SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 143
Downloaden Sie, um offline zu lesen
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
0
Latin Amerika’da
Bir Gezgin
Latin Amerika Güncesi
Dr. Ulaş Başar Gezgin
2012
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
1
İçindekiler
(1) Yola Çıkmadan Önce
(2) Sao Paulo’dan Curitiba’ya Geçerken
(3) Curitiba’da İlk Gün
(4) Curitiba’da İkinci Gün
(5) Curitiba’da Üçüncü Gün
(6) Curitiba’da Dördüncü ve Son Gün
(7) Curitiba’dan Buenos Aires’e Giderken
(8) Buenos Aires’ten İlk İzlenimler
(9) Buenos Aires’le Sohbet
(10) Buenos Aires’te Üçüncü Gün
(11) Ben Buenos Aires!
(12) Arjantin’de Beşinci Gün
(13) Arjantin’de Tango Mevsimi
(14-15) Arjantin’den Ayrılırken
(16-17) Arjantin’den Ayrılamazken, Şarap Başkentinde
(18) Mendoza’dan Salta’ya ve Salta’da İlk Gün
(19) Salta’dan Son İzlenimler
(20) Arjantin’den Şili’ye Geçerken
(21) Şili’de İlk İki Gün
(22) Şili’de Üçüncü Gün: Isınma Turları
(23) Şili’de Muhteşem Yılbaşı!
(24) İquique’den Ayrılırken
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
2
(25) İquique’den Santiago’ya
(26) Santiago’da İlk Gün
(27) Santiago’da İkinci Gün
(28) Santiago’da Son İki Gün: Küba Hazırlığı
Ekler
Brezilya’da Bir Katedrale Bakınca
Gümüş Bir Kolye
Tango Yapamayacak Yaşta mısın?
Buenos Aires’te Devrim Davulları Çaldı!
Buenos Airesliler, “Bankamızı Soydurmayız!” Dedi
Halil Cibran Brezilya’da: Bir Öncü Olarak Çam Fıstığı Diyarı
(Ulaş Başar Gezgin’in) Yaşamı
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
3
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
4
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
5
(1)
Yola Çıkmadan Önce
Vietnam, 29 Mayıs 2012
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/2012/05/latin-amerikada-bir-gezgin-latin.html
Bugün gerçekleştireceğim Brezilya uçuşu, Latin Amerika yolculuğumun başlangıcı olacak. Yola
çıkmadan birkaç kelam etmeyi düşündüm. Özel bir deneyimden önce yazması, o deneyiminden
sonra yazılanlarla karşılaştırılarak, o insanın ve çevresinin kendini tanımasında önemli bir işlev
görüyor. Bunu önceki birçok gezimde yaşadım. Yani bu yazı, bir “gitmeden önce ne biliyordum
ve ne bekliyordum” belgesi olarak yolculuk boyunca ve yolculuk sonunda geri dönülebilecek bir
çıkış belgesi niteliği taşıyacak.
Brezilya’ya mı Arjantin’e mi Uçmalı?
29 Mayıs 2012, Türk Hava Yolları’nda (THY) Mayıs sonundaki en ucuz biletin olduğu gün.
Vietnam-Brezilya uçuşları, birçok daha yakın seferden (örneğin Tayland-Brezilya) daha ucuz.
Bu bileti alırken, Vietnam-Brezilya ve Tayland-Brezilya biletleri arasında 450 Dolar kadar uçuk
bir fark vardı. Oysa, Tayland, Brezilya’ya daha yakın. Sanırım, bu, THY’nin Vietnam kolunun
yeni olmasından ve müşteri bulmakta zorlanmalarından kaynaklanıyor. Soran olmaz ama yine de
söyleyeyim: Vietnam-Brezilya arasında hizmet veren en ucuz 3 havayolu, şunlar: THY, Katar
Havayolları, Emirlik Havayolları. Emirlik Havayolları, yeni yetme; Vietnam-Güney Amerika
uçuşlarını Haziran 2012’de başlatıyor. Katar Havayolları, Brezilya’ya ve Arjantin’e gidiyor.
THY ise Güney Amerika’da yalnızca Brezilya’ya (Sao Paulo ya da şehirlilerin deyişiyle
‘Sampa’) uçuyor. Dolayısıyla ilk soru, “Brezilya’ya mı Arjantin’e mi uçmalı?” oldu. Arjantin
biletleri, daha pahalı; ancak, Portekizce konuşulan Brezilya’dan başlamaktansa İspanyolca
konuşulan Arjantin’den başlamak, çekici geldi ilk başta.
Neden Arjantin?
Neden Arjantin? Çünkü İspanyolca biliyorum. Asi kıtaya, İspanyolca’ya benzeyen Portekizce ile
başlayıp İspanyolcam’ı bozmak ve İspanyolca’yı Karadeniz şivesiyle konuşur duruma düşmek
istemedim.:) Ayrıca, Buenos Aires ve tango, insanı kendine çekiyor. Üstelik, Arjantinliler, benim
ve doğumdaşım olan Oğuz Altay abimin doğum gününü (25 Mayıs) Devrim Günü olarak
kutluyor. Bu resmi tatilde, devlet erkanı, Buenos Aires’teki 25 Mayıs Meydanı’nda (ki bu
meydan, Arjantinli kayıp annelerinin gösteri yaptığı yerdir ve onlar, bizdeki Cumartesi
Anneleri’ne esin kaynağı olmuştur), devrim ve bağımsızlık üstüne konuşma yapıyorlar. Dahası,
Che’nin doğum yeri olan Rosario’yı da içermek üzere birçok Arjantin şehrinde, en büyük
meydanın adı, 25 Mayıs Meydanı’dır. Doğum günümüzü devrim günü diye kutlayan bir ülke,
hem yolculuğa başlanası hem de yaşanası yerdir. Öyle değil mi ama Oğuz abi?
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
6
Kayıp annelerinin işlettiği kahvede Arjantinli annelere Türkiye’den ve Vietnam’dan selam
getirmek, özel bir deneyim. Bu tür durumlar için çantamda 30 Ho Çi Min ve Vietnam rozeti
taşıyorum. Bunları değerli Latin Amerikalılara armağan edeceğim. Onlara, Vietnam-Amerikan
Savaşı sırasında Vietnamlıların ve Venezuelalıların dayanışmasını anlatacağım. Konuyu bir
yazımdan alıntılayayım:
“Vietnam, bir suikastçinin adını sokağa veren az sayıdaki ülkeden biri. Nguyen Van Troi (1947-
1964), 1963’te Amerikan Savunma Bakanı McNarama’ya suikast girişiminde bulunan
16 yaşındaki işçi. Yakalanma haberini alan Venezuelalı savaşçılar, bir Amerikan
subayını kaçırıp Nguyen Van Troi’un serbest bırakılması için pazarlığa başlıyorlar.
Pazarlık başarısız oluyor. Nguyen Van Troi, 17 yaşında kurşuna diziliyor; son sözü,
‘Yaşasın Vietnam!’ oluyor. Nguyen Van Troi adı, bakana saldırı düzenlediği sokağa
ve Küba’da bir spor sahasını da içermek üzere dünyanın farklı ülkelerinde birçok yere
veriliyor. Sokakta anıtı var. Venezuela büyükelçisi, bu devrimci dayanışmayı anmak
üzere, 2009’da Nguyen Van Troi Anıtı’nın önüne İspanyolca ve Vietnamca bir plaka
çaktırdı, tören yapıldı.” (Gezgin, 2010)
Neden Brezilya?
Sonunda, neredeyse Arjantin’de karar kılmışken, Brezilya’ya yöneldim. Neden Brezilya? Öyle
çok neden var ki... Brezilya bileti, İstanbul-Ankara bileti kadar ucuz olmuş olsaydı, binlerce
evhanımı, Köle İzaura’yı kurtarmak için Brezilya’ya gidecekti.:) Lambada yapmaya, samba
yapmaya, bossa nova çalmaya gidenleri saymıyorum bile. Büyük mimar Oscar Niemeyer’in
hayranları da ayrı bir takım. Jorge Amado var, Salvador’un sokaklarını Sovyetler Birliği’ne
taşıyan. Amazon var. Brezilya futbolu diye bir efsane var. “Yok, yok” desek yeridir. Ayrıca,
Brezilya’nın Curitiba ve Porto Alegre gibi kentleri, şehir plancılığı açısından önemli örnekler.
Curitiba, dünyanın en sürdürülebilir kentlerinden biri olarak anılıyor. Porto Alegre ise, katılımcı
bütçelendirme uygulamasının doğum yeri. Bu uygulamaya göre, belediye, neye ne kadar para
harcaması gerektiğini halka soruyor. Belediyenin sosyalist olduğunu söylemeye gerek yok
sanırım. Fatsa’dan, Porto Alegre’den ne kadar uzağız Türkiye’de.
Türk Hava Yolları, Bugün Grevde!
Buenos Aires’in çekici geleceğini düşündüğümden, “bir kez Buenos Aires’e gidince Brezilya’ya
gidesim gelmez belki” diye akıl yürüterek, Brezilya’yı görmeden Arjantin’i görmemin iyi
olmayacağına karar verdim. THY’den aldığım 1560 Dolarlık Brezilya-Vietnam çiftyönlü
biletiyle bugün uçuyorum işte. Uçak, İstanbul aktarmalı. İstanbul’da kısa bir süre duracağım.
Yolculuk, toplam 32 saat sürecek. Hayat, sürprizlerle dolu: Bugün yola çıkarken, THY
çalışanlarının ani bir grev kararı aldığını öğrendim. 29 Mayıs’ta 03:00-24:00 arası, iş bırakıyor
emekçi kardeşlerim. Uçağımın gecikmesi önemli değil. Sizin hakkınızı aramanız daha önemli.
Saati tutturabilirsek, size destek amacıyla, ben de yolcu olarak işimi bırakabilirim. Yani
yolculuğu bırakırım sizin için.:)
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
7
Latin Amerika: Bitimsiz Bir Okyanus
Latin Amerika’ya küçüklüğümden beri hep gitmek istedim. Bana uzak gelirdi hep. Latin
Amerika’yı daha yakından tanımak için üniversite yıllarında İspanyolca öğrendim. Yayınlanmış
ilk kitabım, 22 yaşındayken, İspanyolca’dan çevirdiğim düzyazılmış bir şiir kitabı (poetry in
prose) idi (Octavio Paz, Kartal mı Güneş mi?). İlerleyen yıllarda İspanyolca’dan çok sayıda şiir
ve şarkı sözü çevirdim. Sonra bir bakmışım ki Asya’dayım. Yaklaşık 10 yıllık Asya
deneyimimde hiç İspanyolca kullanamadım; içimde ölmek üzereyken yeniden diriltiyorum.
İşte şimdi “yelkenler fora” diyorum. Yazılacak çok konu birikti. Yıllardır ve özellikle geçen ay
biriktirdiğim birçok konu var. Bu konuları yolculuk boyunca işleyeceğim. Yola çıkarken, “keşke
daha fazla zamanım olsaydı da, bütün belli başlı Latin Amerikalı yazarları yalayıp yutsaydım,
sanki üniversiteye giriş sınavında yalnızca onları soruyorlarmış da ben de inek öğrenciymişim
gibi.” Ama Latin Amerika yazarları, karanın görünmediği bitimsiz bir okyanus gibi. Hepsini
okuyana kadar yaşlanıp ölürdüm herhalde. (Borges’e ve Gödel’e selam olsun bu açıdan. Yaşasın
bitimsiz geometrisi yaşamın!)
Yayıncılara Çağrı: Latin Amerika’yla İlgili 3 Kitap
Latin Amerika’yla ilgili 3 kitap yazacağım. Zaten bu metin de o kitaplardan birinin girişi.
Birincisi, ‘Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi.’ Bu güncede, bol bol şiirin,
şarkının, yazın’ın, siyasetin, coğrafyanın vb. ördüğü bir kavramlar ve deneyimler evreni kurup
tipik gezginlerin yazdığı türden “işte şurayı da gördüm de ne güzeldi; alın işte bunlar da
fotoğraflar” türü anlatılardan bir hayli uzaklaşacağız. Bu günce, gitmenin bahane olduğu,
düşünmenin baki olduğu bir üniversite kantini gibi bir dolup bir boşalacak; haftasonları bile açık
olacak.
İkinci kitap, Latin Amerika Gezi Rehberi olacak. İngiliz dili bu tür kitaplarla dolup taşarken,
güzel Türkçemiz’de böyle bir kitap bulunmuyor. Bu boşluğu dolduracağım.
Üçüncü kitap, ilkokul çağındaki (ya şimdi bu 4+4+4 zırvalığı nedeniyle bu sözün anlamı kaydı
da gitti bile) bir çocuğa Latin Amerika’yı özellikle bitkileri ve hayvanlarıyla anlatan, oraların
çocuklarının yaşantılarını aktaran mektuplardan oluşacak bir çocuk kitabı. Başlığını henüz
netleştirmedim ama ‘Barışkızıma (ya da Barış’a) Latin Amerika Mektupları’ gibi yavan bir
başlık var şimdilik kafamda. Bu hayvanların ve bitkilerin çizimleri olacak her bir mektuba
karşılık gelen. Bunları çizecek olan ressam hazır.:)
Okurlarım arasında, yayıncı olan ve bu üç kitabı yayınlamak isteyen varsa, benimle bağlantıya
geçebilirler. Bu üç kitabı yol boyunca yazacağım ve Birgün Gazetesi başta olmak üzere çeşitli
gazete ve dergilerde ve çeşitli sanal ortamlarda paylaşacağım.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
8
“Türkiye’nin Geçmişi, Asya’dır; Ama Geleceği, Latin Amerika’dır”
Şimdilik bitirirken, şöyle özlü bir söz söyleyesim geliyor: “Türkiye’nin geçmişi, Asya’dır; ama
geleceği, Latin Amerika’dır.” Neden? Saat farkı var bir kere.:) Vietnam’ın saati, Türkiye’nin
saatine göre 4 saat ileride; Brezilya’nın ve Arjantin’in saati ise 6 saat geride. Elbette, bu durum,
tersten de okunabilir. İkinci olarak, tarihsel nedenler var: Türkiye, Asya tipi despot bir yönetimle
yönetilmeyi sürdürüyor. Rusya’yla ortak bir geçmişi var bu noktada. Ama biz birgün
kazanacağız ve eski gerilla liderlerinin devlet başkanı olduğu (örneğin Brezilya ve Uruguay) yeni
bir Latin Amerika olacağız. (Tamam, belki olamayacağız ama umut etmek güzel, öyle değil mi?
Nazım’ın ‘Büyük İnsanlık’ şiirinde dediği gibi, “umutsuz yaşanmıyor.”)
Brezilya’dan Nereye? Antarktika’ya mı?
Ben Latin Amerika’da hem gezip yazacak, hem de üniversite işlerine bakacağım için, yüküm
biraz farklı. Arjantin’deki 15-20 psikoloji bölümüne sivi gönderdim. Diğer ülkelere de
başvurularım var. O nedenle, aşağıdaki dökümde takım elbise görenler yadırgamasın lütfen.
Şöyle bir izlence düşünüyorum: Brezilya (Sao Paulo, Curitiba, Florianapolis, Porto Alegre),
Uruguay (Montevideo), Arjantin (Buenos Aires; burada uzun kalabilirim. Duruma göre,
Antarktika’ya doğru gidebilir ya da Arjantin’in diğer kentlerini ziyaret edebilirim), Şili
(Santiago), Bolivya (La Paz ve Potosi), Peru (Machu Picchu), (belki Kolombiya) Caracas
(Venezuela) (duruma göre, Küba). Dönüş: Brezilya (Sao Paulo), Arjantin (Buenos Aires) ya da
Şili (Santiago). Bu izlencede, çok soğuk yerler de var çok sıcak yerler de. Sağlık sorunları
olmayan yerler de var, olan yerler de. Bir tekerlekli bavulla dizüstü çantasına nasıl bu kadar
malzeme sığdı, ben de bilmiyorum.:)
Çantamdakiler, aşağıdaki gibidir.
Sağolun iyi yolculuklar dilediğiniz için efendim. Vietnam’dan ayrılırken uzun yola çıkıyorum
diye tütsü yaktı Budacılar; “siz de bir kova su dökün” desem ayıp olur mu?
Latin Amerika Çantadasındakiler:
8 tişört
4 pantolon
5 gizli iç cepli don
10 çorap
3 şort
1 boy havlusu, 1 el havlusu
3 boyun atkısı, 1 sırt atkısı, 1 Filistin atkısı
4 kışlık atkı
1 kışlık şapka
2 kışlık eldiven
7 mendil
2 yazlık Vietnam şapkası
1 hatıra başörtü (boğaz ya da göz sarmak için)
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
9
5 iş gömlek-pantolon takımı
5 kravat
1 ceket
5 atlet
2 kışlık içlik
1 pijama
2 polar
1 yağmurluk
2 atılabilir yağmurluk
1 palto
1 kapşonlu bluz
1 küçük ütü
1 terlik
1 iş ayakkabısı
1 spor ayakkabı
1 hamağa çevrilebilir (ipli) uyku tulumu
1 makas
1 alışveriş torbası ve boş plastik torbalar
30 tane hediyelik Vietnam ve Ho Çi Min rozeti
1 en ucuzundan cep telefonu
1 el feneri
1 kafa feneri
2 güneş kremi
1 göz kapağı
Sinek koruyucu (krem), sinek kovucu, sinek ağı
Küçük yazı tahtası ve tahta kalemi
Sırt çantası yağmurluğu
10 Selpak
1 bavul kilidi, 1 asma kilit
Mini dikiş-iğne çantası
Mini Mutfak: Konserve açacağı, çatal, bıçak, kaşık, meyve soyucu, fincan, 1 iki bardaklık su
ısıtıcı, 1 büyük kutu Rize ve Afrika çayı (demlik poşeti), 2 kutu sallama portakal-zencefil çayı, 1
kutu nane çayı,
Mini Banyo: Diş fırçası, diş macunu, traş bıçağı, traş köpüğü, tarak, burun makası, tırnak makası,
sabun, pudra, 2 tuvalet kağıdı, parfüm
Mini İlaç Takımı: Çin/Vietnam yağı, berberin (ishal ve karın ağrısı için), yara bandı, dudak
nemlendirici, Nizoral (mantar ilacı), PhilDerma (deri kaşıntısı ilacı), Acyclovir (uçuk ilacı), Star
(şişmiş boğaz için), Panadol (ağrı kesici), Clanoz (alerji için, antihistaminik); böcek ısırığı ilacı,
Salonpas (kas ağrıları için), antiseptik (tentürdiyot), oksijen suyu, multivitamin, plaster, küçük
sargı bezleri.
Dizüstü Çantasında: Dizüstü, dış bellek, hoparlör, cep telefonu şarjı, diplomalar, yolculuk
sigortası ve diğer önemli belgeler, Güney Amerika Gezi Rehberi kitabı (Lonely Planet), 1 defter,
kağıtlar, kalemler, bant, yapıştırıcı, şemsiye, kulak tıkaçları, gözlük kabı, gözlük bezi.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
10
İlgilisine Kaynak
Gezgin, U. B. (2010). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (130): Ho Çi Min Kenti’ne kala(maya)nlar.
Evrensel Gazetesi, 12 Eylül 2010. http://www.evrensel.net/ekhaber.php?haber_id=75078
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
11
(2)
Sao Paulo’dan Curitiba’ya Geçerken
30 Mayıs 2012, Sao Paulo, Brezilya
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/sao-paulodan-curitibaya-gecerken.html
Dünyanın ikinci büyük otobüs terminali olduğu söylenen Tiete Otobüs Terminali’nden
yazıyorum. İstanbul’dan Sao Paulo’ya uçuş, 13 saat. Nasıl geçtiğini anlamadım, çünkü elimde
çok güzel bir kitap var(dı).
Bir Cehennem Ağacı Olarak Muz
Bu, Uruguaylı usta yazar Eduardo Galeano’nun Türkçe’de ‘Latin Amerika’nın Kesik Damarları’
diye geçen kitabı. Kitap, bölgenin sömürgeleştirilme sürecini etkileyici bir dille anlatıyor. Kimi
zaman bir sanatsal metne dönüşüyor; kimi zamansa iktisadın derinliklerine dalan akademik bir
kitaba. İşin güzel yanı, bunu parmak bellek (USB) aracılığıyla, uçağın ekranında okumaktı.
Kitap, turistlerin uğrak yeri olan Potosi’nin (Bolivya) gerçek öyküsünü anlatıyor. Avrupalı
bankacıların Latin Amerika’yı Potosi’den nasıl vampir gibi emdiğinin öyküsü bu. Kitaptan
defterime yazmaya değer parçalar, şimdilik, şunlar:
- Çeşitli Latin Amerika yerlilerinin giydiği ‘yerel’ giysiler, İspanyol sömürgecilerinin onlara
zorla giydirdiği giysiler (Kesinlikle. Avrupalılar gelmeden önce, yerliler Avrupa tipi şapka
giymiyordu ki). Bunlar, o dönemde İspanya’nın kırsal kesimlerinde giyilen giysiler. (Bu, bana,
Vietnam’ın ulusal giysisi olan ao day’ın (‘aoyay’ diye okunuyor) yoğun bir Fransız etkisi
taşımasını anımsattı.)
- İnkalar döneminde, koka, az kullanılıyor; dağıtım, İnka devletinin tekelinde ve yalnızca dinsel
amaçlarla ve madenciler tarafından kullanılmasına izin veriliyor. Sömürgeciler ise, kokayı
yaygınlaştırıp bu yeni pazardan para kırıyor.
- Kimi Afrika kökenli köleler, sömürgecileri protesto etmek için topluca intihar ediyor. Öbür
dünyaya göçerek, Afrika’ya, anavatanlarına kavuşacaklarını umuyorlar. Ama sömürgecilere
işgücü gerekli. Onların intiharlarını önlemek için uzuvlarını kesiyorlar; böylece, öbür dünyada da
engelli olma korkusuyla, kölelerin toplu intiharları azalıyor.
Ustadan iki alıntı:
- “Burada insan şunu akılda tutmalı: Kapitalist bir toplumdakinin tersine, sosyalist bir toplumda,
işçiler işsizlik korkusuyla ya da açgözlülükle teşvik olmazlar. Diğer güdüler, örneğin, insanı
bencilliğin ötesine taşıyan dayanışma, toplu sorumluluk, görev ve hak bilinci konmalıdır
sahneye.” – Galeano, s.76
- “Kuran, muzu, cennet ağaçlarından biri olarak anıyor, ama Guatemala, Honduras, Kosta Rica,
Panama, Kolombiya ve Ecuador’un muzlaştırılması, muzun bir cehennem ağacı olduğunu
gösteriyor.”- Galeano, s.108 (Burada, muz bahçelerinde en insanlıkdışı koşullarda çalıştırılan
yerlilerin yaşadıklarını anlatıyor ve ‘muz cumhuriyeti’ sözüne değiniyor. Bu muz bahçelerindeki
vahşi kapitalizm, asi kıtanın iki Nobel ödüllü yazarı olan Gabriel Garcia Marquez ve Miguel
Angel Asturias yanında birçok diğer yazarın da işlediği bir konu.)
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
12
Brezilya’nın Neresindenim?
Uçaktan başlayarak, görüntü olarak hiç yabancı görülmediğimi anladım. Uçakta bana Portekizce
birşeyler sorup durdu yanda Portekizce İncil okuyan kır saçlı amca. Sonra arka koltuk da
Brezilyalı sandı beni. Yıllar önce Şili’de öğretmenlik yapmış Kanadalı bir iş arkadaşıma birgün
mutlaka Latin Amerika’ya gitmek istediğimi söylediğimde, bana “zaten Şilili’ye benziyorsun”
demişti. Yurtdışındaki birçok ortamda, nereli olduğumu soranlara “sence nereliyim?” diye
sorarım. Birçok Asya ülkesinde, yurtdışına çıkmamış, halktan insanlar, çekik gözlü olmayanları
genelde Amerikalı ya da İngiliz sanıyor. Yurtdışına daha açık olanlar ise, bana ya Hintli ya İranlı
ya İtalyan ya İspanyol ya da Arap dedi şimdiye kadar. Bir de, bir Avustralyalı iş arkadaşı, ilk
görüşmemizde, söze “sen Kıbrıslı’sın değil mi?” diye başladı. Bu kadar ayrıntıya şaştım.
“Diyelim ki öyleyim, hangi tarafındanım?” diye sorunca, “Rum tarafı” dedi. Meğer,
Avustralya’da bana çok benzeyen Kıbrıslırum bir arkadaşı varmış. Biz komşularımıza çok
benziyoruz ve bundan gayet hoşnutum. Bütün bunların üstüne, Brezilyalı da olduğumu
öğrendim. Aslında, bu, bir yandan olumlu; İngilizce konuşarak pot kırmadıkça, kimse, yabancı
gözüyle bakmıyor.
Yaprak Sarması, Serbest; Sarılmamış Yaprak, Yasak
18:30’da vardım Sao Paulo’ya. Havaalanının verdiği ilk izlenim, 80’lerin Türkiyesi’nin devlet
daireleriyle benzerliği idi. Duvarları küçük kare parkelerle donatılmış. Hatta “İstanbul’daki kimi
apartmanların girişine benziyor” da denebilir. Giriş, çok hızlı oldu. Ne bir soru, ne kuşkuyla
bakan gözler. Oysa birkaç yıl önce Avustralya’dan çıkarken, beni bekletmiş, “kusura bakmayın,
pasaportunuzun sahte olup olmadığını kontrol etmemiz gerekiyor” diyerek bir sürü ülkenin
vatandaşının ömümden geçişini izletmişlerdi.
Brezilya vizesi için, uçakta, iki form dolduruluyor. Biri, giriş için; diğeri, gümrük için. Giriş
kartının Brezilya’dan çıkana kadar saklanması gerekiyor. 5 bin Dolar’ın üstünde para ve yiyecek
taşındığında, gümrüğe bildirmek gerekiyor. Ben de, İstanbul’da, havaalanında beklerken çantaya
yaprak sarması konservelerini, yeşil ve siyah zeytinleri ve cezeryeleri yüklendiğim için,
Gümrük’e gittim. Neyse ki geçirdiler. Bilginiz olsun diye, ne tür yiyeceklere izin vermediklerini
burada yazıyorum: Meyve, sebze, süt, peynir, tereyağı, yoğurt, bal, et, evcil hayvan mamaları,
yumurtalar vb.
Bir Soyguncu Olarak Brezilya
Çıktım, havaalanında ortalığı kolaçan ettim. Tüm yolculuklarım boyunca görüp göreceğim en
pahalı genelağı (internet) kullanmak zorunda kaldım (yalnızca “merhaba, ben Brezilya’ya
vardım” yazabilmek için 2 Dolar ödedim!) Brezilya, gittiğim ülkeler içinde en pahalısı. Sonra
Brezilya’nın güneyindeki Curitiba kentine gitmek üzere, Tiete Otobüs Terminali’ne giden
otobüsleri arandım. Benden sonra gelecekler için ayrıntı vereyim: Saatte bir falan kalkıyor.
Zemin katın çıkışında 4. peronda. Binmeden bilet almak gerekiyor. O da hemen durağın biraz
ilerisinde. Tuzlu mu tuzlu! 35 Reais, yani yaklaşık 20 Dolar. Çüş! Uzaklık da alt tarafı, 20-30
dakikalık. Havaalanında 1 Dolar, 1.91 Reais’ti. Resmi kur ise, yaklaşık 2.03. Havaalanları, döviz
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
13
bozdurana her ülkede kazık atıyor zaten. Havaalanında çıkışın üç yolu var: Kendi araban (elbette
yok), otobüs (35 Reais) ve taksi (daha da pahalı). Zaten yolcuları bu kadar soyup soğana
çevirmeleri, Brezilya ile ilgili baştan olumsuz bir izlenim bıraktı.
5 Numaralı Hürmüz
Brezilya’da yankesiciliğin yaygın olduğunu, dikkatli olmak gerektiğini duya duya aşırı tedbirli
birine dönüştüm. Brezilya’ya gelmeden kıytırık bir telefon almıştım ki dikkat çekmeyeyim. Tiete
Otobüs Terminali’nde 10 Reais’e (yaklaşık 5 Dolar) bir SİM Kart aldım, ama henüz numarayı
çevirmeyi başaramadım. Kontür yüklenip yüklenmediğini anlayamadım. 12 Reais’lik kredi
aldım ama işe yaramadı. Yine de iyidir. İnsanın numarasının olması güzel bir duygu. (İki
anlamda da) Bende ne numaralar var.:) Şu an cüzdanımda, beş ülkenin SİM Kartı var. Gittiğim
gibi takar kullanırım. Bu ülkeler: Vietnam, Türkiye, Tayland, Malezya ve Brezilya. Sonuç
olarak, artık bir Brezilya numaram var.
Troçkist Bir Gece
Gecenin sürprizi, bir Troçkist’ti. O da herkes gibi beni Brezilyalı sanarak, “biz Troçkist’iz; bu da
gazetemiz. Satın alır mısın?”dedi. Tek sorun, ne ben onun bildiği dilleri biliyorum ne de o benim
bildiğim dilleri. Ama İspanyolca olarak “Brezilya’da ilk günüm. Portekizce okuyamıyorum”
dediğimde anladı. Dedim, “kusura bakma, Latin Amerikalı değilim.” O da, “İtalyan mısın?”
dedi.:) En son akla gelen, Türkiye.
Curitiba biletini aldım (İtapemirim Şirketi). 81 Reais (yaklaşık 41 Dolar) ve 6 saat yolculuk.
Yataklı otobüsmüş. 23:45’te kalkıyor, 06:00 gibi Curitiba’da oluyor. 1 saat var otobüse. Zaman
varken, yazayım dedim.
(Ertesi gün, Curitiba ve Curitiba’da yaşayan Türkiyeli yazarla tanışma ve sohbet)
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
14
(3)
Curitiba’da İlk Gün
31 Mayıs 2012, Curitiba, Brezilya
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-ilk-gun.html
Sabah 5:30’da, rahat bir yolculuktan sonra, Curitiba’ya vardım. Bu arada, unutmadan, benden
sonra gelecekler için, diğer yolculuk seçeneğini de açıklayayım: Webjet, Brezilya’nın ucuz
biletli havayolu. Neredeyse otobüsle aynı paraya (90 Reais), Sao Paulo-Curitiba uçağı var.
Ancak, ek bavul parası ödemek zorunda kalınabilir ve uçuş, her saatte değil. Ayrıca, Webjet’in
