SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 111
Downloaden Sie, um offline zu lesen
200 MOST COMMON
TURKISH VERBS IN CONTEXT
WITH CONJUGATION TABLES
HALİT DEMİR
KAMAN Turkish Series
Copyright © 2022 Halit Demir
All rights reserved. No part of this publication may be reproduced,
stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any
means, electronic, mechanical, photocopying, recording or otherwise,
without the prior written permission of the author.
Visit the author’s website to see his other titles.
https://www.easyturkishgrammar.com
sevgili
anne ve babama
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 5
INTRODUCTION
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT provides the most common Turkish verbs with conjugations tables for A1 and A2
learners of Turkish.
In this free e-book, you will find the first 100 verbs. They are not ordered according to their frequency, but partly according to their meaning.
The second 100 verbs will be available between 15 and 30 July 2022. You can get the full book from the same link on Google Play Books. If
you preorder it now from https://www.amazon.com/dp/B0B3JD2SRL, you can get it for only $4.90 instead of $9.90. The paperback version
will also be available on Amazon Marketplaces at that time.
The verbs are given with the case suffixes they need for their objects or complements. Each verb is exemplified in 5 sentences. The example
sentences are composed – to a great extent – of the preceding verbs on the list. So, the carefully structured list enables you to recycle the
verbs you have already studied, should you prefer to study them in the given order. If you want to learn a particular verb, you can use the
index.
Most example sentences are simple enough grammatically to be understood and used by A1 and A2 learners, although some might be
longer and slightly challenging. Additionally, each example Turkish sentence has accompanying English translations, some literal so that you
can better understand the Turkish way of constructing and expressing meanings.
Your reviews and suggestions for the second 100 verbs are welcome.
Follow the author's Facebook page for useful learning resources, tips and also special promotions at
https://www.facebook.com/selfstudyreferencebook
Halit Demir
6 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
1. olmak 1. to happen, occur 2. to be, become
‘Az önce korkunç bir şey oldu.’ ‘N’oldu (= Ne oldu), Ali?
‘Something terrible happened some time ago.’ ‘What happened, Ali?’
Birine/Bir şeye ne oldu? What’s happened to sb/sth?
‘Senin eline ne oldu?’ ‘Mutfakta kestim.’
‘What’s happened to your hand?’ ‘I have cut myself in the kitchen.’
Dışarı soğuk. Hasta olursun, oğlum Kalın bir şey giy.
It’s cold outside. You will get sick, son. Put on something thick.
İçeri sıcak oldu. Bir pencere açabilir miyiz, lütfen?
It became warmer inside. Can we please open a window?
Kızım, ‘Ben polis olacağım.’ diyor. 5 yaşında.
My daughter says, ‘I’m going to be a policewoman.’ She’s 5 years old.
note
As you can see, olmak functions as a main and linking verb,
usually translating as to be, or to become. With the preceding
word, the linking verb olmak may translate differently, as on
the following page.
phrases
Olur mu/Oldu mu?
Olur/Oldu.
Olmaz.
Olabilir.
Olamaz.
N’oluyor (= Ne oluyor)?
N’olur (= Ne olur).
N’olur n’olmaz (= Ne olur ne olmaz).
OK?
OK/Yes/All right.
No.
Maybe/Perhaps.
It can’t be.
What’s happening?
I beg you/Please.
Just in case.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
olurum +
olmam –
olur muyum ?
oluyorum
olmuyorum
oluyor muyum
oldum
olmadım
oldum mu
olmuşum
olmamışım
olmuş muyum
olacağım
olmayacağım
olacak mıyım
Sen
olursun
olmazsın
olur musun
oluyorsun
olmuyorsun
oluyor musun
oldun
olmadın
oldun mu
olmuşsun
olmamışsın
olmuş musun
olacaksın
olmayacaksın
olacak mısın
O
olur
olmaz
olur mu
oluyor
olmuyor
oluyor mu
oldu
olmadı
oldu mu
olmuş
olmamış
olmuş mu
olacak
olmayacak
olacak mı
Biz
oluruz
olmayız
olur muyuz
oluyoruz
olmuyoruz
oluyor muyuz
olduk
olmadık
olduk mu
olmuşuz
olmamışız
olmuş muyuz
olacağız
olmayacağız
olacak mıyız
Siz
olursunuz
olmazsınız
olur musunuz
oluyorsunuz
olmuyorsunuz
oluyor musunuz
oldunuz
olmadınız
oldunuz mu
olmuşsunuz
olmamışsınız
olmuş musunuz
olacaksınız
olmayacaksınız
olacak mısınız
Onlar
olurlar
olmazlar
olurlar mı
oluyorlar
olmuyorlar
oluyorlar mı
oldular
olmadılar
oldular mı
olmuşlar
olmamışlar
olmuşlar mı
olacaklar
olmayacaklar
olacaklar mı
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 7
2. -e âşık olmak to fall in love
Ben karıma ilk görüşte âşık oldum. Biz aynı üniversitedeydik.
I fell in love at first sight with my wife. We were at the same university.
‘Sen hiç âşık oldun mu?’ ‘Ben aşka inanmıyorum, dostum.’
‘Have you ever fallen in love?’ ‘I don’t believe in love, man.’
Mert Figen’e âşık olmuş, ama ona söyleyemiyor. Utanıyor.
