Kitaplar/Eserler:
Sisifos Söyleni - Albert Camus
Bu Ülke - Cemil Meriç
İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi - Ernst von Aster
Zümrütname - A. M. Celal Şengör
A History of Western Philosophy - Bertrand Russell
Aylaklığa Övgü - Bertrand Russell
Bertrand Russell’dan Seçmeler - haz. Mete Tuncay
İliği Olmayan Düğme - Ahmet Oktay
Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
Ağlamak ve Gülmek - İlhan Selçuk
Yorum ve Aşırı Yorum - U. E, R. R, J. C, C. Brooke-Rose
Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor - A. Haşim (Belgesel TRT)
Edebiyat Olarak Hayat - Alexander Nehamas
Dünya Yazın Tarihi - Antal Szerb
İnsanın Kozmostaki Yeri - Max Scheler
Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
Sanat Psikolojisi’ne Giriş - Sıtkı M. Erinç
Denemeler - Michel de Montaigne
Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler - S. Eyuboğlu
The Tao of Physics - Fritjof Capra
Sözden Söze Ararken - Nurullah Ataç
Dörtlükler - Ömer Hayyam
The Lessons of History - Will Durant, Ariel Durant
Tarihten Alınacak Dersler - Will Durant, Ariel Durant
1. Gerçekler
v. 4
menemenazdacorba
v. 3 ⎘
v. 2 ⎘
v. 1 ⎘
Gerçekler
⎘
”gerçekler vardır, ama gerçek yoktur”
”hakikat binbir cepheli, binbir görünüşlü”
Albert Camus
Cemil Meriç
2. Sisifos Söyleni - Albert Camus
Bu Ülke - Cemil Meriç
İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi - Ernst von Aster
Zümrütname - A. M. Celal Şengör
A History of Western Philosophy - Bertrand Russell
Aylaklığa Övgü - Bertrand Russell
Bertrand Russell’dan Seçmeler - haz. Mete Tuncay
İliği Olmayan Düğme - Ahmet Oktay
Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
Ağlamak ve Gülmek - İlhan Selçuk
Yorum ve Aşırı Yorum - U. E, R. R, J. C, C. Brooke-Rose
Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor - A. Haşim (Belgesel TRT)
Edebiyat Olarak Hayat - Alexander Nehamas
Dünya Yazın Tarihi - Antal Szerb
İnsanın Kozmostaki Yeri - Max Scheler
Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
Sanat Psikolojisi’ne Giriş - Sıtkı M. Erinç
Denemeler - Michel de Montaigne
Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler - S. Eyuboğlu
The Tao of Physics - Fritjof Capra
Sözden Söze Ararken - Nurullah Ataç
Dörtlükler - Ömer Hayyam
The Lessons of History - Will Durant, Ariel Durant
Tarihten Alınacak Dersler - Will Durant, Ariel Durant
Kitaplar
1
Ağu
2023
104
2
v. 4
Gerçekler
3. Size gerçekleri mi göstermeye çalışıyorum? *
Elbette hayır, mümkün değil!
Seçtiğim konu ve örneklere bakınca; sadece, bilimsel eğitim geçmişinin getirdiği eleştirel bakışı, ayrıca
benzerlikleri/ilişkileri/geçişleri/çelişkileri fark edebilmeyi öne çıkarabilecek içeriklerin olduğu söylenebilir.
Albert Camus’un kitabından gerçekler hakkındaki kısmı okuyabiliriz. Belki onun dedikleri de gerçek veya
doğru değil ya da gerçeklerden biri. Ve ardından Camus’un kitabındaki Sizifos (Sisifos)’un adının da
geçtiği Cemil Meriç’in binbir görünüşlü hakikati, yani yine gerçekler hakkındaki görüşlerini yazdığı
sayfayı da okuyabiliriz. Belki onun dedikleri de gerçek veya doğru değil ya da gerçeklerden biri. Fakat
kendiniz cevapları bulmaya çalışırken hoş yol arkadaşları, yoldaşlar olabilirler. Herkesin yapabileceği de,
sadece, bu yazarlar ve eserleri ile karşılaşma olanağı sunmak olabilir.
* Bu kısmı ilk olarak 2021’de, menemenazdacorba hesabı hakkındaki dosyanın bir parçası olarak hazırlamıştım. Yapmaya çalışılanların vurgusuna çok
güzel işaret ettiğinden ve eklemeler de olacağından bir içerik olarak değil, ayrı bir bölüm olarak hazırlamaya devam edeceğim.
1
Ağu
2023
104
3
v. 4
Gerçekler
4. gerçek, gerçekler … hakikat, hakikatler … doğru, doğrular …
Gelecekte ‘Çelişki’ başlıklı içerik hazırlandığında bununla ilgili alıntıları görebilirsiniz.
Bu bölüme adını da veren, Albert Camus’un Sisifos Söyleni, Cemil Meriç’in de Bu Ülke adlı eserinden,
ilgili alıntıları okuyabilirsiniz.
Sonrasında vurgular bazen farklı olsa bile yine de konuya hiç uzak olmayan, farklı bakış açılarını gösteren,
hatta kimi zaman birbirleriyle de çelişen (zaten olması da gereken) diğer kitaplardan alıntıları da gelecek
sayfalarda bulabilirsiniz. Çelişkiler yanlış cevapları elemek için ipuçları verirken yaratıcı etki de
oluşturabilirler.
Her daim, kendi gerçeğinizdeki bazı bakış açılarını eleyebilirsiniz, kendi gerçeğinize yeni
güzel şeyler ekleyebilirsiniz, diğer insanların gerçeklerini de anlayabilirsiniz,
yeni yollar keşfedebilirsiniz, …
1
Ağu
2023
104
4
v. 4
Gerçekler
5. Alıntılarla neler var
1
Ağu
2023
104
5
v. 4
Gerçekler
başlangıçta manzara olarak kabul ettiğimiz şeyin, aslında terk edilmiş bir binanın etrafını kuşatan gerçeküstü bir fresk olduğunu görürüz
salt gerçeklik (…) yaşamın en büyük düşmanıdır, her türlü
organizmayı parçalayan zehirdir (…) ilacı eylemden
sanatın becerisi, gerçeği, diğer tüm alanlara oranla çok daha
çarpıcı ve çok daha çeldirici bir şekilde vermesidir
akla uygun hiçbir şey yoktur ki tam tersi de akla uygun olmasın
descriptions of the same reality, each of them being only partly
correct and having a limited range of application
o doğrular beni bırakıp kaçmış olabilirler. niçin koşayım arkalarından?
onların yerine başka doğrular geldi
zamanın, çevrenin ve ruhun ihtiyaçlarına göre savaşı
gâh hayal gâh gerçek kazanıyor
insan “hayır diyebilen", "yaşam karşısında asketçe davranabilen", çıplak gerçeklik karşısında ebedi protestandır
gafiller! doğru yol ne odur, ne bu!
topyekün perspektif ise bir optik yanılmadır (…) sınırlar dahilinde, realiteye sabırla katlanabilmek,
ve biribirimizin vehimlerine saygı beslemek için tarihten yeterince öğreneceklerimiz vardır
düşünmek, insan üzerinde düşünmek, mutlaka yasak
bölgelerden birkaçına dalıp çıkmakla olur
büyük konular üzerinde kısır oyunlar bunlar. yaklaştırma
oldukları ölçüde geçerlidirler ancak
akla uygunluk, evrensel ve kişilik dışı bir gerçek ölçüsüne başvurma
(…) insanoğlunun iyiliği bakımından çok büyük önem taşır
gerçekliğin çelişkin birliği
ne gerçeği arar ne de dünyanın anlamını düşünür
insan, kendi kendini sorun yapmaktan vazgeçmeyen varlıktır
gerçekçilik bir yazarın yüreğini incitebilir
ustam, gerçek dediğin nedir ki?
kendisinde buldu bulan
tüm bilgim burada duruyor
kendimizde taşıdığımız şey
6. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Sisifos Söyleni
Albert Camus
Camus, A., 2012 (ilk basım 1942), Sisifos Söyleni, Can Sanat Yayınları, çev. Tahsin Yücel
1
Ağu
2023
104
6
v. 4
Gerçekler
7. Sisifos Söyleni - Albert Camus
”Kendisinde buldu bulan (…) İnanç nedir şimdi bildim“ dizelerini hatırlatır. Muhyiddin Abdal’a ait eserin, Fazıl Say’a ait bestesini
buradan dinleyebilirsiniz.
“Öyle ya, kim ve ne hakkında ‘Bunu biliyorum!’ diyebilirim ki? İçimdeki bu yüreği duyabiliyorum, var olduğu
yargısına varıyorum. Bu dünyaya dokunabiliyorum, onun da var olduğu yargısına varıyorum. Tüm bilgim
burada duruyor, gerisi kurmaca. Çünkü varlığından kuşku duymadığım bu ‘ben’i kavramaya çalıştım mı, onu
tanımlamaya, özetlemeye çalıştım mı parmaklarım arasından akıp giden bir su oluveriyor. Bürünebildiği tüm
yüzleri bir bir çizebilirim, ona verilmiş olan her şeyi, bu eğitimi, bu kökeni, bu ateşliliği ya da bu susmaları, bu
büyüklüğü ya da düşüklüğü de bir bir çizebilirim. Ama yüzlerin toplamı yapılmaz. Benim olan bu yürek bile
hep tanımlanmaz kalacak benim için. Varoluşum konusunda vardığım bu kesinlikle, bu güven vermeye
çalıştığım öz arasındaki çukur hiçbir zaman dolmayacak. Kendi kendime yabancı kalacağım hep. Mantıkta
olduğu gibi tinbilimde de gerçekler vardır, ama gerçek yoktur. Sokrates'in ‘kendini tanı’ sözünün değeri,
günah çıkarma yerlerimizin ‘erdemli ol’ sözünün değerini aşmaz. Bir özlemle birlikte, bir bilgisizlik de
belirtirler. Büyük konular üzerinde kısır oyunlar bunlar. Yaklaştırma oldukları ölçüde geçerlidirler ancak.” ss. 36-37
1
Ağu
2023
104
7
v. 4
Gerçekler
8. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Bu Ülke
Cemil Meriç
Meriç, C., 2020 (ilk basım 1974,1985), Bu Ülke, 61. Baskı, İletişim Yayınları
1
Ağu
2023
104
8
v. 4
Gerçekler
9. Bu Ülke - Cemil Meriç
“ ”Düşünce dünyasında hiçbir fetih nihaî değildir. Hepimiz birer Sizifos'uz. Hele diyaloğun olmadığı bir
ülkede… Türk aydınının kaderi, mahpesinde şarkılar söylemek. Bu lanetler berzahından nasıl ve ne zaman
kurtulacağız? Tefekkür bir arayıştır, içtimaî bir arayış." (Jurnal, 18.6.1974)
"Münakaşada zafer, mağlup olanındır, yenilmek zenginleşmektir. ...Münakaşa hakikati birlikte aramaktır…
Hakikat binbir cepheli, binbir görünüşlü. Karşınızdaki, göremediğinizi gösterecek size. Sizden farklı
düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir… ” s. 55
Sisyphe yahut Sisyphos (veya Sisifos)
Kitabın ‘kanaviçe’ adlı sözlük kısmından
“Sisyphe yahut Sisyphos: Korent'in efsanevî kralı. Cezası malum, ama suçu pek belli değil. Kimine göre muhterem bir
zatın nişanlısını baştan çıkarmış... Kimine göre zincire vurmuş ölümü. Cehennemde iri bir kayayı dik bir dağın tepesine
çıkarmak zorundadır. Kaya tepeye varır varmaz aşağıya yuvarlanır. Sisyphos adı, güç ve sonuca varmayan bir işi boyuna
tekrarlayan kimseler için kullanılır.” s. 332
1
Ağu
2023
104
9
v. 4
Gerçekler
10. Bu Ülke - Cemil Meriç
“Cemiyetle beraber hakikatler de gelişir. Tek tehlike bunu kavramamak, kızıl şal görmüş İspanyol boğası gibi,
her düşünceye ve her düşünene saldırmak: bu canım memleket bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir." (Jurnal,
19.11.1964)
"Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya
mahkûm etmek değil midir?" (Jurnal, 24.7.1964)
“... Ben, herhangi bir tarikatın sözcüsü değilim. Yani, ilân edilecek hazır bir formülüm yok. Derslerimde de,
konuşmalarımda da tekrarladığım ve darağacına kadar tekrarlayacağım tek hakikat: her düşünceye
saygı." (Jurnal, 19.11.1964)
"Düşünmek, insan üzerinde düşünmek, mutlaka yasak bölgelerden birkaçına dalıp çıkmakla olur. Zaten
demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri kaldırmak mânâsına gelir." (Jurnal, 29.4.1964) ” s. 55
1
Ağu
2023
104
10
v. 4
Gerçekler
11. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi
Ernst von Aster
von Aster, E., 2002 (ilk basım 2002), İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi, 3. Baskı,
İm Yayınevi (Günümüz diline uyarlayan: Vural Okur)
1
Ağu
2023
104
11
v. 4
Gerçekler
12. İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi - Ernst von Aster
“Felsefe konularındaki sorunlar hiç de sonu gelen, kanıtlanmış sorunlar değildir. Bunlar doğru çözümü
bulunmayan, bizi daima birçok mümkün çözümlerle karşı karşıya bırakan sorunlardır.
İnsan nedir? Bu, felsefenin daima üzerinde yeniden durduğu bir sorundur. Kuşkusuz bu soruya bir yanıt
verebiliriz; İnsan, kendi kendini sorun yapmaktan vazgeçmeyen varlıktır.” s. 38
“Sayabilmek için de önceden (2)'nin ve (10)'un ne olduğunu bilmem gerekir. Şayet bende önceden sayılar ile
ilgili bir imaj bulunmasaydı, saymama imkân olmazdı. Sonuç olarak her türden bilme, bende bilinç dışında
bile olsa, birtakım bilgilerin var olmasını şart koşuyor. Güzelin ve çirkinin, iyinin ve kötünün ne olduklarını
bilmeseydim, bir değer yargısında bulunamazdım. Eşitliği, benzerliği, farklılığı bilmeseydim, karşılaştırma
yapamazdım. (2)'nin, (10)’un ne olduğunu bilmeseydim, sayamazdım. Böylece her türden bilgi için, belirli
kavramların içeriği konusunda önceden bilinçdışı da olsa bir bilgiye sahip olmamız gerekir. Çünkü bilgide,
algıladığımıza başka bir şey ekleniyor; bu eklenen bizim "kendimizde taşıdığımız" şeydir.