ofisi, havaalanının dışında kalan 4. Terminal’de ve buraya otobüsle gitmek gerekiyor (yürüme
uzaklığında değil). Son olarak, otobüsün yararı şu: Brezilya gibi pahalı ülkelerde, gece
otobüsüne binerek, otel parasından kurtulmuş olacaksınız. (Webjet dışında GOL ve TAM adlı
havayolları var; ama onlar, pahalı.)
Yabancı Havası Vermemek İçin
Otobüs, yataklı değildi; yalnızca ayak uzatmalık minderi vardı, ama rahattı. Vietnam’da iki kere
yataklı otobüse bindim, Brezilya’ya gelmeden önce. Orada daha rahat ve daha ucuzdu, ama
olsun. 30-40 kişilik otobüste yalnızca 5 yolcunun olması, doğrusu garipti. Sürücünün yola
çıkmadan önce karşımıza geçip bize yol bilgileri vermesi ve sözlerini “iyi yolculuklar” diye
bitirmesi güzeldi. Şimdi Curitiba Otobüs Terminali’nde havanın aydınlanmasını bekliyorum.
Ondan sonra, karşıdaki otellerden birine bakacağım. Sao Paulo, 25 dereceydi. Burası, daha soğuk
ve yağmurlu. Bu nedenle bavuldan kışlık montu çıkardım, giydim. Yabancı havası vermemek
için resim çekmiyorum burada. Zaten çok ilginç bir görüntü yok şimdilik. Terminal işte, ne
beklenebilir ki... Gezi rehberi falan da okumuyorum; oradan da yabancı olduğumu anlarlar
rahatlıkla.
Devamını, ertesi gün, otelden yazıyorum:
Sonra hava aydınlandı. Bir baktım ki, her taraf, otel. (Rüya değil gerçek!) Birkaç otele baktıktan
sonra, terminalin karşısındaki bir otele daldım. İspanyolca sordum soruşturdum; Portekizce
yanıtlarını da çoğunlukla anlamadım; ama onlar beni anladıkları için, sorun, çözüldü. 49
Reais’lik (yaklaşık 25 Dolar) bu otel, bu fiyata bulunabilecek en düzgün otellerden biri. Daha
önce yazdığım gibi, Brezilya, pahalı bir yer. Otel ücretleri, uçuk. Dışarıdan pek matah
görünmeyen otelde, kablosuz bağlantı olması, harika oldu; çünkü buradaki bütçeye uygun
otellerde bağlantı olmuyor, olan yerlerde de ücretli oluyor. Odada küçük bir televizyon, yatak,
banyo, 2 masa ve sandalye var. Yani bir yazar için gerekli olan herşey. Tek eksik, buzdolabı. Ha
bir de su ısıtıcı; ama daha önceki listeden görüleceği gibi, küçük bir su ısıtıcı taşıyorum yanımda.
Neden Curitiba?
Curitiba’ya gelişimin 3 nedeni var. Öncelikle, Sao Paulo, özellikle bölgeye yeni gelen biri için
oldukça tehlikeli. Güpegündüz soygun, olmadık olay değil. Merkeze yakın yerlerde bile kafaya
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
15
silah dayayıp “ya paranı ya canını” diyebiliyorlar. Latin Amerika gezimin kötü bir deneyimle
başlamasını istemediğim için, Sao Paulo’ya vardığım gibi, görece güvenli olduğu söylenen
Curitiba’ya geçtim. Olası bir soygundan daha az zarar görmek adına da, gizli cepli donlar
yaptırdım. İkinci neden, Curitiba’nın dünyanın en yaşanılır kentlerinden biri olarak anılması. Bu
kentin diğer kentlerden farkını yerinde görmek istedim. Üçüncü neden ise, 2007-2012 arasında
her pazar Asya-Pasifik üstüne köşe yazısı yazdığım Evrensel Gazetesi’nin Latin Amerika
yazılarını yazan ve Curitiba’da yaşayan Erol Anar’la tanışmak, görüşmek. Gitmeden onunla
yazışmıştık.
Otele yerleşir yerleşmez, ona bir e-posta attım ve hemen yanıt aldım. Meğer, kaldığım otele çok
yakın oturuyormuş. Evinden çıkıp yürüyerek otele gelmesi, 5 dakikada oldu. Böylece keyifli
sohbetimiz başladı.
BR 101: Brezilya Mutfağı’na Giriş
Dışarı çıktık. Ahmak ıslatan türünden hafif hafif yağarmış gibi yapıp insanı kısa sürede
sırılsıklam eden yağmur, buradaki sonbaharın bir göstergesi olarak görülebilir (Haziran’a 6 ay
ekleyince, çıkıyor karşımıza Güney Yarımküre mevsimleri). Terminalin olduğu Av.Pres.
Affonso Camargo boyunca yürüdük. Yolda, sağda, Belediye Pazarı’na (Mercado Municipal,
http://www.mercadomunicipaldecuritiba.com.br/) girdik. Tipik bir semt pazarı, fakat tertemizdi.
Balık, akvaryum balığı, meyve-sebze, et, çerez türü ürünler vardı. Affonso Camargo’da devam
edip Alışveriş Durağı’na (http://www.shoppingestacao.com.br/) geldik. Burası, alışveriş
merkezine çevrilmiş eski tren istasyonu. Dünyanın dört bir yanındaki çirkin alışveriş
merkezlerinden sonra, bu yapı, hoşuma gitti. Alışveriş Merkezi’nin içinde küçük bir Tren Müzesi
de var. Curitiba’nın en büyük kitapçısı burada. Giriş katında, ilk Brezilya kahvaltılıklarını
denedim. Peynirli çörekleri (Pão de queijo) ünlü, ama adı yanlış bence: Türkiye’deki azıcık
peynirin, bol hamurun ve bol boşluğun tersine, Brezilya’nın peynirli çörekleri, aslında ‘çörekli
peynir’ olarak adlandırılmalı; çünkü çok ince bir hamur tabakasının altı, tümüyle peynir. Tavuklu
çörek de (coxinha) lezzetliydi. Üçüncüsü ise, Arapçası ‘kibbeh’ olan (Portekizce’de ‘gibi’ olarak
okunuyor) bildiğimiz içli köfte. Brezilya’da, başta Lübnanlılar olmak üzere birçok Arap
yaşadığından, Arap yemekleri, Brezilya Mutfağı’nın bir parçası olmuş durumda. Brezilya
Mutfağı’nda, açık büfeler, önemli bir yer tutuyor. 5 Dolar’a sınırsız et gibi uçuk büfeler var. (Bu
tür lokantalardan çok korkuyorum; kilomu kısa sürede ikiye katlarım diye.:)) Kiloyla yemek
yenen lokantalar da var. (Bu konuda daha sonra yazacağım.) Curitiba’nın otobüs sistemi,
dünyaca ünlü: Duraklar, tüp biçiminde. Otobüsler, çifte körüklü oldukları için, kısa sürede çok
sayıda insanı rahat bir biçimde taşımak açısından başarılı. Yol üstünde küçük çaplı bir grev
vardı; ancak, ortada kimsecikler yoktu.
Türkler Niye Aşırı Seks Düşkünü?
Evrensel yazarı Erol Anar’la, uzun uzun, edebiyat, siyaset ve Brezilya üstüne sohbet ettik.
Yıllardır burada yaşıyor. Türkçe’de yayınlanmış çok sayıda kitabına ek olarak, Portekizce’ye
çevrilmiş kitapları var. Yeni bitirdiği son kitabını (bir roman) Portekizce olarak yazmış. Asi kıta
çapında büyük bir yazar olacağına kuşku yok (zaten şimdiden olmuş durumda; ama yıllar içinde
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
16
daha da tanınacak). Birikim, deneyim, yetenek ve enerji açısından hiç bir eksiği yok; fazlası var.
Brezilya gazetelerinde yazarlık deneyimlerine sahip olması da ek bir artı. Ona Brezilya hakkında
çeşitli sorular sordum. Sağolsun, saatlerini ayırıp uzun uzun anlattı. Brezilya ile ilgili olarak
anlattıkları içinden en dikkatimi çekenler şunlardı (umarım hiç birini yanlış aktarmıyorumdur):
- Sao Paulo’da, ATM’leri dinamitle patlatıp para çalmak, yaygınmış. Curitiba’da yaygın
değilmiş; çünkü burası küçük bir yer olduğundan, soygun yapanın kaçacağı yerler belliymiş;
yakalaması, kolay oluyormuş.
- “Eski gerillalar, devlet başkanı oluyor” heyecanının (bakınız güncenin ilk bölümü) ardındaki
öykü, hiç de uzaktan göründüğü gibi değilmiş. O noktaya gelene dek, binbir şekle giriyorlarmış.
Örneğin, sendikacılıktan gelen üst düzey devlet görevlileri (sosyalist partilere bağlı olmalarına
karşın), grevcileri eşkıyalıkla suçlayabiliyor, üzerlerine yürüyebiliyorlarmış. İktidara gelenlerin
sosyalistliği falan kalmıyor. Üstelik, Brezilya, Bush’un bölgede ziyaret edebildiği iki Güney
Amerika ülkesinden biriymiş (diğeri, Kolombiya). Lula, bu durumu, “dünyadan yalıtılmış olarak
yaşayamayız” diyerek savunuyormuş. Ülkenin düzeni, sosyalizme geçişi yaşayan bir kapitalist
düzenden çok, kapitalizmi baki bir düzen niteliği taşıyormuş.
- Düşünce özgürlüğü açısından Brezilya, Türkiye’ye göre çok daha rahatmış. Yayınlar üstünde
sansür, neredeyse yokmuş. Vatandaşlar, devlet görevlileriyle yüzyüze gelip onlara meydan
okuyabiliyor, sert çıkışlar yapabiliyormuş. Kimse de kimseye, bunun için ne saldırıyor ne
adamlarını saldırtıyor ne de dava açıyormuş.
- Brezilyalı dişiler, “Türk’üm” dendiğinde, “Türkler, niye aşırı seks düşkünü?” diye
soruyorlarmış. “Nereden anladın?” deyince, yanıt şu: Sanal ortamda kısa sürede lafı sekse getirip
“soyun” falan diyorlarmış. Artık sanal ağına hiç Türk eklememe kararı alanlar varmış.
Bastırılmış cinsellik işte.
Bu bölüm, çok –miş’li, -muş’lu oldu; ancak, bölgeyi çok iyi bilen bir yazarın yanında, benim -
miş’li, -muş’lu olmam, çok doğal; öyle olmalı zaten.
Bende O Kadar Da Numara Yokmuş Meğer
Yardım gerektiren iki konu vardı: Birincisi, dün aldığım SİM kartı kullanılabilir duruma
getirmek. Açıklamalar, Portekizce olduğundan zorlandım. Sonra yazar abimiz, bu konuya el attı
ve yabancıların telefon numarası sahibi olamadığını öğrendik! Numaranın kullanılabilmesi için,
SSK ya da kimlik numarası gibi bir numara giriliyor. Abi, kendininkini benim için girmesine
karşın, yine de çalışmadı. Bunu, şubeye sorduğumuzda, kazıklandığımı anladık. Nasıl oluyorsa,
numarasız bir hatmış bu. Eski numarası olanların kullanabileceği bir hatmış. Yani yandı SİM’e
verdiğim para da krediler de. Bunu bilmelerine karşın satmışlar bana yine de. Toplam zarar, daha
ilk günden 22 Reais (yaklaşık 11 Dolar). Neyse ki, büyük bir tutar değil. Brezilya’da fazla
durmayacağım için, yeni bir SİM almamaya karar verdim.
Diğer sorun, priz idi. Brezilya’nın prizleri, garip. Kimisi, hiç bir ülkede görmediğim türden üçlü
prizler. Kimisi, Vietnam ve Tayland’da kullanılan çift prizler. Ancak, Avrupa/Türkiye türünden
kalın prizler kullanılamıyor. Bu, Asya’da çok kolay çözülebilecek bir sorundu. Küçük
bakkallarda bile ikiliyi üçlüye üçlüyü ikiliye vb. çevirecek ek prizler rahatlıkla bulanabilirken,
burada farklı yerlerdeki 3 farklı dükkana girdik, bulamadık. Neyse ki sonuncuda bulabildik.
Artık, iyice umudumu kesmiş; “Brezilya’da bilgisayar kullanamayacağım herhalde” demeye
başlamıştım. Cep telefonum ise, Asya prizine uyduğu için, en azından, bağlantı sorunum yoktu.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
17
Özetle, buraya gelecek olanlar, gelmeden önce, prizleri iyice bir incelesin; bulabiliyorlarsa ek
prizleri yanlarında getirsinler.
Gökyüzünde 425 Fil!
Oradan küçük çaplı bir süpermarkete gidip Türkiye’deki damak tadına en uygun olan
ekmeklerden aldık. ‘Fransız ekmeği’ diye geçen bu ekmekler, yuvarlak ve hamburger
ekmeğinden birazcık daha büyük. “İçmedim” dememek için, Brezilya biralarının her birinden
aldım (Brahma, Gold, Bavaria, Skol ve Kaiser). Henüz içmesem de, her an içilmek üzere
bekliyorlar.:) Çörekli peynirden vb. aldım. Süpermarketteki ürünlerin çoğu, tropikaldi ve bunları
Vietnam’dan biliyordum. Ancak, bilmediğim tek meyve suyu olan, akaju suyunu aldım; şekerli
su gibi geldiği için pek beğenmedim. Özellikle Arjantin’de yaygın olan mate çayından (sallama
poşet) aldım, gece boyu su ısıtıp mate içtim. Bu, bölgeye özgü bir ottan yapılıyor. Birkaç tane
yine Brezilya’ya özgü fincanlık hazır çorba aldım. Belediye pazarından muz ve mandalina alınca
herşey tamam oldu. Zaten hava kararınca dışarı çıkmak tehlikeli olduğundan, artık otele
kapanma zamanı gelmişti. Otelin kapısının gündüz bile kilitli olması; yalnızca kapıyı çalan,
tanıdık biriyse açılması; ülkedeki ve kentteki suç oranının yüksekliğiyle ilgili bir fikir verir
herhalde.
Latin Amerikalı yazarların özlü sözlerini inceliyorum. Bunlardan biriyle bitireyim:
“Soru: Siz gerçeküstü olayları öyle ince ayrıntıyla anlatıyorsunuz ki, bu, onlara kendi
gerçekliğini veriyor. Bu, sizin gazetecilikten öğrendiğiniz birşey mi?
Gabriel Garcia Marquez: Bu, yazına da uygulayabileceğiniz bir gazeteci numarası. “Gökyüzünde
filler uçuyor” derseniz, kimse size inanmaz. Ama gökyüzünde 425 fil olduğunu söylerseniz,
büyük olasılıkla size inanırlar.”
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
18
(4)
Curitiba’da İkinci Gün
Dr. Ulaş Başar Gezgin, 1 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-ikinci-gun.html
Sabah, Erol Anar ve Senyor Ronaldo, beni arabayla aldılar; gezdirdiler. İlk olarak, Oscar
Niemeyer Müzesi’ne gittik (http://www.pr.gov.br/mon/). Müze, adını, büyük mimar ve komünist
lider Oscar Niemeyer’den alıyor. 1907 doğumlu olan ve hâlâ aramızda olan çınar, Brezilya’nın
başkenti Brasilia’daki birçok yapının mimarı olarak dünya çapında bir üne sahip. Yapı, göz
biçiminde olduğu için, müzenin halk arasında ‘Göz Müzesi’ olarak anıldığı da oluyor.
Körler Okulundaki Çocuklar
Müzede, Oscar Niemeyer’le ilgili sergiler dışında, kısa süreli resim, fotoğraf, karikatür, tasarım
vb. sergileri oluyor. Biz gittiğimizde, Jorge Zalszupin’in mobilya tasarımları sergileniyordu (bkz.
http://brazilianfurnituredesign.com/en/designer/modern/jerzy-jorge-zalszupin/ ).
Bir Brezilya bankası olan Itau Bankası’nın 1911-2011 arasındaki Brezilyalı sanatçıları kapsayan
koleksiyonu olan ‘1911 - 2011 - Arte Brasileira e Depois, na Coleção Itaú’ görülebiliyordu (bkz.
http://www.fcs.mg.gov.br/agenda/2175,1911-2011-arte-brasileira-e-depois-na-colecao-
itau.aspx).
Oscar Niemeyer yanında, mimar João Filgueiras Lima’nın ilginç tasarımları, görülmeye değerdi
(bkz. http://www.museuoscarniemeyer.org.br/leleentrada_abril2012.html ).
Kadınları konu alan resim sergisi de güzeldi (bkz.
http://revistacontemporartes.blogspot.com.br/2011/07/o-eterno-feminino-e-seu-universo.html )
1911’de Paranagua’da doğan ve 1980’de Curitiba’da hayata gözlerini yuman satranç ustası,
heykeltraş ve tasarımcı Erbo Stenzel’in çeşitli portreleri, satranç odası olarak tasarlanmış bir
salonda sergileniyordu (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=J5zA1QFz51Y ).
Müzenin göz bölümünde ise, Brezilyalı bir çizerin yaşamı anlatılıyor ve çizimleri sergileniyordu.
(http://www.museuoscarniemeyer.org.br/exposicoes/potysite.html )
Sovyet döneminin en önemli fotoğrafçılarından olan ve daha sonra sansür edilmiş Litvanyalı
fotoğrafçı Antanas Sutkus’un (d.1939) fotoğrafları da (körler okulundaki çocukların fotoğrafları,
özellikle etkileyiciydi), sergilenenler arasındaydı (bkz. http://www.artnet.com/artists/antanas-
sutkus/ )
Müzeden, bugünlerde Uluslararası Curitiba Film Festivali’nin gerçekleşmekte olduğunu
öğrendik (bkz. http://olhardecinema.com.br/ ). Festival’de, Brezilya, ABD, Fransa, Almanya,
Portekiz, Şili, İzlanda, Irak, İspanya, Kolombiya, Bulgaristan, İngiltere, Arjantin ve Hollanda
yapımı filmler gösteriliyor.
BR 102: Brezilya Mutfağı’na Giriş-2
Müzeden sonra, Senyor Ronaldo, sağolsun, beni, Brezilya ev yemeklerini öğrenmem için evine
götürdü. Eşinin ve torunlarının oturduğu evde, karşılıklı öğlen yemeği yedik. Teyzenin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
19
Vietnam’dan geldiğimi öğrenince, ilk iş olarak, parmağıyla tetik çekme işareti yapması,
eğlenceliydi.:) Televizyonda, dünya voleybol şampiyonası vardı; Kanada ile Polonya oynuyordu.
Brezilya sofralarında, klasik olarak, pilav, kuru fasulye (sos nedeniyle koyu bir renkte) ve
makarnanın geldiğini öğrendim. Pilav ve makarnayı birlikte yiyen millet, hatta yanında ekmek de
yiyebiliyor! O zaman, ülkede bu kadar kilolu insan olmasına şaşmamalı. Bir de, zaten, ülkenin
bol yağlı etleri, ünlü. İçecek olarak, elbette kola, mate (daha önce belirttiğim gibi, bölgeye özgü
bir ottan yapılan çay ve içecek) ya da tropikal meyvelerin suları içiliyor. Kahve, çok yaygın;
çayın tiryakisi, daha az.
“Seks Yoksa Gerilla da Yok”
Üçüncü durağımız olan Botanik Bahçesi’ne giderken, yolda bir trafik kazasına tanık oluyoruz.
Birbirini yumruklama diye bir olay yok. Portekiz etkisindeki Latin Amerika’nın yumuşak,
laylaylom olduğu söyleniyor (ya da Taycası’yla ‘sabay sabay’). Botanik Bahçesi, Curitiba’nın
simgesi (bkz. http://www.curitiba-parana.net/parques/jardim-botanico.htm ). Asya’daki botanik
bahçelerine göre daha küçük bulsam da, yine de, yapısı, hoş. Burayı dolaşmak, yarım saati
bulmaz ve bulmuyor. Girişteki kahvede, mateler ve kahveler eşliğinde, havadan sudan, siyasetten
yaşamdan konuşuyoruz.
Latin Amerika’daki gerilla hareketlerinin, Che’nin yolundan oldukça uzaklaştıklarını
öğreniyorum; ancak bu, Türkiye’de pek bilinmiyor. Solda en kitlesel olan gelenekten gelenlerde,
bir Latin Amerika nostaljisi var. Latin Amerika’yla ilgili bilgileri, genellikle 40 yıllık. 40 yılda o
köprüden ne sular aktı... Şöyle bir fark (hem fark hem FARC) ortaya çıkıyor örneğin: Günümüz
Latin Amerikası’nın gerilla hareketleri, uyuşturucu ve insan ticaretinde başı çekiyor. Bu işler,
temel gelir kaynakları. “Devrim için uyuşturucu da satarım insan da” diye bakıyorlar. Böyle
olunca, bu örgütler içinde çürüme başlıyor. Mafyayla gerilla arasındaki farkı gören, beri gelsin.
Oysa Türkiye’de bir örgüt, uyuşturucu ve/ya da insan ticareti yapıyor olsa bile, “evet yapıyorum”
diyemez; bunlara karşı olan bir kamuoyu var Türkiye’de. Seks de bir diğer konu. Latin
Amerika’da, gerillalar arasında seks, serbest. Zaten (anlatıcı burada beni güldürüyor:)), seks
yoksa, Latin Amerika’da kimse gerilla olmazmış. Türkiye’de ise, seks, yasaktır birçok örgütte.
Latin Amerika gerillalarının çocuğu olursa, örgüt, alıyor; gerillalarının yakınlarının yanına teslim
ediyor. Çocuğun gerillalarla birlikte yaşaması, yasak.
Hay Seni Gerillalar Kaçıra
Sosyalist bir arkadaşım geliyor aklıma. Diyordu ki, “Latin Amerika’ya gideyim, gerillalar beni
kaçırsın, bizim devletten fidye alsınlar. Onlara bir yararım olmuş olur.”:) Şaka olarak güzel de;
bunu gerçekten düşünen çılgına, anlatıcı şunları söylüyor: Bu hareketler, sen sosyalistmişsin
değilmişsin, bakmıyor. İsterse öldürür, isterse beterini yapar. Adamlarda etik değer yok ki, seni
neci olduğuna göre değerlendirsin. Bu sosyalist arkadaşım, bu yarı-şaka yarı-ciddi
düşüncesinden vazgeçmişti sonradan; şöyle diyerek: “Bu devlet, benim için para ödemez. Tam
tersine, “çok şükür bu heriften kurtulduk” der.” Ben de ekleyeyim: Bir de şunu diyecekler:
“Teröristle pazarlık olmaz.” :)
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
20
Brezilya’da Hapisteyiz
Alıyor diğer anlatıcı, sözü; ve Brezilya’daki şiddet olaylarının yaygınlığından söz ediyor (bunu
Portekiz etkisinin yumuşaklığı görüşü ile çelişkili buluyorum). Kaç tane arkadaşının
soyulduğunu, yaralandığını vb. anlatıyor. Suçlular yakalanıyor; hapse giriyor; ama hapisler, çok
kalabalık. Şartlı tahliyeyle çıkma seçeneği var. Böylece tahliye edilenler, yine birilerini soyuyor.
“Benim vergimle, hapistekileri doyuruyorlar. Olmaz olsun.” diyor anlatıcı. Haklı elbette. Ama
havaalanından 20 dakikalık bir uzaklık için yaklaşık 20 Dolarlık bilet kesen bir ülkede, suç
oranının yüksek olması, o kadar şaşırtıcı olmasa gerek. Düşük maaşlı askerin ve polisin bile,
sivilleri giyip soygun yaptığı da dile getiriliyor. Öte yandan, bu durumu tümüyle yoksulluğa
bağlamak, yanlış. İkinci vatanım Vietnam’da, insanlar, yoksul; ama çalmıyorlar. Vietnam’da,
aile yapısı, çok güçlü. Uzak akrabalar bile, yakın akrabalar kadar yakın sayılıyor. Annenin
kardeşi de dayı, annenin kuzeninin dayısının halasının oğlu da (attım şimdi) dayı. Çin’de,
Küba’da, Sovyetler’de devrim önderleri, ‘amca’, ‘dayı’ vb. olarak adlandırılmaz; ama
Vietnam’da Ho Çi Min, Ho Amca’dır. Herkesin amcasıdır o; ailemizden biridir. Belki bu güçlü
aile yapısıdır Vietnam’da yoksulluğa karşın suç oranının düşük olmasını sağlayan. Vietnam’da,
istediğim saatte, hiç bir kaygı duymadan rahatlıkla dolaşabiliyorken; Brezilya’da, hava karardı
mı, otele hapislik başlıyor. “Yaşasın Vietnam!” desem, yadırgayan olur mu?
Telli, Telli, Telli, Şu Telli Opera
Bugün, son durağımız, Ópera de Arame, diğer adıyla Telli Opera (bkz. http://www.curitiba-
parana.net/opera-arame.htm ). Bu, sanat etkinliklerinin yapıldığı saydam bir yapı. Buraya suyun
üstündeki telli yol üzerinden gidiliyor. Muhteşem bir doğa güzelliğinin ortasında. Bir yanında
ise, bir çağlayan var ki, sesiyle, motorlaşmış kafalara format atmayı başarıyor. Çıkarken,
karşıdaki dükkandan şeftali şarabı alıyorum. Dönerken, yolda bir sürü üniversite görüyoruz.
Halil Cibran Meydanı, Arap Anıtı, Curitiba Halk Parkı (Passeio Público, bkz.
http://www.parquesepracasdecuritiba.com.br/parques/passeio-publico.html) ve eyalet ve belediye
yapıları, yolumuzun üstünde.
Eve dönüyorum. Bedenim hâlâ Vietnam’a ayarlı olduğundan, geldiğim gibi uyuyakalıyorum. Bir
uyanıyorum ki geceyarısı... Gazeteye bir Curitiba yazısı yazıp gönderiyorum...
Teşekkürler Erol Anar! Teşekkürler Senyor Ronaldo!
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
21
(5)
Curitiba’da Üçüncü Gün
2 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-ucuncu-gun.html
Öğleden sonra, döviz bürosuna ve otobüs terminaline gittik. Meğer, havaalanında kazık
yememişim; çünkü Brezilya’da yabancılara daha düşük bir kur uygulanıyormuş. O zaman,
doğrusu şu olacak: Brezilya’da tek kazık yiyen ben değilim. Resmi olarak, 1 Dolar, 2.03 Brezilya
parası; ama bize 1.92 oluyor.
Sabahın Köründe Buenos Aires’e
Oradan otobüs terminaline geçip pazartesi sabahı için (4 Haziran) Buenos Aires bileti aldık.
Benden sonra gelecekler için ayrıntı vereyim: Curitiba’dan Buenos Aires’e giden tek otobüs
şirketi, Pluma. Bilet, 316 Reais (yaklaşık 160 Dolar). Yol, 30 saat sürüyor. Otobüs, yarı-yataklı
ve içinde tuvaleti var. Tek sorun, sabah 5:30’da kalkması. Sıkıntı, uyanmak değil de, sabahın
karanlığında soyulma olasılığının yüksek oluşu. Umarım, pazartesi sabahı soyulmam.:( Olası bir
durumda zararı en aza indirmek için, Vietnam’dan aldığım kredi kartını, Türkiye’den aldığım
Paramatik kartını ve üzerimdeki parayı gizli ceplerime yerleştirdim. Bileti, cüzdanımdan
çıkardım. Cüzdanımı alırlarsa, bilet, cebimde kalacak böylece. Cüzdana da bir miktar para
koydum ki kuşku uyandırmasın. Pasaportun birçok fotokopisini çektirmiştim daha önce, böyle
durumlar olabileceğini tahmin ederek. Bakalım ne olacak...
5 Haziran Salı günü 11:30’da Buenos Aires’te olacağım. Aslında, yol üstünde olan Uruguay’ın
başkenti Montevideo’ya gidecektim; ama stratejik olarak Buenos Aires’e geçmek, daha mantıklı
geldi. Zaten Curitiba’dan Montevideo’ya otobüs yok. Buradan Porto Alegre yapıp oradan
Montevideo’ya geçmek gerekiyor. Buenos Aires’ten Montevideo’ya vapur var, 3 saat sürüyor;
oysa, otobüsle 10-12 saat sürüyor. Buenos Aires’e yerleştikten sonra, vapurla günü birlik olarak
Montevideo’ya gideceğim.
Neden Bu Kadar Kısa?
Brezilya’da az kalmamın nedenleri şunlar:
- Portekizce bilmediğimden iletişimde büyük zorluk çekiyorum. İspanyolca bildiğim için,
Arjantin gibi İspanyolca konuşulan ülkelerde hem daha rahat hareket edebileceğimi hem de
kültürün içine daha çok girebileceğimi tahmin ediyorum.
- Brezilya’daki ‘vahşi batı’ havası, katlanılır gibi değil.
- Buenos Aires’te sanat etkinlikleri daha fazla.
- Görüşme yapmayı düşündüğüm üniversiteler, Buenos Aires’te.
- Brezilya, aşırı pahalı bir yer. Arjantin, daha ucuz.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
22
İtalyan Mahallesi’nde
Bugün Curitiba’nın İtalyan mahallesi olan Santa Feliçidade’ye gittik (bkz. http://www.curitiba-
parana.net/santa-felicidade.htm). Yapılar, çok etkileyiciydi. Dünyanın öbür ucuna gidip küçük
bir Roma yapmışlar (bu yapılar, köle emeğiyle yapılmışsa, bütün olumlu yorumlarımı geri
alacağım). Şato biçimindeki lokantalar, muhteşem. Türkiye dışındaki Türk mahallelerini
düşündüm. Türkiye’de sivil mimarlık, çok zayıf. Mimarlık, çoğunlukla, dinsel yapılar ve saraylar
için işe koşulmuş. Diasporadaki Türk mahalleleri (varlarsa) çirkinler, genelde... Ama buraya,
İtalyan mahallesine bakıyoruz: Ne bey ne paşa ne Papa gelip “buralara şöyle şöyle yapılar dikin”