Mert has fallen in love with Figen, but he can’t tell her. He feels shy.
Mustafa her gördüğü güzel kıza âşık olur. Adam şıpsevdi. *
Mustafa falls in love with every beautiful girl he has seen.
birine âşık (+to be suffix) be in love with someone
Bengü erkek arkadaşına deli gibi âşık. Onu çok seviyor.
Bengü is madly in love with her boyfriend. She loves him so much.
grammar
In the simple present tense, the negatives of ben/biz are formed
differently from those of sen/siz and o/onlar. In ben/biz, the
tense suffix is omitted. The personal suffixes -m and -yız cover
the tense meaning. In sen/siz and on/onlar, the tense suffix
changes to -z.
word forms and phrases
ilk aşk
ilk görüşte aşk
Aşkın gözü kördür.
şıpsevdi *
first love
love at first sight
Love is blind.
used for men who fall in love very quickly.
We put circumflex over the a in âşık, but
we don’t put it over the a in aşk. The
circumflex extends the a in pronunciation.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
âşık olurum
... olmam
... olur muyum
... oluyorum
... olmuyorum
... oluyor muyum
... oldum
... olmadım
... oldum mu
... olmuşum
... olmamışım
... olmuş muyum
... olacağım
... olmayacağım
... olacak mıyım
Sen
... olursun
... olmazsın
... olur musun
... oluyorsun
... olmuyorsun
... oluyor musun
... oldun
... olmadın
... oldun mu
... olmuşsun
... olmamışsın
... olmuş musun
... olacaksın
... olmayacaksın
... olacak mısın
O
... olur
... olmaz
... olur mu
... oluyor
... olmuyor
... oluyor mu
... oldu
... olmadı
... oldu mu
... olmuş
... olmamış
... olmuş mu
... olacak
... olmayacak
... olacak mı
Biz
... oluruz
... olmayız
... olur muyuz
... oluyoruz
... olmuyoruz
... oluyor muyuz
... olduk
... olmadık
... olduk mu
... olmuşuz
... olmamışız
... olmuş muyuz
... olacağız
... olmayacağız
... olacak mıyız
Siz
... olursunuz
... olmazsınız
... olur musunuz
... oluyorsunuz
... olmuyorsunuz
... oluyor musunuz
... oldunuz
... olmadınız
... oldunuz mu
... olmuşsunuz
... olmamışsınız
... olmuş musunuz
... olacaksınız
... olmayacaksınız
... olacak mısınız
Onlar
... olurlar
... olmazlar
... olurlar mı
... oluyorlar
... olmuyorlar
... oluyorlar mı
... oldular
... olmadılar
... oldular mı
... olmuşlar
... olmamışlar
... olmuşlar mı
... olacaklar
... olmayacaklar
... olacaklar mı
8 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
3. memnun olmak to be pleased/glad/happy
Ben bütün derslerimi geçtim. Anne ve babam çok memnun olacaklar.
I have passed all my classes. My parents will be so glad.
verb stem+diğine memnun olmak * to be pleased to do
‘Seni gördüğüme memnun oldum.’ ‘Ben de memnun oldum.’
‘I’m glad to see you.’ ‘I’m glad to see you too.’
-den memnun (+to be suffix) to be pleased with sth/sb
Ülkede hiç kimse hükûmetten memnun değil.
No one in the country is happy with the government.
Caner başarılı bir öğrenci. Öğretmenleri ondan çok memnunlar.
Caner is a successful student. His teachers are very happy with him.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
memnun olurum
... olmam
... olur muyum
... oluyorum
... olmuyorum
... oluyor muyum
... oldum
... olmadım
... oldum mu
... olmuşum
... olmamışım
... olmuş muyum
... olacağım
... olmayacağım
... olacak mıyım
Sen
... olursun
... olmazsın
... olur musun
... oluyorsun
... olmuyorsun
... oluyor musun
... oldun
... olmadın
... oldun mu
... olmuşsun
... olmamışsın
... olmuş musun
... olacaksın
... olmayacaksın
... olacak mısın
O
... olur
... olmaz
... olur mu
... oluyor
... olmuyor
... oluyor mu
... oldu
... olmadı
... oldu mu
... olmuş
... olmamış
... olmuş mu
... olacak
... olmayacak
... olacak mı
Biz
... oluruz
... olmayız
... olur muyuz
... oluyoruz
... olmuyoruz
... oluyor muyuz
... olduk
... olmadık
... olduk mu
... olmuşuz
... olmamışız
... olmuş muyuz
... olacağız
... olmayacağız
... olacak mıyız
Siz
... olursunuz
... olmazsınız
... olur musunuz
... oluyorsunuz
... olmuyorsunuz
... oluyor musunuz
... oldunuz
... olmadınız
... oldunuz mu
... olmuşsunuz
... olmamışsınız
... olmuş musunuz
... olacaksınız
... olmayacaksınız
... olacak mısınız
Onlar
... olurlar
... olmazlar
... olurlar mı
... oluyorlar
... olmuyorlar
... oluyorlar mı
... oldular
... olmadılar
... oldular mı
... olmuşlar
... olmamışlar
... olmuşlar mı
... olacaklar
... olmayacaklar
... olacaklar mı
* grammar
-diğine changes according to person, as in:
singular: 1 gördüğüme 2 gördüğüne 3 gördüğüne
plural: 1 gördüğümüze 2 gördüğünüze 3 gördüklerine
The 2nd and 3rd person singular are identical in form.
word forms and phrases
memnuniyet
memnuniyet verici
memnuniyetle
(Tanıştığımıza) Memnun oldum.