Eflatun, doğuştan getirdiğimiz bilgiyi, "doğuştan bilgiyi” bilgi problemine temel yapan ilk düşünürdür.
Eflâtun'a göre doğuştan bilgi vardır. şayet bu tür bilgilerimiz olmasaydı, bilgi de olmazdı. Eflatun'dan bugüne
bu doğuştan bilgi konusu felsefe tarihinde sürekli tartışılmıştır. Bu konuda farklı iki eğilim daha vardır: Bilgiyi
yalnızca algılardan ibaret sayanlar, algılanana ya da deneye bir de doğuştan olan şeyleri ekleyenler.” ss. 219-220
1
Ağu
2023
104
12
v. 4
Gerçekler
13. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Zümrütname
M. Celal Şengör
Şengör, A.M.C., 1999 (ilk basım 1999), Zümrütname, 1. Baskı, Yapı Kredi Yayınları
1
Ağu
2023
104
13
v. 4
Gerçekler
14. Zümrütname - A. M. Celal Şengör
⋮
⋮
“Bütün bunlardan benim yıllardır varlığından şüphelendiğim bambaşka bir Brecht manzarası çıkmaktadır:
tamamen öznel, içe dönük nedenlerle oluşturulmuş eleştiriye kapalı inançların güdümünde, bir zamanlar
Hegel'in dediği gibi kendi yarattığının "kendisini nesnel olarak yaratan bir nihaî amacı" olduğu konusunda
tereddütü olmayan, "amaç aracı belirler" eğiliminde bir politik düşünür ve kişisel reklamına düşkün bir yazar.
Bu özelliklere sahip bir insan, ne olursa olsun, ne bilimin, ne de onu temel alan bilim çağının yazarı, şairi veya
tiyatrocusu olabilir. Gerçeği aramak yerine ona sahip olduğu imanında olan kişiler, doğal olarak "gerçeğin"
her tutum ve davranışı haklı çıkaracağı kanısında olurlar. Halbuki evrensel gerçeğin veya gerçeklerin
keşfedilmiş olduğu iddiası gayri bilimseldir. Bilimsel düşünen insanlar, jeolog Charles Lyell veya fizikçi
Richard Feynman gibi edebiyat yaptıkları zaman da, biyolog Jacques Monod veya matematikçi Henri
Poincaré gibi felsefe yaptıkları zaman da, ne nesnellikten ne de dürüstlükten ayrılabilmişlerdir. Bilimsel
düşünce, yalnız bilim için değil, tüm yaşam ve uygarlık için asla vazgeçilmemesi gereken bir temeldir. Ama
Brecht'in 1923'te dediği gibi "şairler hep insanın kafasında canlandırdığından başkadırlar."” s. 55
1
Ağu
2023
104
14
v. 4
Gerçekler
⋮ Charles Lyell 100 puan alan Darwin adlı içerikte geçen ‘Darwin’in kafasında çok parlak bir ampul yakan’ kitabın yazarı idi.
⋮ Feynman’ın önsözü başlıklı içeriğe de bakabilirsiniz.
15. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
A History of Western Philosophy
Bertrand Russell
Russell, B., 1996 (ilk basım 1946), A History of Western Philosophy, Routledge
Russell, B., 2016 (ilk basım 1935), Aylaklığa Övgü, 4. Baskı, Cem Yayınevi, Çev. Mete Ergin
Russell, B., 1982 (ilk basım …), Bertrand Russell’dan Seçmeler, Varlık Yayınları, Haz. Mete Tuncay
Aylaklığa Övgü
Bertrand Russell
Bertrand Russell’dan Seçmeler
haz. Mete Tuncay
1
Ağu
2023
104
15
v. 4
Gerçekler
16. Alıntılarla ilgili notlar
~ Protagoras’a göre tarafsız, kişiye göre değişmeyen bir doğru/gerçek yoktur denilebilir; kuşkucu
olup duyuların yanıltıcı olabileceğini de göz önünde bulundurunca.
A History of Western Philosophy
~ başka, başka gerçekler → savaş ve rekabet ile kendi gerçeğine inandırmak
~ akıl, akla uygunluk, evrensellik → insanoğlunun iyiliği
~ mantıksızlık → kişisel tutkular → çekişme
Aylaklığa Övgü
~ Bazen sınırlar; inandıklarımız hatta inanmadıklarımız bile, o kadar net çizgilerle çizilemeyebiliyor.
Bertrand Russell’dan Seçmeler
This is interpreted as meaning that each man is the measure of all things, and that, when men differ, there is no objective truth in virtue of
which one is right and the other wrong. The doctrine is essentially sceptical, and is presumably based on the 'deceitfulness' of the senses.
1
Ağu
2023
104
16
v. 4
Gerçekler
17. A History of Western Philosophy - Bertrand Russell
“Protagoras was born about 500 B.C. at Abdera, the city from which Democritus came. He twice visited
Athens, his second visit being not later than 432 B.C. He made a code of laws for the city of Thurii in 444-3
B.C. There is a tradition that he was prosecuted for impiety, but this seems to be untrue, in spite of the fact
that he wrote a book On the Gods, which began: 'With regard to the gods, I cannot feel sure either that they
are or that they are not, nor what they are like in figure; for there are many things that hinder sure knowledge,
the obscurity of the subject and the shortness of human life.'
His second visit to Athens is described somewhat satirically in Plato's Protagoras, and his doctrines are
discussed seriously in the Theaetetus. He is chiefly noted for his doctrine that 'Man is the measure of all
things, of things that are that they are, and of things that are not that they are not.' This is interpreted as
meaning that each man is the measure of all things, and that, when men differ, there is no objective truth in
virtue of which one is right and the other wrong. The doctrine is essentially sceptical, and is presumably
based on the 'deceitfulness' of the senses.” ss. 93-94
1
Ağu
2023
104
17
v. 4
Gerçekler
18. Aylaklığa Övgü - Bertrand Russell
“1848'den beri gittikçe ilerlemekte olan milliyetçilik humması, mantıksızlık akidesinin bir biçimidir. Tek ve
evrensel gerçek fikri terk edilmiş bulunuyor: Şimdi İngiliz gerçeği var, Fransız gerçeği var, Alman gerçeği,
Karadağlı gerçeği, Monako Prensliği gerçeği var. Aynı şekilde, işçiler için başka gerçek, kapitalistler için başka
gerçek var. Bu başka başka gerçekler arasında karar vermenin -eğer inandırma yolundan umut iyice kesilirse-
biricik yolu olarak savaş ve propagandacılık çılgınlığı alanında rekabet kalıyor. Dünyamıza hastalık bulaştıran,
uluslararası ve sınıflararası derin düşmanlıklar halledilmedikçe, insanlığın akıllıca bir düşünüş alışkanlığına
yeniden kavuşması kolay kolay beklenemez. Yalnız, burada bir güçlük vardır, o da, mantıksızlık egemen
olduğu sürece, dertlerimize ancak bir şans eseri çare bulunabileceği gerçeğidir; zira akıl, kişilik dışı oluşu
dolayısıyla evrensel işbirliğini mümkün kıldığı halde, mantıksızlık, kişisel tutkuları temsil ettiği için çekişmeleri
kaçınılmaz kılar. İşte bundan ötürüdür ki, akla uygunluk, evrensel ve kişilik dışı bir gerçek ölçüsüne başvurma
anlamında, sadece egemen olduğu çağlarda değil, aynı zamanda ve hatta daha fazla, paylaşamadığı görüşü
öldürebilmek erkekliğinden yoksun adamların boş rüyası diye hor görüldüğü, reddedildiği talihsiz
dönemlerde de, insanoğlunun iyiliği bakımından çok büyük önem taşır.” s. 86
1
Ağu
2023
104
18
v. 4
Gerçekler
19. bertrand russell’dan seçmeler - haz. Mete Tuncay
“Babaannem, Anlaşmacıların1 ahlak katılığını taşıyan bir Puritandı. Evde rahatlığı küçümser, yemeğe
düşkünlük göstermez, şaraptan nefret eder ve tütün içmeyi günah sayardı. Dedemin 1866 yılında emekli
olmasına kadar bütün yaşamını büyükler dünyasında geçirdiği halde, tamamıyla bu dünyadan uzak bir
kadındı. Paraya karşı, ancak ona her zaman yeterince sahip olmuş kimselerin gösterebilecekleri bir ilgisizlik
duyardı. Çocuklarının ve torunlarının faydalı ve erdemli yaşamlar sürmelerini isterdi, fakat onların başkalarınca
başarı sayılacak şeylere ulaşmaları yahut «iyi» evlenmeler yapmaları yolunda herhangi bir arzusu yoktur. Tam
Protestanca bir tutumla, özel yargıya ve vicdanın üstünlüğüne inanırdı. Onikinci doğum günümde bana (hâlâ
sakladığım) bir Kutsal Kitap verdi; başındaki boş sayfaya kitaptan en çok beğendiği sözleri yazmıştı. Bu
sözlerden biri «Bir kötülük işlemek için bir kalabalığın ardına düşmeyeceksin» idi, bir başkası da «Güçlü ve
cesaretli ol, korkma ve umutsuzluğa kapılma; çünkü Rabbin Tanrı nereye gitsen seninle birliktedir.»
Bu sözler yaşamımı derinliğine etkilemiş, Tanrı'ya inanmayı bıraktıktan sonra da bana hala anlamlı
görünmeye devam etmiştir.” s. 17
“(1) Covenanters: 1638 tarihli İskoç Ulusal Anlaşmasını tutanlar.” s. 17
1
Ağu
2023
104
19
v. 4
Gerçekler
20. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
İliği Olmayan Düğme
Ahmet Oktay
Oktay, A., 2005 (ilk basım 2005), İliği Olmayan Düğme , 1. Baskı, Everest Yayınları
1
Ağu
2023
104
20
v. 4
Gerçekler
21. Alıntılarla ilgili notlar
‘gerçekliğin çelişkin birliği'
olaylara bakış, bireysel psikolojileri betimleyiş, toplumsal/siyasal olayları yorumlayış
şabloncu, yargılayıcı ve suçlayıcı tutumdan uzak; yansız ve eleştirel
bu eleştirel bakış da ‘eklemlenme düzeyinde’
Tek tek olay veya kişi üzerinden değil de, olay ve kişilerin ilişkileri, yani
‘temas edilen noktalar(konular) üzerinden eleştiri’ anlamı kastediliyor gibi.
Ahmet Oktay’ın, Atilla Özkırımlı’ya ait görüşlerden de faydalanarak yazar Sevgi Soysal’ın Şafak adlı
eseri hakkında yazdıklarından;
‘Burjuva Duyarlığından Siyasal Sorumluluğa’ başlıklı bölümden
1
Ağu
2023
104
21
v. 4
Gerçekler
22. İliği Olmayan Düğme - Ahmet Oktay
““Sevgi Soysal'ın öykülerinde ve romanlarında biyografik ögelerin ağırlıklı bir yeri vardır. Kişisel yaşam, kişisel anılar,
kişisel deneyimler anlatı katmanlarında kimi zaman açık, kimi zaman örtük biçimde yer alır.
Atilla Özkırımlı, bu noktada şunları yazmaktadır:
"Tante Rosa, şaşırtıcılık peşinde koşan bir yazar hayalgücünün ürünü değildir. Soysal'ın annesinin Alman olduğunu,
levanten bir çevrede büyüdüğünü biliyoruz. Yürümek'in Elâ'sı iki kez evlenir. İkinci evlilikte de aranan bulunmamıştır.
Romanın yayımlandığı yıl, Sevgi'nin kendi hayatındaki kopuklula eşzamanlıdır. Şafak, 12 Mart sonrasının, Adana
sürgünlüğünün ürünüdür. Barış Adlı Çocuk'taki kimi öyküler belirgin biçimde biyografik ayrıntılarla yüklüdür."
Ama bu noktada çok önemli bir vurgulama yapar Özkırımlı. Şunları yazar:
"Şunu söylemek istiyorum: Sevgi Soysal'ın hayat çizgisiyle yazarlık çizgisi birbirine paralel olarak yürür. Biri ötekinden
ayrılamaz ya da soyutlanamaz. Hayatı ne oranda, ne yönde, nasıl değişmişse sanatı da aynı çizgide gelişimini
sürdürmüştür. Bu yargı, Sevgi Soysal'ın otobiyografiye kapandığını göstermez, tersine otobiyografik ögelerin öykü ya
da roman gerçeğine dönüştürülebilmesi gibi bir ustalığı gösterir."
1975 yılında Sevgi Soysal'ın otobiyografik ögeleri, tam da Özkırımlı’nın vurguladığı biçimde bir romana dönüştürmeyi
başardığı yapıtı yayımlanır: Şafak.
Şafak'ta Sevgi’nin olaylara bakışında, bireysel psikolojileri betimleyişinde, toplumsal/siyasal olayları yorumlayışında
çok gelişkin bir yansızlık ve eleştirellik duygusu görülmektedir. Her türlü şabloncu, yargılayıcı ve suçlayıcı tutumdan
uzak durmaktadır. Eleştiri, anlatı ve anlatım düzeyinde değil olayların, olguların, kişilerin söz, düşünce ve eylemlerinin
eklemleniş düzeyinde belirmektedir. Romana ideolojik gücünü veren de, artistik/estetik düzeyde sağlanan ve
gerçekliğin çelişkin birliğini yansıtabilen bu başarıdır.” ss. 38-39
1
Ağu
2023
104
22
v. 4
Gerçekler
23. Alıntılarla ilgili notlar
geçmiş şimdi gelecek
‘Geçmiş Bilinci’ başlıklı bölümden
﹜
gerçekliğin anlaşılmasını zorlaştırır.
sadece geçmişe odaklanmak, sadece geçmişe değer vermek ..
sadece şimdiye odaklanmak, sadece şimdiye değer vermek ..
sadece geleceğe odaklanmak, sadece geleceğe değer vermek ..
~ geçmişi, şimdiyi ve geleceği birlikte düşünmek
~ Doğrudan birbirlerine etkilerinin yanısıra geçmiş daima yeniden (yaşanan şimdiye göre) yorumlanabilir.