demiş. Bu yapılar, halk mimarlığının müthiş ürünleri. Avrupa’nın ahlaksızlığını almadığını iddia
edenler! Onu zaten almışsınız; onu almışken mimarlığını da alın da; en azından, İstanbul, tüm o
ucubelerden kurtulsun...
İtalyan Mahallesi’ne doğru giderken ve mahallenin kendisinde, dindar İsacılar, bildiri dağıtıyor.
Herbiri, JESUS (İsa) sözcüğünün bir harfini taşıyan tişörtler giyen gençler, yanyana durup
pankart açıyorlar. Yolda duran araçlara, tutucular, gazetelerini satmaya çalışıyor. Sanıldığının
tersine, Brezilya’nın Katolikleri’nin serbest düşünceli olduklarını ama Evanjelik olarak
adlandırılan yeni akımların (bizim gördüklerimiz de bunlardandı) çok tutucu olduğunu,
içlerinden günah diye saçını kestirmeyenlerin bile olduğunu öğreniyorum. Türkiye’de daha o
aşamaya gelinmedi; şimdilik, kürtaja, sezaryene falan karışıyorlar; saç kesmeye, sıra, daha sonra
gelecek.
BR 103: Brezilya Mutfağı’na Giriş-3
Odaya dönmeden, yakındaki bir açık büfe lokantasına daldım. Büfede yaklaşık 10 çeşit yemek
vardı ve üstüne et seçiliyordu. Rastgele bir et seçtim (fillet). İçecek dışında, 9.5 Reais’ti (5
Dolar). Yanına gelen bira (markası, Skol’du), 4 Reais’ti (2 Dolar). Bu kadar pahalı ülkede, bu
kadar ucuz açık büfelerin olması ilginç.:) Türkiye’de olsa, kedileri, eşekleri, atları vb. soslayıp
yedirirlerdi bize et diye.:) Yemekler şunlardı: Düz pilav, kıymalı makarna, çeşit çeşit sosisli ve
koyu soslu kuru fasulye, muz kızartması, etli vb. lazanya, buzlu brokkoli, turp, kıvırcık salata vb.
Yani çoğunlukla, göbek yapan yemekler...
Futbol Müzesi
Evde, Sao Paulo’da aldığım ücretsiz sanat dergilerini ve sanat duyurularını inceliyorum: Sao
Paulo Senfoni Orkestrası’nın izlencesinde, şu adlar dikkatimi çekiyor: Mussorgsky, Çaykovski,
Brahms, Mozart, Sibelius ve Bela Bartok.
Elime tutuşturulan Sao Paulo haritasının arkasında, çeşitli reklamlar arasında, açık saçık bir
kadın resmi oluşu, dikkatimi çekiyor. ‘Companhia Das Calcinhas’ adlı şirketin reklamı bu. ‘Don
şirketi’ anlamına geliyor! Sitesine bakıyorum; açılışında, seks şirketi yazıyor. Tayland’da ve
Avustralya’da, seks ticaretinin turist kitapçıklarında ve dergilerinde açıkça tanıtımının
yapıldığını ve iletişim bilgilerinin verildiğini bildiğimden, bu reklam, bana hafif geldi. Yine de,
ilginç, elbette. Bir de, masum bir bikini reklamı var aynı yerde.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
23
Sanat duyuruları sayesinde, Sao Paulo’nun Tiyatro Gazetesi’nden haberdar oluyorum (bkz.
https://teatrogazeta.showare.com.br ). Latin Amerika Anıtsal Kuruluşu’nun (Fundação Memorial
da América Latina, http://www.memorial.org.br ) çok yoğun bir etkinlik izlencesi var: Traviata
Balesi, samba gösterisi, Ulusal Çocuk ve Gençlik Koroları Şenliği, diktatörlük dönemi boyunca
hapis yatmış Uruguaylı bir yazardan yazın üstüne söyleşi, gazetecilerden Amazon semineri vb.
Fnac adlı ‘Sao Paulo Etkinlik Rehberi’ altbaşlıklı dergide, Brezilya’nın belli başlı kentlerindeki
etkinliklere bir göz atıyorum (bkz. http://www.fnac.com.br ).
Etkinlik haberlerine yer veren bir diğer ücretsiz dergi ise, Época São Paulo
(http://epocasaopaulo.globo.com/ ). Elimdeki son dergi, Portekizce ve İngilizce olarak çift dilde
yayınlanan TimeOut Sao Paulo Dergisi (http://www.timeout.com.br/sao-paulo/en ). Bu derginin
Vietnam sürümü, Ho Çi Min Kenti’nde bulunabiliyordu. Dergi, Sao Paulo’da görülmesi gereken
yerler olarak şunları listelemiş:
- Centro Cultural São Paulo (http://www.centrocultural.sp.gov.br ),
- Instituto Tomie Ohtake (http://www.institutotomieohtake.org.br ),
- Museu de Arte de São Paulo (www.masp.art.br),
- Pinacoteca do Estado de São Paulo (http://www.pinacoteca.org.br/pinacoteca ),
- Praça Benedito Calixto (www.pracabeneditocalixto.com.br ) ve
- Museu do Futebol (www.museudofutebol.org.br ).
***
Yarın, Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü. Demek ki zamanı geldi! Sözlerimizi, Pablo
Neruda’nın, yakın dostu Nazım Hikmet’in ölümü üstüne yazdığı şiirle noktalayalım:
GÜZ ÇİÇEKLERİNDEN NÂZIM'A ÇELENK
Niçin öldün Nâzım?
Ne yaparız şimdi biz
şarkılarından yoksun?
Nerde buluruz başka bir pınar ki
onda bizi karşıladığın gülümseme olsun?
Seninki gibi ateşle su karışık
acıyla sevinç dolu,
gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım?
Kardeşim,
öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende,
denizden esen acı rüzgâr
kapacak olsa bunları
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir,
yaşarken seçtiğin
ve ölümden sonra sana barınak olan
oraya, uzak toprağa düşerler.
Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
24
al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını,
halkların savaşını, kendi dövüşümü
ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
veren dostluğundan yoksun.
Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmün izlerini görmüştüm ellerinde,
kinin oklarını aramıştım gözlerinde,
ama parlak bir yüreğin vardı,
yara ve ışık dolu bir yürek.
Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yana ektiğin çiçekler olmadan?
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekânı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler,
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.
Pablo Neruda
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
25
(6)
Curitiba’da Dördüncü ve Son Gün
3 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-dorduncu-ve-son-gun.html
Bu sabah, eski kent merkezinde kurulan pazar panayırını görmek için dışarı çıktım. Otelin hemen
yanındaki otobüs durağında bekliyordum. Ortalık, korkutucu bir biçimde ıssızdı. Pazar sabahları,
sokaklar, zaten birçok ülkede ıssız olur; ama Latin Amerika ülkelerinde, gerçekten, dükkanların
çoğu, kapalı oluyor; yollarda, in cin top oynuyor. Zaten, pazar günü dışındaki günlerde de,
dükkanların çoğu, 18:00’de kapanıyor. Yemeğini merak ettiğim çarşı lokantalarında bir türlü
yemek yiyemedim bu nedenle. Garip bir yer...
Müşteri Varsa da Pazar Yoksa da Pazar
Otobüsün 15 dakikada bir geçeceği söylenmişti. Beklerken, sarışın bir abla geldi, birşeyler
söyledi. Bugün otobüsün olmadığını bildiriyordu sanki bana; ama emin olamadım. Brezilya’da
para çarpmak için çok üçkağıt döndüğü için güvenemedim. Abla, otelime gidip oradaki görevliye
durumu anlattı. Ne İspanyolca ne İngilizce (ve elbet ne de Türkçe ya da Vietnamca) bilen
görevliye güvendiğim için, bugün otobüsün olmadığını anladım. E, tabi, pazar günü, Latin
Amerika ülkelerinde aile günü. Türkiye’de pazar günleri, hizmet kesimi çalışanlarının en çok
çalıştığı gündür, müşteri bol diye. Brezilya sistemi, pazar günleri müşteri varmış, yokmuş,
takmıyor.
Haritasız Gezgin, Neye Benzer?
Görevliden bir tarif aldım, ama tam anlayamadım. Birisi bana musallat olmasın diye hızlı
adımlarla ve sağı solu kolaçan ederek yürüdüm. Arabalar için olan tabelaları izledim. Karşıma,
‘Passeio Público’ (Halk Parkı) adlı geniş ve güzel park çıktı (bkz. http://www.curitiba-
parana.net/parques/passeio-publico.htm ). Birçok Curitibalı, pazar sabahını, burada, spor yaparak
ya da yürüyerek değerlendiriyordu. Oradan biraz ileride, dün arabadan gördüğüm Arap Anıtı’nı
(Memorial Árabe) buldum (bkz. http://www.guiaturismocuritiba.com/2011/06/memorial-arabe-
de-curitiba.html ). İşte burası, Halil Cibran Meydanı. Biraz ilerisinde, üstünde ‘Müller’ yazan bir
yapı gördüm. Curitiba’daki en büyük alışveriş merkezlerinden birinin adının ‘Müller’ olduğunu
anımsadım. Evet, bu, oydu. Yine yakınlarda, bir başka park gördüm. Bu parktaki heykellerin ve
kabartmaların üstünde, Curitiba’nın bağımsızlığından söz ediliyordu. Daha sonra öğrendiğime
göre, bu, Praça 19 De Dezembro (19 Aralık Meydanı) imiş. Yankesicilere davetiye çıkarmamak
için, haritalara bakabileceğim cep telefonumu cebimden çıkaramıyorum. Yabancı olduğumu
anlamasınlar diye, kağıt harita da açamıyorum. Bu nedenle, yol bulmak, zor oluyor. Asya’da,
açıyordum cebi ya da haritayı, heryeri buluyordum. Orada, öyle yankesici tehlikesi yoktu. Gerçi,
bir kez, Google Map’in bir yanlışını bulmuştum. Google Map’ın “şu var” dediği yerde, öyle
birşey olmadığı gibi, onun nerede olduğunu çevrede bilen kimse de yoktu. Her neyse...
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
26
Panayırda Bolivya ve Şili Börekleri
Panayırın eski kent merkezinde olduğunu anımsayarak, çevrede eski yapı olup olmadığına
baktım. Uzaktan bir kilisenin çan kulesi görünüyordu. O çan kulesine doğru yürüyünce, bir
meydana geldim. Burası, Praça Tiradentes (Tiradentes Meydanı) imiş. Zaten panayır da oradan
başlıyordu. Meydanın diğer tarafında, çiçekçi pazarı vardı.
Panayırda, ağırlıklı olarak incik boncuk ve elişi ürünleri satılıyordu. İlerisinde ise tablo satıyordu
ressamlar. ‘Feira do Largo da Ordem’ diye geçen panayır, yalnızca pazar sabahları
gerçekleştiriliyor (bkz. http://www.feiradolargo.com.br/ ); öğlene kadar toplanmış oluyor.
Alanda satılan birçok Brezilya yiyeceği yanında, Bolivya börekleri (empanadas bolivianas), Şili
börekleri (empanadas chileanas), Polonya ve İtalyan yemekleri vardı. Birer Bolivya böreği ve
Şili böreği aldım. (Bunların her biri, 5 Reais’ti (2.5 Dolar), yani iki anlamda da tuzluydu.)
Böylece, bu ileride gideceğim iki ülkenin böreklerini şimdiden tatmış oldum. Yeri gelmişken, bu
böreklerle ilgili olarak biraz ayrıntı vereyim: Dışarıdan bizim talaş böreğine benziyorlar; ancak,
talaş böreğinin iç boşluğunun tersine, bunlar, yoğun bir biçimde et ve sebzeyle dolular. Bir sosa
batırılıp yeniliyorlar. Görüntü ve içerik, ülkesine göre değişiyor. Sığır eti, domuz eti ya da
tavuktan yapılan Bolivya çöreğinde, patates, bezelye, havuç, yumurta ve zeytin olabiliyor. Şili
böreğinde, bunlara ek olarak, soğan, deniz ürünü vb. olabiliyor. Şili’nin Pasifik boyunca uzanan
bir kıyı ülkesi olduğunu; Bolivya’nınsa denizi olmadığını anımsatalım.
Alanda satılan meyve suları, tropikaldi ve Vietnam’dakilerin aynısıydı. Hiç yabancılık
çekmedim. Hatta Vietnam’da sık görülen şekerkamışçıları da buradaydı. Bunlar, bir makineyle,
şekerkamışlarını eziyor; suyunu satıyor. Bu su, katkısız, doğal şekerli su. Ben sevmesem de,
seveni çok.
Yiğit Devrimci Garibaldi
Yol üstünde, bir opera salonu büyüklüğünde olan, ancak giriş duvarı tümüyle cam olan yapı,
dikkatimi çekiyor. Burası, İtalyan Kültür Merkezi. Bu merkez, Türkiye’deki gibi İtalyanca dersi
veren, birkaç etkinlik yapan, küçük bir ofisi olan bir yer değil. Merkez, Curitiba’da yaşayan
İtalyanların buluşma noktası. Ben gittiğim sırada, birçok Brezilya İtalyanı, geleneksel köylü
giysilerini giymişler, sahneye çıkıp danslarını sergilemek için bekliyorlardı. Çocukların
danslarını izledikten sonra çıktım. Garibaldi Meydanı, yokuşun sonundaydı. Bilindiği (ya da
bilinmediği) gibi, Giuseppe Garibaldi (1807-1882), birleşik İtalya’nın kurucularından. Yıllar
önce ilginç yaşamının ayrıntılarını okumuştum. Yalnız İtalya’nın değil, Güney Brezilya’nın ve
Uruguay’ın bağımsızlığı için bizzat at sırtında yıllarca savaşmış olan bu efsanenin bu meydanla
anımsanması, ne hoş. Meydanın ortasında bir at başı var; ağzında da fıskiye. At, Garibaldi’nin en
yakın dostu. Garibaldi Meydanı’nı geçince, solda, Arap Camisi var. Zaten panayır da orada
bitiyor. Yol üstünde sokak müziği yapanlar var. Dinlemesi keyif veriyor.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
27
Kendini Çinli Diye Tanıtan Japonlar
Oradan geri dönüyorum, sağa sola bakınıyorum. Tiradentes Meydanı’ndaki Çin-Brezilya Açık
Büfe Lokantası, dikkatimi çekiyor. İçeri dalıyorum. İçinde ne Çin’e ne Brezilya’ya özgü yemek
var. Tavuk, salata vb. var sınırsız. 8.80 Reais (4.5 Dolar). Belediye işçilerinin de orada yediğini
görüyorum. Gerçekten, bunun sırrı nedir, merak ettim. Diğer yemekleri geçtim; sınırsız tavuk
budu, nasıl 4.5 Dolar olabilir... İşin gülünç yanı, büfe değil de, tabak yemeği yeseniz, kat kat
daha pahalıya geliyor. Bu açık büfe kültürü, çok yaygın, Brezilya’da. Oradan, gezi rehberlerinin
öve öve bitiremediği 24 saat açık sokağa (Rua 24 Horas) yürüyorum. Bu, çiçek pasajı gibi kapalı
bir ortam; ama içeride, insanı çeken hiçbirşey yok. Hayal kırıklığı içinde Tiradentes Meydanı’na
geri yürüyorum.
Yol üstünde, bir başka Çin-Brezilya Açık Büfe Lokantası dikkatimi çekiyor. Merak ediyorum,
içeri dalıyorum. Asyalı bir abla, yemekleri gösteriyor. Asya yemeği adına bir tek minik suşiler
var; ama Brezilya yemekleri idare eder. Burası da, 10.80 Reais’e sınırsız yemek (5.5 Dolar)
veriyor. Onun dışında, burada değil dışarıda yenecekse, açık büfenin 100 gramı, 2.2 Reais (1-1.5
Dolar). Oturuyorum. Ablanın 5-7 yaşlarında iki oğlu var. Oyun oynuyorlar, ufak tefek yazı
yazıyorlar, annelerine hesap kitap işlerinde yardımcı oluyorlar. Kendimi Asya’da hissettirdiler
bana. Portekizce konuşan Asyalı teyzeye Çinli mi Japon mu olduğunu soramadım; ama bana
kalırsa Çinli değil Japon’du. Çocukların soğuk tavrı da buna bağlanabilir. Sanırım bu Japon
lokantasını Çin lokantası olarak tanıtma mantığı, böylece daha çok müşteri çekme düşüncesinden
ileri geliyor. Benzer bir durumu az sonra anlatacağım lokantada da gördüm. Yemekte ne vardı?
Sınırsız biftek, çeşit çeşit tarif edemeyeceğim et, sebze yemekleri, mini-suşi, bol bol salata
çeşidi, meyve salatası, jel ve ne olduğunu çıkaramadım bir tatlı. İnsanın burada bir Asyalı görüp
Brezilyalı olup olmadığını anlaması, konuşulmadıkça, olanaksız; çünkü ülkede çok sayıda çekik
gözlü Brezilya vatandaşı var. Tam çıkarken, Arap görüntülü biri, bana birşey sordu ama
anlamadım. Belki de, boynumdaki Filistin atkısına benzeyen Kamboçya atkısı nedeniyle,
Filistinli sandı beni. Bu lokantanın olduğu caddede, Parana Halk Kütüphanesi’ni (Biblioteca
Pública Do Paraná) gördüm. (Parana, Curitiba’nın başkentliğini yaptığı eyaletin adı.) Açık
olsaydı, mutlaka içeri girecektim.
BR 104: Brezilya Mutfağı’na Giriş-4
Oradan Müller Alışveriş Merkezi’ne döndüm (bkz. http://www.shoppingmueller.com.br/ ).
Benden sonra gelecekler için söyleyeyim: Buranın bodrum katında ve en üst katında (sinema
katı), ücretsiz bağlantı var. Müller’de iki büyük kitapçı var. İkinci kat, çeşit çeşit lokantanın
olduğu yemek salonu (food court). Burada, McDonalds, Burger King ve Subway gibi ‘öheyt’
getirici lokantalar yanında (bir de bunlar, Amerikan lokantası olduklarını ve evrensel tatlara falan
karşılık gelmediklerini bir türlü kabule yanaşmazlar; hatta kendilerine o aşağılık ‘lokanta’
sözcüğünü bile yakıştıramazlar), açık büfe İtalyan lokantaları, dikkat çekici. Buralarda, herhangi
bir İtalyan lokantasında görülebileceği gibi, pizza ve hamur çeşitleri, peynir, zeytin çeşitleri,
dana eti başta olmak üzere et çeşitleri vb. var. Elbette, herşey, zeytinyağlı. Salonda bir Çin
lokantası, bir de Japon lokantası var. Ancak, ikisi de, aynı yemekleri satıyor. ‘Çin lokantası’
denen lokantada Çin yemeği yoktu. Suşi, bir Çin yemeği değildir örneğin. Sonuç olarak, bana,
bu, bir pazarlama numarası gibi geldi. Pazar günleri, aile günü ve henüz aile kurmamışlar için,
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
28
sevgililer günü olduğundan, sinema katı, kalabalıktı. Sinema katında, küçük su, 3.5 Reais’ti (1.5-
2 Dolar). İnsan, bu ülkede, 3 küçük suya sınırsız tavuk yiyor. Tam da Taranta Babu’luk bir
durum... Yemek yediğim yerde, aynı su, 1.80’di.
Öteki Brezilya “Merhaba!” Diyor
Yol üstünde 4 evsiz, 1 dilenci, 5 çöp insanı gördüm. ‘Çöp insanı’ndan kastım, çöpten ekmek
bulmaya çalışanlar. Bunlar, çöpte ekmek ararken, birisi onları gördüğünde, çöpü didiklemeyi
bırakıyorlardı. Herhalde utanıyorlardı. Her insanın onuru var. Evsizler, kapalı olan bir dükkanın
geniş dış girişinde yatıyorlardı. Dilenci genç kız, beni Brezilyalı sandı; yanımdan geçip birşeyler
söyledi, anlamadım. Bir daha karşılaştık, küfür etti sanırım, ama aslında onu da anlamadım. Yav
arkadaş, bu ülkede kimse, “yabancı olduğu için konuşamıyor” diye düşünmeyecek mi birgün,
“hayvanın teki olduğu için konuşmuyor, bizi kaale bile almıyor” diye düşünüyorlar. Ya da ben
öyle düşündüklerini düşünüyorum. Bu dilenci muhabbeti, bana 2002’de Rotterdam’da
karşılaştığım bir genci anımsattı. Portekizli olan bu genç, beni Portekizli sanıp Portekizce olarak
para istemişti.
Eve döndüm. Erol Anar abiyle görüştük, çay içip vedalaştık. Yakında Brezilya’nın ve daha sonra
Latin Amerika’nın sayılı yazarlarından olacak, buna eminim. Latin dünyasında, bir Çerkes/Türk
fırtınası estirecek...
Şimdilik Hoşçakal Brezilya!
İki saat sonra, Buenos Aires otobüsünde bulacağım kendimi; karanlıkta dışarı çıkmak
dolayısıyla, beklenmedik bir olay olmadığı sürece. Gitmeden, Brezilya’yla ilgili son notlarımı
sıralayıp Brezilya sayfasını şimdilik kapatıyorum. “Şimdilik” diyorum; çünkü B Planı’na göre,
Arjantin’den sonra Şili’ye geçip Güney Amerika’yı Pasifik kıyısı boyunca aşıp Orta Amerika’ya
varacak; oradan, Brezilya’nın kuzeyine, Amazonlara uğrayacağım. Büyük yazar ve komünist
Jorge Amado’nun memleketi Salvador da Bahia’yı ziyaret edecek; Rio de Janeiro’ya konuk
olacağım. Bu yolculuk kaç ay sürer, bilemem.
İşte Brezilya’ya ilişkin –şimdilik- son notlarım:
- Brezilya’da, her köşe başında, piyangocu/lotocu vb. olduğunu ve insanların uzun kuyruklar
oluşturduğunu gördüm. Türkiye’dekinden farklı değil demek ki, bu sınıf atlama umudu... Sınıf
atlamak için tüm kanallar kapatılınca; piyango, “fakirin ekmeği” oluyor.
- Kırmızı ışık yandığında, lobutlarla ya da toplarla gösteri yapanların ve palyaçoların çokluğu,
dikkatimi çekti.
- Yolda yürürken sigara içen iki kişiyle onların yanından geçen ve onları tanımayan adamın
sözleri, İstanbul’u aratmadı:
- (İçtiği sigarayı göstererek) Birader, sigaran var mı?
- Yok, ben tek alıyorum.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
29
Marco Polo’dan Son Kez
Son olarak, benden sonra gelecekler için, kaldığım otelin bilgilerini geçiyorum: Hotel Marcopolo
(bu günceye böyle otel adı, tam uydu:)), Av. Pres. Affonso Camargo, 549. Jardim Botanico,
CEP80060090 Curitiba-Parana. Tel 41 3019-5555. Bu otel, otobüs terminalinin tam karşısında. 2
katlı küçük bir tarihsel yapı. Türkiye’de de yaptıkları gibi, eski bir evin odalarını otel olarak
açmışlar. Tek geliyorsanız, burası, çok iyi. İki kişi için daha büyük odalar var sanırım, ama
bunlara bakmadım. Görevliler, yardımsever. Otel, güvenli. Benim kaldığım oda, 49 Reais’ti (25
Dolar). Brezilya’nın aşırı pahalı bir ülke olduğu düşünüldüğünde, 25 Dolar, hesaplı. Terminalin
karşısı olduğu için de, buraya gelmek ve buradan gitmek, kolay.
Bu gece ilk kez televizyon izleyecektim, Brezilya kanallarını izlemiş olmak için. Ben zaten
televizyon izlemeyen biriyim; ama gittiğim her ülkede, o kültürü anlamak için televizyonu bir
ayna gibi kullanırım. Ancak, zaman darlığından, izleme olanağım olmadı. Arjantin’de
izlenebiliyordur herhalde Brezilya kanalları. Zaten, Türkiye’deki diziler de, Brezilya dizilerinden
farklı değil...
Evet, Buenos Aires’e geçme zamanı. Zaman, hızla akıyor. Daha dün gibi geliyor Asya’ya ayak
bastığım o gün (10 Mayıs 2003) ve üstünden aylar geçmiş gibi geliyor Latin Amerika’ya ayak
bastığım günün (30 Mayıs 2012). Bekle bizi Buenos Aires...
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
30
(7)
Curitiba’dan Buenos Aires’e Giderken
5 Haziran 2012, Buenos Aires
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.ar/2012/06/curitibadan-buenos-airese-giderken.html
Sabah 04:30’da, Curitiba’da, otelden çıkıp otobüs terminaline yürüdüm. Terminalde, birçok
evsiz yatıyordu. Dikkat çekmemeye çalışarak, otobüsün kalkacağı perona geçtim, oturdum.
Neyse ki, sağsalim otobüse bindim. 05:30’da yola çıktık. Pluma şirketine bağlı olan otobüs (bkz.
http://www.pluma.com.br ), ‘yarı-yataklı’ (semi-cama) olarak adlandırılan, koltuğu yarım yatan
cinstendi. Sao Paulo’dan Curitiba’ya da böyle bir otobüsle gelmiştim. Otobüs, profesyoneldi.
Bavulumu ve sırtçantamı verirken, bu ikisine etiket yapıştırıp bana etiketlerin diğer yarılarını
verdiler. Bu, benim için bir profesyonellik göstergesidir. Elimdeki bilgisayar çantasına ve
torbaya da aynısını yaptılar. Bu da, birisinin otobüste çantalarımı alıp “benimdir” demesini
engelleyecekti. Benim gibi tek başınıza yolculuk ediyorsanız; bu tür sıradan bilgiler, önem
kazanıyor; çünkü bir haksızlığa uğradığınızda, yanınızda size destek olacak biri yok.
Molada Yapılabilecekler
Bindikten bir süre sonra uyuyakalmışım. Bir uyandım, 7:30 olmuş ve ortalık aydınlanmış.
Havanın bu kadar geç aydınlanması, Vietnam’daki 5:30 ya da 6:00 gibi aydınlanan günlere
alışkın olduğumdan, hoşuma gitmiyor. Bana, geç ağaran günlerle, ömrümden çalınıyor gibi
geliyor. Otobüs, bir yerlerde durdu. Bu tür zamanlar, iki amaç için en uygun anlar oluyor:
Otobüsteki tuvaleti kullanmak için (hareket halindeyken tuvaleti kullanması zor oluyor) ve akıllı
telefonunuzdan çevrede olabilecek ücretsiz bir bağlantıyı kullanarak eşe dosta sağsalim otobüse
bindiğinizi haber vermek için. Böyle bir alışkanlığım olmamakla birlikte, daha önceki güncede,
Brezilya’da sabahın köründe dışarı çıkmanın riskli olduğunu vurguladığım için, kaygılananların
olacağını ve otobüse binip binmediğimi merak edeceklerini biliyordum. İşte, şansa, bu mola
yerinde bağlantı vardı; soranlara hemen haber verdim. (Buradan anlaşılabileceği gibi, otobüs,
bağlantı sağlamıyor.) En kötü olasılıkları düşünerek, telefonun pilini idareli kullandım. Bu 5
dakikalık bağlantı kullanımı dışında, telefonu hep kapalı tuttum.
Önemli Bir Konu
Şimdi, bu konuya girdiğim için yadırgayanlar olabilir; ama yine de, benden sonra gelecekler için
belirteyim: Arkadaşlar, otobüste tuvalet olması ve doğru düzgün olması, çok önemli. Otobüs, siz
sıkıştığınız için asla durmaz. Üstelik, yabancı bir ülkede olduğunuzu, hele de tek başınıza
olduğunuzu düşünürseniz; tuvalet ihtiyacınız, tuvaleti olmayan bir otobüste sizi mahvedebilir.
Başka ülkelerdeki deneyimlerimden sabittir. Tuvaletin varlığı da tek başına yetmez. Kimi
tuvalette sifon çalışmaz; kimi, ışıksızdır. Bunları, gerçekten, baştan bilmek gerekiyor. Pluma’nın
otobüsünün tuvaletinden hoşnut kaldım. Şimdiye kadar gördüğüm en iyi otobüs tuvaletiydi.
Klozet, siz oturmadıkça havadaydı. Böylece, işerken klozeti kaldırmayan öküz erkeklerin
tuvaleti pisletmesi engellenmiş oluyordu. Tuvaletin sifonu ise, ayağınızın altında pedal
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
31
biçimindeydi. Tuvaletin dibi, katı ya da sıvı ağırlıkla çöken; üstünde birşey olmadığında kapanan
biçimdeydi. Ayrıca, sifon suyu, deterjanlıydı. Bu iki nedenle, tuvalette koku yoktu. Genelde,
tuvaletli otobüsler, pis kokar. Bu otobüste ise, kokudan eser yoktu. (Pluma, bana bu kadar reklam
yapayım diye para vermedi.:) Gerçekleri yazıyorum.) Bu konuyu ayrıntılı anlatma gereği
duydum; çünkü gerçekten önemli.
Ucuzluk mu Güvenlik mi?
Brezilya otobüslerinde, dolapta, su oluyor; ama kimse, size, bunu söylemiyor. Sizin bunu şans
eseri keşfetmeniz ya da sormanız gerekiyor. Ben, Sao Paulo-Curitiba otobüsünde sordum;
öğrendim. Curitiba-Buenos Aires otobüsünde, bunu bana söylemediler; tahmin ettim, tuttu. Yine