Ben de (memnun oldum).
We also use them to say
goodbye to someone we have
just met for the first time.
satisfaction, pleasure
satisfactory, pleasing
with pleasure
Nice to meet you.
Nice to meet you too.
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 9
4. -i yapmak to do; to make
‘Ev ödevlerini yaptın mı, Orkun?’ ‘Evet, yaptım. Şimdi dışarı çıkabilir miyim?’
‘Have you done your homework, Orkun?’ ‘Yes, I have. Can I go out now?’
Ben İngilizce öğretmeniyim. Siz ne iş yapıyorsunuz?
I’m an English teacher. What do you do for a living?
Annem doğum günüm için çok büyük bir pasta yapmış. Hepiniz davetlisiniz.
My mother has made a very big cake for my birthday. You are all invited.
‘Ne yapıyorsun, hayatım?’ ‘Alışveriş listesi yapıyorum, aşkım.’
‘What are you doing, honey?’ ‘I’m making a shopping list, love.’
Herkes hata yapar. Hiç kimse mükemmel değildir. Hata yapa yapa öğreniriz.
Everyone makes mistakes. Nobody is perfect. We learn by making mistakes.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
yaparım
yapmam
yapar mıyım
yapıyorum
yapmıyorum
yapıyor muyum
yaptım
yapmadım
yaptım mı
yapmışım
yapmamışım
yapmış mıyım
yapacağım
yapmayacağım
yapacak mıyım
Sen
yaparsın
yapmazsın
yapar mısın
yapıyorsun
yapmıyorsun
yapıyor musun
yaptın
yapmadın
yaptın mı
yapmışsın
yapmamışsın
yapmış mısın
yapacaksın
yapmayacaksın
yapacak mısın
O
yapar
yapmaz
yapar mı
yapıyor
yapmıyor
yapıyor mu
yaptı
yapmadı
yaptı mı
yapmış
yapmamış
yapmış mı
yapacak
yapmayacak
yapacak mı
Biz
yaparız
yapmayız
yapar mıyız
yapıyoruz
yapmıyoruz
yapıyor muyuz
yaptık
yapmadık
yaptık mı
yapmışsız
yapmamışız
yapmış mıyız
yapacağız
yapmayacağız
yapacak mıyız
Siz
yaparsınız
yapmazsınız
yapar mısınız
yapıyorsunuz
yapmıyorsunuz
yapıyor musunuz
yapıtınız
yapmadınız
yaptınız mı
yapmışsınız
yapmamışsınız
yapmış mısınız
yapacaksınız
yapmayacaksınız
yapacak mısınız
Onlar
yaparlar
yapmazlar
yapar lar mı
yapıyorlar
yapmıyorlar
yapıyorlar mı
yaptılar
yapmadılar
yaptılar mı
yapmışlar
yapmamışlar
yapmışlar mı
yapacaklar
yapmayacaklar
yapacaklar mı
some common noun + yapmak combinations
pasta yapmak
çay/kahve yapmak
sandviç yapmak
gürültü yapmak
şaka yapmak
iyilik yapmak
alışveriş yapmak
ütü yapmak
temizlik yapmak
banyo yapmak
kahvaltı yapmak
tatil yapmak
piknik yapmak
seks yapmak
make a cake
make tea/coffee
make a sandwich
make a noise
make a joke
do a favour
do the shopping
do the ironing
do the cleaning
have a bath
have breakfast
have a holiday
have a picnic
have sex
10 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
5. -e gitmek to go (i. move/travel ii. attend iii. leave iv. do a particular activity)
Biz yarın öğleden sonra alışverişe gideceğiz. Evde olmayacağız.
We will go shopping tomorrow afternoon. We won’t be at home.
Türkiye’ye hiç gittiniz mi? Ya da bir gün gitmeyi planlıyor musunuz?
Have you ever been to Turkey? Or are you planning to go one day?
arabayla/otobüsle/metroyla gitmek to go by car/bus/metro
‘İşe nasıl gidiyorsun?’ ‘Genellikle metroyla gidiyorum.’
‘How do you go to work?’ ‘I usually go by metro/underground.’
yürüyüşe/yüzmeye gitmek to go for a walk; to go swimming
‘Hafta sonu yüzmeye gidelim mi?’ ‘Olur, gidelim.’
