duyurmuĢ. Ülkede, o günler için
tuhaf sayılabilecek bir yönetim biçimi kurulmuĢ. Burada halk, aralarından birini baĢkan seçer, ülke
yönetimini onun denetimine bırakırmıĢ. BaĢkanı, krallardan ayıran en büyük özellik; Her konuda
özgürce karar alma hakkı olmamasıymıĢ. Bazı önemli karar için ülkenin ileri gelenleri bir araya
gelip, tartıĢır ve oylayarak sonuca bağlarmıĢ...
    Ülkede her Ģey düzenine uygun yürüyor görünürmüĢ. Bazı anlarda baĢkan, yapacak iĢ bulamadığı
için çevresine biriken kiĢilerle eğlence düzenler, keyif içinde yaĢamını sürdürürmüĢ. Ülkede yaĢam
durgun olduğu için (ya da BaĢkana böyle yansıtıldığı için) BaĢkanın eğlence yaĢamına dalması çok
doğalmıĢ. Bu eğlencelerde baĢkanın kadınlara düĢkünlüğü söylentisiyle ülke çalkalanırmıĢ. Özellikle
ülkenin ileri gelenleri (ülkelerinin çıkarı için toplanıp karar alanlar), baĢka ülkelerin yönetimlerine
karıĢacakları, ya da ülkelerinde insanlık adına kötü sayılacak davranıĢlara girecekleri zaman, bu tür
söylentilerle kendi ülke halkının akılını bulandırır, yaptıkları hoĢ görüden uzak çalıĢmaları gizlemeyi
sürdürürmüĢ...
    Ülkenin ileri gelenleri, baĢka ülkelere karıĢamadıklarında, boĢ kalıp sıkılmamak için, kendi
ülkelerindeki insanları saç kesimine ve rengine göre sınıflara bölüp, bazı sınıfları yok etmeye
çalıĢmayı görev edinmiĢler. O zamanların yaĢam biçimini yansıtan bu davranıĢlar, kendileri, ya da
baĢkaları için doğal karĢılanırmıĢ.
 Neler yapmamıĢlar ki?
    Yönetimde görevli bazı insanlar, geceleri baĢlarına geçirdikleri külahlarla çevreye dehĢet
saçmıĢ, evleri yakmıĢ, insanları öldürmüĢler. Sonra hiçbir Ģey olmamıĢ gibi iĢlerini sürdürüp saygın
kiĢiliklerine bürünmüĢler... Bazıları dağlarda yaĢayan kavimlere saldırıp, ateĢ suyu ve süs
eĢyalarıyla onları kandırmaya, topraklarını ellerinden almaya kalkıĢırmıĢ. Sonra aç ve güçsüz

kavimlerin sudan nedenlerle kamplarını basıp, çadırlarını yakmıĢlar...                           ĠLERİ
Derileri kara diye topladıkları köleleri uzun yıllar hayvan gibi kullanmıĢlar,              ANA SAYFA
kiĢiliklerini oluĢturmalarına engel olmuĢlar, karĢı duranlarla savaĢmıĢlar. Zevk için kara derili
köleleri öldürmüĢler...
   Irkçılık ve soy kıyımı konusunda ellerinden geleni yaparken, düĢünebildikleri her tür insanlık dıĢı
iĢkenceyi uygularken, baĢka ülkelerin yönetimlerine kendi düĢüncelerine uygun insanları getirmek
için uğraĢmıĢlar. Kendi yaptıklarının "Moda" olmasını sağlamak istemiĢler. Ġnsanlık dıĢı
davranıĢlarının baĢkaları tarafından da onaylanmasına göz yumacak yöneticileri bulup ülkelerin
baĢlarına geçirmiĢler... O ülkelerin kaderini değiĢtirecek, ülke içinde binlerin, ya da on binlerin
ölümüne neden olacak kıyımlara göz yumarak, kendi düĢüncelerini Dünyadaki yaĢam biçimiyle
özdeĢleĢtirmiĢler... Her Ģeyi kendi düĢüncelerine uymayanları düzene sokmak için yaptıklarını
söyleyerek, yalnız kendilerini ve kendi yandaĢlarını avutmuĢlar. Bir de doğal olarak eğlenceye
meraklı baĢkanlarını...
     Sayısız insanı öldürmek ve soylarını kurutmak için silah kullanmıĢlar. Bunca insanın ölümüne
neden olan silahlarını her koĢulda iyileĢtirmiĢler. Daha hızlı ve vurucu silah yapımı en büyük
emelleri olmuĢ. AraĢtırmaların, yeniliklerin temeli hep silahlarını geliĢtirmeyi amaçlamıĢ...
Çevrelerinde öldürülecek sınıflar kalmayınca, ya da kalanların öldürülmesinin anlamı olmayınca,
silahlarını ne yapacaklarını bilememiĢler. BaĢkanlarının da bir çözüm üretecek durumu yokmuĢ... O
eğlencenin mutluluğunu yaĢıyormuĢ... Aralarından biri çıkmıĢ:
     - BaĢka ülkelerde karıĢıklık çıkaralım. Silahlanmalarını sağlayalım. Elimizde kalan silahları onlara
satalım.
demiĢ.
   Toplananlar ,düĢüncenin parlaklığını görüp konuĢmacıyı ayakta alkıĢlamıĢlar. Sonra kolları sıvayıp
ülkeleri birbirlerine düĢürmüĢler.
      Silah, belki korunmak için gereklidir. Ama silahı elinde tutan, onu kullanırken korkar. Vereceği
zarardan korkar. Onu kullanmak istemez. Halbuki satıcı, silahın kullanılmasını ister. Kullanılan silah
bozulsun, yerine yenisi alınsın. Biri silahını kullanınca, diğer daha güçlü silahla kendisini savunsun.
Daha güçlü silah almak istesin...
     Silah satıcıları, ülkelerdeki karıĢıklıklara acımasızlığı aĢılamak için ne yapacaklarını düĢünürken,

bir sözcü:
                                                                                       GERĠ       ĠLERİ
ANA SAYFA
 - Irk ayrımı. Irk ayrımını körükleyelim. Siyah için Beyazı, Beyaz için din ayrıcalığını,
dindar için toplumcu düĢünceyi kötüleyelim. Kin, insanları acımasız yapar...
 demiĢ. Böylece ayrımcılık ülkelerin içine sızmıĢ... KarĢıt görüĢlerin düĢünceleri acımasızlaĢınca,
silahların tetikleri iĢlemiĢ...
    Ortadoğu'da "Kutsal Topraklar" uğruna yıllarca savaĢılmıĢ. KardeĢ gibi yaĢayan etnik sınıflar
birden Avrupalıların gözü önünde birbirlerini biçmiĢler. Ülkelerindeki düzeni korumak için komĢu
ülkeler savaĢtan çıkar ummuĢlar. Akdeniz'de yan yana yaĢayan insanlar ellerinde silahları ilerideki
adadan, ya da kara parçasından gelecek saldırıyı bekleyerek, yıllarca savaĢın eĢiğinde yaĢamıĢlar.
Bazılarında halk yönetime karĢı ayaklanmıĢ. Daha nice örnekler oluĢmuĢ... Sonuçta ülkelerin
yönetimleri, içten ve dıĢtan gelecek saldırılara karĢı kendilerini korumak için silahlanmıĢlar.
Ordular beslemiĢler. Kazançlarını silah alımına yönlendirmiĢler. Satıcılar "Daha iyi silah" satmak
istedikçe, gözü dönen yöneticiler de "Daha iyi silah, daha güçlü iktidar" diyerek silahların kölesi
olmuĢlar...
    Dünyamız barut kokusuyla, akan kanlarla kirlenirken, silah satıcıları kazançlarını çoğaltıp ellerini
ovuĢturmuĢlar. Zenginlikleri dillere destan olmuĢ... BaĢka ülkelerde yaĢayanlar da onlar gibi zengin
olmak isteyince, onlar gibi silah yapmak, ya da uyuĢturucu satmak yolunu seçmiĢler. Onların da
amacı kısa sürede, yükselen ceset tepelerin sırtından para kazanmakmıĢ... Amaçları aynı ama,
yöntemleri ayrı olan bu ülkelerin bazılarında baskı yönetimi, silahların gölgesinde geliĢiyormuĢ...
Silahların tetiklerine dokunanlar, yüksek bedelli silahları almak isterken fakirleĢmiĢler... Gelirleri
azalmıĢ... Zavallı ülkelerin "Uyanıp savaĢmaktan vazgeçmelerini engellemek" için VahĢi Batıda
yaĢayanlar, kirli emellerini gizlemek istemiĢler. DıĢ görünüĢün hak ve hukuk ilkelerine saygılı
olduğunu göstermek için ülkelerindeki yolsuzlukları bulup, Dünyaya sunmuĢlar. Yalnız kendi
ülkelerinde bu oyunu oynamanın çok da inandırıcı olmayacağını düĢünerek, baĢka ülkelerde de
benzeri kurgular yapmıĢlar... "Dürüst olmak" gibi tuhaf bir görüntü sergiler olmuĢlar... Parası
azalan ülkelere borç vermiĢler...
   O yıllar, çok eskiden yaĢanmıĢ yıllar, bugün bizim yaĢadığımız Dünyaya benzemiyormuĢ. O
zamanlar insanlar; Kulaktan dolma bilgilerle, saptırılmıĢ görüĢlerle yetiniyor, kendilerine anlatılana
inanıyormuĢ... Bu nedenle insanların birbirlerinden bilgi saklaması çok kolaymıĢ. Bilgisiz insanları,
yanlıĢ yönlendirmek, onların düĢüncelerini karartmak, yaĢamlarını sıkıntılara boğmak kolaymıĢ...

Kısacası insanları kandırmak için emek harcamak gerekmezmiĢ...
                                                                                       GERĠ       ĠLERİ
ANA SAYFA
   Bir gün eski Dünyanın aydın insanları, vahĢi batıdan kaynaklanan ayrımcılığı
görebilmiĢler. "Biz de onlara kendi silahlarıyla saldıralım" diyerek kolları sıvamıĢlar. Onları birbirine
düĢürmek için sabırla beklemiĢler. Bir gün, o ülkedeki yönetim biçimine göre baĢkanlık seçimi
yapılacakken "Tam zamanı" diyerek harekete geçmiĢler...
    BaĢkanlık seçiminde, halkın önüne çıkarılan adaylardan birinin, külahlı saldırganlara benzeyen,
insan öldürmeyi zevk edinen geçmiĢi varmıĢ. Diğeri de bir bayanmıĢ. Aydın insanlar; "Bayandan
baĢkan olmaz. Ġnsan öldürmeyi seven baĢkan olunca ülkeyi kana bular" gibi sözlerle VahĢi Batıdaki
halkın aklını çelmiĢler. Halk kimi seçeceğini bilememiĢ. Kararsız kalmıĢ. BaĢka ülkelerdekine
benzeyen karıĢık bir ortam oluĢmuĢ. Seçim günü oy farkı çok az olmuĢ. Ya geçersiz oylar?... Onlar
seçim sonucunu etkileyen oylardan daha çokmuĢ. Halk hala yönetim biçiminin hakça olduğunu
düĢünüp, mahkemelere hücum etmiĢ. Ama, sonuç alınamamıĢ. Hatta seçimlerin dürüstlüğüne gölge
düĢmüĢ. Eski Dünyanın aydınları gülümseyerek: "Öyle olmaz, bizim gibi silahlanıp, gücünüzü
gösterin. KarĢıtlarınızı öldürün." diye halka akıl vermiĢler...
   O günden sonra vahĢi batıda yaĢayanlar, baĢka ülkelere silah satmaz olmuĢlar. Eski Dünyanın
insanları da silahları olmayınca, savaĢmaz olmuĢlar. Aralarındaki çekiĢmelerin tümü son bulmuĢ. Ya
silahlara ne olmuĢ? VahĢi Batı, silahları kendi içinde kullanmıĢ. Bu silahlarla "KarĢıt GörüĢlü" toplum
katmanları birbirini kırdırmıĢlar...




                                                                                                     GERĠ
CANAVARLAR ÜLKESĠ
                                                                                             ANA SAYFA
    Masal Dünya'sında, sevimli bir ülke varmıĢ. Burada yaĢıyan insanların çoğu
 mutlu ve güler yüzlüymüĢ. Çoğu zaman birbirleri ile ĢakalaĢır, nükteler üretir, bunlara
kahkahalarla gülermiĢler. Bu neĢeli insanların sokaklarda, caddelerde yürümeleri bambaĢka bir
güzellik sergiliyormuĢ. Sokaklarda kadınlı, erkekli kümeler halinde uyum içinde yürürmüĢler.
Erkeklerin etrafa kah caka satarak, kah kaslarını gererek, kah yeni terlemiĢ kaytan bıyıklarını
sıvazlayarak salına, salına yürümeleri görülmeye değermiĢ. Ya genç kızlar. Onların çıtı pıtı
tavırları, sekerek yürümeleri, oyalı mendilleri ve gerdan bükmeleri dillere destanmıĢ. Lokum gibi
güzel ve tatlı kızların ünü tüm masal Dünya'sına yayılmıĢ. Sanatçılar onların sevgi dolu bakıĢlarını
çizmiĢler. Müsizyenler onlar için içli türküler bestelemiĢler. Su boylarında, sandal gezilerinde
onların anısına Ģiirler söylemiĢler. Türküler, Ģarkılar, Ģiirler yankılanırmıĢ sarp dağların arasında.
Hep gezen, yürüyen insanlar için...
    Yalnız bu insanların çok önemli bir sorunu varmıĢ. Söylenceye göre geçmiĢ zamanlarda bir
büyücü bu insanlara iki kiĢilik vermiĢ. Büyücü tüm tılsımını üç büyülü söz üzerine kurmuĢ. Her kim
"at, avrat ya da silah" sözcüklerinden birini kullanırsa tavrı değiĢiyormuĢ birden.
    Bu insanlar duygusal olmalarına karĢın, ata bindiklerinde bir baĢka kiĢiliğe bürünüyormuĢlar. Bu
sevecen, neĢeli ve güzel insanlar gidiyor, yerine gözleri yuvalarından fırlamıĢ, asık suratlı, diĢlerini
göstererek çığlıklar ve savaĢ naraları atan insana benzer saldırgan yaratıklar geliyormuĢ.
     Bu sevgi dolu insanlar "avrat" sözcüğünü duyluklarında gözleri dönüyor, ağızları kudurmuĢ
hayvanlar gibi köpükleniyor ve önlerine çıkan kadınlara kim olduklarına bakmaksızın saldırıyormuĢlar.
     Karınca bile incitmeyen, hayvanları sevgi ile besleyen bu insanlar ellerine bir "silah" geçti mi,
ulu orta kurĢun savuruyor, canlı cansız her Ģeyi yok ediyormuĢlar. Hele "silah", "at" üzerinde
ellerine geçerse vay karĢısındakilerin hallerine...
     Bu yaratıkların atlarını mahmuzlayarak, ağızlarından köpükler saçarak, hırçınca dolanmaları
ürkütücüymüĢ. At sırtında çılgınlar gibi, önlerine çıkan her canlıya saldırmak, onlara zarar vermek
ya da öldürmekmiĢ emelleri. Bu iĢten pek çok keyif alıyormuĢlar. Bir de karĢılarına çıkan canlıya
zarar verebilirseler, sevinç çığlıkları komĢu ülkelerden bile duyulurmuĢ.
      Kral, halkı bu büyüden kurtarmak için tüm bilginleri bir araya toplamıĢ ve düĢüncelerini
sormuĢ. Bilginler :
- Bu insanların yürürken bir sorunları yok. Sorun at sırtına bindiklerinde baĢlıyor. Bir yolunu bulup
ata binmelerini önlersek, belki büyü etkili olamaz.
     diye yorum getirmiĢler. Kral, bilginlerin düĢüncesini uygun bulmuĢ, halkın ata binmemesi için ne
yapabileceklerini araĢtırmalarını istemiĢ.
                                                                                                 ĠLERİ
Bilginler bir süre araĢtırdıktan sonra, yine Kral'ın karĢısına gelmiĢler :                  ANA SAYFA
- Birisi bize, komĢu ülkelerde bir araç olduğunu söyledi. Bu araç atsız gidiyormuĢ ve
söylentiye göre attan da hızlıymıĢ.
    demiĢler. Kral, büyük bir umutla bilginlerini görevlendirmiĢ. Bilginler seçtikleri elçilere komĢu
ülkedeki atsız aracı inceleme görevi vermiĢler. Eğer, elçiler atsız aracın sorunu çözeceğine
inanırsalar, atların yerine bu araçların kullanılması için Kral emir bile verecekmiĢ.
    Haberciler köy köy dolaĢıp bilginlerin görevini halka duyurmuĢlar :
 Ey güzel ülkenin tatlı insanları, bilginlerimiz hepinizin bildiği büyüyü bozmak için Kral tarafından
görevlendirildiler. KomĢu ülkelerde atsız araçlar varmıĢ. Bu araçları inceleyecekler. Eğer büyüyü
bozacağına inanırsalar, bu araçlar ülkemize getirilecek. Halkımız bundan böyle ata binmeyecek. Bu
araçları kullanacak. Kral'ımız der ki :
"Halkımız mutlu olsun. Artık üzüntülü günler geride kalacak..."
   Bu haberi duyan herkes pek sevinmiĢ. Büyü etkin olduğunda canlılara zarar verirken
keyifleniyormuĢlar, ama sonra çok üzülüyormuĢlar. Kolay değil, bir hiç uğruna tanıdık, tanımadık
demeden herkesin canına zarar vermek hoĢlarına gitmiyormuĢ.
    Tarihi görev, günü geldiğinde baĢlamıĢ. Elçiler, halkın çoĢku ve sevgi dolu gösterisi eĢliğinde, bir
deve kevranı ile komĢu ülkeye doğru yolculuğa çıkmıĢlar. Büyüden uzak kalmak için kervana hiç at
almamıĢlar. Elçiler, derelerden, tepelerden dolana, dolana, deve kervanının hızlıyla aylar sonra
komĢu ülkeye ulaĢmıĢlar.
     Bilginler bu ülkeyi gezerken, atsız aracı görmüĢler. Biraz inceledikten sonra :
- Bu araç tam bizim Kral'ın istediği gibi. At olmadan yürüyebiliyor. Ata binmeyince, insanlar
hırçınlık yapamazlar. Hem ata binenler, bu araçtakine zarar veremez. Baksanıza, bu araç attan
çok hızlı...
diye yorumlarını yapmıĢlar.
    Elçiler komĢu ülkeden bir örnek aracı alıp ülkelerine götürmek istemiĢler. Amaçları aracı Kral'a
göstermek ve kendi kanılarını Kral'a doğrulatmakmıĢ. KomĢu ülke, yeni araçlarını satacak bir pazar
bulduğu için elçilerin isteğini uygun bulmuĢ ve yetkili görevli hemen bir örnek araç hazırlatmıĢ.
     Örnek aracın nasıl kullanılacağını öğretecek bir sürücüyle araca binen elçiler, kendi ülkelerine

dönmüĢler. Elçilerin bu hızlı araçla ülkelerine dönmeleri yalnızca birkaç gün sürmüĢ.
                                                                                        GERĠ     ĠLERİ
Elçiler yeni araçla Kral'ın önüne geldiklerinde, alanda toplanan halk                 ANA SAYFA
merakla gösteriyi bekliyormuĢ. Sürücü aracı çalıĢtırmıĢ. Kral araca binmiĢ ve araç
hareket etmiĢ. Atsız aracın yürüdüğünü gören topluluktan bir uğultu kopmuĢ. Hepsi hayretlerini
saklayamamıĢlar. Gösteriyi izleyenler de inanmıĢ bu aracın atların yerini alacağına. "Artık büyü
etkili olamayacak" diye pek sevinmiĢler.
     Sürücü, Kral'ın görevlilerine aracı nasıl kullanacağını öğretmeye baĢlamıĢ. Kral komĢu ülkeye
haber iletmiĢ. Yeni araçtan satın alacaklarını bildirmiĢ. Zaman içinde birer ikiĢer yeni araçlar
gelmeye baĢlamıĢ. Önce Kral, daha sonra yanındaki görevliler bu araçtan edinmiĢler.
     Atlı canavarlar, bu araçları gördüklerinde onlara sadırmaya çalıĢmıĢlar ama, araç çok hızlı
olduğu için araca yetiĢememiĢler. Aracın üzerindekilerin atlı canavardan zarar görmediği tüm
ülkede yankı yaparak duyulmuĢ. Atlı canavarlardan kurtulmak isteyen herkes, bir an önce bu
araçtan edinmek için sıraya girmiĢ. Halkın tüm emeli kendi kendine yürüyen araçtan satın
almakmıĢ. Herkes yememiĢ, içmemiĢ tüm gelirini biriktirmiĢ ve bu pahalı aracı almıĢ. Aracı almaya
gücü yetmeyenler hala ata biniyor ve atlı canavar olmaya devam ediyormuĢ. Kral, atlardan tümüyle
kurtulmak için ülkenin büyük giriĢimcilerine destek olmuĢ. Fabrikalar kurdurmuĢ. Artık bu güzel
ülkede de kendi baĢına yürüyen araçlar üretilmeye baĢlanmıĢ. Halk ülkelerinde yapılan araçları
daha kolay ve ucuza alma olanağına kavuĢmuĢ.
     Yıllar hızla akıp gitmiĢ. Ülkede ata binenler pek kalmamıĢ. Kalanlar da eski etkinliklerini
gösterememiĢler. At olmayınca, büyülü sözcüklerin etkisi azalmıĢ. Artık "avrat" sözcüğünden
etkilenenler eskisi kadar çok değilmiĢ. "Silah" sözcüğü hala ürkütücü oluyormuĢ ama, büyüden
kurtulmak için halkın çoğunluğu silah taĢımaz olmuĢ. Aslında Kral, silah taĢıyanı cezalandırmaya
baĢlamıĢ olduğundan, yalnız silahı çok sevenler, eski canavarlıklarını sürdürmek isteyenler, gizliden
silah taĢımaya devam etmiĢler.
     Araçlar çoğalınca önceleri tek tük, sonraları sayıca daha çok tuhaf olaylar olmaya baĢlamıĢ.
Büyüye benzemesin diye bu olaylara "kaza" adını vermiĢler. Araçlar ya birbirleri ile çarpıĢıyor, ya
da bir ağaca, bir direğe çarpıp parçalanıyormuĢ. Aracın bir baĢkası ile çarpıĢması, eskiden atla
yapılan saldırıdan daha kötü sonuç veriyormuĢ. Artık canlılar eskisi gibi birer, birer zarar
görmüyor, topluca canlarından oluyormuĢlar. Ülke, bazı günler kan gölüne dönüyormuĢ.
      Bazı günler tüm araçlar yollarda kalıyor saatlerce ilerleyemiyormuĢlar. Bir araç yolun
ortasında durup yük ya da yolcu indirip bindirirken, arkasındakiler onu beklemek zorunda
kalıyormuĢ. Bazen hızla giden bir araç öndekini nasıl geçmesi gerektiğini bilmediği için, arkadan ona
çarpıp, hem öndekine hem de kendisine zarar veriyormuĢ. Sürücüler bazen araçları öyle
zorluyorlarmıĢ ki, hıznı alamayan araç, karĢı yönden gelen araçla kafa kafaya girip içindeki tüm
canlıların ölmesine neden oluyormuĢ. Halkın görünüĢte bu konuda pek suçu yokmuĢ. Çünkü daha önce
yalnızca ata binmiĢ olan halk, bu araçları ata biner gibi kullanmaya baĢlamıĢ.      GERĠ      ĠLERİ
ANA SAYFA
     Zamanla, araçların üzerindeki gözleri dönmüĢ sürücüler, yollarda hızla ilerlerken
önlerine çıkan her Ģeyi ezmeye, kırmaya baĢlamıĢlar. Sanki ata binerken diğer canlılara
saldırdıklarında yaptıkları gibi davranmıĢlar.
     Bilginler hemen bir araya gelmiĢler. Bu "kazaların" nedenini araĢtırmıĢlar. Yoksa "büyü" biçim
mi değiĢtirdi derlerken, komĢu ülkeden getirdikleri araçla ilgili, pek önemli bir konuda eksiklik
yaptıklarını görmüĢler.
     KomĢu ülkeden sürücü getirmiĢler, onun aracı kullanmayı öğretmesini sağlamıĢlar. Meğer,
araçlar kullanılırken uyulması gereken kuralları komĢu ülkeden almayı unutmuĢlar. Bilginler komĢu
ülkeden "trafik" adı verilen kuraları almamıĢlar. Tüm kazalar kuralsızlıktan ya da kural
bilmemekten kaynaklanıyormuĢ.
     Bilginler hemen "trafik" kurallarını kendi dillerine çevirmiĢler ve halka öğretmeye baĢlamıĢlar.
Ama çok geç kaldıklarını "kazalar" önlenemez boyuta gelince anlamıĢlar.
     Getirilen kurallar, eskiden at üzerinde saldırılar düzenleyen bu insanlara pek yaramamıĢ. Halk
ata binerken nasıl nara atıp saldırılar düzenliyorsa, araçları da öyle kullandıklarından kurallar
etkisiz kalmıĢlar. Yalnızca bu insanların ünleri değiĢmiĢ. Eskiden tüm komĢu ülkeler bu güzel ülkenin
insanlarına "Barbar" derken, Ģimdi "Trafik Canavarı" demeye baĢlamıĢlar...
    Öyle ya, masal diyarı da olsa, zevk için canlılara zarar verenlere baĢka ne ad verilir ki.