1
Ağu
2023
104
23
v. 4
Gerçekler
24. İliği Olmayan Düğme - Ahmet Oktay
“ GEÇMİŞ BİLİNCİ
Hepimiz yaşadığımız zamanın değer yargıları, zevkleri ve beklenti ufku ile çevriliyiz, kendi zamanımızın ölçütleri ile
sınırlıyız. Doğal bu. Dolayısıyla, reel zaman dediğimiz yaşanan güne nasıl gelindiğini pek düşünmüyor, durduğumuz
noktada kolaylıkla eleştirdiğimiz kimi olguları ve olayları tarihîliği içinde göremiyoruz.
Türkiye, alabildiğine hızlı bir dönüşüm süreci içinde bulunuyor. Çelişkilerle dolu bir dönüşüm süreci ama. Bir yanda
bilgisayar çağını yakalamaya uğraşıyor, öte yanda, örneğin tarım alanında hâlâ ilkel teknolojiler kullanıyoruz.
Muhafazakârlıkla modernlik bir arada yaşanıyor.
Bir yerde, bu durumun yararlı olduğu düşünülebilir elbet. Çoksesli bir toplum, özellikle düşünsel ve kültürel yaşam
için yaratıcılığın ve üreticiliğin kalkış noktasıdır çünkü. Eskiler, tam da yüzden, gerçeğin ancak karşıt düşüncelerin
çatışmasından doğacağını söylemişlerdir.
Ancak, hızlı dönüşüm zamanlarında insanların sadece günün değerlerine bağlanarak yaşamaları, belli bir bellek
yitimine de yol açabiliyor. Günün geçerli sayılan ölçütlerinin yüceltilmesi, sadece onların önemsenmesi, geçmişle
aramızı açtığı gibi etik alanda bir erozyon da yaratabiliyor.
Oysa sadece geçmişin aşkınlaştırılması gibi sadece şimdinin ve geleceğin aşkınlaştırılması da gerçekliğin
anlaşılmasını zorlaştırıyor.
Kimliğimizi bulabilmemiz, kişiliğimizi edinebilmemiz için daha tümlüklü bir zaman anlayışına gereksinimimiz var.
Geçmişi, şimdiyi ve geleceği birlikte düşünebildiğimiz ölçüde kültürel yaşamımız daha canlanacaktır.
Geçmiş, tam da bu özelliğinden dolayı daima yeniden yorumlanan, yorumlanabilen bir gerçekliktir. Dahası, her yeni
yorum, ister istemez, bir gelecek öngörülerek yapılır. Seçtiğimiz ya da seçeceğimiz bir yaşamın ölçüleri içinde yaparız
yorumu. Ve asıl önemlisi, her yorum kişisel/bireysel olanın sınırlarını aşar, başkalarına eklenir. Başka insanların
düşünceleriyle, duygularıyla iletişim içinde gelişir yorum.” ss. 94-95
1
Ağu
2023
104
24
v. 4
Gerçekler
⋮ Buradaki alıntı şimdiki zaman v.1 başlıklı içerikte de verilmiştir.
25. Akla gelenler
“Geçmiş, tam da bu özelliğinden dolayı daima yeniden yorumlanan, yorumlanabilen bir gerçekliktir.” s. 95
Alıntıdan:
ilham alarak:
Güzellik/Çirkinlik, daima yeniden yorumlanan, yorumlanabilen bir gerçekliktir.
Adalet/Adaletsizlik daima yeniden yorumlanan, yorumlanabilen bir gerçekliktir.
Eşitlik/Eşitsizlik daima yeniden yorumlanan, yorumlanabilen bir gerçekliktir.
.
.
.
Güzellik/Çirkinlik hazırlanacak olan sıradaki içeriğin başlığıdır.
1
Ağu
2023
104
25
v. 4
Gerçekler
26. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Incognito - Beynin Gizli Hayatı
David Eagleman
Eagleman, D., 2018 (ilk basım 2011), Incognito, 26. Baskı, Bkz Yayıncılık, Çev. Zeynep Arık Tozar
1
Ağu
2023
104
26
v. 4
Gerçekler
27. Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
Burada verilen ‘3 Visions after early blindness-MacLeod ve
Fine’ adlı eserle birlikte türkçe basımı olan Oliver Sacks’ın
“Mars’ta Bir Antropolog” adlı kitabından da konu ilgili
gerçek hikayeler okuyabilirsiniz.
Aklımıza eski türk filmleri gelir, bize her şey kolay zaten :)
⋮ Bu kısım sınır v. 1(ilk) başlıklı içerikte de verilmiştir.
“GÖZLERİ AÇMAK
“Görme” eylemi bize öylesine doğal gelir ki, sürecin altında yatan muazzam karmaşıklıktaki düzeneği takdir
etmek güçtür. Beynin yaklaşık üçte birinin görmeye adanmış olması bu nedenle şaşırtıcı gelecektir size.”ss. 22-23
“Ama beyniniz, gözünüze çarpan bu görüntüleri belirsizlikten arındırmak için koşullar ve bağlamı hesaba
katarak, varsayımlarda bulunarak ve birazdan göreceğimiz hilelere başvurarak epeyce bir sıkıntıya girer.
Ancak tüm bunlar; yıllar sürmüş körlüğün ardından ameliyatla görme yetisini yeniden kazanmış hastalarda
izleneceği üzere, öyle pek de zahmetsiz gerçekleşen şeyler değildir. Bu hastalar dünyayı birdenbire görmek
yerine, görmeyi yeniden öğrenmek zorundadır.3 ” s. 23
“Ömrü boyunca görebilmiş olanlarımız için, görme olgusunun aslında bir inşa işi olduğu gerçeğini anlamanın
en iyi yolu, görme sistemlerimizin sıklıkla hataya düştüğünü hatırlamak olacaktır. Görsel yanılsamalar
(illüzyonlar), bu sistemin evriminin, ulaştığı noktada yapmamıza izin verdiği işlerin tam sınırında gerçekleşir ve
bu özellikleriyle de beyin içine bakmaya olanak sağlayan sağlam birer pencere görevi görürler.4
“Yanılsama” sözcüğüne keskin ve tam bir tanım getirmek kolay değildir; zira bir başka açıdan bakıldığında,
görme olgusu da aslında başlı başına bir yanılsama sayılabilir.” s. 23
⋮
1
Ağu
2023
104
27
v. 4
Gerçekler
28. Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
“Çevresel görüşünüz, tahmin edebileceğinizden çok daha kötüdür aslında, çünkü normal koşullarda beyniniz
göz kaslarınıza, yüksek çözünürlüklü merkezi görüşünüzü doğrudan ilgilendiğiniz nesnelere yöneltmenizi
sağlayacak komutları vermektedir. ” s. 24
“Görme olgusunun biraz daha derinlerine indikçe, doğru anahtarları doğru kilitlere yerleştirmeniz koşuluyla
beyninizin size son derece ikna edici algılamalar sunduğu bariz hale gelir. ” s. 24
“Belki de düşülen en yaygın yanılgı, görme sisteminin karşınızdaki dünyayı, bir sinema kamerasının
sadakatiyle temsil ettiğine inanmaktır. ” s. 25
“Dünyayı, gördüğünüzü sandığınız zengin ayrıntılarla görmediğiniz ortada; bunun da ötesinde gözünüze
çarpan çoğu şeyin de farkında değilsiniz.” s. 26
“Diliniz, ağzınızın içinde nasıl konumlanmıştır? Bu soru size bir kez sorulduğunda cevabını verebilirsiniz; ama
tahminen, soru sorulmadan önce cevabın farkında bile değildiniz. Genel olarak beynin çoğu şeyi bilmesine
gerek yoktur; asıl bildiği şey, verileri toplayıp getirmektir. Hesaplamalarını bilme gerekliliği temelinde yapar.
Dilinizin aldığı konumu her an bilinçli şekilde izlemiyor olmanız şaşırtıcı değildir; çünkü bu bilgi ancak nadiren
işinize yarar.” s. 28
“Bunun da ötesinde, aslında yalnızca ve yalnızca bilmeye gereksinim duyduğumuz şeyleri gördüğümüz halde,
tam ve zengin bir resimle karşı karşıya olduğumuz yanılgısına da kapılmışızdır.” s. 28
1
Ağu
2023
104
28
v. 4
Gerçekler
29. Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
“Görme öylesine zahmetsiz bir iş gibidir ki, suyu anlamaya zorlanan balıklardan farkımız yoktur bizim de:
Balıklar başka hiçbir şey deneyimlemedikleri için suyu görüp kavramaları neredeyse olanaksızdır. Ama
sorgulayıcı bir balığın önünde yükselmekte olan bir kabarcık önemli bir ipucu sunabilir ona. Baloncuklar gibi
görsel yanılsamalar da normalde gözümüze çarpmayan, kanıksamış olduğumuz şeylere dikkatimizi çekebilir;
bu yönleriyle, beyinde sahne arkasında işleyen mekanizmaları anlamamıza yardımcı olan kritik birer
araçtırlar.” ss. 30-31
Bu balık örneği, Nazım Hikmet’in Akrep Gibisin Kardeşim adlı şiirini hatırlatır.
3000 yıl Mısır v. 2 adlı içerikte şiirin tamamı verilmişti.
….
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
….
. . .
1
Ağu
2023
104
29
v. 4
Gerçekler
30. Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
“Sayfada herhangi bir değişim olmadığına göre, değişimin beyninizde gerçekleşiyor olması gerekir. Görme
edilgen değil, etkin bir olgudur. Görme sistemi, uyaranı birden fazla biçimde yorumlayabildiği için olasılıklar
arasında gidip gelir. Benzer tersinmeler yüz-vazo yanılsamasında da kendini gösterir: Sayfada herhangi bir
değişiklik gerçekleşmediği halde bazen yüzleri, bazen vazoyu algılarsınız, ikisini aynı anda göremezsiniz.” s. 31
https://bilimfili.com/klasik-bir-illuzyon-ve-onu-mumkun-kilan-beyin-mekanizmasi
Kitapta da bir benzeri olan bu şekil, yüz-vazo yanılsamasını hatırlatmak için eklenmiştir.
. . .
1
Ağu
2023
104
30
v. 4
Gerçekler
31. Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
“Etkin görüşün ilkeleri hakkında daha da çarpıcı örnekler bulmak mümkün. Algısal “değiştokuş”, sol
gözünüze bir görüntü (ör. bir inek), sağ gözünüze başka bir görüntü (ör. bir uçak) sunulduğunda da
gerçekleşir. İkisini aynı anda görmediğiniz gibi, ikisinin birleşimini de görmezsiniz; önce birini, sonra diğerini,
sonra yine bir öncekini görürsünüz.12 Görme sisteminiz bu arada birbiriyle çelişen iki bilgi arasında savaş
vermektedir; siz ise gerçekte olanları değil, yalnızca hangi algının diğerini yendiğine bağlı olarak anbean
değişen bir görüntüyle karşı karşıyasınızdır. Dış dünya sabit kaldığı halde beyniniz size dinamik biçimde farklı
yorumlar sunmaktadır.” s. 31-32
“Dış dünyada olup bitenleri etkin biçimde yorumlamanın da ötesinde, beyin bazen görev sınırlarını aşarak
kendisi de uydurmaktan geri kalmaz. Retina örneğini ele alalım. Retina, gözün arkasında bulunan ve
“fotoreseptör” adı verilen hücrelerden oluşan özelleşmiş hücre tabakasıdır. 1668’de Fransız düşünür ve
matematikçi Edme Mariotte göz üzerinde çalışmalar yaparken oldukça beklenmedik bir durumla karşılaştı:
Retinada fotoreseptörlerden yoksun ve hatırı sayılır büyüklükte bir yama vardı.13 Bu yamanın Mariotte’u
şaşırtmasının nedeni, görme alanının, sürekli ve kesintisiz olduğu izlenimini vermesidir; görüşte,
fotoreseptörlerin bulunmadığı bu bölgeye karşılık gelen bir boşluk ortaya çıkmaz.” s. 32
1
Ağu
2023
104
31
v. 4
Gerçekler
32. Incognito Beynin Gizli Hayatı - David Eagleman
“Yoksa çıkar mı? Mariotte konunun derinlerine indikçe, görüşümüzde aslında gerçekten de bir “delik”
olduğunu fark etti: Her bir göz için artık “kör nokta” olarak bilinen küçük bir bölge.
İyi ama nasıl oldu da kimse görüşteki bu deliği daha önce fark etmedi? Nasıl oldu da Michelangelo,
Shakespeare ve Galileo gibi büyük dehalar, görüşle ilgili bu temel gerçeği hiç fark etmeden yaşayıp öldüler?
Bunun nedenlerinden biri, iki gözümüz olması ve her ikisindeki kör nokta konumlarının birbiriyle
çakışmamasıdır. Yani iki göz açıkken sahne kesintisizdir. Ancak daha da önemlisi, beyin aslında kör noktadaki
eksik bilgiyi kendisi “tamamlar”. Sayfadaki siyah nokta kör nokta üzerine düştüğünde, onun olması gerektiği
yerde gördüklerinize dikkat edin. Siyah nokta gözden kaybolduğunda, onun yerinde beyaz ya da siyah bir
delik yoktur, çünkü beyniniz fondaki desenden örülü bir yama icat etmiş; görsel uzamda o noktayla ilgili
herhangi bir bilgiye sahip olmadığından, çevredeki fonu alıp boşluğu onunla doldurmuştur.
“Orada” var olanları algılamazsınız sonuçta. Beyniniz ne isterse onu algılarsınız.” ss. 32-33
1
Ağu
2023
104
32
v. 4
Gerçekler
33. Akla gelenler v. 4
Gerçekler
reklam v. 1 başlıklı içerikten Görme Biçimleri adlı kitabın bilgilerine ulaşabilir, konu üzerinde düşünme fırsatı verebilecek güzel
detaylar bulabilirsiniz.
“alfabe” kelimesinin nereden geldiğini söyleyen kitabı alfa/beta/gama v. 2 adlı içerikte bulabilirsiniz.
⋮
⋮
1
Ağu
2023
104
33
⋮
⋮
⋮ Dil v. 2
⋮ tuhaf şeyler v. 1
- Elimizde ne kadarlık alfabe varsa (mecazi anlamda da), o kadarlık ifade yeteneğimiz olur. Mesela sadece bir-iki
şiir biliyorsak sürekli onları örnek olarak veririz. Benzer şekilde, ‘ne kadar’ görürsek, o kadarını yorumlayabilir hatta
hep o çerçevede açıklama getiririz.