‘Shall we go swimming at the weekend?’ ‘Okay, let’s.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
giderim
gitmem
gider miyim
gidiyorum
gitmiyorum
gidiyor muyum
gittim
gitmedim
gittim mi
gitmişim
gitmemişim
gitmiş miyim
gideceğim
gitmeyeceğim
gidecek miyim
Sen
gidersin
gitmezsin
gider misin
gidiyorsun
gitmiyorsun
gidiyor musun
gittin
gitmedin
gittin mi
gitmişsin
gitmemişsin
gitmiş misin
gideceksin
gitmeyeceksin
gidecek misin
O
gider
gitmez
gider mi
gidiyor
gitmiyor
gidiyor mu
gitti
gitmedi
gitti mi
gitmiş
gitmemiş
gitmiş mi
gidecek
gitmeyecek
gidecek mi
Biz
gideriz
gitmeyiz
gider miyiz
gidiyoruz
gitmiyoruz
gidiyor muyuz
gittik
gitmedik
gittik mi
gitmişiz
gitmemişiz
gitmiş miyiz
gideceğiz
gitmeyeceğiz
gidecek miyiz
Siz
gidersiniz
gitmezsiniz
gider misiniz
gidiyorsunuz
gitmiyorsunuz
gidiyor musunuz
gittiniz
gitmediniz
gittiniz mi
gitmişsiniz
gitmemişsiniz
gitmiş misiniz
gideceksiniz
gitmeyeceksiniz
gidecek misiniz
Onlar
giderler
gitmezler
giderler mi
gidiyorlar
gitmiyorlar
gidiyorlar mı
gittiler
gitmediler
gittiler mi
gitmişler
gitmemişler
gitmişler mi
gidecekler
gitmeyecekler
gidecekler mi
grammar
The suffix -elim (or -alım) in gidelim in the last
example corresponds to the English let’s. If the
verb ends in a vowel, we put a y in between, as
in dinleyelim (let’s listen). In questions (-elim
mi/alım mı?), it corresponds to shall we.
word forms and phrases
expense
departure
departing passengers
sent message/e-mail
How is it going?
gider
gidiş
giden yolcu
giden mesaj/e-posta
Nasıl gidiyor?
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 1
6. -den/-e gelmek to come
‘Çocuklar okuldan geldiler mi?’ ‘5.00’te gelecekler.’
‘Have the kids come back from school?’ ‘They will come back at 5.00.’
‘Siz nereden geliyorsunuz?’ ‘Alışverişten geliyoruz.’
‘Where are you coming from?’ ‘We are coming from shopping.’
Cumhurbaşkanı yarın şehrimize geliyor.
The president is coming to our city tomorrow.
‘Berkan dün gece eve kaçta gelmiş?’ ’11.30’da gelmiş.’
‘What time did Berkan come home last night?’ ‘He came at 11.30.’
‘Akşam yemeğine bana gel.’ ‘Akşam anneme gideceğim.’
‘Come to my place for dinner.’ ‘I’ll go to my mother’s in the evening.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
gelirim
gelmem
gelir miyim
geliyorum
gelmiyorum
geliyor muyum
geldim
gelmedim
geldim mi
gelmişim
gelmemişim
gelmiş miyim
geleceğim
gelmeyeceğim
gelecek miyim
Sen
gelirsin
gelmezsin
gelir misin
geliyorsun
gelmiyorsun
geliyor musun
geldin
gelmedin
geldin mi
gelmişsin
gelmemişsin
gelmiş misin
geleceksin
gelmeyeceksin
gelecek misin
O
gelir
gelmez
gelir mi
geliyor
gelmiyor
geliyor mu
geldi
gelmedi
geldi mi
gelmiş
gelmemiş
gelmiş mi
gelecek
gelmeyecek
gelecek mi
Biz
geliriz
gelmeyiz
gelir miyiz
geliyoruz
gelmiyoruz
geliyor muyuz
geldik
gelmedik
geldik mi
gelmişiz
gelmemişiz
gelmiş miyiz
geleceğiz
gelmeyeceğiz
gelecek miyiz
Siz
gelirsiniz
gelmezsiniz
gelir misiniz
geliyorsunuz
gelmiyorsunuz
geliyor musunuz
geldiniz
gelmediniz
geldiniz mi
gelmişsiniz
gelmemişsiniz
gelmiş misiniz
geleceksiniz
gelmeyeceksiniz
gelecek misiniz
Onlar
gelirler
gelmezler
gelirler mi
geliyorlar
gelmiyorlar
geliyorlar mı
geldiler
gelmediler
geldiler mi
gelmişler
gelmemişler
gelmişler mi
gelecekler
gelmeyecekler
gelecekler mi
grammar
When we conjugate verbs with a single syllable ending in
a consonant in the simple present tense, we add -er/ar as
a tense suffix, except for 13 verbs. These irregular verbs
don’t take the vowel e or a in the tense suffix, but i, ı, u, or
u, depending on the preceding vowel. The verb gel is one
of these 13 verbs. The others are: bilir, verir, alır, kalır,
varır, sanır, ölür, görür, olur, vurur, bulur and durur. You
can find them all in this book.
word forms and phrases
gelir
geliş
gelen yolcu
gelen mesaj
income
arrival
arriving passengers
incoming message
12 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
7. -den/-e dönmek 1. to return (come back; go back) 2. to turn (direction)
Anne ve babam evde değil. İşten henüz dönmediler (= gelmediler).
My parents aren’t at home. They haven’t come back from work yet.
Onlar geçen hafta sonu İzmir’e döndüler.
They went back to İzmir last weekend.
Saat 5.00. Ofise dönmeyeceğim. Eve gideceğim.
It’s 5.00. I won’t go back to the office. I’ll go home.
Düz gidin sonra sağa dönün. Banka sol kolda.
Go straight ahead and then turn right. The bank is on the left hand.
Haritaya göre yanlış sokağa dönmüşüz. Bak.