                                                                                                 GERĠ
DEMOKRASĠ BEKÇĠSĠ
                                                                                           ANA SAYFA
    Yıllar önce bir ülkenin baĢkanı, aynaya bakıp, kendinin değiĢmez olduğunu
düĢünmüĢ. Bulunduğu göreve seçimle gelmiĢ olmasına aldırmadan, koltuğu bırakmamak için çok
direnmiĢ. Süresi dolduğu halde yerinden ayrılmak istememiĢ. DanıĢmanlarını çağırıp :
  "Anayasa değiĢse de süremi uzatsalar" demiĢ.
     DanıĢmanlar nasıl "Hayır" diyebilirler ki? Onların tüm geliri BaĢkan'ın iki dudağı arasındaymıĢ.
"Sizi istemiyorum" dese aç kalırmıĢlar. Bunun üzerine kolları sıvayıp söylenti yaymıĢlar. Söylenti
yaymak, onların danıĢmanlık görevleri arasında olduğundan, bu konuda çok da baĢarılıymıĢlar. Bir
süre sonra ülkede herkes:
"Yerine kimi getirebiliriz ki? Bırakalım görevi sürdürsün." demeye bile baĢlamıĢ.
     Halbuki ülke halkı bu BaĢkan'ın tutarsız davranıĢlarından, bulunduğu göreve yakıĢmayan
tavırlarından son derece rahatsızmıĢ. BaĢkan'ın adını kullanmadan onu anlatan fıkra ve öyküler,
dilden dile dolaĢırmıĢ. Ülke o zamanlar bir tarım ülkesi olduğundan, büyük baĢ hayvanlardan birinin
adını BaĢkan'a takma ad bile yapmıĢlar. Evde, kahvede ya da sokakta birbirlerine yeni duydukları
fırkayı anlatıp, dağarcıklarını zenginleĢtirmeyi sürdürürken, birden BaĢkan'ın görevinin uzatılmasını
düĢünmeleri akıl alacak bir davranıĢ değilmiĢ. Aydınlar ve sağduyusu olanlar kendi aralarında:
"Bu halk ne zaman tutarlı ve akıllı davranacak" diye söylenir olmuĢlar.
     Herkes bir kurtarıcı aramıĢ. Siyasetçilerin ortaya çıkıp: "Olmaz" demesini sabırla bekleyip
durmuĢlar. Nedense yer yarılmıĢ, tüm siyasetçiler içine girmiĢ olmalılar ki, birden ortalıktan yok
olmuĢlar. Kimseden "Çıt" çıkmamıĢ...
     Açık alınlı, köylü ağızlı biri ortaya çıkmıĢ. Hem de çok yiğitçe "Olmaz" demiĢ. Yasaları
korumak istemiĢ. "Nasıl yaparsınız?" diyerek diğer siyasetçileri uyarmıĢ. Onun öncü olduğunu gören
siyasetçiler saklandıkları çukurlardan, mağralardan ve kuytu köĢelerden çıkıp, öncünün arkasından
homurdanarak yürümüĢler:
      "Olmaz ya! Nasıl değiĢtirirsiniz? Anayasa'yı koruyalım. Demokrasi elden gidiyor..." diyerek
BaĢkan'ın tavrını eleĢtirmiĢler.
     Çok sevdiği koltuğunu bırakan BaĢkan, baĢı öne eğik, üzüntüyle görevden ayrılmak zorunda
kalmıĢ. Öncü, baĢarmıĢ olmanın mutluluğunu yaĢarken, halk onu uzun süre desteklemiĢ. Onun öncü
davranıĢını hiç unutmamıĢ. YaĢı ilerleyince ona "Baba" bile demiĢler...
     Gel zaman, git zaman "Baba", halkın yüreğinde sevgiyle yaĢamını sürdürmüĢ. Ülkenin önemli
siyasetçisi olarak partisine ve halka hizmet vermiĢ. Bazen seçimleri kazanıp ülke yönetimini
üstlenmiĢ, bazen baĢkalarının yönetimini denetlemiĢ. Halka olan güvenini yitirmeden uzun yıllar
siyaset konuĢmuĢ. Hem de ne kadar uzun...
                                                                                              ĠLERİ
ANA SAYFA
    Onu ilk seçenlerin hepsi toprak olup gitmiĢler. Onların oğulları büyümüĢ, yaĢlı birer insan olup,
torunlarının ellerinden tutmuĢlar. O hala ülke yönetiminde söz sahibiymiĢ. Torunlar da büyümüĢler.
Onu hep "Baba" olarak tanıdıklarından, ondan sevgilerini esirgememiĢler. Ġnsan aile büyüklerinden
sevgisini esirger mi?
     Bir gün BaĢkanlık seçimi yapılacakmıĢ. Tüm siyasetçiler bir araya gelip en uygun aday
konusunda birleĢmiĢler. Evet! "Baba" sonunda muradına ermiĢ ve "BaĢkan" olmuĢ...
 "BaĢkan" olunca, tüm taraflılığını unutarak, yaĢamı boyu sürdürdüğü siyaseti bir kıyıya atıp,
gerektiği gibi hizmet sunar görünmüĢ. Halk da onun BaĢkanlığını benimsemiĢ. Tepki göstermemiĢ...
Aslında tarafsız olunca, kimseyi kayırıp görevini kötü amaçla kullanmayınca, tepki göstermemeleri
doğalmıĢ. Onun BaĢkan olmasına ses çıkartmamaları, babaları olduğu kabul etmiĢ olmalarındanmıĢ.
Yoksa... Yoksa ne yapabilirler ki? Yalnızca bol bol öykü ve söylence üretip, tahlihsiz kaderlerine
küsebilirmiĢler...
     "Baba" tüm sevecenliğiyle halkı kucaklamaya çalıĢmıĢ. Kendisini demokrasinin bekçisi olarak
tanıtmıĢ. Eskiler ve yaĢlılarla düĢünceli ve bükük boyunlu uzun kulaklı eĢekler (pek çok masalda
eĢeklerin iyi birer düĢünür oldukları yazıldığı için onları atlamak istemedim) her zaman unutkan halk
gibi düĢünmemiĢler. Baba'nın kendi çıkarı için neler yapabildiğini hiç akıllarından çıkarmamıĢlar...
Ama BaĢkan'ın karĢısına çıkıp, tek söz bile söylememiĢler. Nasıl söylesinler ki? Yasalar BaĢkan
hakkında ileri geri yazı yazmaya, söz söylemeye "Asla" izin vermiyormuĢ. Sessizce gülümseyerek
unutkan halkı izlemiĢler...
       Yıllar durmuyor ilerliyormuĢ. Masal da olsa, zaman geçip gidiyormuĢ. Bir gün BaĢkan kara
kara düĢünürken, odasına giren BaĢ DanıĢman onun dalgın halini görüp:
"Hayır ola. Bir sorun mu var?"
"Hayır sorun yok. Ama küçük bir Ģey var. Beni üzüyor."
"Sen BaĢkan'sın. Emret, hemen sorunu yok edelim."
"Yapar mısın?"
"Elbette."
"O zaman... ġey... Benim görev sürem bitiyor. Acaba Anayasa'yı değiĢtirip görev süremi
uzatabilir miyiz?"
...

                                                                                                 GERĠ
DÜSLER ÜLKESĠ
    Ali akıllı, büyüklerine saygılı ve sevimli bir çocukmuĢ. Her açıdan güzelliklerle        ANA SAYFA
dolu bu çocuğun, küçük bir kusuru varmıĢ. Ali pek çok çocuk gibi oyun oynamayı çok seviyormuĢ.
Hangi çocuk oyun oynamayı sevmez ki? Ama Ali, oyundan baĢka hiçbir Ģey yapmak istemiyormuĢ.
Kendisinden, bir iĢ istediğinde "Yapmam" demiyormuĢ ama hiç bir iĢi yaptığı da görülmemiĢ.
Diyelim babası:
- Gidip bakkaldan ekmek alırmısın?
dediğinde, hemen giyinip evden çıkıyor, bakkala değin koĢarak gidip, ekmeği alıyormuĢ. Bakkaldan
dönerken, çoğu zaman top oynayan çocuklara katılıyor, aldığı ekmeği oyun alanında bir kenarda
unutup, eve çok geç ve eli boĢ dönüyormuĢ. Bunu yalnız ekmek alırken yapmıyormuĢ aslında. Hemen
her iĢi, bunun gibi; ya yarım yapıyor, ya da hiç bitiremiyormuĢ. Her iĢi böyle olunca, doğal olarak
ödevlerini yaparken de aynı davranıĢı gösteriyormuĢ. Ödev yaparken oyuna dalıp, unutuveriyormuĢ
dersini. Annesi de, babası da onu bu huyundan vaz geçirmek için çok uğraĢmıĢlar ama
baĢaramamıĢlar. Ali hep bildiği gibi davranmıĢ.
Bir gün hava çok güzel ve güneĢli olmasına karĢın, annesi Ali'nin sokakta diğer çocuklarla oyun
oynamasına izin vermemiĢ.
 - Önce ödevini yapacaksın.
diye diretmiĢ. Ali istemediği halde, odasının yolunu tutmuĢ. Yüzünü asıp, masanın baĢına oturmuĢ.
Defterini ve kitaplarını açmıĢ isteksizce. Saati de tam karĢısına gelecek biçimde yerleĢtirmiĢ.
Kocaman çalar saatin tik tak sesleri arasında ödevini yapmaya baĢlamıĢ.
   Kitabından bir sözcük okumuĢ, onu defterine yazmadan saate bakmıĢ "Ġlerliyor mu?" diye.
Saatten tik tak sesleri geliyor ama akrep de yelkovan da ilerlemiyor, yerinde sayıyormuĢ. Sanki
Ali'yle alay eder gibi çalıĢma süresinin uzamasını istiyormuĢ, hem de gülerek. Ali dayanamayıp
söylenmeye baĢlamıĢ:
- Bu ne biçim saat. Oynarken süre hemen doluyor da Ģimdi hiç ilerlemiyor. Sanki durdu. Tik tak
sesleri olmasa, kesin durdu diyeceğim ama görünüĢe bakılırsa çalıĢıyor da. Sakın bozulmuĢ olmasın?
diyip saati avuçlarının içine alıp iki eli ile sallamaya baĢlamıĢ. ġıngırtıya benzer sesler çıkmıĢ
saatten, sonra hiçbir Ģey olmamıĢ gibi devam etmiĢ: "Tik tak, tik tak" diye.
Ali yine kitaptan bir sözcük okumuĢ. Biraz duralamıĢ, "Süre geçsin" diye. Sonra okuduğu sözcüğü
defterine yazmak istemiĢ. Kalemini almıĢ eline. Tam yazmak için defterine bakacağına, gözü
karĢısında duran saate takılmıĢ birden. Hiç ilerlemiyormuĢ. Saat olduğu yerde durmadan ses
çıkarıyormuĢ: "Tik tak, Tik tak" diye. Yine dayanamamıĢ. Söylenmeye baĢlamıĢ:
- Ne biçim saat bu böyle? Hiç ilerlemiyor.

Tam bu sırada sabırla tik taklarını sürdüren saat, dayanamayıp dile gelmiĢ:                    ĠLERİ
- Niye kızıyorsun bana?                                                                 ANA SAYFA
Ali merakla çevresine bakınmıĢ. Kimseyi göremeyince seslenmiĢ:
- Kim konuĢuyor?
- Ben konuĢuyorum. ġu karĢında duran saatim ben.
- Sen nasıl konuĢuyorsun?
- Çok üzdün beni. Baktım çok söyleniyorsun, sonunda dayanamadım konuĢmaya karar verdim.
- Ne yapayım. Sürekli sana bakıyorum. Zaman hiç ilerlemiyor. Akrep de yelkovan da hep yerinde
duruyor. Halbuki oyun oynarken vakit hızla geçip gidiyor. Ders çalıĢırken öyle mi? Bitmek bilmiyor.
Bence oyun oynarken hızlanıyor, ders çalıĢırken yavaĢlıyor olmalısın.
- Öyle Ģey olur mu? Saat hep aynı hızla ilerler. Süre değiĢmez. Sen oyun oynuyor olsan da,
çalıĢıyor olsan da saat hep aynıdır.
- Bana öyle gelmiyor ama.
- Bak. Benim görevim zamanı doğru göstermek. ÇalıĢken de oynarken de doğru zamanı göstermek.
Bence sen oynarken, oyundan çok hoĢlanıyor, zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorsun. Ders çalıĢırken
çok bunalıyor, hemen bitmesini istiyorsun. Bunun için hep saate bakıp, hiç çalıĢmadığından, zaman
ilerlesin istiyorsun ve ilerlemiyor sanıp, bana kızıyorsun.
- Sana inanmıyorum. Belki benim çalıĢmaktan hoĢlanmadığın doğrudur ama sen de bana haksızlık
yapıp, ben çalıĢırken yavaĢlıyorsun. Ben ne isterdim biliyor musun?
- Ne isterdin?
- Hep oyun oynayayım, zaman hiç bitmesin. Hiç çalıĢmayayım.
- Gerçekten böyle mi istiyorsun?
- Evet.
- Sonra ne olacak? Büyüyünce ne yapacaksın?
- Büyümek istemiyorum ki. Hep çocuk kalayım ve oyun oynayayım. Ben oyun oynamayı çok
seviyorum.
- Hep oyun oynarsan bıkmazmısın?
- Neden bıkayım ki? Asıl ders çalıĢmaktan bıkıyorum. Hiç ders olmasa hep oyun olsa diyorum.
- Bunu çok mu istiyorsun?
- Evet. Hem de gönülden.
- Benim doğru zamanı göstermemin dıĢında bir görevim daha var biliyor muydun?
- Hayır nereden bileyim. Hem nedir senin diğer görevin?
- Senin gibi hep aynı Ģeyi yapmak isteyenleri, hem de gönülden isteyenleri buralardan götürmek.
DüĢler ülkesine götürmek. Seni de götüreyim mi?                                     GERĠ      ĠLERİ
- Annem ve babam merak ederler beni.
- Onlar bilmezler bile. Orada zaman yok biliyor musun?
- Nasıl yani?                                                                             ANA SAYFA
- Burada anlatamam. Onu düĢler ülkesinde görüp anlayabilirsin. Sen düĢler ülkesine gitmek istiyor
musun?
- Ne yapacağım orada?
- Yalnız yapmak istediğin Ģeyi. Ders çalıĢmak istemiyorsan çalıĢmayacaksın.
- GüzelmiĢ. Beni götürecek misin oraya?
- Gönülden istersen götürürüm seni. Unutma, oraya gidince vazgecip dönemezsin.
- Ne yapacağım orada?
- Bir oyun seç kendine. Orada oynamak istediğin oyunu seç. Sonrasını düĢünme. Ben seni oraya
götürürüm.
- Top oynamak isterim.
- Nasıl oynamak istiyorsun?
- Top sektireyim. Olur mu?
- Sen istedikten sonra olur. ġimdi gözlerini kapat ve oynamak istediğin oyunu düĢün.
- Pekiyi.
   Ali gözlerini yummuĢ. Bahçede top sektirdiğini düĢünerek heyecanla beklemeye baĢlamıĢ. Önce
uğultuya benzer sesler duymuĢ. Sesler çoğalıp kulaklarını tırmalamıĢ. Daha sonra oturduğu yerden
havalanıp, uçmaya baĢlamıĢ. Çok kormuĢ. Gözlerini açamamıĢ korkudan. Biraz sonra uğultu yavaĢ
yavaĢ azalmaya baĢlamıĢ. Ayakları yere değmiĢ birden. Sonra saatin sesini duymuĢ:
 - Tamam istediğin gerçekleĢti. Artık gözlerini açabilirsin. Sen Ģimdi düĢler ülkesindesin.
    Ali, yavaĢ yavaĢ gözlerini açmıĢ. Kendisini geniĢ bir bahçede top sektirirken bulmuĢ. Çevresine
bakınmıĢ. Birçok insan, hayvan ve bitki varmıĢ. Hep aynı hareketi yapan, ya da öylece duran. Pek
anlamamıĢ ne olduğunu. Biraz daha bakınınca karĢısındaki duvarda saatini görmüĢ. Üzerinde ne
akrep varmıĢ ne de yelkovan. Saat, Ali'nin kendisine baktığını görünce gülümseyerek:
 - Evet. ġimdi düĢler ülkesindesin. Burada hep istediğini yapacaksın. Biliyor musun? burada zaman
yoktur.
- Nasıl yani?
- Burada hep "ġimdi" yaĢanır. Dün hiç olmamıĢtı. Doğal olarak yarın da olmayacak.
- Anlayamadım?
- ġöyle diyelim istersen. Burada yalnız istediğin Ģeyi yaparsın. Hem de hep yapacaksın.
- ġimdi top sektiriyorum. Hep mi top sektireceğim?
- Evet. Çevrendekilere bak. Onlar da senini gibi. Hep aynı Ģeyi yapıyorlar.
- Yorulup dinlenmek istersem?
- Top sektirmeyi durdurman gerekli. Diyelim top sektirmekten vazgeçtin ve bir köĢede oturmak
istedin. Bunu yapamazsın.                                                         GERĠ       ĠLERİ
ANA SAYFA
   Bunun anlamı "Demin top sektiriyordun, Ģimdi oturuyorsun" demektir.
Burada yapamazsın. Unutma burada geçmiĢ yok. Hep "ġimdi" var. Top sektirmeyi durduramazsın.
- Yürümek, koĢmak istesem?
- Yürümek ve koĢmak için hareket edebilirsin ama yol alamazsın. Yol alabilmen için belli bir hızla,
bir süre gitmen gerekli. Burada zaman olmadığı için yol alman söz konusu değil. Yürümeye
çalıĢırsın, koĢmak istersin, hızın bile olur belki de ama yol alamazsın.
- Senin akrep ve yelkovanın niye yok?
- Biliyorsun akrep ve yelkovan zamanı gösterir. Burada zaman olmadığı için akrep de yelkovan da
gerekmiyor. Aslında saatin olması da gereksiz. Sen hep "ġimdi'yi" yaĢıyorsun. Zamanın ne olduğu,
saatin kaç olduğu artık önemsiz. Senin oyun oynamak için ayırdığın süre hiç bitmeyecek. Olmayan
bir Ģey bitmez. Zaman zaten yoktu. Nasıl yeniden yok olsun?
- ġu tavĢan ne yapıyor?
- O da seninle aynı anda bir istekte bulundu. Hep havuç kemirmek istedi. Burada hep havuç
kemirecek ama havucu hiç bitmeyecek. Karnı da doymayacak.
- Pekiyi. ġu ilerideki adam testere ile ne yapıyor?
- O da ağaçları kesmek istiyordu. Ağaçları hiç sevmezmiĢ. Seninle aynı anda bir istekte bulundu.
Hep ağaç kesmek istedi. Hep ağacı kesmeye çalıĢacak ama hiç kesemiyecek. ġu ilerideki çırak da
çalıĢmak istemedi. Yalnız bir çivi çakayım, ustam beni hep çalıĢıyor sansın istedi. O da hep o çiviyi
çakmaya çalıĢacak ama çivi tahtaya girmeyecek.
- Sonsuza değin böyle mi olacak?
- Sonsuz için zaman gerekli. Unutma zaman yok burada. Zaman olmayınca sonsuz da olmaz. Burada
hep "ġimdi" var.
- Annem, babam merak edecekler beni.
- Etmezler. Gözlerini kapatmadan önce saatin akrep ve yelkovanını anımsıyorsan eğer, sen hep
oradasın. O an senin "ġimdiki" zamanın. Onun için seni merak etmeyecekler. Dersini çalıĢıyorsun
diye bilecekler.
- Off! Bu çok sevimsiz. Ben böyle olsun istememiĢtim.
- Ama sen hep oyun oynamak istedin. Zamanın olduğu yerde hep oyun oynayamazsın. Bir an gelir
oyun süren biter. Hep oyun oynamak ancak burada olur. Zamanın olmadığı düĢler ülkesinde. Hem
sen hep oyun oynamak istememiĢ miydin?
- Evet ama, böyle olsun istememiĢtim.
- Ya zamanın olduğu yerde, zamana bağlı iĢler yaparak yaĢarsın, ya da zamanın olmadığı yerde hep
aynı Ģeyi yaparak yaĢarsın.
- Benim istediğim bu değildi ama.
- Bence sen ne istediğini pek bilmiyorsun. Ne yapmak istediğini, ne zaman yapmak istediğini
bilmiyorsun. Bazen çalıĢacak, bazen oyun oynayacaktın.
- Burada gece olunca ne yapacağım?
- Çok komiksin. Burada gece ve gündüz olmaz ki. Hep Ģimdi var. Gece ve gündüz olsa, dün ve
bugün olurdu. Bu da geçmiĢten söz etmekle aynı Ģey. Unutma burada geçmiĢ yok. Yalnız Ģimdi var.
                                                                                GERĠ       ĠLERİ
ANA SAYFA

    Ali top sektirmeye devam etmiĢ çaresiz. Ağlamak istemiĢ ama olmamıĢ. Ağlamaya baĢlıyamamıĢ.
ÜzülmüĢ ama bir Ģey yapamamıĢ. Üzüntüsünü içine atarken birinin omzundan tutup kendisini
sallamaya baĢladığını hissetmiĢ. Hemen dönmüĢ. "Kimdir bu beni sallıyan?" diye. Bir de bakmıĢ
annesi arkasında Ali'yi sallayıp duruyor. Çok korkmuĢ. Annesinin de böyle bir dilekte bulunduğunu
sanmıĢ birden. Annesinin sesini duymuĢ:
- Ali... Ali... Ali... Uyan artık.
    "Ne uykusu, ben Ģimdide yaĢıyorum" demiĢ içinden biraz da üzüntülü. Sonra annesi sıcacık,
sevgi dolu dudakları ile onu yanağından öperken kendine gelmiĢ. Gözlerini aralayıp bakmıĢ. Annesi
masaya eğilmiĢ "Ali uyan yavrum" diyormuĢ kendisine. Gözleri yarı açık, isteksizce masadaki saate
bakmıĢ. Birden gözleri ıĢıldamıĢ. Saatin üzerinde hem akrep varmıĢ, hem de yelkovan. Sesi de
geliyormuĢ "Tik tak, tik tak" diye. DüĢler ülkesinden dönmüĢ olduğunu anlayıp sevinçle annesinin
boynuna atılmıĢ. Onu yanaklarından öperken:
- Seni çok seviyorum. Bundan sonra sözünden hiç çıkmayacağım.
demiĢ gözlerinden yaĢlar akarken...

    YaĢamda iĢimizi yapmak yerine hep baĢka Ģeylerle uğraĢmayı severiz. ĠĢi nedense hiç yapmak
istemeyiz. Ama yaĢamak için iĢ yapmak, geleceğimizi ve geçimimizi kazanmak zorunda olduğumuzu
düĢünmeyiz. Bu masalı kurarken, "ĠĢ yapmak yerine hep sevdiğimiz Ģeyi yapalım, hem de zaman
olmasın" diye düĢündüm...




