2. DAVRANIŞÇI ÖĞRENME KURAMLARI
• İki temel yaklaşım vardır; Davranışçı ve Bilişsel
• Davranışçılar öğrenmenin oluşumunu, uyarıcı ile davranış arasında bağ kurma
işi olarak nitelendirirken; bilişselciler ise öğrenmeyi, algıların belli kurallara
göre zihinde yeniden organizasyonu olarak ifade etmektedirler.
• Öğrenmenin oluşumunu, uyarıcı ve davranış arasında bağ kurma işi olarak
nitelendirirler. J.B. Watson bu yaklaşımın öncüsüdür. Sonrasında John Locke,
Ivan Petroviç, Pavlov, Thorndike, Skinner, Hull ve Bernard takip etmiştir.
3. DAVRANIŞÇI ÖĞRENME KURAMLARI
• Psikolojinin konusu sadece objektif yöntemlerle ölçülebilen ve
değerlendirilebilen davranışlardır.
• İnsan zihnini bir kara kutuya benzeten davranışçılar, kara kutu içinde olup
bitenleri değil, kara kutuya girip çıkanları dikkate alırlar.
• Bu görüş temelde, çevrenin davranışı şekillendirmede ne derece önemli
olduğunu vurgular. Bilimsel metotlar ışığında davranışçılık “İnsan davranış
bilimi” olarak tanımlanabilir.
• İnsan, biyolojik bir makina; davranışlar da mekanik bir süreçtir.
4. DAVRANIŞÇI ÖĞRENME KURAMLARI
• Öğrenme, yeni bir davranış edinimidir.
• Davranışçılar, davranış bozukluklarını yanlış öğrenmelere bağlayarak yeniden
öğrenmeyle düzeltilebileceğini ileri sürmüşlerdir ve bu amaçla “karşıt
koşullama, sistematik duyarsızlaştırma, yeniden koşullama ve deneysel
söndürme” gibi teknikler geliştirmişlerdir.
• Davranışçılar, davranışların, klasik koşullanma, edimsel koşullanma ve gözlem
yoluyla olmak üzere üç temel öğrenme süreciyle kazanıldığı sonucuna
varmışlar.
5. KLASİK KOŞULLAMA
• Klasik şartlandırma, ilk kez 1800’lü yılların sonu ve 1900’lü yılların başlarında
Fizyolog Pavlov tarafından yapılan deneysel öğrenme çalışmalarıyla gündeme
gelmiştir.
• Pavlov, hayvanların sindirim sistemi üzerinde araştırmalar yaparken; denek olarak
kullandığı hayvanın (köpek) yiyeceği ağzına almadan, hatta giderek yiyecek getiren
kimseyi gördüğünde ağzından salya aktığının farkına varır.
• Pavlov, yaptığı çalışmanın fizyoloji kadar psikolojiyi de ilgilendirdiğini anlar. Daha
sonra, bu olguyu sistematik olarak deney ortamında araştırmaya karar vermiş.
6. KLASİK KOŞULLAMA
• Önceleri zil sesi (nötr uyarıcı) karşısında salya çıkarma gibi bir tepki göstermeyen köpek, bu
sistem içinde uyarım verme işleminin birkaç tekrarından sonra zil sesini duyar duymaz salya
çıkarmaya başlıyor. Et verilmese de zil sesine salya çıkararak tepki vermeye devam ediyor.
Aç kalmış bir köpeğin doğal bir uyarıcı (şartsız uyarıcı) olan ete salya çıkarması doğal bir
tepki (şartsız tepki) olarak nitelendirilmektedir. Böylece etin habercisi durumuna geçen zil
sesi nötr uyarıcı olmaktan çıkıyor ve şartlı uyarıcı konumuna geliyor. Çünkü, başlangıçta zil
sesine karşı salya tepkisi yokken yapılan çalışmaların sonunda köpek zil sesiyle eti birleştirdiği
için zil şartlı uyarıcı, salya ise şartlı tepki konumuna gelmiş ve böylelikle, şartsız uyarıcı-
tepki bağı, şartlı uyarıcı-tepki bağına dönüşmüştür. Başlangıçta nötr olan bir uyaranın,
geçirilen yaşantılar sonucu şartlı uyarım haline gelmesine klasik anlamda koşullama yoluyla
öğrenme denmektedir. Klasik koşullama doğuştan getirilen tepkileri biçimlendirmeye yatkın
bir öğrenme yöntemidir.