According to the map, we have turned into the wrong street. Look.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
dönerim
dönmem
döner miyim
dönüyorum
dönmüyorum
dönüyor muyum
döndüm
dönmedim
döndüm mü
dönmüşüm
dönmemişim
dönmüş müyüm
döneceğim
dönmeyeceğim
dönecek miyim
Sen
dönersin
dönmezsin
döner misin
dönüyorsun
dönmüyorsun
dönüyor musun
döndün
dönmedin
döndün mü
dönmüşsün
dönmemişsin
dönmüş müsün
döneceksin
dönmeyeceksin
dönecek misin
O
döner
dönmez
döner mi
dönüyor
dönmüyor
dönüyor mu
döndü
dönmedi
döndü mü
dönmüş
dönmemiş
dönmüş mü
dönecek
dönmeyecek
dönecek mi
Biz
döneriz
dönmeyiz
döner miyiz
dönüyoruz
dönmüyoruz
dönüyor muyuz
döndük
dönmedik
döndük mü
dönmüşüz
dönmemişiz
dönmüş müyüz
döneceğiz
dönmeyeceğiz
dönecek miyiz
Siz
dönersiniz
dönmezsiniz
döner misiniz
dönüyorsunuz
dönmüyorsunuz
dönüyor musunuz
döndünüz
dönmediniz
döndünüz mü
dönmüşsünüz
dönmemişsiniz
dönmüş müsünüz
döneceksiniz
dönmeyeceksiniz
dönecek misiniz
Onlar
dönerler
dönmezler
dönerler mi
dönüyorlar
dönmüyorlar
dönüyorlar mı
döndüler
dönmediler
döndüler mi
dönmüşler
dönmemişler
dönmüşler mi
dönecekler
dönmeyecekler
dönecekler mi
grammar
As you can see in the conjugation table, the personal suffix -ler
(or -lar) precedes the interrogative mi/mı in all tenses. This is
true for all verbs. Actually, you can omit -ler/lar in all forms:
Onlar döner/dönmedi/dönecek mi, etc.
The plural suffix in onlar serves the same purpose. However, you
cannot omit onlar and -ler/lar at the same time, because
otherwise it would not be clear whether the person is o or onlar.
word forms and phrases
dönüş
gidiş dönüş (bileti)
-i iade etmek
1. coming back 2. turning/turn
return/round trip (ticket)
to give something back
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 3
8. -i beklemek to wait for -den beklemek to expect (demand)
Ben hastaneye gidiyorum. Duraktayım, otobüs bekliyorum.
I’m going to the hospital. I’m at the stop waiting for a bus.
Evde değiller. Çıkmışlar. Bizi beklememişler.
They aren’t at home. They have left. They didn’t wait for us.
Özgür’ü dün akşam 8.00’e kadar bekledik. Gelmedi.
We waited for Özgür until 8.00 yesterday evening. He didn’t show up.
Yeni müdür herkesten kusursuz iş bekliyor.
The new director expects excellent work from everybody.
Meltem senden bir özür bekliyor. Biliyorsun, değil mi?
Meltem expects an apology from you. You know that, don’t you?
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
beklerim
beklemem
bekler miyim
bekliyorum
beklemiyorum
bekliyor muyum
bekledim
beklemedim
bekledim mi
beklemişim
beklememişim
beklemiş miyim
bekleyeceğim
beklemeyeceğim
bekleyecek miyim
Sen
beklersin
beklemezsin
bekler misin
bekliyorsun
beklemiyorsun
bekliyor musun
bekledin
beklemedin
bekledin mi
beklemişsin
beklememişsin
beklemiş misin
bekleyeceksin
beklemeyeceksin
bekleyecek misin
O
bekler
beklemez
bekler mi
bekliyor
beklemiyor
bekliyor mu
bekledi
beklemedi
bekledi mi
beklemiş
beklememiş
beklemiş mi
bekleyecek
beklemeyecek
bekleyecek mi
Biz
bekleriz
beklemeyiz
bekler miyiz
bekliyoruz
beklemiyoruz
bekliyor muyuz
bekledik
beklemedik
bekledik mi
beklemişiz
beklememişiz
beklemiş miyiz
bekleyeceğiz
beklemeyeceğiz
bekleyecek miyiz
Siz
beklersiniz
beklemezsiniz
bekler misiniz
bekliyorsunuz
beklemiyorsunuz
bekliyor musunuz
beklediniz
beklemediniz
beklediniz mi
beklemişsiniz
beklememişsiniz
beklemiş misiniz
bekleyeceksiniz
beklemeyeceksiniz
bekleyecek misiniz
Onlar
beklerler
beklemezler
beklerler mi
bekliyorlar
beklemiyorlar
bekliyorlar mı
beklediler
beklemediler
beklediler mi
beklemişler
beklememişler
beklemişler mi
bekleyecekler
beklemeyecekler
bekleyecekler mi
grammar
To conjugate a verb ending in e in the present continuous
tense, omit the e (bekle, söyle) and add -iyor or -üyor,
depending on what is now the last vowel of the verb:
bekliyor, söylüyor.
word forms and phrases
bir saniye/
bir dakika/biraz bekle
bekleme odası
beklenti
beklentisiz
beklentilerini karşılamak
wait a second/minute/
moment
waiting room
expectation
without expectation
to meet your expectations
14 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
9. -e girmek to enter (i. place ii. competition/exam iii. profession/organisation) -i girmek to enter (URL/password)
Hanımefendi, girin ve oturun lütfen. Kapıda beklemeyin. *
Madam, please come in and sit down. Don’t wait at the door.