                                                                                 GERĠ      ĠLERİ
GÖLGE
    Çok eski yıllarda, nasıl olmuĢsa, gökyüzü, masal ülkesinde yaĢayanlara küsmüĢ          ANA SAYFA
 ve onların üzerinden karamsar bulutları hiç eksik etmemiĢ. Ülke halkı aydınlıkla karanlığı ayırt
edebiliyormuĢlar ama, güneĢ ıĢınlarının doğrudan üzerilerine gelip onları ısıtmadığı için güneĢin ne
olduğunu bile bilmiyormuĢlar. Eski insanlar da artık yaĢamadıkları için, güneĢi tanıyan kalmamıĢ bu
ülkede. YaĢayanlar, güneĢin, ayın ve yıldızların adlarını bile bilmiyormuĢlar. GüneĢ hep bulutların
arkasında yalnız gündüzle geceyi ayırt etmelerine yarayacak kadar ıĢık sızdırabiliyormuĢ. Gökyüzü,
kalın bulutlara bürünüp, güneĢin gücünü ülke halkından saklamıĢ durmuĢ.
   Bir gün gökyüzü, masal ülkesinin insanlarını bağıĢlamaya karar vermiĢ. Bu kararını gece
uygularsa, "Ġnsanlar değiĢimden çok etkilenmezler" diye düĢünmüĢ. O gece gökyüzü, tüm bulutları
uzaklaĢtırmıĢ. Pırıl pırıl, berrak bir gece olmuĢ. Gökyüzünün tüm derinliği, yıldızların bu derinliğin
içinde yayılıĢları, Ay'ın bembeyaz parlaklığı ülkenin insanlarına güler yüzlülükle görünmüĢler birden.
    Gözyüzüne bakan insanlar gökte yanıp sönen, parıldayan yıldızları, Ay'ın beyazlığını görünce,
ĢaĢırıvermiĢler. Yıldızlar sanki onlara göz kırpıyor "Nasılsınız bakalım?" der gibi alay ediyormuĢlar.
Yıldızların arada bir görünmesi, sonra kaybolması, baĢka bir yerden çıkıp "Buradayım bak?"
dercesine gökyüzünde gezinmesi, insanlarla saklambaç oynaması pek hoĢlarına gitmiĢ. Ġnsanlar,
yaĢamları boyu ilk kez gördükleri yıldızları seyrederken onların, gülümsediklerini bile düĢünmüĢler.
Herkes çevresindekilere haber iletmiĢ. "Gökyüzünün güzelliğini görsünler" diye. Herkes gözyüzünün
bulutlardan soyununca, ne kadar güzel olduğunu görüp ona aĢık bile olmuĢlar. Bu aĢk onları mutlu
etmiĢ. Hep beraber sokaklarda dans etmiĢler. Birbirlerine sarılıp, dalgın gözlerle gökyüzüne
bakmıĢlar. Ona sevgilerini sunmuĢlar içten içe. Çok geç saatlere değin sokaklarda, kırlarda,
bayırlarda gökyüzüne bakan insanlar varmıĢ o gece. Hiç kimse gece bitsin istememiĢ. Kim ister ki?
Herkes sabah olunca gökyüzünün yine kara bulutlar giyinip, asık bir yüzle kendilerine bakacağını
düĢünüp, bu rüyanın sürmesini dilemiĢler. ĠstemiĢler ki: Saatler ilerlemesin, öylece dursun, bu
mutlu an hiç bitmesin.
    Ġnsanlar hep böyledir. Sevgi ve aĢkın güzelliğini tadınca onu kaybetmek istemezler. Hiç
bitmesin isterler. Daha iyisinin olabileceğini de pek düĢünmezler.
     Gece mutluluktan sarhoĢ olmuĢ gibi sallanarak, düĢmemek için birbirlerine sarılarak sabaha
değin gözyüzüne, onun güzelliğine, hayran hayran bakmıĢ, durmuĢlar.
 Sabah olmaya yakın gökyüzünün rengi açılmaya baĢlamıĢ. Yıldızlar artık sayıca azalmıĢlar. Ġnsanlar
da, "Yıldızların tüm gece koĢuĢturup yoruldukları için uykuya yattıklarını" sanmıĢlar. Onlara "Ġyi

uykular" diyerek el sallamıĢlar... Yataklarına uğurlamıĢlar onları. Ay için de öyle olmuĢ.     ĠLERİ
Gökyüzü, rengi açılıp, tüm çıplaklığı ortaya çıkarken yavaĢ yavaĢ kızarmaya             ANA SAYFA
 da baĢlamıĢ. Ġnsanlar "Herhalde gözyüzü, çıplaklığını göreceğiz diye utanmıĢ olmalı”
 demiĢler. Daha önce hep bulutlara bürünmüĢ olarak gördükleri için bu kızarılıklığın ne olduğunu pek
anlamamıĢlar. Nasıl anlasınlar ki? Daha önce hiç güneĢ görmemiĢler ki?
    Geceden beri gökyüzüne baka kalanlar ve erken uyananlar, gökyüzünün bu olağanüstü güzelliğine
- kırmızıya boyanmıĢ güzelliğine hayran - kalmıĢlar. Hemen çevrelerindeki uyandırıp bu görüntüyü
onların da görmesini istemiĢler. O anda gökyüzü, gecekinden de güzelmiĢ. Ġnsanlar gökyüzünün
renginin kıpkırmızı oluĢunu izlemiĢler sevgiyle. Gökyüzünün utancı hep aynı kalmamıĢ. Doğal olarak
çıplaklığa alıĢmıĢ olmalı ki, kımızılık açılmıĢ, yerini maviliğe bırakmaya baĢlamıĢ. Önce koyu sonra
giderek açılan maviliğe dönmüĢ gökyüzü. Tüm derinliği ve güzelliği ile insanların önünde duruyormuĢ
çırılçıplak...
    Dağların arasından, kırmızılığın odaklığı yerden, kocaman bir alev topu tırmanmaya baĢlamıĢ.
Gülerek, kahkaha atarak tırmanıyormuĢ gökyüzüne doğru. Önceleri koyu kırmızı olan rengi, giderek
açılmıĢ, altın sarısı, hatta bembeyaz olmuĢ. Bu kocaman topun gökyüzüne yükselirken renginin
açılmasıyla, çevreye neĢe ve ıĢık saçması da artmıĢ. Artık insanlar bu kocaman topa bakamaz
olmuĢlar. Top, gözleri kör edecek biçimde parlak ve insanı terletecek kadar da sıcakmıĢ. Ama o
topun yaydığı parlaklıkla yeryüzündeki herĢey, çok daha canlı ve çok daha güzel görünüyormuĢ...
    Ġnsanlar ĢaĢkınlıkla çevrelerine bakarken, geceden beri gökyüzündeki alıĢık olmadıkları
geliĢmelerin etkisinde kalmıĢlar. Kah sevgi, kah korku ile sarılmıĢlar birbirlerine...
    Biraz sonra gök gürlemesi gibi bir ses duymuĢlar. Çevrelerine korku ile bakmiĢlar. Hatta çığlık
atıp saklanmaya çalıĢanlar, sokaklardan evlerine kaçıĢanlar bile olmuĢ.
    - Korkmayın. Benim adım GüneĢ. Gökyüzü'nün küskünlüğü bitti artık. Beni yıllardır sizden
saklamıĢtı. Bulutlarla engel olmuĢtu beni görmenize. ġimdi her durumda bulutları sıyırıp, sıcaklığımı
ve ıĢığı sunacağım size. Siz, siz olun, bir kez daha gökyüzünü sinirlendirmemeye bakın...
     GüneĢin açıklaması pekçok insanın korkusunu yenmesine neden olunca, yüzlerine eskisi gibi neĢe
ve mutluluk gelmiĢ birden. GüneĢin sıcaklığından ve ıĢığından yararlanacaklarına da pek sevinmiĢler.
    Ġnsanlar güneĢin altında dolaĢırken peĢlerinden gelen karaltının ne olduğunu anlayamadıklarından
bu kez de ondan tedirgin olmuĢlar. Bu karaltı hep onları izliyormuĢ. Sırtlarını güneĢe dönseler
önlerine, güneĢe doğru yürüseler peĢlerine düĢüyormuĢ, bir izleyici gibi. Nereye gitseler, ya
önlerine düĢüyor ya da peĢlerinden geliyormuĢ. Bu karaltı sabahları çok uzun boylu oluyormuĢ.
Öğleye yaklaĢtıkça boyu kısalıyor, sonra yine uzuyormuĢ. Ancak bir saçak altına kaçtıklarında, ya
da duvar dibine gidip sırtlarını duvara dayadıklarında ondan kurtulabiliyormuĢlar. Karaltının ne
olduğunu anlayamadıkları için korkuya kapılmıĢlar. Korku ve telaĢla GüneĢ'e dönüp:
                                                                                     GERĠ     ĠLERİ
- Nedir bu peĢimizden gelen ya da önümüze düĢen karaltı?                                  ANA SAYFA
diye sormuĢlar. GüneĢ kahkaha ile yanıt vermiĢ:
- Ona gölge denir. Benim ıĢınlarımın geçmediği yerlerde oluĢur. Sizin peĢinizden gelen ya da
önünüze geçen karaltı ise sizin gölgenizdir.
    Bu ülkedeki insanlar nereden bilsinler gölgenin ne olduğunu. Hiç güneĢ görmeyen, onun ıĢınlarının
gölgeye neden olduğunu bilemez doğal olarak. Sonunda peĢlerinden gelen gölgeye de alıĢmıĢlar.
Onunla yaĢamayı öğrenmiĢler. Hem de korkmadan...
    Ama yalnız güneĢe doğru yürüyen bir adam, pek korkmuĢ peĢinden gelen karaltıyı görünce. O
duruyor, karaltı duruyor, o gidiyor, karaltı da onu izliyormuĢ. Duvar dibinde yürürken, karaltı
ayağa kalkıyor, hemen omuz baĢında sessizce kendisini izliyormuĢ. Yönü değiĢtirip, gerisine
yürüdüğünde ya da koĢtuğunda önüne geçiyormuĢ karaltı. TaĢlık, kayalık yerlerde gezinirken,
karaltı da kayaların arasına gizlenip kendisini izlemeyi sürdüyormuĢ. Öyle yapmıĢ, böyle yapmıĢ bir
türlü kurtulamamıĢ karaltıdan. Adam karaltı ile uğraĢırken diğer insanların GüneĢ'e sorduğu soruyu,
doğal olarak da GüneĢ'in yanıtını duyamamıĢ. O kendi baĢına boğuĢmuĢ durmuĢ kimi zaman peĢine,
kimi zaman önüne, kimi zaman sağına ya da soluna takılan karaltı ile. Onun kendi gölgesi olduğunu
bilmeden...
    "Bu karaltı benim niye izliyor böyle? Ben kimseye zarar vermedim ki?" diye sorular sormuĢ
kendisine. DüĢünceleri takılmıĢ kalmıĢ peĢindeki karaltıya. KurtaramamıĢ kendisini onun etkisinden.
Yürürken çok sık bakar olmuĢ arkasına. "Acaba karaltı peĢimde mi?" diye. Onu görünce korkup
hızlanırmıĢ. Doğal olarak karaltı da koĢarcasına bir hızla, izlermiĢ onu. Karaltıyı çevresinde
göremediği zaman korkusu daha da artarmıĢ. "Bir yerlere gitti. Benimle ilgili söylentiler yayıyordur
herhalde" diye kurar, dururmuĢ. Karanlıkta, çatı altında yürürken peĢindeki karaltıyı göremeyince
tedirgin oluduğu kadar sevinirmiĢ de. "Kurtuldum ondan" dermiĢ kendine. Ama yine GüneĢ altına
çıkınca, karaltıyı yere upuzun uzanmıĢ görünce sinirlenir, "Kurtulamayacağım bundan" diye söylenir
dururmuĢ...
    Artık insan içine çıkmaya korkar olmuĢ. Sokaklarda hızla yürüyor, çevresinde kimse yoksa
zıplıyor, silkelenmeye çalıĢıyor, karaltıdan kurtulmaya uğraĢıyor ama bir türlü baĢaramıyormuĢ...
Sonunda kimseyle konuĢmaz olmuĢ. Kendi kendine bile söylenmiyormuĢ. "Olur a, beni izleyen bu
karaltı söylediklerimi duyar, peĢimde olmadığı zaman tutar da duyduklarını baĢkalarına anlatırsa,
ben ne yaparım" diyerek ürkmüĢ karaltıdan. "Ya suçsuz yere suçlanırsam, ya insanlara derdimi
anlatamadan cezalandırılır, hapislere düĢersem" diye kurmaya baĢlamıĢ. Artık kendi kurgularından
da korktuğu için evden dıĢarıya bile çıkmaz olmuĢ. Zorunlu olmadıkça evinden çıkmıyormuĢ. Çıksa
bile, biran önce iĢini bitirip koĢarak evine dönüyormuĢ. Kısacası peĢindeki karaltı onun yaĢamına bir
karabasan gibi yerleĢmiĢ. Artık ondan kurtulması olanaksızmıĢ...
                                                                                    GERĠ      ĠLERİ
Bir gece, çok bunaldığı bir an, kendisini sokağa atmıĢ. Biraz hava alıp               ANA SAYFA
rahatlamak istemiĢ. Bir ara peĢine bakmıĢ "Karaltı var mı?" diye. BakmıĢ karaltı
yok. Çok sevinmiĢ. Tüm gece boyunca, geriye dönmüĢ, sağına soluna bakmıĢ karaltıyı görememiĢ. O
zaman kendince bir yorum yapmıĢ: "Karanlıkta dolaĢınca karaltı beni izleyemiyor" demiĢ. Buna çok
sevinmiĢ. PeĢindeki karaltıdan kurtuldu ya, varsın çevresi karanlık olsun. "Ne olacak ki?" diye
düĢünüp, özgürlüğünü kutlamıĢ, ağaçlar arasında dans ederek.
  Eve gidince tüm pencerelerini sıkıca kapatmıĢ. Ġçeriye hiç ıĢık girmemesini sağlayıp, gündüzleri de
karanlıkta yaĢamaya baĢlamıĢ. Artık peĢinden gelen, kendisini izleyen o karaltı hiç görünmüyormuĢ.
Pek sevinmiĢ buna. Ne kadar akıllı olduğunu düĢünmüĢ evinde karanlıkta otururken. Arada
pencereden dıĢarıya sokakta yürüyenlere gizlice bakıyor, peĢlerinden gelen ve onları izleyen
karaltıyı görüp, kıs kıs gülüyormuĢ. "Ne kadar bilgisiz bu insanlar. PeĢlerinden gelen karaltıdan
kurtulamamıĢlar. Kim bilir ne kadar korkuyorlardır. Halbuki bana sorsalar, onlara çözümü söylerim.
Onlar da benim gibi mutlu olurdular" diye mırıldanmıĢ. Sonra sinsice bir gülüĢle, "Ama onlar
sormadan, kendi buluĢumu onlara anlatmayacağım. Biraz korku ile yaĢasınlar bakalım" demiĢ...
    Geceleri açık havaya çıktığında hep karanlık, loĢ köĢelere gidiyor, böylece peĢinden gelen
karaltıdan kurtulabiliyormuĢ. Ama sokaklarda duramuyormuĢ. Gece lambaları altında dolaĢınca,
peĢinden gelen karaltı kendini izlemeye baĢlıyormuĢ hemen. Hem de bir tane değil, birkaç tanesi
birlikte izliyormuĢ kendisini. Bu nedenle ağaçların arasında, ormanda dolaĢır olmuĢ. Kendi baĢına.
Kent'ten ve diğer insanlardan uzakta...
   Diğer insanlar onu hiç göremez olmuĢlar. Geceleri de görmüyormuĢlar. Nasıl görsünler ki?
"PeĢinde karaltı olacak" diye tümüyle karanlık yerlere gittiğinden, diğer insanların onu görmesi
olanaksızmıĢ.
     Bir gün bir baĢka adam, karanlıkta ağaçlar arasında yürürken, dehĢetle çevreye bakan iki iri
göz görmüĢ. Gözler telaĢ içinde çevreyi tarayıp duruyormuĢ. "Gözler belki bir hayvanın gözleridir
ve vahĢi bir hayvan olabilir" diye korkmuĢ. Belli etmemeye çalıĢarak seslenmiĢ:
 - Kim var orada?
- Korkma benim. Ben, hep karanlıkta gezerim.
- Özür dilerim seni göremedim. Yalnız gözlerin gözüküyor.
- Ne yapayım arkadaĢ. ġu peĢimde dolaĢan karaltıya alıĢamadım bir türlü. PeĢimde dolaĢmasından,
beni izlenmesinden hoĢlanmıyorum. Karanlıkta peĢime takılmıyor. Böylece ondan kurtuluyorum.
     Adam karĢısındakinin kendi gölgesinden korktuğunu anlayınca gülmüĢ:
 -Karanlıkta dolaĢınca peĢinde karaltı olmuyor mu?
- Evet olmuyor.
- Sen o karaltının adını biliyor musun?
- Hayır.
                                                                                      GERĠ      ĠLERİ
ANA SAYFA
- Pekiyi sen ondan korkuyor musun?
- ġey, sanırım evet.
- O karaltıya "gölge" denir arkadaĢ. O senin gölgen. Sen kendi gölgenden korkuyorsun. Seni kimse
görebiliyor mu? Biliyor musun?
- Hayır, bilmiyorum, ama ben herkesi görebiliyorum.
- Sen çevreni görebilirsin belki ama ben seni göremedim. Yalnız gözlerin kalmıĢ.
- Görünmüyor olsam ne fark eder ki? Beni izleyen karaltı, yani gölge artık peĢimde değil ve ben de
rahatım artık. Korkum kalmadı baksana.
   Adam bir kahkaha koparmıĢ, Ģöyle yürekten. Sonra:
- Korkmazsın doğal olarak. Neden korkacaksın ki? Sen gölge olmuĢsun. Gölgen seni yutmuĢ...
demiĢ ve baĢını sağa sola sallıyarak, kendi kendine söylenerek oradan uzaklaĢmıĢ. Zavallı gölge
adam, söylenerek uzaklaĢan adamın peĢinden baka kalmıĢ...
                                                *
    Karanlıkta yürürken birden karĢınıza çevreyi araĢtıran, korkuyla fıldır fıldır bakınan iki çift iri
göz görürseniz, hemen ürkmeyin. Büyük bir olasılıkla onlar, gölgesinden korkan adamın gözleridir.
Korkusu onu yutmuĢtur. Selam verip, geçin gidin yanından...

    Ġnsanlar bir incir çekirdeğini bile doldurmayacak kuruntularla beyinlerini yorup, birçok sorular
üreterek, kendi yarattıkları düĢlerin tutsağı oluverirler. Ben bu masalı kurarken, dilim döndüğünce,
insanın bilmeden kendi gölgesinden korkup, onun tutsağı olabileceğini yansıtmaya çalıĢtım...




                                                                                                   GERĠ
ĠYĠLĠK YAP ALTIN OLSUN
     Adam sabah erken uyanmıĢ. Daha karısı uyuyormuĢ. "Kalkıp hazırlanayım, iĢe            ANA SAYFA
gitmem gerek" demiĢ. Yorganı sıyırıp yataktan çıkarken çarĢafın üzerinde, yastığa yakın bir yerde,
bir altın para görmüĢ. Bu kocaman parayı eline alıp incelemiĢ. "Oyuncak para" olabilir diye
düĢünmüĢ. Ama elindeki her haliyle gerçek paraya benziyormuĢ. Karısını uyandırmadan parayı
avcuna almıĢ ve yataktan çıkmıĢ. DüĢünceli bir biçimde hazırlanmıĢ. Paranın nereden geldiğini ve
gerçek olup olmadığını çok merak ediyormuĢ.
     Sabah ilk iĢi Ģehirdeki kuyumcuya parayı göstermek olmuĢ. Kuyumcu parayı inceledikten sonra :
- Nereden buldun bunu ?
- Ormanda yürürken bir ağaçın altında gördüm. Önce sahtedir diye düĢündüm. Ama alıp sana
göstermek istedim.
- Bu para antika. Onu oraya kimse düĢürmüĢ olamaz. Orada bir gömü falan olmalı.
- Sanmıyorum. Öyle olsa para toprağa gömülü olurdu. Toprağın üzerinde düĢürülmüĢ gibi
duruyordu.
    Parayı kuyumcuya satmıĢ. Parayı nerede bulduğunu tarif etmiĢ. Kuyumcu hem aldığı adres için,
hem de altın paranın karĢılığı olarak yüklüce bir para ödemiĢ O'na. Adam sevinçle iĢine gitmiĢ.
Kuyumcu da hemen dükkanı kapatmıĢ ve ormanın yolunu tutmuĢ. Kuyumcunun sabahın köründe
dükkanı kapatıp gitmesine iĢkillenen komĢusu da peĢine takılmıĢ.
    Adam, kuyumcudan aldığı para ile aĢkam evine dönerken kendisine ve karısına elbise, ayakkabı
gibi hediyeler almıĢ. Eli kolu dolu gelince, kendisini kapıda karĢılayan karısı çok sevinmiĢ. Merak
etmesin diye karısına o gün çok para kazandığını söylemiĢ. Altın paradan hiç söz etmemiĢ. Mutluluk
içinde akĢam yemeklerini yemiĢler. Karısı ona bir de kahve yapıp getirmiĢ. Çünkü süpriz hediye onu
çok mutlu etmiĢ. Pek sevinmiĢ. Birlikte biraz televizyon izlemiĢler. Sonra, mutluluk içinde
yataklarına yatmıĢlar.
    Kuyumcunun komĢusu, onu ormana kadar izlemiĢ. Kuyumcunun bir ağacın altında hemen toprağı
kazdığını görünce komĢusu olayı anlamıĢ. Kuyumcuya görünmeden kente geri dönmüĢ ve adamın gömü
bulduğu dedikodusunu yaymıĢ. Tüm kent gömü sötlentisiyle çalkalanıyormuĢ.
    Adam, ıĢığı söndürüp karısına iyi geceler dedikten sonra onun gibi uyumaya çalıĢmıĢ. Ama
gözüne uyku girmemiĢ. Tüm kent söylentiyle çalkalanırken, o paranın yastığın altına nasıl girdiğini
düĢünüyormuĢ. Bir türlü anlayamamıĢ nedenini. Sabaha karĢı, yorgunluktan uyuyabilmiĢ ancak.

Uykusunda bir rüya görmüĢ. Bir melek kendisine paranın nasıl yatağın altına girdiğini anlatıyormuĢ:
                                                                                               ĠLERİ
ANA SAYFA
- Ġyilik yaptığın için ödüllendirildin. Ama bir kural var. Parayı nasıl bulduğunu
herhangi birine söylersen, tılsım bozulur. Bir daha ödül alamazsın. BaĢın da dertten kurtulmaz.
Bu sözler üzerine adam ter içinde rüyasından uyanmıĢ. Hemen elini yastığın altına götürmüĢ. Orada
hiçbir Ģey yokmuĢ. Olmaması da çok doğalmıĢ, çünkü gündüz iyilik yapmayı unuttuğunu anımsamıĢ.
 Yatağın içine oturmuĢ, düĢünmeye baĢlamıĢ.
 - Kime yaptımğım iyilik ödüllendiriliyor acaba?
diye. Adam aslında hemen herkese iyilik yapmaya çalıĢır, kimseyi kırmamaya özen gösterirmiĢ.
 - Ama biri çok özel olmalı ki beni ödüllendirdiler.
 demiĢ kendi kendine.
   Sabah erkenden uyanmıĢ. Biraz düĢünceliymiĢ, dalıp gidiyormuĢ kahvaltısını ederken. ĠĢine
giderken alkına gelmiĢ. Her hafta kent dıĢında yalnız baĢına yaĢıyan yoksul kadına bu hafta
uğramadığını anımsamıĢ. "ĠĢ dönüĢü uğrarım" demiĢ.
ĠĢ dönüĢü yoksul kadına gitmiĢ. Yoldaki satıcılardan kadına yiyecek ve meyva almıĢ. Bir de hırka.
Soğukta üĢümesin diye. Yoksul kadın güler yüzle açmıĢ kapıyı :
- HoĢ geldin. Meraklandım. Bugün her zamankinden biraz daha geç kaldın.
- AlıĢveriĢ yaptım. Onun için geciktim.
- Ne zahmet ettin. Ben kendi olanaklarımla yaĢıyorum. Merak etme sen beni. Benim dosta,
konuĢacak insana gereksinimim var. Sen bana bunu sağlıyorsun. Bu da benim mutlu olmama yetiyor.
demiĢ. O zaman adam neden ödüllendirildiğini anlamıĢ. Elindeki paketleri bırakıp sevgi ile kucaklamıĢ
kadını. Yıllardır onunla konuĢur, dertlerini dinler. Çayını içermiĢ. BaĢka bir yardımı olmazmıĢ. Kadın
hırkayı görünce hıçkırarak ağlamıĢ. Yıllardır bu kadar güzel hediye almamıĢ olduğunu yinelemiĢ
gözleri yaĢlı. Adam yoksul kadınla vedalaĢıp evine dönerken köĢe baĢında kendisini izleyenleri
görmemiĢ. BaĢkasını mutlu etmenin verdiği huzurla evinin yolunu tutmuĢ.
Ertesi sabah uyandığında yastığının altında bir altın para daha bulmuĢ. O zaman anlamıĢ ki bu
paralar, yoksul kadına gösterdiği saygı ve sevgiye karĢılık ödül olarak veriliyormuĢ kendisine. Bu
parayı harcamamak, saklamak istemiĢ. Bu kez kuyumcuya yalan söylemek istemiyormuĢ. Parayı
odunlukta bir yere saklamıĢ.
    Zaman böyle akıp gitmiĢ. Bir daha altın para bulduğunda odunluktaki gizli yere koyuyormuĢ.
Bulduğu altınları ne karısına ne de baĢkalarına söylemiĢ. Bir daha kuyumcuya para bozdurmadığı için
yaĢamında bir abartı da olmamıĢ. Gömü söylentisi de bir süre sonra unutulmuĢ. Adam, her hafta
yoksul kadını ziyaret etmeye devam etmiĢ. KarĢılık beklemeden. Gönülden isteyerek...
                                                                                 GERĠ           ĠLERİ
ANA SAYFA
    Bir gün evinin kapısı çalınmıĢ. Çok yakın bir akrabası kapıda duruyormuĢ.
BaĢka bir kentten geliyormuĢ. Hemen içeri buyur etmiĢler. Akraba bu kentte çalıĢmak istediğini
söylemiĢ. ĠĢ bulup kendi evine taĢınıncaya kadar onlarda kalmak istemiĢ. Adam ve karısı sevinerek
kabul etmiĢler. "Ne de olsa çok yakın bir akraba, yardım eder çabuk iĢ buluruz, sonra da kendi
evine taĢınır." demiĢler.
   Günler eskisi gibi mutluluk içinde geçmemeye baĢlamıĢ. Akraba, çalıĢmadığı halde sürekli para
harcıyormuĢ. Parası tükenince de karı kocanın geçimleri için kullandıkları paralardan bir kısmını
kendisine vermelerini istiyormuĢ. Onlar da akrabalarını kırmamak için isteğini yerine
getiriyormuĢlar. Ama geçim sıkıntısı geçmeye baĢlamıĢlar. Arkabalarıysa aldığı parayla gönlünü
eğlendiriyormuĢ. Adam iĢinden sağladığı geliri yetiĢtiremeyince zorunlu olarak sakladığı altın
paralardan bozdurmaya kalkıĢmıĢ. Yine kuyumcuya para bozdurmak için gidince, kuyumcu :
- Bu gömünün yerini bana söylemezsen seni Devlet'e bildiririm. Bu antika paralara Devlet el koyar.
diye korkutmuĢ adamı.
Adam, çaresizlik içinde ormanda baĢka bir bölgeyi tarif etmiĢ. Paraları orada gömülü olan bir
sandıkta bulduğunu söylemiĢ sıkılarak.
    Eve gelinceye kadar tüm kente gömü söylentisi yayılmıĢ yine. Akrabaları o sırada bir kahvede
oturmuĢ dedikodu yapıyormuĢ. Gömü bulunduğunu duyunca kendi payını almak için hemen eve
koĢmuĢ. Adama gömüden kendi payını vermesini istemiĢ. Adam :
- Böyle bir gömü falan yok. Eskiden kalma iki üç parça altın para. Birine iyilik yapmıĢtım o verdi
bana. BaĢka da yok. Hepsini bozdurdum. Sana para vermek için, eve yiyecek almak için. Elimde
baĢka para kalmadı.
dediyse de pek inandıramamıĢ akrabasını. Artık karısı da kuĢku ile bakıyormuĢ adama. O da
paraları almak, kendisi için harcamak istiyormuĢ. Akraba ile paylaĢmayı hiç düĢünmüyormuĢ.
    Adam evde huzursuz, sokakta huzursuz, iĢte huzursuz bir yaĢamla karĢı karĢıya kalmıĢ.
AnlatamamıĢ derdini. Söylerse tılsım bozulacak ve baĢı hiç dertten kurtulmayacakmıĢ. Böylesine
sıkıntılı bir durumdayken, kent dıĢındaki yoksul kadına gitmiĢ. "Onunla konuĢup açılırım" diye
düĢünmüĢ. Kadın her zamanki güler yüzle açmıĢ kapıyı. Yine çay vermiĢ konuğuna ve konuĢmaya
baĢlamıĢlar :
- Benim hakkımda bir dedikodu dolaĢıyor, sen duydun mu?
- Ben kimseyle konuĢmam. Yalnız sen gelirsin bana. Kimse beni aramaz. Bilmiyorum dedikoduyu.
- Söylentiye göre bir gömü bulmuĢum. Kuyumcu yaymıĢ. Herkes para istiyor benden. Evde karım,
akrabam. Çevremdeki insanlar. Herkes bir gereksinimini söylüyor, ne kadar parayla çözeceğini
anlatıyor.                                                                        GERĠ       ĠLERİ
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal
Masal

Weitere ähnliche Inhalte

Was ist angesagt?