de, yanıma, küçük bir su almıştım. 30 saat gibi uzun bir yolculuk için, yanınıza, mutlaka, bol bol
yiyecek almalısınız. Acıkabilirsiniz; ve araç, sizin için durmaz. Açlıktan mideniz kazınabilir;
araç, yine durmaz. Sao Paulo-Curitiba otobüsünde, biraz abur cubur vermişlerdi ve o, alt tarafı 6
saatlik bir yoldu. 30 saatlik yol için ise, küçücük bir yiyecek bile vermediler. Türkiye’de
ikramlara alışmış insanlar olarak, bu, bize garip gelebilir; ama burası, Türkiye değil sonuçta;
burası, Brezilya. Ben de, Curitiba’dan ayrılırken, çeşit çeşit Brezilya çörekleri almıştım yanıma.
İyi ki almışım. Herşeyin ötesinde (daha önce yazdım, yine yazıyorum), unutmayın ki, Asya’daki
durumun tersine, Latin Amerika’da İngilizce konuşan bulmak, deveye hendek atlatmaktan zor. O
nedenle, hazırlığınızı iyi yapmalısınız. Güvenlik sorunu olabileceğini düşündüğünüz
güzergahlarda, en ucuz otobüsü değil, orta pahalılıktaki ya da en pahalı olan otobüsü yeğleyin.
Bunların pahalı olması, genellikle, sizin daha güvenli yolculuk etmenizi sağlar. Örneğin, ucuz bir
otobüs, çantanızı etiketlemez. Sonradan sorun çıkabilir. Bir başka yolcu, çantanızı alıp giderse,
hiçbirşey yapamazsınız.
Soğan Gibi Kat Kat
Latin Amerika’da, kısa yol için de, uzun yol için de, giysi hazırlığı, çok önemli. Brezilya’da,
Arjantin’de ve Şili’de, yollar da hizmet de iyi. Yine de, sel ya da toprak kayması gibi kimi doğa
olaylarını tahmin edemezsiniz. Otobüs, bozulabilir; yolda kalabilirsiniz. Bir keresinde, “hiç
bozulmaz” diye düşündüğüm İstanbul-Ankara treninde 5 saat mahsur kalmıştım. Neredeyse
donuyorduk vagonda. İstanbul-Ankara arasında bile oluyorsa, her yerde olabilir. Bu üç ülke
dışındaki yollar ve hizmet, pek iyi değil. Oralarda, mutlaka, giysi hazırlamalısınız. Giysi
hazırlamaktan kastım, şu: Dışarıda birkaç saat geçirmek zorunda kalırsanız, üstünüze alacağınız
giysiler. Ayrıca, dışarı çıkmayacak olsanız bile, otobüslerde hasta olmak, çok kolay. İçeride,
hava, sürekli değişir. Çevrenizde bir sıcak, bir soğuk üflenir. Bere ve atkı, şart. Bir montu da
battaniye olarak kullanabilirsiniz. Yalnız, soğan gibi kat kat giyinmeli; çünkü kalın giyinirseniz,
içerisi sıcak olduğunda sırılsıklam olacaksınız. İçerisi sıcakladıkça üstünüzü çıkarabilir durumda
olmalısınız. Bunlar, elbette, tüm yolculuklar için geçerli. Yine de, benden sonra gelenler
hastalanmasın diye, anımsatıyorum bir kez daha.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
32
Arjantin’de Mezopotamya
12 saat sonra Porto Alegre’de olduk. 02:45’te, Brezilya’dan Arjantin sınırına vardık. Otobüs
görevlileri, bizi, çantalarımızla dışarı çıkardı (bagajdaki bavullara dokunulmadı). Çantalara hiç
bakmadılar. Bir görevli, tüm yolcuların pasaportlarını (ve varsa turist kartlarını) aldı; şimdi
damgalatıp geri getirmesini bekliyoruz.
2 saat sonra (04:45’te), pasaportlar, Brezilya’dan çıkışı, Arjantin’e girişi yapılmış bir biçimde
geri verildi. Brezilya’dan çıkış vergisi ödenmiyor; diğer Latin Amerika ülkelerinde ise, çıkış
vergisi var. Kitap okuduğum için, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.
Yine 7:30 oldu, gün ağardı. Yol üstünde, Gualeguaychu kentinde, otobüsü, jandarma çevirdi;
çantalara baktılar; sonra bir şarkı mırıldana mırıldana indiler. Parana ve Uruguay Irmakları
arasındaki bu bölge, ‘Entre Rios’ (Irmaklar Arası) ya da ‘Mesopotamia’ olarak anılıyor. Yani
Fırat ve Dicle gibi iki ırmak arası... Yolda iki ırmağı da geçtik. Yolculuğun son birkaç saatinde,
otobüsün dolabındaki sular bitti. Neyse ki, yanımda su getirmiştim. Yavaş yavaş reklam
tabelaları belirdi ve Buenos Aires göründü sonunda. Söz verilen 30 saat yerine, 32.5 saatte
vardık Buenos Aires’e.
32.5 Saatte Ne Yapılır?
32.5 saati nasıl geçirdim? Öncelikle, psikolojik olarak, bu zamanı parçalara böldüm; aydınlık
zaman, karanlık zaman; Brezilya’da, Arjantin’de; uyku zamanı, okuma-yazma zamanı vb. gibi.
Yani “150 gün” yerine, “5 ay” diyen bir asker gibi, zamanı küçülttüm. Bolca uyudum; ileride
gitmeyi düşündüğüm Bolivya üstüne okuma yaptım; bolca not aldım; şiir yazdım; Brezilya
çöreklerini atıştırdım; düşündüm geçmişi ve geleceği... Bir bakmışım 24 saat geçmiş. “24 saati
geçiren, 30 saati hayli hayli geçirir” dedim, öyle de oldu. Akıllı telefondan kitap okuyabilirdim;
ama beklenmedik bir durumda kullanmak zorunda kalacağımı düşünerek, pilini korudum. Yol
için tek yanlışım, kafa lambasını bavulda unutmak oldu. Yolda, uyuyamayıp birşeyler okumak
istediğinizde, ışık, ciddi bir sorun oluyor. Ben 11-12 saat ışıksız kaldım (aralıklarla, 18:00-07:30
arası). Otobüsün koltuk lambası, okuma yapmak için çok zayıftı. Neyse ki, birden, yankesicilere
karşı dikkat çekmemek için aldığım kıytırık telefonun fenerinin olduğunu anımsadım; onu
kullanarak, birkaç saat kitap okuyup notlar aldım. Tutması, bir süre sonra, eli yoruyordu; ama
yine de idare ederdi. Benden sonra geleceklere, kafa lambasını şiddetle öneririm.
İşte artık Buenos Aires’teydim. Kimbilir neler bekliyordu beni...
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
33
(8)
Buenos Aires’ten İlk İzlenimler
6 Haziran 2012, Buenos Aires
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.ar/2012/06/buenos-airesten-ilk-izlenimler.html
Otobüs, Buenos Aires’e 14:10’da vardı. Etiketleri verip çantaları aldım. Terminale girmek için,
bütün otobüslerin çıkışında, çantalar tek tek aranıyordu. Neyse ki bir terslik olmadan geçtim. İlk
iş olarak, Dolar bozdurup Arjantin Pesosu almalıydım. Bir gezi rehberinden, Buenos Aires
Otobüs Terminali’nde, kentin göbeği olan Plaza de Mayo’ya (Mayıs Meydanı; uzun adıyla, 25
Mayıs Meydanı) metro (‘subte’ olarak adlandırılıyor) olduğunu okumuştum. Otel ayırtmamıştım;
gidince bakacaktım. Ancak, metro için, Arjantin Pesosu gerekiyordu. Çevreye bakındım; ama
döviz bürosu göremedim. Danışma’ya sordum; “terminalde döviz bürosu yok”dediler. Ne
yapacaktım? ‘Remis’ denilen taksilere binebilirdim; onlar, herhalde Brezilya parası kabul
ederlerdi ya da dolar belki. Cebimde, Brezilya parası vardı biraz; bana, tüm Latin Amerika’da bu
paranın kullanılabildiği söylendiği için. Remis’leri bulmak, kolaydı. Zaten, onlar, sizi
buluyorlardı ya da terminal çıkışında bekliyorlardı. Fakat kazıklanma olasılığı yüksekti.
Danışma’nın söylediğine aldırmadan, sağa sola bakındım; ikinci kata çıktım ve burada bir banka
olduğunu keşfettim (Banco de la Ciudad de Buenos Aires). Danışma’daki sivri zekalı, bunu bana
söylememişti. Neyse ki kendim bulmuştum. Kapıdaki güvenlik, çok ciddiydi. Sanki soyguna
gelmişim gibi kuşkuyla bakıyordu. Para bozduracağımı söyleyince içeri aldı. Biraz sıra
bekledim; 1 Dolar’a 4.48 Peso gelecek biçimde para bozdurdum. İşte artık metroya binebilirdim.
Benden sonra gelecek arkadaşlar! Yolculuğunuzu sakın haftasonuna denk getirmeyin. Para
bozduramayıp taksicilere mahkum olursunuz.
Asker Diz Çöker Ateş Eder
Ama neredeydi bu metro? Terminal haritasına baktım, görünmüyordu. Dışarı çıkmaya karar
verdim. Çıkışta, tepeden tırnağa silahlı iki asker, nöbet tutuyordu. Doğrusu, polisin saklambaç
oynadığı Brezilya’dan sonra, bu kadar çok asker gördüğüme şaşırdım. Neden polis değil de asker
vardı burada? Sivil yönetim değil mi bu? Gerçekten garip. Dışarı çıktım, tam Eminönü. Bir sürü
otobüs durağı, bir sürü yiyecek satıcısı ve sizi alıp götüren bir insan seli. “Almayayım, kalsın”
dedim; çünkü metroyu göremiyordum. Geri dönüp nöbetçi askerlere sordum. Aklıma, birden, bir
Asya ülkesinde, bir askere adres sorma maceram geldi. Ona yaklaşınca, beni saldırgan sanmış,
silahına sarılmış, sonra bırakmıştı. Ondan sonra da, elimdeki adrese bakarken; adresi, farkında
olmadan namluyu bana çevirerek tarif etmişti. Güleyim mi ağlayayım mı... O olaydan sonra, “bir
daha silahlı külahlı insanlara adres sormam” demiştim; ama bu kez, başka çare yok. İşte bu
aklıma geldi ve kendimi tuttum.:) “İleride, sağda” dedi asker. İnsan seline karıştım.
Hoşbulduk Buenos Aires
Bu insan selini sevdim. Kimse, kimseye bakmıyor; satıcılar ya da taksiciler, taciz atışlarında
bulunmuyordu. Eşşek kadar bavulla olmama karşın, rahat hareket edebiliyordum. Birçok ülkede,
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
34
beni böyle çantalı görenler, taksiydi şuydu buydu diye beni çileden çıkarırlardı. Muhteşem bir
sömürge yapısı gördüm sağda, daldım içeri. Birkaç dakika sonra, metro olmadığını anladım. Bu,
şehirlerarası tren. Yine devam ettim ve sağda ikinci bir muhteşem yapı gördüm. Ne olduğunu
anlayamadım; gişeye sordum, trenmiş. Ama metro, aynı yapıda, alt katta. Aşağı indim. Bu durak,
Retiro adında. Retiro’dan Constitucion’a gidiyor; yani Emeklilik’ten Anayasa’ya... Duraklardaki
espriye bakar mısınız... Bilet, 2.5 Peso’ydu. Zaten Retiro, ilk/son durak olduğundan; bir tek,
Constitucion’a doğru gidilebiliyor. Yol üstündeki Avenida de Mayo (Mayıs Caddesi) ile aktarma
yapmam gereken Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı) arasında kararsız kaldım. Sonunda, yol
üstünde olduğundan, Mayıs Caddesi’nde karar kıldım. Burada otellere bakacak; bulamazsam,
yeniden metroya binip Mayıs Meydanı’na gidecektim. 4 durak vardı yolda. Buenos Aires
Metrosu, trenler kadar eskiydi; insanların yüzleri, tren garları kadar hüzünlüydü. Bu kadar
hüzünlü bir kente, metro değil tren yaraşır bana kalırsa. O kısacık yolculukta, 6-7 yaşlarındaki
bir kız çocuğu, bir kağıt dağıttı bana ve diğer yolculara. “Yemek için, okul için, süt için paraya
ihtiyacım var” gibi birşeyler yazıyordu. Kimisi, geri verdi kağıdı; kimisi para verdi kağıtla
birlikte. Biliyordum; topladığı para, ona harcanmayacaktı; ama üzüldüm, Buenos Aires’in beni
böyle karşılamasına... Bozuklukları verdim. Ben bu bozuklukları ona değil, Buenos Aires’e
verdim. Hoşbulduk Buenos Aires, hoşbulduk.
Bu Gece Buradayım
Mayıs Caddesi’nde indim. Büyüledi beni açıkçası. Bu kadar muhteşem yapılar beklemiyordum
(biliyorum, hepsi, köle emeğinin kanlı anıtları; ama yine de, bu kadarını beklemiyordum).
Sömürgeciler, Latin Amerika kentlerine pek yatırım yapmamışlar; ne varsa, Avrupa’ya akmış.
Ancak, Buenos Aires’e bakınca anlaşılıyor ki; burada yerel bir burjuvazi oluşabilmiş, bu yapıları
dikecek sermayeye sahip olan. Caddede bir sürü otel vardı. Tek tek sordum. Görevlilerin
çoğunlukla 70 yaş ve üstü olmaları, dikkatimi çekti. “Bunlar, Arjantin ekonomisinin battığı
dönemlerde herşeyini yitiren emekliler olmalılar herhalde” diye düşündüm. Rakamlar, 120’den
300’lere kadar çıkıyordu (27-67 Dolar arası). Gezi rehberleri, daha düşük rakamlar verdiğinden,
şaşırdım. Ama herhalde Arjantin de, Brezilya gibi hızla pahalılanmış bir ülke. Bütün oteller,
tarihsel yapı; asansörleri, tarihsel asansörler. Çok hoşlar. Bu cadde, İstiklal Caddesi’ne benziyor
zaten; en büyük fark, motorlu araçlara açık olması. Her neyse... 120’lik otelde kalacaktım; ancak,
görevli, “şöyle yaparsan asansör durur vb.” gibi karmaşık açıklamalara başladığından ve odada
pencere olmadığını gördüğümden vazgeçtim. Dolaşa dolaşa, 150’lik bir otele geçtim. Bu gece
buradayım.
Buenos Aires ve Psikanaliz
Kaldığım otel odasının tavanı, iki oda yüksekliğinde. Şu an kafamı çevirdiğimde, balkondan
Mayıs Caddesi’ni görüyorum. Burada kışa çalan bir güz olmasaydı; balkondan, çevreyi izlerdim.
Yine de, burada kalırsam; ilerleyen günlerde, insanları izleyip ‘Arjantin’den İnsan Manzaraları’
türünden birşeyler çiziktireceğim. Mini bir televizyon var ve çalışmıyor. Zaten televizyon
izleyen biri değilim. Brezilya’daki otelin tersine, buzdolabı var. Sıcak su var. İki yatak var. (Tek
yataklı oda yoktu.) Gelip kalmak isteyen var mı? :) Otel, tango geceleriyle ünlü Cafe Tortoni’nin
ve dünyaca ünlü tango okulu Ulusal Tango Akademisi’nin karşısı... İlk iki sorun, otelde internet
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
35
olmaması ve ne Brezilya ne Türkiye ne de Vietnam prizlerinin Arjantin’e uymalarıydı. Çevrede,
internetli otelleri araştırdım; en ucuzu, 250 Peso. Yani bir tek internet var diye, 100 Peso (22
Dolar) fazla ödemek gerekiyor. Mantıksız buldum. Bu otelde kalmaya karar verdim. İnternete,
yakındaki bir kahvede çay söyleyerek ücretsiz olarak giriyorum. Gürültülü bir ortam; ama çare
yok. Odaya çantaları bıraktıktan sonra, ilk iş olarak internete girip eşe dosta sağsalim vardığımı
bildirdim cep telefonumdan. Neyse ki, 32.5 saatlik yolda, pilini harcamamışım. İşte böyle işime
yaradı. Eşe dosta vardığımı bildirdikten sonra, Arjantin’e uygun priz aradım. Mayıs
Caddesi’ndeki bir kırtasiyede ucuza buldum. Tam çıkarken, masanın üstünde bir duyuru gördüm;
şaşırdım ve sevindim. Duyuruda, Freud’un ve tanımadığım bir psikologun yanyana resmi var.
Şöyle diyor duyuru: Ermeni Kültür Derneği’nde Psikanalitik Yardım Merkezi. Depresyon,
Kaygı, Fobiler vb... Ücretsiz Katılım. Her pazartesi 09:00-13:00 arasında Ermeni Kültür
Derneği’nde vb. İlginç...
Bir Samba Çıkmamış Bu Kentten, Hüzün Çıkmış, Tango Çıkmış
Kablo sorununu çözdükten sonra, çevrede avare avare dolaştım. İnsanları gözlemledim;
çevredeki yollara girdim. Gördüklerim, şöyle:
- Mayıs Meydanı yakınında, duvara işeyen bir adam gördüm. Bir başkası ise, yola tükürüp geçti
gitti.
- Mayıs Caddesi’nin bir ucunda, Mayıs Meydanı; diğer ucunda ise, Kongre Meydanı (Plaza del
Congreso) var. Kongre Meydanı’nda, bir yapının üstünde, Evita’nın dev bir silüetini görmek,
hoştu.
- İnsanlar, güleryüzlü değil bu kentte ya da burunları fazla mı kalkık?! Bir yerlerde, kendilerini
Avrupalı sanan, ancak basbayağı Latin Amerikalı olan Arjantinliler’in bu ikilemleriyle ilgili
bolca fıkra olduğunu okumuştum. Belki de önyargıdır bu. Önümüzdeki günlerde göreceğiz.
- Brezilya’da ve Türkiye’de olduğu gibi, her köşe başında bir piyangocu/lotocu var.
- Sokak adları, Latin Amerika ülkelerinin ya da şehirlerinin adları. Örneğin, Peru, Lima, Şili,
Cochabamba vb.
- Mayıs Caddesi’nde ondan fazla kitapçı var. Bu kitapçılarda indirim var; kimisi, kapatma
nedeniyle kelepir satış yapıyor. 2 TL’ye bir sürü kitap vardı örneğin. Amerikancı Saygon’un
düşüşüyle ilgili Fransızca yazılmış ve İspanyolca’ya çevrilip Buenos Aires’te basılmış bol
resimli bir kitap gördüm. Neredeyse alıyordum; Amerikancı açıdan yazıldığını görünce bıraktım.
- Gazetecilerde, çok çeşitli dergi, yanyana: Sosyalist dergiler, tarih dergileri, haber dergileri, bol
memeli dergiler vb. Bir yerde muhalif olduğunu okuduğum ‘Pagina 12’ (Sayfa 12) adlı günlük
gazeteyi aldım. Bir ara inceleyeceğim. 4.5 Peso’ydu; yani 1 Dolar. Tüm gazetecilerde, bir
Arjantinli olan Che’nin çıkartmaları satılıyor.
- Sokaklarda çokça asker ve polis var. Bekledikleri bir saldırı mı var acaba?! Yoksa her zaman
mı böyle?
- Mayıs Meydanı’nın çevresindeki büyüleyici olan tarihsel yapılarla ilgili bilgi toplayıp bunları
tanıtmak istiyorum ileride. Bu yapılar, kente tam bir Avrupa havası vermiş.
- Diğer Latin Amerika kentlerinin tersine, Buenos Aires’te, neredeyse hiç yerliye rastlamadım;
Peru Sokağı’ndaki gözümü alacak kadar renkli bereleri ve kaşkolleri satan birkaç satıcı dışında.
Nereye sakladınız bu toprakların gerçek sahiplerini? Şehir dışına mı sürdünüz onları, yoksa ülke
dışına mı? (Yeri gelmişken, şu bilgiyi paylaşayım: Arjantin’in % 2’si, yerli; % 15’i, melez.
Bolivya’nın ise, yarıdan fazlası yerli.)
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
36
- Mayıs Meydanı’nda, Malvinas Adaları Savaşı’nın gazilerinin asıp bıraktığı pankartlar vardı;
“bizi, unutmayın”, “unutmak, ihanettir” türünden. Malvinas Adaları, İngiltere’nin ‘Falklands’
olarak adlandırdığı adaların Arjantin’deki adı. Arjantin ve İngiltere, 1982’de, bu adalar için
savaşmıştı; ve Arjantin, yenilmişti.
- Sokaklarda birçok protesto pullaması gördüm; ama Arjantin’in güncel siyasetini pek
bilmediğim için anlayamadım. Yakında anlamaya başlarım.
- Buenos Aires yolu boyunca, şuanki devlet başkanı olan Cristina Fernandez de Kirchner’i
destekleyen yazılamalar gördüm. “Haydi Cristina”, “Yürü Be Cristina” gibi yazılardı bunlar.
Halk, seviyor herhalde Cristina’yı. Belki de, ikinci Evita olarak görüyorlar.
- Mayıs Caddesi’nde, iki tane kocaman ilaç süpermarketi var. Bildiğiniz, süpermarket; ama tüm
raflarda ilaç var. Nedir olay, anlamadım...
- Sokak sanatçılarından caz dinledim. Çok iyilerdi. İki saksafoncu, bir gitarcı, bir basçı, bir de
davulcudan oluşuyorlardı.
- Daha önce başvuru yaptığım üniversitelerden birinin, kaldığım otelin yanındaki ikinci yapı
olduğunu farkettim...
- Hava kararınca; Mayıs Caddesi’ni, insan seli almaya başladı. Sağa sola bakındım; meğer,
caddenin toplamında yüzlerce insan, otobüs bekliyormuş. Kongre Meydanı da, Mayıs Meydanı
da, aynı ölçüde kalabalıktı. Nereye gidip nereden geliyorlar bu insanlar... Bu kentin tangoluk
hüznü bundan mı ileri geliyor... Bir samba çıkmamış bu kentten; neşe çıkmamış; hüzün çıkmış,
tango çıkmış...
Herşey Kaloriferin Çalışmasına Bağlı
Gözlemden sonra, yemek yiyecek bir yer aradım. Mayıs Caddesi üstündeki tüm lokantalar,
Avrupa görüntülü ve pahalı. Ara sokaklarından kavramak istedim kenti; ve otelin ilk ara
sokağındaki esnaf lokantasını keşfettim. Burada ilk Arjantin yemeklerini yedim: Paella türünden
sarışın bir pilav. İçinde, küçük tavuk parçaları, rendelenmiş havuç ve bezelye vardı. Pilav için,
iki küçük kutuda parmesan (toz peynir) verdiler. Parmesanla çok lezzetli oluyor. Üstüne, bir de,
pizza biçiminde yuvarlak yapılan, Arjantin’e özgü kıymalı böreği denedim (empanada değil bu).
Gerisini otele götürmek üzere bir büyük su aldım. Lokanta ve bakkal, yanyana, hatta içiçe; ve
sahibi, aynı. Sanırım yabancı olduğum için kazık yedim: 48 Peso ödedim (11 Dolar).
Arjantin’de, krizden sonra ve kimi yerlerde hâlâ, yabancılara özel bir tarife olduğunu;
yabancılara herşeyin iki katının ödettirildiğini duymuştum. Herhalde, bana da bu özel tarife
uygulandı. Belki de uygulanmamıştır. Önümüzdeki günlerde öğreneceğim. Oradan kahveye
gidip yeni prizimle internetteki işleri hallettim ve otele geldim.
İşte oteldeyim. Saatlerdir, hiç durmadan günce yazıyorum... Şimdi saat, gecenin 2:30’u. Hava,
iyice soğudu. Gün içinde ılımandı. Ben bu soğuğu İstanbul kışlarından iyi bilirim. Kesin, don
soğuğu bu. Tekerlekli bir kalorifer peteği var odada. Çalıştıramadım, bir daha mı denesem...
Parmaklarım dondu. Bırrrrrr... Buenos Aires’te odadan ayrılma saati, 10:00. Bakalım: Sabah ya
uzatacağım bu oteli ya da başka bir yer bakacağım. Herşey, kaloriferin çalışmasına bağlı...
İçiniz/içimiz ısınsın diye, Şilili grup Quilapayun’dan ‘Buenos Aires’in Kadınları’ adlı parça
gelsin, çevirdiğim sözleriyle birlikte:
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
37
Las Mujeres De Buenos Aires,
http://www.youtube.com/watch?v=O0t80wZoffo
Buenos Aires’in Kadınları
Buenos Aires’in kadınları
Cisimsiz giysileriyle
İnerler soluk ve zarif,
Saydam otomobillerden.
Buenos Aires’in kadınları
Uğurluyorlar yolcuları.
Rüya gibi dudakları var
Alacakaranlık gibi gülüşleri.
Buenos Aires’in kadınları
Soyunuyorlar ayışığında,
Seriyorlar fantezilerini
Macera çimlerine.
Büyük Buenos Aires’in kadınları,
Ya seni bekliyorlar iskelede,
Ya da uzaklaşıyorlar birlikte
Düşünce caddelerinde.
Buenos Aires’in kadınları
Kuş taşırlar göğüslerinde,
Göçmen kırlangıçları,
Uçan, gelişigüzelcesine.
Buenos Aires’in kadınları
Durmazlar çağırırsan,
Basıp giderler yüzer gibi
Dalgalarında kalçalarının.
Buenos Aires’in kadınları
Mahallenin prensesleridir onlar,
Ki giyinirler
Unutuş sanatının dilini.
Büyük Buenos Aires’in kadınları,
Bırakırsan kaçıp giderler:
Bulutlara uçuşurlar,
Seni anılara bırakırlar.
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
38
Büyük Buenos Aires’in kadınları!
Quilapayun, Şilili grup
Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
Şuradan dinlenebilir: Las Mujeres De Buenos Aires,
http://www.youtube.com/watch?v=O0t80wZoffo
http://gezginulas.blogspot.com/2012/04/buenos-airesin-kadnlar-quilapayun-cev.html
Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin
39
(9)
Buenos Aires’le Sohbet
7 Haziran 2012, Buenos Aires
http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.ar/2012/06/buenos-airesle-sohbet.html
Güncenin 8. bölümünün sonuna geldiğimde, oda, fazlasıyla soğuktu zaten. Kalorifer, tüm
çabalarıma karşın, çalışmadı. Yine de, üstüme battaniyeleri çekip yattım. 1 saat sonra, titreyerek
uyandım. Donuyordum. Ayaklarımdaki, ellerimdeki hissi kaybediyordum (abartmış olabilirim;
ama durumun, olağan bir durum olmadığı ortadaydı). Birkaç kat daha giyindim ve üstüme
toplam 4 battaniye çektim. Ama kâr etmedi.
Buenos Aires’ten İlk Kazık
Sonunda, kalorifer sorunu için görevliyle görüşmek üzere aşağı indim. Beni iplemedi. “Bana ne”
falan dedi. Çıktım yukarı, uyuyamıyorum. Çok soğuk. O an, aklıma, lise yılları geldi. O yıllarda,
dağlarda, yaylalarda kamp kurup uyku tulumunda yatmaz mıydık... (Yeri gelmişken, o yılların
izcilerine selam!) Bavulda uyku tulumu vardı, her olasılığa karşı. Girdim içine, çektim dört
battaniyeyi de üstüme. Kısa sürede bir ısındım, bir ısındım ki; sanki şöminenin yanındayım.
Uyku tulumunda hareket ettikçe ısı yayılıyor bilindiği gibi. Ama bu tulum olmasa ne olacaktı...
Bu otel, insanî değerlerden yoksun. Sonra, jeton düştü. Bu odanın numarası, 13’tü. Herhalde,
kimse, burada kalmak istemiyordu. Bunun için bozuk kaloriferi ve bozuk televizyonu buraya
koymuşlardı. Onun için, sallamıyordu herhalde beni.
Sabah kalktım; yine sordum kaloriferi, yine sallamadı beni. Ben de çantaları toplayıp bastım
gittim. Neyse ki tek gecelik ödeme yapmıştım. Köşede bir otel görmüştüm daha önce. Ona
daldım; aşağı-yukarı aynı rakam (gerçi, yabancı tarifesi uyguluyor olabilir). Odada, çalışan bir
kalorifer var. İnternet yokmuş. Ama az önce baktım; komşu dükkandan bağlanabiliyorum. İşte
bu otelden yazıyorum şimdi. Bence insanlık tarihinin en büyük buluşlarından biri, uyku tulumu.
Bunu keşfedenlere, bunu bana lise yıllarında kullandıranlara, çantama bunu koymuş ve
koydurmuş olanlara; hepsine teşekkürler... Bu uyku tulumu olmasa, 1 hafta hasta yatardım
herhalde... Turp gibiyim; helal sana uyku tulumu... Benden sonra geleceklere öneriler: Benim
gibi, “aaa Arjantin, ne kadar ilginç” diye dikkatinizi dağıtıp oda tutarken kalorifere bakmayı
unutmayın. Dünya hali... Her tür insan var... Ve elbette, çantanızda uyku tulumu taşıyın...
Evsizlerinden Üşüyordu Bugün Buenos Aires
Dışarı çıktım. Evsizlerinden üşüyordu bugün Buenos Aires. ‘10 Derece’ yazıyordu banka
tabelalarında; ama bankalar hep yalan söylemiyor mu zaten... 10 Derece, bankanın içindeki
sıcaklık olabilir; ama dışarıdaki değildi kesinlikle... Don havasıydı bu; eksilerdeydi. Titredik
Buenos Aires’le birlikte. Kiminin yatağı vardı evsizlerin, kiminin yok. Kimisi, tek yatıyordu
evsizlerin; kimi, gruplar halinde. Gece, kalorifersiz odada tir tir titremiş olan ben, utandım onları
görünce. Onlar gibi yaşamamalı elbette; ama bak, bunlar oluyor ve sen ne yapıyorsun Buenos
Aires? Gizli yerlerde de değil onlar; Mayıs Meydanı’ndalardı; kimisiyse, az ileride, köşede.
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin
Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin

