1. www.galibivakfi.com
Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan
Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere
Sitemizden Ulaşabilirsiniz.
H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
MERHAMET-İ İLAHİDEN
HİKMET-İ İLAHİ OLAN
ASRA UYUMLU RAHMET DAMLALARI
3. H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
Kâdirî, Rufâî, Gâlibî Meşâyihi, Mutasavvıf
MERHAMET-İ İLAHİDEN
HİKMET-İ İLAHİ OLAN ASRA UYUMLU
RAHMET
DAMLALARI
4.
5. İÇİNDEKİLER
BAŞYAZI .............................................................................................9
Niçin Marangoz Oldum? .......................................................................... 11
Sevr Hezimeti, Zaferle Gelen Lozan Anlaşması ..................................... 12
Güzelliklere Olan Hayranlığım ................................................................ 14
Beş Duygudan Öteyi Göremeyenler......................................................... 18
Efendime Biatım....................................................................................... 19
BİRİNCİ BÖLÜM ..................................................................................... 23
BUGÜN BİLDİRİLMESİNDE SAKINCA OLMAYAN RÜYA VE
HAL-İ YAKAZADA ZUHUR EDEN TALTİF-İ İLAHİ MANALAR
.............................................................................................................23
İlahi Mühür ............................................................................................... 25
Rabbımın Lütfu İhsanı, Taltif-İ İlahi Levhaları ...................................... 26
Zuhuru Görülen Hitab-I İlahi ................................................................... 26
Peygamber Efendimizin Mesajı: .............................................................. 31
Musa ( A.S.)’A Hz. Allah’ın Hitabı ......................................................... 33
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TASAVVUF Ve ZİKRULLAH”
KİTABINI KUR’AN TEFSİRİ OLARAK TALTİF-İ İLAHİYESİ ........ 34
Peygamberimiz Efendimiz Asasını Dedeme Vermiş ............................... 36
Sigarayı Bırakamayan Kişiye Yerinde Hitap .......................................... 37
Zuhuru Tahakkuk Eden Mana Metafizik ................................................. 38
Papa 2. Jan Paul’ün Mana Uyarısı............................................................ 40
"Mutasavvıfın Kimdir?" ........................................................................... 42
Şu An Alemde Yaşayan Tek Varisim, Adıma Görev Yapan Yegane
Vekilim Galip Efendi’dir.......................................................................... 43
Galip Efendi’nin Seyyit Ve Şerifliğinin Tebliği ...................................... 49
Gönül Şifasının Merhemleri ..................................................................... 53
İKİNCİ BÖLÜM ....................................................................................... 57
MAHRUMİYETLERİN İLAÇLARI..................................................57
Mahrumiyetin Birinci İlacı: Hikmetullah Ve Marifetullah ..................... 59
Mahrumiyetin İkinci İlacı: Semavi Tek Din İslam’d ır. Başka Bir Din
Olmadığı Halde, Niçin Peygamber Efendilerimizi Ayrı Ayrı Dinde
Göstermeye Çalıştık? ............................................................................... 62
6. Mahrumiyetin Üçüncü İlacı: Düşülen Enaniyet Ve Varlık.
"Muhammedün Resulullah" Demeyenlere Niçin, Gayr-i Müslim, Kafir,
Gavur Dedik? ........................................................................................... 64
Mahrumiyetin Dördüncü İlacı: "La İlahe İllallah" Diyen Kul Beşer
Ölçüsüne Göre Müslümandır. Kardeşimizdir. Kanı Ve Katli Haramdır.
Artı Ölçü Allah’a Mahsustur. .................................................................. 67
Mahrumiyetin Beşinci İlacı: Nakille Gelen Emr-İ İlahileri Akılcı Dine
Dönüştürdük. Elbette İçinden Çıkamadık. İki Cami Arasında Kalmış Bi-
Namaza Benzedik ..................................................................................... 70
Mahrumiyetin Altıncı İlacı: Din-İ İslam; Allah’ın Yasakladıkları
Dışında, Güzelliklere, Güzel Olan Şeylere Karşı Değildir. Bi-Zatihi Din
Güzeldir .................................................................................................... 73
Mahrumiyetin Yedinci İlacı: Namaz, Oruç, Hac, Zekat İslam’ın
Şartlarından Değildir. İslamın Şartı Birdir: Allah’tan Başka İlah Yoktur.75
Evliya ....................................................................................................... 80
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM................................................................................... 83
HİKMET DAMLALARI .................................................................... 83
Din Allah’ın Teşri Ettiğidir ...................................................................... 93
Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al Hoca Efendi Ne Diyor? Dinle: .................. 99
İntihar ..................................................................................................... 110
Usta......................................................................................................... 118
Hz. Allah Musa (Aleyhis-Selam)’A Vahyetti: "Ya Musa, Yarın Öğle
Yemeğine Geliyorum, Bana Ne Yedireceksin!.." .................................. 126
İşte Şahidi Olduğum Rahmet-İ İlahiyenin Zuhuru ................................. 128
NESİMİ HAZRETLERİ (K.S): .............................................................. 144
Allah Teala’nın Sıfatları ......................................................................... 159
Peygamber Efendilerimizin Sıfatları ...................................................... 162
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................ 165
ŞEYH SA’Dİ ŞİRAZİ’DEN SEÇMELER .......................................165
1- Rubailerinden Seçmeler ..................................................................... 167
2-Gazellerinden Seçmeler ...................................................................... 170
Sonsöz .................................................................................................... 179
Rahmet Damlası ..................................................................................... 183
SÖZLÜK ...........................................................................................187
7. KISALTMALAR
a.s.: aleyhis-selâm (ona selam olsun)
a.s.s.: aleyhis-salâtü ves-selâm (salât, en güzel dua ve selam onun
üzerine olsun)
c.: cilt no
c.c.: Celle Celâlühû (Allâh’ın şânı ne yücedir!).
Hz: Hazret-i (yüce, büyük)
k.A.v.: Kerremallâhü vechehû (Hz. Ali için kullanılan bir ifadedir.
ALLAH onun yüzünü puta tapmaktan korumuş, tertemiz
tutmuştur, demektir.
k.s. : kuddise sırruhu (sırrı, makamı mukaddes, kutlu olsun)
k.A.s.: Kaddesallâhü sırrahû (Allah sırrını mukaddes kılsın)
k.A.e.: Kaddesallâhü esrârahû (Allah esrârını mukaddes eylesin)
r.a.: radıyallâhü anhü anhâ, anhüm (Allah ondan, onlardan razı olsun)
s.: sayfa
s.a.v.: Sallallâhü aleyhi ve sellem (Allah onun şanını yüceltsin ve ona
selam etsin)
S.O.S.: save our salves (Denizde boğulmak üzereyiz, bizi kurtarın!)
s.t.a.v.: Sallallâhü Teâlâ aleyhi ve sellem (Yüce ALLAH onun şanını
yüceltsin ve ona selam etsin)
8. EUZÜ BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTANİR-RACİM
BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİM
HU, YA TABİBEL-KULUB
MEDET, YA ERHAMER-RAHİMİN
MEDET, YA EKREMEL-EKREMİN
MEDET, YA İLAHEL-ALEMİN
DESTUR, YA ADEM SAFİYYULLAH
DESTUR, YA NUH ŞEKURULLAH
DESTUR, YA İBRAHİM HALİLULLAH
DESTUR, YA MUSA KELİMULLAH
DESTUR, YA İSA RUHULLAH
DESTUR, YA MUHAMMED MUSTAFA HABİBULLAH
DESTUR, CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZAM
VE RESUL-İ KİRAM HAZERATI
DESTUR YA SAHİBEL-MEYDAN
RIZAEN LİLLAHİL-FATİHA MAAS-SALEVAT
9. BAŞYAZI
EUZÜ BİLLAHİ MİNEŞ-ŞEYTANİR-RACİM
BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİM
Huzurdan kovulmuş, lânetlenmiş şeytanın şerrinden Rabbıma
sığınırım,
Rahmân ve Rahîm olan ALLAH’ın adıyla başlarım.
Cüretim mâzur görülsün. Rahmet-i ilâhiyeyi küll olarak
anlatmanın beşerin aczi ile eşdeğer olamayacağını müdrikim!
9
Hal ve ahvalimi yirmi birinci asırda vazifem gereği emr-i ilahîden
edindiğim dünya görüşümü sene 2001-11’inci ay, 46 senedir
Rabbımın lütfettiği manevi vazifemi, gene Rabbımın lütfu ihsanı ile
cümle kullarına ihsan eylediği, Kelam-ı kadim, sünnet-i Resulullah,
Hazret-i ALLAH’ın lutuf ve ihsanı, yeryüzü ve gökyüzünde indirilen
ayetler, "Yer yüzünde halifemi yaratacağım" hitabının şerefini
taşıyan, insan olmaya yegane namzet, imanın şartı olan amentüye
intibakı nisbetinde manevi nasibini alan, bilcümle Benî Adem, madde
ve mana görüş ve yaşadığı zamanı günah-ı kebaireyi müdrik, aczini de
bilmesi ile bedevilikten medeniyete, zamandan sağlanılan emr-i
ilahiye uyum ile, kudret-i ilahi karşısında rahmet-i ilahiye zuhuru
olan, aczini hiç unutmayan, terakki eden "hazret-i insan"ı tanımak,
rahmet-i ilahiyeden ve şu nizam-ı alem manzumesinde Rabbımızın
lutuf ve ihsanı kadar, mana okyanusuna bir damlacık da olsa
damlatıldı isen, ne mutlu!.. Gerçekde din-i İslam, bir zümrenin
tekelinde olmayıp, Hazret-i ALLAH’ın Adem safiyyullah’tan
kıyamete kadar gelen, ALLAH’ın varlığına inanan cümle kulların
müslüman olduklarını,, tebliği ilahînin dışına çıkmadan anlatabilir
isek… 1200 küsur senesinde uygulanan, o gün için çok değerli olan
10. RAHMET DAMLALARI
tedrisatı zamanımıza uydurmaya kalkışan ulemaya, çağı idrak
edemeyip, irfaniyetten dem vuran mutasavvifûn geçinenlere senelerdir
anlatamadık! Gene Rabbımın lütfu ihsanı ile zuhur eden hadiselerden
anlarlar ise, anlayacaklar inşaALLAH!...
"İslam’ın beş şartı var" diye, İslam’ı anlamadan, imanı
anlatırcasına, cümle Benî Adem’in HZ. ALLAH’a inanan Ehl-i
Kitab’a dahi "kafir, gavur, gayr-ı müslim" yakıştırma gafletinin
körlüğünden kurtulabilir de, sonsuz rahmet ve mağfiret-i ilahiyenin
cihanı kuşattığını hissedebilir ve görebilir isek Adem’e bahşedilen
cüz’î iradeyi idrak ederek, var olanın, güç ve kuvvet sahibinin yalnız
ve yalnız Hazret-i ALLAH olduğu, eşi ve benzeri olmadığı
inancımızın amentüye uyumlu olduğu, yaşantımızda ve
muamelatımızda da görülebiliyor ise müjdeler olsun!.. Rahmet
ummanının bir damla da olsa o ummanın bir katrası, yaratılışın sırrı,
nedeni hazret-i insan, mübarek olsun!... İyi bilesin ALLAH’ın
sevgisine nail olanı alem sever!.. Nihayet-i ömrüne kadar Rabbım
imanını korusun. Peygamberimiz Efendimiz buyurdularki:
10 "Allah Kulunu severse, mukarrebun melâikesine emreder:
"--Ben şu kulumu seviyorum, sizler de seviniz."
Bu emr-i ilahi cümle melaikeye bildirilir. Melâikeler de cümle
salih kulların kalblerine bu sevgiyi nakşederler; rabbım falanca
kulunu seviyor sizler de sevin diye."
Ya Rab! Bize ezel meclisinde bir damla İlim vermiştin, bu
damlayı varmak için yanıp tutuştuğu ummana sen eriştir...
11. RAHMET DAMLALARI
NİÇİN MARANGOZ OLDUM?
Sene 1935-1936 arası. Ortaokulu 2’ye uğramadan terk ettim.
Babam ve anam hamam işletiyorlardı. Evimiz konaktı. Başka kiraya
verdiğimiz evlerimiz de vardı. Ayrı ayrı semtlerde bağlarımız, birkaç
köyde ortakçılarımız vardı. Şahit olduğum ortakçılık o zavallı
insanları sömürmek için değil, yardımcı olmak, sıkıntılarını gidermek
içindi. ALLAH rızâsı için olduğunu babamın ortakçılık icraatında ve
muamelatında apaçık görmek zor değildi. Çalışarak geçimini elde
etmek gâyesi olan insanlara yardımcı olmak, ağalık icâbı, ibâdet
misâli mânevî zevk idi. Bu meziyyet-i insanlığın çok yerlerde 11
mecrasından saptırılıp nefsani çıkara dönüştüğü, maalesef günümüzde
çok yerlerde garibanların "ortakçılık" maskesi altında sömürüldüğünü
daha açık görmek mümkün.
12. RAHMET DAMLALARI
SEVR HEZİMETİ,
ZAFERLE GELEN LOZAN ANLAŞMASI
O zamanlar her şey çok ucuzdu. Para kazanmak ise çok zordu. İş
yoktu, para da yoktu. Cehlimizle bu hali rahmet-i ilahiyeye maledip,
gerçeklerden habersiz, manevi tertibin bu kadar olduğunu zannederek,
güya mütevekkil zevkini alıyorduk!. Bilenlerin sabrı ise
güçsüzlüğümüzün nefse müflis tesellisi idi. Kelamla ifadesi sabır…
Harpten de yeni çıkmıştık, millet olarak "bu kadar olsun, halimize
şükrolsun" diyorduk. İstiklal harbinin zaferle sonuçlanması Cenab-ı
Hakk’a hamdimiz, şükrümüz, neşemiz, bayramımız olmuştu. Sevrin
12 korkunç kararlarından kurtulup, Lozan Anlaşmasında az da olsa söz
sahibi olmuştuk. O zaferi bu millete yaşatan şüheda ve gazilerimize
ALLAH’tan rahmet diler, makamları cennet olsun, diye tazarru
ve niyaz eder, bu düşüncemizin aksine düşünen nankörlerin
ıslahları için de dua ederiz...