Bu sene yarışmaya kaç okul giriyor?
How many schools are entering the competition this year?
Siyasete ne zaman girdiniz, Sayın Bakan?
When did you enter politics, Mr Minister?
bir yere …-den girmek to enter a place through …
Hırsız evime arka kapıdan girmiş.
The burglar has entered my house through the back door.
Devam etmek için kullanıcı adınızı ve şifrenizi giriniz.
To continue enter your username and password.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
girerim
girmem
girer miyim
giriyorum
girmiyorum
giriyor muyum
girdim
girmedim
girdim mi
girmişim
girmemişim
girmiş miyim
gireceğim
girmeyeceğim
girecek miyim
Sen
girersin
girmezsin
girer misin
giriyorsun
girmiyorsun
giriyor musun
girdin
girmedin
girdin mi
girmişsin
girmemişsin
girmiş misin
gireceksin
girmeyeceksin
girecek misin
O
girer
girmez
girer mi
giriyor
girmiyor
giriyor mu
girdi
girmedi
girdi mi
girmiş
girmemiş
girmiş mi
girecek
girmeyecek
girecek mi
Biz
gireriz
girmeyiz
girer miyiz
giriyoruz
girmiyoruz
giriyor muyuz
girdik
girmedik
girdik mi
girmişiz
girmemişiz
girmiş miyiz
gireceğiz
girmeyeceğiz
girecek miyiz
Siz
girersiniz
girmezsiniz
girer misiniz
giriyorsunuz
girmiyorsunuz
giriyor musunuz
girdiniz
girmediniz
girdiniz mi
girmişsiniz
girmemişsiniz
girmiş misiniz
gireceksiniz
girmeyeceksiniz
girecek misiniz
Onlar
girerler
girmezler
girerler mi
giriyorlar
girmiyorlar
giriyorlar mı
girdiler
girmediler
girdiler mi
girmişler
girmemişler
girmişler mi
girecekler
girmeyecekler
girecekler mi
* grammar
-(y)in (-ın, -ün, -un) in the first example is the imperative suffix
for the 2nd person plural (siz). We also use it for the 2nd person
singular (sen) when we speak more politely or formally. We can
add an extra -iz if we want to sound even more polite and formal.
word forms and phrases
giriş
ana/ön/arka giriş
otel/sinema girişi
İnternete girmek
bir web sitesine girmek
kapıdan kovsan bacadan girer
entrance
main/front/back entrance
hotel/cinema entrance
to use the Internet
to visit a website
always turns up like a bad penny
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 5
10. -e çıkmak 1. to go out 2. to go up/onto the top of sth -den çıkmak to leave (a place) ile çıkmak to date sb
Biz hafta sonu evi temizledik. Dışarı çıkmadık. Siz bir yere çıktınız mı?
We cleaned the house at the weekend. We didn’t go out. Did you go out anywhere?
Oğlum sandalyeye çıkmış ve dış kapıyı açmış. Henüz 3 yaşında.
My son climbed up on a chair and opened the front door. He’s only 3 years old.
Akşam işten erken çıkacağım, aşkım. İstersen buluşabiliriz.
I’ll leave work early in the evening, love. If you like, we can meet.
‘Sabah evden kaçta çıkıyorsun?’ ‘Saat 7.00’de.’
‘What time did you leave the house in the morning?’ ‘At 7.00 o’clock.’
‘Zeynep biriyle çıkıyor mu?’ ‘İş yerinden Mehmet’le, çıkıyor.’ *
‘Is Zeynep going out with someone?’ ‘She is going out with Mehmet from work.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
çıkarım
çıkmam
çıkar mıyım
çıkıyorum
çıkmıyorum
çıkıyor muyum
çıktım
çıkmadım
çıktım mı
çıkmışım
çıkmamışım
çıkmış mıyım
çıkacağım
çıkmayacağım
çıkacak mıyım
Sen
çıkarsın
çıkmazsın
çıkar mısın
çıkıyorsun
çıkmıyorsun
çıkıyor musun
çıktın
çıkmadın
çıktın mı
çıkmışsın
çıkmamışsın
çıkmış mısın
çıkacaksın
çıkmayacaksın
çıkacak mısın
O
çıkar
çıkmaz
çıkar mı
çıkıyor
çıkmıyor
çıkıyor mu
çıktı
çıkmadı
çıktı mı
çıkmış
çıkmamış
çıkmış mı
çıkacak
çıkmayacak
çıkacak mı
Biz
çıkarız
çıkmayız
çıkar mıyız
çıkıyoruz
çıkmıyoruz
çıkıyor muyuz
çıktık
çıkmadık
çıktık mı
çıkmışız
çıkmamışız
çıkmış mıyız
çıkacağız
çıkmayacağız
çıkacak mıyız
Siz
çıkarsınız
çıkmazsınız
çıkar mısınız
çıkıyorsunuz
çıkmıyorsunuz
çıkıyor musunuz
çıktınız
çıkmadınız
çıktınız mı
çıkmışsınız
çıkmamışsınız
çıkmış mısınız
çıkacaksınız
çıkmayacaksınız
çıkacak mısınız
Onlar
çıkarlar
çıkmazlar
çıkarlar mı
çıkıyorlar
çıkmıyorlar
çıkıyorlar mı
çıktılar
çıkmadılar
çıktılar mı
çıkmışlar
çıkmamışlar
çıkmışlar mı
çıkacaklar
çıkmayacaklar
çıkacaklar mı
* spelling
We usually change the word ile to a suffix (-le
or -la). If the receiving word ends in a vowel, we
put a y in between. We put an apostrophe after
proper names.
word forms and phrases
çıkış
çıkmaz sokak
alışverişe çıkmak
yola çıkmak
exit
dead end
to go shopping
to set off (start to go
somewhere)
16 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
11. -e varmak to arrive (get somewhere)
Biz dün gece eve çok geç vardık. Yolda kaza vardı.
