2. Bağırsak, sindirim sisteminin en
önemli organlarından bir tanesidir.
Mide ve anüs arasında yer alan bu
yapı ince ve kalın bağırsak olmak
üzere iki kısma ayrılır. İnce
bağırsaklar besinlerin
emiliminden sorumluyken kalın
bağırsak sindirim atıklarının
boşaltılmasını sağlar.
Bağırsakların tam anlamıyla
çalışmasını ve verimli
olabilmesini ise vücuda yararlı
bazı bakteriler sağlar.
Sidirim sistemi ve Kilo
alma İlişkisi
3. Dolayısı ile sağlıklı kilo vermede sindirim sistemi çok önemli rol oynar.
Sağlıklı ve dengeli bir beslenme programı, kilo vermenin en önemli yoludur.
Son yıllarda yapılan araştırmalar bağırsaklarımızın ve sindirim sistemimizin bizim
için sandığımızdan daha değerli olduğunu ortaya koydu.
Bağırsak floramız ve bağırsaklarımızda yaşayan yararlı bakteriler, sindirim sistemi
ve bağışıklık sistemi sağlığımızın düzenlenmesi ve desteklenmesinde çok önemli
rol oynadıklarını gösterdi.
Dolayısı ile sağlıklı beslendiğimizde bağırsak floramız dengeye kavuşuyor ve bu
da hem sağlıklı bir sindirim sistemine hem de dayanıklı bir bağışıklık sistemine
sahip olmamızı sağlıyor.
Sağlıklı bir sindirim sistemi ise bizi daha sağlıklı beslenmeye teşvik ediyor.
4. Obezitenin altında yatan ana neden, protein, yağ ve karbonhidrat tüketimleri
arasındaki dengesizlik veya aşırı enerji alımına bağlansa da günümüzde insan
vücudundaki mikroorganizmaların sayısı ve niteliğinde görülen dengesizlik, kilo
verememe ve kontrolsüz kilo alma gibi sorunların kaynağında yatan temel
faktörlerden biri olarak gösteriliyor.
İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğu tahmin ediliyor.
Bunun 10 katı kadar da yararlı bakterinin varlığı ileri sürülüyor.
Bağırsağın içeriğinde bulunan bakteriler, bebeğin dünyaya gelişinin üçüncü
gününden itibaren oluşmaya başlıyor.
5. Mide ve ince bağırsaklar tarafından sindirilemeyen besinlerin sindirimine yardım
eden, bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasını sağlayan, metabolizma hızını,
hatta vücudun şeker ve yağ yakma kabiliyetini etkileyen, B ve K vitaminlerinin
yapımını sağlayan, hastalık yapabilecek bakterilerin yerleşmesine mani olan bir
organ olarak görev yapıyor.
Modern hayatın getirdiği yeme içme alışkanlıkları ve özellikle 1950’lerden
itibaren yoğun bir şekilde kullanılan antibiyotik ilaçlar nedeniyle bağırsak florası
bozuldu ve insanlar hızla kilo almaya başladı.
Kızarmış ürünler, sakatatlar, kalitesiz ve yanmış yağlar, şekerli gıdalar, yüksek
miktarda kırmızı et tüketimi, tuzlu gıdalar, posadan fakir beslenme sağlıklı
bağırsak florasını 24 saat içinde tam tersi bir tabloya çevirebiliyor ve
bağırsaklardaki yararlı bakteri sayısını sıfırlayabiliyor.
6. Sağlıklı beslenerek ve spor yaparak 24 saat içerisinde bağırsakları eski sağlıklı
yapısına döndürmek ise yine sizin elinizde.
Yapılan deneysel çalışmalarca, bağırsak problemleri yaşayan bireylerde sağlıklı
bağırsak bakterilerinin artışına yönelik verilen destek ürünlerin doygunluk
hormonundaki artış ve açlık hormonlarındaki düşüş ile doğrudan ilişkili olduğuna
işaret edilmiştir.
Hem kilolu hem de ideal kilo aralığına sahip bireylerde bağırsaklardaki yararlı
bakterilerin artışına yönelik çalışmalar açlık ve tokluk şekeri, insülini ve doygunluğu
iyileştirmeye yardımcı olmuştur.
Yapılan çalışmalara göre, kilolu bireylerin bağırsaklarında bulunan bakteriler, ideal
kiloya sahip bireylere göre sindirilen besinlerden daha fazla faydalanıyor.
7. Bir örnekle açıklamak gerekirse, aynı besinlerle, aynı kalori değerine sahip
oluşturulan bir öğünde, ideal kiloya sahip ve bağırsak florası sağlıklı birey 500
kalori kadar enerji alıyorsa, fazla kilolu bireylerde enerji alımı aynı besinleri
tüketmesine rağmen 750 kalori oluyor.