Dizelerden tuvallere pati izleri
Dizelerden tuvallere pati izleriDizelerden tuvallere pati izleri
Dizelerden tuvallere pati izleripseval
 
Bir seftali bin seftali samed behrengi ( pdf drive )
Bir seftali bin seftali   samed behrengi ( pdf drive )Bir seftali bin seftali   samed behrengi ( pdf drive )
Bir seftali bin seftali samed behrengi ( pdf drive )RZGARRETMEN
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarheyl
 
Masallar_turkce
Masallar_turkceMasallar_turkce
Masallar_turkcenle41
 
Masallar
MasallarMasallar
Masallarnle41
 
Yılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.net
Yılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.netYılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.net
Yılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.netAdnan Dan
 
Müzik albümü 3- Music Album
Müzik albümü 3- Music AlbumMüzik albümü 3- Music Album
Müzik albümü 3- Music Albumserrabalci
 
KARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINAKARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINAguestc5bda299
 
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan   Daha Once Tanismis MiydikYekta Kopan   Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydikitu
 

Was ist angesagt? (11)

O ogullar O Kızlar
O ogullar O KızlarO ogullar O Kızlar
O ogullar O Kızlar
 
Dizelerden tuvallere pati izleri
Dizelerden tuvallere pati izleriDizelerden tuvallere pati izleri
Dizelerden tuvallere pati izleri
 
Bir seftali bin seftali samed behrengi ( pdf drive )
Bir seftali bin seftali   samed behrengi ( pdf drive )Bir seftali bin seftali   samed behrengi ( pdf drive )
Bir seftali bin seftali samed behrengi ( pdf drive )
 
Sunu1
Sunu1Sunu1
Sunu1
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
 
Masallar_turkce
Masallar_turkceMasallar_turkce
Masallar_turkce
 
Masallar
MasallarMasallar
Masallar
 
Yılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.net
Yılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.netYılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.net
Yılkı Atı - Abbas SAYAR - horozz.net
 
Müzik albümü 3- Music Album
Müzik albümü 3- Music AlbumMüzik albümü 3- Music Album
Müzik albümü 3- Music Album
 
KARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINAKARADERE SEVDALILARINA
KARADERE SEVDALILARINA
 
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan   Daha Once Tanismis MiydikYekta Kopan   Daha Once Tanismis Miydik
Yekta Kopan Daha Once Tanismis Miydik
 

Ähnlich wie Masal

Müzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilar
Müzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilarMüzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilar
Müzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilarheyl
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarheyl
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarheyl
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarheyl
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarheyl
 
Müzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slayt
Müzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slaytMüzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slayt
Müzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slaytheyl
 
Meraklı minik Hayvanlar ve aileleri
Meraklı minik Hayvanlar ve aileleriMeraklı minik Hayvanlar ve aileleri
Meraklı minik Hayvanlar ve aileleriTulay01
 
Çocuk Şarkıları 6
Çocuk Şarkıları 6Çocuk Şarkıları 6
Çocuk Şarkıları 6smyylmz
 
MÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ 20'LİK ŞARKILAR
MÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ  20'LİK ŞARKILARMÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ  20'LİK ŞARKILAR
MÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ 20'LİK ŞARKILARheyl
 
Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017
Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017
Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017panoraavm
 
Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik heyl
 
Meraklı minik Yunuslar
Meraklı minik YunuslarMeraklı minik Yunuslar
Meraklı minik YunuslarTulay01
 
Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018
Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018
Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018panoraavm
 

Ähnlich wie Masal (20)

Müzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilar
Müzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilarMüzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilar
Müzi̇k albümü dördüncü 20’li̇k şarkilar
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
 
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilarMüzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
Müzi̇k albümüm i̇ki̇nci̇ 20 li̇k şarkilar
 
Müzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slayt
Müzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slaytMüzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slayt
Müzi̇k albümüm üçüncü 20 li̇k şarkilar slayt
 
Felsefe otları
Felsefe otlarıFelsefe otları
Felsefe otları
 
Meraklı minik Hayvanlar ve aileleri
Meraklı minik Hayvanlar ve aileleriMeraklı minik Hayvanlar ve aileleri
Meraklı minik Hayvanlar ve aileleri
 
Çocuk Şarkıları 6
Çocuk Şarkıları 6Çocuk Şarkıları 6
Çocuk Şarkıları 6
 
MÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ 20'LİK ŞARKILAR
MÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ  20'LİK ŞARKILARMÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ  20'LİK ŞARKILAR
MÜZİK ALBÜMÜM BEŞİNCİ 20'LİK ŞARKILAR
 
Sunu1
Sunu1Sunu1
Sunu1
 
çocuk şarkıları
çocuk şarkılarıçocuk şarkıları
çocuk şarkıları
 
çocuk şarkıları
çocuk şarkılarıçocuk şarkıları
çocuk şarkıları
 
çocuk şarkıları
çocuk şarkılarıçocuk şarkıları
çocuk şarkıları
 
Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017
Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017
Panora AVM Çocuk Dergisi | Kasım - 2017
 
Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik Müzi̇k albümü 6. yirmilik
Müzi̇k albümü 6. yirmilik
 
Meraklı minik Yunuslar
Meraklı minik YunuslarMeraklı minik Yunuslar
Meraklı minik Yunuslar
 
Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018
Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018
Panora AVM Çocuk Dergisi | Şubat - 2018
 