- Çoğu zaman bilimsel teorilerde bile; açıklamalarımız, adlandırmalarımız, … yine hep insanlığın o ana kadar ki
geçmişinde yapılanlar ve olanlar çerçevesinde kalır.
- Bu kitaptaki bazı ifadeler kuantum mekaniğini akla getiriyor. Zenginleşen bir dil gibi; yeni deney yöntemlerini
keşfedene kadar atomaltı dünyayı, o küçücük parçacıkların pek de beklemediğimiz tuhaf davranışlarını asla
bilemezdik. Atomlar hakkındaki gerçeğe biraz daha yaklaşamazdık.
- Ya da birikim mi sıçrama mı başlıklı içerikte ilgili alıntıların olduğu Einstein’a ait teorilerde de olduğu gibi, çok çok
hızlı hareket eden veya çok büyük kütleli cisimlerin neden olduğu tuhaf gerçeklere biraz daha yaklaşamazdık.
Yeni görme biçimlerinin olabileceğini fark ettiğimizde, kabul ettiğimizde Einstein gibi meydan okuyan cevaplar da
bulabiliyoruz.
Kuantum mekaniği; yeni deney sonuçlarını eski teori (Newton mekaniği) açıklayamayınca ortaya çıktı denebilir;
yani bildiklerimizin, kabullerimizin sınırına yaklaşınca; önceki teori ile çelişen deney sonuçlarını gördüğümüzde.
Einstein’ın genel ve özel görelilik teorileri ise önce yeni bir matematiksel bir bakış açısı ile keşfedildi, yazıldı.
Deneylerle ispatı ise çok daha sonra oldu.
- “Sınır, yanılsama, çelişki, …” çok da benzer şeyler gibi. Olayları/durumları yorumlarken de, anlarken de, teorisini
kurarken de, deneyini tasarlayıp yaparken de, …. bize hep ‘yeni’ şeyleri ya da henüz farkında olmadığımız şeyleri
gösterebiliyor, yeni yollar buldurabiliyor, … , çerçevenin dışına biraz çıkarabiliyor.
34. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Ağlamak ve Gülmek
İlhan Selçuk
Selçuk, İ.,1994 (ilk basım 1982), ağlamak ve gülmek, 10. Bas(k)ı, Çağdaş Yayınları
1
Ağu
2023
104
34
v. 4
Gerçekler
35. ağlamak ve gülmek - İlhan Selçuk
“FİLOZOF İLE ÖĞRENCİSİ
Filozof, gün görmüş geçirmiş adamdı. Ak sakalı göğsüne
dek düşerdi. Geniş alnının bitiminde seyrelmiş beyaz
saçları başlardı. Gözlüklerinin üstünden yumuşak; ama
delici bakışlarıyla bakardı. Bilirdi evreni, yaşamı, dünü,
bugünü, yarını... Kitaplarına dalar, sayfaları karıştırır, notlar
alır ve durmadan düşünürdü.
Öğrenci delidolu bir gençti.
Kamıştan düdük yapar, kırlarda çılgınlar gibi koşar, derede
yüzer, kitaplara boş verir, derslerini gereğince hazırlamaz,
yarınlarını düşünmezdi. Cin gibiydi; hazırcevaptı; kibrit
çakar gibi parlar; aklına ne gelirse söylerdi.
Filozof arasıra öğrencisini karşısına alır, öğütler verir,
tartışma yollarını arardı. Bugün yine öyle yaptı filozof ve
sözcükleri tane tane söyleyerek dedi ki:
— Kuşların yürürken bile kanatları vardır.
Öğrenci hemen yanıtladı:
— Ey büyük ustam, kuşların uçarken bile ayakları olduğunu
sakın unutma!…
F - Çalışan kazanır.
Ö - Kazanan çalışır.
F - Cennette öyle çok melek vardır ki cennette melek
önemini yitirir.
Ö - Demek ki önemsiz biri de cennette melek olabilir.
F - Yağmurdan sonra hava açar.
Ö - Açık havadan önce yağmur yağar.
F - Umut yoksulun ekmeğidir.
Ö - Ekmek yoksulun umududur.
Filozof şaşırdı. Nasıl oluyordu da her gerçeğin tersi de
gerçek gibi görünüyordu? İçin için kuşkuya düşmekle
birlikte filozof sözünü sürdürdü:
F - Güzel bir yapıt iyi bir taklittir.
Ö - Güzel bir taklit iyi bir yapıttır.
F - Aşk, köpeği bile uyakla (kafiye ile) havlatır.
Ö - Uyakla havlayan köpek âşıktır.
F - Her politikacı kendi yalanını yutarken ölür.
Ö - Kendi yalanını yutan her politikacı ölür. ”ss. 20-21
1
Ağu
2023
104
35
v. 4
Gerçekler
Buradakilere benzer bakış açısı olan alıntılar dipnot ile belirtilmiştir.
36. ağlamak ve gülmek - İlhan Selçuk
“Filozof bir kez daha sarsıldı. Öğrencisine yeniliyor muydu?
Oysa öğrenci kurnazdı. Her sözü çorap gibi alıyor, tersine
çevirdikten sonra kullanıyordu. Filozof yenilgiyi içine
sindiremediğinden tartışmayı bitirmedi:
F - Dünya sonsuzluğun içinde bir parantezdir.
Ö - Parantez sonsuzluğun içinde bir dünyadır.
F - Korku bilgisizlikten doğar.
Ö - Bilgisizlik korkudan doğar.
F - Edebiyat, yazılardan oluşan bir cumhuriyettir.
Ö - Cumhuriyet yazılardan oluşan bir edebiyattır.
F - En kötü hapishanede olmak, en iyi okulda olmakla
eşanlamlıdır.
Ö - En iyi okul, en kötü hapishane gibidir.
F - Düşünüyorum, öyleyse varım.
Ö - Varım, öyleyse düşünüyorum.
Filozof en sonunda kızdı:
— Saçmalıyorsun, dedi, benim söylediklerimin zıddına
gitmekle gerçeğe ulaşamazsın.
Öğrenci sordu:
— Ustam, gerçek dediğin nedir ki?
Filozof güldü:
— Bak, dedi, sana Şirazlı Şeyh Sadi'nin bir öyküsünü
anlatayım. Bir çıfıt ile bir Müslüman kavga ediyorlarmış.
Müslüman diyormuş ki: "Eğer sözlerim gerçek değilse
senin gibi çıfıt olayım." Çıfıt, kahkahayla gülüp yanıt
vermiş: "Eğer benim söylediklerim yalansa, senin gibi
Müslüman olayım." Demek ki gerçek insanına göre
değişiyor.
Öğrenci:
— İnsanına göre değişmeyen gerçek yok mu?
Filozof:
— Var, ama o gerçek sözlerde değil, yaşamın süreçlerinde
ortaya çıkar. ”ss. 21-22
TDK
1
Ağu
2023
104
36
v. 4
Gerçekler
37. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Yorum ve Aşırı Yorum
U. Eco, R. Rorty, J. Culler, Christine Brooke-Rose
Eco, U., Rorty, R., Culler, J., Brooke-Rose, C., 1996 (ilk basım 1992), Yorum ve Aşırı Yorum, Can Yayınları, Çev. Kemal Atakay
1
Ağu
2023
104
37
v. 4
Gerçekler
38. Yorum ve Aşırı Yorum -U. Eco, R. Rorty, J. Culler, Christine Brooke-Rose
“
Palimpsest1 Tarih2
CHRISTINE BROOKE-ROSE
Yazımın başlığı, artık herkesçe bilinen, ancak Salman Rüshdie'nin romanı Shame'de özellikle iyi dile getirilmiş
bir kavramdan uyarlanmıştır. Bu kavram, tarihin kendisinin bir kurmaca olduğudur, dile getiriliş biçimi ise
çeşitlilik gösterir. Önce kısa bir alıntı: "Bütün öyküler", diyor Rushdie araya giren yazar olarak, "olabilecekleri
öykülerin hayaletlerinin istilası altındadırlar" (s. 116). Şimdi de uzun bir alıntı:” s. 139
“1 Palimpsest: Üstünde yazılı metnin bütünüyle ya da kısmen silinmesinden sonra yeni bir metnin yazıldığı, rulo ya da
kitap sayfası biçiminde parşömen. (Çev.)
2 Bu yazının bir versiyonu şu kitabın 12. Bölümü olarak da yayımlanmıştır: Stories, Theories and Things (Cambridge
University Press, 1991).” s. 139
1
Ağu
2023
104
38
v. 4
Gerçekler
39. Yorum ve Aşırı Yorum -U. Eco, R. Rorty, J. Culler, Christine Brooke-Rose
“1 Salman Rushdie, Shame (Londra, Jonathan Cape, 1985), s. 87-8.
“ "olabilecekleri öykülerin hayaletlerinin istilası altındadırlar" (s. 116). Şimdi de uzun bir alıntı:
Tarihi yeniden yazma görevini kim ele geçirdi? Göçmenler, muhacirler. Hangi dillerde? Urduca ve
ingilizcede, ikisi de ithal edilmiş diller. Pakistan'ın daha sonraki tarihini, iki zaman katmanı arasındaki bir
düello olarak görmek mümkündür, dayatılmış olandan bir yolunu bulup çıkmaya çalışan karartılmış dünya.
Kendi görüşünü dünyaya dayatmak her sanatçının gerçek arzusudur; ve Pakistan, giderek daha çok kendisiyle
savaş halindeki, o pul pul dökülen, parçalanan palimpsest, düş gören zihnin bir başarısızlığı olarak
betimlenebilir. Belki de kullanılan boyalar, kalıcı olmayan boyalar, Leonardo’nunkiler gibi yanlış boyalardı; ya
da belki de yer yetersiz olarak imgelenmişti, birbiriyle uzlaşmaz öğelerden, ağırbaşlı, yerli Sindhi şalvar-
kurtalara karşı karnı açıkta bırakan göçmen sarilerden, Pencablılara karşı Urdulardan, o zamana karşı
şimdi'den oluşmuş bir tablo olarak: Ters giden bir mucize.
Bana gelince: Ben de, bütün göçmenler gibi, bir hayalperestim. Düşsel ülkeler kuruyor ve onları varolan
ülkelere dayatmaya çalışıyorum. Ben de, tarih sorunuyla yüz yüze geliyorum: Neyi korumalı, neyi atmalı,
belleğin korumada ısrar ettiği şeye nasıl bağlı kalmalı, değişimle nasıl uğraşmalı.
Öykümün palimpsest ülkesinin, yineliyorum, kendi adı yok.1” ss. 139-140
1
Ağu
2023
104
39
v. 4
Gerçekler
40. Yorum ve Aşırı Yorum -U. Eco, R. Rorty, J. Culler, Christine Brooke-Rose
“Ancak, birkaç satır sonra, Rushdie şimdi Güney Pakistan olan yerdeki Sind'i fethetmesinin ardından
“tek bir sözden oluşan bir iletiyle (‘Peccavi’: günah işledim) suçluyu İngiltere'ye geri gönderen"
Napier'in apokrif öyküsünü anlatır ve ekler: "Aynam Pakistan'ı bu ikidilli (ve kurmaca, çünkü aslında
hiçbir zaman dile getirilmemiş) söz oyunuyla adlandırmanın çekiciliğini duyuyorum: Peccavistan
olsun.” (s. 88).
Gene araya giren yazar olarak daha önce şunu söylemişti: "Ama farzet bu gerçekçi bir roman olsun!
Düşün başka ne koyabilirdim onun içine". Bunu gerçek dehşetlerle, gerçek adlarla, aynı zamanda
gerçek komik olaylarla dolu uzun bir paragraf izler ve paragraf şöyle sona erer: "Güçlüklerimi bir
düşün!" Ve yazar devam eder:
Şimdi, bu 'nitelikte bir kitap yazıyor olsam, Pakistan hakkında değil, evrensel olarak yazdığımı
söyleyerek karşı çıkmamın bana hiçbir yararı olmazdı. Kitap yasaklanır, çöp tenekesine atılır, yakılırdı.
Tüm bu çabalar boşuna: Gerçekçilik bir yazarın yüreğini incitebilir.
Neyse ki, yalnızca bir tür çağdaş peri masalı anlatıyorum, o yüzden her şey yolunda; kimsenin altüst
olmasına gerek yok ya da söylediğim herhangi bir şeyi ciddiye almasına. Köklü bir eyleme
girişmelerine de gerek yok.
Ne büyük rahatlık!
Bu son pasajın, yarı bilinçli dramatik ironisi iç burkucu.” ss. 140-141
1
Ağu
2023
104
40
v. 4
Gerçekler
41. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor
Ahmet Haşim / Belgesel-TRT
https://www.youtube.com/watch?v=IFD1znAeXeI&list=PLX7eNJcnlKoKxf3FBixt0qBL-0K74RIF8
1
Ağu
2023
104
41
v. 4
Gerçekler
42. 0:24
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
1:20
Cumhuriyet devri modern şiirimizin kurucularından
Şiirimizdeki modernist dönüşümü başlatan
Şair Ahmet Haşim
1901’de 16 yaşında iken ilk şiirini yayınlayan Haşim, az
yazan bir şairdir
Birkaç yıl bir dize bile yazmadığı dönemler olur
Karamsar bir kişiliği olan şairin ruhsal karmaşa ve
çatışmaları şiirlerinde karşılığını bulur
Sıkça kullandığı akşam, gece, karanlık, siyah, hüzün gibi
sözcükler
İç dünyasını oradaki acıyı yansıtır
2:03
Haşim ne gerçeği arar ne de dünyanın anlamını düşünür
O var olanı betimlemekle yetinir
2:20
Kimilerine göre sembolist, kimilerine göre ise izlenimci
olan Ahmet Haşim’in imgesel, kapalı bir şiiri vardır
Soyutlayıcı, simgesel, sezinleten bir şiirdir bu
Herkesin kolayca anlayacağı şiiri niteliksiz bulur
Büyük şiirin kapılarının sular içindeki şehirlerin tunç
kanatlı kapıları gibi sımsıkı kapalı olduğunu
Bunları herkesin açamayacağını söyler
2:50
Şiirin özel bir dili olması gerektiğini düşünen şair
Şiirde anlamdan çok müziğe önem verir
.
.