Weitere ähnliche Inhalte

Mehr von Ulaş Başar Gezgin

Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptxÇin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptxUlaş Başar Gezgin
 
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginYarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginUlaş Başar Gezgin
 
Political Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxPolitical Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxUlaş Başar Gezgin
 
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginTurist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginUlaş Başar Gezgin
 
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginTuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginUlaş Başar Gezgin
 
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Ulaş Başar Gezgin
 
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiBuyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiUlaş Başar Gezgin
 
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarKültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarUlaş Başar Gezgin
 
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaApolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaUlaş Başar Gezgin
 
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin Ulaş Başar Gezgin
 

Mehr von Ulaş Başar Gezgin (20)

Ulaş Başar Gezgin Kitapları
Ulaş Başar Gezgin KitaplarıUlaş Başar Gezgin Kitapları
Ulaş Başar Gezgin Kitapları
 
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptxÇin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
 
Vietnam - Ulaş Başar Gezgin
Vietnam - Ulaş Başar GezginVietnam - Ulaş Başar Gezgin
Vietnam - Ulaş Başar Gezgin
 
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginYarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
 
Political Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxPolitical Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptx
 
Sanat Psikolojisi
Sanat PsikolojisiSanat Psikolojisi
Sanat Psikolojisi
 
Yapay zeka sosyolojisi
Yapay zeka sosyolojisiYapay zeka sosyolojisi
Yapay zeka sosyolojisi
 
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginTurist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
 
Ulaş Başar Gezgin kitapları
Ulaş Başar Gezgin kitaplarıUlaş Başar Gezgin kitapları
Ulaş Başar Gezgin kitapları
 
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginTuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
 
Sanat psikolojisi giris
Sanat psikolojisi girisSanat psikolojisi giris
Sanat psikolojisi giris
 
sanat psikolojisi
sanat psikolojisi sanat psikolojisi
sanat psikolojisi
 
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
 
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiBuyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
 
Soma ve psikoloji
Soma ve psikolojiSoma ve psikoloji
Soma ve psikoloji
 
Yerel Seçimler ve Sosyal Medya
Yerel Seçimler ve Sosyal MedyaYerel Seçimler ve Sosyal Medya
Yerel Seçimler ve Sosyal Medya
 
Barış Psikolojisi
Barış PsikolojisiBarış Psikolojisi
Barış Psikolojisi
 
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarKültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
 
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaApolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
 