Panora Çocuk
Panora Çocuk Panora Çocuk
Panora Çocuk
 
Yeni müzikler
Yeni müziklerYeni müzikler
Yeni müzikler
 

Masal

  • 1. TAM 90 MASAL PROGRAMI SAYFA ÇIKIġ gölge her yerde şimdide masallarda Yapımcı Hakkında ÖRDEK OKULU KEDİLER AKBABALARIN UMUDU KURT KAPANI AVA GİDEN AVLANIR KÜÇÜK TIRTIL CANAVARLAR ÜLKESİ PUPSY DEMOKRASİ BEKÇİSİ SEVGİ AĞACI DÜŞLER ÜLKESİ SİYAH İNCİ GÖLGE TAŞ ADAM İYİLİK YAP ALTIN OLSUN TEMBEL ADAM KAVAL ÇİÇEĞİ YALNIZ ADAM Bu programı hazırlayan Şakir Gülden’e sonsuz teşekkürler.
  • 2. ÖRDEK OKULU ANA SAYFA YeĢil baĢlı erkek ördek, kanatlarını çırparak gölün kenarına doğru koĢmuĢ. Göldeki balıkçıllara, filamingolara sevinçle seslenmiĢ: "Bab oldum! Baba!". Perdeli ayaklarıyla, kıyı boyunca badi badi koĢuĢtururken sevinçle bağırıp, baba olduğunu herkese duyurmuĢ. Suda ince uzun ayaklarını ve uzun gagalarını kullanarak avlanmakta olan balıkçıllar ve filamingolar, gagalarını Ģakırdatarak ördeği kutlamıĢlar. Sonra hiç bir Ģey olmamıĢ gibi avlanmayı sürdürmüĢler. Gölün çevresindeki ağaçlarda ötüĢüp duran serçeler ardı ardına "Ne oldu? Ne oldu?" diye seslenmiĢler. YeĢil baĢlı ördek keyifle "Baba oldum" demiĢ. Serçeler de kanat çırpıp, sevinçle ötüĢerek ördeği kutlamıĢlar. Serçelerden birinin "Bu mutlu haberi herkese duyuralım" demesi üzerine, gölde avlanmakta olan bir balıkçıl iĢini bırakıp uzun bacaklarını suyun yüzeyine değin kaldırarak ağır ağır gölün diğer kıyısına değin yürümüĢ. Orada, turnalara seslenerek, ördeğin baba olduğunu söylemiĢ. Turnalar ördeğin sevincini yaymak için kanat çırpıp uçmuĢlar... Bunu gören serçelerden bir çoğu haberi yaymak için ağaçtan ağaca uçmaya baĢlamıĢlar. Sevinç çığlıkları ve kuĢ sesleri çevreyi kaplamıĢ. Bir ağaç kovuğundan fırlayan sincap ağaçtan ağaca koĢturmuĢ. her kovuğa baĢını sokup, yeni doğan ördek yavrularının haberini yaymıĢ. YeĢil baĢlı ördek, gururla yürüyerek annenin yanına gitmiĢ. "Herkese bebeklerin haberini ulaĢtırdım" demiĢ. Anne ördek, yüzündeki gülümsemeyle kanatlarını hafifçe kaldırıp, altındaki küçük ördek yavrularını babalarına göstermiĢ. Sonra üĢümesinler diye kanatlarını üstlerine örtmüĢ... Yavruları gören ibikli horoz, baĢını öne arkaya sallayarak göğsünü kabartarak ördeklerin yanına gelmiĢ. Biraz yüksek sesle: - Bu civcivlerin iĢi ne? Neden sizin yanınızdalar? - Onlar civciv değil. Ördek yavrusudur. diye yeĢil baĢlı ördek diklenerek yanıt vermiĢ. Horoz, yavruların civcivlere benzemesine ĢaĢmıĢ ama, tavukların "Gel buraya. Gel buraya" dediğini duyunca üstelemeden geldiği gibi baĢını öne arkaya savurarak kümesine dönmüĢ. YeĢi baĢlı ördek gagasıyla annenin baĢını okĢamıĢ. Yanında ayaklarını altına alıp çömelmiĢ. Sevgi dolu gözlerle anneyi izlemeye baĢlamıĢ. Biraz utangaçlıktan, biraz da sevginin güzelliğinden olsa gerek, anne ördek, baĢını hafifçe yana büküp, sessizce babanın kendisini süzmesine izin vermiĢ. Mutluluk ve sevgi gurultuları çevreye yayılırken ördek yavruları annelerinin kanatları arasında kıpırdıyor, kah oradan çıkarak çevreyi geziyor, kah üĢüyüp annenin koynuna girerek ısınıyormuĢlar... Uzaklardan kuĢların cıvıltısı ve diğer hayvanların sesleri duyuluyormuĢ. Tüm hayvanlar, ördek yavrularının doğumunu kutladıklarını söylüyormuĢlar... ĠLERİ
  • 3. Ördek yavruları biraz büyüyünce ortalıkta dolaĢmaya baĢlamıĢlar. ANA SAYFA Sevimli küçük yavrular yaramazlık yapıp, birbirleriyle oynaĢırken horoz homurdanıyor, onların varlığını istemediğini belli ediyormuĢ. Gerçi anne ve baba ördek, yavrularını baĢı boĢ bırakmayıp yanlarında olmaya çalıĢıyormuĢlar ama, yaramazlıklarını her an engelledikleri söylenemezmiĢ. Yaramazlık yapan yavruları dikkatle izleyen horoz, her fırsatta onları kovalıyor, yakaladıklarını gagalayarak canlarını acıtıyormuĢ. Küçük ördek yavruları canları acıyıp çığlık atarak kaçıĢınca, yeĢil baĢlı ördek, kanatlarını açarak horozun üstüne yürümek zorunda kalıyormuĢ. Her nedense horoz, baba ördekle uğraĢmak istemeyip kasılarak kümesine dönüyormuĢ. Bu didiĢmeden yorulan hep baba ördek oluyormuĢ... Anne ördekle baba ördek, oturup bu soruna bir çözüm aramıĢlar. Sonunda akıllarına bir okul kurup, ördek yavrularını burada eğitmek düĢüncesi gelmiĢ. Yavrular okulda oldukları zaman yaramazlık yapmayacak, çevreyi dağıtmadıkları için horoz onlara saldırmayacakmıĢ. Hem de yavrular denetim altında daha güvenli büyüyebilecekmiĢ. Ayrıca okulda yeni Ģeyler öğrenecek, yaĢamın yalnız oyun oynamak olmadığını, öğrenmek ve öğrenilenleri uygulamak olduğunu anlayıp daha iyi yetiĢecekmiĢler. Anne ve baba ördek, okul olabilecek yer aramaya baĢlamıĢlar. Onları çevreye bakınırken gören horoz tünediği yerden: - Hayır ola. Yavrulardan birini mi kaybettiniz? - Hayır. Ördekler için bir okul açalım istedik. Uygun bir yer arıyoruz. Horoz biraz duralamıĢ. Yavrular okulda olunca çevreyi dağıtmayacağı, kendisinin de öfkeyle peĢlerinden koĢuĢturmayacağını düĢünüp: - Arkada boĢ bir kümesimiz var. Okul olarak orayı kullanın. demiĢ gülümseyerek. Anne ve baba ördek çok ĢaĢırmıĢlar. Yavrularına öfkelenen horozun niye yardım etmek istediğini pek anlamamıĢlar ama, söylediği kümes, okul olarak kullanmak için en uygun yermiĢ. Horozun izin vermesine ĢaĢırarak: - KarĢılığında ne isteyeceksin? - Kümes kirası olarak, her ay bir çuval buğday verirseniz anlaĢırız. Horozun iyilik yapmayacağını, bu öneriyi bir iĢ iliĢkisi gibi düĢündüğünü anlayan yeĢil baĢlı ördek, düĢünmeden öneriyi kabul etmiĢ. Yoksa horoz, iyilik olsun diye hiç bir Ģey istemiyecek olsaymıĢ, "Bunun altında bir kurnazlık vardır" diyerek öneriyi kabul etmeyecekmiĢ. Sonunda ördekle horoz, kullanılmayan kümesin "Ördek Okulu" olmasında anlaĢmıĢlar. Anne ördek yuvalarına dönerken: - Çok yüksek kira istedi. Nasıl öderiz onca kirayı? diye söylenince: - Bir yolunu buluruz. Önemli olan yavrularımızın güvenliği. demiĢ yeĢil baĢlı ördek. Anne ve baba ördek, kullanılmayan kümesi temizlemiĢler. Sonra öğrencilerin oturacağı yerleri ve öğretmenin duracağı kürsüyü hazırlamıĢlar. Ne yapıldığını anlamadan yavru ördekler de onlara yardım etmiĢler. GERĠ ĠLERİ
  • 4. Bir gün anne ördek, tüm yavrularını çevresine toplamıĢ. Onları okul olarak ANA SAYFA hazırladıkları yere götürmüĢ. YeĢil baĢlı baba ördek orada bekliyormuĢ. Anne ördek yavrularına dönüp: - Yavrularım, burası bir Ördek Okulu. Burada okuyup bilgi ve becerinizi geliĢtireceksiniz. Babanız size eğitim verecek. Anlatılanları öğrenmeye çalıĢın. Unutmayın ki size anlatılan her Ģey eskiden yaĢanmıĢ olaylardan ediline deneyimlerden kazanılmıĢ bilgileri içerir. Onları eksiksiz öğrenmeye çalıĢın... Yavru ördeklerin sabırsızca içeriye girmek istediklerini gören anne ördek, konuĢmasını uzatmayıp yavrularını öğretmene teslim etmiĢ ve orada ayrılmıĢ. Ġlerleyen günlerde Ördek Okulu'ndan gelen sesler dinlenmeye değermiĢ. Yavru ördeklerin hep bir ağızdan "abc" diyerek incecik sesleriyle bağırarak kanat çırpmaları ilerideki ağaçlardan ve gölün kıyısından bile duyuluyormuĢ. Ağaçlardaki serçelerin ötmeyi kesip, örnek yavrularını dinledikleri olurmuĢ. Balıkçıllar avlanmayı bırakıp, baĢlarını göğe kaldırarak duydukları seslerin anlamını çıkarmaya çalıĢırmıĢlar. Ördek yavrularının öğrenirken çıkarttıkları coĢkulu sesleri çevreye yayıldıkça, okulun çevresine meraklılar dolmaya baĢlamıĢ: Çitlerin üzerine tüneyen kuĢlar, gölden ayrılıp, seslerin ne olduğunu anlamaya çalıĢan balıkçıllar, taĢlara tırmanmıĢ sincaplar ve tavĢanlar... Meraklılar çoğaldıkça horoz durur mu? Hemen kümesin damına çıkarak uzun uzun ötüp, yavruların sesini bastırmak ve dikkati kendi üzerine çekmek istermiĢ. Ama çevreye toplanan hayvanlar horozun ötüĢüne aldırmadan, yavruların söylediği Ģarkıları mırıldanır, onlara eĢlik etmeye çalıĢırmıĢlar. Bu duruma öfkelenen horoz, yerinde duramaz, kanat çırparak üstlerine yürür, onları korkutarak ördek okulunun çevresinden uzaklaĢtırmaya çalıĢırmıĢ. Okulun yararlı olduğunu anlayan kuĢlar ve sincaplar da yavrularını Ördek Okulu'na göndermeye baĢlamıĢlar. Sınıf yeni katılan yavrularla çok kalabalık olmuĢ. Ama, kalabalık bir sınıf olması, dersleri aksatmıyor, tam tersine herkes tüm dikkatini toplayarak yeĢil baĢlı ördeğin anlattıkları dinleyip çık bile çıkarmıyormuĢ. Sonunda horoz geliĢmelere dayanamayıp okul bitiminde sallana sallana anne ödreğin yanına giden yeĢil baĢlı ördeğin karĢısına dikilmiĢ. Sesi de, davranıĢı da, Ördek Okulu'ndan hoĢnut olmadığı belli ediyormuĢ. - Seninle bu okul konusunu bir kez daha konuĢmalıyız. diye söze baĢlamıĢ. YeĢil baĢlı ördek, horozun ne yapmak istediğini anlamıĢ ama anlamamazlığa gelerek: - Ne konuĢacağız? Kiramızı ödüyoruz. Yavrular artık seni ve kümesini yaramazlıklarıyla rahatsız etmiyorlar. HerĢey istediğin gibi değil mi? GERĠ ĠLERİ
  • 5. - Hayır. Bence bana az kira veriyorsunuz. ANA SAYFA - Ama kirayı sen belirlemiĢtin. Biz pazarlık bile yapmamıĢtık. - Ben anlamam. Bundan böyle her ay üç çuval buğday vereceksiniz. - Ama bu çok. - O zaman kümesten çıkarsınız. - Kümesten çıkarsak okul kapanır. - Ben anlamam. demiĢ ve yanlarından uzaklaĢmıĢ. BaĢını bir öne bir arkaya sallayarak keyifle kümesine doğru giderken yan gözle ördekleri süzüyormuĢ... YeĢil baĢlı ördek, horozun tavrına ve söylediklerine hem çok öfkelenmiĢ hem de çok üzülmüĢ. ÖfkelenmiĢ çünkü horoz kıskançlık yapıyor, okulda yavruların öğrenim görmelerini istemiyormuĢ. ÜzülmüĢ çünkü mal horozun, keyfi için kirayı arttırması yasalara aykırı değilmiĢ. BaĢı öne eğik anne ördeğin yanına değin gitmiĢ. Hem ders anlatmak, hem de kalan sürede horozun istediği kadar çok buğday bulmak olanaksızmıĢ. Anne ördek gagasıyla, baba ördeğin yeĢil baĢını okĢamıĢ: - KuĢlardan ve sincaplardan yardım istersin. Onlar da yavrularını okula getirirken her gün taĢıyabildikler kadar buğday getirsinler. Baba ördek umutsuzca anne ördeğe bakmıĢ: - Bulabilirler mi bilmiyorum. Ama, bir denerim. Yoksa okulu kapatmak zorunda kalacağım. YeĢil baĢlı ördek, ertesi gün kuĢlara ve sincaplara konuyu açmıĢ. Dili döndüğünce hem okulda eğitim vermenin hem de horozun istediği kadar çok buğday bulmanın olanaksız olduğunu, bu nedenle yardımlarına gereksinimi olduğunu anlatmıĢ. KuĢlar ve sincaplar "Okul sürsün, yavrularımız eğitim görsün" diyerek her gün buğday getirmiĢler. Ay sonunda horozun istediğinden de çok buğday birikmiĢ. Horoza istediği üç çuval buğdayı vermiĢler. Kalanını baĢka aylarda, istenilen kadar buğday sağlayamazlarsa, kullanmak üzere saklamıĢlar. Horoz okulun sürdüğünü, kiranın artması eğitimi engellemediğini görünce: - Çıkın kümesimden. diyerek gerçek emelinin ne olduğunu açık ve öz bir biçimde anlatmıĢ. YeĢil baĢlı ördek, nedenini anlayamadığını söylemiĢse de horoz sözünden dönmüyor, kümesten çıkmalarını istiyormuĢ. Çevredeki tüm hayvanlar, kibirli horozu düĢüncelerinden caydırmak için çok uğraĢmıĢlar. Horoz kendi kümesine sığmadıklarını, bazı tavukları okul olarak kullanılar kümese taĢıyacağını söyleyerek, düĢüncesini değiĢtirmeyeceğini bildirmiĢ. Umutlarını yitiren diğer hayvanlar, üzüntü içinde anne ördeğin yanına gidip soruna bir çözüm aramak üzere sessizce bekleĢmiĢler. Aslında hepsi birbirine bakıyor, birinin çözüm üretmesini (daha doğrusu konuĢmasını) bekliyormuĢ. YeĢil ördek çevresinde sessizce ağlaĢan öğrencilerine seslenerek: - Artık okul yok. Kümese gidip eĢyalarımızı toplayalım. demiĢ üzüntülü bir sesle. Tüm öğrenciler küçücük adımlarının koĢmakla yuvarlanmak arasında hızıyla okula gidip ders araçlarını, sıralarını ve kitaplarını toplamıĢlar. Kapının önünde ne yapmaya çalıĢtıklarını görmeye gelen horoza ters ters bakıp: GERĠ ĠLERİ
  • 6. - Unutma. Yine okuyacağız. Sen bize engel olamazsın. ANA SAYFA demiĢler. Yavrular, anne ördeğin yanına döndüklerinde gözlerinden sicil gibi yaĢ akmaktaymıĢ. Tüm hayvanlar çok üzgünmüĢler. ĠĢte tam bu sırada kanatlarını çırparak gelen bir serçe, hayvanların hepsinin görebileceği bir yüksekliğe konmuĢ ve onlara seslenerek: - Üzülmeyin. Tüm hayvanlara haber salabiliriz. Herkes yardım edince kendi okulumuzu kendimiz yapabiliriz. Eskiden kiraya karĢılık buğday toplamak için çalıĢıyorduk. ġimdi çalı çırpı toplarız. Hepimiz yuva kurmayı biliyoruz. Bu kez tüm yavruları içine alacak kocaman bir yuva kurarız. Okul yapmak için çalıĢmaz mısınız? Tüm hayvanlar sevinçle çığlık atıp, "Olur. Kendi okulumuzu kendimiz yapalım" diyerek dağılmıĢlar. Tüm hayvanlara haber uçurmuĢlar. "Yuva kurmak için topladığınız çalılardan biraz da okul için toplayın" demiĢler. Tüm hayvanlar okulları için çevreden çalı çırpı toplamaya baĢlamıĢlar. Bir çoğu istenilen tür çalı bulamamıĢ. Onlar da yuvalarından söktükleri çalıları getirmiĢler. Ağaçların arasından koĢarak gelen hayvanların ve hızla uçan kuĢların ağızlarında taĢıdıkları çalılar anne ördeğin önünde birikmeye baĢlayınca, anne ördek yavrulara dönüp: - Haydi yavrular. BoĢ durmayın bana yardım edin. Biz de getirilen çalılardan okulumuzu yapalım. YeĢi baĢlı ördek ve yavrular kanatlarını açarak okulun yapılmasını için çalıĢmaya baĢlamıĢlar. Okulun duvarları hızla yükselmiĢ. ĠĢ çatıyı yapmaya gelince, kuĢlar ördeklerin yerine geçip, çatıyı çalılarla kaplamıĢlar. Sincaplar onlara yardım etmiĢ. Kısacık bir günde okul tamamlanmıĢ. Hem de, eski okullarından daha güzel görünüyormuĢ. Çünkü bu okulu kendi elleriyle yaptıklarından, onlara cennet gibi güzel görünüyormuĢ. Horoz, bahçenin diğer ucundan, hayvanların ne yaptıklarını öğrenmeye çalıĢıyor, çitin üzerinde kıpırdamadan sonucu bekliyormuĢ. Arada baĢını sağa sola çevirip, göz ucuyla tavukların diğer hayvanlara yardım edip etmediğini izliyormuĢ. Zavallı tavuklar, horozdan korktukları için diğer hayvanlara hiç yardım etmemiĢler. Bahçeden dıĢarıya çıkmayıp, önlerine konan yemlerini yemiĢler... Okulun yapımı tamamlanınca tüm yavrular okul gereçlerini yeni yapının içine taĢımıĢlar. Çok çalıĢmaktan yorulmuĢ olmalarına aldırmadan arada Ģarkı bile söylemiĢler. Eksik kalmayınca, tüm hayvanlar okulun kapısı önünde toplanmıĢlar. Anne ördek: - Yardımlarınızla okulumuzu tamamladık. Yarın her zamanki gibi eğitiminiz sürdürecek. Bugün yoruldunuz. Gidip dinlenin. Sakın yarın derse geç kalmayın. Sevinçle çığlık atan öğrenciler: - Evet! Kimse bize engel olamaz. Birlik olunca, baĢ edemeyeceğimiz sorun olmaz. Bunu kanıtladık. demiĢler. Sonra tüm hayvanlar dağılıp yuvalarına dönmüĢler. Anne ördek, yeĢil baĢlı baba ördek ve yavruları, yeni okulun yanındaki yuvalarında huzur içinde uyumuĢlar... GERĠ ĠLERİ
  • 7. ANA SAYFA Sabah erkenden ötmeye baĢlayan horoz: "Yine sabah olduuuu..." derken sesindeki üzüntüyü gizleyememiĢ. KuĢların cıvıldamasını duyan yavrular koĢuĢarak yeni okullarına gelmiĢler. NeĢe içinde okulun bahçesinde oyunlar oynamıĢlar. Sonra hepsi ders baĢlamadan sınıfta yerlerini almıĢlar. YeĢil baĢlı ördek, göğsünü kabartarak sınıfa girmiĢ. Yavrulara bakıp yutkunmuĢ. Sonra tok bir sesle: - Günaydın demiĢ. Yavruların hepsi birden incecik sesleriyle neĢe içinde bağırmıĢlar: - Günaydın öğretmenim... GERĠ
  • 8. AKBABALARIN UMUDU ANA SAYFA Çok eski çağlarda, ülkenin birinde, dinazorların yuvalandığı bir yer vardı. Dinazorlar, yavrulama zamanı geldiğinde, yumurtalarını buraya bırakırdı. Bazı dinazorlar, bırakılan yumurtaların baĢını bekler, yavruların yumurtadan çıkıĢında, onların yaĢama alıĢmaları için gereken ilk desteği sağlama görevini üstlenirdi. Bu dinazorlara "Öğretmen" denirdi. Dinazor yavruları, kendi baĢlarına yaĢamlarını sürdürebilecekleri büyüklüğe gelince, yuvadan ayrılıp, ülkenin diğer yerlerine yayılırdılar. Yuvadan çıkan dinazor yavrularının çoğu, ülkenin en verimli topraklarının bulunduğu batıya göç ederdi. Burada, yeĢillikler ve bol yiyecek vardı. Batının en verimli alanları, yedi tepeye yayılmıĢ ağaçlık bölgeydi. Buraya "Yedi Tepe Ormanları" denirdi. Dinazor yavruları en çok, Yedi Tepe Ormanları'na giderdi. Yedi Tepe Ormanları'nın nehir gibi akan mavi denizin yanında olması, buraya ayrı bir güzellik veriyordu. Ormandaki hayvanlar, çoğu zaman dinlenmek için deniz kıyısına iner, boğazın diğer yakasındaki ormanlara ve kıyıdaki kumsala bakıp, zaman geçirir, birbirleriyle oynayıp eğlenirdi. Yedi Tepe Ormanları'nda yaĢayan dinazorların sayısı çoktu. Dinazorlar, ormandaki ağaçların arasında gizlenerek yaĢadıklarından, sayılarının ne denli çok olduğu, diğer hayvanlarca bilinmezdi. Ġri gövdeli dinazorları görenler, onlardan korkup kaçardı. Gerçi dinazorların çoğu, baĢka hayvanlara zarar vermeden, ormandaki yiyeceklerle yetinmeye çalıĢırdı ama, diğer hayvanlar onların ürkütücü büyüklüğünden çekinir, onlara pek yaklaĢmazdı. Bazı kurnaz hayvanlar, dinazorların kendilerine saldıracağını düĢünüp, orman yasalarını çiğnememeye çalıĢırdı. Bazıları da, belli etmeden, yasalara aykırı davranıĢlarını sürdürürdü... Yedi Tepe Ormanları'nda yalnız dinazorlar yaĢamıyordu. Bu ormanın çevresindeki taĢlık alanlarda akbabalar da yaĢardı. Bilirsiniz akbabalar yeĢil alanları sevmezler. Onlar taĢ ve kum çöllerinde yuvalanırlar. Yedi Tepe Ormanları'nın çevresindeki taĢlık alanları kullanan akbabaların gözü, hep Yedi Tepe Ormanları'ndaydı. Burayı nasıl taĢ çölüne çevireceklerini kuruyordular. Aslında bir çok orman alanını, taĢ çölüne çevirmeyi baĢarıp, buralara yuvalanarak sayılarını daha da çoğaltıyordular. Ormandaki ağaçların arasında gizlenmeye çalıĢan dinazorlar, ormanlar yok oldukça saklanacak yer bulma güçlüğü çekiyordular. Bu nedenle akbabaların taĢ çölleri, en çok dinazorları huzursuz ediyordu... Ormanları yok olan diğer hayvanlar, taĢ çölündeki oyukların arasına saklanıp yaĢamlarını sürdürmeye çalıĢıyor ama, açlıktan güçsüz düĢünce, akbabalara yem oluyordu. Yedi Tepe Ormanları'nın taĢ çölüne dönüĢmeye baĢlaması üzerine dinazorlar yaĢamak için kendilerine yeni bir yer aramaya baĢladılar. ĠLERİ
  • 9. Sonunda boğaza bakan yamaçlardan birinde, yeĢilliği bozulmamıĢ, ağaçları ANA SAYFA akbabalarca yok edilmemiĢ, bir vadi buldular. Bu alana "YeĢil Vadi" adını verdiler. Dinazorlar, buranın da taĢ çölüne dönüĢmemesi için akbabaları YeĢil Vadi'den uzak tutma kararı aldılar. Yedi Tepe Ormanlarında yaĢamlarını sürdüren dinazorlar, YeĢil Vadi'yi dinlenme alanı olarak kullanacaktı. Yedi Tepe Ormanları'nı yalnız akbabalar yok etmiyordu. Diğer hayvanların bilinçsizce ağaçları kemirmesi sonucu, ağaçlar yok oluyor, yerini çıplak topraklara bırakıyordu. Yedi Tepe Ormanlarının yer yer kel olup, kabaklaĢtığı günlerde, YeĢil Vadi'nin el değmemiĢ güzelliği dinazorları pek sevindirdi. Bu alana kimse zarar versin istemediler. Dinazorların en irilerinden olan iki Trex, YeĢil Vadi'nin yönetimini üstlendiler. Tciretops ve Brantosaurus da onlara yardım etti. Yönetimin ilk iĢi, YeĢil Vadi'de yaĢayan hayvanların türlerini belirlemek oldu. YeĢil Vadi'de ağaçların ve çalıların arasında yaĢayan tüm hayvan türlerini belirlemek çok zordu. Trex, burada kaplumbağa yaĢadığını öğrendi. Tüm dinazorlar, çevreyi araĢtırıp kaç tane kaplumbağa yaĢadığını bulmak istediler. Gördükleri her kaplumbağa numaralandırıldı ve YeĢil Vadi'de oniki kablumbağa olduğunu anlaĢıldı. Söylentiye göre, YeĢil Vadi'de papağanlar ve yılanlar da yaĢıyordu. Dinazorlar, bulabildikleri yılanların boyunlarına halka geçirdiler. Papağanları da ayak bileklerinden numaraladılar. YeĢil Vadi'de yaĢayan tüm hayvanlar belirlendikten sonra Trex, dinlenmeye gelen dinazorları topladı ve: - ArkadaĢlar. Bu alanda yaĢıyan tüm hayvanları belirledik. Bu hayvanlar YeĢil Vadi'ye bugüne değin zarar vermemiĢler, bundan sonra da zarar vermezler. BaĢka hayvanların bu alana girmelerini engellersek YeĢil Vadi'nin yok olmasını önleriz. diye seslendi. Dinazorlar YeĢil Vadi'de yaĢayan hayvanların yaĢam koĢullarını iyileĢtirmek ve kendilerine güzel bir dinlence ortamı hazırlamak için YeĢil Vadi'yi onarmaya baĢladılar. Hayvanların yuvalarının bakımı yapıldı, dikenli çalılar budandı, açık alanlara çiçekler ekildi, yıkılan ağaçların yerine yeni ağaçlar dikildi. YeĢil Vadi daha güzel ve yaĢanabilir bir ortam olmaya baĢladıkça dinazorlar seviniyordu. YeĢil Vadi'nin çevresinde sarp kayalar vardı. Bazı akbabalar, bu kayaların üzerindeki taĢ yığınları arasına yuvalanmıĢdı. Bu alanda yaĢıyan baĢka hayvanlar da vardı. Bunlar, arada YeĢil Vadi'ye inip, ağaçları kemirir, YeĢil Vadi'nin küçülmesine bilinçsizce katkıda bulunurdular. Akbabalar, kemirilen ağaçların bulunduğu yerlere taĢ yuvarlar ve bu alanı taĢ çölü yapardılar. Çevresi taĢlarla çevrilen kabukları kemirilmiĢ ağaçlar, zamanla ölüp gidince, akbabalar bu taĢ çölüne inip, hemen yuva yapmaya baĢlardı. YeĢil Vadi de aynı Yedi Tepe Ormanları gibi taĢ çölüne dönüĢmek üzereydi... GERĠ ĠLERİ