5:53
Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor - Ahmet Haşim (Belgesel-TRT)
anlatım metni
1
Ağu
2023
104
42
v. 4
Gerçekler
43. Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor - Ahmet Haşim (Belgesel-TRT)
1
Ağu
2023
104
43
v. 4
Gerçekler
https://www.youtube.com/watch?v=IFD1znAeXeI&list=PLX7eNJcnlKoKxf3FBixt0qBL-0K74RIF8
44. Akla gelenler
Ahmet Haşim gerçeği aramıyor da olsa, sihirli şeyler yaptığı da muhakkak,
belki gerçeği aramamak da bir gerçek,
ya da gerçeği aramamak da gerçeklerden biri …
1
Ağu
2023
104
44
v. 4
Gerçekler
Şiirin ruhu veya sihiri diyebileceğimiz konuyu Ahmet Haşim’in Merdiven adlı eseri üzerinden bir örnekle anlatan kitabı
sihir kayboldu v. 2 adlı içerikten öğrenebilirsiniz.
⋮
⋮
45. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Edebiyat Olarak Hayat
Alexander Nehamas
Nehamas, A., 1999 (ilk basım 1985), Edebiyat Olarak Hayat-Nietzsche açısından, 1. Baskı, Ayrıntı Yayınları, Çev. Cem Soydemir
Nietzsche açısından
1
Ağu
2023
104
45
v. 4
Gerçekler
46. “Dünyaya ilişkin perspektival yaklaşımlar, bundan dolayı, bazen Nietzsche’nin kendisinin de inanabildiği gibi,
birbirinden kopuk değildir.9 Her yaklaşım kendisini düzeltme kapasitesine sahiptir ve birçoğu da bünyesine yeni
malzeme dahil edebilir, hatta daha kapsamlı pratik ve sorgulama sistemleri oluşturmak için diğer yaklaşımlarla
birleşebilir. Olanaksız olansa, bir noktada mevcut malzemenin “tümünü” tek bir yaklaşımda bütünleştirmemiz veya
“her” muhtemel bakış açısına sahip olmamızdır.
Bu görüş, Alain Resnais’in insan davranışının betimlenip açıklanabileceği farklı ama her zaman karşılıklı olarak
bağdaşmayan düzeyleri işleyen film çalışması Mon Oncle d'Amerique’in (Amerikalı Amcam) final sahnesinde çok iyi
açıklanıyor.” s. 81
Edebiyat Olarak Hayat - Alexander Nehamas
1
Ağu
2023
104
46
v. 4
Gerçekler
. . .
47. Edebiyat Olarak Hayat - Alexander Nehamas
“Bu sahne, ekranı kaplayan ışıl ışıl bir kır manzarasıyla başlar. Daha sonra, manzaranın aslında bir şehrin ortasında
olduğu gerçeğini fark edip, bunun üzerine düşünmek zorunda bırakılırız. Böylece, başlangıçta manzara olarak kabul
ettiğimiz şeyin, aslında terk edilmiş bir binanın etrafını kuşatan gerçeküstü bir fresk olduğunu görürüz. Hatları
kesinleşip belirginleştikçe ayrıntıları da yavaş yavaş ortaya çıkar: Dalların ve yaprakların her biri iyice göze çarpar;
pürüzlü bir kenar yoktur. Ama kamera yaklaştıkça bu etki kaybolur. Bu uzaklıktan duvarın düz olmadığını, farklı
tuğlalardan oluştuğunu fark ederiz; artık çizgiler pütürleşmiş, renkler canlılığını yitirmiştir; manzara hâlâ oradadır ama
artık bir gerçeküstücünün çalışmasından çok bir izlenimcinin çalışmasını andırmaktadır. Kamera daha da yakınlaşıp
tüm pürüzleri gösterecek biçimde birkaç tuğla üzerinde odaklandığında ise, manzara tamamen gözden kaybolur.
Şimdi tek görebildiğimiz, başka fırça darbeleriyle kesişen, üst üste binen ama yine de tuğlaları birbirinden ayıran
çizgilerle birbirinden ayrı duran fırça darbeleridir. Film sahnesinin bize sorduğu soru ise şudur: Resmin gerçek
çizgileri ve renkleri hangisidir? Gerçek resim hangisidir? Filmin bu soruya verdiği yanıt, bu vakanın olguları hakkında
ne bilirsek bilelim, bir çizgi ve renk grubunu görüyorsak, başka bir grubu, resmin başka bir “değişkesi”ni
göremeyeceğimizdir. Resim tüm bu grupların birbirine eklenmesinden oluşur; ama bu, tüm bu değişkelerin birer
görünüşünü teşkil ettiği gerçeklik olan tek bir şey üretmeyen özel bir birleştirmedir. Resim tam da, her biri belirli bir
uzaklıktan, belirli bir bakış açısından görülen bu görünüşlerin toplamıdır. Eğer bunlar, hepsinde de bulunabilecek tek
bir şeyin görünüşleri değillerse (tabii ki, orada yalnızca tek bir duvar veya resim, tek bir “nesne” bulunduğuna ilişkin
saçma anlam dışında), gerçekten de “burada görünüşten söz etme hakkımızdan eser kalmaz.” ” ss. 81-82
1
Ağu
2023
104
47
v. 4
Gerçekler
fresk ≈ resim
48. “Nietzsche’nin görüşünü ayrıntılı biçimde açıklarken, kendisinin diğer alanlara genellemeye can attığı sanatsal
modele başvurmayı tercih ettim. Bir anlamda bir romancı, aynen bir ressamın bir resimde yansıtılabilecek her şeyi
yansıtması gibi, bir romanda anlatılabilecek her şeyi anlatır. Ama başka bir anlamdaysa, tüm anlatılar ve yansıtmalar,
sonsuz sayıda bilgiyi dışarıda bırakmaktadır. Ressamlar “tamamen gördükleri şeyin” resmini yapabilirler; ama
gördükleri şey kaçınılmaz olarak manzaranın son derece kendine özgü, dolayımlanan “parçası”dır ve genellikle
herhangi bir manzaranın parçası veya sonuçta dünyanın başka bir parçası değildir. Ernst Gombrich’in Art and
Illusion’da (Sanat ve Yanılsama) göstermiş olduğu gibi, en yalın bir konunun aslına en sadık temsili bile, basit bir
temsil değildir.14 Bütün ressamlar zorunlu olarak bir üslup kullanır ve bu da, onlara belirli tercihler, kararlar ve
dışlamalar dayatır; dahası, bu üslup kapsamında her biri, çok sayıda daha özel kararlar vermek zorundadır. Her karar,
ne denli genel veya özel olduğu önemli olmaksızın, kişinin seçtiği konunun öğelerini, diğer öğelerin göz ardı
edilmesi pahasına ön plana çıkarır ve dolayısıyla, tam da bu konunun yaratılmasından sorumludur. Bu bağlamda,
elinizdeki kitabın akışında bizi tekrar meşgul edecek olan, önemli bir muğlaklık bulunmaktadır: Ressamların daha
önce mevcut olan bir konuyu betimlediklerini mi söylememiz gerekir, yoksa sanat pratiği esnasında konuyu tamamen
kendileri mi yaratmaktadırlar? Empresyonizm, neoklasik yapıtları karakterize eden nesnelerin kesin hatlarını
yansıtamaz, hatta bunu tasvip etmez bile; ama renklendirilen gölgelerin etkileşimi aynı nedenle, neoklasik
ressamların hem araçlarının hem de imgelemlerinin ötesindedir. ” ss. 87-88
Edebiyat Olarak Hayat - Alexander Nehamas
1
Ağu
2023
104
48
v. 4
Gerçekler
49. Akla gelenler
1
Ağu
2023
104
49
v. 4
Gerçekler
- Bu dosyanın Ocak-2023’te üçüncü versiyonunu hazırlarken, bu kitaptan alıntıları yazdım. İlgili kısım filmi izlettirmek
için de oldukça teşvik ediciydi, seyrettim. Ancak uçurum olmasa bile, filmin sonu tam anlatıldığı gibi değil diye
düşündüm, anlayamadım. Bundan dolayı alıntıları eklemedim. Özellikle bu tür filmleri en az 2-3 kez seyretmek lazım.
- Yanılıyor da olabilirim ya da bölgeye/coğrafyaya göre veya çeşitli nedenlerle farklı paralel sahneler de çekilebiliyor.
Bu film için bunun yapıldığını da pek zannetmiyorum. Kısaca bu versiyonda bu filmle ilgili alıntıyı koyuyorum, tekrar
seyrettiğimde güncelleme yapacağım.
- ‘Gerçek, gerçekler …’ den bahsederken nerede ise her konu bu açıdan değerlendirilebilir. Filmin tamamı bu son
sahnede anlatılanlardan daha fazlası. Belgesel-Sinema-Amélie tarzları bir arada denebilir. Filmde fiziksel olarak bir
amerikalı amca da yoktu galiba :) Eski bir film ama güzel diyaloglar var. Tekrar izlediğimde alıntı ile ilgili kısmı da biraz
netleştirip gelecek versiyonlarda filmle ilgili aldığım notları da paylaşacağım.
https://www.imdb.com/title/tt0081176/?ref_=tt_mv_close
“Bu sahne, ekranı kaplayan ışıl ışıl bir kır manzarasıyla başlar. Daha sonra, manzaranın aslında bir şehrin ortasında
olduğu gerçeğini fark edip, bunun üzerine düşünmek zorunda bırakılırız. Böylece, başlangıçta manzara olarak kabul
ettiğimiz şeyin, aslında terk edilmiş bir binanın etrafını kuşatan gerçeküstü bir fresk olduğunu görürüz.”
Filmden bazı sahneler:
Filmle ilgili alıntıdan:
50. v. 4
Gerçekler
⋮ sınır v. 1(ilk) başlıklı içerikten ilgili sayfa
Gerçek resim hangisidir? Filmin bu soruya verdiği yanıt, bu vakanın olguları hakkında ne bilirsek bilelim, bir çizgi ve renk grubunu
görüyorsak, başka bir grubu, resmin başka bir “değişkesi”ni göremeyeceğimizdir. Resim tüm bu grupların birbirine eklenmesinden
oluşur; ama bu, tüm bu değişkelerin birer görünüşünü teşkil ettiği gerçeklik olan tek bir şey üretmeyen özel bir birleştirmedir. Resim tam
da, her biri belirli bir uzaklıktan, belirli bir bakış açısından görülen bu görünüşlerin toplamıdır.
Akla gelenler
Alıntıdan:
1
Ağu
2023
104
50
Bu sınır geçişinde; kesinlik yerini olasılıklara bırakır, fiziksel büyüklüklerin değerlerindeki süreklilik de kesikli hale (kuantalanma)
gelmeye başlar vs.
Gündelik yaşamda sınırın sol tarafında kalmak, yani klasik mekanik (Newton Mekaniği) bizim için yeterlidir.
Ama özellikle boyutlar, atom boyutlarına kadar küçüldüğünde buradaki davranışları şu an için kuantum mekaniği ile
açıklayabiliyoruz. Klasik mekanik, yani önceki teori ise buradaki olayları açıklayamıyor.
Akla Gelenler
‣ Kuantalanma // (modüler olma?)
‣ Süperpozisyon
‣ Degeneration
‣ Tam bir kesinlik yerine belirsizlik
…
Gökyüzüne bakıp “aaa! buluttan tavşan gördüm” ayarına gelmeden: Soldaki bazı
kavramlar; genetik kod, beyin, network … gibi konularla bazen benzerlikler
gösteriyor gibi. Göz ve beyindeki modüler yapı, yanılsamalara neden olabiliyor;
kuantum mekaniğinde de belki yanılsama tam denemese de kesinlikten söz
edemiyoruz; parçacığı temsil eden fonksiyon, birkaç tanesinin süperspozisyonuyla
veriliyor. Veya beyinde bazı (aynı) şeyler birkaç yerde saklanır (sanki degeneration
gibi). Böyle bir durumda belli bir beyin bölgesi zarar gördüğünde; örneğin ilgili
motor beceriniz zarar görmez vs. Bununla ilgili de gelecekte içerik(ler) olacaktır.
21 Haziran 2021
no. 42 (16 s.)
süperpozisyon ≈ toplam
her bir farklı toplam farklı parçacığa karşılık geliyor gibi ya da o an algımızı oluşturan/belirleyen şeylere göre vazoyu ya da yüzleri görüyoruz gibi
51. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Dünya Yazın Tarihi
Antal Szerb
Szerb, A., 2008 (ilk basım 1941), Dünya Yazın Tarihi, 1. Baskı, Dost Kitabevi Yayınları, Çev. Vural Yıldırım
1
Ağu
2023
104
51
v. 4
Gerçekler
52. Dünya Yazın Tarihi - Antal Szerb
“ · VALÉRY
Paul Valéry (1871-1945) yirmili ve otuzlu yıllar boyunca Fransız yazınının en saygın kişisidir. Fransızların gözünde yazılarıyla değil, daha çok
tutumuyla ulusunun kutsal geleneklerini, uyumu, mantıklılığı, düşüncenin üstünlüğünü ve gururunu o temsil etmektedir.
Kapsamı pek küçük olan çalışmalarının yanında ondan söz eden yazın, yorumlar yığını yirmi kat daha fazladır. Neredeyse Valéry'nin kendisi
yapıtlarını açıklamaları için davetiye çıkarır: şiirlerinin sanki bir tek, kesin anlamı varmış gibi davranılmasını kabul etmez, "mes vers ont le
sens qu'on leur prête'', şiirlerimin anlamı onlara yüklenenlerdir der. Yapıtının bulanıklığı dışında büyük yaşamöyküsel gizem de merak
uyandırır ve açıklama bekler: Ozanın gençlik dönemi şiirleri ve Jeune Parque arasındaki yirmi yıllık suskunluk, yazınla değil de başka her
şeyle, en başta matematikle ilgilendiği yirmi yıl.