Yani bozulmuş bağırsak florası günlük 150 kalori ekstra enerji sağlarken, bunun
sonucunda yılda 7-8 kilogramlık ağırlık artışını tetikleyebiliyor.
Peki, bağırsak sağlığımız için ne yapmalıyız?
Beslenmemizde prebiyotiklere ve probiyotiklere yani bağırsaklarımızdaki yararlı
bakterileri beslemeye yardımcı kaynaklara yer verelim.
8. Prebiyotik gıdaların başında; soğan, sarımsak, pırasa, kuşkonmaz, yer elması,
enginar, kuru baklagiller, muz, tam tahıl ürünleri gelir.
Probiyotik gıdaların başlıcaları da; yoğurt, kefir, boza ve tarhanadır.
Düzenli olarak kefir tüketimi bağırsak sağlığını korumaya ve tedavi etmeye
yardımcı adımlardan bir tanesidir.
Şeker, tuz, sakatat, kızartma gibi sindirim sistemine zarar veren gıdalardan
kaçınmalısınız.
Günlük posa ihtiyacı 20-30 gramdır.
Bunu için günlük ortalama 5 porsiyon sebze ve meyve (örneğin; 2 porsiyon meyve;
3 porsiyon sebze gibi); 6 yemek kaşığı yulaf ezmesi, 10 adet badem, 8 yemek
kaşığı kuru baklagil yemeği ve 1 kâse ezogelin çorbası iyi bir örnek oluşturabilir.
9. İNSÜLİN DİRENCİ VE OBEZİTE
Obezite, vücutta sağlığı tehlikeye sokabilecek ölçüde aşırı yağ birikmesinin
sonucu ortaya sokan bir hastalıktır. Aynı zamanda vücuttaki yağ oranlarının
yüksek miktarda artmasına bağlı kronik bir metabolizma hastalığıdır.
10. Çağımızın en büyük problemlerinden biri olan obezite, insülin direnci oluşmasına
neden olurken, insülin direnci de Tip 2 diyabete zemin hazırlamaktadır.
Obezitenin temelindeki neden genellikle sağlıksız beslenme, işlenmiş gıdaların ve
Fastfood tarzı yiyeceklerin aşırı tüketimi, hareketsiz bir yaşam biçimidir.
Ancak eksikliği ya da fazlalığı obeziteye neden olan hormonlar mevcut olup her
obez hasta öncelikle mutlaka hormonal bozukluklar açısından
değerlendirilmelidir.
İnsülin direnci ise, metabolik bir bozukluk olup, insülinin vücutta görevini
yapmasına karşı direnç ve insüline verilen cevabın bozulması anlamına gelir.
Yani vücuttaki şeker dengesini sağlamakla görevli insülin, görevini yapamaz.
İnsülin direnci olan kişiler aşırı yeme isteği hissederler.
11. Özellikle şekerli gıdalar ve tatlı yeme isteği baskın olup, “tatlı yeme krizi”ne
girerler ve kilo verme çabaları genellikle sonuç vermez.
İnsülin direnci tedavisi ilerleyen dönemde Tip 2 diyabet oluşmasının önlenmesi
için önemlidir.
Obezite sorunu yaşayanlarda insülinin etkisi normal bireylerde olduğu gibi
görülmez, özellikle ailelerinde diyabet olan obezlerde insülin direnci gelişir.
Zaman içerisinde insülin direnci obeziteyi, obezite ise insülin direncini
tetikleyerek bir kısır döngü ve çıkmaz oluşturur.
Obezite ve insülin direnci artık yetişkin hastalığı olmaktan çıkmış, çocukları da
etkileyen önemli bir hastalık hâline gelmiştir.
12. Her iki hastalık da özellikle çocuklarda tedavi edilebilir olduğu için, organlarımızı
kalıcı olarak etkileyen daha ciddi sorunlara yol açmadan önlem alınması
gereklidir.
Obez çocukların her birinin özelliklerine göre uygun bir beslenme planı yapılması
önemlidir. İşlenmiş gıdalar, endüstriyel ürünler yerine daha doğal ve sağlıklı bir
beslenme programı yapılır.
İnsülin direnci varsa ilaçla tedavi seçeneği de mevcuttur.
Özellikle beslenme ve yaşam tarzında sağlıklı ve kalıcı alışkanlıklar
kazandırılması önemlidir.
Obezite ve insülin direnci tedavi edilmezse kalp ve damar hastalıkları,
hipertansiyon, diyabet gibi olumsuz etkileri daha yüksek olan hastalıklara yol açar.
Bu nedenle obezitenin ve insülin direncinin ağırlaşmadan ve erken tedavi edilmesi
büyük önem taşır.
13. O zaman neden bizler, obezitenin var olduğu bir dünyada yaşamak yerine kültürel
anlamda gelişmiş, yaşamlarına bilinçli tercihlerle yön verebilmiş, kendimizin ve
bedenimizin ideal ölçülerde olduğu gerçek dünyalar yaratmayalım?