7. KLASİK KOŞULLAMA
• Pekiştirme, öğrenilen tepkinin organizmaya yerleşmesi ve aynı şekilde devam
etmesi için yapılan işlemlerdir.
• Çocuk annesini görünce ya da sesini duyunca gereksinimlerinin
karşılanacağını bilir ve bunu ifade eden tepkilerde bulunur. Hatta annenin
kılık ve kıyafetine benzer giyim ve kuşam içinde olan kadınları anne olarak
nitelendirir. Çocuğun bu davranışına genelleme denir.
• Genelleme, aynı türden olan ya da birbirine benzer uyarıcıya karşı daha önce
kazanılan tepkinin verilmesi, duyarlılık gösterilmesidir.
8. KLASİK KOŞULLAMA
• Ayırt etme, birbiriyle yakınlıkları olsa bile uyarımlar arasındaki farkı
anlayabilmesidir.
• Genelleme benzerliklere, ayırt etme ise farklılıklara yönelik tepki örüntüleridir.
• Şartlandırılmış tepki zaman zamanda olsa şartsız uyarım verilmediğinde, şartlı
tepkinin ortadan kalktığı görülür. Şartlı tepkinin kaybolmasına sönme denmektedir.
• Sönen şartlı tepkinin yeniden ortaya çıkmasına kendiliğinden geri gelme denir.
9. ETKİ YASASI
• Thorndike’ın etki yasasına göre; eğer bir davranış o çevrede doyuma ulaşıyorsa aynı
ortamda o davranışın oluşma olasılığı artmaktadır.
• Thorndike, bir uyarıcı karşısında oluşan davranışın gelecekteki davranışları
etkilediğini söylemiştir.
• Thorndike, kedileri kutuların içerisine koyarak onların kutu içerisinde bulunan
yiyeceğe ulaşmalarını gözlemlemiştir. Kedilerin belli bir süre sonra aynı davranışları
tekrar ederek sonunda deneme yanılma yapmadan tek yolla yiyeceğe ulaştıklarını
gözlemiştir. Bu araştırmalarının sonucunda Thorndike kendisine ait olan Etki
Yasasını geliştirmiştir.
10. ETKİ YASASI
• Davranışçı yaklaşım insan davranışını tamamen refleksler, uyarıcı-tepki ilişkisi
ve pekiştiricinin etkisi ile açıklamaya çalışmıştır.
• Watson için en önemli şey, uyarıcı- tepki ikileminin tekrarlanma sıklığıdır. Her
ne kadar pekiştiriciler bir uyarıcı sayesinde belli bir hareketin tekrarlanma
olasılığını arttırsa da; direkt olarak öğrenmeye sebep olmaz. Bu sebeple
Watson, bazı uyarıcıların ve tepkilerin hayvanlarda o hareket oluşuncaya kadar
tekrar edilmesi gerektiği kuramını reddeder.
11. ETKİ YASASI
• Watson davranışın kalıtımsal olmayıp insanın çocukluğundan beri çevresindeki belli
uyarıcılarla belli tepkilerin birleşmesi sonucunda uyarıcı-tepki bağlarının birbiri üzerine
şartlanma yoluyla inşa edilmesi sonucunda geliştiği görüşünü savunur.
• Guthrie’ye göre, çağrımsal uyarıcı-tepki bağlarının kuruluşunun tek yasası işaret ve tepki
bitişikliğidir.
• Guthrie’ye göre, güdüler bir amaca ulaşıncaya kadar organizmayı hareket halinde tutan
uyarıcıları sağlar. Ödül, öğrenmeye, çağrımsal mekanik bir düzen sonunda hiçbir katkıda
bulunmaz. Ödülün öğrenmeye dolaylı bir etkisi vardır. Cezanın etkisi ise yarattığı duyguda
değil, çağrımsal bağın önünde veya arkasında oluşundadır.
• Guthrie’ye göre öğrenmeye yön veren en önemli etmen, “hazır oluş” tur. Davranışçı açıdan
hazır oluş kaslarda meydana gelen gerilimdir.