· SUSKUNLUK YILLARI
İnsan gençlik çağında bir tane değil de sayısız kişilik barındırır içinde, onları sırayla dener ve sonunda eğilimlerini izleyerek ve dışsal
koşulların baskısıyla birinde karar kılar. Yaşamın karşısında kariyer, tutum seçer -ve bu rol dışa doğru değil de içe doğru kabuk bağlar:
Kariyerin başında, beklentilerin tersine, bir mühendis olan N. N . 'i tanırız ve daha sonra rastlantı sonucu N. N. adındaki bir mühendisi
tanırız, görev bilinci, dışa dönük bir kişilik ve rol yavaş yavaş Ben üzerinde egemen olacaktır. Valéry buna katlanmayı başaramaz. Yazın
onun için pek çok olanağın yanı sıra bir başka olanaktı ve kendisini ona bağlamak istemiyordu. Acımasız temizlik arzusu yalnızca yazınsal
işliğe, modern yazının sanayi karakterine, uzlaşmalarına ve okuyucuya hizmete karşı çıkmakla kalmıyor, genel olarak yazarlık etkinliğine de
karşı çıkıyordu. Yazar yapıtında kendisini benliğinden daha dar biçimler arasına sıkıştırır, oysa, benlik yapıttan daha önemlidir; yazan biri
benliğinin bir olanağını gerçekleştiriyor demektir ve bu bir tek olanak için öteki yüzlerce olanaktan vazgeçer.” ss 796-797
“· LA JEUNE PARQUE
Ama, daha sonra, yine de yazına geri döndü. Neden? Çünkü zaman geçmişti, geçicilik tehdit ediyordu ve de bireyin tam bir
yalnızlığına insan katlanamazdı. Salt gerçeklik, der Valéry, L'âme et la danse adlı Platon diyalogunda, yaşamın en büyük
düşmanıdır, her türlü organizmayı parçalayan zehirdir, yaşamsal bıkkınlığa sürükler, ki bunun ilacı eylemden başka bir şey
değildir. "Connaître" ve "ètre" arasında, tanıma ve varlık arasında bir seçim yapması gerekiyordu ve eğer yaşamak istiyorsa
yaşamı seçmek zorundaydı; "le vent se lêve, il faut tenter de vivre. . ." En büyük iki şiiri La jeune Parque ve Le cimetière marin
bu savaşımdan söz eder; bu sonuncu şiirinde ozan deniz kıyısındadır, temiz ışıklar saçan, kendisi için var olan güneş ve hiç-
durmaksızın-değişen, canlı, yani belirsiz ve temiz olmayan deniz arasındadır- ve de denize katılır.” ss 797-798
Valéry hakkında
Valéry’nin bir eseri hakkında
1
Ağu
2023
104
52
v. 4
Gerçekler
53. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Sanat Psikolojisi’ne Giriş
Sıtkı M. Erinç
Erinç, S. M., 2004 (ilk basım 1998), Sanat Psikolojisi’ne Giriş, Ütopya Yayınevi
1
Ağu
2023
104
53
v. 4
Gerçekler
54. Sanat Psikolojisi’ne Giriş - Sıtkı M. Erinç
“Sanatbilimin hangi dalından hareketle sanata yanaşırsak yanaşalım,
değişmeyen tek bulgu sanatın insanı araştırdığıdır. Yani hiçbir sanat dalı yoktur
ki insana yönelmesin, insanda noktalanmasın. Sanatın becerisi, gerçeği, diğer
tüm alanlara oranla çok daha çarpıcı ve çok daha çeldirici bir şekilde
vermesidir. Bir alıcı bu çarpıcılığın, bu çeldiriciliğin etkisinde kalarak da sanatı
değerlendirebilir ve onunla duygusal bir bağlantıya geçebilir. Bu ilişki bile,
sanat psikolojisi açısından değerli bulguları içeriyor olabilir. Fakat er ya da geç,
alıcı, bu biçimsel albeninin etkisinden kurtulabilir ve hele yaşantıları sonunda
yapacağı değerlendirme ve karşılaştırmalarla bir önceki sanat eserinin bu
özgün zannettiği ve yeterli bulduğu niteliklerinden vazgeçebilir, hatta onlar
üzerine olumsuz yargılar bile oluşturabilir.” s. 146
“Şimdi, kimi sanat alanlarından alınan örneklerle bu etkileri psikolojik verileri
açısından ele alalım ve en temel olasılıklara değinilerek konumuza daha somut
bir görünüm kazandırmaya çalışalım.” s. 147
“1993 yılının Nisan ayında Ankara, Şekerbank Sanat Galerisi'nde açılan Hamiye
Çolakoğlu'nun yüksek pişirim seramik sergisinde Bombalar Çiçek Açmalı adlı
bir düzenleme bulunmaktaydı (kitabın sonundaki resme bakınız). ” s. 149
1
Ağu
2023
104
54
v. 4
Gerçekler
https://tr.wikipedia.org/wiki/Hamiye_Çolakoğlu#/media/Dosya:Hacettepe_Üniversitesi,_Beytepe_Kampüsü,_Hamiye_Çolakoğlu_Seramik_Müzesi,_2020.jpg_07.jpg
Kitap sonundaki resim siyah beyaz olduğundan aynı eserin web’deki renkli bir görseli sağ
tarafa eklenmiştir. Kitaptaki tek görsel olarak da bu eser seçilmiştir.
55. 1
Ağu
2023
104
55
v. 4
Gerçekler
Akla gelenler
https://www.bruegel.org/about/history
Dil v. 2 başlıklı içerikte, Pieter Bruegel'i de anarak kimi zaman resmin edebiyata/yazına göre daha çok şey anlatabileceğini, çağın sarsıntısını
hissettirebileceğini ifade eden kitabı öğrenebilirsiniz.
Pieter Bruegel - Karnaval ve Perhiz Arasındaki Savaş (The Fight between Carnival and Lent)
örnek - 1
“Sanatın 'becerisi, gerçeği, diğer tüm alanlara oranla çok daha çarpıcı ve çok daha çeldirici bir şekilde vermesidir.”
56. 1
Ağu
2023
104
56
v. 4
Gerçekler
Akla gelenler
https://tr.wikipedia.org/wiki/Guernica_(tablo)
her şeyi açıklayan çeyrek altın v. 1(ilk) başlıklı içeriğe bu tabloyu eklediğimde ayrıntıları bilmiyordum. Detaylar sarsıntıyı daha da katlıyor.
“Sanatın 'becerisi, gerçeği, diğer tüm alanlara oranla çok daha çarpıcı ve çok daha çeldirici bir şekilde vermesidir.”
Pablo Picasso - Guernica
https://www.youtube.com/watch?v=qJLH7JAsBHA
. . .
örnek - 2
57. 1
Ağu
2023
104
57
v. 4
Gerçekler
Akla gelenler
Alain Resnais - Hiroshima mon amour (Hiroşima Sevgilim)
. . .
Hiroşima ile ilgili eserlerin/alıntıların olduğu Acı v. 1 ve tuhaf şeyler v. 1 başlıklı içeriklere de bakabilirsiniz. Acı başlıklı içerikte bu film
konu olan üç eserden de biridir, ilgili bazı detayları orada bulabilirsiniz.
https://www.criterion.com/films/217-hiroshima-mon-amour
• Sıtkı Erinç de ‘Bombalar Çiçek Açmalı’ düzenlemesi ile ilgili devam eden sayfalarda, konunun odağı farklı olsa da, ilk akla gelenin
atom bombası ve Japonya olduğunu söyler.
• Filmin yönetmeni, Alain Resnais aynı zamanda Edebiyat Olarak Hayat - Alexander Nehamas’tan verdiğimiz alıntıda konu olan Mon
Oncle d'Amerique’in (Amerikalı Amcam) de yönetmenidir.
“Sanatın 'becerisi, gerçeği, diğer tüm alanlara oranla çok daha çarpıcı ve çok daha çeldirici bir şekilde vermesidir.”
örnek - 3
58. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Denemeler
Michel de Montaigne
Montaigne, M. de, 1994 (ilk basım 1580-89), Denemeler, 23. Baskı, Cem Yayınevi, Çev. Sabahattin Eyüboğlu
1
Ağu
2023
104
58
v. 4
Gerçekler
59. Denemeler - Michel de Montaigne
1
Ağu
2023
104
59
v. 4
Gerçekler
Öne çıkarılan bu iki ifadeyi bir arada düşündüğümüzde inandığımız doğrulara, gerçeklere bağlılığımız da zıttının varlığı
nedeni ile bileniyor olabilir mi?!
bkz. “Nasıl oluyordu da her gerçeğin tersi de gerçek gibi görünüyordu?” / Ağlamak ve Gülmek - İlhan Selçuk
“
Zorluğun Değeri
Filozofların en akıllıları derler ki: akla uygun hiçbir şey yoktur ki tam tersi de akla uygun olmasın. Yakınlarda
gevelediğim bu güzel sözü eskilerden biri (Seneca) yaşamayı küçümseme yolunda kullanmış. Ona göre, yalnız
yitirmeye hazırlandığımız bir nimet bize zevk verebilir.
In auquo est dolor amissae rei, et timor amittendae.
(Seneca)
Yitirme acısıyla yitirme korkusu bir kapıya çıkar.
Demek ister ki bununla, yaşamayı yitirme korkusunda olursak, yaşamanın tadını çıkaramayız. Ama bunun tersi
de söylenebilir: Yaşamaya bu kadar sıkı sarılıp, böylesine bir sevgiyle bağlanmamız, onun temelli olmadığını
gördüğümüz, elimizden çıkmasından korktuğumuz içindir. Gerçek ortada çünkü: Ateş nasıl soğuktan hız
alıyorsa bizim istemimiz de kendi karşıtıyla bilenip keskinleşiyor:
Si numquam Danaen habuisset abenea turis,
Non esset Danae de Jove facta parens.
(Ovidius)
Danae yi tunçtan kuleye komasalardı
Jüpiter den hiç gebe kalmazdı Danae.
Bolluğun verdiği doygunluktur zevkimizi en fazla körleten; zevkimizi en fazla bileyen, coşturan şeyse
özlediğimizi az ve zor bulmaktır.” ss. 330-331
60. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
The Tao of Physics
Fritjof Capra
Capra, F., 1977 (ilk basım 1975), The Tao of Pyhsics, Bantam Books
1
Ağu
2023
104
60
v. 4
Gerçekler
61. The Tao of Physics - Fritjof Capra
“The fundamental importance of the uncertainty principle is that it expresses the limitations of our classical
concepts in a precise mathematical form. As described previously, the subatomic world appears as a web of
relations between the various parts of a unified whole. Our classical notions, derived from our ordinary
macroscopic experience, are not fully adequate to describe this world. To begin with, the concept of a distinct
physical entity, like a particle, is an idealization which has no fundamental significance. It can only be defined in
terms of its connections to the whole, and these connections are of a statistical nature—probabilities rather than
certainties. When we describe the properties of such an entity in terms of classical concepts—like position,
energy, momentum, and so forth—we find that there are pairs of concepts which are interrelated and cannot be
defined simultaneously in a precise way. The more we impose one concept on the physical “object,” the more the
other concept becomes uncertain, and the precise relation between the two is given by the uncertainty principle.
For a better understanding of this relation between pairs of classical concepts, Niels Bohr has introduced the
notion of complementarity. He considered the particle picture and the wave picture as two complementary
descriptions of the same reality, each of them being only partly correct and having a limited range of
application. Each picture is needed to give a full description of the atomic reality, and both are to be applied
within the limitations given by the uncertainty principle.
This notion of complementarity has become an essential part of the way physicists think about nature, and Bohr
has often suggested that it might be a useful concept also outside the field of physics; in fact, the notion of
complementarity proved to be extremely useful 2,500 years ago. It played an essential role in ancient Chinese
thought which was based on the insight that opposite concepts stand in a polar—or complementary—relationship
to each other. The Chinese sages represented this complementarity of opposites by the archetypal poles yin and
yang and saw their dynamic interplay as the essence of all natural phenomena and all human situations.” ss. 144-145
1
Ağu
2023
104
61
v. 4
Gerçekler
62. 1
Ağu
2023
104
62
v. 4
Gerçekler
Akla gelenler
“He considered the particle picture and the wave picture as two complementary descriptions of the same
reality, each of them being only partly correct and having a limited range of application. Each picture is
needed to give a full description of the atomic reality, and both are to be applied within the limitations given
by the uncertainty principle.”
Belki de; gerçekler
bazen aynı gerçekliğin farklı yüzleri
Sanat ve Bilim v. 3 başlıklı içerikte, kısa olarak sağdaki not ile
bahsettiğim ‘bir ve aynı’ başlıklı konu gelecekte hazırlanacak.
Henüz güncellenmemiş de olsa üstteki şeklin yer aldığı ‘her
şeyi açıklayan çeyrek altın’ başlıklı içeriğe bakabilirsiniz.
Yasalar, disiplinler, alanlar … belki de her şeyin tek bir
şeyin farklı görünümleri olduğu fikri, kitaplarda da sıklıkla
karşımıza çıkar. Bunlarla sizin karşılaşmanızı sağlamaya
çalışmak da, menemenazdacorba hesabının yapmaya
çalıştığı şeylerden.
. . .
63. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Sözden Söze Ararken
Nurullah Ataç
Bütün Eserleri 3-4
Ataç, N., 1968 (ilk basım 1952), Sözden Söze Ararken, Varlık Yayınları
1
Ağu
2023
104
63
v. 4
Gerçekler
64. Sözden Söze Ararken - Nurullah Ataç
“ Yıllardır yazarım, iyi kötü... Yazdıklarımın, iyi olduğunu ben de pek sanmıyorum. Ama ne de olsa kişi, bunca yıllık
çalışmasının, bir izi kalsın istiyor. Bir yazarın bir degeri var mı? edebiyat alanına, fikir alanına bir şey getirebilmiş
mi? ancak kitaplarından anlaşılır. Dergilerde, gazetelerde çıkan yazıları, yıllar geçtikten sonra, nerereden bulup
da üzerlerinde düşüneceksiniz? İşte ben onun için bir kitabım, birçok kitaplarım olsun isterim: okuyanlar
yargılasınlar, bir değeri olup olmadığını söylesinler diye. Bir gün okuyup gazeteyi atanlar arasında beğenen de
olur, beğenmiyen de. Onların yargıları pek sayılmaz. Hele bir de dura dura okusunlar görüşleri değişir belki,
beğendikleri yazıların da öyle bir değeri olmadığını anlayıverirler.
Yıllardır yazdıklarım arasından bir tutamını okuyacaksınız bu kitapta. Kendim seçmedim, yazılarımı saklamam ki
sonra aralarından seçebileyim. Birkaç tanesi Yaşar Nabi'nin eline geçmiş, o istedi bunlardan bir kitap yapmağı.