  • 10. ANA SAYFA Bu durumu gören dinazorlar, YeĢil Vadi'de yaĢamayan diğer hayvanları buradan kovdular. Bu hayvanlar kayaların üzerindeki yuvalarına kaçıĢıp, öfkeyle YeĢil Vadi'ye bakarak iç çektiler. Akbabalar, sessizce dinazorların çabasına bakıp, diğer hayvanları YeĢil Vadi'den kovuĢlarını görünce: - Bir gün buraları da taĢ çölü olacak, dinazorlar bizimle baĢ edemezler... diye için için güldüler. Akbabalar yalnız gülmekle kalmadı, YeĢil Vadi'yi taĢ çölüne dönüĢtürmek için kurnazca hazırlanmıĢ kurgularla taĢ çölü sınırlarını, YeĢil Vadi'ye doğru ilerletmeye çalıĢdılar... Akbabalar, bazen YeĢil Vadi sınırına yuvarladıkları taĢların yanına gidip, sınır taĢlarının yerini değiĢtirmeye, YeĢil Vadi'den toprak çalmaya çalıĢırdılar. Yeni yuvarlanan taĢları üst üste dizerek sınır taĢlarını eskiden de varmıĢ gibi göstermeye çabalardılar... YeĢil Vadi'nin adım adım ilerleyen sınır taĢlarıyla küçüldüğünü gören dinazorlar, tam taĢların yolu üzerine, derin bir hendek kazdılar. Hendeği suyla doldurduktan sonra yakın akrabaları olan timsahları buraya çağırıp, özgürce yaĢamlarını sürdürmeyi önerdiler. Timsahlar, hendeğin çamurlu suyunda yaĢamaya baĢlayınca akbabalar, timsahların kendilerini parçalamasından korkup, taĢ yuvarlamaktan vazgeçtiler. Akbabaların taĢ çölünü geniĢletme çabaları engellenince, boyunlarını büküp yeni kurnazlıklar düĢünmeye baĢladılar... Amaçları YeĢil Vadi'ye yeni kayalar yuvarlayıp toprak kazanmak ve yeni taĢ yığınları arasında yuvalanmakdı... Yedi Tepe Ormanları'nı benzer yöntemlerle yok edip, taĢ çöllerine yuvalanan akbabaların yaptıklarını, YeĢil Vadi'de uygulayamamak, yamaçlara yuvalanmıĢ akbabaları çok öfkelendiriyordu. Beceriksizliklerine gülen Yedi Tepe Ormanları çevresinde yaĢıyan diğer akbabaların davranıĢlarına da çok içerliyordular... Bir gün, kayalar arasındaki ininden çıkan çakal, boyunlarını büküp Yedi Vadi'ye bakan akbabaların hüzünlü duruĢunu görünce dayanamadı ve sordu: - Ne derdiniz var sizin? Niye böyle hüzünlüsünüz? - ġu önümüzde uzanan YeĢil Vadi'ye bakıp iç çekiyoruz. Çakal çok ĢaĢırdı. Daha önce yeĢile bakıp da hüzünlenen hayvan görmediğini anımsadı. Gerekçelerini öğrenmek için: - Neden? dediğinde akbabalar üzgün bir tavırla: - Bu vadiyi taĢ çölüne çeviremedik. Böyle giderse burası hep yeĢil kalacak... GERĠ ĠLERİ
  • 11. ANA SAYFA - Olsun bazı alanlar yeĢil kalabilir. - Akrabalarımız bize gülüyor. Akbabaların yüz karası olduğumuzu düĢünüyorlar. Onların arasına girmeye yüzümüz yok... - TaĢ yuvarlamayı denediniz mi? - AĢağıda timsahlar var. Hendeklere yaklaĢmaya kalkınca bizi havada parçalıyorlar... - ĠĢiniz zor anlaĢılan. Size nasıl yardımcı olabilirim? - Yalan haber yaysak. YeĢil Vadi'de ağaçlar kesiliyor desek, kıyım yapılıyor desek belki diğer hayvanlar ayaklanıp buraya gelir, dinazorları buradan çıkarırlar. Sonra biz burayı taĢ çölüne çevirebiliriz. - Haberi nasıl yayacaksınız? - Onu bilemiyoruz iste. Senin tanıdıkların var mı? Bize yardım edermisin? - Ben de YeĢil Vadi'deki dinazorlardan hoĢnut değilim. YeĢil Vadi'de avlanmamı engelliyorlar. BaykuĢ'tan yardım alabilir miyiz bir araĢtırayım. - Çok iyi olur. Sana bir gün borcumuzu öderiz. - ġöyle boğaza yakın bir yerde bir inim olsa iyi olur diyorum. - Söz sana güzel bir in veririz. O gece çakal kimseye görünmeden baykuĢun yanına gitti. Ona akbabaların kendisinden yardım istediklerini söyledi. BaykuĢ, akbabaların ne yapmak istediklerini bildiğinden, onlara yardım etmek istemedi. Çakal, baykuĢun yardımını sağlamak için: - Ama dinazorlar YeĢil Vadi'ye yerleĢtiler. Ağaçları kesiyorlar, doğayı yok ediyorlar... diye yalanlarını sıralamaya baĢladı. Önce çakalın söylediklerine kulak asmayan baykuĢ, ardı arkası kesilmeyen yalanlara sonunda inanmaya baĢladı. Ġnandıkça öfkelendi, öfkelendikçe yerinde duramaz oldu. Dayanamayıp: - Bu dinazorlara iyi bir ders vermeli... deyince, çakal baykuĢu kandırmıĢ olduğunu düĢünüp, mutluluk içinde inine döndü. BaykuĢ, YeĢil Vadi kıyımını dile getiren bir türkü besteledi. Kargaların hepsini yanına çağırdı. Bu türküyü bir çırpıda kargalara ezberletti. Sonra: - Yarın, gün doğunca Yedi Tepe Ormanlarına gidecek, ağaçtan ağaca konup bu türküyü okuyacaksınız. Diğer hayvanlar da dinazorların neler yaptığını öğrensinler... dedi. Kargalar öğrendikleri türküyü unutmamaya çalıĢarak uçuĢtular... GERĠ ĠLERİ
  • 12. Sabah olunca kargalar daldan dala konarak, dinazorların kıyımını dile getiren ANA SAYFA türküyü söylediler. Çirkin sesleriyle tüm hayvanlara haykırarak seslendiler: - Kurtarın YeĢil Vadi'yi. Bir çıplak toprak parçasına daha dayanmamız söz konusu olamaz... dediler. Yedi Tepe Ormanlarında yaĢayan tüm hayvanlar kan ağlayıp, çevrelerindeki çıplak topraklara ve taĢ yığınlarına bakıp üzüntülerini dile getirdiler. Yedi Tepe Ormanlarında bir kıpırdanma baĢladı... Karga bu, pek akıllı değildir ya! Bir tanesi uçtu gitti YeĢil Vadi'ye. Bir dalın üstüne kondu. Biraz soluklanıp, dinlendikten sonra, o çirkin sesiyle baykuĢun türküsünü söylemeye baĢladı. Karganın çirkin sesini duyan dinazorlar çok ĢaĢırdılar. Biraz dinleyince, türkünün akbabaların kurnaz oyunlarından biri olduğunu hemen anladılar. Trex, dayanamayıp çığlık atarak karganın tünediği ağacın dibine gitti. Ağacın gövdesini elleriyle tutup sallamaya baĢladı. Karga çok korktu. Neye uğradığını bilemedi. Karga deprem olmuĢ gibi sallanan ağacın dalından düĢmemeye çalıĢırken, yaprakların arasından uzanan Brantosaurus karganın uçmasını engelliyordu. Karga artık türküyü dile getirmiyor, sonunun yaklaĢtığını görüp çevresinden yardım almak için çığlık atıyordu. Onun çırpınıĢını gören Trex seslendi: - Bu türküyü sana kim öğretti? - BaykuĢ - Hangi baykuĢ? - Yedi Tepe Ormanlarındaki Özgürlük Parkı'nda yaĢayan baykuĢ. Trex: - O akıllı bir hayvandır. Böyle bir yalanı nasıl türkü yapmıĢ olabilir? Ne gibi bir amacı vardır? diye söylendi. Bu arada Pterezor gürültüyü duyduğu için kanat çırparak Trex'in yanına geldi. Brantosaurus, kargayı hırpalamayı sürdürürken, Pterezor: - Gidip Ģu baykuĢa sorayım mı? Neden bu türküyü bestelemiĢ? Brantosaurus: - Bu kargayı ne yapacağız? Trex! kargayı yemek ister misin? - Bırakalım gitsin. Bu küçük karga beni doyurmaz. Onun çirkin türküsüne öfkelenen biri nasıl olsa onu parçalar. Sonu benden olmasın. Brantosaurus kargayı hırpalamayı durdurunca, karga, korkuyla kanat çırpıp yanlarından uzaklaĢtı. O gece Pterezor, baykuĢun yanına gitmek üzere YeĢil Vadi'den havalandı. BaykuĢ tünediği dalda bestelediği türküleri mırıldanırken kocaman Pterezor'un hemen yanına kanat çırparak konmasına pek ĢaĢırdı. Korkuyla irkildi. Pterezor'un konuĢmasını bekledi sabırla. Konduğu dala yerleĢen Pterezor kanadını kaldırıp: GERĠ ĠLERİ
  • 13. - Sen! dedi öfkeyle. Sonra devam etti: ANA SAYFA - O yalan ürküyü kargaların ağzından Yedi Tepe Ormanlarına yayan sen misin? - O türkü gerçekleri dile getiriyor. Yalan değil. diye kendini savunmaya kalkan baykuĢa, Pterezor öfkeyle seslendi: - Kimden öğrendin hemen söyle bana? - YeĢil Vadi yamaçlarında yaĢayan akbabalar görmüĢler. Bana da çakal söyledi. - Ġnandım mı onların söylediklerine? - Evet - Burada pinekleyip duracağına, uçup gelseydin YeĢil Vadi'ye. Bizim ne yaptığımızı gözlerinle görseydin, bu yalan türküyü bestelemezdin. diye baĢlayıp, YeĢil Vadi'de neler yaptıklarını anlattı. Hayvanları nasıl koruma altına aldıklarını, ne kadar ağaç diklerini söyledi. BaykuĢ Pterezor'a inanıp, çakalın kendisini aldatmıĢ olduğunu anlayınca, türküyü yaymıĢ olduğuna çok üzüldü. Pterezor'un anlattıklarını dinledikten sonra: - Bu bir yanılgı. Hemen yeni bir türkü bestelerim. Yarın tüm Yedi Tepe Ormanlarında yeni türkü söylenir. Diğer hayvanları yatıĢtırmıĢ olurum. - Kargalara öğretme. Artık onlara kimse inanmaz. Hem sesleri de çok çirkin. - BaĢka kuĢlara öğretirim. Sakalara, sığırcık kuĢlarına, bülbüllere öğretirim. - Bu olur iĢte. Pterezor öfkesi yatıĢınca kanat çırparak baykuĢun yanından ayrıldı. Sabah olunca, YeĢil Vadi'deki dinazorlar, derin uykularından kuĢ cıvıltılarıyla uyandılar. Sesi güzel olan kuĢlar bazen bir arada, bazen tek baĢına uzun uzun dinazorların gerçek öyküsünü dile getiren türküyü söylediler... Tüm Yedi Tepe Ormanları cıvıl cıvıl öten kuĢ sesleriyle doldu taĢtı. Arada kargalar da katıldı onlara. Bazıları yeni türküyü çirkin sesleriyle mırıldanırken, bazıları hala eski türküyü söylemeye çalıĢıyordu. Ama tüm hayvanlar güzel sesli kuĢları dinlerken, kargaların cıyaklamasına kulak asmadılar. Bazıları kovaladılar kargaları... BaykuĢ yaptığının ne denli kötü bir davranıĢ olduğunu anlayınca, bir daha gözüyle görmeden, araĢtırmadan baĢkasının söylediklerine inanıp türkü bestelemedi. KuĢların güzel türküsünü, geceleri bülbüller sürdürdü. Sabaha değin susmadan öttüler. KuĢlar bundan böyle, neĢeyle daldan dala konarken hep bu türküyü söylediler... Yeni doğanlara ve unutanlara hep aynı türküyle seslenip, dinazorların YeĢil Vadi'de yaptıklarını anlattılar. YeĢil Vadi'nin nasıl taĢ çölü olmaktan kurtulduğunu dile getirdiler. Dinazorları, Yedi Tepe Ormanlarının kahraman koruyucuları olarak çevreye duyurdular... Yedi Tepe Ormanlarında yaĢayan diğer dinazorlar da YeĢil Vadi'nin güzelliğini görmek için buraya gelir oldular. Burada çoĢup, neĢeyle dans ettiler... GERĠ ĠLERİ
  • 14. ANA SAYFA Akbabalar, dinazorların çalıĢmalarıyla doğal park biçimine gelen YeĢil Vadi'ye baktılar umutla... Belki bir gün, istekleri gerçekleĢir, YeĢil Vadi onların beklediği gibi "TaĢ çölüne" dönüĢür diye düĢlediler... YeĢil Vadi yamaçlarında boyunlarını büküp, taĢlarda tüneyerek bekleĢen akbabalar, yüreklerinde taĢ çölü özlemiyle dinazorları izleyip durdular... GERĠ
  • 15. AVA GĠDEN AVLANIR ANA SAYFA Okumak isteyenlere ve ilgisini çekenlere bir masalım var. Bazı gerçekleri, yeni kuĢaklara yansıtmak istiyorum. Yarım yüzyılı geçen yaĢamımda gördüklerimi, aile büyüklerimin öykülerini ve ninelerimin soğuk kıĢ gecelerinde soba baĢında ısınırken, anlattıklarını yazıya dökmek istedim. Çok eskilerden bugüne gelen ve güncelliğini koruyan bir masal oluĢtu: VahĢi Batının masalı... Binlerce yıl önce, daha insanların birbirlerini anlamak ve düĢüncelerine değer vermek yerine, silahlarıyla, sopalarıyla karĢıtlarına saldırıp baskı uygulamaya çalıĢtıkları zamanlarda, geniĢ topraklar üzerine yayılmıĢ bir ülke varmıĢ. O zamanlar tüm ülkeleri krallar ve imparatorlar yönetirmiĢ. Bu ülke, krallıklara baĢ kaldırıp Dünyaya bağımsızlığını duyurmuĢ. Ülkede, o günler için tuhaf sayılabilecek bir yönetim biçimi kurulmuĢ. Burada halk, aralarından birini baĢkan seçer, ülke yönetimini onun denetimine bırakırmıĢ. BaĢkanı, krallardan ayıran en büyük özellik; Her konuda özgürce karar alma hakkı olmamasıymıĢ. Bazı önemli karar için ülkenin ileri gelenleri bir araya gelip, tartıĢır ve oylayarak sonuca bağlarmıĢ... Ülkede her Ģey düzenine uygun yürüyor görünürmüĢ. Bazı anlarda baĢkan, yapacak iĢ bulamadığı için çevresine biriken kiĢilerle eğlence düzenler, keyif içinde yaĢamını sürdürürmüĢ. Ülkede yaĢam durgun olduğu için (ya da BaĢkana böyle yansıtıldığı için) BaĢkanın eğlence yaĢamına dalması çok doğalmıĢ. Bu eğlencelerde baĢkanın kadınlara düĢkünlüğü söylentisiyle ülke çalkalanırmıĢ. Özellikle ülkenin ileri gelenleri (ülkelerinin çıkarı için toplanıp karar alanlar), baĢka ülkelerin yönetimlerine karıĢacakları, ya da ülkelerinde insanlık adına kötü sayılacak davranıĢlara girecekleri zaman, bu tür söylentilerle kendi ülke halkının akılını bulandırır, yaptıkları hoĢ görüden uzak çalıĢmaları gizlemeyi sürdürürmüĢ... Ülkenin ileri gelenleri, baĢka ülkelere karıĢamadıklarında, boĢ kalıp sıkılmamak için, kendi ülkelerindeki insanları saç kesimine ve rengine göre sınıflara bölüp, bazı sınıfları yok etmeye çalıĢmayı görev edinmiĢler. O zamanların yaĢam biçimini yansıtan bu davranıĢlar, kendileri, ya da baĢkaları için doğal karĢılanırmıĢ. Neler yapmamıĢlar ki? Yönetimde görevli bazı insanlar, geceleri baĢlarına geçirdikleri külahlarla çevreye dehĢet saçmıĢ, evleri yakmıĢ, insanları öldürmüĢler. Sonra hiçbir Ģey olmamıĢ gibi iĢlerini sürdürüp saygın kiĢiliklerine bürünmüĢler... Bazıları dağlarda yaĢayan kavimlere saldırıp, ateĢ suyu ve süs eĢyalarıyla onları kandırmaya, topraklarını ellerinden almaya kalkıĢırmıĢ. Sonra aç ve güçsüz kavimlerin sudan nedenlerle kamplarını basıp, çadırlarını yakmıĢlar... ĠLERİ
  • 16. Derileri kara diye topladıkları köleleri uzun yıllar hayvan gibi kullanmıĢlar, ANA SAYFA kiĢiliklerini oluĢturmalarına engel olmuĢlar, karĢı duranlarla savaĢmıĢlar. Zevk için kara derili köleleri öldürmüĢler... Irkçılık ve soy kıyımı konusunda ellerinden geleni yaparken, düĢünebildikleri her tür insanlık dıĢı iĢkenceyi uygularken, baĢka ülkelerin yönetimlerine kendi düĢüncelerine uygun insanları getirmek için uğraĢmıĢlar. Kendi yaptıklarının "Moda" olmasını sağlamak istemiĢler. Ġnsanlık dıĢı davranıĢlarının baĢkaları tarafından da onaylanmasına göz yumacak yöneticileri bulup ülkelerin baĢlarına geçirmiĢler... O ülkelerin kaderini değiĢtirecek, ülke içinde binlerin, ya da on binlerin ölümüne neden olacak kıyımlara göz yumarak, kendi düĢüncelerini Dünyadaki yaĢam biçimiyle özdeĢleĢtirmiĢler... Her Ģeyi kendi düĢüncelerine uymayanları düzene sokmak için yaptıklarını söyleyerek, yalnız kendilerini ve kendi yandaĢlarını avutmuĢlar. Bir de doğal olarak eğlenceye meraklı baĢkanlarını... Sayısız insanı öldürmek ve soylarını kurutmak için silah kullanmıĢlar. Bunca insanın ölümüne neden olan silahlarını her koĢulda iyileĢtirmiĢler. Daha hızlı ve vurucu silah yapımı en büyük emelleri olmuĢ. AraĢtırmaların, yeniliklerin temeli hep silahlarını geliĢtirmeyi amaçlamıĢ... Çevrelerinde öldürülecek sınıflar kalmayınca, ya da kalanların öldürülmesinin anlamı olmayınca, silahlarını ne yapacaklarını bilememiĢler. BaĢkanlarının da bir çözüm üretecek durumu yokmuĢ... O eğlencenin mutluluğunu yaĢıyormuĢ... Aralarından biri çıkmıĢ: - BaĢka ülkelerde karıĢıklık çıkaralım. Silahlanmalarını sağlayalım. Elimizde kalan silahları onlara satalım. demiĢ. Toplananlar ,düĢüncenin parlaklığını görüp konuĢmacıyı ayakta alkıĢlamıĢlar. Sonra kolları sıvayıp ülkeleri birbirlerine düĢürmüĢler. Silah, belki korunmak için gereklidir. Ama silahı elinde tutan, onu kullanırken korkar. Vereceği zarardan korkar. Onu kullanmak istemez. Halbuki satıcı, silahın kullanılmasını ister. Kullanılan silah bozulsun, yerine yenisi alınsın. Biri silahını kullanınca, diğer daha güçlü silahla kendisini savunsun. Daha güçlü silah almak istesin... Silah satıcıları, ülkelerdeki karıĢıklıklara acımasızlığı aĢılamak için ne yapacaklarını düĢünürken, bir sözcü: GERĠ ĠLERİ
  • 17. ANA SAYFA - Irk ayrımı. Irk ayrımını körükleyelim. Siyah için Beyazı, Beyaz için din ayrıcalığını, dindar için toplumcu düĢünceyi kötüleyelim. Kin, insanları acımasız yapar... demiĢ. Böylece ayrımcılık ülkelerin içine sızmıĢ... KarĢıt görüĢlerin düĢünceleri acımasızlaĢınca, silahların tetikleri iĢlemiĢ... Ortadoğu'da "Kutsal Topraklar" uğruna yıllarca savaĢılmıĢ. KardeĢ gibi yaĢayan etnik sınıflar birden Avrupalıların gözü önünde birbirlerini biçmiĢler. Ülkelerindeki düzeni korumak için komĢu ülkeler savaĢtan çıkar ummuĢlar. Akdeniz'de yan yana yaĢayan insanlar ellerinde silahları ilerideki adadan, ya da kara parçasından gelecek saldırıyı bekleyerek, yıllarca savaĢın eĢiğinde yaĢamıĢlar. Bazılarında halk yönetime karĢı ayaklanmıĢ. Daha nice örnekler oluĢmuĢ... Sonuçta ülkelerin yönetimleri, içten ve dıĢtan gelecek saldırılara karĢı kendilerini korumak için silahlanmıĢlar. Ordular beslemiĢler. Kazançlarını silah alımına yönlendirmiĢler. Satıcılar "Daha iyi silah" satmak istedikçe, gözü dönen yöneticiler de "Daha iyi silah, daha güçlü iktidar" diyerek silahların kölesi olmuĢlar... Dünyamız barut kokusuyla, akan kanlarla kirlenirken, silah satıcıları kazançlarını çoğaltıp ellerini ovuĢturmuĢlar. Zenginlikleri dillere destan olmuĢ... BaĢka ülkelerde yaĢayanlar da onlar gibi zengin olmak isteyince, onlar gibi silah yapmak, ya da uyuĢturucu satmak yolunu seçmiĢler. Onların da amacı kısa sürede, yükselen ceset tepelerin sırtından para kazanmakmıĢ... Amaçları aynı ama, yöntemleri ayrı olan bu ülkelerin bazılarında baskı yönetimi, silahların gölgesinde geliĢiyormuĢ... Silahların tetiklerine dokunanlar, yüksek bedelli silahları almak isterken fakirleĢmiĢler... Gelirleri azalmıĢ... Zavallı ülkelerin "Uyanıp savaĢmaktan vazgeçmelerini engellemek" için VahĢi Batıda yaĢayanlar, kirli emellerini gizlemek istemiĢler. DıĢ görünüĢün hak ve hukuk ilkelerine saygılı olduğunu göstermek için ülkelerindeki yolsuzlukları bulup, Dünyaya sunmuĢlar. Yalnız kendi ülkelerinde bu oyunu oynamanın çok da inandırıcı olmayacağını düĢünerek, baĢka ülkelerde de benzeri kurgular yapmıĢlar... "Dürüst olmak" gibi tuhaf bir görüntü sergiler olmuĢlar... Parası azalan ülkelere borç vermiĢler... O yıllar, çok eskiden yaĢanmıĢ yıllar, bugün bizim yaĢadığımız Dünyaya benzemiyormuĢ. O zamanlar insanlar; Kulaktan dolma bilgilerle, saptırılmıĢ görüĢlerle yetiniyor, kendilerine anlatılana inanıyormuĢ... Bu nedenle insanların birbirlerinden bilgi saklaması çok kolaymıĢ. Bilgisiz insanları, yanlıĢ yönlendirmek, onların düĢüncelerini karartmak, yaĢamlarını sıkıntılara boğmak kolaymıĢ... Kısacası insanları kandırmak için emek harcamak gerekmezmiĢ... GERĠ ĠLERİ
  • 18. ANA SAYFA Bir gün eski Dünyanın aydın insanları, vahĢi batıdan kaynaklanan ayrımcılığı görebilmiĢler. "Biz de onlara kendi silahlarıyla saldıralım" diyerek kolları sıvamıĢlar. Onları birbirine düĢürmek için sabırla beklemiĢler. Bir gün, o ülkedeki yönetim biçimine göre baĢkanlık seçimi yapılacakken "Tam zamanı" diyerek harekete geçmiĢler... BaĢkanlık seçiminde, halkın önüne çıkarılan adaylardan birinin, külahlı saldırganlara benzeyen, insan öldürmeyi zevk edinen geçmiĢi varmıĢ. Diğeri de bir bayanmıĢ. Aydın insanlar; "Bayandan baĢkan olmaz. Ġnsan öldürmeyi seven baĢkan olunca ülkeyi kana bular" gibi sözlerle VahĢi Batıdaki halkın aklını çelmiĢler. Halk kimi seçeceğini bilememiĢ. Kararsız kalmıĢ. BaĢka ülkelerdekine benzeyen karıĢık bir ortam oluĢmuĢ. Seçim günü oy farkı çok az olmuĢ. Ya geçersiz oylar?... Onlar seçim sonucunu etkileyen oylardan daha çokmuĢ. Halk hala yönetim biçiminin hakça olduğunu düĢünüp, mahkemelere hücum etmiĢ. Ama, sonuç alınamamıĢ. Hatta seçimlerin dürüstlüğüne gölge düĢmüĢ. Eski Dünyanın aydınları gülümseyerek: "Öyle olmaz, bizim gibi silahlanıp, gücünüzü gösterin. KarĢıtlarınızı öldürün." diye halka akıl vermiĢler... O günden sonra vahĢi batıda yaĢayanlar, baĢka ülkelere silah satmaz olmuĢlar. Eski Dünyanın insanları da silahları olmayınca, savaĢmaz olmuĢlar. Aralarındaki çekiĢmelerin tümü son bulmuĢ. Ya silahlara ne olmuĢ? VahĢi Batı, silahları kendi içinde kullanmıĢ. Bu silahlarla "KarĢıt GörüĢlü" toplum katmanları birbirini kırdırmıĢlar... GERĠ
  • 19. CANAVARLAR ÜLKESĠ ANA SAYFA Masal Dünya'sında, sevimli bir ülke varmıĢ. Burada yaĢıyan insanların çoğu mutlu ve güler yüzlüymüĢ. Çoğu zaman birbirleri ile ĢakalaĢır, nükteler üretir, bunlara kahkahalarla gülermiĢler. Bu neĢeli insanların sokaklarda, caddelerde yürümeleri bambaĢka bir güzellik sergiliyormuĢ. Sokaklarda kadınlı, erkekli kümeler halinde uyum içinde yürürmüĢler. Erkeklerin etrafa kah caka satarak, kah kaslarını gererek, kah yeni terlemiĢ kaytan bıyıklarını sıvazlayarak salına, salına yürümeleri görülmeye değermiĢ. Ya genç kızlar. Onların çıtı pıtı tavırları, sekerek yürümeleri, oyalı mendilleri ve gerdan bükmeleri dillere destanmıĢ. Lokum gibi güzel ve tatlı kızların ünü tüm masal Dünya'sına yayılmıĢ. Sanatçılar onların sevgi dolu bakıĢlarını çizmiĢler. Müsizyenler onlar için içli türküler bestelemiĢler. Su boylarında, sandal gezilerinde onların anısına Ģiirler söylemiĢler. Türküler, Ģarkılar, Ģiirler yankılanırmıĢ sarp dağların arasında. Hep gezen, yürüyen insanlar için... Yalnız bu insanların çok önemli bir sorunu varmıĢ. Söylenceye göre geçmiĢ zamanlarda bir büyücü bu insanlara iki kiĢilik vermiĢ. Büyücü tüm tılsımını üç büyülü söz üzerine kurmuĢ. Her kim "at, avrat ya da silah" sözcüklerinden birini kullanırsa tavrı değiĢiyormuĢ birden. Bu insanlar duygusal olmalarına karĢın, ata bindiklerinde bir baĢka kiĢiliğe bürünüyormuĢlar. Bu sevecen, neĢeli ve güzel insanlar gidiyor, yerine gözleri yuvalarından fırlamıĢ, asık suratlı, diĢlerini göstererek çığlıklar ve savaĢ naraları atan insana benzer saldırgan yaratıklar geliyormuĢ. Bu sevgi dolu insanlar "avrat" sözcüğünü duyluklarında gözleri dönüyor, ağızları kudurmuĢ hayvanlar gibi köpükleniyor ve önlerine çıkan kadınlara kim olduklarına bakmaksızın saldırıyormuĢlar. Karınca bile incitmeyen, hayvanları sevgi ile besleyen bu insanlar ellerine bir "silah" geçti mi, ulu orta kurĢun savuruyor, canlı cansız her Ģeyi yok ediyormuĢlar. Hele "silah", "at" üzerinde ellerine geçerse vay karĢısındakilerin hallerine... Bu yaratıkların atlarını mahmuzlayarak, ağızlarından köpükler saçarak, hırçınca dolanmaları ürkütücüymüĢ. At sırtında çılgınlar gibi, önlerine çıkan her canlıya saldırmak, onlara zarar vermek ya da öldürmekmiĢ emelleri. Bu iĢten pek çok keyif alıyormuĢlar. Bir de karĢılarına çıkan canlıya zarar verebilirseler, sevinç çığlıkları komĢu ülkelerden bile duyulurmuĢ. Kral, halkı bu büyüden kurtarmak için tüm bilginleri bir araya toplamıĢ ve düĢüncelerini sormuĢ. Bilginler : - Bu insanların yürürken bir sorunları yok. Sorun at sırtına bindiklerinde baĢlıyor. Bir yolunu bulup ata binmelerini önlersek, belki büyü etkili olamaz. diye yorum getirmiĢler. Kral, bilginlerin düĢüncesini uygun bulmuĢ, halkın ata binmemesi için ne yapabileceklerini araĢtırmalarını istemiĢ. ĠLERİ