Osmanlının ekonomik krizi harpden evvel de vardı, ne sebepten
bilinmiyor. Zaman zaman ferahlamış gibi olsak da, muasır milletlerin
dünyevi imkanlarını gördükçe inkisarı hayale uğruyoruz. Aşağılık
duygusuna kapılıyoruz. Ya Rabbi, bu günümüzü de aratma, niyazı ile
az da olsa teselli buluyoruz.
Nasreddin Hoca’ya:
"--Karın aklını kaybetti," denince, Hoca kara kara düşünmüş.
Niye bu kadar üzüldüğünü sorduklarında cevaben:
"--Bizim karının aklı yoktu, acaba ne kaybetti ki?!.." demiş.
Biz millet olarak ekonomik krizden bazan ferahlık hissetsek de,
geçici idi. Gerçekte hiç kurtulamadık ki!...
***
13. RAHMET DAMLALARI
O zamânın vasat zengini sayılırdık. Sakın o günlerin özlemini
çekiyor zannetmeyin çekilmesinde! ALLAH bu günlerde ihsan
eylediği imkanlarımızı elimizden almasın. Yeterli mi? Elbet değil.
Okuldan ayrıldığıma babam üzülmedi. İlmin aleyhinde değildi,
amma sevindiği hafif de olsa simasında hissediliyordu. Çünkü
işlerinde yardımcı olacaktım. Yardım edecek başka erkek evlâdı
yoktu. Yalnızlıktan bunalan babam okumam için tek kelime dahi
söylemedi. Mektebe gitmeyeceğim kararının babamı sevindirdiği
aşikardı. Derhal kasayı teslim etti. Yükü sırtından atmış gibi, ferah
nefes aldığı hissediliyordu.
Birinci günden sıkılmaya başlamıştım. Pasif yaşantıya uyumlu
olmaya ne fizikî yapım, ne ruhî yönüm, ne de ailemden edindiğim
terbiyem müsâit değildi. Sportmen vücut vermişti, Hazret-i ALLAH.
Hakkını elbet veriyordum. İyi koşuyordum. Yüksek atlıyordum.
Voleybolda "smaççı" idim. Futbol oynardım. Memleketim olan
Çorumspor’un az da olsa formasını giydiğimin zevkini unutamam...
Mânevî hâlim ve düşüncelerimi görüyor ve yaşıyordum ki, istisnai
bir hal vardı gönül bahçemde, nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. 13
Rabbımın lutuf ve ihsanı ile Yaratanımı tanımakta bildirilerini
kabullenmekte hayatım boyu hiç güçlük çekmedim. ALLAH’ın
varlığından hiç şüpheye düşmedim.. Cümle peygamber efendilerimizi
birini diğerinden ayrı görmeyen, tek kelam, îmanın şartı olan
Rabbımın lütfu ihsanı ile imanın altı şartı olan amentünün manasına
muhalif yaşantı ve düşünceye bütün gücümle ve aczimle, bahşedilen
imanımın icraatta zuhuru ile, mananın aksi olan küfre yer vermemeye
Rabbımın ihsanı gücümle çaba gösterdim... Ahir zaman Nebîsi
Hazret-i Muhammet Mustafâ (s.t.a.v.) Efendimizin tebliğ ettiği, emri
ilâhîler başımın tâcı, gönlümün ilâcı, aşkımın mihenk taşı oldu...
Bunları anlatmaktaki kasdim mizâcımın pasif yaşamaya müsâit
yaratılmadığını, "Görmediğim ALLAH’a ibâdet etmem" diyen yol
büyüklerimin neyi kasdettiklerini rahmet-i ilâhî olarak yaşadım,
yaşıyorum.. Hazret-i ALLAH’ın rahmetine vesile kıldığı
enbiyasından, evliyasından manamızı, hatta maddemizi dahi ayrı
kılmasın, tazarru niyazı ile… Amin, veselamün alel-murselin.
14. RAHMET DAMLALARI
GÜZELLİKLERE OLAN HAYRANLIĞIM
Güzellik hayrânı olan bu abd-i âcizin, güzel sanatlara karşı zaafım
vardı. Güzel san’atta şer’î hükme de uygun, her zaman geçerli ve
lüzumlu mesleğin değerini ve lüzumunu sanat büyüklerim şu espri ile
izah ederlerdi: "Dünyaya gelirsin beşik, bu alemden giderken de
tabuta, bunları ise icra-yı sanat eden marangoza ihtiyaç var."
Fıtratımdan gelen dürtülerden topluma hizmet ve hayatımda kimseye
yük olmama mizacım ve beşerî zevkimle bir şeyler üretmek arzumdu.
Tufeyli yaşayanlara nefret duygumun etkisi olsa gerek, zor olduğunu
14 bildiğim halde marangoz sanatını öğrenmeye kesin karar verdim.
O zamanlarda marangozluğa "dev sanatı" benzetmesi yapılırdı.
Hiç beklenmedik bu karârım bütün âileyi şaşırttı. Ailede tek erkek
evlat olmam, maddi durumumuzun da iyi olması, bedenen yıpratıcı bir
işe gönül vermem, yakınlarımı haklı olarak şaşkın hale getirmişti.
Memleketimizde bugün az da olsa olduğu gibi, teknik imkanlar henüz
yoktu. Tekniği ancak el aletlerinde görebiliyorduk. Sanat icra edenler
insan gücü ile yani kendi gücü ile çalışmaya mecburdu.
Şu acı gerçeği de bugünkü nesle anlatmadan geçmek
istemiyorum: ALLAH’ın gazabından başka bir bilgi ve tedrisat
görmemiş, bilge geçinenlerin mobilye atölyelerini küfürhane, icra-yı
sanat eyliyenlere de küfürde imiş gibi bakışları, elbette
cehaletlerindendi. Hakikat ölçeğinde elbet normal değillerdi..
Mutasavvifînin Hz. ALLAH’ın gücü ve varlığı karşısında yokluğunun
zevkini alan, ademlikten emri ilâhiye uyum sağlamaya bütün gücü ile,
kimseye yük olmadan kazanıp, kazancından da yoksulları mahrum
etmeyen bahtiyarların yaşantılarını anlayamadıklarından, taklitçiler
İslamiyeti servet düşmanlığı imiş gibi göstermekle, hakikatte uyumsuz
yaşantılarına takva, vera, mü’min sıfatını yakıştırma gafletinden
kurtulamayan müslüman kardeşlerimizi, nerede arar isen bulmak güç
15. RAHMET DAMLALARI
değil!.. Çünkü bu zümre, masada yemek yemeyi, koltuk ve sandalyeye
oturmayı İslamiyetle bağdaştıramayanlar, bunları yapan ustayı niye
küfürde görmesin?! Kaşıkla yemek yemeyi günah kabul ettikleri gibi!
Eskiden kibriti dahi ithal ederdik. Kibrit kutularının üzerinde deve
resmi vardı. Üzerindeki deve resminin başını belirsiz hale getirmeden
eve sokmazlar idi.. Çarpık görüşlü takvalarından o deveyi kafası ile
eve sokamazlardı. İnançları bu küfrü icraya müsait değildi!.
Buna benzer, katı kurallar ve taassubun İslamiyetle ilgisi
olmadığını anlamayanların mevcudiyetlerine rastlamak bugün dahi her
yerde çok çok rastlamak mümkün.. Çağın gerisinde kalmış, içtihatsız,
katı kuralları din-i İslam’a maletmiş, hakikat fakirlerinin dini
öğretmekte öncülük yaptıklarını da zahmetsiz görürsün!... Yazmakla
bitmez… Bin iki yüz küsur senedir içtihat görmemiş şeriatı yaşamaya
çalışanlar Hazret-i ALLAH’ın lütfu ihsanı olan, zamanın
nimetlerinden nasıl istifade edecekti?.. Maalesef, hala hakikatte yeri
olmayan, gülünç kuralların hasretini çekenler az değil, dersem
mübalağa etmiş sayılmam..
*** 15
"Gezdim Firenkistân’ı, beldeler, kâşâneler gördüm;
Dolaştım mülk-i İslâm’ı bütün vîrâneler gördüm"
diyen Ziya Paşa yanlış mı söylemiş?!..
***
Haklı olarak, aile efradım ferah bir işte çalışmamı arzu
ediyorlardı... Hürmette kusur etmeden, babamı bu işe razı etmek zor
oldu. Amma nihayet, babam da ısrarıma dayanamayıp râzı oldu.
Çırak olarak marangozluğa başladım. Prensip olarak, not
defterime her gün öğrendiğim şeylerin notunu alıyordum. Bu hususta
azimli ve kararlı idim. Titizdim. Her işi elde yapıyorduk. Ağaçla
yapılan ne varsa, ayırt etmeden her branşta yetişmen günün
icaplarındandı. O günün şartlarına göre kısa sayılan, ustalarımın da
hayret ettiği üç senede iyi sanatkar ve usta oldum. 1938’de eski
Ankara Caddesine marangoz atölyesini açtım. 1939 senesinde ailemin
yalnız olmasından dolayı hemen evlendirdiler.
1941 senesinde asker oldum. Çavuş kursunu birinci-likle bitirdim.
Ordunun emri ile, taburlarda yeni kurulacak muhabere kıt’a komutanı
16. RAHMET DAMLALARI
olmam için Trabzon Muhabere Tümeninde yedi ay subay ve gedikli
çavuşları ile kurs gördüm. Kurs sonunda muhabere kıt’a komutanı
oldum. 1945 senesinde harp bitti, bizi de terhis ettiler.
1949’da seneler senesi ibadet ve taatta kusur etmemeye özen
gösterdiğim halde, manen tatmin ve ruhen mutmain olamamanın
hayatım üzerindeki etkisi gün geçtikçe dayanılmaz ve
kaldıramıyacağım hale gelmişti.. Okuduğum dini eserler, dinlediğim
vaazlar ve nasihatlar, tedavi etmek şöyle dursun, hicran olmuş yarama
sanki tuz basıyordu.
"Ya Rabbi! Bilge kişilerin telkinatlarından ben niye mutmain
olamıyordum? Zatına inanarak yapılan her ibadet ve taatı kabul
ettiğine Şahidim.. Bu abd-i aciz, kulluğumda yeterli olamadığımın
hastalığını çekiyordum. Bunu idrakimin özel rahmetin olduğunu
bugün daha iyi anlıyorum. Tazarru ve niyazım odur ki: Bu yönlü
anlıyamayan, mana düşmanlığı ile maddeyi çok çok bilen, manayı
maddenin içinde kaybetmeye olanca gücünü sarfeden kullarına da
ihsan et.. Onları da anlamsız varlık bataklığından kurtar, ya
16 Rabbi!.."
Elbet bu derdimin devasının da yaratıldığına olan inancım
sonsuzdu. İmanımın zevkinin istisnaî olduğunu bugüne kadar
yaşadım. Ömrün nihayetine kadar da taşıyacağım gibi, dünya
hayatımdaki hikmet olan güzelliklerin ebedi alemde daha bariz zuhur
edeceğine olan inancım sonsuzdur. Benî Adem’i rahmet-i
ilahiyesinden yarattığının bilimine vesile kıldığı sebeblerden şüphe
edemem. Aksini düşünmek ise mana zevkime göre iman zafiyetidir..
Hazret-i ALLAH kullarını gazabından yaratmadı.. Peygamber
efendilerimiz ve verasetini taşıyan, Hazret-i ALLAH’ın bizatihi
vazifelendirdiği cümle peygamber efendilerimiz, yeryüzünde ceseden
bulunmadıkları zaman varisü’n-Nebî, nedim-i ilahî olan, veraset
vazifesi ile yükümlü evliyalarının yeryüzünde yokluğu düşünülemez..
Aksini düşünmek Hazret-i ALLAH’a zulüm isnat etmektir. Kur’an-ı
Azimüş-şan’ın çok surelerinde "evliya" diye bildirip, rahmetine de
vesile kıldığını bildirdiği halde, kasıtlı olarak "dost" diye
değiştirmenin Muhammedîleri Ehl-i Kitapla düşman ettiği gibi, tertib-i
ilâhîde yeri olmayan, çarpık anlamından, ne zaman aslı olan
"Evliya"nın anlamına dönüş yapılacak? sabırsızlıkla bekliyor ehl-i hal,
ehl-i aşk!.. Aklın, nefsin ürettiği, gerçeğe karşı zan ve tahminden
17. RAHMET DAMLALARI
öteye yolu olmayan, sırat-ı müstakimin dışında din ihdas eyleyip Din-i
İslam’ı anlatımlarında aklın ve tahminin dışındaki gerçeği bilemeyip,
yalnız madde ölçümünden öteye yol bulamayan ve onunla yetinen, bir
katra suda boğulup, Nil Nehrinden habersiz kitleler yetiştirildi!..