Nazlanmak şöyle dursun, çok sevindim. Altı yedi yıl oluyor, Akba bir kitabımı basmıştı: "Günlerin getirdiği". O
yetmedi bana. Biliyorum, bu da yetmiyecek, daha başka yazılarım da kurtulsa diye içim titriyecek. Ne olacak
kurtulacak da? Dedim ya, bir umuttur kişinin içinde, yazı yazmağa başladık mı değersizliğimizi bilsek de gene bir
şey bekleriz.
Okursanız bu yazıları, aralarında bir birlik, bütünlük var mı, biribirini tutuyor mu? pek araştırmayın orasını. Bunlar
da günlerin, biribirine uymaz günlerin getirdikleridir, kimi bir yana eğilir, kimi öte yana. Hepsini de inanarak bir
doğruyu söylediğimi sanarak yazdım. Sonra o doğrular beni bırakıp kaçmış olabilirler. Niçin koşayım
arkalarından? Onların yerine başka doğrular geldi.
Yel alıp götürecek bütün bu yaprakları. Hepsi de dağılıp çürümeden önce bir kişinin gözü bir tanesine bir an
takılırsa... İşte budur bir yazarın bütün beklediği.
N. ATAÇ ” ss. 7-8
1
Ağu
2023
104
64
v. 4
Gerçekler
⋮ Yaşar Nabi Nayır’a ait alıntıları şimdiki zaman v. 1 adlı içerikten okuyabilirsiniz.
⋮
65. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Sanat ve Yanılsama
Ernst H. Gombrich
Gombrich, E.H., 1992 (ilk basım 1992), Sanat ve Yanılsama, Remzi Kitabevi, Çev. Ahmet Cemal
1
Ağu
2023
104
65
v. 4
Gerçekler
66. Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
“(…) Teknik buluşların çoğu başlangıçta düşünülebilecek her türden "kör inancı" ve gereksiz takıntıları
peşlerinden sürüklerler; bu takıntıIar, zaman içersinde bir elmas gibi işlenip düzeltilir. Sanat tarihinde buna
benzer süreçlere birincil olarak büyük ustaların yaşamlarında rastlamaktayız. Bu ustaların en büyükleri bile — ve
belki de en çok onlar —, uğraşlarına hiçbir şeyi rastlantıya bırakmayan, ağır tempolu demesek bile çok ayrıntılı
bir teknikle başlamışlardır. Daha önceki bölümlerden birinde Vasari'nin, Tizian'ın erken dönem eserlerindeki
çalışma biçimi ile son döneminin başyapıtlarında uyguladığı gevşek renk dokusu arasındaki ayrıma ilişkin
açıklamalarından alıntı yapmıştım. Gereç kullanımında böylesine azla yetinme, ancak indirgeme aracılığıyla
gerçekleştirilebilir. Bir başka örnek de Rembrandt'ın gelişmesidir. Bu sanatçı örneğin yaşadığı dönemde resmi
giysileri süsleyen altın sırma şeritleri betimlemeyi en ufak ayrıntısına değin bilmeseydi (258, 259), sonradan aynı
betimlemelerde nelerden vazgeçebileceğini asla aramaya kalkışamazdı. Sonunda, izleyiciye Rembrandt'ın
sanattan anlayan koruyucusu Jan Six'i betimlediği ünlü tablosunda izleyiciye bir altın sırma şerit gösterebilmek
için tek bir fırça vuruşu yeterli olmuştur (260, 261); ancak sanatçı bu neredeyse bir tür sihirbazlık sayılabilecek
yalınlaştırmayı başarabilmek için herhalde sayısız deneme yapmak zorunda kalmıştır!” s. 320
“Eğer bu yeni betimleme türü, eski ve daha güç olan yöntemden çok daha fazla yanılsama yaratmasaydı, burada
sihirbazlıktan belki de hiç söz etmeyecektik - bu ayrım, herhalde tedirgin kılabilecek ya da bir açıklamayı
gerektirebilecek kadar boya kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Bu noktada eski Çin'e ait formülü
anımsayalım: "düşüncenin var olduğu yerde fırça dinlenebilir." Yansıtmamıza aykırı kaçabilecek şeyler azaldıkça,
düşünce de o derecede yoğun olarak var olur. ” s. 320
1
Ağu
2023
104
66
v. 4
Gerçekler
Sanat eserini daha az ayrıntı ile gerçek olana benzetme - sihirbazlık
67. Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
1
Ağu
2023
104
67
v. 4
Gerçekler
sihirbazlık - izlerçevre - teknik
“Böylesine bir sihirbazlık, üsluplar gelişme tarihiyle açıklanamayacak bir başarıdır. Buna karşılık izleyicinin
"karşılıklar bulma oyununa" hazır olmasının belirleyici nitelik kazandığı, benzer buluş ve yalınlaştırma süreçlerine
üslubun tarihinin akışı içersinde de tanık olmaktayız. Bu bağlamda olmak üzere, Uccello'nun ya da Piero della
Francesca'nın uzam ve cisimsellik etkisi uyandırmak için kullandıkları ayrıntılı ve zahmetli tasarımları, izlerçevre
bunları "varsaymaya" hazır olduğunu belli eder etmez zorunlu olmaktan çıkmıştır. Bu arada bütün bu teknik
gereçlerin tek tek dikkatle incelenmesinin, izlerçevrede uygun tinsel tutumun oluşmasından sonra yalnızca
gereksiz değil, fakat aynı zamanda engelleyici nitelik taşıdığı ortaya çıkmıştır. Resimde çarpıcı çelişkilerin
yanılsamanın oluşumunu ödememesi koşuluyla, bu noktada da tek bir etki, başkaca çok sayıda etkinin yerini
tutabilmiştir.” s. 321
Burada gerçekçi görüntüyü elde etmek için yapılanların, tekniğin, sihirbazlığın (belki de hilenin) izlerçevreye (yani sanat eserine bakıp
değerlendiren herhangi bir kişiye) fark ettirilmemesi veya öğretilmemesi kastediliyor gibi. Yani bizler oradaki tekniği veya hileyi
anladığımızda o sanat eserinden artık eskisi kadar etkilenmeyebiliyoruz/beğenmeyebiliyoruz.
Av Mevsimi (Yavuz Turgul - 2010)’deki Şener Şen ile Çetin Tekindor’un oynadığı sahne akla geliyor. Avcılık’da pek makbul olmasa da
tuzak da bir yöntemdir anlamında bir diyalog vardı. En son şöyle demişti Tekindor, bu yöntemin kuralı hakkında;
‘tuzağı avına hissettirmeyeceksin’
68. Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
“Yüzeysel dokunun yansıtılması, bu türden kolektif, yani üsluba ilişkin gelişmenin bir başka örneğini
oluşturmaktadır. Jan van Eyck, "her ipliği” resmederdi, ya da en azından görünüş bu yoldaydı. Ancak ışık
becerikli bir biçimde dağıtılabildiği takdirde bu çabanın gereksiz olduğunun anlaşılması, uzun sürmedi. Bu
etkileri yaratabilmek için bir Rembrandt olmaya da gerek yoktur. Kimi acemiler de resmettikleri testiye aslında bu
acemilikleriyle hiç de hak etmedikleri kadar doğal bir görünüm kazandıran parlama etkilerinin bulunuşunu
şükranla karşılamışlardır. Bu saptamaya daha on altıcın yüzyılda Lomazzo’da rastlanmaktadır. Lomazzo,
orantılardan pek anlamayan, ama ışıkları biraz olsun doğru yerleştirebilme konusunda belli bir beceri kazanmış
ressamların aslında hak etmedikleri bir üne kavuşmalarından söz eder.
Işığın biçim karşısındaki bu üstünlüğünün gerekçesini irdelemek, aslında ilginç bir konudur. Kanımca bu durum
belki de şu ya da bu biçimde bir yüzey dokusunun niteliklerinin bilincimizin derindeki kesitlerini doğrudan
etkilemesiyle ilintilidir. Gerçi parıldayan her şeyin altın olamayacağını, ama düzgün, parlak bir şey olduğunu
içgüdüsel olarak duyumsarız. Böyle duyu ağırlıklı bir izlenime çok daha dolaysız tepki gösteririz; bundan ötürü de
böyle bir yaşantıyı çözümlemede çok daha güçlük çekeriz. Çünkü gördüğümüz, yöresel renk ya da yansıma gibi
tek tek öğeler değil, ama "düzgünlük", "ıslaklık" gibi bütünsel izlenimlerdir; bu türden betimleme biçimlerinin
şaşırtıcı ve zorlayıcı yanılsama etkisi, bu durumdan kaynaklanır. ” s. 321-3211
1
Ağu
2023
104
68
v. 4
Gerçekler
ayrıntıyı gereksiz kılan sihir - bilinçaltı
69. Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
“Yukarda değinilen, kestirim niteliğindeki düşünceleri, artık hayatta olmayan öğretmenim ve dostum Ernst Krisle
birlikte karikatürün tarihine ilişkin bir inceleme üzerindeki ortak çalışmamıza borçluyum. O sıralarda çıkış noktası
olarak aldığımız soru, şuydu: Portre karikatürü, yani kurban seçilen birinin yüz çizgilerinin şakacı bir ifadeyle
çarpıtılması, Batı sanatında neden bu denli geç ortaya çıkmıştır? Karikatür sözcüğü ve kurumu ilk kez on altıncı
yüzyılın sonunda ortaya çıkmıştır; bu sanatı bulanlar ise politik ya da başkaca amaçlı, şu ya da bu biçimde yüzyıllar
önce de rastlanan resimli propagandanın yaratıcıları değil, fakat idealist geleneğin bilinçli savunucuları olan
Carracci kardeşlerdir (274). Gerçi onların elinden çıktığına kesin gözüyle bakılabilen ve halen elde bulunan
karikatürlerin sayısı çok azdır, ama kurbanlarının yüzlerini, daha sonra bütün karikatüristlerin yapageldikleri gibi,
hayvanlara ya da cansız nesnelere, dönüştürenlerin de Carracci kardeşler olduğunu belirten yazılı kaynaklardan
kuşkulanmak için bir neden bulunmamaktadır.
O zamanlar böyle şaka niteliğindeki çizimlerin ortaya geç çıkışını imgenin büyülü yanı karşısında duyulan korku,
bilinç altında bütünüyle ciddi nitelik taşıyan bir şeyin şakasını yapma karşısında duyulan isteksizlik olarak
açıklamıştık. Bu motiflerin anılan bağlamda belli bir rol oynadığına bugün de inanıyorum; ancak aynı zamanda
kuramın biraz daha geniş anlaşılması gerektiğini de düşünüyorum. (…) ” s. 330
1
Ağu
2023
104
69
v. 4
Gerçekler
imge - bilinçaltı - etki
70. Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
“(…) Nasıl iyi bir portrenin gerçekliğe tam bir öykünme olması gerekmiyorsa (ve iyi bir karikatür doğası gereği
böyle bir öykünme niteliğini zaten taşıyamazsa), gerçekliğin iyi bir kopyasının da başarılı bir karikatür ya da iyi bir
portre bağlamında hayranlıkla karşıladığımız o çarpıcı benzerlik izlenimini her zaman uyandırabilmesi diye bir
durum söz konusu değildir. Böyle olsaydı eğer, fotoğraf makinesinin deklanşörüne basarak çektiğimiz resimde
arkadaşımızın iyi bir betimlemesini elde etme konusunda daha şanslı oluduk. Oysa gerçekte böyle bir resmin bizi
memnun ettiği çok enderdir. Böyle bir resmi çoğu kez karakteristik olmaktan uzak, dahası tuhaf buluruz; bunun
nedeni, merceğin yol açtığı çarpıtma değil, fakat ifadenin ezgisi içerisinde rasgele yakalayıp saptadığınız kesitin,
bir bütün olarak ezginin, başka deyişle arkadaşımızın fizyonomisine ruh kazandıran canlı ifadenin yarattığı etkiyi
uyandıramamasıdır. Çünkü gerçek yaşamda insanın görünüşü ve karakteristik ifadesi, en az durağan etkenler
kadar devinimi de temel alır; sanatçının görevi ise amaçlanan izlenimin yaratılması için gerekli bütün bilgiyi,
zamanüstü tek bir bakış açısında özetlemektir.” s. 332
1
Ağu
2023
104
70
v. 4
Gerçekler
resim - fotoğraf
resim (portre) ve fotoğraf : Hangisi gerçeği, gerçek görüntüyü daha iyi gösterir? Konuyu fark etmek ve üzerinde düşünmek için
yukarıdaki alıntı (alıntının olduğu bölüm de) çok güzel yol gösteriyor.
resim → durağan görüntü + devinim + sanatçının yetkinliği
fotoğraf → durağan görüntü + devinim + sanatçının yetkinliği
71. Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
“Burada belki de biraz çekingen ve soyut biçimde dile getirdiğimiz bu sorunun pratik sonuçları çoktandır
bilinmekte olup, akademik geleneğin savunucularınca gerçekliğe karşı da kullanılmıştır. Bu çizgideki yazarlardan
olan ve on sekizinci yüzyıl başlarında Hollandalı ustaların yaşam öykülerilerini kaleme alan Arnold Houbraken, bu
sorunu, karşısında eleştirel tutum aldığı Rembrandt’a ayırdığı bir bölümde ele almıştır. Houbraken’e göre
Rembrandt akademik geleneğin öngördüğü ustalık yolunu yermiş ve sanatçının yalnızca doğaya öykünmesi
gererktiğinde direnmiştir. Houbraken'in kanısınca böyle bir yöntem hiçbir zaman hedefe götüremez; çünkü
çıplak doğada yalnızca güzellik değil, ama sanatın içerdiği ve Rembrandt’ın onca sık zedelediği soyluluk da
eksiktir. Yine Houbraken'e göre, Rembrandt'ın istediği, her türlü değerlendirme bir yana bırakıldığında da
olanaksızdır. Gerçi doğa model alınarak bir ölüdoğa resmi yapılabilir. Ama örneğin koşmak, uçmak ya da atlamak
gibi hızlı devinimler nasıl doğa model alınarak betimlenebilir. Bu devinimler sanatçı daha kalemini oynatma
fırsatını bulamadam olup biter. Houbraken'e göre, kendisinin "insani duyguların ifadesi" diye adlandırdığının
taklit edilebilmesi ise daha da umutsuz bir girişimdir. Gerçi bir modelden ağlar ya da güler gibi yapması
istenebilir; ama bunun sonunda ortaya ancak yapay bir ifade çıkacaktır, çünkü hakiki ifade ancak hakiki duygudan
kaynaklanabilir; ayrıca duygu da - belki de en önemli nokta budur - zaman içerisinde gelişir. s. 333
1
Ağu
2023
104
71
v. 4
Gerçekler
Rembrandt gerçek olanı resmederken
72. Sanat ve Yanılsama - Ernst H. Gombrich
“Bu noktaya vardığında Houbraken, düşüncelerinde aşırıya kaçtığı izlenimine kapılır. Çünkü Rembrandt’ı pek çok
açıdan eleştirmekle birlikte, onun insan yüreğini tanımaktaki eşsizliğini, ifade ve davranışlar alanındaki aşılmaz
ustalığını belirtmek zorunluluğunu duyar. Sanat öğrencilerinin yararlanabilecekleri bir örnek olarak Rembrandt'ın
kaybolmuş çizimlerinden biri örnek alınarak yapılmış bir kazı resmi gösterir (277). Bu kazıresimde, biraz evvel
Hazreti İsa olduğunu anladıkları yoldaşlarının birden bire kaybolması karşısında Emmauslu Havarilerin sevinçli
şaşkınlıkları ve saygıyla karışık korkuları betimlenmiştir. Aynı temaya ilişkin olup Rembrandt’ın elinden çıkma ve
halen elimizde bulunan bir çalışmadan (278) anlaşıldığı kadarıyla anılan kopya, büyük ustanın olağanüstü
inceliklerle örülü sanatının teatral bir tutumla kabalaştırılmış bir biçimidir. Çünkü yüz ifadesinde korku ile sevincin
açıkça savaştığı bir havariyi betimleyen bu acele çizilmiş çalışma, birbiriyle çelişen duygu dalgalanmalarını
yansıtma bakımından bildiğim en etkileyici betimlemeler arasındadır.