  • 20. Bilginler bir süre araĢtırdıktan sonra, yine Kral'ın karĢısına gelmiĢler : ANA SAYFA - Birisi bize, komĢu ülkelerde bir araç olduğunu söyledi. Bu araç atsız gidiyormuĢ ve söylentiye göre attan da hızlıymıĢ. demiĢler. Kral, büyük bir umutla bilginlerini görevlendirmiĢ. Bilginler seçtikleri elçilere komĢu ülkedeki atsız aracı inceleme görevi vermiĢler. Eğer, elçiler atsız aracın sorunu çözeceğine inanırsalar, atların yerine bu araçların kullanılması için Kral emir bile verecekmiĢ. Haberciler köy köy dolaĢıp bilginlerin görevini halka duyurmuĢlar : Ey güzel ülkenin tatlı insanları, bilginlerimiz hepinizin bildiği büyüyü bozmak için Kral tarafından görevlendirildiler. KomĢu ülkelerde atsız araçlar varmıĢ. Bu araçları inceleyecekler. Eğer büyüyü bozacağına inanırsalar, bu araçlar ülkemize getirilecek. Halkımız bundan böyle ata binmeyecek. Bu araçları kullanacak. Kral'ımız der ki : "Halkımız mutlu olsun. Artık üzüntülü günler geride kalacak..." Bu haberi duyan herkes pek sevinmiĢ. Büyü etkin olduğunda canlılara zarar verirken keyifleniyormuĢlar, ama sonra çok üzülüyormuĢlar. Kolay değil, bir hiç uğruna tanıdık, tanımadık demeden herkesin canına zarar vermek hoĢlarına gitmiyormuĢ. Tarihi görev, günü geldiğinde baĢlamıĢ. Elçiler, halkın çoĢku ve sevgi dolu gösterisi eĢliğinde, bir deve kevranı ile komĢu ülkeye doğru yolculuğa çıkmıĢlar. Büyüden uzak kalmak için kervana hiç at almamıĢlar. Elçiler, derelerden, tepelerden dolana, dolana, deve kervanının hızlıyla aylar sonra komĢu ülkeye ulaĢmıĢlar. Bilginler bu ülkeyi gezerken, atsız aracı görmüĢler. Biraz inceledikten sonra : - Bu araç tam bizim Kral'ın istediği gibi. At olmadan yürüyebiliyor. Ata binmeyince, insanlar hırçınlık yapamazlar. Hem ata binenler, bu araçtakine zarar veremez. Baksanıza, bu araç attan çok hızlı... diye yorumlarını yapmıĢlar. Elçiler komĢu ülkeden bir örnek aracı alıp ülkelerine götürmek istemiĢler. Amaçları aracı Kral'a göstermek ve kendi kanılarını Kral'a doğrulatmakmıĢ. KomĢu ülke, yeni araçlarını satacak bir pazar bulduğu için elçilerin isteğini uygun bulmuĢ ve yetkili görevli hemen bir örnek araç hazırlatmıĢ. Örnek aracın nasıl kullanılacağını öğretecek bir sürücüyle araca binen elçiler, kendi ülkelerine dönmüĢler. Elçilerin bu hızlı araçla ülkelerine dönmeleri yalnızca birkaç gün sürmüĢ. GERĠ ĠLERİ
  • 21. Elçiler yeni araçla Kral'ın önüne geldiklerinde, alanda toplanan halk ANA SAYFA merakla gösteriyi bekliyormuĢ. Sürücü aracı çalıĢtırmıĢ. Kral araca binmiĢ ve araç hareket etmiĢ. Atsız aracın yürüdüğünü gören topluluktan bir uğultu kopmuĢ. Hepsi hayretlerini saklayamamıĢlar. Gösteriyi izleyenler de inanmıĢ bu aracın atların yerini alacağına. "Artık büyü etkili olamayacak" diye pek sevinmiĢler. Sürücü, Kral'ın görevlilerine aracı nasıl kullanacağını öğretmeye baĢlamıĢ. Kral komĢu ülkeye haber iletmiĢ. Yeni araçtan satın alacaklarını bildirmiĢ. Zaman içinde birer ikiĢer yeni araçlar gelmeye baĢlamıĢ. Önce Kral, daha sonra yanındaki görevliler bu araçtan edinmiĢler. Atlı canavarlar, bu araçları gördüklerinde onlara sadırmaya çalıĢmıĢlar ama, araç çok hızlı olduğu için araca yetiĢememiĢler. Aracın üzerindekilerin atlı canavardan zarar görmediği tüm ülkede yankı yaparak duyulmuĢ. Atlı canavarlardan kurtulmak isteyen herkes, bir an önce bu araçtan edinmek için sıraya girmiĢ. Halkın tüm emeli kendi kendine yürüyen araçtan satın almakmıĢ. Herkes yememiĢ, içmemiĢ tüm gelirini biriktirmiĢ ve bu pahalı aracı almıĢ. Aracı almaya gücü yetmeyenler hala ata biniyor ve atlı canavar olmaya devam ediyormuĢ. Kral, atlardan tümüyle kurtulmak için ülkenin büyük giriĢimcilerine destek olmuĢ. Fabrikalar kurdurmuĢ. Artık bu güzel ülkede de kendi baĢına yürüyen araçlar üretilmeye baĢlanmıĢ. Halk ülkelerinde yapılan araçları daha kolay ve ucuza alma olanağına kavuĢmuĢ. Yıllar hızla akıp gitmiĢ. Ülkede ata binenler pek kalmamıĢ. Kalanlar da eski etkinliklerini gösterememiĢler. At olmayınca, büyülü sözcüklerin etkisi azalmıĢ. Artık "avrat" sözcüğünden etkilenenler eskisi kadar çok değilmiĢ. "Silah" sözcüğü hala ürkütücü oluyormuĢ ama, büyüden kurtulmak için halkın çoğunluğu silah taĢımaz olmuĢ. Aslında Kral, silah taĢıyanı cezalandırmaya baĢlamıĢ olduğundan, yalnız silahı çok sevenler, eski canavarlıklarını sürdürmek isteyenler, gizliden silah taĢımaya devam etmiĢler. Araçlar çoğalınca önceleri tek tük, sonraları sayıca daha çok tuhaf olaylar olmaya baĢlamıĢ. Büyüye benzemesin diye bu olaylara "kaza" adını vermiĢler. Araçlar ya birbirleri ile çarpıĢıyor, ya da bir ağaca, bir direğe çarpıp parçalanıyormuĢ. Aracın bir baĢkası ile çarpıĢması, eskiden atla yapılan saldırıdan daha kötü sonuç veriyormuĢ. Artık canlılar eskisi gibi birer, birer zarar görmüyor, topluca canlarından oluyormuĢlar. Ülke, bazı günler kan gölüne dönüyormuĢ. Bazı günler tüm araçlar yollarda kalıyor saatlerce ilerleyemiyormuĢlar. Bir araç yolun ortasında durup yük ya da yolcu indirip bindirirken, arkasındakiler onu beklemek zorunda kalıyormuĢ. Bazen hızla giden bir araç öndekini nasıl geçmesi gerektiğini bilmediği için, arkadan ona çarpıp, hem öndekine hem de kendisine zarar veriyormuĢ. Sürücüler bazen araçları öyle zorluyorlarmıĢ ki, hıznı alamayan araç, karĢı yönden gelen araçla kafa kafaya girip içindeki tüm canlıların ölmesine neden oluyormuĢ. Halkın görünüĢte bu konuda pek suçu yokmuĢ. Çünkü daha önce yalnızca ata binmiĢ olan halk, bu araçları ata biner gibi kullanmaya baĢlamıĢ. GERĠ ĠLERİ
  • 22. ANA SAYFA Zamanla, araçların üzerindeki gözleri dönmüĢ sürücüler, yollarda hızla ilerlerken önlerine çıkan her Ģeyi ezmeye, kırmaya baĢlamıĢlar. Sanki ata binerken diğer canlılara saldırdıklarında yaptıkları gibi davranmıĢlar. Bilginler hemen bir araya gelmiĢler. Bu "kazaların" nedenini araĢtırmıĢlar. Yoksa "büyü" biçim mi değiĢtirdi derlerken, komĢu ülkeden getirdikleri araçla ilgili, pek önemli bir konuda eksiklik yaptıklarını görmüĢler. KomĢu ülkeden sürücü getirmiĢler, onun aracı kullanmayı öğretmesini sağlamıĢlar. Meğer, araçlar kullanılırken uyulması gereken kuralları komĢu ülkeden almayı unutmuĢlar. Bilginler komĢu ülkeden "trafik" adı verilen kuraları almamıĢlar. Tüm kazalar kuralsızlıktan ya da kural bilmemekten kaynaklanıyormuĢ. Bilginler hemen "trafik" kurallarını kendi dillerine çevirmiĢler ve halka öğretmeye baĢlamıĢlar. Ama çok geç kaldıklarını "kazalar" önlenemez boyuta gelince anlamıĢlar. Getirilen kurallar, eskiden at üzerinde saldırılar düzenleyen bu insanlara pek yaramamıĢ. Halk ata binerken nasıl nara atıp saldırılar düzenliyorsa, araçları da öyle kullandıklarından kurallar etkisiz kalmıĢlar. Yalnızca bu insanların ünleri değiĢmiĢ. Eskiden tüm komĢu ülkeler bu güzel ülkenin insanlarına "Barbar" derken, Ģimdi "Trafik Canavarı" demeye baĢlamıĢlar... Öyle ya, masal diyarı da olsa, zevk için canlılara zarar verenlere baĢka ne ad verilir ki. GERĠ
  • 23. DEMOKRASĠ BEKÇĠSĠ ANA SAYFA Yıllar önce bir ülkenin baĢkanı, aynaya bakıp, kendinin değiĢmez olduğunu düĢünmüĢ. Bulunduğu göreve seçimle gelmiĢ olmasına aldırmadan, koltuğu bırakmamak için çok direnmiĢ. Süresi dolduğu halde yerinden ayrılmak istememiĢ. DanıĢmanlarını çağırıp : "Anayasa değiĢse de süremi uzatsalar" demiĢ. DanıĢmanlar nasıl "Hayır" diyebilirler ki? Onların tüm geliri BaĢkan'ın iki dudağı arasındaymıĢ. "Sizi istemiyorum" dese aç kalırmıĢlar. Bunun üzerine kolları sıvayıp söylenti yaymıĢlar. Söylenti yaymak, onların danıĢmanlık görevleri arasında olduğundan, bu konuda çok da baĢarılıymıĢlar. Bir süre sonra ülkede herkes: "Yerine kimi getirebiliriz ki? Bırakalım görevi sürdürsün." demeye bile baĢlamıĢ. Halbuki ülke halkı bu BaĢkan'ın tutarsız davranıĢlarından, bulunduğu göreve yakıĢmayan tavırlarından son derece rahatsızmıĢ. BaĢkan'ın adını kullanmadan onu anlatan fıkra ve öyküler, dilden dile dolaĢırmıĢ. Ülke o zamanlar bir tarım ülkesi olduğundan, büyük baĢ hayvanlardan birinin adını BaĢkan'a takma ad bile yapmıĢlar. Evde, kahvede ya da sokakta birbirlerine yeni duydukları fırkayı anlatıp, dağarcıklarını zenginleĢtirmeyi sürdürürken, birden BaĢkan'ın görevinin uzatılmasını düĢünmeleri akıl alacak bir davranıĢ değilmiĢ. Aydınlar ve sağduyusu olanlar kendi aralarında: "Bu halk ne zaman tutarlı ve akıllı davranacak" diye söylenir olmuĢlar. Herkes bir kurtarıcı aramıĢ. Siyasetçilerin ortaya çıkıp: "Olmaz" demesini sabırla bekleyip durmuĢlar. Nedense yer yarılmıĢ, tüm siyasetçiler içine girmiĢ olmalılar ki, birden ortalıktan yok olmuĢlar. Kimseden "Çıt" çıkmamıĢ... Açık alınlı, köylü ağızlı biri ortaya çıkmıĢ. Hem de çok yiğitçe "Olmaz" demiĢ. Yasaları korumak istemiĢ. "Nasıl yaparsınız?" diyerek diğer siyasetçileri uyarmıĢ. Onun öncü olduğunu gören siyasetçiler saklandıkları çukurlardan, mağralardan ve kuytu köĢelerden çıkıp, öncünün arkasından homurdanarak yürümüĢler: "Olmaz ya! Nasıl değiĢtirirsiniz? Anayasa'yı koruyalım. Demokrasi elden gidiyor..." diyerek BaĢkan'ın tavrını eleĢtirmiĢler. Çok sevdiği koltuğunu bırakan BaĢkan, baĢı öne eğik, üzüntüyle görevden ayrılmak zorunda kalmıĢ. Öncü, baĢarmıĢ olmanın mutluluğunu yaĢarken, halk onu uzun süre desteklemiĢ. Onun öncü davranıĢını hiç unutmamıĢ. YaĢı ilerleyince ona "Baba" bile demiĢler... Gel zaman, git zaman "Baba", halkın yüreğinde sevgiyle yaĢamını sürdürmüĢ. Ülkenin önemli siyasetçisi olarak partisine ve halka hizmet vermiĢ. Bazen seçimleri kazanıp ülke yönetimini üstlenmiĢ, bazen baĢkalarının yönetimini denetlemiĢ. Halka olan güvenini yitirmeden uzun yıllar siyaset konuĢmuĢ. Hem de ne kadar uzun... ĠLERİ
  • 24. ANA SAYFA Onu ilk seçenlerin hepsi toprak olup gitmiĢler. Onların oğulları büyümüĢ, yaĢlı birer insan olup, torunlarının ellerinden tutmuĢlar. O hala ülke yönetiminde söz sahibiymiĢ. Torunlar da büyümüĢler. Onu hep "Baba" olarak tanıdıklarından, ondan sevgilerini esirgememiĢler. Ġnsan aile büyüklerinden sevgisini esirger mi? Bir gün BaĢkanlık seçimi yapılacakmıĢ. Tüm siyasetçiler bir araya gelip en uygun aday konusunda birleĢmiĢler. Evet! "Baba" sonunda muradına ermiĢ ve "BaĢkan" olmuĢ... "BaĢkan" olunca, tüm taraflılığını unutarak, yaĢamı boyu sürdürdüğü siyaseti bir kıyıya atıp, gerektiği gibi hizmet sunar görünmüĢ. Halk da onun BaĢkanlığını benimsemiĢ. Tepki göstermemiĢ... Aslında tarafsız olunca, kimseyi kayırıp görevini kötü amaçla kullanmayınca, tepki göstermemeleri doğalmıĢ. Onun BaĢkan olmasına ses çıkartmamaları, babaları olduğu kabul etmiĢ olmalarındanmıĢ. Yoksa... Yoksa ne yapabilirler ki? Yalnızca bol bol öykü ve söylence üretip, tahlihsiz kaderlerine küsebilirmiĢler... "Baba" tüm sevecenliğiyle halkı kucaklamaya çalıĢmıĢ. Kendisini demokrasinin bekçisi olarak tanıtmıĢ. Eskiler ve yaĢlılarla düĢünceli ve bükük boyunlu uzun kulaklı eĢekler (pek çok masalda eĢeklerin iyi birer düĢünür oldukları yazıldığı için onları atlamak istemedim) her zaman unutkan halk gibi düĢünmemiĢler. Baba'nın kendi çıkarı için neler yapabildiğini hiç akıllarından çıkarmamıĢlar... Ama BaĢkan'ın karĢısına çıkıp, tek söz bile söylememiĢler. Nasıl söylesinler ki? Yasalar BaĢkan hakkında ileri geri yazı yazmaya, söz söylemeye "Asla" izin vermiyormuĢ. Sessizce gülümseyerek unutkan halkı izlemiĢler... Yıllar durmuyor ilerliyormuĢ. Masal da olsa, zaman geçip gidiyormuĢ. Bir gün BaĢkan kara kara düĢünürken, odasına giren BaĢ DanıĢman onun dalgın halini görüp: "Hayır ola. Bir sorun mu var?" "Hayır sorun yok. Ama küçük bir Ģey var. Beni üzüyor." "Sen BaĢkan'sın. Emret, hemen sorunu yok edelim." "Yapar mısın?" "Elbette." "O zaman... ġey... Benim görev sürem bitiyor. Acaba Anayasa'yı değiĢtirip görev süremi uzatabilir miyiz?" ... GERĠ
  • 25. DÜSLER ÜLKESĠ Ali akıllı, büyüklerine saygılı ve sevimli bir çocukmuĢ. Her açıdan güzelliklerle ANA SAYFA dolu bu çocuğun, küçük bir kusuru varmıĢ. Ali pek çok çocuk gibi oyun oynamayı çok seviyormuĢ. Hangi çocuk oyun oynamayı sevmez ki? Ama Ali, oyundan baĢka hiçbir Ģey yapmak istemiyormuĢ. Kendisinden, bir iĢ istediğinde "Yapmam" demiyormuĢ ama hiç bir iĢi yaptığı da görülmemiĢ. Diyelim babası: - Gidip bakkaldan ekmek alırmısın? dediğinde, hemen giyinip evden çıkıyor, bakkala değin koĢarak gidip, ekmeği alıyormuĢ. Bakkaldan dönerken, çoğu zaman top oynayan çocuklara katılıyor, aldığı ekmeği oyun alanında bir kenarda unutup, eve çok geç ve eli boĢ dönüyormuĢ. Bunu yalnız ekmek alırken yapmıyormuĢ aslında. Hemen her iĢi, bunun gibi; ya yarım yapıyor, ya da hiç bitiremiyormuĢ. Her iĢi böyle olunca, doğal olarak ödevlerini yaparken de aynı davranıĢı gösteriyormuĢ. Ödev yaparken oyuna dalıp, unutuveriyormuĢ dersini. Annesi de, babası da onu bu huyundan vaz geçirmek için çok uğraĢmıĢlar ama baĢaramamıĢlar. Ali hep bildiği gibi davranmıĢ. Bir gün hava çok güzel ve güneĢli olmasına karĢın, annesi Ali'nin sokakta diğer çocuklarla oyun oynamasına izin vermemiĢ. - Önce ödevini yapacaksın. diye diretmiĢ. Ali istemediği halde, odasının yolunu tutmuĢ. Yüzünü asıp, masanın baĢına oturmuĢ. Defterini ve kitaplarını açmıĢ isteksizce. Saati de tam karĢısına gelecek biçimde yerleĢtirmiĢ. Kocaman çalar saatin tik tak sesleri arasında ödevini yapmaya baĢlamıĢ. Kitabından bir sözcük okumuĢ, onu defterine yazmadan saate bakmıĢ "Ġlerliyor mu?" diye. Saatten tik tak sesleri geliyor ama akrep de yelkovan da ilerlemiyor, yerinde sayıyormuĢ. Sanki Ali'yle alay eder gibi çalıĢma süresinin uzamasını istiyormuĢ, hem de gülerek. Ali dayanamayıp söylenmeye baĢlamıĢ: - Bu ne biçim saat. Oynarken süre hemen doluyor da Ģimdi hiç ilerlemiyor. Sanki durdu. Tik tak sesleri olmasa, kesin durdu diyeceğim ama görünüĢe bakılırsa çalıĢıyor da. Sakın bozulmuĢ olmasın? diyip saati avuçlarının içine alıp iki eli ile sallamaya baĢlamıĢ. ġıngırtıya benzer sesler çıkmıĢ saatten, sonra hiçbir Ģey olmamıĢ gibi devam etmiĢ: "Tik tak, tik tak" diye. Ali yine kitaptan bir sözcük okumuĢ. Biraz duralamıĢ, "Süre geçsin" diye. Sonra okuduğu sözcüğü defterine yazmak istemiĢ. Kalemini almıĢ eline. Tam yazmak için defterine bakacağına, gözü karĢısında duran saate takılmıĢ birden. Hiç ilerlemiyormuĢ. Saat olduğu yerde durmadan ses çıkarıyormuĢ: "Tik tak, Tik tak" diye. Yine dayanamamıĢ. Söylenmeye baĢlamıĢ: - Ne biçim saat bu böyle? Hiç ilerlemiyor. Tam bu sırada sabırla tik taklarını sürdüren saat, dayanamayıp dile gelmiĢ: ĠLERİ
  • 26. - Niye kızıyorsun bana? ANA SAYFA Ali merakla çevresine bakınmıĢ. Kimseyi göremeyince seslenmiĢ: - Kim konuĢuyor? - Ben konuĢuyorum. ġu karĢında duran saatim ben. - Sen nasıl konuĢuyorsun? - Çok üzdün beni. Baktım çok söyleniyorsun, sonunda dayanamadım konuĢmaya karar verdim. - Ne yapayım. Sürekli sana bakıyorum. Zaman hiç ilerlemiyor. Akrep de yelkovan da hep yerinde duruyor. Halbuki oyun oynarken vakit hızla geçip gidiyor. Ders çalıĢırken öyle mi? Bitmek bilmiyor. Bence oyun oynarken hızlanıyor, ders çalıĢırken yavaĢlıyor olmalısın. - Öyle Ģey olur mu? Saat hep aynı hızla ilerler. Süre değiĢmez. Sen oyun oynuyor olsan da, çalıĢıyor olsan da saat hep aynıdır. - Bana öyle gelmiyor ama. - Bak. Benim görevim zamanı doğru göstermek. ÇalıĢken de oynarken de doğru zamanı göstermek. Bence sen oynarken, oyundan çok hoĢlanıyor, zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorsun. Ders çalıĢırken çok bunalıyor, hemen bitmesini istiyorsun. Bunun için hep saate bakıp, hiç çalıĢmadığından, zaman ilerlesin istiyorsun ve ilerlemiyor sanıp, bana kızıyorsun. - Sana inanmıyorum. Belki benim çalıĢmaktan hoĢlanmadığın doğrudur ama sen de bana haksızlık yapıp, ben çalıĢırken yavaĢlıyorsun. Ben ne isterdim biliyor musun? - Ne isterdin? - Hep oyun oynayayım, zaman hiç bitmesin. Hiç çalıĢmayayım. - Gerçekten böyle mi istiyorsun? - Evet. - Sonra ne olacak? Büyüyünce ne yapacaksın? - Büyümek istemiyorum ki. Hep çocuk kalayım ve oyun oynayayım. Ben oyun oynamayı çok seviyorum. - Hep oyun oynarsan bıkmazmısın? - Neden bıkayım ki? Asıl ders çalıĢmaktan bıkıyorum. Hiç ders olmasa hep oyun olsa diyorum. - Bunu çok mu istiyorsun? - Evet. Hem de gönülden. - Benim doğru zamanı göstermemin dıĢında bir görevim daha var biliyor muydun? - Hayır nereden bileyim. Hem nedir senin diğer görevin? - Senin gibi hep aynı Ģeyi yapmak isteyenleri, hem de gönülden isteyenleri buralardan götürmek. DüĢler ülkesine götürmek. Seni de götüreyim mi? GERĠ ĠLERİ
  • 27. - Annem ve babam merak ederler beni. - Onlar bilmezler bile. Orada zaman yok biliyor musun? - Nasıl yani? ANA SAYFA - Burada anlatamam. Onu düĢler ülkesinde görüp anlayabilirsin. Sen düĢler ülkesine gitmek istiyor musun? - Ne yapacağım orada? - Yalnız yapmak istediğin Ģeyi. Ders çalıĢmak istemiyorsan çalıĢmayacaksın. - GüzelmiĢ. Beni götürecek misin oraya? - Gönülden istersen götürürüm seni. Unutma, oraya gidince vazgecip dönemezsin. - Ne yapacağım orada? - Bir oyun seç kendine. Orada oynamak istediğin oyunu seç. Sonrasını düĢünme. Ben seni oraya götürürüm. - Top oynamak isterim. - Nasıl oynamak istiyorsun? - Top sektireyim. Olur mu? - Sen istedikten sonra olur. ġimdi gözlerini kapat ve oynamak istediğin oyunu düĢün. - Pekiyi. Ali gözlerini yummuĢ. Bahçede top sektirdiğini düĢünerek heyecanla beklemeye baĢlamıĢ. Önce uğultuya benzer sesler duymuĢ. Sesler çoğalıp kulaklarını tırmalamıĢ. Daha sonra oturduğu yerden havalanıp, uçmaya baĢlamıĢ. Çok kormuĢ. Gözlerini açamamıĢ korkudan. Biraz sonra uğultu yavaĢ yavaĢ azalmaya baĢlamıĢ. Ayakları yere değmiĢ birden. Sonra saatin sesini duymuĢ: - Tamam istediğin gerçekleĢti. Artık gözlerini açabilirsin. Sen Ģimdi düĢler ülkesindesin. Ali, yavaĢ yavaĢ gözlerini açmıĢ. Kendisini geniĢ bir bahçede top sektirirken bulmuĢ. Çevresine bakınmıĢ. Birçok insan, hayvan ve bitki varmıĢ. Hep aynı hareketi yapan, ya da öylece duran. Pek anlamamıĢ ne olduğunu. Biraz daha bakınınca karĢısındaki duvarda saatini görmüĢ. Üzerinde ne akrep varmıĢ ne de yelkovan. Saat, Ali'nin kendisine baktığını görünce gülümseyerek: - Evet. ġimdi düĢler ülkesindesin. Burada hep istediğini yapacaksın. Biliyor musun? burada zaman yoktur. - Nasıl yani? - Burada hep "ġimdi" yaĢanır. Dün hiç olmamıĢtı. Doğal olarak yarın da olmayacak. - Anlayamadım? - ġöyle diyelim istersen. Burada yalnız istediğin Ģeyi yaparsın. Hem de hep yapacaksın. - ġimdi top sektiriyorum. Hep mi top sektireceğim? - Evet. Çevrendekilere bak. Onlar da senini gibi. Hep aynı Ģeyi yapıyorlar. - Yorulup dinlenmek istersem? - Top sektirmeyi durdurman gerekli. Diyelim top sektirmekten vazgeçtin ve bir köĢede oturmak istedin. Bunu yapamazsın. GERĠ ĠLERİ
  • 28. ANA SAYFA Bunun anlamı "Demin top sektiriyordun, Ģimdi oturuyorsun" demektir. Burada yapamazsın. Unutma burada geçmiĢ yok. Hep "ġimdi" var. Top sektirmeyi durduramazsın. - Yürümek, koĢmak istesem? - Yürümek ve koĢmak için hareket edebilirsin ama yol alamazsın. Yol alabilmen için belli bir hızla, bir süre gitmen gerekli. Burada zaman olmadığı için yol alman söz konusu değil. Yürümeye çalıĢırsın, koĢmak istersin, hızın bile olur belki de ama yol alamazsın. - Senin akrep ve yelkovanın niye yok? - Biliyorsun akrep ve yelkovan zamanı gösterir. Burada zaman olmadığı için akrep de yelkovan da gerekmiyor. Aslında saatin olması da gereksiz. Sen hep "ġimdi'yi" yaĢıyorsun. Zamanın ne olduğu, saatin kaç olduğu artık önemsiz. Senin oyun oynamak için ayırdığın süre hiç bitmeyecek. Olmayan bir Ģey bitmez. Zaman zaten yoktu. Nasıl yeniden yok olsun? - ġu tavĢan ne yapıyor? - O da seninle aynı anda bir istekte bulundu. Hep havuç kemirmek istedi. Burada hep havuç kemirecek ama havucu hiç bitmeyecek. Karnı da doymayacak. - Pekiyi. ġu ilerideki adam testere ile ne yapıyor? - O da ağaçları kesmek istiyordu. Ağaçları hiç sevmezmiĢ. Seninle aynı anda bir istekte bulundu. Hep ağaç kesmek istedi. Hep ağacı kesmeye çalıĢacak ama hiç kesemiyecek. ġu ilerideki çırak da çalıĢmak istemedi. Yalnız bir çivi çakayım, ustam beni hep çalıĢıyor sansın istedi. O da hep o çiviyi çakmaya çalıĢacak ama çivi tahtaya girmeyecek. - Sonsuza değin böyle mi olacak? - Sonsuz için zaman gerekli. Unutma zaman yok burada. Zaman olmayınca sonsuz da olmaz. Burada hep "ġimdi" var. - Annem, babam merak edecekler beni. - Etmezler. Gözlerini kapatmadan önce saatin akrep ve yelkovanını anımsıyorsan eğer, sen hep oradasın. O an senin "ġimdiki" zamanın. Onun için seni merak etmeyecekler. Dersini çalıĢıyorsun diye bilecekler. - Off! Bu çok sevimsiz. Ben böyle olsun istememiĢtim. - Ama sen hep oyun oynamak istedin. Zamanın olduğu yerde hep oyun oynayamazsın. Bir an gelir oyun süren biter. Hep oyun oynamak ancak burada olur. Zamanın olmadığı düĢler ülkesinde. Hem sen hep oyun oynamak istememiĢ miydin? - Evet ama, böyle olsun istememiĢtim. - Ya zamanın olduğu yerde, zamana bağlı iĢler yaparak yaĢarsın, ya da zamanın olmadığı yerde hep aynı Ģeyi yaparak yaĢarsın. - Benim istediğim bu değildi ama. - Bence sen ne istediğini pek bilmiyorsun. Ne yapmak istediğini, ne zaman yapmak istediğini bilmiyorsun. Bazen çalıĢacak, bazen oyun oynayacaktın. - Burada gece olunca ne yapacağım? - Çok komiksin. Burada gece ve gündüz olmaz ki. Hep Ģimdi var. Gece ve gündüz olsa, dün ve bugün olurdu. Bu da geçmiĢten söz etmekle aynı Ģey. Unutma burada geçmiĢ yok. Yalnız Ģimdi var. GERĠ ĠLERİ