Hazret-i Kur’an’ın zamana uygun içtihada lüzumlu ayetlerinde değil
de, değişmeyecek olan muhkem ayetlerinin manasında da akli
prensiblerine uygun görmeyerek manayı maddeye değiştirmekte
mahir, icraatları ile yetinen bilge kişinin mana yönünü, akıldan öteye
yol bulamayan, manevi tedrisattan da yoksun, 1200 senedir içtihat
görmemiş tedrisatla bilinmesi muhal olduğu gibi, âdemin insan
olmasının basamakları olan alem-i manayı da maddeye dönüştürmeye
çaba gösterilerinin yetiştirdiği mahsulünün rahmet-i ilahiyeyi bugüne
kesinlikle yansıtamadığını, yıl 2001, hala göremiyor iseler, gerçeklerin
avazı ile uzunca bir "yuhhh!.."
17
18. RAHMET DAMLALARI
BEŞ DUYGUDAN ÖTEYİ GÖREMEYENLER
Yalnızca ehl-i aşkın, ehl-i halin müşahadesi ile görülür ki, Hazret-
i ALLAH’ın bildirilerine beş görüşten mâadâ görüşe yer vermeyen
materyalist görüşün dışına çıkamadıklarından Benî Adem’i
korkutmaktan öteye yol bulamıyorlar. Seyirlerinde olan cehennem ve
gazab-ı ilâhî, seçtikleri yollarının görüntüleri, sırat-ı müstakimdeki
güzellikleri göremediklerinden "gayri’l-mağdûbi" de kaldılar.
Gerçeği hakikat gözlüğü ile göremedikleri için de enaniyyetin
mahsulü, mana garibi ve maneviyat tahribatçısı oluyorlar ve ürettiği
18 mahsüllerine pazar bulamadıkları gibi, ürettiği mahsülleri laf aramızda
kalsın kendileri de yiyemiyorlar!... Bu gerçekleri görmek için gözlük
takmaya gerek yok. Bugün dünya materyalist zihniyetle dolu dolu.
Cümle peygamber efendilerimiz ve evliya-yı kiram hazeratı Cenâb-ı
Hakk’ın açık bildirisi ile, manen tertib-i ilahidirler...
19. RAHMET DAMLALARI
EFENDİME BİATIM
Bu tertib-i ilahi ile ben abd-i acizin mana yokluğundan günümü
karartan, ruhi hastalığımın devasını Yaratanımın lutuf ve ihsanı ile
idrak ettiğim için, aciz tazarru niyazımın kabulünün zuhuru, benim
için vazîfelendirilen, rahmet-i ilahiyeye vesile, Rabbım katından
gönderildiğinden şüphe edemiyeceğim, rahmet vesilem, şeyhim
efendime biat ettiğim an halim değişti. Kararmış dünyam
aydınlanmaya başladı. Gün geçtikce sevemediğim, çirkin gördüğüm
hayat güzelleşiyordu. Cümle güzelliklerin aslını güzel görmeye
başladım. Yunus Emre’nin: 19
"Yetmiş iki milleti bir göz ile görmeyen, halka müderris olsa
da hakikatte asidir"
Hikmet bildirisi yolumun aslını oluşturdu ve bu yolda Rabbım bu
abd-i acizi cümle kullarına duyurmam için ahir zaman nebisi Hazret-i
Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) Efendimize lütfedilen şer-i şerifi ve
Kur’an-ı Azimüş-şan’ın içtihada tabi kısımlarını 21’inci asra uygun,
Benî Adem’i gazabından değil, rahmetinden yarattığının, dünyanın da
Benî Adem için manevi kazanç yeri olduğunu…
"Dünyanın memduh" olduğunu, Benî Adem için en kazançlı yer
olduğunu, ALLAH’ın varlığına inananların kardeş olduğunu,
müslüman olduğunun ilmi ve aşk-ı ilahîden zuhur eden rahmeti sadık
kullarının manalarında bu abd-i acizi ihya eden taltifleri ile
Peygamber Efendimizin ALLAH’ın lütfu ihsanı olan, gerek şahsıma
ve gerekse sadık kullarının açık manaları ile taltif ve mesajlarının aciz
şahsım bila-istisna cümle kullarının manevi rızkı olduğunun bilinci ile
okuyan, dinleyen ve duyan kısmetli kullara duyurmanın vazife olarak
zevkini taşıyorum.. İmanlı kullarına taltif-i ilahîleri duyurup anlatmam
kudret-i ilahiyeden men edilmediğine göre, bir kaçını levha yapıp,
aczimle duyurmakta bir sakınca görmüyorum. Zevkine imanlı fert ve
20. RAHMET DAMLALARI
cemiyetlerin bu abd-i acizin belirli şahsiyetlerin manalarında tebliğ-i
ilahîleri ve rahmet-i ilahiyeye vesile, istisnai yaratılan Peygamberimiz
Efendimizden lütfedilen Rabbımın mesajlarını anlatmak ve kitabçığa
yazmakta sakınca görmedim. Bu kitabçığın yazılmasına vesile
eylediği bu abd-i acizi Rabbıma olan hayranlığıma ve aşkıma
lütfedilen, aciz şahsıma ihsan edilen, sadık dervişlerin mana aracılığı
taltif-i ilahileri az da olsa bildirmekle manevi vazife yaptığımın
zevkini ve kıvancını yaşıyorum... Bu abd-i aciz manamda, hali yekaza
ve açıktan zuhur ve tecelliyat-ı ilahiyeleri lütfedilir ise ikinci metafizik
kitabında yazmak istiyorum inşaALLAH.
Nasıl mı? Küfrün bütün çıplaklığı ile, fütur etmeden kol gezdiği
şu alemde Rabbımın yasaklamadığı gerçekleri yaşatarak, kulunda
zuhur eden rahmet-i taltif-i ilahileri yazmamda, bu asırda ifşaasında,
vazifem icabı gerçeğe inanan kardeşlerime anlatmakta bir sakınca
göremiyorum. Fiziki zuhurattan gayrıyı kabul edemeyenler, onlar da
kardeşlerimiz. Kusura bakmasınlar, kendilerinin bileceği şey. Biz o
yönlü inananları da sabırla dinlemeyi biliriz. Şimdiye kadar dinledik.
20 Bu sabrımıza dünya şahit...
Son senelerde mazbut karekterli, iman ve irfaniyetinden şüphe
etmediğimiz şer’an da şehadeti muteber olan kardeşlerimizin manaları
ve hal-i yakazaları, açıktan gördükleri ve şahit oldukları manevi
yaşantılarını kendi yazı ve imzaları ile dosyaya koydum ve devam
ediyorum. Dervişlere her fırsatta tekrar ettiğim, Peygamber
Efendimizin hasen olan, manası emri ilahîye uygun, inanan insanlara
mesajını sadık derviş iyi bilir.
"Rüyâ uydurana ALLAH lanet etsin" hitabına imanı zayıf da
olsa riayet edeceğine inanırım. Bu abd-i aciz iç alemimde zevkini
alamadığım ma‘nâlara da iltifatım sönüktür. Sadık rüyalar vahy-i
ilahinin 46 cüzde bir cüzüdür. Peygamber Efendimize vahy-i ilahi 23
sene devam etmiştir. Altı ayı rüyada gelmiştir.
5 dosya dolmak üzere abd-i aciz din, mezhep, meşrep, sınıf farkı
gözetmeden, istifade edilir zevki ile vasiyetim olsun. İrtihalimden
sonra lüzumlu görülenler kitap haline getirilsin. Bu hitab-ı ilahilerden
ve rahmet vesilesi Peygamberimiz Efendimizin şahsında ihsan edilen
mesajlardan bir kaçını, ummandan lütfedilen rahmet ve marifet
damlalarında ehl-i aşkın inancının çerçevesi olacağına inancımla
21. RAHMET DAMLALARI
buraya yazdığım gibi, çerçeveli levha yaparak, gene bu kitapçığın
manasını süsleyeceğinden şüphem yok..
Yazacağım gerçekleri bilgisizce değerlendirecek olan mana
bilgisizine şimdiden acıyor, onların da hidayete ermelerini rahmeti ve
mağfireti sonsuz Rabbımızdan tazarru niyaz ediyorum.
ALLAH rızasından başka bir isteği olmayan, 82 yaşındaki ihtiyar,
bu abd-i aciz, 46 senedir, günah-ı kebairsiz götürmeye çalıştığım,
huzur-ı ilahîden lütfedilen manevi vazifeme leke sürmemeye hasseten
özen gösterdim. Abd-i acizin hayatım boyu sahtekarlığı, düzenbazlığı,
olmayan bir şeyi var gösterme hastalığını yedimde bulundurmak şöyle
dursun, Hazret-i ALLAH yanımdan dahi geçirmedi. Sonsuz hamd
olsun… Bu manevi hitab ve tecellileri okuyan inanan kardeşlerime de
ilahi aşk olsun, diyorum... Rabbımdan tazarrum ve niyazımdır.
21
22. RAHMET DAMLALARI
“Medeniyet ve Teknolojide
ilerlemiş,
Allah’a şirk koşmadan yaşayan
fert ve toplumlar
İslam’ın bu yönünü anlamış
örnek insan ve toplumlardır.”
22
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
25. İLAHİ MÜHÜR
Mana ve maddesi ile şahitler huzurunda zuhur eden, hayli sadık
kullarının manası ile onları da şahit kılan Hazret-i ALLAH’ın lutuf ve
ihsanı manevi vazifemin tasdiki olarak ihsan edildi. Sen de bil, inan!
Zuhur yeri metafizik kitabının 153’üncü sayfasının başına, fiziki
zuhuratın ötesinde, büyük rahmet-i ilahiye ve metafizik olay…
Yazdığım kitapların kapağına şerefle aldığım mühr-ü ilahiyi minnet ve
şükranla bildirmek, tekrar ve tekrar bildirmek vazifem olduğu gibi, bu
abd-i acizin aşkım, şevkim, kıvancım ve şükrümdür...
Hazret-i ALLAH sadık kulunun manasında buyurdu: 25
"Biz bu mührü Galip Efendiden başkasına basmadık."
Mühr-ü ilahi abd-i aciz şahsıma lütfedildi. Dolayısı ile dergahımın
da şeref madalyası oldu. Yazdığım tasavvufi kitapların dış kapağın
yüzünde gösterildiği gibi, Hazret-i ALLAH’ın bu abd-i acize ihsanı
olan mühr-ü ilahîden hece taşımı da mahrum etmeyin, ricâm olur.
Yazının dışında, altın yaldızlı tabloda büyütücü cihazlarla
orjinaline bakıldığı zaman derinden Kur’an yazısına benzer harflerin
su gibi aktığı görülüyor.
Ne yazdığı sadakatinden şüphe edilmeyen Şenol Çelik Efendinin
mânâsında. Teferruatı dosyada mahfuz
"Gökleri ve yeryüzünü taşıyanlara andolsun ki" diye yazıyor.
26. RAHMET DAMLALARI
RABBIMIN LÜTFU İHSANI,
TALTİF-İ İLAHİ LEVHALARI
HİTAB-I İLAHİ:
Ahmet Sezgin Efendiye manasında hitab-ı ilahî:
"Ya Ahmet! Hacı Galip Efendi benim kulumdur, evliyamdır,
şeyhimdir" buyurması ile gözlerimden sevinç yaşları akıyor. Siz o
yaşları içtiniz." 15-7-2001
Garibi değilim, yaşıyorum… Cümle kullarına istifade ettirsin HZ.
26 ALLAH.
***
ZUHURU GÖRÜLEN HİTAB-I İLAHİ
Bülent Hızarcıoğlu’nun manasında lütfedilen hitab-ı ilahî ve
hayata dönüşen gerçek olay:
"Selahattin-i Eyyübi Hazretleri
"--Gel seni Hazret-i ALLAH’a götüreceğim," Deyip elimden
tuttu ve beraberce büyük bir kapının önüne geldik.
Hazret kapıyı çaldığı anda:
"--Buyur, ya Selahattin" Diye hitap olundu. Fakat kapı
açılmadı. Selahattin-i Eyyübi:
"--Ya Rab, zatına bir kulunu getirdim" Dedi.
Hz. ALLAH (cc):
27. RAHMET DAMLALARI
"--O kulum Galip Efendinin evladı. Bu kapıdan hiçbir kimse
şeyhi olmadan geçemez. Onun sırtına odun yükleyip geri
gönderin."
Odunları yükleyip beni size gönderdiler.
Yunus Emre misali, odun sırtında, bir aşağı bir yukarı dolaşıp
durur gariban, takdir-i HÜDA!
***
HİTAB-I İLAHİ:
"Kim ki, Hz. ALLAH’ın yapılmasını istediği şeylere yardımcı
olur ise, şüphesiz ki, onun bütün işlerini kolaylaştırırız
Efendim, Hz. ALLAH’ın yapılmasını istediği şeyleri, sizin
anlattıklarınız olarak görüyoruz ve hayranlıkla manada
seyrediyoruz."
Aslı dosyada. 6-1-2001. Şevket Sipahi
***
27
ALLAH’tan başka ilah yoktur, güç, kuvvet ALLAH’a mahsustur.
Cümle eşyadan ve her zerreden tertibi tanzim-i ilahi zuhur ettiği gibi,
Benî Adem’deki zuhurat herkesin ittifak ettiği bariz görülen gerçek..
Ezel-i ervahtaki ikrarı tereddüt etmeden, "BELİ" hitabı ile imanını
Rabbine sunan insan!..