We arrived home very late last night. There was an accident on the road.
Yolculuğunuz nasıldı? İzmir’e saat kaçta vardınız?
How was your journey? What time did you arrive in İzmir?
Sabah evden 7.00’de çıkıyorum. 8.00’de işe varıyorum.
I leave the house at 7.00 in the morning. I arrive at work at 8.00.
Bugün hava çok sıcak. Eve varır varmaz soğuk bir duş alacağım.
It’s too hot today. As soon as I get home, I’ll take a cold shower.
Annemler (= Annemle babam) Ankara’ya sağ salim varmışlar.
My mother and father have arrived safe and sound (= safely) in Ankara.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
varırım
varmam
varır mıyım
varıyorum
varmıyorum
varıyor muyum
vardım
varmadım
vardım mı
varmışım
varmamışım
varmış mıyım
varacağım
varmayacağım
varacak mıyım
Sen
varırsın
varmazsın
varır mısın
varıyorsun
varmıyorsun
varıyor musun
vardın
varmadın
vardın mı
varmışsın
varmamışsın
varmış mısın
varacaksın
varmayacaksın
varacak mısın
O
varır
varmaz
varır mı
varıyor
varmıyor
varıyor mu
vardı
varmadı
vardı mı
varmış
varmamış
varmış mı
varacak
varmayacak
varacak mı
Biz
varırız
varmayız
varır mıyız
varıyoruz
varmıyoruz
varıyor muyuz
vardık
varmadık
vardık mı
varmışız
varmamışız
varmış mıyız
varacağız
varmayacağız
varacak mıyız
Siz
varırsınız
varmazsınız
varır mısınız
varıyorsunuz
varmıyorsunuz
varıyor musunuz
vardınız
varmadınız
vardınız mı
varmışsınız
varmamışsınız
varmış mısınız
varacaksınız
varmayacaksınız
varacak mısınız
Onlar
varırlar
varmazlar
varırlar mı
varıyorlar
varmıyorlar
varıyorlar mı
vardılar
varmadılar
vardılar mı
varmışlar
varmamışlar
varmışlar mı
varacaklar
varmayacaklar
varacaklar mı
grammar
As you can see in the conjugation table, in the -di
past interrogative, all personal suffixes precede mı,
unlike in other tenses. The same is true for all verbs.
word forms and phrases
-e sağ salim varmak
-e vaktinde/zamanında varmak
varış
to arrive safely
to arrive on time
arrival
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 7
12. yatmak to go to bed -e/-de yatmak to lie (flat position) ile yatmak to sleep with someone
Çocuklar, size hâlâ niye yatmadınız mı? Saat 10.00’a geliyor.
Kids, why haven’t you gone to bed yet? It’s almost 10.00 o’clock.
Ben bu gece erken yatacağım. Ofiste çok yoruldum.
I will go to bed early tonight. I got so tired at the office.
Polis! Yere yat. Hemen!
Police! Lie down on the floor/ground. Now!
Erkek kardeşim tüm gün kanepede yatıyor ve futbol seyrediyor.
My brother lies on the sofa all day and watch football.
Adam, ‘Senden başka hiç kimseyle yatmadım.’ diye yemin ediyor.
The man swears, ‘I haven’t slept with anybody except you.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
yatarım
yatmam
yatar mıyım
yatıyorum
yatmıyorum
yatıyor muyum
yattım
yatmadım
yattım mı
yatmışım
yatmamışım
yatmış mıyım
yatacağım
yatmayacağım
yatacak mıyım
Sen
yatarsın
yatmazsın
yatar mısın
yatıyorsun
yatmıyorsun
yatıyor musun
yattın
yatmadın
yattın mı
yatmışsın
yatmamışsın
yatmış mısın
yatacaksın
yatmayacaksın
yatacak mısın
O
yatar
yatmaz
yatar mı
yatıyor
yatmıyor
yatıyor mu
yattı
yatmadı
yattı mı
yatmış
yatmamış
yatmış mı
yatacak
yatmayacak
yatacak mı
Biz
yatarız
yatmayız
yatar mıyız
yatıyoruz
yatmıyoruz
yatıyor muyuz
yattık
yatmadık
yattık mı
yatmışız
yatmamışız
yatmış mıyız
yatacağız
yatmayacağız
yatacak mıyız
Siz
yatarsınız
yatmazsınız
yatar mısınız
yatıyorsunuz
yatmıyorsunuz
yatıyor musunuz
yattınız
yatmadınız
yattınız mı
yatmışsınız
yatmamışsınız
yatmış mısınız
yatacaksınız
yatmayacaksınız
yatacak mısınız
Onlar
yatarlar
yatmazlar
yatarlar mı
yatıyorlar
yatmıyorlar
yatıyorlar mı
yattılar
yatmadılar
yattılar mı
yatmışlar
yatmamışlar
yatmışlar mı
yatacaklar
yatmayacaklar
yatacaklar mı
word forms and phrases
yüzüstü yatmak
sırtüstü yatmak
hasta yatmak
önüne gelenle yatmak
Önüne changes according to
person:
önüme, önüne, önüne;
önümüze, önünüze, önlerine.
to lie face down
to lie on your back
to lie sick
to sleep around
18 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
13. uyumak to sleep
Çocuklar, bebek uyuyor. Gidip odanızda oynayın, tamam mı?