Houbraken’engöre Rembrandt’ın bu olağanüstü yeteneğinin temelinde onun olağanüstü bir görsel belleğe
sahip olması yatar; bu bellek ustaya bir devinimin her evresini tinsel düzeyde tutmayı ve sonradan resimlerinde
kullanmayı sağlamıştır.” ss. 333-334
1
Ağu
2023
104
72
v. 4
Gerçekler
Rembrandt gerçek olanı resmederken
73. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler
Sabahattin Eyuboğlu
Eyuboğlu, S., 1997 (ilk basım 1997), Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler, Cem Yayınevi, Haz. Azra Erhat
1
Ağu
2023
104
73
v. 4
Gerçekler
74. “
Don Kişot, Romanların Romanı
Gustave Flaubert: “Ben ‘Don Kişot’u okumadan önce, ezbere biliyordum.” demişti. Bu büyük söze, Flaubert’i belki
iyi anlamış olan Thibaudet’nin bile gereken önemi vermemesine şaşılır. İlk akla gelen, şüphesiz Flaubert’ in “Don
Kişot”u çocukluğunda dinlemiş olmasıdır. Öyleyse, büyük romancı herkesin söyleyebileceği bir şeyi söylemiş
oluyordu. Bütün ünlü kitapların ortak kaderi “okunmadan bilinmek” değil midir? Kaç aydın “İlyada”yı, “Kutsal
Kitap”ı, “Kur’an”ı, “İlahi Komedya”yı ya da “Leyla ile Mecnun”u okumuştur? Bununla birlikte bu kitapları “aşağı
yukarı” bildiğini sanır herkes. En ünlü kitaplar en az okunan kitaplardır, diyeceğim geliyor. Sözle özetlenmeye
elverişli bütün şaheserler toz tutmaya mahkûmdurlar. Onları biz; istemeden, özlemeden, zahmet çekmeden
kitaplıklar dışında buluruz; hava gibi, su gibi, ekmek gibi. Bilinen şeyleri yeniden bulmanın tadını çıkarmak
herkesten beklenemez. Dahası var: Ölümsüz olmak tam anlamıyla ölmek demektir! Hesabı görülmüş şeylerden
bize ne? Paris’te büyük adam heykellerinin önünden geçerken içimde tuhaf bir sıkıntı duyardım. Bir gün anladım ki
bu sıkıntı bana o heykellerin mahkûm oldukları sonsuz yalnızlıktan geliyordu. Ne günahları vardı ki onları köşe
başlarında zorla seyredilmeye, görmeden bakılmaya, okumadan bilinmeye mahkûm ettiler! Ne mutlu bana ki en
çok sevdiğim sanatçıların heykellerine hiçbir yerde rastlamadım.” ss. 21-22
Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler - Sabahattin Eyuboğlu
1
Ağu
2023
104
74
v. 4
Gerçekler
Kitaplarla ilgili acı gerçeklerden biri
75. “Ama Don Kişot’u romanların romanı yapan yalnız ruhsal içeriği değildir. Bu kitabın gerçek serüveni, idealle
gerçeğin savaşıdır. Diyeceksiniz ki bu bütün insanlık tarihinin serüvenidir. Ama “Don Kişot”ta ideal ile gerçek, yerle
gök, Don Kişot’la Sanşo Panza, nihayet eşit güçlerle karşılaşıyorlardı. İlk olarak yeryüzü hayal gücüne karşı koyuyor,
yel değirmenleri idealizmin kaburga kemiklerini kırıyordu. Eleştiri çağı başlamıştı artık. Ama iyimser Cervantes bu
savaştan bir dram değil, bir denge, bir uyum yaratıyordu! Kitabın asıl mucizesi bu işte… Don Kişot’la Sanşo Panza
birbirini yok etmiyor, tamamlıyorlar; ruhla beden, ışıkla gölge gibi.
İşte onlar, hayal ve gerçek, İspanya’nın güneşli bir yolundalar: Don Kişot önde, bir hayalet gibi uzun ve zayıf,
gözleri uzaklarda… Sanşo arkada, şişman ve kırmızı, gözleri elindeki soğan ekmekte. Öndekinin aklı ileride,
arkadakinin aklı geride, gidiyorlar. Onları yalnız ölüm ayıracak ruhla beden gibi yürüdükleri yol hayat yolu. Romanın
bütün olayları âdeta bu sonsuz yürüyüşün gâh ideale çıkan, gâh gerçeğe inen bir grafiğini çizerler. Nasıl destan ve
masallardaki bütün olaylar iyilikle kötülüğün, çirkinlikle güzelin, dünyevi ile ilahînin kavgalarına indirgenebilirse
hayal ve gerçek karşıtlığı da “Don Kişot”un tek ve “her yerde hazır” temasıdır. Bu tema roman edebiyatlarına özgü
bir açıklıkla olaylarda, görüntülerde hatta üslupta bile durmadan değişir, genişler, zenginleşir: Devler ve yel
değirmenleri, şato ve han, ideal ve açlık, Don Kişot’un aşkı ve Rossinante’nin kısraklara saldırısı, hayalî sevgili ve
fahişe Marie Tornez, sihirli miğfer ve berber çanağı vb. her zaman aynı şey, hep aynı büyük karşıtlığın kırıntıları.
Cervantes romanına sonsuzca devam edebilirdi. Don Kişot bitmeyen romanlardandır.” ss. 24-25
Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler - Sabahattin Eyuboğlu
1
Ağu
2023
104
75
v. 4
Gerçekler
ideal ve gerçek ≈ hayal ve gerçek
76. “Don Kişot, Sanşo beraberliğini yüzyılların hayatında da görüyoruz: Tabii daha karmaşık, daha dengesiz biçiminde.
Zamanın, çevrenin ve ruhun ihtiyaçlarına göre savaşı gâh hayal gâh gerçek kazanıyor. Sanat tarihinde durmadan
devam ettiğini gördüğümüz “doğadan uzaklaşma” ve “doğaya yaklaşma” akımları aynı savaşın aşamaları değil
midir? Klasik edebiyatta hayal gücünün dizginlerini tutan ünlü “sağduyu” bizim Sanşo değil midir? “Gerçekten
başka güzellik yoktur.” sözü Sanşo’ nun “Güzellikten başka gerçek yoktur.” sözü de Don Kişot’undur. Ama,
müspet bilim ilerledikçe hayalin tepkileri daha pahalıya mal olacak ve sonunda Madame Bovary gerçeğe karşı
gelmesini hayatiyle ödeyecektir.
Romantizm Don Kişot’un yeni bir atılımı, bir isyanıdır. XIX. yüzyılda hayal ve gerçeğin savaşları artık barışla değil,
“dram”la bitmeye başlıyor. Ruhları bu drama sahne olan kahramanlar saymakla bitmez: Werther, Faust, Don Juan,
Julien Sorel, Eugnie Grandet, Madame Bovary, Raskolnikof. XIX. yüzyılda gerçekliği yenmiş hangi roman
kahramanını tanıyorsunuz? Hangisi rüyasını kana kana içebilmiştir? Her savaşta kanatları kırılan “hayal” Don Kişot’
un atından düştüğü zaman söylediği sözü bir nakarat yaptı: “Yo soy el most desdichado caballero de la tierra”
(Ben yeryüzünün en mutsuz şövalyesiyim).” ss. 25-26
Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler - Sabahattin Eyuboğlu
1
Ağu
2023
104
76
v. 4
Gerçekler
bkz. “Nasıl oluyordu da her gerçeğin tersi de gerçek gibi görünüyordu?” / Ağlamak ve Gülmek - İlhan Selçuk
77. Alıntılar tırnak işareti arasında sayfa numaraları ile beraber verilmiştir. Örneğin; “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.” s.175 C. M.
İnsanın Kozmostaki Yeri
Max Scheler
Scheler, M., 1998 (ilk basım 1928), İnsanın Kozmostaki Yeri, Ayraç Yayınevi, Çev. Harun Tepe
1
Ağu
2023
104
77
v. 4
Gerçekler
78. İnsanın Kozmostaki Yeri - Max Scheler
1
Ağu
2023
104
78
v. 4
Gerçekler
⋮
Zihinde daha önceden temellenen bir şeyler olması gerektiğini ifade eden Orson Welles/Tırtıl v. 1 başlıklı içerikteki
Hoimar von Ditfurth’un Başlangıçta Hidrojen Vardı adlı kitabında verilen alıntıları hatırlatıyor.
Bu kısımları ‘a priori’ ile ilişkili gibi zannediyorum. Bu zor kelimenin anlamlarını ve diğer notları birkaç sayfa sonra bulabilirsiniz.
“(…) O halde gerçeklik yaşantısı, bizim dünyaya ilişkin her türlü “tasarım”ımızdan sonra değil, önce
verilmiştir.
Dünyanın direncinin yaşantısı olarak köklü gerçeklik yaşantısı, her türlü bilinçten, her türlü tasarımdan ve
her türlü algıdan önce gelir. Hatta en rahatsız edici duyusal algı bile hiçbir zaman yalnızca uyarı ve sinir
sisteminin normal işlemesiyle gerçekleşmez: Bununla birlikte, bu ister istek ister nefret olsun, [bunlarda]
hep bir itkisel yönlendirme de bulunmaktadır; bu en basit duyumda da böyledir. Yaşam itilimimize ilişkin
bir tepki, tüm olanaklı duyumların ve algıların zorunlu koşulunu oluşturduğundan, çevremizdeki cisimlerin
temelinde yatan güç merkezlerinin ve ("duyu imgeleri" kendi başlarına bütünüyle etkisiz olan) güç
alanlarının bizim yaşam itilimimize dirençleri, olması mümkün olan bir algının herhangi bir anında —henüz
bir bilinçli "imge" algısının oluşmadığı yerde de— yaşanabilir. O halde gerçeklik yaşantısı, bizim dünyaya
ilişkin her türlü "tasarım"ımızdan sonra değil, önce verilmiştir.” s. 85
⋮
79. İnsanın Kozmostaki Yeri - Max Scheler
1
Ağu
2023
104
79
v. 4
Gerçekler
“ (…) [Yukarıda da] gördüğümüz gibi, hayvan ise bütünüyle somut olanda ve gerçeklik içinde yaşar. (…)
İnsan olmaksa, bu türden gerçekliğe güçlü bir “hayır” diyebilmektir. “Tek tek şeyleri seyretmenin çok
güzel, şey olmanınsa korkunç” olduğunu söylediğinde Buda bunun bilincindeydi ve dünya ile kişinin
kendisinin gerçekliğinden sıyrılmasına ilişkin bir teknik geliştirdi.(…)” s. 83
“Öyleyse, benim yukarıda söz ettiğim, "hayır"ın anlamı nedir? Dünyayı gerçekliğinden "sıyırmak" ya da
dünyayı "ideleştirmek" de nedir? Bu, Husserl'in kastettiği gibi, (her doğal algıda zaten yer alan) varoluşa
ilişkin yargı vermekten kaçınmak demek değildir; "A gerçektir" yargısı, eğer "gerçek" boş bir sözcük
değilse, daha yükleminde kendisi bir yaşantı doluluğunu gerektirir. Bunun anlamı daha çok, gerçeklik
unsurunun kendisini —deneme amacıyla— (kendimiz için) ortadan kaldırmaktır; bütün ve bölünmez bir
biçimde çok güçlü olan gerçeklik izlenimini, duygu yüklü bağlaşığıyla birlikte yok etmektir —bu ise, "her
türlü dünyevi korkuyu yenmek, Schiller'in dediği gibi, "saf biçimlerin bulunduğu alanlara girmek"tir.
Çünkü her türlü gerçeklik olduğu için ve ne olduğunun hiçbir önemi olmaksızın her yaşayan varlık için
öncelikle bir engelleyici, sıkıştırıcı bir baskıdır; (nesnesi olmayan) "saf' korku ise onun bağlaşığıdır. Eğer
varolmak "karşı koymak" ise, gerçekliğinden sıyırma asketik edimi, temelde yaşam itiliminin ortadan
kaldırılmasıyla, devre dışı bırakılmasıyla varlık kazanır; bu yaşam itilimiyle bağlantısında, dünya her şeyden
önce karşı koyma olarak görünüşe gelir ve bu aynı zamanda raslantısal olarak şimdi ve burada-bu biçimde
olana ilişkin her türlü duyusal algının da koşuludur. İtkiler ve duyular birbirinden ayrılamadıklarından,
Platon felsefe yapmanın "sonu gelmez bir çaba" olduğunu söyler —ve yine bu nedenle her türlü usçuluk
de eninde sonunda "asketik ideal"e dayanır.” ss. 85-86