  • 29. ANA SAYFA Ali top sektirmeye devam etmiĢ çaresiz. Ağlamak istemiĢ ama olmamıĢ. Ağlamaya baĢlıyamamıĢ. ÜzülmüĢ ama bir Ģey yapamamıĢ. Üzüntüsünü içine atarken birinin omzundan tutup kendisini sallamaya baĢladığını hissetmiĢ. Hemen dönmüĢ. "Kimdir bu beni sallıyan?" diye. Bir de bakmıĢ annesi arkasında Ali'yi sallayıp duruyor. Çok korkmuĢ. Annesinin de böyle bir dilekte bulunduğunu sanmıĢ birden. Annesinin sesini duymuĢ: - Ali... Ali... Ali... Uyan artık. "Ne uykusu, ben Ģimdide yaĢıyorum" demiĢ içinden biraz da üzüntülü. Sonra annesi sıcacık, sevgi dolu dudakları ile onu yanağından öperken kendine gelmiĢ. Gözlerini aralayıp bakmıĢ. Annesi masaya eğilmiĢ "Ali uyan yavrum" diyormuĢ kendisine. Gözleri yarı açık, isteksizce masadaki saate bakmıĢ. Birden gözleri ıĢıldamıĢ. Saatin üzerinde hem akrep varmıĢ, hem de yelkovan. Sesi de geliyormuĢ "Tik tak, tik tak" diye. DüĢler ülkesinden dönmüĢ olduğunu anlayıp sevinçle annesinin boynuna atılmıĢ. Onu yanaklarından öperken: - Seni çok seviyorum. Bundan sonra sözünden hiç çıkmayacağım. demiĢ gözlerinden yaĢlar akarken... YaĢamda iĢimizi yapmak yerine hep baĢka Ģeylerle uğraĢmayı severiz. ĠĢi nedense hiç yapmak istemeyiz. Ama yaĢamak için iĢ yapmak, geleceğimizi ve geçimimizi kazanmak zorunda olduğumuzu düĢünmeyiz. Bu masalı kurarken, "ĠĢ yapmak yerine hep sevdiğimiz Ģeyi yapalım, hem de zaman olmasın" diye düĢündüm... GERĠ ĠLERİ
  • 30. GÖLGE Çok eski yıllarda, nasıl olmuĢsa, gökyüzü, masal ülkesinde yaĢayanlara küsmüĢ ANA SAYFA ve onların üzerinden karamsar bulutları hiç eksik etmemiĢ. Ülke halkı aydınlıkla karanlığı ayırt edebiliyormuĢlar ama, güneĢ ıĢınlarının doğrudan üzerilerine gelip onları ısıtmadığı için güneĢin ne olduğunu bile bilmiyormuĢlar. Eski insanlar da artık yaĢamadıkları için, güneĢi tanıyan kalmamıĢ bu ülkede. YaĢayanlar, güneĢin, ayın ve yıldızların adlarını bile bilmiyormuĢlar. GüneĢ hep bulutların arkasında yalnız gündüzle geceyi ayırt etmelerine yarayacak kadar ıĢık sızdırabiliyormuĢ. Gökyüzü, kalın bulutlara bürünüp, güneĢin gücünü ülke halkından saklamıĢ durmuĢ. Bir gün gökyüzü, masal ülkesinin insanlarını bağıĢlamaya karar vermiĢ. Bu kararını gece uygularsa, "Ġnsanlar değiĢimden çok etkilenmezler" diye düĢünmüĢ. O gece gökyüzü, tüm bulutları uzaklaĢtırmıĢ. Pırıl pırıl, berrak bir gece olmuĢ. Gökyüzünün tüm derinliği, yıldızların bu derinliğin içinde yayılıĢları, Ay'ın bembeyaz parlaklığı ülkenin insanlarına güler yüzlülükle görünmüĢler birden. Gözyüzüne bakan insanlar gökte yanıp sönen, parıldayan yıldızları, Ay'ın beyazlığını görünce, ĢaĢırıvermiĢler. Yıldızlar sanki onlara göz kırpıyor "Nasılsınız bakalım?" der gibi alay ediyormuĢlar. Yıldızların arada bir görünmesi, sonra kaybolması, baĢka bir yerden çıkıp "Buradayım bak?" dercesine gökyüzünde gezinmesi, insanlarla saklambaç oynaması pek hoĢlarına gitmiĢ. Ġnsanlar, yaĢamları boyu ilk kez gördükleri yıldızları seyrederken onların, gülümsediklerini bile düĢünmüĢler. Herkes çevresindekilere haber iletmiĢ. "Gökyüzünün güzelliğini görsünler" diye. Herkes gözyüzünün bulutlardan soyununca, ne kadar güzel olduğunu görüp ona aĢık bile olmuĢlar. Bu aĢk onları mutlu etmiĢ. Hep beraber sokaklarda dans etmiĢler. Birbirlerine sarılıp, dalgın gözlerle gökyüzüne bakmıĢlar. Ona sevgilerini sunmuĢlar içten içe. Çok geç saatlere değin sokaklarda, kırlarda, bayırlarda gökyüzüne bakan insanlar varmıĢ o gece. Hiç kimse gece bitsin istememiĢ. Kim ister ki? Herkes sabah olunca gökyüzünün yine kara bulutlar giyinip, asık bir yüzle kendilerine bakacağını düĢünüp, bu rüyanın sürmesini dilemiĢler. ĠstemiĢler ki: Saatler ilerlemesin, öylece dursun, bu mutlu an hiç bitmesin. Ġnsanlar hep böyledir. Sevgi ve aĢkın güzelliğini tadınca onu kaybetmek istemezler. Hiç bitmesin isterler. Daha iyisinin olabileceğini de pek düĢünmezler. Gece mutluluktan sarhoĢ olmuĢ gibi sallanarak, düĢmemek için birbirlerine sarılarak sabaha değin gözyüzüne, onun güzelliğine, hayran hayran bakmıĢ, durmuĢlar. Sabah olmaya yakın gökyüzünün rengi açılmaya baĢlamıĢ. Yıldızlar artık sayıca azalmıĢlar. Ġnsanlar da, "Yıldızların tüm gece koĢuĢturup yoruldukları için uykuya yattıklarını" sanmıĢlar. Onlara "Ġyi uykular" diyerek el sallamıĢlar... Yataklarına uğurlamıĢlar onları. Ay için de öyle olmuĢ. ĠLERİ
  • 31. Gökyüzü, rengi açılıp, tüm çıplaklığı ortaya çıkarken yavaĢ yavaĢ kızarmaya ANA SAYFA da baĢlamıĢ. Ġnsanlar "Herhalde gözyüzü, çıplaklığını göreceğiz diye utanmıĢ olmalı” demiĢler. Daha önce hep bulutlara bürünmüĢ olarak gördükleri için bu kızarılıklığın ne olduğunu pek anlamamıĢlar. Nasıl anlasınlar ki? Daha önce hiç güneĢ görmemiĢler ki? Geceden beri gökyüzüne baka kalanlar ve erken uyananlar, gökyüzünün bu olağanüstü güzelliğine - kırmızıya boyanmıĢ güzelliğine hayran - kalmıĢlar. Hemen çevrelerindeki uyandırıp bu görüntüyü onların da görmesini istemiĢler. O anda gökyüzü, gecekinden de güzelmiĢ. Ġnsanlar gökyüzünün renginin kıpkırmızı oluĢunu izlemiĢler sevgiyle. Gökyüzünün utancı hep aynı kalmamıĢ. Doğal olarak çıplaklığa alıĢmıĢ olmalı ki, kımızılık açılmıĢ, yerini maviliğe bırakmaya baĢlamıĢ. Önce koyu sonra giderek açılan maviliğe dönmüĢ gökyüzü. Tüm derinliği ve güzelliği ile insanların önünde duruyormuĢ çırılçıplak... Dağların arasından, kırmızılığın odaklığı yerden, kocaman bir alev topu tırmanmaya baĢlamıĢ. Gülerek, kahkaha atarak tırmanıyormuĢ gökyüzüne doğru. Önceleri koyu kırmızı olan rengi, giderek açılmıĢ, altın sarısı, hatta bembeyaz olmuĢ. Bu kocaman topun gökyüzüne yükselirken renginin açılmasıyla, çevreye neĢe ve ıĢık saçması da artmıĢ. Artık insanlar bu kocaman topa bakamaz olmuĢlar. Top, gözleri kör edecek biçimde parlak ve insanı terletecek kadar da sıcakmıĢ. Ama o topun yaydığı parlaklıkla yeryüzündeki herĢey, çok daha canlı ve çok daha güzel görünüyormuĢ... Ġnsanlar ĢaĢkınlıkla çevrelerine bakarken, geceden beri gökyüzündeki alıĢık olmadıkları geliĢmelerin etkisinde kalmıĢlar. Kah sevgi, kah korku ile sarılmıĢlar birbirlerine... Biraz sonra gök gürlemesi gibi bir ses duymuĢlar. Çevrelerine korku ile bakmiĢlar. Hatta çığlık atıp saklanmaya çalıĢanlar, sokaklardan evlerine kaçıĢanlar bile olmuĢ. - Korkmayın. Benim adım GüneĢ. Gökyüzü'nün küskünlüğü bitti artık. Beni yıllardır sizden saklamıĢtı. Bulutlarla engel olmuĢtu beni görmenize. ġimdi her durumda bulutları sıyırıp, sıcaklığımı ve ıĢığı sunacağım size. Siz, siz olun, bir kez daha gökyüzünü sinirlendirmemeye bakın... GüneĢin açıklaması pekçok insanın korkusunu yenmesine neden olunca, yüzlerine eskisi gibi neĢe ve mutluluk gelmiĢ birden. GüneĢin sıcaklığından ve ıĢığından yararlanacaklarına da pek sevinmiĢler. Ġnsanlar güneĢin altında dolaĢırken peĢlerinden gelen karaltının ne olduğunu anlayamadıklarından bu kez de ondan tedirgin olmuĢlar. Bu karaltı hep onları izliyormuĢ. Sırtlarını güneĢe dönseler önlerine, güneĢe doğru yürüseler peĢlerine düĢüyormuĢ, bir izleyici gibi. Nereye gitseler, ya önlerine düĢüyor ya da peĢlerinden geliyormuĢ. Bu karaltı sabahları çok uzun boylu oluyormuĢ. Öğleye yaklaĢtıkça boyu kısalıyor, sonra yine uzuyormuĢ. Ancak bir saçak altına kaçtıklarında, ya da duvar dibine gidip sırtlarını duvara dayadıklarında ondan kurtulabiliyormuĢlar. Karaltının ne olduğunu anlayamadıkları için korkuya kapılmıĢlar. Korku ve telaĢla GüneĢ'e dönüp: GERĠ ĠLERİ
  • 32. - Nedir bu peĢimizden gelen ya da önümüze düĢen karaltı? ANA SAYFA diye sormuĢlar. GüneĢ kahkaha ile yanıt vermiĢ: - Ona gölge denir. Benim ıĢınlarımın geçmediği yerlerde oluĢur. Sizin peĢinizden gelen ya da önünüze geçen karaltı ise sizin gölgenizdir. Bu ülkedeki insanlar nereden bilsinler gölgenin ne olduğunu. Hiç güneĢ görmeyen, onun ıĢınlarının gölgeye neden olduğunu bilemez doğal olarak. Sonunda peĢlerinden gelen gölgeye de alıĢmıĢlar. Onunla yaĢamayı öğrenmiĢler. Hem de korkmadan... Ama yalnız güneĢe doğru yürüyen bir adam, pek korkmuĢ peĢinden gelen karaltıyı görünce. O duruyor, karaltı duruyor, o gidiyor, karaltı da onu izliyormuĢ. Duvar dibinde yürürken, karaltı ayağa kalkıyor, hemen omuz baĢında sessizce kendisini izliyormuĢ. Yönü değiĢtirip, gerisine yürüdüğünde ya da koĢtuğunda önüne geçiyormuĢ karaltı. TaĢlık, kayalık yerlerde gezinirken, karaltı da kayaların arasına gizlenip kendisini izlemeyi sürdüyormuĢ. Öyle yapmıĢ, böyle yapmıĢ bir türlü kurtulamamıĢ karaltıdan. Adam karaltı ile uğraĢırken diğer insanların GüneĢ'e sorduğu soruyu, doğal olarak da GüneĢ'in yanıtını duyamamıĢ. O kendi baĢına boğuĢmuĢ durmuĢ kimi zaman peĢine, kimi zaman önüne, kimi zaman sağına ya da soluna takılan karaltı ile. Onun kendi gölgesi olduğunu bilmeden... "Bu karaltı benim niye izliyor böyle? Ben kimseye zarar vermedim ki?" diye sorular sormuĢ kendisine. DüĢünceleri takılmıĢ kalmıĢ peĢindeki karaltıya. KurtaramamıĢ kendisini onun etkisinden. Yürürken çok sık bakar olmuĢ arkasına. "Acaba karaltı peĢimde mi?" diye. Onu görünce korkup hızlanırmıĢ. Doğal olarak karaltı da koĢarcasına bir hızla, izlermiĢ onu. Karaltıyı çevresinde göremediği zaman korkusu daha da artarmıĢ. "Bir yerlere gitti. Benimle ilgili söylentiler yayıyordur herhalde" diye kurar, dururmuĢ. Karanlıkta, çatı altında yürürken peĢindeki karaltıyı göremeyince tedirgin oluduğu kadar sevinirmiĢ de. "Kurtuldum ondan" dermiĢ kendine. Ama yine GüneĢ altına çıkınca, karaltıyı yere upuzun uzanmıĢ görünce sinirlenir, "Kurtulamayacağım bundan" diye söylenir dururmuĢ... Artık insan içine çıkmaya korkar olmuĢ. Sokaklarda hızla yürüyor, çevresinde kimse yoksa zıplıyor, silkelenmeye çalıĢıyor, karaltıdan kurtulmaya uğraĢıyor ama bir türlü baĢaramıyormuĢ... Sonunda kimseyle konuĢmaz olmuĢ. Kendi kendine bile söylenmiyormuĢ. "Olur a, beni izleyen bu karaltı söylediklerimi duyar, peĢimde olmadığı zaman tutar da duyduklarını baĢkalarına anlatırsa, ben ne yaparım" diyerek ürkmüĢ karaltıdan. "Ya suçsuz yere suçlanırsam, ya insanlara derdimi anlatamadan cezalandırılır, hapislere düĢersem" diye kurmaya baĢlamıĢ. Artık kendi kurgularından da korktuğu için evden dıĢarıya bile çıkmaz olmuĢ. Zorunlu olmadıkça evinden çıkmıyormuĢ. Çıksa bile, biran önce iĢini bitirip koĢarak evine dönüyormuĢ. Kısacası peĢindeki karaltı onun yaĢamına bir karabasan gibi yerleĢmiĢ. Artık ondan kurtulması olanaksızmıĢ... GERĠ ĠLERİ
  • 33. Bir gece, çok bunaldığı bir an, kendisini sokağa atmıĢ. Biraz hava alıp ANA SAYFA rahatlamak istemiĢ. Bir ara peĢine bakmıĢ "Karaltı var mı?" diye. BakmıĢ karaltı yok. Çok sevinmiĢ. Tüm gece boyunca, geriye dönmüĢ, sağına soluna bakmıĢ karaltıyı görememiĢ. O zaman kendince bir yorum yapmıĢ: "Karanlıkta dolaĢınca karaltı beni izleyemiyor" demiĢ. Buna çok sevinmiĢ. PeĢindeki karaltıdan kurtuldu ya, varsın çevresi karanlık olsun. "Ne olacak ki?" diye düĢünüp, özgürlüğünü kutlamıĢ, ağaçlar arasında dans ederek. Eve gidince tüm pencerelerini sıkıca kapatmıĢ. Ġçeriye hiç ıĢık girmemesini sağlayıp, gündüzleri de karanlıkta yaĢamaya baĢlamıĢ. Artık peĢinden gelen, kendisini izleyen o karaltı hiç görünmüyormuĢ. Pek sevinmiĢ buna. Ne kadar akıllı olduğunu düĢünmüĢ evinde karanlıkta otururken. Arada pencereden dıĢarıya sokakta yürüyenlere gizlice bakıyor, peĢlerinden gelen ve onları izleyen karaltıyı görüp, kıs kıs gülüyormuĢ. "Ne kadar bilgisiz bu insanlar. PeĢlerinden gelen karaltıdan kurtulamamıĢlar. Kim bilir ne kadar korkuyorlardır. Halbuki bana sorsalar, onlara çözümü söylerim. Onlar da benim gibi mutlu olurdular" diye mırıldanmıĢ. Sonra sinsice bir gülüĢle, "Ama onlar sormadan, kendi buluĢumu onlara anlatmayacağım. Biraz korku ile yaĢasınlar bakalım" demiĢ... Geceleri açık havaya çıktığında hep karanlık, loĢ köĢelere gidiyor, böylece peĢinden gelen karaltıdan kurtulabiliyormuĢ. Ama sokaklarda duramuyormuĢ. Gece lambaları altında dolaĢınca, peĢinden gelen karaltı kendini izlemeye baĢlıyormuĢ hemen. Hem de bir tane değil, birkaç tanesi birlikte izliyormuĢ kendisini. Bu nedenle ağaçların arasında, ormanda dolaĢır olmuĢ. Kendi baĢına. Kent'ten ve diğer insanlardan uzakta... Diğer insanlar onu hiç göremez olmuĢlar. Geceleri de görmüyormuĢlar. Nasıl görsünler ki? "PeĢinde karaltı olacak" diye tümüyle karanlık yerlere gittiğinden, diğer insanların onu görmesi olanaksızmıĢ. Bir gün bir baĢka adam, karanlıkta ağaçlar arasında yürürken, dehĢetle çevreye bakan iki iri göz görmüĢ. Gözler telaĢ içinde çevreyi tarayıp duruyormuĢ. "Gözler belki bir hayvanın gözleridir ve vahĢi bir hayvan olabilir" diye korkmuĢ. Belli etmemeye çalıĢarak seslenmiĢ: - Kim var orada? - Korkma benim. Ben, hep karanlıkta gezerim. - Özür dilerim seni göremedim. Yalnız gözlerin gözüküyor. - Ne yapayım arkadaĢ. ġu peĢimde dolaĢan karaltıya alıĢamadım bir türlü. PeĢimde dolaĢmasından, beni izlenmesinden hoĢlanmıyorum. Karanlıkta peĢime takılmıyor. Böylece ondan kurtuluyorum. Adam karĢısındakinin kendi gölgesinden korktuğunu anlayınca gülmüĢ: -Karanlıkta dolaĢınca peĢinde karaltı olmuyor mu? - Evet olmuyor. - Sen o karaltının adını biliyor musun? - Hayır. GERĠ ĠLERİ
  • 34. ANA SAYFA - Pekiyi sen ondan korkuyor musun? - ġey, sanırım evet. - O karaltıya "gölge" denir arkadaĢ. O senin gölgen. Sen kendi gölgenden korkuyorsun. Seni kimse görebiliyor mu? Biliyor musun? - Hayır, bilmiyorum, ama ben herkesi görebiliyorum. - Sen çevreni görebilirsin belki ama ben seni göremedim. Yalnız gözlerin kalmıĢ. - Görünmüyor olsam ne fark eder ki? Beni izleyen karaltı, yani gölge artık peĢimde değil ve ben de rahatım artık. Korkum kalmadı baksana. Adam bir kahkaha koparmıĢ, Ģöyle yürekten. Sonra: - Korkmazsın doğal olarak. Neden korkacaksın ki? Sen gölge olmuĢsun. Gölgen seni yutmuĢ... demiĢ ve baĢını sağa sola sallıyarak, kendi kendine söylenerek oradan uzaklaĢmıĢ. Zavallı gölge adam, söylenerek uzaklaĢan adamın peĢinden baka kalmıĢ... * Karanlıkta yürürken birden karĢınıza çevreyi araĢtıran, korkuyla fıldır fıldır bakınan iki çift iri göz görürseniz, hemen ürkmeyin. Büyük bir olasılıkla onlar, gölgesinden korkan adamın gözleridir. Korkusu onu yutmuĢtur. Selam verip, geçin gidin yanından... Ġnsanlar bir incir çekirdeğini bile doldurmayacak kuruntularla beyinlerini yorup, birçok sorular üreterek, kendi yarattıkları düĢlerin tutsağı oluverirler. Ben bu masalı kurarken, dilim döndüğünce, insanın bilmeden kendi gölgesinden korkup, onun tutsağı olabileceğini yansıtmaya çalıĢtım... GERĠ
  • 35. ĠYĠLĠK YAP ALTIN OLSUN Adam sabah erken uyanmıĢ. Daha karısı uyuyormuĢ. "Kalkıp hazırlanayım, iĢe ANA SAYFA gitmem gerek" demiĢ. Yorganı sıyırıp yataktan çıkarken çarĢafın üzerinde, yastığa yakın bir yerde, bir altın para görmüĢ. Bu kocaman parayı eline alıp incelemiĢ. "Oyuncak para" olabilir diye düĢünmüĢ. Ama elindeki her haliyle gerçek paraya benziyormuĢ. Karısını uyandırmadan parayı avcuna almıĢ ve yataktan çıkmıĢ. DüĢünceli bir biçimde hazırlanmıĢ. Paranın nereden geldiğini ve gerçek olup olmadığını çok merak ediyormuĢ. Sabah ilk iĢi Ģehirdeki kuyumcuya parayı göstermek olmuĢ. Kuyumcu parayı inceledikten sonra : - Nereden buldun bunu ? - Ormanda yürürken bir ağaçın altında gördüm. Önce sahtedir diye düĢündüm. Ama alıp sana göstermek istedim. - Bu para antika. Onu oraya kimse düĢürmüĢ olamaz. Orada bir gömü falan olmalı. - Sanmıyorum. Öyle olsa para toprağa gömülü olurdu. Toprağın üzerinde düĢürülmüĢ gibi duruyordu. Parayı kuyumcuya satmıĢ. Parayı nerede bulduğunu tarif etmiĢ. Kuyumcu hem aldığı adres için, hem de altın paranın karĢılığı olarak yüklüce bir para ödemiĢ O'na. Adam sevinçle iĢine gitmiĢ. Kuyumcu da hemen dükkanı kapatmıĢ ve ormanın yolunu tutmuĢ. Kuyumcunun sabahın köründe dükkanı kapatıp gitmesine iĢkillenen komĢusu da peĢine takılmıĢ. Adam, kuyumcudan aldığı para ile aĢkam evine dönerken kendisine ve karısına elbise, ayakkabı gibi hediyeler almıĢ. Eli kolu dolu gelince, kendisini kapıda karĢılayan karısı çok sevinmiĢ. Merak etmesin diye karısına o gün çok para kazandığını söylemiĢ. Altın paradan hiç söz etmemiĢ. Mutluluk içinde akĢam yemeklerini yemiĢler. Karısı ona bir de kahve yapıp getirmiĢ. Çünkü süpriz hediye onu çok mutlu etmiĢ. Pek sevinmiĢ. Birlikte biraz televizyon izlemiĢler. Sonra, mutluluk içinde yataklarına yatmıĢlar. Kuyumcunun komĢusu, onu ormana kadar izlemiĢ. Kuyumcunun bir ağacın altında hemen toprağı kazdığını görünce komĢusu olayı anlamıĢ. Kuyumcuya görünmeden kente geri dönmüĢ ve adamın gömü bulduğu dedikodusunu yaymıĢ. Tüm kent gömü sötlentisiyle çalkalanıyormuĢ. Adam, ıĢığı söndürüp karısına iyi geceler dedikten sonra onun gibi uyumaya çalıĢmıĢ. Ama gözüne uyku girmemiĢ. Tüm kent söylentiyle çalkalanırken, o paranın yastığın altına nasıl girdiğini düĢünüyormuĢ. Bir türlü anlayamamıĢ nedenini. Sabaha karĢı, yorgunluktan uyuyabilmiĢ ancak. Uykusunda bir rüya görmüĢ. Bir melek kendisine paranın nasıl yatağın altına girdiğini anlatıyormuĢ: ĠLERİ
  • 36. ANA SAYFA - Ġyilik yaptığın için ödüllendirildin. Ama bir kural var. Parayı nasıl bulduğunu herhangi birine söylersen, tılsım bozulur. Bir daha ödül alamazsın. BaĢın da dertten kurtulmaz. Bu sözler üzerine adam ter içinde rüyasından uyanmıĢ. Hemen elini yastığın altına götürmüĢ. Orada hiçbir Ģey yokmuĢ. Olmaması da çok doğalmıĢ, çünkü gündüz iyilik yapmayı unuttuğunu anımsamıĢ. Yatağın içine oturmuĢ, düĢünmeye baĢlamıĢ. - Kime yaptımğım iyilik ödüllendiriliyor acaba? diye. Adam aslında hemen herkese iyilik yapmaya çalıĢır, kimseyi kırmamaya özen gösterirmiĢ. - Ama biri çok özel olmalı ki beni ödüllendirdiler. demiĢ kendi kendine. Sabah erkenden uyanmıĢ. Biraz düĢünceliymiĢ, dalıp gidiyormuĢ kahvaltısını ederken. ĠĢine giderken alkına gelmiĢ. Her hafta kent dıĢında yalnız baĢına yaĢıyan yoksul kadına bu hafta uğramadığını anımsamıĢ. "ĠĢ dönüĢü uğrarım" demiĢ. ĠĢ dönüĢü yoksul kadına gitmiĢ. Yoldaki satıcılardan kadına yiyecek ve meyva almıĢ. Bir de hırka. Soğukta üĢümesin diye. Yoksul kadın güler yüzle açmıĢ kapıyı : - HoĢ geldin. Meraklandım. Bugün her zamankinden biraz daha geç kaldın. - AlıĢveriĢ yaptım. Onun için geciktim. - Ne zahmet ettin. Ben kendi olanaklarımla yaĢıyorum. Merak etme sen beni. Benim dosta, konuĢacak insana gereksinimim var. Sen bana bunu sağlıyorsun. Bu da benim mutlu olmama yetiyor. demiĢ. O zaman adam neden ödüllendirildiğini anlamıĢ. Elindeki paketleri bırakıp sevgi ile kucaklamıĢ kadını. Yıllardır onunla konuĢur, dertlerini dinler. Çayını içermiĢ. BaĢka bir yardımı olmazmıĢ. Kadın hırkayı görünce hıçkırarak ağlamıĢ. Yıllardır bu kadar güzel hediye almamıĢ olduğunu yinelemiĢ gözleri yaĢlı. Adam yoksul kadınla vedalaĢıp evine dönerken köĢe baĢında kendisini izleyenleri görmemiĢ. BaĢkasını mutlu etmenin verdiği huzurla evinin yolunu tutmuĢ. Ertesi sabah uyandığında yastığının altında bir altın para daha bulmuĢ. O zaman anlamıĢ ki bu paralar, yoksul kadına gösterdiği saygı ve sevgiye karĢılık ödül olarak veriliyormuĢ kendisine. Bu parayı harcamamak, saklamak istemiĢ. Bu kez kuyumcuya yalan söylemek istemiyormuĢ. Parayı odunlukta bir yere saklamıĢ. Zaman böyle akıp gitmiĢ. Bir daha altın para bulduğunda odunluktaki gizli yere koyuyormuĢ. Bulduğu altınları ne karısına ne de baĢkalarına söylemiĢ. Bir daha kuyumcuya para bozdurmadığı için yaĢamında bir abartı da olmamıĢ. Gömü söylentisi de bir süre sonra unutulmuĢ. Adam, her hafta yoksul kadını ziyaret etmeye devam etmiĢ. KarĢılık beklemeden. Gönülden isteyerek... GERĠ ĠLERİ
  • 37. ANA SAYFA Bir gün evinin kapısı çalınmıĢ. Çok yakın bir akrabası kapıda duruyormuĢ. BaĢka bir kentten geliyormuĢ. Hemen içeri buyur etmiĢler. Akraba bu kentte çalıĢmak istediğini söylemiĢ. ĠĢ bulup kendi evine taĢınıncaya kadar onlarda kalmak istemiĢ. Adam ve karısı sevinerek kabul etmiĢler. "Ne de olsa çok yakın bir akraba, yardım eder çabuk iĢ buluruz, sonra da kendi evine taĢınır." demiĢler. Günler eskisi gibi mutluluk içinde geçmemeye baĢlamıĢ. Akraba, çalıĢmadığı halde sürekli para harcıyormuĢ. Parası tükenince de karı kocanın geçimleri için kullandıkları paralardan bir kısmını kendisine vermelerini istiyormuĢ. Onlar da akrabalarını kırmamak için isteğini yerine getiriyormuĢlar. Ama geçim sıkıntısı geçmeye baĢlamıĢlar. Arkabalarıysa aldığı parayla gönlünü eğlendiriyormuĢ. Adam iĢinden sağladığı geliri yetiĢtiremeyince zorunlu olarak sakladığı altın paralardan bozdurmaya kalkıĢmıĢ. Yine kuyumcuya para bozdurmak için gidince, kuyumcu : - Bu gömünün yerini bana söylemezsen seni Devlet'e bildiririm. Bu antika paralara Devlet el koyar. diye korkutmuĢ adamı. Adam, çaresizlik içinde ormanda baĢka bir bölgeyi tarif etmiĢ. Paraları orada gömülü olan bir sandıkta bulduğunu söylemiĢ sıkılarak. Eve gelinceye kadar tüm kente gömü söylentisi yayılmıĢ yine. Akrabaları o sırada bir kahvede oturmuĢ dedikodu yapıyormuĢ. Gömü bulunduğunu duyunca kendi payını almak için hemen eve koĢmuĢ. Adama gömüden kendi payını vermesini istemiĢ. Adam : - Böyle bir gömü falan yok. Eskiden kalma iki üç parça altın para. Birine iyilik yapmıĢtım o verdi bana. BaĢka da yok. Hepsini bozdurdum. Sana para vermek için, eve yiyecek almak için. Elimde baĢka para kalmadı. dediyse de pek inandıramamıĢ akrabasını. Artık karısı da kuĢku ile bakıyormuĢ adama. O da paraları almak, kendisi için harcamak istiyormuĢ. Akraba ile paylaĢmayı hiç düĢünmüyormuĢ. Adam evde huzursuz, sokakta huzursuz, iĢte huzursuz bir yaĢamla karĢı karĢıya kalmıĢ. AnlatamamıĢ derdini. Söylerse tılsım bozulacak ve baĢı hiç dertten kurtulmayacakmıĢ. Böylesine sıkıntılı bir durumdayken, kent dıĢındaki yoksul kadına gitmiĢ. "Onunla konuĢup açılırım" diye düĢünmüĢ. Kadın her zamanki güler yüzle açmıĢ kapıyı. Yine çay vermiĢ konuğuna ve konuĢmaya baĢlamıĢlar : - Benim hakkımda bir dedikodu dolaĢıyor, sen duydun mu? - Ben kimseyle konuĢmam. Yalnız sen gelirsin bana. Kimse beni aramaz. Bilmiyorum dedikoduyu. - Söylentiye göre bir gömü bulmuĢum. Kuyumcu yaymıĢ. Herkes para istiyor benden. Evde karım, akrabam. Çevremdeki insanlar. Herkes bir gereksinimini söylüyor, ne kadar parayla çözeceğini anlatıyor. GERĠ ĠLERİ