Maddi ve manevi Kazanç yeri ve affu mağfiret vesilesi, memduh
olan dünya hayatını da ezel-i ervahtaki ikrarını emr-i ilâhiye uygun
yaşantısı ve başkalarına ibadet ve taatta örnek hali ile;
"Yer yüzünde halifemi yaratacağım" hitab-ı ilahîsinin zuhuru
olan hazret-i insan, kamil insandan icraat-ı ilâhiyenin yegane zuhur
mercii olduğunu, nasıl bir imandır ki, bu gerçeği kabul edemediği
gibi, haşa, ALLAH ile kul eşitmiş gibi, "Allah ile kulun arasına
girilmez" teraneleri ile; manevi yaşantısı ile dolu dolu, rabbı ondan, o
da Rabbından razı, imanlı insanların gözlerine baka baka beş
duygudan gayrıya yol bulamayan bilge(!) kişiler, ruhen ve manen
yaşayanları, imansızın hakikatte yapamayacağı tahribatı, mana
yoksunu olduğunu bilmeden, mana ehlini perişan etmeye ayarlanmış
bilge(!) kişilerin çabalarını her zaman görebilirsin...
28. RAHMET DAMLALARI
Vahhabiliğe dönük icraatları ile, belirli hayatlarında ve
irtihallerinden sonra dahi Hz. ALLAH’ın tertibi ve tanzimi, rahmete
vesile enbiya ve evliyaların kabirlerinin ziyaret edilmesini küfürle
karşılayan zihniyet, imanla nasıl izah edilir?!
Belirli mübarek günlerde imanlı kitlelerin ilâhi zevk alarak, göz
yaşları ile ziyaretlerini, hele İslâm’ın beşiği İstanbul’da medfun
bulunan, Rabbımın rahmetinin zuhur kaynakları, kıyamete kadar
rahmete vesilelerimizi HZ. ALLAH’ı bilerek, enbiya evliya ve
şühedasını tazim ve hürmetle ziyaret eden kulları bilâ-istisna
ziyaretlerini küfürle eşdeğer görenleri HZ. ALLAH ıslah etsin..
Manayı ifade eden, ilmî yönlerini görerek ve bilerek yaşamanın
zevkini alan, rahmet ve mağfiret-i ilahiyenin sonsuzluğunu idrak eden
büyük bir iman kitlesinin, aklı esas alıp, nakle yer vermeyen ilmin
21’inci asırda imanlı toplumları tatmin etmediğini ne zaman
bilecekler?.. Örneğini gösterip ayıpladığın o hoyrat ziyaretlerin
müsebbibi gene sizlersiniz. Çünkü gerçeği bilebilse idiniz, normal
ziyaret nasıl yapılır,
28 Vel-ba’sü bâdel-mevt ’in sırrına erer de anlatırdın!.. Ümitle
bekliyoruz…
Şunu iyi bilmelisin ki: Yalnız bilimsel ilimle bu manadaki sırr-ı
ilâhiyi halledemiyeceğini gün gelir de anlarsın inşaALLAH!...
(Abd-i aciz.)
***
HİTAB-I İLAHİ:
"Buyuruldu ki: Okuduğunuz esmalar sizden ALLAH’a değil,
ALLAH’tan size rahmet vesilesi bir ihsanıdır!..."
Sedat Çelikkanat, Haziran 2000.
Teferruatı dosyada.
***
HİTAB-I İLAHİ:
"Kim ömründe bir kerre, hulus-i kalble "Allah" (c.c.) der ise
kurtulur...
Demiyenler nasıl olacak? diye düşünürken:
"Onlara da azrail dedirtiyor, denildi..."
29. RAHMET DAMLALARI
Sedat Çelikkanat.
Hayatı boyu hiç "ALLAH" demiyenler son anında çektiği ızdıraba
dayanamıyarak, iman etmediği halde "Allah" diye feryad eder. Bu,
ALLAH demesi imanının eseri olmayıp, başka kapı bulamayan
gafillerin faidesiz son çığlıklarıdır…
Hazret-i ALLAH buyurdu: ALLAH demiyenlere, ölür iken
ALLAH dedirtirim. işte ben o ALLAH’ım.
Efendim, gece manamda hitab oldu:
"Galip Efendiye benziyenler derneğine kayıt ol" diye ses geldi.
O sesle uyandım.
Necati Durukan, Ağustos 2001.
Evliyayı ve mürşidi inkar edenlerin kulakları çınlasın, diyelim mi?
***
HİTAB-I İLAHİ:
"İlahi bir ses örtünün içinde bana soruyor:
"--Senin neyin var?" diye.
29
Ben ses çıkarmıyorum. Tekrar size soruyor:
"--Onun nesi var?" diye. Siyah örtünün altından çıkarak:
"--Sadakatı var efendim," diyorsunuz. İlahi ses:
"--Geçsin öyle ise" deniyor."
Ulvi Paksoy, Kütahya.
İşte sonsuz rahmet-i ilahiyenin mana ehline açık yönü, manevi
ilmin mahsulü samimi sadakat!...
***
Ankara’da Tevhit Camiinde Galip Efendinin sohbeti anında
manevi bir hal oldu (Hal-i yakaza).
HİTAB-I İLAHİ:
"Din benim. Sahibi benim. Şeyhinizin ağzından çıkan her
harf, her kelime, her cümle, benim hitabımdır. O ağızdan
gönüllerinize hitab ediyoruz. gönüllerinizi açtık. İyi dinleyin! Zira
bu anlattıklarımızdan imtihan edileceksiniz. Hüsrana
uğrayanlardan olmayın. Kendinden başka ilah olmayan Rabbınız
30. RAHMET DAMLALARI
sahibi olduğu gerçekleri gönüllerinize anlatıyor. İyi anlayıp
sahiplenin!..."
Sedat Çelikkanat.
Bu hitab-ı ilâhilere şeytanidir, diyorsan mahkeme-i kübrada
açılacak ilâhi davaya hazır ol!...
***
30
31. RAHMET DAMLALARI
PEYGAMBER EFENDİMİZİN MESAJI:
Rahmet-i ilahiyeye vesile Peygamberimiz Efendimizin bu abd-i
acizi vesile eyleyip bilcümle ALLAH’ın kullarına uyarı mesajı:
"Peygamber Efendimiz Galip Efendinin yanına geldi ve:
"--Dervişlerini al, yanıma gel, size çok önemli şeyler
söyleyeceğim’ dedi.
Bütün dervişler peygamber efendimizin huzurunda toplandık.
Galip efendi’ye hitaben buyurdular ki:
"Bak Galip! Şu karşı tepeye çok dikkatli, hepiniz bakın.
31
İnsanlar denizden gemilerle gelip karaya çıkıyorlar. Gemileri
tepenin yarısına kadar yürütüyorlar. Yarısında ise denizden
bunları takip edenler oklarla öldürüyorlar. Bakın, bakın, bu
insanları düşmanlardan kurtarmaya çalışan insanlar ne kadar
kurtarmaya çalışsa da, kendileri de beraber kurtulamıyorlar.
Bunlara iyi bak Galip, bunları ancak sen kurtaracaksın!...
Senden başkası kurtaramaz. Bu gemilere insanları doldurup
karada sen yürütüp ancak sen kurtaracaksın. Fatih Sultan’a da
gemileri biz yürüttürdük. Biz kurtardık.
Bak Galip, bu insanlara söyle, boşuna uğraşmasınlar.
Kendileri ile birlikte onları da helak ediyorlar. Bu benim
istediğim. Yetki tamamiyle senin! Buraya gelen gelemiyenlere
söylesin. Herkes bilsin. Hadi, şimdi yolunuz açık olsun, ALLAH’a
emanet olun...
Tekrar Galip Efendi Peygamber Efendimizin elini öptü.
Peygamber Efendimiz de Galip Efendi’ye sarıldı, kayboldu...
Cemil Yüksel, 12-12-1995.
32. RAHMET DAMLALARI
Teferruatını dosyadan veya yazılacak kitaptan okuyun,
inşaALLAH. Manayı, nefsin ürettiği zan ve tahminden öteye yolu
olmayanlar pek anlamasalar dahi emri peygamberi diye inanmış gibi
edepli olsunlar, lütfen...
***
32
33. RAHMET DAMLALARI
MUSA ( A.S.)’A HZ. ALLAH’IN HİTABI
Musa (aleyhis-selam)’a Hazret-i ALLAH ağaçtan hitap etti,
"Ben senin Rabbınım" diye.
Maddi ve manevi, cümle ulema müttefiktirler. Hitabın
Hazret-i ALLAH’ın olduğunda. Ama ağaca "Allah" diyen şirke
düşmüştür. Kafir olur. Hazret-i ALLAH Ahaddir, zatî sıfatı ile
birdir. Eşi, benzeri yoktur. Şirket olmayı da kabul etmez.
Bu gerçeğin dışına çıkan ilimden Rabbıma sığınırız.
(Abd-i aciz.)
33
***
34. RAHMET DAMLALARI
PEYGAMBER EFENDİMİZİN
TASAVVUF ve ZİKRULLAH” KİTABINI
KUR’AN TEFSİRİ OLARAK TALTİF-İ İLAHİYESİ
"Peygamber Efendimiz Tasavvuf ve Zikrullah kitabını
göstererek, buyurdularki:
"--Galip Efendi Kur’an’ı öyle güzel tefsir etmiş ki, Kur’an
ancak böyle muhteşem tefsir edilir. En güzeli, hakikisi bu. Hiç
kimse Kur’an’ı Galip Efendi gibi anlayıp yaşamadı."
Dosyada teferruatı ile mevcut. Daktilo ile yazılmış 3 sahife.
İsterdim ki hepsini yazayım. Hepsi günümüze ışık tutacak manalarla
dolu dolu. Fotokopi yapıldı. Arzu ve merak edenler vakıftan temin
34 ederler. Dinî yazılan her eser bir nevi tefsir sayılır. Yazılan tefsirlerin
hiçbirinde şeriat, ki, hakikatın zahire yansıdığı zaman aldığı isimdir
tarikat, ki, sırat-ı müstakimdir ve Kur’an baştan sona kadar ALLAH
kullarına yol gösterir. Zikrullah ise, cümle yaratıkların müşterek
ibadetleri zikrullahtır. Bunların cem’i ise hakikattır...
Hazret-i ALLAH cümle tefsir yazanlardan razı olsun. Yukarıda
belirttiğim esaslara ilgi gösterselerdi, beş duygunun esaretinden
kurtulup tasavvufa ve zikrullaha önem verirler, elbette taltif-i ilahînin
değerini anlayan, ALLAH’a kul, Muhammed Mustafa (s.t.a.v.)
Efendimize ümmet olmanın hazzına daha çok nail olurlardı. Sadık ve
layık kullara ikram edilen rahmet-i ilâhiyeden elbette onlar da
nasiplerini alırdı.. "Yaratılanı hoş görmeyi bilirlerdi, Yaratandan
ötürü."
***
"Efendim, beni elimden tutup ravza’ya, Hz. Resulullah (s.a.v.)’e
götürüyorsunuz. Efendimizin huzuruna varınca, selam verip:
"--Dervişimiz efendim’ diyorsunuz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) elini uzatıyor. Biz elini
öpüyoruz. ben geriye çekiliyorum.
35. RAHMET DAMLALARI
Hz. Peygamber (s.t.a.v.) size hitaben:
"--Memnun oldum. sen himmet et, biz de şefaat edelim,
evlâdım" diyor...
Her iki ses de Galip Efendinin sesi sanki. Dönüp bakıyorum, her
ikisi de ayrı ayrı konuşuyor."
Nazım Aslantaş.
***
Sadık derviş, Peygamber Efendimizi yalnız gördüğü zaman,
şeyhinin suretinde göremiyor ise mana hali noksandır.
Veraset, şekilde değil manadadır. Hz. ALLAH’ın vazifelendirdiği
kullarının manaları rahmet deryasından ihsan edilir. Mana değişmez.
Suretleri ise ayrı ayrıdır.
Şeyhi ile beraber gördüğünde simalar ayrı ayrıdır, aslını
görmüştür.
Hz. ALLAH buyurdu:
35
"Elçilerimi ayrı ayrı görmeyin. Birini diğerinden üstünmüş
gibi anlatmayın. Onlar kullarım ve elçilerimdir. Evvelki gelenleri
tasdik, sonraki gelenleri müjdeleyici olarak gönderdik."
Peygamber Efendimiz buyurdular:
"Rüyasında beni gören, aslımı görmüştür. Şefaatım ona vaciptir.
Çünkü şeytan benim suretime giremez."
(Abd-i aciz.)
***
"Hz. Pir Abdülkadir Geylani buyurdular ki:
"--Sizin için gideceğiniz tek kapı orasıdır."
Biz de o tarafa baktığımızda evlerin sizin olduğunu gördük.
ALLAH’a şükrederek, yanımdaki arkadaşlarıma ‘iyi ki, Galip
Efendi’ye tabi olmuşuz’ dedik."
H. Ömer Karasu - İstanbul
Bizim anlayacağımız tecelliyat-ı ilahiyeleri inanan kardeşlerime
ifşa etmekte sakınca göremiyorum. İman etmeyenin de az da olsa bu
36. RAHMET DAMLALARI
yönlü düşünmesine yardımcı olabilir isek vazife yapmanın varlık
değil, haşa hazzını duyarım.
(Abd-i aciz.)
***
"Seyyit Abdülkadir Geylani Hazretleri Buyurdular ki:
"İşte bunlar bizim Galip Efendinin dervişleri. Önce Kadiri,
sonra Rufai, şimdi ise Galibi olarak devam ediyorlar. Üçünü de
güzel götürüyorlar."
Fehmi Erkoç.
Teferruatı dosyada mevcut.
***
PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ
ASASINI DEDEME VERMİŞ
36
Rüyamda annemi görüyorum. Peygamber Efendimiz asasını
dedem Galip Efendi’ye vermiş. Dedem Mekke’de bulunan insanların
bulundukları durumlarını düzeltmek için o asayı kullanacakmış.
Asanın güzelliğine annem ve ben bakmaya doyamıyoruz."