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
 

Latin amerikada bir_gezgin_ulas_basar_gezgin

  • 1. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 0 Latin Amerika’da Bir Gezgin Latin Amerika Güncesi Dr. Ulaş Başar Gezgin 2012
  • 2. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 1 İçindekiler (1) Yola Çıkmadan Önce (2) Sao Paulo’dan Curitiba’ya Geçerken (3) Curitiba’da İlk Gün (4) Curitiba’da İkinci Gün (5) Curitiba’da Üçüncü Gün (6) Curitiba’da Dördüncü ve Son Gün (7) Curitiba’dan Buenos Aires’e Giderken (8) Buenos Aires’ten İlk İzlenimler (9) Buenos Aires’le Sohbet (10) Buenos Aires’te Üçüncü Gün (11) Ben Buenos Aires! (12) Arjantin’de Beşinci Gün (13) Arjantin’de Tango Mevsimi (14-15) Arjantin’den Ayrılırken (16-17) Arjantin’den Ayrılamazken, Şarap Başkentinde (18) Mendoza’dan Salta’ya ve Salta’da İlk Gün (19) Salta’dan Son İzlenimler (20) Arjantin’den Şili’ye Geçerken (21) Şili’de İlk İki Gün (22) Şili’de Üçüncü Gün: Isınma Turları (23) Şili’de Muhteşem Yılbaşı! (24) İquique’den Ayrılırken
  • 3. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 2 (25) İquique’den Santiago’ya (26) Santiago’da İlk Gün (27) Santiago’da İkinci Gün (28) Santiago’da Son İki Gün: Küba Hazırlığı Ekler Brezilya’da Bir Katedrale Bakınca Gümüş Bir Kolye Tango Yapamayacak Yaşta mısın? Buenos Aires’te Devrim Davulları Çaldı! Buenos Airesliler, “Bankamızı Soydurmayız!” Dedi Halil Cibran Brezilya’da: Bir Öncü Olarak Çam Fıstığı Diyarı (Ulaş Başar Gezgin’in) Yaşamı
  • 4. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 3
  • 5. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 4
  • 6. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 5 (1) Yola Çıkmadan Önce Vietnam, 29 Mayıs 2012 http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/2012/05/latin-amerikada-bir-gezgin-latin.html Bugün gerçekleştireceğim Brezilya uçuşu, Latin Amerika yolculuğumun başlangıcı olacak. Yola çıkmadan birkaç kelam etmeyi düşündüm. Özel bir deneyimden önce yazması, o deneyiminden sonra yazılanlarla karşılaştırılarak, o insanın ve çevresinin kendini tanımasında önemli bir işlev görüyor. Bunu önceki birçok gezimde yaşadım. Yani bu yazı, bir “gitmeden önce ne biliyordum ve ne bekliyordum” belgesi olarak yolculuk boyunca ve yolculuk sonunda geri dönülebilecek bir çıkış belgesi niteliği taşıyacak. Brezilya’ya mı Arjantin’e mi Uçmalı? 29 Mayıs 2012, Türk Hava Yolları’nda (THY) Mayıs sonundaki en ucuz biletin olduğu gün. Vietnam-Brezilya uçuşları, birçok daha yakın seferden (örneğin Tayland-Brezilya) daha ucuz. Bu bileti alırken, Vietnam-Brezilya ve Tayland-Brezilya biletleri arasında 450 Dolar kadar uçuk bir fark vardı. Oysa, Tayland, Brezilya’ya daha yakın. Sanırım, bu, THY’nin Vietnam kolunun yeni olmasından ve müşteri bulmakta zorlanmalarından kaynaklanıyor. Soran olmaz ama yine de söyleyeyim: Vietnam-Brezilya arasında hizmet veren en ucuz 3 havayolu, şunlar: THY, Katar Havayolları, Emirlik Havayolları. Emirlik Havayolları, yeni yetme; Vietnam-Güney Amerika uçuşlarını Haziran 2012’de başlatıyor. Katar Havayolları, Brezilya’ya ve Arjantin’e gidiyor. THY ise Güney Amerika’da yalnızca Brezilya’ya (Sao Paulo ya da şehirlilerin deyişiyle ‘Sampa’) uçuyor. Dolayısıyla ilk soru, “Brezilya’ya mı Arjantin’e mi uçmalı?” oldu. Arjantin biletleri, daha pahalı; ancak, Portekizce konuşulan Brezilya’dan başlamaktansa İspanyolca konuşulan Arjantin’den başlamak, çekici geldi ilk başta. Neden Arjantin? Neden Arjantin? Çünkü İspanyolca biliyorum. Asi kıtaya, İspanyolca’ya benzeyen Portekizce ile başlayıp İspanyolcam’ı bozmak ve İspanyolca’yı Karadeniz şivesiyle konuşur duruma düşmek istemedim.:) Ayrıca, Buenos Aires ve tango, insanı kendine çekiyor. Üstelik, Arjantinliler, benim ve doğumdaşım olan Oğuz Altay abimin doğum gününü (25 Mayıs) Devrim Günü olarak kutluyor. Bu resmi tatilde, devlet erkanı, Buenos Aires’teki 25 Mayıs Meydanı’nda (ki bu meydan, Arjantinli kayıp annelerinin gösteri yaptığı yerdir ve onlar, bizdeki Cumartesi Anneleri’ne esin kaynağı olmuştur), devrim ve bağımsızlık üstüne konuşma yapıyorlar. Dahası, Che’nin doğum yeri olan Rosario’yı da içermek üzere birçok Arjantin şehrinde, en büyük meydanın adı, 25 Mayıs Meydanı’dır. Doğum günümüzü devrim günü diye kutlayan bir ülke, hem yolculuğa başlanası hem de yaşanası yerdir. Öyle değil mi ama Oğuz abi?
  • 7. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 6 Kayıp annelerinin işlettiği kahvede Arjantinli annelere Türkiye’den ve Vietnam’dan selam getirmek, özel bir deneyim. Bu tür durumlar için çantamda 30 Ho Çi Min ve Vietnam rozeti taşıyorum. Bunları değerli Latin Amerikalılara armağan edeceğim. Onlara, Vietnam-Amerikan Savaşı sırasında Vietnamlıların ve Venezuelalıların dayanışmasını anlatacağım. Konuyu bir yazımdan alıntılayayım: “Vietnam, bir suikastçinin adını sokağa veren az sayıdaki ülkeden biri. Nguyen Van Troi (1947- 1964), 1963’te Amerikan Savunma Bakanı McNarama’ya suikast girişiminde bulunan 16 yaşındaki işçi. Yakalanma haberini alan Venezuelalı savaşçılar, bir Amerikan subayını kaçırıp Nguyen Van Troi’un serbest bırakılması için pazarlığa başlıyorlar. Pazarlık başarısız oluyor. Nguyen Van Troi, 17 yaşında kurşuna diziliyor; son sözü, ‘Yaşasın Vietnam!’ oluyor. Nguyen Van Troi adı, bakana saldırı düzenlediği sokağa ve Küba’da bir spor sahasını da içermek üzere dünyanın farklı ülkelerinde birçok yere veriliyor. Sokakta anıtı var. Venezuela büyükelçisi, bu devrimci dayanışmayı anmak üzere, 2009’da Nguyen Van Troi Anıtı’nın önüne İspanyolca ve Vietnamca bir plaka çaktırdı, tören yapıldı.” (Gezgin, 2010) Neden Brezilya? Sonunda, neredeyse Arjantin’de karar kılmışken, Brezilya’ya yöneldim. Neden Brezilya? Öyle çok neden var ki... Brezilya bileti, İstanbul-Ankara bileti kadar ucuz olmuş olsaydı, binlerce evhanımı, Köle İzaura’yı kurtarmak için Brezilya’ya gidecekti.:) Lambada yapmaya, samba yapmaya, bossa nova çalmaya gidenleri saymıyorum bile. Büyük mimar Oscar Niemeyer’in hayranları da ayrı bir takım. Jorge Amado var, Salvador’un sokaklarını Sovyetler Birliği’ne taşıyan. Amazon var. Brezilya futbolu diye bir efsane var. “Yok, yok” desek yeridir. Ayrıca, Brezilya’nın Curitiba ve Porto Alegre gibi kentleri, şehir plancılığı açısından önemli örnekler. Curitiba, dünyanın en sürdürülebilir kentlerinden biri olarak anılıyor. Porto Alegre ise, katılımcı bütçelendirme uygulamasının doğum yeri. Bu uygulamaya göre, belediye, neye ne kadar para harcaması gerektiğini halka soruyor. Belediyenin sosyalist olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Fatsa’dan, Porto Alegre’den ne kadar uzağız Türkiye’de. Türk Hava Yolları, Bugün Grevde! Buenos Aires’in çekici geleceğini düşündüğümden, “bir kez Buenos Aires’e gidince Brezilya’ya gidesim gelmez belki” diye akıl yürüterek, Brezilya’yı görmeden Arjantin’i görmemin iyi olmayacağına karar verdim. THY’den aldığım 1560 Dolarlık Brezilya-Vietnam çiftyönlü biletiyle bugün uçuyorum işte. Uçak, İstanbul aktarmalı. İstanbul’da kısa bir süre duracağım. Yolculuk, toplam 32 saat sürecek. Hayat, sürprizlerle dolu: Bugün yola çıkarken, THY çalışanlarının ani bir grev kararı aldığını öğrendim. 29 Mayıs’ta 03:00-24:00 arası, iş bırakıyor emekçi kardeşlerim. Uçağımın gecikmesi önemli değil. Sizin hakkınızı aramanız daha önemli. Saati tutturabilirsek, size destek amacıyla, ben de yolcu olarak işimi bırakabilirim. Yani yolculuğu bırakırım sizin için.:)
  • 8. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 7 Latin Amerika: Bitimsiz Bir Okyanus Latin Amerika’ya küçüklüğümden beri hep gitmek istedim. Bana uzak gelirdi hep. Latin Amerika’yı daha yakından tanımak için üniversite yıllarında İspanyolca öğrendim. Yayınlanmış ilk kitabım, 22 yaşındayken, İspanyolca’dan çevirdiğim düzyazılmış bir şiir kitabı (poetry in prose) idi (Octavio Paz, Kartal mı Güneş mi?). İlerleyen yıllarda İspanyolca’dan çok sayıda şiir ve şarkı sözü çevirdim. Sonra bir bakmışım ki Asya’dayım. Yaklaşık 10 yıllık Asya deneyimimde hiç İspanyolca kullanamadım; içimde ölmek üzereyken yeniden diriltiyorum. İşte şimdi “yelkenler fora” diyorum. Yazılacak çok konu birikti. Yıllardır ve özellikle geçen ay biriktirdiğim birçok konu var. Bu konuları yolculuk boyunca işleyeceğim. Yola çıkarken, “keşke daha fazla zamanım olsaydı da, bütün belli başlı Latin Amerikalı yazarları yalayıp yutsaydım, sanki üniversiteye giriş sınavında yalnızca onları soruyorlarmış da ben de inek öğrenciymişim gibi.” Ama Latin Amerika yazarları, karanın görünmediği bitimsiz bir okyanus gibi. Hepsini okuyana kadar yaşlanıp ölürdüm herhalde. (Borges’e ve Gödel’e selam olsun bu açıdan. Yaşasın bitimsiz geometrisi yaşamın!) Yayıncılara Çağrı: Latin Amerika’yla İlgili 3 Kitap Latin Amerika’yla ilgili 3 kitap yazacağım. Zaten bu metin de o kitaplardan birinin girişi. Birincisi, ‘Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi.’ Bu güncede, bol bol şiirin, şarkının, yazın’ın, siyasetin, coğrafyanın vb. ördüğü bir kavramlar ve deneyimler evreni kurup tipik gezginlerin yazdığı türden “işte şurayı da gördüm de ne güzeldi; alın işte bunlar da fotoğraflar” türü anlatılardan bir hayli uzaklaşacağız. Bu günce, gitmenin bahane olduğu, düşünmenin baki olduğu bir üniversite kantini gibi bir dolup bir boşalacak; haftasonları bile açık olacak. İkinci kitap, Latin Amerika Gezi Rehberi olacak. İngiliz dili bu tür kitaplarla dolup taşarken, güzel Türkçemiz’de böyle bir kitap bulunmuyor. Bu boşluğu dolduracağım. Üçüncü kitap, ilkokul çağındaki (ya şimdi bu 4+4+4 zırvalığı nedeniyle bu sözün anlamı kaydı da gitti bile) bir çocuğa Latin Amerika’yı özellikle bitkileri ve hayvanlarıyla anlatan, oraların çocuklarının yaşantılarını aktaran mektuplardan oluşacak bir çocuk kitabı. Başlığını henüz netleştirmedim ama ‘Barışkızıma (ya da Barış’a) Latin Amerika Mektupları’ gibi yavan bir başlık var şimdilik kafamda. Bu hayvanların ve bitkilerin çizimleri olacak her bir mektuba karşılık gelen. Bunları çizecek olan ressam hazır.:) Okurlarım arasında, yayıncı olan ve bu üç kitabı yayınlamak isteyen varsa, benimle bağlantıya geçebilirler. Bu üç kitabı yol boyunca yazacağım ve Birgün Gazetesi başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde ve çeşitli sanal ortamlarda paylaşacağım.
  • 9. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 8 “Türkiye’nin Geçmişi, Asya’dır; Ama Geleceği, Latin Amerika’dır” Şimdilik bitirirken, şöyle özlü bir söz söyleyesim geliyor: “Türkiye’nin geçmişi, Asya’dır; ama geleceği, Latin Amerika’dır.” Neden? Saat farkı var bir kere.:) Vietnam’ın saati, Türkiye’nin saatine göre 4 saat ileride; Brezilya’nın ve Arjantin’in saati ise 6 saat geride. Elbette, bu durum, tersten de okunabilir. İkinci olarak, tarihsel nedenler var: Türkiye, Asya tipi despot bir yönetimle yönetilmeyi sürdürüyor. Rusya’yla ortak bir geçmişi var bu noktada. Ama biz birgün kazanacağız ve eski gerilla liderlerinin devlet başkanı olduğu (örneğin Brezilya ve Uruguay) yeni bir Latin Amerika olacağız. (Tamam, belki olamayacağız ama umut etmek güzel, öyle değil mi? Nazım’ın ‘Büyük İnsanlık’ şiirinde dediği gibi, “umutsuz yaşanmıyor.”) Brezilya’dan Nereye? Antarktika’ya mı? Ben Latin Amerika’da hem gezip yazacak, hem de üniversite işlerine bakacağım için, yüküm biraz farklı. Arjantin’deki 15-20 psikoloji bölümüne sivi gönderdim. Diğer ülkelere de başvurularım var. O nedenle, aşağıdaki dökümde takım elbise görenler yadırgamasın lütfen. Şöyle bir izlence düşünüyorum: Brezilya (Sao Paulo, Curitiba, Florianapolis, Porto Alegre), Uruguay (Montevideo), Arjantin (Buenos Aires; burada uzun kalabilirim. Duruma göre, Antarktika’ya doğru gidebilir ya da Arjantin’in diğer kentlerini ziyaret edebilirim), Şili (Santiago), Bolivya (La Paz ve Potosi), Peru (Machu Picchu), (belki Kolombiya) Caracas (Venezuela) (duruma göre, Küba). Dönüş: Brezilya (Sao Paulo), Arjantin (Buenos Aires) ya da Şili (Santiago). Bu izlencede, çok soğuk yerler de var çok sıcak yerler de. Sağlık sorunları olmayan yerler de var, olan yerler de. Bir tekerlekli bavulla dizüstü çantasına nasıl bu kadar malzeme sığdı, ben de bilmiyorum.:) Çantamdakiler, aşağıdaki gibidir. Sağolun iyi yolculuklar dilediğiniz için efendim. Vietnam’dan ayrılırken uzun yola çıkıyorum diye tütsü yaktı Budacılar; “siz de bir kova su dökün” desem ayıp olur mu? Latin Amerika Çantadasındakiler: 8 tişört 4 pantolon 5 gizli iç cepli don 10 çorap 3 şort 1 boy havlusu, 1 el havlusu 3 boyun atkısı, 1 sırt atkısı, 1 Filistin atkısı 4 kışlık atkı 1 kışlık şapka 2 kışlık eldiven 7 mendil 2 yazlık Vietnam şapkası 1 hatıra başörtü (boğaz ya da göz sarmak için)
  • 10. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 9 5 iş gömlek-pantolon takımı 5 kravat 1 ceket 5 atlet 2 kışlık içlik 1 pijama 2 polar 1 yağmurluk 2 atılabilir yağmurluk 1 palto 1 kapşonlu bluz 1 küçük ütü 1 terlik 1 iş ayakkabısı 1 spor ayakkabı 1 hamağa çevrilebilir (ipli) uyku tulumu 1 makas 1 alışveriş torbası ve boş plastik torbalar 30 tane hediyelik Vietnam ve Ho Çi Min rozeti 1 en ucuzundan cep telefonu 1 el feneri 1 kafa feneri 2 güneş kremi 1 göz kapağı Sinek koruyucu (krem), sinek kovucu, sinek ağı Küçük yazı tahtası ve tahta kalemi Sırt çantası yağmurluğu 10 Selpak 1 bavul kilidi, 1 asma kilit Mini dikiş-iğne çantası Mini Mutfak: Konserve açacağı, çatal, bıçak, kaşık, meyve soyucu, fincan, 1 iki bardaklık su ısıtıcı, 1 büyük kutu Rize ve Afrika çayı (demlik poşeti), 2 kutu sallama portakal-zencefil çayı, 1 kutu nane çayı, Mini Banyo: Diş fırçası, diş macunu, traş bıçağı, traş köpüğü, tarak, burun makası, tırnak makası, sabun, pudra, 2 tuvalet kağıdı, parfüm Mini İlaç Takımı: Çin/Vietnam yağı, berberin (ishal ve karın ağrısı için), yara bandı, dudak nemlendirici, Nizoral (mantar ilacı), PhilDerma (deri kaşıntısı ilacı), Acyclovir (uçuk ilacı), Star (şişmiş boğaz için), Panadol (ağrı kesici), Clanoz (alerji için, antihistaminik); böcek ısırığı ilacı, Salonpas (kas ağrıları için), antiseptik (tentürdiyot), oksijen suyu, multivitamin, plaster, küçük sargı bezleri. Dizüstü Çantasında: Dizüstü, dış bellek, hoparlör, cep telefonu şarjı, diplomalar, yolculuk sigortası ve diğer önemli belgeler, Güney Amerika Gezi Rehberi kitabı (Lonely Planet), 1 defter, kağıtlar, kalemler, bant, yapıştırıcı, şemsiye, kulak tıkaçları, gözlük kabı, gözlük bezi.
  • 11. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 10 İlgilisine Kaynak Gezgin, U. B. (2010). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (130): Ho Çi Min Kenti’ne kala(maya)nlar. Evrensel Gazetesi, 12 Eylül 2010. http://www.evrensel.net/ekhaber.php?haber_id=75078
  • 12. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 11 (2) Sao Paulo’dan Curitiba’ya Geçerken 30 Mayıs 2012, Sao Paulo, Brezilya http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/sao-paulodan-curitibaya-gecerken.html Dünyanın ikinci büyük otobüs terminali olduğu söylenen Tiete Otobüs Terminali’nden yazıyorum. İstanbul’dan Sao Paulo’ya uçuş, 13 saat. Nasıl geçtiğini anlamadım, çünkü elimde çok güzel bir kitap var(dı). Bir Cehennem Ağacı Olarak Muz Bu, Uruguaylı usta yazar Eduardo Galeano’nun Türkçe’de ‘Latin Amerika’nın Kesik Damarları’ diye geçen kitabı. Kitap, bölgenin sömürgeleştirilme sürecini etkileyici bir dille anlatıyor. Kimi zaman bir sanatsal metne dönüşüyor; kimi zamansa iktisadın derinliklerine dalan akademik bir kitaba. İşin güzel yanı, bunu parmak bellek (USB) aracılığıyla, uçağın ekranında okumaktı. Kitap, turistlerin uğrak yeri olan Potosi’nin (Bolivya) gerçek öyküsünü anlatıyor. Avrupalı bankacıların Latin Amerika’yı Potosi’den nasıl vampir gibi emdiğinin öyküsü bu. Kitaptan defterime yazmaya değer parçalar, şimdilik, şunlar: - Çeşitli Latin Amerika yerlilerinin giydiği ‘yerel’ giysiler, İspanyol sömürgecilerinin onlara zorla giydirdiği giysiler (Kesinlikle. Avrupalılar gelmeden önce, yerliler Avrupa tipi şapka giymiyordu ki). Bunlar, o dönemde İspanya’nın kırsal kesimlerinde giyilen giysiler. (Bu, bana, Vietnam’ın ulusal giysisi olan ao day’ın (‘aoyay’ diye okunuyor) yoğun bir Fransız etkisi taşımasını anımsattı.) - İnkalar döneminde, koka, az kullanılıyor; dağıtım, İnka devletinin tekelinde ve yalnızca dinsel amaçlarla ve madenciler tarafından kullanılmasına izin veriliyor. Sömürgeciler ise, kokayı yaygınlaştırıp bu yeni pazardan para kırıyor. - Kimi Afrika kökenli köleler, sömürgecileri protesto etmek için topluca intihar ediyor. Öbür dünyaya göçerek, Afrika’ya, anavatanlarına kavuşacaklarını umuyorlar. Ama sömürgecilere işgücü gerekli. Onların intiharlarını önlemek için uzuvlarını kesiyorlar; böylece, öbür dünyada da engelli olma korkusuyla, kölelerin toplu intiharları azalıyor. Ustadan iki alıntı: - “Burada insan şunu akılda tutmalı: Kapitalist bir toplumdakinin tersine, sosyalist bir toplumda, işçiler işsizlik korkusuyla ya da açgözlülükle teşvik olmazlar. Diğer güdüler, örneğin, insanı bencilliğin ötesine taşıyan dayanışma, toplu sorumluluk, görev ve hak bilinci konmalıdır sahneye.” – Galeano, s.76 - “Kuran, muzu, cennet ağaçlarından biri olarak anıyor, ama Guatemala, Honduras, Kosta Rica, Panama, Kolombiya ve Ecuador’un muzlaştırılması, muzun bir cehennem ağacı olduğunu gösteriyor.”- Galeano, s.108 (Burada, muz bahçelerinde en insanlıkdışı koşullarda çalıştırılan yerlilerin yaşadıklarını anlatıyor ve ‘muz cumhuriyeti’ sözüne değiniyor. Bu muz bahçelerindeki vahşi kapitalizm, asi kıtanın iki Nobel ödüllü yazarı olan Gabriel Garcia Marquez ve Miguel Angel Asturias yanında birçok diğer yazarın da işlediği bir konu.)
  • 13. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 12 Brezilya’nın Neresindenim? Uçaktan başlayarak, görüntü olarak hiç yabancı görülmediğimi anladım. Uçakta bana Portekizce birşeyler sorup durdu yanda Portekizce İncil okuyan kır saçlı amca. Sonra arka koltuk da Brezilyalı sandı beni. Yıllar önce Şili’de öğretmenlik yapmış Kanadalı bir iş arkadaşıma birgün mutlaka Latin Amerika’ya gitmek istediğimi söylediğimde, bana “zaten Şilili’ye benziyorsun” demişti. Yurtdışındaki birçok ortamda, nereli olduğumu soranlara “sence nereliyim?” diye sorarım. Birçok Asya ülkesinde, yurtdışına çıkmamış, halktan insanlar, çekik gözlü olmayanları genelde Amerikalı ya da İngiliz sanıyor. Yurtdışına daha açık olanlar ise, bana ya Hintli ya İranlı ya İtalyan ya İspanyol ya da Arap dedi şimdiye kadar. Bir de, bir Avustralyalı iş arkadaşı, ilk görüşmemizde, söze “sen Kıbrıslı’sın değil mi?” diye başladı. Bu kadar ayrıntıya şaştım. “Diyelim ki öyleyim, hangi tarafındanım?” diye sorunca, “Rum tarafı” dedi. Meğer, Avustralya’da bana çok benzeyen Kıbrıslırum bir arkadaşı varmış. Biz komşularımıza çok benziyoruz ve bundan gayet hoşnutum. Bütün bunların üstüne, Brezilyalı da olduğumu öğrendim. Aslında, bu, bir yandan olumlu; İngilizce konuşarak pot kırmadıkça, kimse, yabancı gözüyle bakmıyor. Yaprak Sarması, Serbest; Sarılmamış Yaprak, Yasak 18:30’da vardım Sao Paulo’ya. Havaalanının verdiği ilk izlenim, 80’lerin Türkiyesi’nin devlet daireleriyle benzerliği idi. Duvarları küçük kare parkelerle donatılmış. Hatta “İstanbul’daki kimi apartmanların girişine benziyor” da denebilir. Giriş, çok hızlı oldu. Ne bir soru, ne kuşkuyla bakan gözler. Oysa birkaç yıl önce Avustralya’dan çıkarken, beni bekletmiş, “kusura bakmayın, pasaportunuzun sahte olup olmadığını kontrol etmemiz gerekiyor” diyerek bir sürü ülkenin vatandaşının ömümden geçişini izletmişlerdi. Brezilya vizesi için, uçakta, iki form dolduruluyor. Biri, giriş için; diğeri, gümrük için. Giriş kartının Brezilya’dan çıkana kadar saklanması gerekiyor. 5 bin Dolar’ın üstünde para ve yiyecek taşındığında, gümrüğe bildirmek gerekiyor. Ben de, İstanbul’da, havaalanında beklerken çantaya yaprak sarması konservelerini, yeşil ve siyah zeytinleri ve cezeryeleri yüklendiğim için, Gümrük’e gittim. Neyse ki geçirdiler. Bilginiz olsun diye, ne tür yiyeceklere izin vermediklerini burada yazıyorum: Meyve, sebze, süt, peynir, tereyağı, yoğurt, bal, et, evcil hayvan mamaları, yumurtalar vb. Bir Soyguncu Olarak Brezilya Çıktım, havaalanında ortalığı kolaçan ettim. Tüm yolculuklarım boyunca görüp göreceğim en pahalı genelağı (internet) kullanmak zorunda kaldım (yalnızca “merhaba, ben Brezilya’ya vardım” yazabilmek için 2 Dolar ödedim!) Brezilya, gittiğim ülkeler içinde en pahalısı. Sonra Brezilya’nın güneyindeki Curitiba kentine gitmek üzere, Tiete Otobüs Terminali’ne giden otobüsleri arandım. Benden sonra gelecekler için ayrıntı vereyim: Saatte bir falan kalkıyor. Zemin katın çıkışında 4. peronda. Binmeden bilet almak gerekiyor. O da hemen durağın biraz ilerisinde. Tuzlu mu tuzlu! 35 Reais, yani yaklaşık 20 Dolar. Çüş! Uzaklık da alt tarafı, 20-30 dakikalık. Havaalanında 1 Dolar, 1.91 Reais’ti. Resmi kur ise, yaklaşık 2.03. Havaalanları, döviz
  • 14. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 13 bozdurana her ülkede kazık atıyor zaten. Havaalanında çıkışın üç yolu var: Kendi araban (elbette yok), otobüs (35 Reais) ve taksi (daha da pahalı). Zaten yolcuları bu kadar soyup soğana çevirmeleri, Brezilya ile ilgili baştan olumsuz bir izlenim bıraktı. 5 Numaralı Hürmüz Brezilya’da yankesiciliğin yaygın olduğunu, dikkatli olmak gerektiğini duya duya aşırı tedbirli birine dönüştüm. Brezilya’ya gelmeden kıytırık bir telefon almıştım ki dikkat çekmeyeyim. Tiete Otobüs Terminali’nde 10 Reais’e (yaklaşık 5 Dolar) bir SİM Kart aldım, ama henüz numarayı çevirmeyi başaramadım. Kontür yüklenip yüklenmediğini anlayamadım. 12 Reais’lik kredi aldım ama işe yaramadı. Yine de iyidir. İnsanın numarasının olması güzel bir duygu. (İki anlamda da) Bende ne numaralar var.:) Şu an cüzdanımda, beş ülkenin SİM Kartı var. Gittiğim gibi takar kullanırım. Bu ülkeler: Vietnam, Türkiye, Tayland, Malezya ve Brezilya. Sonuç olarak, artık bir Brezilya numaram var. Troçkist Bir Gece Gecenin sürprizi, bir Troçkist’ti. O da herkes gibi beni Brezilyalı sanarak, “biz Troçkist’iz; bu da gazetemiz. Satın alır mısın?”dedi. Tek sorun, ne ben onun bildiği dilleri biliyorum ne de o benim bildiğim dilleri. Ama İspanyolca olarak “Brezilya’da ilk günüm. Portekizce okuyamıyorum” dediğimde anladı. Dedim, “kusura bakma, Latin Amerikalı değilim.” O da, “İtalyan mısın?” dedi.:) En son akla gelen, Türkiye. Curitiba biletini aldım (İtapemirim Şirketi). 81 Reais (yaklaşık 41 Dolar) ve 6 saat yolculuk. Yataklı otobüsmüş. 23:45’te kalkıyor, 06:00 gibi Curitiba’da oluyor. 1 saat var otobüse. Zaman varken, yazayım dedim. (Ertesi gün, Curitiba ve Curitiba’da yaşayan Türkiyeli yazarla tanışma ve sohbet)
  • 15. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 14 (3) Curitiba’da İlk Gün 31 Mayıs 2012, Curitiba, Brezilya http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-ilk-gun.html Sabah 5:30’da, rahat bir yolculuktan sonra, Curitiba’ya vardım. Bu arada, unutmadan, benden sonra gelecekler için, diğer yolculuk seçeneğini de açıklayayım: Webjet, Brezilya’nın ucuz biletli havayolu. Neredeyse otobüsle aynı paraya (90 Reais), Sao Paulo-Curitiba uçağı var. Ancak, ek bavul parası ödemek zorunda kalınabilir ve uçuş, her saatte değil. Ayrıca, Webjet’in ofisi, havaalanının dışında kalan 4. Terminal’de ve buraya otobüsle gitmek gerekiyor (yürüme uzaklığında değil). Son olarak, otobüsün yararı şu: Brezilya gibi pahalı ülkelerde, gece otobüsüne binerek, otel parasından kurtulmuş olacaksınız. (Webjet dışında GOL ve TAM adlı havayolları var; ama onlar, pahalı.) Yabancı Havası Vermemek İçin Otobüs, yataklı değildi; yalnızca ayak uzatmalık minderi vardı, ama rahattı. Vietnam’da iki kere yataklı otobüse bindim, Brezilya’ya gelmeden önce. Orada daha rahat ve daha ucuzdu, ama olsun. 30-40 kişilik otobüste yalnızca 5 yolcunun olması, doğrusu garipti. Sürücünün yola çıkmadan önce karşımıza geçip bize yol bilgileri vermesi ve sözlerini “iyi yolculuklar” diye bitirmesi güzeldi. Şimdi Curitiba Otobüs Terminali’nde havanın aydınlanmasını bekliyorum. Ondan sonra, karşıdaki otellerden birine bakacağım. Sao Paulo, 25 dereceydi. Burası, daha soğuk ve yağmurlu. Bu nedenle bavuldan kışlık montu çıkardım, giydim. Yabancı havası vermemek için resim çekmiyorum burada. Zaten çok ilginç bir görüntü yok şimdilik. Terminal işte, ne beklenebilir ki... Gezi rehberi falan da okumuyorum; oradan da yabancı olduğumu anlarlar rahatlıkla. Devamını, ertesi gün, otelden yazıyorum: Sonra hava aydınlandı. Bir baktım ki, her taraf, otel. (Rüya değil gerçek!) Birkaç otele baktıktan sonra, terminalin karşısındaki bir otele daldım. İspanyolca sordum soruşturdum; Portekizce yanıtlarını da çoğunlukla anlamadım; ama onlar beni anladıkları için, sorun, çözüldü. 49 Reais’lik (yaklaşık 25 Dolar) bu otel, bu fiyata bulunabilecek en düzgün otellerden biri. Daha önce yazdığım gibi, Brezilya, pahalı bir yer. Otel ücretleri, uçuk. Dışarıdan pek matah görünmeyen otelde, kablosuz bağlantı olması, harika oldu; çünkü buradaki bütçeye uygun otellerde bağlantı olmuyor, olan yerlerde de ücretli oluyor. Odada küçük bir televizyon, yatak, banyo, 2 masa ve sandalye var. Yani bir yazar için gerekli olan herşey. Tek eksik, buzdolabı. Ha bir de su ısıtıcı; ama daha önceki listeden görüleceği gibi, küçük bir su ısıtıcı taşıyorum yanımda. Neden Curitiba? Curitiba’ya gelişimin 3 nedeni var. Öncelikle, Sao Paulo, özellikle bölgeye yeni gelen biri için oldukça tehlikeli. Güpegündüz soygun, olmadık olay değil. Merkeze yakın yerlerde bile kafaya
  • 16. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 15 silah dayayıp “ya paranı ya canını” diyebiliyorlar. Latin Amerika gezimin kötü bir deneyimle başlamasını istemediğim için, Sao Paulo’ya vardığım gibi, görece güvenli olduğu söylenen Curitiba’ya geçtim. Olası bir soygundan daha az zarar görmek adına da, gizli cepli donlar yaptırdım. İkinci neden, Curitiba’nın dünyanın en yaşanılır kentlerinden biri olarak anılması. Bu kentin diğer kentlerden farkını yerinde görmek istedim. Üçüncü neden ise, 2007-2012 arasında her pazar Asya-Pasifik üstüne köşe yazısı yazdığım Evrensel Gazetesi’nin Latin Amerika yazılarını yazan ve Curitiba’da yaşayan Erol Anar’la tanışmak, görüşmek. Gitmeden onunla yazışmıştık. Otele yerleşir yerleşmez, ona bir e-posta attım ve hemen yanıt aldım. Meğer, kaldığım otele çok yakın oturuyormuş. Evinden çıkıp yürüyerek otele gelmesi, 5 dakikada oldu. Böylece keyifli sohbetimiz başladı. BR 101: Brezilya Mutfağı’na Giriş Dışarı çıktık. Ahmak ıslatan türünden hafif hafif yağarmış gibi yapıp insanı kısa sürede sırılsıklam eden yağmur, buradaki sonbaharın bir göstergesi olarak görülebilir (Haziran’a 6 ay ekleyince, çıkıyor karşımıza Güney Yarımküre mevsimleri). Terminalin olduğu Av.Pres. Affonso Camargo boyunca yürüdük. Yolda, sağda, Belediye Pazarı’na (Mercado Municipal, http://www.mercadomunicipaldecuritiba.com.br/) girdik. Tipik bir semt pazarı, fakat tertemizdi. Balık, akvaryum balığı, meyve-sebze, et, çerez türü ürünler vardı. Affonso Camargo’da devam edip Alışveriş Durağı’na (http://www.shoppingestacao.com.br/) geldik. Burası, alışveriş merkezine çevrilmiş eski tren istasyonu. Dünyanın dört bir yanındaki çirkin alışveriş merkezlerinden sonra, bu yapı, hoşuma gitti. Alışveriş Merkezi’nin içinde küçük bir Tren Müzesi de var. Curitiba’nın en büyük kitapçısı burada. Giriş katında, ilk Brezilya kahvaltılıklarını denedim. Peynirli çörekleri (Pão de queijo) ünlü, ama adı yanlış bence: Türkiye’deki azıcık peynirin, bol hamurun ve bol boşluğun tersine, Brezilya’nın peynirli çörekleri, aslında ‘çörekli peynir’ olarak adlandırılmalı; çünkü çok ince bir hamur tabakasının altı, tümüyle peynir. Tavuklu çörek de (coxinha) lezzetliydi. Üçüncüsü ise, Arapçası ‘kibbeh’ olan (Portekizce’de ‘gibi’ olarak okunuyor) bildiğimiz içli köfte. Brezilya’da, başta Lübnanlılar olmak üzere birçok Arap yaşadığından, Arap yemekleri, Brezilya Mutfağı’nın bir parçası olmuş durumda. Brezilya Mutfağı’nda, açık büfeler, önemli bir yer tutuyor. 5 Dolar’a sınırsız et gibi uçuk büfeler var. (Bu tür lokantalardan çok korkuyorum; kilomu kısa sürede ikiye katlarım diye.:)) Kiloyla yemek yenen lokantalar da var. (Bu konuda daha sonra yazacağım.) Curitiba’nın otobüs sistemi, dünyaca ünlü: Duraklar, tüp biçiminde. Otobüsler, çifte körüklü oldukları için, kısa sürede çok sayıda insanı rahat bir biçimde taşımak açısından başarılı. Yol üstünde küçük çaplı bir grev vardı; ancak, ortada kimsecikler yoktu. Türkler Niye Aşırı Seks Düşkünü? Evrensel yazarı Erol Anar’la, uzun uzun, edebiyat, siyaset ve Brezilya üstüne sohbet ettik. Yıllardır burada yaşıyor. Türkçe’de yayınlanmış çok sayıda kitabına ek olarak, Portekizce’ye çevrilmiş kitapları var. Yeni bitirdiği son kitabını (bir roman) Portekizce olarak yazmış. Asi kıta çapında büyük bir yazar olacağına kuşku yok (zaten şimdiden olmuş durumda; ama yıllar içinde
  • 17. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 16 daha da tanınacak). Birikim, deneyim, yetenek ve enerji açısından hiç bir eksiği yok; fazlası var. Brezilya gazetelerinde yazarlık deneyimlerine sahip olması da ek bir artı. Ona Brezilya hakkında çeşitli sorular sordum. Sağolsun, saatlerini ayırıp uzun uzun anlattı. Brezilya ile ilgili olarak anlattıkları içinden en dikkatimi çekenler şunlardı (umarım hiç birini yanlış aktarmıyorumdur): - Sao Paulo’da, ATM’leri dinamitle patlatıp para çalmak, yaygınmış. Curitiba’da yaygın değilmiş; çünkü burası küçük bir yer olduğundan, soygun yapanın kaçacağı yerler belliymiş; yakalaması, kolay oluyormuş. - “Eski gerillalar, devlet başkanı oluyor” heyecanının (bakınız güncenin ilk bölümü) ardındaki öykü, hiç de uzaktan göründüğü gibi değilmiş. O noktaya gelene dek, binbir şekle giriyorlarmış. Örneğin, sendikacılıktan gelen üst düzey devlet görevlileri (sosyalist partilere bağlı olmalarına karşın), grevcileri eşkıyalıkla suçlayabiliyor, üzerlerine yürüyebiliyorlarmış. İktidara gelenlerin sosyalistliği falan kalmıyor. Üstelik, Brezilya, Bush’un bölgede ziyaret edebildiği iki Güney Amerika ülkesinden biriymiş (diğeri, Kolombiya). Lula, bu durumu, “dünyadan yalıtılmış olarak yaşayamayız” diyerek savunuyormuş. Ülkenin düzeni, sosyalizme geçişi yaşayan bir kapitalist düzenden çok, kapitalizmi baki bir düzen niteliği taşıyormuş. - Düşünce özgürlüğü açısından Brezilya, Türkiye’ye göre çok daha rahatmış. Yayınlar üstünde sansür, neredeyse yokmuş. Vatandaşlar, devlet görevlileriyle yüzyüze gelip onlara meydan okuyabiliyor, sert çıkışlar yapabiliyormuş. Kimse de kimseye, bunun için ne saldırıyor ne adamlarını saldırtıyor ne de dava açıyormuş. - Brezilyalı dişiler, “Türk’üm” dendiğinde, “Türkler, niye aşırı seks düşkünü?” diye soruyorlarmış. “Nereden anladın?” deyince, yanıt şu: Sanal ortamda kısa sürede lafı sekse getirip “soyun” falan diyorlarmış. Artık sanal ağına hiç Türk eklememe kararı alanlar varmış. Bastırılmış cinsellik işte. Bu bölüm, çok –miş’li, -muş’lu oldu; ancak, bölgeyi çok iyi bilen bir yazarın yanında, benim - miş’li, -muş’lu olmam, çok doğal; öyle olmalı zaten. Bende O Kadar Da Numara Yokmuş Meğer Yardım gerektiren iki konu vardı: Birincisi, dün aldığım SİM kartı kullanılabilir duruma getirmek. Açıklamalar, Portekizce olduğundan zorlandım. Sonra yazar abimiz, bu konuya el attı ve yabancıların telefon numarası sahibi olamadığını öğrendik! Numaranın kullanılabilmesi için, SSK ya da kimlik numarası gibi bir numara giriliyor. Abi, kendininkini benim için girmesine karşın, yine de çalışmadı. Bunu, şubeye sorduğumuzda, kazıklandığımı anladık. Nasıl oluyorsa, numarasız bir hatmış bu. Eski numarası olanların kullanabileceği bir hatmış. Yani yandı SİM’e verdiğim para da krediler de. Bunu bilmelerine karşın satmışlar bana yine de. Toplam zarar, daha ilk günden 22 Reais (yaklaşık 11 Dolar). Neyse ki, büyük bir tutar değil. Brezilya’da fazla durmayacağım için, yeni bir SİM almamaya karar verdim. Diğer sorun, priz idi. Brezilya’nın prizleri, garip. Kimisi, hiç bir ülkede görmediğim türden üçlü prizler. Kimisi, Vietnam ve Tayland’da kullanılan çift prizler. Ancak, Avrupa/Türkiye türünden kalın prizler kullanılamıyor. Bu, Asya’da çok kolay çözülebilecek bir sorundu. Küçük bakkallarda bile ikiliyi üçlüye üçlüyü ikiliye vb. çevirecek ek prizler rahatlıkla bulanabilirken, burada farklı yerlerdeki 3 farklı dükkana girdik, bulamadık. Neyse ki sonuncuda bulabildik. Artık, iyice umudumu kesmiş; “Brezilya’da bilgisayar kullanamayacağım herhalde” demeye başlamıştım. Cep telefonum ise, Asya prizine uyduğu için, en azından, bağlantı sorunum yoktu.