Torununuz Adnan Bingöl
***
37. RAHMET DAMLALARI
SİGARAYI BIRAKAMAYAN
KİŞİYE YERİNDE HİTAP
Sigara içenlere en güzel uyarı diye yazmadan geçemedim.
"Efendimin sesine benzer, gayıptan bir ses geliyor.
"Biz sana ciğerlerini emanet vermiştik. Onları çürütesin diye
mi verdik?! Buna ne hakkın var?" Diyor.
Peygamber Efendimizin huzuruna sadakatli, birinci sınıf
insan istiyorlar. Sen ise ahdini bozdun. Sigaraya yeniden başladın.
İkinci sınıfa düştün.”
İsmail Kaya. 37
Manayı özetledim. Teferruatı dosyada. Metafizık kitabının
190’ıncı sahifesinde izahım mevcut. Okumanızı tavsiye ederim.
(Abd-i aciz.)
***
38. RAHMET DAMLALARI
ZUHURU TAHAKKUK EDEN MANA
METAFİZİK
"Efendim, bir batak içerisine düşmüştüm. Hem maddi, hem
manevi büyük bir bunalımın içerisindeyim. Gece yattığımda bir
bataklığa düşmüşüm ki, çırpındıkça ağız hizama gömülmüş,
batıyorum. HAZRET-İ ALLAH’a niyaz ediyorum:
"--Ya Rabbi! Şu borçlarımı ödeyeyim, emanetini öyle al."
O anda siz belirdiniz ve beni ensemden tutarak bataklıktan
çıkardınız. Ağaçların arasına bıraktınız ve bana:
38
"--Şimdilik canını kurtardın, bu sana yeter," dediniz."
***
"Büyük bir sel önüne ne gelirse ev, araba sürüklüyordu. Ben de bu
sele kapılmış gidiyordum. O anda sel suyunun ortasında çok büyük bir
ağaç gördüm. Bu ağacın etrafı boşalmış, ağacın kökü meydanda idi ve
ben o köklerden birisini tutarak ağacın üstüne çıktım. O anda:
"--Şimdilik buradan da canını kurtardın," diye iç alemime
hitab oldu."
***
"Büyük bir havuz içerisinde su. Pırıl pırıl bu suyun içerisinde bir
kısım insanlar yıkanıyordu. Ben de o suyun içerisine diğer kişilerle
girdim, yıkandım. Siz de büyükçe saray gibi bir yerin penceresinden
burada yıkanan kişileri gülümseyerek seyrediyordunuz ve ben saray
gibi olan yerin kapısına geldiğimde kapıda sizinle karşılaştım.
Tebessüm ederek, bana:
"--Oğlum yıkandın mı?" dediniz. Ben de:
39. RAHMET DAMLALARI
"--Yıkandım efendim," dedim. Elinizi öptüm ve oradan
ayrıldım."
H. Ali Yetkin Şekerci.
Ali efendi şu anda dergahımın medar-ı iftiharı nakibün-nükabadır.
Rabbım kem nazardan saklasın.
***
"Efendim, öğlen saatlerinde dervişler sizi soruyorlar.
--Sormasınlar gelsinler. H. Galip Efendi öğlen namazını
Medine-i Münevvere’de Peygamber Efendimizle (s.a.v) birlikte
kılıyor.
Bunu sadece Ümit Efendi biliyor. Bakın geliyorlar.
Baktım, Efendimizin sol tarafında, iki metre ilerisinde Ümit
Efendi var. Benim Efendimizi gördüğüm yer Siteler’deki Mandıra
Marketin giriş kapısı oluyor. Yanımdaki insanlar:
39
"--Bakın, görün Efendimizi, Ashab-ı Kiram getiriyor.
Sırtındaki hırka da Peygamber Efendimizin. Galip Efendimiz
dünyaya yararlı bilgileri makamından bildirmeye geliyor,"
dediler."
Mehmet Varan
***
Bu manalara şerh vermeye lüzum görmüyorum. Herkesin
anlayacağı dilden değil mi?
***
40. RAHMET DAMLALARI
PAPA 2. JAN PAUL’ÜN MANA UYARISI
"Büyük bir konferans salonunda oluyoruz. Dünyadaki bütün ileri
gelen din adamları (Musevi, İsevi ve diğerleri) hepsi yerlerinde
oturuyorlardı. Sadece ön tarafta bir koltuk boş duruyordu ve yanında
Vatikan’ın en yetkili din adamı Papa 2. Jan Paul ayakta duruyordu.
Ben o anda bu koltuk neden boş? diye düşünürken, oranın Efendime
ait olduğunu hissediyordum. O sırada siz geldiniz. Yerinize
oturdunuz. Bizlere anlattığınız çağa uyumlu İslâm’ı onlara da
anlattınız.
40 Papa 2. Jan paul dedi ki:
"--Arkadaşlar benim ayakta durmamın nedeni Türkiye’den
gelen Galip Hoca bizim yüzeysel bildiğimiz Din-i-İslam’ın özünü
anlatacak, onu bekliyorum."
(Arif Akar, 05.05.2000)
***
Rabbımın lütfu ihsanı olan asr-ı saadette ihsan edildiği gibi, tahrif
edilmemiş, aslı ile cümle kullarına rahmet-i ilahiyeden bila-istisna,
ilahi lutuf, rahmet-i merhamet-i ilahiye olan gerçeklerin menbaı
rahmet-i ilahiyenin Adem Safiyullah’tan kıyamete kadar devam
edeceğinin HZ. ALLAH tarafından taahhüt edilen tek din, Din-i
İslam’ın ismi olup, her hangi bir zümreye mahsus olmayıp, ALLAH’a
inanan bütün kullarını kapsadığını her ne sebeple olur ise olsun, cümle
kullarını ihata ettiğini duydum, gördüm ve yaşadım. Bu gerçekleri
cümle ALLAH kullarına duyurmam için Rabbımın bu abd-i acizi
Peygamberimiz Efendimizin ind-i ilahîden ihsan edilen, zamana göre
içtihada açık, hiçbir yönü korkunç olmayan, ALLAH’ın kullarını
ALLAH’tan kaçırmadığı gibi, sevgi ve aşkla Yaratanına manen
yaklaştıran şer-i şerifin duyurulmasına bu abd-i acizi, şeriatın
41. RAHMET DAMLALARI
gerçeğini anlatmanın şerefine nail kılması, hem vazifem, hem de
aczimin zevki ile imanımın ilahi meyvesidir. İşte henüz manada
görülen Rabbımın müjdesinin maddede de zuhur edeceğine inancım
sonsuz. Hemen zuhurunu bekliyorum: "Vehüve alâ külli şey’in kadîr.
ALLAH her şeyi yapmaya kadirdir."
Her şeyi bildiğini iddia eden bazı mana yoksunu, maddede
bilge kardeşim! ALLAH için düşün! Verilen gücün nisbetinde
gerçeklerde az da olsa çaban bulunsun. Bu rahmet-i ilâhiyenin
şahsında zuhurunu arzu et ki senin de bu hizmette hissen olsun.
(Abd-i aciz.)
***
41
42. RAHMET DAMLALARI
"MUTASAVVIFIN KİMDİR?"
"Amerika Birleşik Devletlerinde seçim olmuş ve seçimi
Hollywood’un ünlü film yıldızlarından Andy Garcia kazanmış. Bu
sırada içeriye eski başkan Bill Clinton girdi ve yeni başkan Andy
Garcia eski başkan Bill Clinton’a aynen şu soruyu sordu:
"--Mutasavvıfın kimdir?"
Başkan Bill Clinton da aynen şu cevabı verdi:
"--Galip Hasan Kuşcuoğlu’dur."
K. Hakan Bademoğlu.
42
***
Dikkat! Dinde ayrılık yok. Peygamber efendilerimiz şeriatları ile
anılırlar. Cümlesinin dini İslam’dır.
***
43. RAHMET DAMLALARI
ŞU AN ALEMDE YAŞAYAN TEK VARİSİM,
ADIMA GÖREV YAPAN YEGANE VEKİLİM
GALİP EFENDİ’DİR
"Yemyeşil bir sahanın ortasında, yeşil kümbet üzerinde, her yanı
açık, yüksek yüksek kemerler var. Buradaki eşsiz güzellikler
karşısında büyük hayranlık ve şaşkınlık yaşıyorum. Yemyeşil, meyilli
bir yatak üzerinde Hazret-i Resulullah Efendimiz (s.a.v.)
gülümseyerek, gözlerini üç defa açıp kapadı. 35-40 yaşlarında, sıhhatli
ve neşeli idi. Siz de aynı yaşlarda, dinç, gayet mütevazi ve çok sağlıklı
görünüyordunuz. Resulullah Efendimiz (s.t.a.v.) tatlı bir tebessüm, 43
şefkatli bir ses tonu ile:
"--Oğlum! Şu an alemde yaşayan tek varisim, adıma görev
yapan yegane vekilim Galip Efendi’dir. Kendisinden çok
memnunuz. Senin devamlı olarak ettiğin dualar kabul olundu. Bu
işin ifası için, Galip Efendi’nin ömrüne ömür katıldı," dedi.
O anda hemen aklıma geldi; devamlı olarak her namazın ve
zikrimin sonunda ‘ALLAH’ım, Efendime uzun ömür ve imkan ver.
Beni de katibi kıl. Bize anlattığı tüm doğruları aleme anlatalım. Bütün
insanlar bu rahmetten nasiplensin’ temennim ve duamdı.
Resulullah Efendimizin (s.t.a.v.) bu sözünden sonra kümbetin
önünde bir havuz oluştu. Sizlerin üzerinde oturduğunuz yatak tulumba
gibi aşşağı yukarı hafif bir hareketle bu havuza derya gibi su
akıtıyordu ve Resulullah Efendimiz (s.t.a.v.) bana:
"--Oğlum, bu sudan için. Herkese de söyleyin içsinler,
şifadır," buyurdu. O anda çevrede tanıdık derviş yüzler ve
kalabalık insanlar oluşmaya başlıyor ve sudan içmek için gayret
sarf ediyorlar."
44. RAHMET DAMLALARI
16 Mayıs 2000 Antalya, Ahmet Yüce
Teferruatı dosyada mevcut.
***
Biliyorum ki, bu mana çok mana ehlini yersiz düşüncelere
götürecektir. Bu abd-i aciz varlık olur korkusu ile çekinerek yazdım.
Ne yapayımki emr-i peygamberîde bildirmem emrediliyor. Kusura
bakılmasın. Şüphe ediliyor ise HZ. ALLAH’a sorulsun. Yanlış ise
lütfen beni de, manayı gören kardeşlerimi de uyarın. Çünkü dosyada
bu hitaba benzer manalar hayli var. (Abd-i aciz.)
Hazret-i insan olmaya namzet mübarek kardeşim! Bu yolda
Rabbımın senin için yarattığı na-mütenahi rahmetinden nasibin
kadar alman için ihtiyarını kullanman tavsiyemdir. Bilcümle
kudret ve kuvvet yedinde olan Hazret-i ALLAH’ı bir nebze
tanıdın ise yaklaş. Yaklaşamıyor isen, bari hakikatleri inkara
cüret etme. Kul için rahmet olarak halkedilen, hakikat belirtisi
olan sebeplere yaklaş. Yaklaş ki, tertib-i ilahîden istifade edesin.
44
İmanının zuhuru ile ihlaslı, samimi olabiliyor isen, umulur ki
rahmet-i ilâhîyeden nasibin verilir. Rahmet-i ilahiyenin zuhuruna
sebeb niye sen olmayasın?. Sakın, demeyesin, ‘benim yaratılışım,
inanç noksanlığımdan gelen hissiyatım, dinde günah sayılan icraatlara
karşı meylim çok fazla. Öyle zannediyorum ki ben günah işlemek için
yaratıldım!…’ İmanda yer bulamayan, kanun-ı ilâhîye zıt bu inancın
Ehl-i Sünnet itikadı ile çelişkiye düşüyor. Mutasavvifînin aşk yolunda,
Din-i İslam’a yakışmayan, tarik-i müstakimden uzak bu türlü çarpık
inancın değil varlığını, sırat-ı müstakimde izini dahi göremezsin.
Şeriat-i Muham-mediyyede mezheb-i Kaderiye, mezhebi Cebriye
kulun iradesini tanımadığı için Ehl-i Sünnet Vel-cemaat’te ve itikatte
yeri olmadığı gibi, turuk-u aliyyede hakikatle bağdaşmadığı için
kesinlikle reddedilir.
Buna benzer mezhepler ve tarikatlerin zaman zaman
mevcudiyetleri görüldü ise de gerçeğin dışında olmalarından HZ.
ALLAH’ın lütfu keremi ile kaybolmaya müsait idiler. Kayıp
oluyorlar. 21’inci asırda zuhur eden hadiselerde bu gerçekler daha
bariz, bütün çıblaklığı ile görülmeye başladı. Tefsirü’l-Kur’an,
yeryüzünde ve gök yüzündeki ayetlerin zuhuru ile ilahi mana daha
45. RAHMET DAMLALARI
bariz görülmeye başladı. Tek din olan İslamiyet bilinecek, yaşanacak
inşaALLAH. Görülecek ki peygamber efendilerimiz biri
diğerinden üstünlük vasfı olmadan, cümlesi HZ. ALLAH’ın kulu
ve cümlesi emr-i ilahîyi kullarına tebliğ için ALLAH elçileridir.
Dinleri ise İSLAM’dır. Kabile isimleri din ismi değildir.
Hz. ALLAH buyurdu:
"Biz istese idik, sizi bir kabile olarak yaratırdık. Biri birinizi
tanıyasınız diye ayrı ayrı kabile olarak yarattık."