  • 18. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 17 Özetle, buraya gelecek olanlar, gelmeden önce, prizleri iyice bir incelesin; bulabiliyorlarsa ek prizleri yanlarında getirsinler. Gökyüzünde 425 Fil! Oradan küçük çaplı bir süpermarkete gidip Türkiye’deki damak tadına en uygun olan ekmeklerden aldık. ‘Fransız ekmeği’ diye geçen bu ekmekler, yuvarlak ve hamburger ekmeğinden birazcık daha büyük. “İçmedim” dememek için, Brezilya biralarının her birinden aldım (Brahma, Gold, Bavaria, Skol ve Kaiser). Henüz içmesem de, her an içilmek üzere bekliyorlar.:) Çörekli peynirden vb. aldım. Süpermarketteki ürünlerin çoğu, tropikaldi ve bunları Vietnam’dan biliyordum. Ancak, bilmediğim tek meyve suyu olan, akaju suyunu aldım; şekerli su gibi geldiği için pek beğenmedim. Özellikle Arjantin’de yaygın olan mate çayından (sallama poşet) aldım, gece boyu su ısıtıp mate içtim. Bu, bölgeye özgü bir ottan yapılıyor. Birkaç tane yine Brezilya’ya özgü fincanlık hazır çorba aldım. Belediye pazarından muz ve mandalina alınca herşey tamam oldu. Zaten hava kararınca dışarı çıkmak tehlikeli olduğundan, artık otele kapanma zamanı gelmişti. Otelin kapısının gündüz bile kilitli olması; yalnızca kapıyı çalan, tanıdık biriyse açılması; ülkedeki ve kentteki suç oranının yüksekliğiyle ilgili bir fikir verir herhalde. Latin Amerikalı yazarların özlü sözlerini inceliyorum. Bunlardan biriyle bitireyim: “Soru: Siz gerçeküstü olayları öyle ince ayrıntıyla anlatıyorsunuz ki, bu, onlara kendi gerçekliğini veriyor. Bu, sizin gazetecilikten öğrendiğiniz birşey mi? Gabriel Garcia Marquez: Bu, yazına da uygulayabileceğiniz bir gazeteci numarası. “Gökyüzünde filler uçuyor” derseniz, kimse size inanmaz. Ama gökyüzünde 425 fil olduğunu söylerseniz, büyük olasılıkla size inanırlar.”
  • 19. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 18 (4) Curitiba’da İkinci Gün Dr. Ulaş Başar Gezgin, 1 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-ikinci-gun.html Sabah, Erol Anar ve Senyor Ronaldo, beni arabayla aldılar; gezdirdiler. İlk olarak, Oscar Niemeyer Müzesi’ne gittik (http://www.pr.gov.br/mon/). Müze, adını, büyük mimar ve komünist lider Oscar Niemeyer’den alıyor. 1907 doğumlu olan ve hâlâ aramızda olan çınar, Brezilya’nın başkenti Brasilia’daki birçok yapının mimarı olarak dünya çapında bir üne sahip. Yapı, göz biçiminde olduğu için, müzenin halk arasında ‘Göz Müzesi’ olarak anıldığı da oluyor. Körler Okulundaki Çocuklar Müzede, Oscar Niemeyer’le ilgili sergiler dışında, kısa süreli resim, fotoğraf, karikatür, tasarım vb. sergileri oluyor. Biz gittiğimizde, Jorge Zalszupin’in mobilya tasarımları sergileniyordu (bkz. http://brazilianfurnituredesign.com/en/designer/modern/jerzy-jorge-zalszupin/ ). Bir Brezilya bankası olan Itau Bankası’nın 1911-2011 arasındaki Brezilyalı sanatçıları kapsayan koleksiyonu olan ‘1911 - 2011 - Arte Brasileira e Depois, na Coleção Itaú’ görülebiliyordu (bkz. http://www.fcs.mg.gov.br/agenda/2175,1911-2011-arte-brasileira-e-depois-na-colecao- itau.aspx). Oscar Niemeyer yanında, mimar João Filgueiras Lima’nın ilginç tasarımları, görülmeye değerdi (bkz. http://www.museuoscarniemeyer.org.br/leleentrada_abril2012.html ). Kadınları konu alan resim sergisi de güzeldi (bkz. http://revistacontemporartes.blogspot.com.br/2011/07/o-eterno-feminino-e-seu-universo.html ) 1911’de Paranagua’da doğan ve 1980’de Curitiba’da hayata gözlerini yuman satranç ustası, heykeltraş ve tasarımcı Erbo Stenzel’in çeşitli portreleri, satranç odası olarak tasarlanmış bir salonda sergileniyordu (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=J5zA1QFz51Y ). Müzenin göz bölümünde ise, Brezilyalı bir çizerin yaşamı anlatılıyor ve çizimleri sergileniyordu. (http://www.museuoscarniemeyer.org.br/exposicoes/potysite.html ) Sovyet döneminin en önemli fotoğrafçılarından olan ve daha sonra sansür edilmiş Litvanyalı fotoğrafçı Antanas Sutkus’un (d.1939) fotoğrafları da (körler okulundaki çocukların fotoğrafları, özellikle etkileyiciydi), sergilenenler arasındaydı (bkz. http://www.artnet.com/artists/antanas- sutkus/ ) Müzeden, bugünlerde Uluslararası Curitiba Film Festivali’nin gerçekleşmekte olduğunu öğrendik (bkz. http://olhardecinema.com.br/ ). Festival’de, Brezilya, ABD, Fransa, Almanya, Portekiz, Şili, İzlanda, Irak, İspanya, Kolombiya, Bulgaristan, İngiltere, Arjantin ve Hollanda yapımı filmler gösteriliyor. BR 102: Brezilya Mutfağı’na Giriş-2 Müzeden sonra, Senyor Ronaldo, sağolsun, beni, Brezilya ev yemeklerini öğrenmem için evine götürdü. Eşinin ve torunlarının oturduğu evde, karşılıklı öğlen yemeği yedik. Teyzenin
  • 20. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 19 Vietnam’dan geldiğimi öğrenince, ilk iş olarak, parmağıyla tetik çekme işareti yapması, eğlenceliydi.:) Televizyonda, dünya voleybol şampiyonası vardı; Kanada ile Polonya oynuyordu. Brezilya sofralarında, klasik olarak, pilav, kuru fasulye (sos nedeniyle koyu bir renkte) ve makarnanın geldiğini öğrendim. Pilav ve makarnayı birlikte yiyen millet, hatta yanında ekmek de yiyebiliyor! O zaman, ülkede bu kadar kilolu insan olmasına şaşmamalı. Bir de, zaten, ülkenin bol yağlı etleri, ünlü. İçecek olarak, elbette kola, mate (daha önce belirttiğim gibi, bölgeye özgü bir ottan yapılan çay ve içecek) ya da tropikal meyvelerin suları içiliyor. Kahve, çok yaygın; çayın tiryakisi, daha az. “Seks Yoksa Gerilla da Yok” Üçüncü durağımız olan Botanik Bahçesi’ne giderken, yolda bir trafik kazasına tanık oluyoruz. Birbirini yumruklama diye bir olay yok. Portekiz etkisindeki Latin Amerika’nın yumuşak, laylaylom olduğu söyleniyor (ya da Taycası’yla ‘sabay sabay’). Botanik Bahçesi, Curitiba’nın simgesi (bkz. http://www.curitiba-parana.net/parques/jardim-botanico.htm ). Asya’daki botanik bahçelerine göre daha küçük bulsam da, yine de, yapısı, hoş. Burayı dolaşmak, yarım saati bulmaz ve bulmuyor. Girişteki kahvede, mateler ve kahveler eşliğinde, havadan sudan, siyasetten yaşamdan konuşuyoruz. Latin Amerika’daki gerilla hareketlerinin, Che’nin yolundan oldukça uzaklaştıklarını öğreniyorum; ancak bu, Türkiye’de pek bilinmiyor. Solda en kitlesel olan gelenekten gelenlerde, bir Latin Amerika nostaljisi var. Latin Amerika’yla ilgili bilgileri, genellikle 40 yıllık. 40 yılda o köprüden ne sular aktı... Şöyle bir fark (hem fark hem FARC) ortaya çıkıyor örneğin: Günümüz Latin Amerikası’nın gerilla hareketleri, uyuşturucu ve insan ticaretinde başı çekiyor. Bu işler, temel gelir kaynakları. “Devrim için uyuşturucu da satarım insan da” diye bakıyorlar. Böyle olunca, bu örgütler içinde çürüme başlıyor. Mafyayla gerilla arasındaki farkı gören, beri gelsin. Oysa Türkiye’de bir örgüt, uyuşturucu ve/ya da insan ticareti yapıyor olsa bile, “evet yapıyorum” diyemez; bunlara karşı olan bir kamuoyu var Türkiye’de. Seks de bir diğer konu. Latin Amerika’da, gerillalar arasında seks, serbest. Zaten (anlatıcı burada beni güldürüyor:)), seks yoksa, Latin Amerika’da kimse gerilla olmazmış. Türkiye’de ise, seks, yasaktır birçok örgütte. Latin Amerika gerillalarının çocuğu olursa, örgüt, alıyor; gerillalarının yakınlarının yanına teslim ediyor. Çocuğun gerillalarla birlikte yaşaması, yasak. Hay Seni Gerillalar Kaçıra Sosyalist bir arkadaşım geliyor aklıma. Diyordu ki, “Latin Amerika’ya gideyim, gerillalar beni kaçırsın, bizim devletten fidye alsınlar. Onlara bir yararım olmuş olur.”:) Şaka olarak güzel de; bunu gerçekten düşünen çılgına, anlatıcı şunları söylüyor: Bu hareketler, sen sosyalistmişsin değilmişsin, bakmıyor. İsterse öldürür, isterse beterini yapar. Adamlarda etik değer yok ki, seni neci olduğuna göre değerlendirsin. Bu sosyalist arkadaşım, bu yarı-şaka yarı-ciddi düşüncesinden vazgeçmişti sonradan; şöyle diyerek: “Bu devlet, benim için para ödemez. Tam tersine, “çok şükür bu heriften kurtulduk” der.” Ben de ekleyeyim: Bir de şunu diyecekler: “Teröristle pazarlık olmaz.” :)
  • 21. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 20 Brezilya’da Hapisteyiz Alıyor diğer anlatıcı, sözü; ve Brezilya’daki şiddet olaylarının yaygınlığından söz ediyor (bunu Portekiz etkisinin yumuşaklığı görüşü ile çelişkili buluyorum). Kaç tane arkadaşının soyulduğunu, yaralandığını vb. anlatıyor. Suçlular yakalanıyor; hapse giriyor; ama hapisler, çok kalabalık. Şartlı tahliyeyle çıkma seçeneği var. Böylece tahliye edilenler, yine birilerini soyuyor. “Benim vergimle, hapistekileri doyuruyorlar. Olmaz olsun.” diyor anlatıcı. Haklı elbette. Ama havaalanından 20 dakikalık bir uzaklık için yaklaşık 20 Dolarlık bilet kesen bir ülkede, suç oranının yüksek olması, o kadar şaşırtıcı olmasa gerek. Düşük maaşlı askerin ve polisin bile, sivilleri giyip soygun yaptığı da dile getiriliyor. Öte yandan, bu durumu tümüyle yoksulluğa bağlamak, yanlış. İkinci vatanım Vietnam’da, insanlar, yoksul; ama çalmıyorlar. Vietnam’da, aile yapısı, çok güçlü. Uzak akrabalar bile, yakın akrabalar kadar yakın sayılıyor. Annenin kardeşi de dayı, annenin kuzeninin dayısının halasının oğlu da (attım şimdi) dayı. Çin’de, Küba’da, Sovyetler’de devrim önderleri, ‘amca’, ‘dayı’ vb. olarak adlandırılmaz; ama Vietnam’da Ho Çi Min, Ho Amca’dır. Herkesin amcasıdır o; ailemizden biridir. Belki bu güçlü aile yapısıdır Vietnam’da yoksulluğa karşın suç oranının düşük olmasını sağlayan. Vietnam’da, istediğim saatte, hiç bir kaygı duymadan rahatlıkla dolaşabiliyorken; Brezilya’da, hava karardı mı, otele hapislik başlıyor. “Yaşasın Vietnam!” desem, yadırgayan olur mu? Telli, Telli, Telli, Şu Telli Opera Bugün, son durağımız, Ópera de Arame, diğer adıyla Telli Opera (bkz. http://www.curitiba- parana.net/opera-arame.htm ). Bu, sanat etkinliklerinin yapıldığı saydam bir yapı. Buraya suyun üstündeki telli yol üzerinden gidiliyor. Muhteşem bir doğa güzelliğinin ortasında. Bir yanında ise, bir çağlayan var ki, sesiyle, motorlaşmış kafalara format atmayı başarıyor. Çıkarken, karşıdaki dükkandan şeftali şarabı alıyorum. Dönerken, yolda bir sürü üniversite görüyoruz. Halil Cibran Meydanı, Arap Anıtı, Curitiba Halk Parkı (Passeio Público, bkz. http://www.parquesepracasdecuritiba.com.br/parques/passeio-publico.html) ve eyalet ve belediye yapıları, yolumuzun üstünde. Eve dönüyorum. Bedenim hâlâ Vietnam’a ayarlı olduğundan, geldiğim gibi uyuyakalıyorum. Bir uyanıyorum ki geceyarısı... Gazeteye bir Curitiba yazısı yazıp gönderiyorum... Teşekkürler Erol Anar! Teşekkürler Senyor Ronaldo!
  • 22. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 21 (5) Curitiba’da Üçüncü Gün 2 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-ucuncu-gun.html Öğleden sonra, döviz bürosuna ve otobüs terminaline gittik. Meğer, havaalanında kazık yememişim; çünkü Brezilya’da yabancılara daha düşük bir kur uygulanıyormuş. O zaman, doğrusu şu olacak: Brezilya’da tek kazık yiyen ben değilim. Resmi olarak, 1 Dolar, 2.03 Brezilya parası; ama bize 1.92 oluyor. Sabahın Köründe Buenos Aires’e Oradan otobüs terminaline geçip pazartesi sabahı için (4 Haziran) Buenos Aires bileti aldık. Benden sonra gelecekler için ayrıntı vereyim: Curitiba’dan Buenos Aires’e giden tek otobüs şirketi, Pluma. Bilet, 316 Reais (yaklaşık 160 Dolar). Yol, 30 saat sürüyor. Otobüs, yarı-yataklı ve içinde tuvaleti var. Tek sorun, sabah 5:30’da kalkması. Sıkıntı, uyanmak değil de, sabahın karanlığında soyulma olasılığının yüksek oluşu. Umarım, pazartesi sabahı soyulmam.:( Olası bir durumda zararı en aza indirmek için, Vietnam’dan aldığım kredi kartını, Türkiye’den aldığım Paramatik kartını ve üzerimdeki parayı gizli ceplerime yerleştirdim. Bileti, cüzdanımdan çıkardım. Cüzdanımı alırlarsa, bilet, cebimde kalacak böylece. Cüzdana da bir miktar para koydum ki kuşku uyandırmasın. Pasaportun birçok fotokopisini çektirmiştim daha önce, böyle durumlar olabileceğini tahmin ederek. Bakalım ne olacak... 5 Haziran Salı günü 11:30’da Buenos Aires’te olacağım. Aslında, yol üstünde olan Uruguay’ın başkenti Montevideo’ya gidecektim; ama stratejik olarak Buenos Aires’e geçmek, daha mantıklı geldi. Zaten Curitiba’dan Montevideo’ya otobüs yok. Buradan Porto Alegre yapıp oradan Montevideo’ya geçmek gerekiyor. Buenos Aires’ten Montevideo’ya vapur var, 3 saat sürüyor; oysa, otobüsle 10-12 saat sürüyor. Buenos Aires’e yerleştikten sonra, vapurla günü birlik olarak Montevideo’ya gideceğim. Neden Bu Kadar Kısa? Brezilya’da az kalmamın nedenleri şunlar: - Portekizce bilmediğimden iletişimde büyük zorluk çekiyorum. İspanyolca bildiğim için, Arjantin gibi İspanyolca konuşulan ülkelerde hem daha rahat hareket edebileceğimi hem de kültürün içine daha çok girebileceğimi tahmin ediyorum. - Brezilya’daki ‘vahşi batı’ havası, katlanılır gibi değil. - Buenos Aires’te sanat etkinlikleri daha fazla. - Görüşme yapmayı düşündüğüm üniversiteler, Buenos Aires’te. - Brezilya, aşırı pahalı bir yer. Arjantin, daha ucuz.
  • 23. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 22 İtalyan Mahallesi’nde Bugün Curitiba’nın İtalyan mahallesi olan Santa Feliçidade’ye gittik (bkz. http://www.curitiba- parana.net/santa-felicidade.htm). Yapılar, çok etkileyiciydi. Dünyanın öbür ucuna gidip küçük bir Roma yapmışlar (bu yapılar, köle emeğiyle yapılmışsa, bütün olumlu yorumlarımı geri alacağım). Şato biçimindeki lokantalar, muhteşem. Türkiye dışındaki Türk mahallelerini düşündüm. Türkiye’de sivil mimarlık, çok zayıf. Mimarlık, çoğunlukla, dinsel yapılar ve saraylar için işe koşulmuş. Diasporadaki Türk mahalleleri (varlarsa) çirkinler, genelde... Ama buraya, İtalyan mahallesine bakıyoruz: Ne bey ne paşa ne Papa gelip “buralara şöyle şöyle yapılar dikin” demiş. Bu yapılar, halk mimarlığının müthiş ürünleri. Avrupa’nın ahlaksızlığını almadığını iddia edenler! Onu zaten almışsınız; onu almışken mimarlığını da alın da; en azından, İstanbul, tüm o ucubelerden kurtulsun... İtalyan Mahallesi’ne doğru giderken ve mahallenin kendisinde, dindar İsacılar, bildiri dağıtıyor. Herbiri, JESUS (İsa) sözcüğünün bir harfini taşıyan tişörtler giyen gençler, yanyana durup pankart açıyorlar. Yolda duran araçlara, tutucular, gazetelerini satmaya çalışıyor. Sanıldığının tersine, Brezilya’nın Katolikleri’nin serbest düşünceli olduklarını ama Evanjelik olarak adlandırılan yeni akımların (bizim gördüklerimiz de bunlardandı) çok tutucu olduğunu, içlerinden günah diye saçını kestirmeyenlerin bile olduğunu öğreniyorum. Türkiye’de daha o aşamaya gelinmedi; şimdilik, kürtaja, sezaryene falan karışıyorlar; saç kesmeye, sıra, daha sonra gelecek. BR 103: Brezilya Mutfağı’na Giriş-3 Odaya dönmeden, yakındaki bir açık büfe lokantasına daldım. Büfede yaklaşık 10 çeşit yemek vardı ve üstüne et seçiliyordu. Rastgele bir et seçtim (fillet). İçecek dışında, 9.5 Reais’ti (5 Dolar). Yanına gelen bira (markası, Skol’du), 4 Reais’ti (2 Dolar). Bu kadar pahalı ülkede, bu kadar ucuz açık büfelerin olması ilginç.:) Türkiye’de olsa, kedileri, eşekleri, atları vb. soslayıp yedirirlerdi bize et diye.:) Yemekler şunlardı: Düz pilav, kıymalı makarna, çeşit çeşit sosisli ve koyu soslu kuru fasulye, muz kızartması, etli vb. lazanya, buzlu brokkoli, turp, kıvırcık salata vb. Yani çoğunlukla, göbek yapan yemekler... Futbol Müzesi Evde, Sao Paulo’da aldığım ücretsiz sanat dergilerini ve sanat duyurularını inceliyorum: Sao Paulo Senfoni Orkestrası’nın izlencesinde, şu adlar dikkatimi çekiyor: Mussorgsky, Çaykovski, Brahms, Mozart, Sibelius ve Bela Bartok. Elime tutuşturulan Sao Paulo haritasının arkasında, çeşitli reklamlar arasında, açık saçık bir kadın resmi oluşu, dikkatimi çekiyor. ‘Companhia Das Calcinhas’ adlı şirketin reklamı bu. ‘Don şirketi’ anlamına geliyor! Sitesine bakıyorum; açılışında, seks şirketi yazıyor. Tayland’da ve Avustralya’da, seks ticaretinin turist kitapçıklarında ve dergilerinde açıkça tanıtımının yapıldığını ve iletişim bilgilerinin verildiğini bildiğimden, bu reklam, bana hafif geldi. Yine de, ilginç, elbette. Bir de, masum bir bikini reklamı var aynı yerde.
  • 24. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 23 Sanat duyuruları sayesinde, Sao Paulo’nun Tiyatro Gazetesi’nden haberdar oluyorum (bkz. https://teatrogazeta.showare.com.br ). Latin Amerika Anıtsal Kuruluşu’nun (Fundação Memorial da América Latina, http://www.memorial.org.br ) çok yoğun bir etkinlik izlencesi var: Traviata Balesi, samba gösterisi, Ulusal Çocuk ve Gençlik Koroları Şenliği, diktatörlük dönemi boyunca hapis yatmış Uruguaylı bir yazardan yazın üstüne söyleşi, gazetecilerden Amazon semineri vb. Fnac adlı ‘Sao Paulo Etkinlik Rehberi’ altbaşlıklı dergide, Brezilya’nın belli başlı kentlerindeki etkinliklere bir göz atıyorum (bkz. http://www.fnac.com.br ). Etkinlik haberlerine yer veren bir diğer ücretsiz dergi ise, Época São Paulo (http://epocasaopaulo.globo.com/ ). Elimdeki son dergi, Portekizce ve İngilizce olarak çift dilde yayınlanan TimeOut Sao Paulo Dergisi (http://www.timeout.com.br/sao-paulo/en ). Bu derginin Vietnam sürümü, Ho Çi Min Kenti’nde bulunabiliyordu. Dergi, Sao Paulo’da görülmesi gereken yerler olarak şunları listelemiş: - Centro Cultural São Paulo (http://www.centrocultural.sp.gov.br ), - Instituto Tomie Ohtake (http://www.institutotomieohtake.org.br ), - Museu de Arte de São Paulo (www.masp.art.br), - Pinacoteca do Estado de São Paulo (http://www.pinacoteca.org.br/pinacoteca ), - Praça Benedito Calixto (www.pracabeneditocalixto.com.br ) ve - Museu do Futebol (www.museudofutebol.org.br ). *** Yarın, Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü. Demek ki zamanı geldi! Sözlerimizi, Pablo Neruda’nın, yakın dostu Nazım Hikmet’in ölümü üstüne yazdığı şiirle noktalayalım: GÜZ ÇİÇEKLERİNDEN NÂZIM'A ÇELENK Niçin öldün Nâzım? Ne yaparız şimdi biz şarkılarından yoksun? Nerde buluruz başka bir pınar ki onda bizi karşıladığın gülümseme olsun? Seninki gibi ateşle su karışık acıyla sevinç dolu, gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım? Kardeşim, öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende, denizden esen acı rüzgâr kapacak olsa bunları bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir, yaşarken seçtiğin ve ölümden sonra sana barınak olan oraya, uzak toprağa düşerler. Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
  • 25. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 24 al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını, halkların savaşını, kendi dövüşümü ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz, çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret, benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç veren dostluğundan yoksun. Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle, zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten, zulmün izlerini görmüştüm ellerinde, kinin oklarını aramıştım gözlerinde, ama parlak bir yüreğin vardı, yara ve ışık dolu bir yürek. Ne yapayım ben şimdi? Tasarlanabilir mi dünya her yana ektiğin çiçekler olmadan? Nasıl yaşamalı seni örnek almadan, senin halk zekânı, ozanlık gücünü duymadan? Böyle olduğun için teşekkürler, teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için. Pablo Neruda
  • 26. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 25 (6) Curitiba’da Dördüncü ve Son Gün 3 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.br/2012/06/curitibada-dorduncu-ve-son-gun.html Bu sabah, eski kent merkezinde kurulan pazar panayırını görmek için dışarı çıktım. Otelin hemen yanındaki otobüs durağında bekliyordum. Ortalık, korkutucu bir biçimde ıssızdı. Pazar sabahları, sokaklar, zaten birçok ülkede ıssız olur; ama Latin Amerika ülkelerinde, gerçekten, dükkanların çoğu, kapalı oluyor; yollarda, in cin top oynuyor. Zaten, pazar günü dışındaki günlerde de, dükkanların çoğu, 18:00’de kapanıyor. Yemeğini merak ettiğim çarşı lokantalarında bir türlü yemek yiyemedim bu nedenle. Garip bir yer... Müşteri Varsa da Pazar Yoksa da Pazar Otobüsün 15 dakikada bir geçeceği söylenmişti. Beklerken, sarışın bir abla geldi, birşeyler söyledi. Bugün otobüsün olmadığını bildiriyordu sanki bana; ama emin olamadım. Brezilya’da para çarpmak için çok üçkağıt döndüğü için güvenemedim. Abla, otelime gidip oradaki görevliye durumu anlattı. Ne İspanyolca ne İngilizce (ve elbet ne de Türkçe ya da Vietnamca) bilen görevliye güvendiğim için, bugün otobüsün olmadığını anladım. E, tabi, pazar günü, Latin Amerika ülkelerinde aile günü. Türkiye’de pazar günleri, hizmet kesimi çalışanlarının en çok çalıştığı gündür, müşteri bol diye. Brezilya sistemi, pazar günleri müşteri varmış, yokmuş, takmıyor. Haritasız Gezgin, Neye Benzer? Görevliden bir tarif aldım, ama tam anlayamadım. Birisi bana musallat olmasın diye hızlı adımlarla ve sağı solu kolaçan ederek yürüdüm. Arabalar için olan tabelaları izledim. Karşıma, ‘Passeio Público’ (Halk Parkı) adlı geniş ve güzel park çıktı (bkz. http://www.curitiba- parana.net/parques/passeio-publico.htm ). Birçok Curitibalı, pazar sabahını, burada, spor yaparak ya da yürüyerek değerlendiriyordu. Oradan biraz ileride, dün arabadan gördüğüm Arap Anıtı’nı (Memorial Árabe) buldum (bkz. http://www.guiaturismocuritiba.com/2011/06/memorial-arabe- de-curitiba.html ). İşte burası, Halil Cibran Meydanı. Biraz ilerisinde, üstünde ‘Müller’ yazan bir yapı gördüm. Curitiba’daki en büyük alışveriş merkezlerinden birinin adının ‘Müller’ olduğunu anımsadım. Evet, bu, oydu. Yine yakınlarda, bir başka park gördüm. Bu parktaki heykellerin ve kabartmaların üstünde, Curitiba’nın bağımsızlığından söz ediliyordu. Daha sonra öğrendiğime göre, bu, Praça 19 De Dezembro (19 Aralık Meydanı) imiş. Yankesicilere davetiye çıkarmamak için, haritalara bakabileceğim cep telefonumu cebimden çıkaramıyorum. Yabancı olduğumu anlamasınlar diye, kağıt harita da açamıyorum. Bu nedenle, yol bulmak, zor oluyor. Asya’da, açıyordum cebi ya da haritayı, heryeri buluyordum. Orada, öyle yankesici tehlikesi yoktu. Gerçi, bir kez, Google Map’in bir yanlışını bulmuştum. Google Map’ın “şu var” dediği yerde, öyle birşey olmadığı gibi, onun nerede olduğunu çevrede bilen kimse de yoktu. Her neyse...
  • 27. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 26 Panayırda Bolivya ve Şili Börekleri Panayırın eski kent merkezinde olduğunu anımsayarak, çevrede eski yapı olup olmadığına baktım. Uzaktan bir kilisenin çan kulesi görünüyordu. O çan kulesine doğru yürüyünce, bir meydana geldim. Burası, Praça Tiradentes (Tiradentes Meydanı) imiş. Zaten panayır da oradan başlıyordu. Meydanın diğer tarafında, çiçekçi pazarı vardı. Panayırda, ağırlıklı olarak incik boncuk ve elişi ürünleri satılıyordu. İlerisinde ise tablo satıyordu ressamlar. ‘Feira do Largo da Ordem’ diye geçen panayır, yalnızca pazar sabahları gerçekleştiriliyor (bkz. http://www.feiradolargo.com.br/ ); öğlene kadar toplanmış oluyor. Alanda satılan birçok Brezilya yiyeceği yanında, Bolivya börekleri (empanadas bolivianas), Şili börekleri (empanadas chileanas), Polonya ve İtalyan yemekleri vardı. Birer Bolivya böreği ve Şili böreği aldım. (Bunların her biri, 5 Reais’ti (2.5 Dolar), yani iki anlamda da tuzluydu.) Böylece, bu ileride gideceğim iki ülkenin böreklerini şimdiden tatmış oldum. Yeri gelmişken, bu böreklerle ilgili olarak biraz ayrıntı vereyim: Dışarıdan bizim talaş böreğine benziyorlar; ancak, talaş böreğinin iç boşluğunun tersine, bunlar, yoğun bir biçimde et ve sebzeyle dolular. Bir sosa batırılıp yeniliyorlar. Görüntü ve içerik, ülkesine göre değişiyor. Sığır eti, domuz eti ya da tavuktan yapılan Bolivya çöreğinde, patates, bezelye, havuç, yumurta ve zeytin olabiliyor. Şili böreğinde, bunlara ek olarak, soğan, deniz ürünü vb. olabiliyor. Şili’nin Pasifik boyunca uzanan bir kıyı ülkesi olduğunu; Bolivya’nınsa denizi olmadığını anımsatalım. Alanda satılan meyve suları, tropikaldi ve Vietnam’dakilerin aynısıydı. Hiç yabancılık çekmedim. Hatta Vietnam’da sık görülen şekerkamışçıları da buradaydı. Bunlar, bir makineyle, şekerkamışlarını eziyor; suyunu satıyor. Bu su, katkısız, doğal şekerli su. Ben sevmesem de, seveni çok. Yiğit Devrimci Garibaldi Yol üstünde, bir opera salonu büyüklüğünde olan, ancak giriş duvarı tümüyle cam olan yapı, dikkatimi çekiyor. Burası, İtalyan Kültür Merkezi. Bu merkez, Türkiye’deki gibi İtalyanca dersi veren, birkaç etkinlik yapan, küçük bir ofisi olan bir yer değil. Merkez, Curitiba’da yaşayan İtalyanların buluşma noktası. Ben gittiğim sırada, birçok Brezilya İtalyanı, geleneksel köylü giysilerini giymişler, sahneye çıkıp danslarını sergilemek için bekliyorlardı. Çocukların danslarını izledikten sonra çıktım. Garibaldi Meydanı, yokuşun sonundaydı. Bilindiği (ya da bilinmediği) gibi, Giuseppe Garibaldi (1807-1882), birleşik İtalya’nın kurucularından. Yıllar önce ilginç yaşamının ayrıntılarını okumuştum. Yalnız İtalya’nın değil, Güney Brezilya’nın ve Uruguay’ın bağımsızlığı için bizzat at sırtında yıllarca savaşmış olan bu efsanenin bu meydanla anımsanması, ne hoş. Meydanın ortasında bir at başı var; ağzında da fıskiye. At, Garibaldi’nin en yakın dostu. Garibaldi Meydanı’nı geçince, solda, Arap Camisi var. Zaten panayır da orada bitiyor. Yol üstünde sokak müziği yapanlar var. Dinlemesi keyif veriyor.
  • 28. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 27 Kendini Çinli Diye Tanıtan Japonlar Oradan geri dönüyorum, sağa sola bakınıyorum. Tiradentes Meydanı’ndaki Çin-Brezilya Açık Büfe Lokantası, dikkatimi çekiyor. İçeri dalıyorum. İçinde ne Çin’e ne Brezilya’ya özgü yemek var. Tavuk, salata vb. var sınırsız. 8.80 Reais (4.5 Dolar). Belediye işçilerinin de orada yediğini görüyorum. Gerçekten, bunun sırrı nedir, merak ettim. Diğer yemekleri geçtim; sınırsız tavuk budu, nasıl 4.5 Dolar olabilir... İşin gülünç yanı, büfe değil de, tabak yemeği yeseniz, kat kat daha pahalıya geliyor. Bu açık büfe kültürü, çok yaygın, Brezilya’da. Oradan, gezi rehberlerinin öve öve bitiremediği 24 saat açık sokağa (Rua 24 Horas) yürüyorum. Bu, çiçek pasajı gibi kapalı bir ortam; ama içeride, insanı çeken hiçbirşey yok. Hayal kırıklığı içinde Tiradentes Meydanı’na geri yürüyorum. Yol üstünde, bir başka Çin-Brezilya Açık Büfe Lokantası dikkatimi çekiyor. Merak ediyorum, içeri dalıyorum. Asyalı bir abla, yemekleri gösteriyor. Asya yemeği adına bir tek minik suşiler var; ama Brezilya yemekleri idare eder. Burası da, 10.80 Reais’e sınırsız yemek (5.5 Dolar) veriyor. Onun dışında, burada değil dışarıda yenecekse, açık büfenin 100 gramı, 2.2 Reais (1-1.5 Dolar). Oturuyorum. Ablanın 5-7 yaşlarında iki oğlu var. Oyun oynuyorlar, ufak tefek yazı yazıyorlar, annelerine hesap kitap işlerinde yardımcı oluyorlar. Kendimi Asya’da hissettirdiler bana. Portekizce konuşan Asyalı teyzeye Çinli mi Japon mu olduğunu soramadım; ama bana kalırsa Çinli değil Japon’du. Çocukların soğuk tavrı da buna bağlanabilir. Sanırım bu Japon lokantasını Çin lokantası olarak tanıtma mantığı, böylece daha çok müşteri çekme düşüncesinden ileri geliyor. Benzer bir durumu az sonra anlatacağım lokantada da gördüm. Yemekte ne vardı? Sınırsız biftek, çeşit çeşit tarif edemeyeceğim et, sebze yemekleri, mini-suşi, bol bol salata çeşidi, meyve salatası, jel ve ne olduğunu çıkaramadım bir tatlı. İnsanın burada bir Asyalı görüp Brezilyalı olup olmadığını anlaması, konuşulmadıkça, olanaksız; çünkü ülkede çok sayıda çekik gözlü Brezilya vatandaşı var. Tam çıkarken, Arap görüntülü biri, bana birşey sordu ama anlamadım. Belki de, boynumdaki Filistin atkısına benzeyen Kamboçya atkısı nedeniyle, Filistinli sandı beni. Bu lokantanın olduğu caddede, Parana Halk Kütüphanesi’ni (Biblioteca Pública Do Paraná) gördüm. (Parana, Curitiba’nın başkentliğini yaptığı eyaletin adı.) Açık olsaydı, mutlaka içeri girecektim. BR 104: Brezilya Mutfağı’na Giriş-4 Oradan Müller Alışveriş Merkezi’ne döndüm (bkz. http://www.shoppingmueller.com.br/ ). Benden sonra gelecekler için söyleyeyim: Buranın bodrum katında ve en üst katında (sinema katı), ücretsiz bağlantı var. Müller’de iki büyük kitapçı var. İkinci kat, çeşit çeşit lokantanın olduğu yemek salonu (food court). Burada, McDonalds, Burger King ve Subway gibi ‘öheyt’ getirici lokantalar yanında (bir de bunlar, Amerikan lokantası olduklarını ve evrensel tatlara falan karşılık gelmediklerini bir türlü kabule yanaşmazlar; hatta kendilerine o aşağılık ‘lokanta’ sözcüğünü bile yakıştıramazlar), açık büfe İtalyan lokantaları, dikkat çekici. Buralarda, herhangi bir İtalyan lokantasında görülebileceği gibi, pizza ve hamur çeşitleri, peynir, zeytin çeşitleri, dana eti başta olmak üzere et çeşitleri vb. var. Elbette, herşey, zeytinyağlı. Salonda bir Çin lokantası, bir de Japon lokantası var. Ancak, ikisi de, aynı yemekleri satıyor. ‘Çin lokantası’ denen lokantada Çin yemeği yoktu. Suşi, bir Çin yemeği değildir örneğin. Sonuç olarak, bana, bu, bir pazarlama numarası gibi geldi. Pazar günleri, aile günü ve henüz aile kurmamışlar için,