Hayır ve şerri halkeden HZ. ALLAH’tır. Bu icraat-ı ilahiyeyi ve
kulda halk edilen cüz’i iradeyi kaldırmaya kalkışmak gerçeklerden
habersiz zafiyetli imanın icraatıdır.
"Küllü şey’in sebeba" ayetini hatırdan hiç çıkarma. Şu da
mehengin olsun: Sebebler ilah değildir. Hazret-i ALLAH’ın fiilî
sıfatları olup bizatihi değil mecazidir, izafidir...
***
"Her ne kılmışsa adâlettir, Cenâb-ı Kibriyâ; 45
Her kazâya her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm."
***
Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmek şirk olduğu gibi, beşerin
cehlinin mahsulüdür.
Geçmiş zamanda, zamanın güzide politikacılarına bu gerçeği
zevkle ifade ettim. Anlamadık, demediler. Anlıyamadıklarını söylese
idiler anlatırdım. İmanımın özünü oluşturan, Hz. ALLAH’ın noksanlık
ifade eden icraatının bulunmadığı, hoşuna gitsin veya gitmesin, kulun
her icraatında mutlak adalet-i ilahi görülür. Bu adaleti görememek
mü’min olma kabiliyetinden uzak, müslim sıfatı ile yetinen kişilerde
görülen noksanlıktır. Çok kimsenin bilip de yaşantısında hoşuna
gitmeyen tecelliyat-ı ilahiyeleri nefis penceresinden gördüğü ile
yetinen hakikat garipleri yer yüzünde eksik değildir.
Hz. ALLAH’ın adaletini yeteri kadar idrak edemeyen toplumlar
kendilerince haklı olarak bu fakirin manevi vazifemi eleştirdiler.
Manevi vazifeme uygunsuz laflar edildi. Abd-i acize değil de
46. RAHMET DAMLALARI
vazifeme dil uzatıldı. ALLAH kusurlarını affeylesin. Yardımcı olur
diye; insanları esprileri ile aydınlatan, makamları cennet olsun Bektaşi
kardeşimiz ne güzel uyarmış hem cinsini:
***
"Her an noksanlık arardı icraatı ilahiyede, bulamazdı. Bu da
enaniyyetine ters düşerdi. Her şeyde adalet-i ilahiyenin zuhuru..
Hamama gitmişti. Hamam böceklerini görünce, Galileo benzeri,
‘buldum’ diye sevinç çığlığı attı. ‘İşte noksan sıfatını buldum’ diye
sevindi. ‘Her şeye bir mesnet ve neden gösterdin. Bu hamamdaki
böcekleri yaratmaktaki kasdini nasıl izah edeceksin?’ diye,
nefsinin anlamsız zevki ile bilemeden haddi aştı!..
Çok geçmeden tahammülü güç hastalığa tutuldu. Hâzık
hekimler ittifakan dediler ki:
"--Bu ender görülen bir hastalık. Bu hastalığın tek devası beş
adet hamam böceğini diri diri yutacak," deyince:
"--Anladım, getirin," dedi. Beşini de yuttu."
46
***
Bu uyarıcı hikmet-i ilahiyeyi hayli hadiselere götürürler. Gerisini
iç aleminizin kabiliyetine ve Hz. ALLAH’ı noksan sıfattan tenzih
ettiğiniz kadar olan imanınıza bırakıyorum ve buna rağmen tavsiyem:
Sakın, Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmeyesin!...
Hz. ALLAH’a noksan sıfat isnat etmekten sakın. Zatî sıfatına
mekan gösterme, ‘gökte’ diye. Hz. ALLAH zatî sıfatı ile mekandan
münezzehtir. Fiilî sıfatları ile her yerde hazır ve nazırdır. HZ.
ALLAH doğurmamış ve doğurulmamıştır. Eşi, benzeri yoktur.
Olamaz da…
(İhlâs-ı Şerîf)
ALLAH elçileri, peygamber efendilerimizin cesetli olarak
yaşadıkları zaman içerisinde, emr-i ilahi olan şeriat-ı ilahiyeyi
tebliğ eyledikleri emr-i ilâhîyi pürüzsüz imanlarının zuhuru, sadık
kulların kabullenip, maddi ve manevi yaşantılarını ilâhî tebliğe
göre normal devam ettirdikleri tarih boyu görüle gelmiştir. Aksini
47. RAHMET DAMLALARI
iddia gerçek imanla bağdaşamaz. HZ. ALLAH’ın elçileri ruhen
her zaman mevcut olup, yeryüzünde cesetli bulunmadıklarında
Rabbımın tertibi, varisün-Nebî, nedim-i ilâhî olan evliyaları o
zamana uyum sağlayan şer-i şerifi devam ettirmeye vazifelidirler.
Yeterli olmayan inançlarının mahsulünü ehlinden gizleyemediği
meydanda iken, ‘gizliyorum’ zannı ile, avcıdan gizlenen deve kuşu
misali, başını kuma gömer de, bütün vücüdunun dışarıda olduğunu
gafletinden dolayı bilemez. "Mü’minin firasetinden kaçının; onlar
ALLAH’ın nuru ile bakar." ALLAH’tan gayrı ilah arayan gafiller
kendi hatalarından habersiz, çarpık zihniyetlerini ‘başkalarına
kabullendiriyorum’ zannedip, ehlinin nazarından kaçıramayan, akılcı
dini kabul etmeye her haliyle müsait kılınan, fizikten öteye yolu
olmayan, sözde bilge kişi… Ruhlar alemine mahsus kılınan hal
imtihanının madde aleminde cesetlenen rahmeti ve mağfireti ile
bezenmiş imtihan sualine muhatab olan Benî Adem’in ezel-i
ervahdaki geçirdiği imtihanında "Ben sizin Rabbınız değil miyim"
hitabına "EVET" dediğini zannetmiyorum!..
Ruhlar alemindeki imtihanı kazanan, henüz ceset- lenmemiş 47
Benî Adem sonsuz rahmeti ve merhamet-i ilahiyenin dünyada
daha genişletilerek, kulun hayatı boyuna serpilmiş LA İLAHE
İLLALLAH ile başlayıp, emr-i ilahîye imanı kadar uyum
sağlayan, sağladığı uyum kadar iman ehlinin hal imtihanı HZ.
ALLAH’ın fiili sıfatlarının ve bir nebze subuti sıfatlarının Benî
Adem’de zuhurunun tecellisi, zamana göre uyumlu, haramiyyet
dışı güzellikler… Bedevilikten uzaklaşıp, HZ. ALLAH’a şirk
koşmadan, medeni olabilmek, vahy-i ilahîyi tanımayan akılcı din
edinmeden, teknolojiden uzak durmamak, yaratanın yalnız ve
yalnız HZ. ALLAH olduğuna iman etmek…
Beşerin aczi ile uyumlu olmayan, yaratılmışın, ‘yarattık’
kelamının -ALLAH affeylesin- hesabı sorulur ise alenî şirktir.
Maalesef aciz kulların çok sık, bu günahı, düşünmeden, fütursuzca
icra ettiklerini her zaman görmek mümkün. İmanlı kullara uyarım
olsun: "Yaratmak, cevheri ve arazı olmadan bir şeyi meydana
getirmektir."Bu haslet ancak HZ. ALLAH’a mahsustur. Benî beşer
bir şey yapmak için hem cevher hem araza ihtiyaçlı kılınmıştır. Bir
kerpiç yapmak için toprak ve suya muhtaç olduğu gibi…
48. RAHMET DAMLALARI
İçtihatsız bırakılan semavi dinler -ki DİNİ İSLAM’dır- zamana
göre içtihatsız kaldığı zaman nakilden uzaklaşıp akılcı dine
dönüşmüştür. İman zafiyeti çekenler beş duygunun esiri materyalist
olmuşlardır.
Ruhlar aleminde imanla şereflenen ruhlar ise, madde aleminde
imanını tatmin edecek, mana ilminden yoksun bilge kişilerin yanlış
telkinleri ile tatmin olamadıkları gibi, perişanlık çektikleri bir
vakıadır.
Kur’an’ı okur, amma gerçek müfessirin yaşantısından
habersiz, yerdeki ve gökteki ayetlerden habersiz, peygamber
varislerinden habersiz, HZ. ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği,
cümle kullarına ihsan edilen Dîn-i İslâm’ın manasından habersiz
tedrisatla yetişen Benî Adem’i emr-i ilâhînin ölçeğinde ölçersek,
ki, gerçeklerle ölçüye girmeyen bu tür yaşantı, 1200 senedir
içtihatsız, çağ ile uyumlu olamayan tedrisat gerçeği
yansıtamadığından, tatmin olamadıkları çarpık ilmin, ezel-i
ervahla ilgili, iman ehline yansıdığı zaman yaptığı tahribatın
48 neticesinde yetişen talebeleri “taliban ve hizbullahcı” olmaz ise ne
olur?!...
HZ. ALLAH’a tazarru ve niyaz ederim ki: O müslüman
kardeşlerim, inançlarını, günah-ı kebaireye dikkatle, yaşadıkları
asırdaki tertib, tanzim ve emr-i ilahîleri çağa uyumlu olarak
anlayabilselerdi, suçsuz hemcinslerini öldürmenin cihat olmadığını
bilerek yaşarlardı. Zaman geçirmeden, zamana uyumlu İslam’ı
yaşarlar inşaALLAH. Bu perişan halimizden kurtulmak için gene
HZ. ALLAH’a sığınıyoruz. Kurtulmamız için ümit ediyoruz.
Bekliyoruz… Bin iki yüz senedir içtihat yapılmamış. En son ihsan
edilen şeriat-ı Muhammediyeyi asra uygun içtihatla dünyaya
tanıtacak, layık kıldığı toplumların ilgi ve icraatları ile bizlere
ihsan edecek diye sabırla bekliyoruz. Bekliyor dünya!...
İşte tasavvufsuz, tarik-i müstakimsiz, hakikatle ilgisi olmayan
şeriatsız, 1200 senedir içtihat görmemiş tedrisatın dini devamından
bütün insanlık namına da Rabbıma sığınırız...
49. RAHMET DAMLALARI
GALİP EFENDİ’NİN SEYYİT VE ŞERİFLİĞİNİN
TEBLİĞİ
"Tahminen 1983. Kalabalık bir yerde Resulullah (s.a.v.)
Efendimiz konuşmaya başlıyor. Hitab çok tatlı bir ses. Herkes pür
dikkat dinliyoruz. Peygamber Efendimiz bana ismen hitap ediyor:
"--Evlâdım Hacı Muhittin Efendi, iyi dinle! İleride sana lüzum
edecek. Şeyhin üstadın Hacı Galip Hasan Efendi, hem ana ve hem
baba tarafından evlad-ı Resulullahtır," dediler.
Ben çok heyecanlandım. Pür dikkat bütün topluluk dinliyoruz.
49
Aynı ses, aynı hitab tekrar söylendi. Çok duygulandım ve dua ettim.
SEYYİT VE ŞERİF olan efendimin izinden ALLAH bizleri
ayırmasın, diye..."
Hacı Muhittin Coşu – Kütahya
***
Bildirilmesi emredildiği için yazıyorum. Gene de sıkılarak
yazıyorum. Yemin ediyorum, HZ. ALLAH’ın gücü karşısında hiçbir
güce sahip değilim. ‘Gücüm var’ diyenlere de inanma. Düzenbazdır.
Menfaat-ı dünya için sahtekarlığa cüret eder. Böylelerin şerlerinden
ALLAH cümle kullarını korusun. Bu abd-i acize HZ. ALLAH’ın
ihsan ettiği veraset-i Nebî, nedim-i ilahi vazifesine inan.
Peygamber efendilerimizi rahmetine vesile kıldığı gibi, bu abd-i
acizin de vesileden başka bir gücüm yok. Peygamber Efendimiz böyle
buyurmadılar mı: "Ben de sizler gibi beşerim. Unutabilirim.
Yanılabilirim." İyi bilesin de, HZ. ALLAH’a yaşantında, tavrında ve
düşüncelerinde eş ve ortak imiş gibi pozisyona girmediğin gibi, bu
utanç verici tavır takınanları da kesinlikle kabul etme. Bu iman
50. RAHMET DAMLALARI
fukarası kişilerin yanında dahi durma. Onları ıslah edeceğim, diye
yorulma. O hastalığa yakalanmış küfr-i inadî kişinin ilacı henüz beşere
verilmedi... Zamanın mürşidi, telkinleri ile hafifletse de, bu şirk
mikrobu maalesef kökünden kurutulamıyor. Bu ALLAH fakirine
itimat et. Kaybın olmaz. Kazanırsın...
Bazı şeyh efendiler, dervişlerini şeyhinde varlık görerek daha
rahat götürdüklerini iddia etseler de, kanımca bu zamanda bu usul ile
dervişin kemalata eremiyeceğini kesin söyleyebilirim. Bu türlü yollar
kesilmiştir. Bu kesik yola halâ iltifat eden manevi vazifeliler sonunda
doğacak tahribatın mesuliyetini şimdiden kabul etmelidirler!..
Tekrar ediyorum: HZ. ALLAH’ın zatî sıfatlarına mahsus, zuhur
eden sıfatları gene zatına mahsustur. Vesilelerde zuhuru görülse de -ki
görülür- o zuhurat ve tecelliyat beşerin aczi ile mütenasib değildir.
Ancak ve ancak Zat-ı kibriyaya mahsustur.
Bilâ-istisna, kavimler, ümmetler peygamberlerini ve
evliyalarını ilahlaştırdıklarından hataya düştüler. Ümmetlerarası
‘peygamber efendilerimizi yarıştırma gafleti’nin halâ 21’inci
50 asırda devam ettiğini bilge kişilerde dahi görmek mümkün. HZ.
ALLAH bizlerin aczimiz, malumu olduğu için rahmeti ile
bağışlıyor. Biz acizleri de sonsuz rahmet-i ilahiyenin sonsuzluğu
şımartıyor, gibi. Gerçek bu. Lütfen şüpheci olma...
Şu gerçeği belirtmeden geçemiyorum: Galibi Dergahına
müntesip olan dervişlerin ekserisi tahsilli ve İslâmî terbiyesi
yerinde kişilerdir.
Dinde emr-i ilahînin dışına taşmış, yaratılan güzellikleri görse
de umursamayan, dünyadaki insanlara, ALLAH’a inananlara
dahi ‘gavur, kafir, gayr-ı müslim’ damgasını vurmaktan
çekinmeyen, katılaşmış kişiler de toplumumuzu tasvip etmezler.
Katı kurallarına uygun göremedikleri için kabul edemezler...
Emr-i ilahîye samimi intibak etmiş, HZ. ALLAH’a yaptığı
ahdini, Hazret-i Resulullah’a beyatını son nefesine kadar
koruyandır, sadık derviş...
HZ. ALLAH’ın beyan ettiği mü’min, ittika sahibi, mütteki
kişilerdir, derviş. Günah-ı kebaire dışında, çağın nimetlerinden
istifade etmek için cüz’i iradesini kullanmasını bilen, kısmetine,
51. RAHMET DAMLALARI
tembelliğinden rıza gösteriyormuş gibi değil, imanından ihsan
edilene rıza göstermeye çalışandır, derviş...
ALLAH’ın varlığına sözle inanan kişiye, ALLAH’ın Hazret-i
Kur’an’da bildirisine uyarak ‘müslümandır’ deriz. Hayatı Kur’an
tefsirine uyumlu kılınan Peygamberimiz Efendimizin bildirisine göre
‘kardeşimiz’ deriz… İslam olmaya şart yoktur. Mü’min, muttaki ve
derviş olmanın beş esası vardır. Emr-i ilahidir. İman ile islâm’ın lütfen
anlamlarını yerlerinde kullanmayı bilelim. Manaları karıştırmayalım!..
HZ. ALLAH’ın, İslâm’a ait, Kur’an-ı Azimüş-şan’daki bildirisini
dinle de, Din-i İslâm’ı iyi anla:
"Bedeviler dediler ki: iman ettik. De ki: Siz iman etmediniz,
ama ‘müslüman olduk’ deyin. İman henüz kalblerinize
yerleşmedi. Şayet ALLAH’a ve Peygamberine itaat ederseniz
amellerinizden bir şey eksilmez. Muhakkakki, ALLAH çok
esirgeyen, çok bağışlayandır."
(Hucurât Suresi, 14)
51
İlâhi damlaları tekrar yazarken, 1970’lerdeki ihvanımız, Konya’da
ilk nakibimiz merhum Nurettin Tarifçi manevi evladımızın evladı,
mana evlâdımız Arif Tarifçi’den kargo ile gönderilen, merhum
babasının manalarını ve kendisine ait notlarını da aldım. Hepsinden
istifade edilir. Kitabın hacmi müsait olmadığı için dosyaya koydum.
"25.05.1991, Ankara’da efendiyi ziyaretimde, efendi orada
bulunan bir arkadaşa manasını tekrar etmesini söyledi:
Peygamber Efendimizin dergahıma olan müjde ve taltif-i ilâhî ile
beşeri zaafımız olan benliğimizden kurtulup, hikmet damlasının
ummana karıştığının müjdesini HZ. Muhammet Mustafa(s.t.a.v.)
Efendimizi abd-i acizin sahsıma ve dergahıma olan taltif-i ilâhî ve
rahmet-i ilâhiyeden başka düşüncenin inancımda yeri olmadığına sen
de şahit olasın ve istifade edesin inşaALLAH.
(Abd-i aciz.)
O kardeşim şöyle anlatıyordu:
"--Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.) Efendimizi rüyamda gördüm.
Ruhları derecelerine göre ayırıyordu. Sıra bana gelince: ‘Galip
52. RAHMET DAMLALARI
Efendinin dervişiyim’ diye kendimi tanıttım. HZ. Resulullah (s.a.v.)
bana:
"--Galip Efendi benim ashabımdır, onu çok severim. Onun
ashabı da benim ashabımdır. Sen şöyle dur," dedi.
Bu abd-i acizin aczine inandığın gibi, lütfedilen taltif-i ilâhilere de
inan. Samimiyetle inanır isen kazanırsın, kaybın olmaz. İnkarındaki
kazancını gösterebilir misin?!..
52
53. RAHMET DAMLALARI
GÖNÜL ŞİFASININ MERHEMLERİ
"Hikmet mü’minin kayıp malıdır; nerede bulursa alsın" hitabı
sanki benim için lütfedilmişti. Yarım asra yakın not defterime benim
için ihsan edilmişcesine nerede buldum, nerede gördümse gönlüme
hitab eden hikmet damlalarını not aldım ve bu damlalardan feyz
aldım. Rabbıma daha çok fizik ötesi yakınlık duydum. Manevi taltif-i
ilahiye az da olsa nail oldum. Deryâdan bir katra dahi olsa, o hal beni
eşi benzeri olmayan Rabbıma hayran bıraktı...
Bu nîmet-i ilâhîyeyi bizlere getiren ALLAH elçisine de hayran
oluyordum. Tarîk-ı müstakîmi, mekârim-i ahlakı yaşamanın zevkinin 53
başlangıcını iç ve dış alemimde zuhurunu hissediyordum. Kulaktan
dolma, yüzeysel dini bilgiler ister istemez beni düşüncemde ve
icraatımda olsun, bu fakiri terk eder iken, yerlerini fiziküstü,
metafiziğe bırakıyorlardı. Şimdi bu rahmet-i ilâhiyenin mana
zuhurunun yıpıltıları olduğunu daha iyi anlıyorum. Bulduklarım ilâhî
aşkın müstakim olan sıratında sâdece bir damla idi. İşte bu damlaları
kitapçık hâline getirip, cümle ALLAH’ın varlığına inanan kullarına ve
her ne sebepten olur ise bilinmez, inancı yeterli olmayan hemcinsimin
istifâdesine sunmak istiyorum. Yakın mânâ taşıyanları yan yana
getirmedim. Defterime nasıl yazdım ise aynı sıradan yazdım.
HZ. ALLAH’ın Rahmetine vesile kıldığı Peygambe-rimiz
Efendimizle ihsan edilen, yaşadığı asra uyumlu kulları için lütfedilen
şeriata sâhibiz, elhamdü lillah.. ALLAH’ın bahşettiği bu rahmeti de
yeteri kadar anlayamadık. Peygamberimiz Efendimiz’in bizlere örnek,
Kur’an’ı Kerim’in manasının, yaşantısında da zamana göre tefsiri
Kur’an olduğunu bilemedik, bilemezdik. Çünkü, gelmiş ve geçmiş
insanlar ekseriyetle ALLAH elçilerini ilahlaştırdılar. Halâ öyle
değil mi?.
54. RAHMET DAMLALARI
Gene câhiliyet devrinin nefsânî kurallarına yaşantımızı
uydurmaya çalışırcasına, tahkika erememiş, taklitle yetinmiş, akılcı
dini benimsemiş kitleler zamanımızda ekseriyeti oluşturmuyor mu?
Asırlardır hakikate yönelme çabalarımız, manaya dönük, iç açıcı
olamadığı ve gerçeği yansıtmadığından mana pazarında ne tezgahı
kaldı ne de müşterisi... Bu halimizin müsebbibi olarak, zamana uygun
olmayan, içtihatsız kalan şeriatı suçluyoruz da, 1200 küsur senedir
içtihat yapamayan sözde bilge kişileri suçlamıyoruz. ALLAH’ın
bizlere elçileriyle bahşettiği hayat nizâmı olan, her devir içtihada
tâbi şeriati anlayamadığımızdan olsa gerek, dîni suçluyoruz.
Güzellikleri bilemediğimiz için, gafletimizden, habersizce gene
dîni suçluyoruz.
Hakîkati bulmak için gerçeği yaşamak lâzım. Gerçeği yaşamak
içinse evvela Hazret-i ALLAH’a, ve Resulü’ne, varislerine, cümle
kullarına samîmi olmamız lâzım. İşte bizlere, bilgisizce, bilemeden,
yanlış tutum, çarpık icraatlarının, kullarına ihsan edilen gerçeklerden
haliyle uzaklaşmış gördüğüm kadarı ile varisü’n-Nebî, nedim-i ilahi
54 ağırlığını ve mesuliyetini müdrik olan bu abd-i aciz, gerek mesuliyet
duygusundan, gerekse vazife ve vazifenin hazzı, ilahi aşkın zevki ile
bilâ-istisna, ekseri toplumlarda bariz görülen ve asra göre içtihatsız
bırakılmış, her an içtihada lüzumlu Kur’ân ayetleri ve şu alemdeki
zuhuru görülebilen ayetlerin 1200 senedir üzerinde, zamana uygun
içtihat yapılmadığından, iman ehlinin ilerleyen ve her an hızla değişen
bu alemde ehl-i iman ve ehl-i islâmı şaşkına döndüren, hakikat
mahrumiyetinin acısını dindirecek yedi ilaç reçetesini aczimle
yazmaya çalışacağım. Bu reçeteyi kullanırsanhastalığının geçeceğine
inan. Abd-i aciz, aynı hastalığı Rabbımın lütfu ihsanı ile geçirdim.
Aynı reçeteyi samimiyetle uygular isen marazın geçeceğinden şüphen
olmasın. Bu fakir inandım. Hayatım boyu uyguladım. Taltifi ilâhî ile
Rabbıma olan hislerim ve aşkım, hamdim, şükrüm, yerinde icra
edildiği taltifine mazhar oldum. Kulluğumun aczini daha iyi anladım
ve kuvvetin, kudretin yalnız ve yalnız HZ. ALLAH’a mahsus
olduğunun şahidi oldum. Siz de bu gerçeklere acabasız inanın. Zarar
etmezsiniz..
"Nasreddin Hoca damdan düştü. Etrafına toplananlar:
"--Ne oldun, neyin var?" diye sorduklarında, Hoca rahmetullahi
aleyh, cemaate sordu:
55. RAHMET DAMLALARI
"--Siz hiç damdan düştünüz mü?" Cemaat:
"--Hayır," dediler.
"--O zaman damdan düşen gelsin de ona anlatayım. Siz
anlıyamazsınız," buyurdular."
Nur-u aynim, kardeşim! Senin halâ düşmeye devam ettiğin
damdan ben de düştüm. İtimat et bu abd-i acize. Zarar etmezsin.
Bugün çekilen mana yoksunu hastalığının reçetesini yazmaya
çalışacağım. Cüz’i iradeni kullan. Merhemlere dikkat et. Varlık
HZ. ALLAH’a mahsustur. Naçiz şahsına maletme gafletine
düşmeyesin!..
55
59. MAHRUMİYETİN BİRİNCİ İLACI:
HİKMETULLAH VE MARİFETULLAH
Bu Abd-i âciz "ALLAH’ın rızkından yeyiniz" hitâbını mîdeye
giden rızık sanırdım. Lütf-ı ilâhî tecellîsi ile gördüm ki, mânevî rızık
hikmetullah ve mârifetullah imiş. Hazret-i ALLAH Sure-i Yusuf’ta
buyururlar ki:
"Biz Yusuf’a rüyânın tâbirini öğrettik. Ona hikmet verdik.
Biz dilediğimize hikmet veririz. Hikmet verdiklerimize de çok çok
rahmetimizi ihsan ederiz."
59
"Hikmet mü’minin kayıp malıdır; nerede bulursa
alsın."Dikkat edersen "mü’minin" diyor Cenâb-ı Peygamber
Efendimiz; "müslimin" demiyor. Müslim "lâ ilâhe illallah"
diyendir!.. Mü’min o telaffuzun mânâsını bilerek yaşayandır..
"Habîbim, o bedevîlere söyle: ‘İman ettik’ demesinler, ‘İslâm’a
girdik’ desinler." İşte bu mânâdan çok kişileri soyutladık. Bedevîliğe
kaydırdık. Hazret-i ALLAH, Kur’ân-ı Kerîm’in çok yerinde
"EVLİYA" diye açık bildirdiği halde, Türkçe’de her mevzuda
kullanılan, "evliyâ"nın mânâsını yansıtmayan "dost" kelâmını
kullandık. Kur’ân’ın mânâsında yaptığı tahribâtın şimdi acısını
çekiyor ve yaşamak demek câiz ise yaşıyoruz. Bu zarardan kurtulmak
şöyle dursun, kurtulmak da istemiyor gibi bir tutumu benimsedik.
Mü’min zatları ve evliyâullâhı yer yüzünde değil, ticârî kitaplarda
arıyoruz. Bilemiyoruz ki, Hazret-i ALLAH dünyâyı adâleti icâbı bu
rahmetinden hiçbir zaman mahrum etmedi. Etmeyecektir de.. Cümle
kullarında mü’min sıfatının tecellî etmesi için ilm-i tevhit, amel-i
tevhit bizlere de yaşamak ihsan etsin, âmîn.