  • 29. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 28 sevgililer günü olduğundan, sinema katı, kalabalıktı. Sinema katında, küçük su, 3.5 Reais’ti (1.5- 2 Dolar). İnsan, bu ülkede, 3 küçük suya sınırsız tavuk yiyor. Tam da Taranta Babu’luk bir durum... Yemek yediğim yerde, aynı su, 1.80’di. Öteki Brezilya “Merhaba!” Diyor Yol üstünde 4 evsiz, 1 dilenci, 5 çöp insanı gördüm. ‘Çöp insanı’ndan kastım, çöpten ekmek bulmaya çalışanlar. Bunlar, çöpte ekmek ararken, birisi onları gördüğünde, çöpü didiklemeyi bırakıyorlardı. Herhalde utanıyorlardı. Her insanın onuru var. Evsizler, kapalı olan bir dükkanın geniş dış girişinde yatıyorlardı. Dilenci genç kız, beni Brezilyalı sandı; yanımdan geçip birşeyler söyledi, anlamadım. Bir daha karşılaştık, küfür etti sanırım, ama aslında onu da anlamadım. Yav arkadaş, bu ülkede kimse, “yabancı olduğu için konuşamıyor” diye düşünmeyecek mi birgün, “hayvanın teki olduğu için konuşmuyor, bizi kaale bile almıyor” diye düşünüyorlar. Ya da ben öyle düşündüklerini düşünüyorum. Bu dilenci muhabbeti, bana 2002’de Rotterdam’da karşılaştığım bir genci anımsattı. Portekizli olan bu genç, beni Portekizli sanıp Portekizce olarak para istemişti. Eve döndüm. Erol Anar abiyle görüştük, çay içip vedalaştık. Yakında Brezilya’nın ve daha sonra Latin Amerika’nın sayılı yazarlarından olacak, buna eminim. Latin dünyasında, bir Çerkes/Türk fırtınası estirecek... Şimdilik Hoşçakal Brezilya! İki saat sonra, Buenos Aires otobüsünde bulacağım kendimi; karanlıkta dışarı çıkmak dolayısıyla, beklenmedik bir olay olmadığı sürece. Gitmeden, Brezilya’yla ilgili son notlarımı sıralayıp Brezilya sayfasını şimdilik kapatıyorum. “Şimdilik” diyorum; çünkü B Planı’na göre, Arjantin’den sonra Şili’ye geçip Güney Amerika’yı Pasifik kıyısı boyunca aşıp Orta Amerika’ya varacak; oradan, Brezilya’nın kuzeyine, Amazonlara uğrayacağım. Büyük yazar ve komünist Jorge Amado’nun memleketi Salvador da Bahia’yı ziyaret edecek; Rio de Janeiro’ya konuk olacağım. Bu yolculuk kaç ay sürer, bilemem. İşte Brezilya’ya ilişkin –şimdilik- son notlarım: - Brezilya’da, her köşe başında, piyangocu/lotocu vb. olduğunu ve insanların uzun kuyruklar oluşturduğunu gördüm. Türkiye’dekinden farklı değil demek ki, bu sınıf atlama umudu... Sınıf atlamak için tüm kanallar kapatılınca; piyango, “fakirin ekmeği” oluyor. - Kırmızı ışık yandığında, lobutlarla ya da toplarla gösteri yapanların ve palyaçoların çokluğu, dikkatimi çekti. - Yolda yürürken sigara içen iki kişiyle onların yanından geçen ve onları tanımayan adamın sözleri, İstanbul’u aratmadı: - (İçtiği sigarayı göstererek) Birader, sigaran var mı? - Yok, ben tek alıyorum.
  • 30. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 29 Marco Polo’dan Son Kez Son olarak, benden sonra gelecekler için, kaldığım otelin bilgilerini geçiyorum: Hotel Marcopolo (bu günceye böyle otel adı, tam uydu:)), Av. Pres. Affonso Camargo, 549. Jardim Botanico, CEP80060090 Curitiba-Parana. Tel 41 3019-5555. Bu otel, otobüs terminalinin tam karşısında. 2 katlı küçük bir tarihsel yapı. Türkiye’de de yaptıkları gibi, eski bir evin odalarını otel olarak açmışlar. Tek geliyorsanız, burası, çok iyi. İki kişi için daha büyük odalar var sanırım, ama bunlara bakmadım. Görevliler, yardımsever. Otel, güvenli. Benim kaldığım oda, 49 Reais’ti (25 Dolar). Brezilya’nın aşırı pahalı bir ülke olduğu düşünüldüğünde, 25 Dolar, hesaplı. Terminalin karşısı olduğu için de, buraya gelmek ve buradan gitmek, kolay. Bu gece ilk kez televizyon izleyecektim, Brezilya kanallarını izlemiş olmak için. Ben zaten televizyon izlemeyen biriyim; ama gittiğim her ülkede, o kültürü anlamak için televizyonu bir ayna gibi kullanırım. Ancak, zaman darlığından, izleme olanağım olmadı. Arjantin’de izlenebiliyordur herhalde Brezilya kanalları. Zaten, Türkiye’deki diziler de, Brezilya dizilerinden farklı değil... Evet, Buenos Aires’e geçme zamanı. Zaman, hızla akıyor. Daha dün gibi geliyor Asya’ya ayak bastığım o gün (10 Mayıs 2003) ve üstünden aylar geçmiş gibi geliyor Latin Amerika’ya ayak bastığım günün (30 Mayıs 2012). Bekle bizi Buenos Aires...
  • 31. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 30 (7) Curitiba’dan Buenos Aires’e Giderken 5 Haziran 2012, Buenos Aires http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.ar/2012/06/curitibadan-buenos-airese-giderken.html Sabah 04:30’da, Curitiba’da, otelden çıkıp otobüs terminaline yürüdüm. Terminalde, birçok evsiz yatıyordu. Dikkat çekmemeye çalışarak, otobüsün kalkacağı perona geçtim, oturdum. Neyse ki, sağsalim otobüse bindim. 05:30’da yola çıktık. Pluma şirketine bağlı olan otobüs (bkz. http://www.pluma.com.br ), ‘yarı-yataklı’ (semi-cama) olarak adlandırılan, koltuğu yarım yatan cinstendi. Sao Paulo’dan Curitiba’ya da böyle bir otobüsle gelmiştim. Otobüs, profesyoneldi. Bavulumu ve sırtçantamı verirken, bu ikisine etiket yapıştırıp bana etiketlerin diğer yarılarını verdiler. Bu, benim için bir profesyonellik göstergesidir. Elimdeki bilgisayar çantasına ve torbaya da aynısını yaptılar. Bu da, birisinin otobüste çantalarımı alıp “benimdir” demesini engelleyecekti. Benim gibi tek başınıza yolculuk ediyorsanız; bu tür sıradan bilgiler, önem kazanıyor; çünkü bir haksızlığa uğradığınızda, yanınızda size destek olacak biri yok. Molada Yapılabilecekler Bindikten bir süre sonra uyuyakalmışım. Bir uyandım, 7:30 olmuş ve ortalık aydınlanmış. Havanın bu kadar geç aydınlanması, Vietnam’daki 5:30 ya da 6:00 gibi aydınlanan günlere alışkın olduğumdan, hoşuma gitmiyor. Bana, geç ağaran günlerle, ömrümden çalınıyor gibi geliyor. Otobüs, bir yerlerde durdu. Bu tür zamanlar, iki amaç için en uygun anlar oluyor: Otobüsteki tuvaleti kullanmak için (hareket halindeyken tuvaleti kullanması zor oluyor) ve akıllı telefonunuzdan çevrede olabilecek ücretsiz bir bağlantıyı kullanarak eşe dosta sağsalim otobüse bindiğinizi haber vermek için. Böyle bir alışkanlığım olmamakla birlikte, daha önceki güncede, Brezilya’da sabahın köründe dışarı çıkmanın riskli olduğunu vurguladığım için, kaygılananların olacağını ve otobüse binip binmediğimi merak edeceklerini biliyordum. İşte, şansa, bu mola yerinde bağlantı vardı; soranlara hemen haber verdim. (Buradan anlaşılabileceği gibi, otobüs, bağlantı sağlamıyor.) En kötü olasılıkları düşünerek, telefonun pilini idareli kullandım. Bu 5 dakikalık bağlantı kullanımı dışında, telefonu hep kapalı tuttum. Önemli Bir Konu Şimdi, bu konuya girdiğim için yadırgayanlar olabilir; ama yine de, benden sonra gelecekler için belirteyim: Arkadaşlar, otobüste tuvalet olması ve doğru düzgün olması, çok önemli. Otobüs, siz sıkıştığınız için asla durmaz. Üstelik, yabancı bir ülkede olduğunuzu, hele de tek başınıza olduğunuzu düşünürseniz; tuvalet ihtiyacınız, tuvaleti olmayan bir otobüste sizi mahvedebilir. Başka ülkelerdeki deneyimlerimden sabittir. Tuvaletin varlığı da tek başına yetmez. Kimi tuvalette sifon çalışmaz; kimi, ışıksızdır. Bunları, gerçekten, baştan bilmek gerekiyor. Pluma’nın otobüsünün tuvaletinden hoşnut kaldım. Şimdiye kadar gördüğüm en iyi otobüs tuvaletiydi. Klozet, siz oturmadıkça havadaydı. Böylece, işerken klozeti kaldırmayan öküz erkeklerin tuvaleti pisletmesi engellenmiş oluyordu. Tuvaletin sifonu ise, ayağınızın altında pedal
  • 32. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 31 biçimindeydi. Tuvaletin dibi, katı ya da sıvı ağırlıkla çöken; üstünde birşey olmadığında kapanan biçimdeydi. Ayrıca, sifon suyu, deterjanlıydı. Bu iki nedenle, tuvalette koku yoktu. Genelde, tuvaletli otobüsler, pis kokar. Bu otobüste ise, kokudan eser yoktu. (Pluma, bana bu kadar reklam yapayım diye para vermedi.:) Gerçekleri yazıyorum.) Bu konuyu ayrıntılı anlatma gereği duydum; çünkü gerçekten önemli. Ucuzluk mu Güvenlik mi? Brezilya otobüslerinde, dolapta, su oluyor; ama kimse, size, bunu söylemiyor. Sizin bunu şans eseri keşfetmeniz ya da sormanız gerekiyor. Ben, Sao Paulo-Curitiba otobüsünde sordum; öğrendim. Curitiba-Buenos Aires otobüsünde, bunu bana söylemediler; tahmin ettim, tuttu. Yine de, yanıma, küçük bir su almıştım. 30 saat gibi uzun bir yolculuk için, yanınıza, mutlaka, bol bol yiyecek almalısınız. Acıkabilirsiniz; ve araç, sizin için durmaz. Açlıktan mideniz kazınabilir; araç, yine durmaz. Sao Paulo-Curitiba otobüsünde, biraz abur cubur vermişlerdi ve o, alt tarafı 6 saatlik bir yoldu. 30 saatlik yol için ise, küçücük bir yiyecek bile vermediler. Türkiye’de ikramlara alışmış insanlar olarak, bu, bize garip gelebilir; ama burası, Türkiye değil sonuçta; burası, Brezilya. Ben de, Curitiba’dan ayrılırken, çeşit çeşit Brezilya çörekleri almıştım yanıma. İyi ki almışım. Herşeyin ötesinde (daha önce yazdım, yine yazıyorum), unutmayın ki, Asya’daki durumun tersine, Latin Amerika’da İngilizce konuşan bulmak, deveye hendek atlatmaktan zor. O nedenle, hazırlığınızı iyi yapmalısınız. Güvenlik sorunu olabileceğini düşündüğünüz güzergahlarda, en ucuz otobüsü değil, orta pahalılıktaki ya da en pahalı olan otobüsü yeğleyin. Bunların pahalı olması, genellikle, sizin daha güvenli yolculuk etmenizi sağlar. Örneğin, ucuz bir otobüs, çantanızı etiketlemez. Sonradan sorun çıkabilir. Bir başka yolcu, çantanızı alıp giderse, hiçbirşey yapamazsınız. Soğan Gibi Kat Kat Latin Amerika’da, kısa yol için de, uzun yol için de, giysi hazırlığı, çok önemli. Brezilya’da, Arjantin’de ve Şili’de, yollar da hizmet de iyi. Yine de, sel ya da toprak kayması gibi kimi doğa olaylarını tahmin edemezsiniz. Otobüs, bozulabilir; yolda kalabilirsiniz. Bir keresinde, “hiç bozulmaz” diye düşündüğüm İstanbul-Ankara treninde 5 saat mahsur kalmıştım. Neredeyse donuyorduk vagonda. İstanbul-Ankara arasında bile oluyorsa, her yerde olabilir. Bu üç ülke dışındaki yollar ve hizmet, pek iyi değil. Oralarda, mutlaka, giysi hazırlamalısınız. Giysi hazırlamaktan kastım, şu: Dışarıda birkaç saat geçirmek zorunda kalırsanız, üstünüze alacağınız giysiler. Ayrıca, dışarı çıkmayacak olsanız bile, otobüslerde hasta olmak, çok kolay. İçeride, hava, sürekli değişir. Çevrenizde bir sıcak, bir soğuk üflenir. Bere ve atkı, şart. Bir montu da battaniye olarak kullanabilirsiniz. Yalnız, soğan gibi kat kat giyinmeli; çünkü kalın giyinirseniz, içerisi sıcak olduğunda sırılsıklam olacaksınız. İçerisi sıcakladıkça üstünüzü çıkarabilir durumda olmalısınız. Bunlar, elbette, tüm yolculuklar için geçerli. Yine de, benden sonra gelenler hastalanmasın diye, anımsatıyorum bir kez daha.
  • 33. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 32 Arjantin’de Mezopotamya 12 saat sonra Porto Alegre’de olduk. 02:45’te, Brezilya’dan Arjantin sınırına vardık. Otobüs görevlileri, bizi, çantalarımızla dışarı çıkardı (bagajdaki bavullara dokunulmadı). Çantalara hiç bakmadılar. Bir görevli, tüm yolcuların pasaportlarını (ve varsa turist kartlarını) aldı; şimdi damgalatıp geri getirmesini bekliyoruz. 2 saat sonra (04:45’te), pasaportlar, Brezilya’dan çıkışı, Arjantin’e girişi yapılmış bir biçimde geri verildi. Brezilya’dan çıkış vergisi ödenmiyor; diğer Latin Amerika ülkelerinde ise, çıkış vergisi var. Kitap okuduğum için, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Yine 7:30 oldu, gün ağardı. Yol üstünde, Gualeguaychu kentinde, otobüsü, jandarma çevirdi; çantalara baktılar; sonra bir şarkı mırıldana mırıldana indiler. Parana ve Uruguay Irmakları arasındaki bu bölge, ‘Entre Rios’ (Irmaklar Arası) ya da ‘Mesopotamia’ olarak anılıyor. Yani Fırat ve Dicle gibi iki ırmak arası... Yolda iki ırmağı da geçtik. Yolculuğun son birkaç saatinde, otobüsün dolabındaki sular bitti. Neyse ki, yanımda su getirmiştim. Yavaş yavaş reklam tabelaları belirdi ve Buenos Aires göründü sonunda. Söz verilen 30 saat yerine, 32.5 saatte vardık Buenos Aires’e. 32.5 Saatte Ne Yapılır? 32.5 saati nasıl geçirdim? Öncelikle, psikolojik olarak, bu zamanı parçalara böldüm; aydınlık zaman, karanlık zaman; Brezilya’da, Arjantin’de; uyku zamanı, okuma-yazma zamanı vb. gibi. Yani “150 gün” yerine, “5 ay” diyen bir asker gibi, zamanı küçülttüm. Bolca uyudum; ileride gitmeyi düşündüğüm Bolivya üstüne okuma yaptım; bolca not aldım; şiir yazdım; Brezilya çöreklerini atıştırdım; düşündüm geçmişi ve geleceği... Bir bakmışım 24 saat geçmiş. “24 saati geçiren, 30 saati hayli hayli geçirir” dedim, öyle de oldu. Akıllı telefondan kitap okuyabilirdim; ama beklenmedik bir durumda kullanmak zorunda kalacağımı düşünerek, pilini korudum. Yol için tek yanlışım, kafa lambasını bavulda unutmak oldu. Yolda, uyuyamayıp birşeyler okumak istediğinizde, ışık, ciddi bir sorun oluyor. Ben 11-12 saat ışıksız kaldım (aralıklarla, 18:00-07:30 arası). Otobüsün koltuk lambası, okuma yapmak için çok zayıftı. Neyse ki, birden, yankesicilere karşı dikkat çekmemek için aldığım kıytırık telefonun fenerinin olduğunu anımsadım; onu kullanarak, birkaç saat kitap okuyup notlar aldım. Tutması, bir süre sonra, eli yoruyordu; ama yine de idare ederdi. Benden sonra geleceklere, kafa lambasını şiddetle öneririm. İşte artık Buenos Aires’teydim. Kimbilir neler bekliyordu beni...
  • 34. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 33 (8) Buenos Aires’ten İlk İzlenimler 6 Haziran 2012, Buenos Aires http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.ar/2012/06/buenos-airesten-ilk-izlenimler.html Otobüs, Buenos Aires’e 14:10’da vardı. Etiketleri verip çantaları aldım. Terminale girmek için, bütün otobüslerin çıkışında, çantalar tek tek aranıyordu. Neyse ki bir terslik olmadan geçtim. İlk iş olarak, Dolar bozdurup Arjantin Pesosu almalıydım. Bir gezi rehberinden, Buenos Aires Otobüs Terminali’nde, kentin göbeği olan Plaza de Mayo’ya (Mayıs Meydanı; uzun adıyla, 25 Mayıs Meydanı) metro (‘subte’ olarak adlandırılıyor) olduğunu okumuştum. Otel ayırtmamıştım; gidince bakacaktım. Ancak, metro için, Arjantin Pesosu gerekiyordu. Çevreye bakındım; ama döviz bürosu göremedim. Danışma’ya sordum; “terminalde döviz bürosu yok”dediler. Ne yapacaktım? ‘Remis’ denilen taksilere binebilirdim; onlar, herhalde Brezilya parası kabul ederlerdi ya da dolar belki. Cebimde, Brezilya parası vardı biraz; bana, tüm Latin Amerika’da bu paranın kullanılabildiği söylendiği için. Remis’leri bulmak, kolaydı. Zaten, onlar, sizi buluyorlardı ya da terminal çıkışında bekliyorlardı. Fakat kazıklanma olasılığı yüksekti. Danışma’nın söylediğine aldırmadan, sağa sola bakındım; ikinci kata çıktım ve burada bir banka olduğunu keşfettim (Banco de la Ciudad de Buenos Aires). Danışma’daki sivri zekalı, bunu bana söylememişti. Neyse ki kendim bulmuştum. Kapıdaki güvenlik, çok ciddiydi. Sanki soyguna gelmişim gibi kuşkuyla bakıyordu. Para bozduracağımı söyleyince içeri aldı. Biraz sıra bekledim; 1 Dolar’a 4.48 Peso gelecek biçimde para bozdurdum. İşte artık metroya binebilirdim. Benden sonra gelecek arkadaşlar! Yolculuğunuzu sakın haftasonuna denk getirmeyin. Para bozduramayıp taksicilere mahkum olursunuz. Asker Diz Çöker Ateş Eder Ama neredeydi bu metro? Terminal haritasına baktım, görünmüyordu. Dışarı çıkmaya karar verdim. Çıkışta, tepeden tırnağa silahlı iki asker, nöbet tutuyordu. Doğrusu, polisin saklambaç oynadığı Brezilya’dan sonra, bu kadar çok asker gördüğüme şaşırdım. Neden polis değil de asker vardı burada? Sivil yönetim değil mi bu? Gerçekten garip. Dışarı çıktım, tam Eminönü. Bir sürü otobüs durağı, bir sürü yiyecek satıcısı ve sizi alıp götüren bir insan seli. “Almayayım, kalsın” dedim; çünkü metroyu göremiyordum. Geri dönüp nöbetçi askerlere sordum. Aklıma, birden, bir Asya ülkesinde, bir askere adres sorma maceram geldi. Ona yaklaşınca, beni saldırgan sanmış, silahına sarılmış, sonra bırakmıştı. Ondan sonra da, elimdeki adrese bakarken; adresi, farkında olmadan namluyu bana çevirerek tarif etmişti. Güleyim mi ağlayayım mı... O olaydan sonra, “bir daha silahlı külahlı insanlara adres sormam” demiştim; ama bu kez, başka çare yok. İşte bu aklıma geldi ve kendimi tuttum.:) “İleride, sağda” dedi asker. İnsan seline karıştım. Hoşbulduk Buenos Aires Bu insan selini sevdim. Kimse, kimseye bakmıyor; satıcılar ya da taksiciler, taciz atışlarında bulunmuyordu. Eşşek kadar bavulla olmama karşın, rahat hareket edebiliyordum. Birçok ülkede,
  • 35. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 34 beni böyle çantalı görenler, taksiydi şuydu buydu diye beni çileden çıkarırlardı. Muhteşem bir sömürge yapısı gördüm sağda, daldım içeri. Birkaç dakika sonra, metro olmadığını anladım. Bu, şehirlerarası tren. Yine devam ettim ve sağda ikinci bir muhteşem yapı gördüm. Ne olduğunu anlayamadım; gişeye sordum, trenmiş. Ama metro, aynı yapıda, alt katta. Aşağı indim. Bu durak, Retiro adında. Retiro’dan Constitucion’a gidiyor; yani Emeklilik’ten Anayasa’ya... Duraklardaki espriye bakar mısınız... Bilet, 2.5 Peso’ydu. Zaten Retiro, ilk/son durak olduğundan; bir tek, Constitucion’a doğru gidilebiliyor. Yol üstündeki Avenida de Mayo (Mayıs Caddesi) ile aktarma yapmam gereken Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı) arasında kararsız kaldım. Sonunda, yol üstünde olduğundan, Mayıs Caddesi’nde karar kıldım. Burada otellere bakacak; bulamazsam, yeniden metroya binip Mayıs Meydanı’na gidecektim. 4 durak vardı yolda. Buenos Aires Metrosu, trenler kadar eskiydi; insanların yüzleri, tren garları kadar hüzünlüydü. Bu kadar hüzünlü bir kente, metro değil tren yaraşır bana kalırsa. O kısacık yolculukta, 6-7 yaşlarındaki bir kız çocuğu, bir kağıt dağıttı bana ve diğer yolculara. “Yemek için, okul için, süt için paraya ihtiyacım var” gibi birşeyler yazıyordu. Kimisi, geri verdi kağıdı; kimisi para verdi kağıtla birlikte. Biliyordum; topladığı para, ona harcanmayacaktı; ama üzüldüm, Buenos Aires’in beni böyle karşılamasına... Bozuklukları verdim. Ben bu bozuklukları ona değil, Buenos Aires’e verdim. Hoşbulduk Buenos Aires, hoşbulduk. Bu Gece Buradayım Mayıs Caddesi’nde indim. Büyüledi beni açıkçası. Bu kadar muhteşem yapılar beklemiyordum (biliyorum, hepsi, köle emeğinin kanlı anıtları; ama yine de, bu kadarını beklemiyordum). Sömürgeciler, Latin Amerika kentlerine pek yatırım yapmamışlar; ne varsa, Avrupa’ya akmış. Ancak, Buenos Aires’e bakınca anlaşılıyor ki; burada yerel bir burjuvazi oluşabilmiş, bu yapıları dikecek sermayeye sahip olan. Caddede bir sürü otel vardı. Tek tek sordum. Görevlilerin çoğunlukla 70 yaş ve üstü olmaları, dikkatimi çekti. “Bunlar, Arjantin ekonomisinin battığı dönemlerde herşeyini yitiren emekliler olmalılar herhalde” diye düşündüm. Rakamlar, 120’den 300’lere kadar çıkıyordu (27-67 Dolar arası). Gezi rehberleri, daha düşük rakamlar verdiğinden, şaşırdım. Ama herhalde Arjantin de, Brezilya gibi hızla pahalılanmış bir ülke. Bütün oteller, tarihsel yapı; asansörleri, tarihsel asansörler. Çok hoşlar. Bu cadde, İstiklal Caddesi’ne benziyor zaten; en büyük fark, motorlu araçlara açık olması. Her neyse... 120’lik otelde kalacaktım; ancak, görevli, “şöyle yaparsan asansör durur vb.” gibi karmaşık açıklamalara başladığından ve odada pencere olmadığını gördüğümden vazgeçtim. Dolaşa dolaşa, 150’lik bir otele geçtim. Bu gece buradayım. Buenos Aires ve Psikanaliz Kaldığım otel odasının tavanı, iki oda yüksekliğinde. Şu an kafamı çevirdiğimde, balkondan Mayıs Caddesi’ni görüyorum. Burada kışa çalan bir güz olmasaydı; balkondan, çevreyi izlerdim. Yine de, burada kalırsam; ilerleyen günlerde, insanları izleyip ‘Arjantin’den İnsan Manzaraları’ türünden birşeyler çiziktireceğim. Mini bir televizyon var ve çalışmıyor. Zaten televizyon izleyen biri değilim. Brezilya’daki otelin tersine, buzdolabı var. Sıcak su var. İki yatak var. (Tek yataklı oda yoktu.) Gelip kalmak isteyen var mı? :) Otel, tango geceleriyle ünlü Cafe Tortoni’nin ve dünyaca ünlü tango okulu Ulusal Tango Akademisi’nin karşısı... İlk iki sorun, otelde internet
  • 36. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 35 olmaması ve ne Brezilya ne Türkiye ne de Vietnam prizlerinin Arjantin’e uymalarıydı. Çevrede, internetli otelleri araştırdım; en ucuzu, 250 Peso. Yani bir tek internet var diye, 100 Peso (22 Dolar) fazla ödemek gerekiyor. Mantıksız buldum. Bu otelde kalmaya karar verdim. İnternete, yakındaki bir kahvede çay söyleyerek ücretsiz olarak giriyorum. Gürültülü bir ortam; ama çare yok. Odaya çantaları bıraktıktan sonra, ilk iş olarak internete girip eşe dosta sağsalim vardığımı bildirdim cep telefonumdan. Neyse ki, 32.5 saatlik yolda, pilini harcamamışım. İşte böyle işime yaradı. Eşe dosta vardığımı bildirdikten sonra, Arjantin’e uygun priz aradım. Mayıs Caddesi’ndeki bir kırtasiyede ucuza buldum. Tam çıkarken, masanın üstünde bir duyuru gördüm; şaşırdım ve sevindim. Duyuruda, Freud’un ve tanımadığım bir psikologun yanyana resmi var. Şöyle diyor duyuru: Ermeni Kültür Derneği’nde Psikanalitik Yardım Merkezi. Depresyon, Kaygı, Fobiler vb... Ücretsiz Katılım. Her pazartesi 09:00-13:00 arasında Ermeni Kültür Derneği’nde vb. İlginç... Bir Samba Çıkmamış Bu Kentten, Hüzün Çıkmış, Tango Çıkmış Kablo sorununu çözdükten sonra, çevrede avare avare dolaştım. İnsanları gözlemledim; çevredeki yollara girdim. Gördüklerim, şöyle: - Mayıs Meydanı yakınında, duvara işeyen bir adam gördüm. Bir başkası ise, yola tükürüp geçti gitti. - Mayıs Caddesi’nin bir ucunda, Mayıs Meydanı; diğer ucunda ise, Kongre Meydanı (Plaza del Congreso) var. Kongre Meydanı’nda, bir yapının üstünde, Evita’nın dev bir silüetini görmek, hoştu. - İnsanlar, güleryüzlü değil bu kentte ya da burunları fazla mı kalkık?! Bir yerlerde, kendilerini Avrupalı sanan, ancak basbayağı Latin Amerikalı olan Arjantinliler’in bu ikilemleriyle ilgili bolca fıkra olduğunu okumuştum. Belki de önyargıdır bu. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. - Brezilya’da ve Türkiye’de olduğu gibi, her köşe başında bir piyangocu/lotocu var. - Sokak adları, Latin Amerika ülkelerinin ya da şehirlerinin adları. Örneğin, Peru, Lima, Şili, Cochabamba vb. - Mayıs Caddesi’nde ondan fazla kitapçı var. Bu kitapçılarda indirim var; kimisi, kapatma nedeniyle kelepir satış yapıyor. 2 TL’ye bir sürü kitap vardı örneğin. Amerikancı Saygon’un düşüşüyle ilgili Fransızca yazılmış ve İspanyolca’ya çevrilip Buenos Aires’te basılmış bol resimli bir kitap gördüm. Neredeyse alıyordum; Amerikancı açıdan yazıldığını görünce bıraktım. - Gazetecilerde, çok çeşitli dergi, yanyana: Sosyalist dergiler, tarih dergileri, haber dergileri, bol memeli dergiler vb. Bir yerde muhalif olduğunu okuduğum ‘Pagina 12’ (Sayfa 12) adlı günlük gazeteyi aldım. Bir ara inceleyeceğim. 4.5 Peso’ydu; yani 1 Dolar. Tüm gazetecilerde, bir Arjantinli olan Che’nin çıkartmaları satılıyor. - Sokaklarda çokça asker ve polis var. Bekledikleri bir saldırı mı var acaba?! Yoksa her zaman mı böyle? - Mayıs Meydanı’nın çevresindeki büyüleyici olan tarihsel yapılarla ilgili bilgi toplayıp bunları tanıtmak istiyorum ileride. Bu yapılar, kente tam bir Avrupa havası vermiş. - Diğer Latin Amerika kentlerinin tersine, Buenos Aires’te, neredeyse hiç yerliye rastlamadım; Peru Sokağı’ndaki gözümü alacak kadar renkli bereleri ve kaşkolleri satan birkaç satıcı dışında. Nereye sakladınız bu toprakların gerçek sahiplerini? Şehir dışına mı sürdünüz onları, yoksa ülke dışına mı? (Yeri gelmişken, şu bilgiyi paylaşayım: Arjantin’in % 2’si, yerli; % 15’i, melez. Bolivya’nın ise, yarıdan fazlası yerli.)
  • 37. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 36 - Mayıs Meydanı’nda, Malvinas Adaları Savaşı’nın gazilerinin asıp bıraktığı pankartlar vardı; “bizi, unutmayın”, “unutmak, ihanettir” türünden. Malvinas Adaları, İngiltere’nin ‘Falklands’ olarak adlandırdığı adaların Arjantin’deki adı. Arjantin ve İngiltere, 1982’de, bu adalar için savaşmıştı; ve Arjantin, yenilmişti. - Sokaklarda birçok protesto pullaması gördüm; ama Arjantin’in güncel siyasetini pek bilmediğim için anlayamadım. Yakında anlamaya başlarım. - Buenos Aires yolu boyunca, şuanki devlet başkanı olan Cristina Fernandez de Kirchner’i destekleyen yazılamalar gördüm. “Haydi Cristina”, “Yürü Be Cristina” gibi yazılardı bunlar. Halk, seviyor herhalde Cristina’yı. Belki de, ikinci Evita olarak görüyorlar. - Mayıs Caddesi’nde, iki tane kocaman ilaç süpermarketi var. Bildiğiniz, süpermarket; ama tüm raflarda ilaç var. Nedir olay, anlamadım... - Sokak sanatçılarından caz dinledim. Çok iyilerdi. İki saksafoncu, bir gitarcı, bir basçı, bir de davulcudan oluşuyorlardı. - Daha önce başvuru yaptığım üniversitelerden birinin, kaldığım otelin yanındaki ikinci yapı olduğunu farkettim... - Hava kararınca; Mayıs Caddesi’ni, insan seli almaya başladı. Sağa sola bakındım; meğer, caddenin toplamında yüzlerce insan, otobüs bekliyormuş. Kongre Meydanı da, Mayıs Meydanı da, aynı ölçüde kalabalıktı. Nereye gidip nereden geliyorlar bu insanlar... Bu kentin tangoluk hüznü bundan mı ileri geliyor... Bir samba çıkmamış bu kentten; neşe çıkmamış; hüzün çıkmış, tango çıkmış... Herşey Kaloriferin Çalışmasına Bağlı Gözlemden sonra, yemek yiyecek bir yer aradım. Mayıs Caddesi üstündeki tüm lokantalar, Avrupa görüntülü ve pahalı. Ara sokaklarından kavramak istedim kenti; ve otelin ilk ara sokağındaki esnaf lokantasını keşfettim. Burada ilk Arjantin yemeklerini yedim: Paella türünden sarışın bir pilav. İçinde, küçük tavuk parçaları, rendelenmiş havuç ve bezelye vardı. Pilav için, iki küçük kutuda parmesan (toz peynir) verdiler. Parmesanla çok lezzetli oluyor. Üstüne, bir de, pizza biçiminde yuvarlak yapılan, Arjantin’e özgü kıymalı böreği denedim (empanada değil bu). Gerisini otele götürmek üzere bir büyük su aldım. Lokanta ve bakkal, yanyana, hatta içiçe; ve sahibi, aynı. Sanırım yabancı olduğum için kazık yedim: 48 Peso ödedim (11 Dolar). Arjantin’de, krizden sonra ve kimi yerlerde hâlâ, yabancılara özel bir tarife olduğunu; yabancılara herşeyin iki katının ödettirildiğini duymuştum. Herhalde, bana da bu özel tarife uygulandı. Belki de uygulanmamıştır. Önümüzdeki günlerde öğreneceğim. Oradan kahveye gidip yeni prizimle internetteki işleri hallettim ve otele geldim. İşte oteldeyim. Saatlerdir, hiç durmadan günce yazıyorum... Şimdi saat, gecenin 2:30’u. Hava, iyice soğudu. Gün içinde ılımandı. Ben bu soğuğu İstanbul kışlarından iyi bilirim. Kesin, don soğuğu bu. Tekerlekli bir kalorifer peteği var odada. Çalıştıramadım, bir daha mı denesem... Parmaklarım dondu. Bırrrrrr... Buenos Aires’te odadan ayrılma saati, 10:00. Bakalım: Sabah ya uzatacağım bu oteli ya da başka bir yer bakacağım. Herşey, kaloriferin çalışmasına bağlı... İçiniz/içimiz ısınsın diye, Şilili grup Quilapayun’dan ‘Buenos Aires’in Kadınları’ adlı parça gelsin, çevirdiğim sözleriyle birlikte:
  • 38. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 37 Las Mujeres De Buenos Aires, http://www.youtube.com/watch?v=O0t80wZoffo Buenos Aires’in Kadınları Buenos Aires’in kadınları Cisimsiz giysileriyle İnerler soluk ve zarif, Saydam otomobillerden. Buenos Aires’in kadınları Uğurluyorlar yolcuları. Rüya gibi dudakları var Alacakaranlık gibi gülüşleri. Buenos Aires’in kadınları Soyunuyorlar ayışığında, Seriyorlar fantezilerini Macera çimlerine. Büyük Buenos Aires’in kadınları, Ya seni bekliyorlar iskelede, Ya da uzaklaşıyorlar birlikte Düşünce caddelerinde. Buenos Aires’in kadınları Kuş taşırlar göğüslerinde, Göçmen kırlangıçları, Uçan, gelişigüzelcesine. Buenos Aires’in kadınları Durmazlar çağırırsan, Basıp giderler yüzer gibi Dalgalarında kalçalarının. Buenos Aires’in kadınları Mahallenin prensesleridir onlar, Ki giyinirler Unutuş sanatının dilini. Büyük Buenos Aires’in kadınları, Bırakırsan kaçıp giderler: Bulutlara uçuşurlar, Seni anılara bırakırlar.
  • 39. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 38 Büyük Buenos Aires’in kadınları! Quilapayun, Şilili grup Çeviren: Ulaş Başar Gezgin Şuradan dinlenebilir: Las Mujeres De Buenos Aires, http://www.youtube.com/watch?v=O0t80wZoffo http://gezginulas.blogspot.com/2012/04/buenos-airesin-kadnlar-quilapayun-cev.html
  • 40. Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi Ulaş Başar Gezgin 39 (9) Buenos Aires’le Sohbet 7 Haziran 2012, Buenos Aires http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com.ar/2012/06/buenos-airesle-sohbet.html Güncenin 8. bölümünün sonuna geldiğimde, oda, fazlasıyla soğuktu zaten. Kalorifer, tüm çabalarıma karşın, çalışmadı. Yine de, üstüme battaniyeleri çekip yattım. 1 saat sonra, titreyerek uyandım. Donuyordum. Ayaklarımdaki, ellerimdeki hissi kaybediyordum (abartmış olabilirim; ama durumun, olağan bir durum olmadığı ortadaydı). Birkaç kat daha giyindim ve üstüme toplam 4 battaniye çektim. Ama kâr etmedi. Buenos Aires’ten İlk Kazık Sonunda, kalorifer sorunu için görevliyle görüşmek üzere aşağı indim. Beni iplemedi. “Bana ne” falan dedi. Çıktım yukarı, uyuyamıyorum. Çok soğuk. O an, aklıma, lise yılları geldi. O yıllarda, dağlarda, yaylalarda kamp kurup uyku tulumunda yatmaz mıydık... (Yeri gelmişken, o yılların izcilerine selam!) Bavulda uyku tulumu vardı, her olasılığa karşı. Girdim içine, çektim dört battaniyeyi de üstüme. Kısa sürede bir ısındım, bir ısındım ki; sanki şöminenin yanındayım. Uyku tulumunda hareket ettikçe ısı yayılıyor bilindiği gibi. Ama bu tulum olmasa ne olacaktı... Bu otel, insanî değerlerden yoksun. Sonra, jeton düştü. Bu odanın numarası, 13’tü. Herhalde, kimse, burada kalmak istemiyordu. Bunun için bozuk kaloriferi ve bozuk televizyonu buraya koymuşlardı. Onun için, sallamıyordu herhalde beni. Sabah kalktım; yine sordum kaloriferi, yine sallamadı beni. Ben de çantaları toplayıp bastım gittim. Neyse ki tek gecelik ödeme yapmıştım. Köşede bir otel görmüştüm daha önce. Ona daldım; aşağı-yukarı aynı rakam (gerçi, yabancı tarifesi uyguluyor olabilir). Odada, çalışan bir kalorifer var. İnternet yokmuş. Ama az önce baktım; komşu dükkandan bağlanabiliyorum. İşte bu otelden yazıyorum şimdi. Bence insanlık tarihinin en büyük buluşlarından biri, uyku tulumu. Bunu keşfedenlere, bunu bana lise yıllarında kullandıranlara, çantama bunu koymuş ve koydurmuş olanlara; hepsine teşekkürler... Bu uyku tulumu olmasa, 1 hafta hasta yatardım herhalde... Turp gibiyim; helal sana uyku tulumu... Benden sonra geleceklere öneriler: Benim gibi, “aaa Arjantin, ne kadar ilginç” diye dikkatinizi dağıtıp oda tutarken kalorifere bakmayı unutmayın. Dünya hali... Her tür insan var... Ve elbette, çantanızda uyku tulumu taşıyın... Evsizlerinden Üşüyordu Bugün Buenos Aires Dışarı çıktım. Evsizlerinden üşüyordu bugün Buenos Aires. ‘10 Derece’ yazıyordu banka tabelalarında; ama bankalar hep yalan söylemiyor mu zaten... 10 Derece, bankanın içindeki sıcaklık olabilir; ama dışarıdaki değildi kesinlikle... Don havasıydı bu; eksilerdeydi. Titredik Buenos Aires’le birlikte. Kiminin yatağı vardı evsizlerin, kiminin yok. Kimisi, tek yatıyordu evsizlerin; kimi, gruplar halinde. Gece, kalorifersiz odada tir tir titremiş olan ben, utandım onları görünce. Onlar gibi yaşamamalı elbette; ama bak, bunlar oluyor ve sen ne yapıyorsun Buenos Aires? Gizli yerlerde de değil onlar; Mayıs Meydanı’ndalardı; kimisiyse, az ileride, köşede.