Evvelce yazmış olduğum "Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik,"
"Tasavvuf ve Zikrullah" ve "Metafizik" adlı eserlerimde, bildiğim
60. RAHMET DAMLALARI
kadarı ile, mârifetullahtan ve hikmetullahtan neden ve nasıl mahrum
edildik veya olduk; dünyâda yaşayan ALLAH’ın kulları ümmet
olarak, millet olarak ehli kitap dahi neden bize düşman oldular;
ALLAH’ımız bir, dînimiz İslam, peygamber efendilerimiz, ALLAH
elçileri kardeştirler, bu düşmanlık, bu ayrılığın anlamı ne; cehlimizle
bu ayrılığın tarih boyu zararını çektiğimiz yetmesin mi bu gerçeği
anlama zamanı gelmedi mi? gibi konuları işledim. Tüm insanların
birini birinden soyutlayan nedenleri az çok müdrikim bu kitapcıkta da
yazmaya çalışacağım. Rabbım muvaffak kılsın, âmîn.
Ahir zaman Nebîsi, ALLAH elçilerinin sonu, Nuru
Muhammedî’nin zuhur vesîlesi, nebîler zincirinin son halakasında
rahmet tecellîsi bâriz görüldüğü halde, biz âciz kullarını rahmet ve
merhametinin tecellî eylediği kemâlâtlı kullarına habîbi Muhammet
Mustafâ (s.t.a.v.) Efendimiz vâsıtası ile lütfedilen şeriat-i garrâya
mâlik olduğumuz halde, dünyâ ve âhiret ihyâ olma rahmetinin fırsatı
verilmişken, diğer ümmetlerin de îman zâfiyetinden dolayı düştükleri
hatâ ve günahlara ümmet olarak bizler de usul ve adetmiş gibi nasıl
60 düştük? Maddede zuhur eden mânâ gerçeklerinden nasıl uzaklaştık?
Niçin geçmişte yaşanan hatâlardan ibret alamadık? Geçmiş
ümmetlerin cümlesini küfürde göstermekle müteselli olduğumuzu
zannettik. ALLAH’a îman etmiş, peygamberinin getirdiği emr-i
ilâhîye, şeriata tâbi olmuş, dîn-i İslam’la şeref-yâb olmuş,
ALLAH’ın îmanlı kullarına, bilmeden haksızlık ettik. ALLAH
kelâmı Hazret-i Kurân’ın bâzı âyetlerinin mânâsını da bu çarpık
düşüncemize göre ayarladık. Hazret-i ALLAH’ın hiçbir kulunu ve
elçilerinin ümmetlerini ayırmadan, rahmeti ile ihyâ ettiğini
anlayamadık. Gazabı ilâhîyi celp ettik. Lütuf ve ihsan olan her
türlü güzelliklerden nasibimizi yeteri kadar alamadığımız gibi,
geri kaldık! Gördüğüm, bildiğim, yaşadığım, îman ettiğim,
Hazret-i Kurân’da, yer ve gökdeki âyetlerde bâriz mânâsı görülen
gerçek leri de umursamadık Rabbımın abd-i âcize lütfettiği
kadarı ile anlatacağım, inşallah.
Sene 2001. Bu abd-i âciz 46 senedir ALLAH’ın verdiği mânevî
vazîfeyi, Nebî vârisi, nedîm-i ilâhî olarak vazîfe ve mesuliyettini
taşıyorum. ALLAH’ın bariz yasakları dışında cümle güzellikler dîn-i
İslâm’ındır. "İslam’dan başka din yoktur" hitâbını iyi anladım.
Peygamberimiz Efendimiz’in getirdiği mekârim-i ahlâkı yaşamak,
61. RAHMET DAMLALARI
yaşadığım kadar anlatmak vazîfemdir, düsturumdur,
rehberimdir, gâyemdir, şeriat-i Muhammedî’dir ve güvencemdir.
Küllü rahmet-i ilâhîdir. Cümle peygamber efendilerimizin tebliğ
eylediği İslamiyet’tir. İslam ise semâvî tek dindir. Başka din
yoktur. "Size din olarak İslâm’ı seçtim, size dîninizi tamamladım"
hitâbı bir cemiyete, bir ferde mahsus özellik taşımaz; umumîdir. Bunu
da yanlış anladık ve yanlış anlattık. "İslam bize özel verildi" zannettik.
Hâlâ aynı enâniyeti taşıyoruz. O hakka dâir menkıbeler uydurduk.
Hâlâ manadan uzak zevkle tabir caiz ise yaşıyoruz. Mevlâ’mız
affetsin. HZ. ALLAH’ın kullarının aczi malumu, merhamet-i
ilâhiye müsâmahalı, rahmeti sonsuz. Samîmi kullarında
samîmiyetine binâen her an tecellîsini görebiliyor isen
kulluğunun, zevkini alırsın. Ama o zevkini başkalarının felâketi ve
mânevî enkazı üzerine kuruyormuş gibi tutumundan dolayı
Hazret-i ALLAH a yakınlık duymanın adâlet dışı olduğunu iyi
bilesin. Hakîkat dışına çıkışımızın işte birinci nedeni budur!...
61
62. RAHMET DAMLALARI
MAHRUMİYETİN İKİNCİ İLACI:
SEMAVİ TEK DİN İSLAM’DIR.
BAŞKA BİR DİN OLMADIĞI HALDE,
NİÇİN PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİ
AYRI AYRI DİNDE GÖSTERMEYE ÇALIŞTIK?
"Peygamber efendilerimizle gönderilen şeriatlar yenisi geldi mi,
eskisi peygamber efendilerimizle birlikte iptal olur" dediler.
Demeyenlere de isrâren dedirdiler. Muhammet ümmeti olarak
62 bilmeden, 1200 senelik içtihatsızlığın nâhoş meyvesinin zuhuru o
küfrü bizler de benimsedik. Bu tür yaşamayı îman ve ihlas zannettik.
Hakîkat dışı "sen, ben" dâvâsından kurtulamadık. Emr-i ilâhîleri
kalıplaştırdık. Enâniyet pazarına sergiledik. Gerçek ve hakikat ehli ile
tarih boyu uyum sağlıyamadık.. Beş duygunun esiri, materyalistlerle
halâ bu üzücü gerçek devam eder. İster istemez, manasız yaşantıları
öyle benimsedik ki… heyhat, küll olarak gerçeği bulup kurtulmak da
istemiyoruz! Sene 2001. Din-i İslam’ın az da olsa gerçekleri dünyada
zuhur etmeye başladı. Hazret-i Kur’ân’ın ALLAH kelâmı olduğunu,
Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafa (s.t.a.v) Efendimizin
hak peygamber olduğunu, dünyada yaşayan ekseri insanlar tasdik eder
oldu. Devam eder inşaALLAH. Hazret-i ALLAH açık ve sarih,
Hazret-i Kur ân da "ALLAH elçilerinin, evvel gelen elçileri tasdik,
sonra gelecekleri müjdeleyici olarak gönderildiğini beyanla,
‘elçilerim arasında ayrılık yapmayın"diye bildirdiği halde, halâ
aksini düşünerek yanlış hükümler verebiliyoruz.
Yukarıda arz ettiğim rahmet ışığı belirmeye başladı. Bu rahmetin
devamı HZ. ALLAH’a tazarru ve niyazımdır.. Dini cehlinden ancak
katı kurallarda görmekle tatmin olup, sonsuz rahmet-i ilâhiyeden
64. RAHMET DAMLALARI
MAHRUMİYETİN ÜÇÜNCÜ İLACI:
DÜŞÜLEN ENANİYET VE VARLIK.
"MUHAMMEDÜN RESULULLAH"
DEMEYENLERE NİÇİN, GAYR-İ MÜSLİM,
KAFİR, GAVUR DEDİK?
ALLAH’ın emrine, Resulü’nün tebliğ ettiği şeriatına bilmeden
muhâlefet ettik. Bizim yaşantımıza benzemeyenlere ibadet ve
taatları bizim yaptığımıza benzemez ise "gayr-i müslimdir,
64 kâfirdir, gavurdur" dedik. ALLAH’ın rahmetini kalıplaştırdık.
İmam mutasavvıf Kuşeyrî’nin îzah ettiği gibi Hazret-i Muhammed
(s.t.a.v.) âlemlere rahmet olarak gönderildi. Elbette doğru. Ama sen bu
rahmeti gazab-ı ilâhîye dönüştürmeye çalışıyorsun. Yapma! İslâmiyet
bu değil.
"Muhammedün resulullah’ demeyen cehenneme gidecek"
fetvâsında ısrârın, hakîkat dışı düşünce ve telkînin ile, âhir zaman
Peygamberi’ni âlemlere rahmet olarak değil de rahmetin
alternatifi imiş gibi göstermeye çalışıyorsun. Sayısız, milyarları
insafsız ve merhametsizce cehenneme at, bunun ismine de
"İslâm" de. Suçları ne imiş bu günahkarların: "Muhammedün
resulullah" dememişler.
İmanın şartındandır: ALLAH’ın cümle elçilerini ve semâvî
kitapları kabul etmedikçe îman etmiş sayılmaz ama bizim hakaretimiz
bu mânâyı yansıtmıyor!
***
Hani, Subaşı maiyyetine emreder:
"--Suçlu olan Bektâşîye, vurun kıçına 200 deynek" diye. Bu hâlin
vehâmetini bilen Bektâşî, Subaşı’na çıkışır da, der ki:
65. RAHMET DAMLALARI
"--Sen ya sayı bilmiyorsun, yahut da kıçın yok!"
***
Bu nükteyi iyi anla.
Kur’ân’ın, İmâm-ı A’zam Hazretleri’nin içtihâdına göre birinci,
İmam Şâfiî Hazretlerine göre ikinci âyetidir: "el-Hamdü lillâhi
Rabbi’l-âlemîn" (Alemlerin Rabbı ALLAH’a hamdolsun). Hazret-
i ALLAH: "Yalnız dünyânın veyâ bir kavmin değil, âlemlerin
terbiyecisi benim" diyor. "Men araf" sırrını iyi anlayasın. Nefsini
bilen ALLAH’ı bilir"demektir. Gâfil olma.
Başkalarının mahvından zevk alanların rahmet-i ilâhîden nasipli
olmaları düşünülebilir mi? İmanın şartı olan Amentü’yü lisânen ve
kalben ikrar etmek, teferruâtını bilmediğin halde senin zâtını mü’min
ediyor da, bu hakkı başka ümmet ve cemaatlere niçin tanımak
istemiyorsun? Hazret-i ALLAH: "Şu peygamberimi tanımadı"
diye zâtını tanıyan kuluna azab etmez. Çünkü ALLAH elçilerinin
vazîfesi ALLAH’ı tanıtmaktır. Elçilerin elçiliklerini kabul etmek îman
65
şartlarındandır. Hangi ALLAH elçisine biat ettinse, söz verdinse o
elçinin getirdiği emr-i ilâhî ile yükümlüsün. Daha sonra gelen ALLAH
elçisinin getirdiği emr-i ilâhîye bağlanmak fevkalâde ilim ve
kemâlâttır. Her yiğidin kârı değildir. Her rahmet, ALLAH’ın
kulu,yaratanını tanısın, diyedir.
En’âm Suresi, ayet 157:
"Yâhut bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok
doğru yolda olurduk’ demiyesiniz diye, işte size de Rabbınızdan
açık bir delil, hidâyet ve rahmet geldi. ALLAH’ın âyetlerini
yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kimdir?
Ayetlerimizden yüz çevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın
en kötüsü ile cezâlandıracağız.”
Ehl-i îman ALLAH’ı bilendir. Ehl-i İslâm ise peygamberinin
getirdiği şeriata tâbi olarak ALLAH’ı bilendir.
Din İslâm’dır. Cümle peygamber efendilerimiz İslâm’ı tebliğ
etmek için lütfedildiler. Tâbi olanlar da müslümandır. Gayrı düşünce
Kur’ân’ın anlamına da ters düşer, îman değildir. ALLAH’ın irâdesine
bağlanmak İslâmiyet’tir. İrâde, dilemesidir. Bu âlem ALLAHU
TEALA Hazretleri’nin ilim ve irâdesinin zuhuru olup, "lev-lâke
66. RAHMET DAMLALARI
levlâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk" (Sen olmasa idin, eflâki
yaratmazdım) hitâbı cümle peygamber efendilerimizi kapsar. Nur-u
Muhammedî’dir. Bir zamâna mahsus olmayıp, bu nur-ı ilâhî kıyâmete
kadar devam edecektir. Hiç şüphen olmasın. ALLAH’ın rahmeti
yalnız bir şahsa, bir zamâna, bir ümmete mahsus değildir kelâmı
kadimi anlayarak oku ve İyi tefekkür et, anlamaya çalış. İşine
gelmeyen hükümleri ‘tefsir ediyorum’ diye, aynı manayı yansıtmayan
kelamlarla değiştirdiğin zaman günaha girdiğin gibi, zatına itimat
edenleri "SIRAT-I MÜSTAKİM" den uzaklaştırıp "GAYRİL-
MAĞDUBİ" ye doğru tarikini gösterdiğini bilesin. Ölçü ve hüküm
ALLAH’a mahsustur. Beşerin ölçüsü ile "ALLAH’tan başka ilah
yoktur" diyene müslüman denir. HZ. ALLAH’ın varlığını hangi
lehce ve lisanla söyler ise söylesin o kişi ALLAH’ın bildirisine göre
müslümandır. Meziyetlerini anlatmaya çalıştığım bu Benî Adem’i
İslâm dışı görmek hakkımız ve haddimiz değildir. Gayri hüküm
ALLAH’a mahsustur.
"Habîbim, sen onları yüzlerinden tanırsın, konuşmalarından
66 daha iyi tanıyacaksın" hitâbını düstur edin. Peygamber
efendilerimizin de ilim ve yetkisi sınırlıdır. "Abdühu ve resulüh."
Cemîsi ALLAH’ın kuludur. İlahlaştırma. ALLAH cümlesini şefî
kılsın. İzlerinden ayırmasın. Amîn.