Kids, the baby’s asleep. Go and play in your room, okay?
uyanmak to wake up
Deniz henüz uyanmamış. Dün gece çok geç yattı.
Deniz hasn’t woken up yet. He went to bed too late last night.
-i uyandırmak to wake someone up
Beni niye bu kadar erken uyandırdın? Bugün pazar, anne.
Why have you woken me up so early? Today is Sunday, Mum.
Çocukları uyandırır mısın, hayatım? Okula geç kalacaklar.
Would you wake up the kids, honey? They will be late for school.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
uyurum
uyumam
uyur muyum
uyuyorum
uyumuyorum
uyuyor muyum
uyudum
uyumadım
uyudum mu
uyumuşum
uyumamışım
uyumuş muyum
uyuyacağım
uyumayacağım
uyuyacak mıyım
Sen
uyursun
uyumazsın
uyur musun
uyuyorsun
uyumuyorsun
uyuyor musun
uyudun
uyumadın
uyudun mu
uyumuşsun
uyumamışsın
uyumuş musun
uyuyacaksın
uyumayacaksın
uyuyacak mısın
O
uyur
uyumaz
uyur mu
uyuyor
uyumuyor
uyuyor mu
uyudu
uyumadı
uyudu mu
uyumuş
uyumamış
uyumuş mu
uyuyacak
uyumayacak
uyuyacak mı
Biz
uyuruz
uyumayız
uyur muyuz
uyuyoruz
uyumuyoruz
uyuyor muyuz
uyuduk
uyumadık
uyuduk mu
uyumuşuz
uyumamışız
uyumuş muyuz
uyuyacağız
uyumayacağız
uyuyacak mıyız
Siz
uyursunuz
uyumazsınız
uyur musunuz
uyuyorsunuz
uyumuyorsunuz
uyuyor musunuz
uyudunuz
uyumadınız
uyudunuz mu
uyumuşsunuz
uyumamışsınız
uyumuş musunuz
uyuyacaksınız
uyumayacaksınız
uyuyacak mısınız
Onlar
uyurlar
uyumazlar
uyurlar mı
uyuyorlar
uyumuyorlar
uyuyorlar mı
uyudular
uyumadılar
uyudular mı
uyumuşlar
uyumamışlar
uyumuşlar mı
uyuyacaklar
uyumayacaklar
uyuyacaklar mı
grammar
As you can see in the conjugation table,
in the future tense negative, the buffer
letter y stands between -me (or -ma) and
the tense suffix.
word forms and phrases
uyku
uykulu
uykusuz
uyanık
uyuyakalmak
kestirmek
sleep
sleepy
sleepless
1. awake 2. shrewd
to fall asleep
to have a nap
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 9
14. kalkmak 1. to get up (after sleeping) 2. to leave (bus/train etc) -den kalkmak to get up (stand up)
Arkın geç yatıyor ve geç kalkıyor. Öğleye kadar uyuyor.
Arkın goes to bed late and gets up late. He sleeps until noon.
Erken kalkmışsın. Bir yere mi gideceksin?
You got up early. Will you go somewhere?
Yarın otobüsünüz saat kaçta kalkıyor?
What time does your bus leave tomorrow?
Ali Bey masadan öfkeyle kalktı ve toplantıyı terk etti.
Mr Ali angrily got up from the table and left the meeting.
ayağa kalkmak to rise to your feet
Türkiye’de öğretmen sınıfa girince öğrenciler ayağa kalkarlar.
In Turkey, when teachers come to class, students stand up.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
kalkarım
kalkmam
kalkar mıyım
kalkıyorum
kalkmıyorum
kalkıyor muyum
kalktım
kalkmadım
kalktım mı
kalkmışım
kalkmamışım
kalkmış mıyım
kalkacağım
kalkmayacağım
kalkacak mıyım
Sen
kalkarsın
kalkmazsın
kalkar mısın
kalkıyorsun
kalkmıyorsun
kalkıyor musun
kalktın
kalkmadın
kalktın mı
kalkmışsın
kalkmamışsın
kalkmış mısın
kalkacaksın
kalkmayacaksın
kalkacak mısın
O
kalkar
kalkmaz
kalkar mı
kalkıyor
kalkmıyor
kalkıyor mu
kalktı
kalkmadı
kalktı mı
kalkmış
kalkmamış
kalkmış mı
kalkacak
kalkmayacak
kalkacak mı
Biz
kalkarız
kalkmayız
kalkar mıyız
kalkıyoruz
kalkmıyoruz
kalkıyor muyuz
kalktık
kalkmadık
kalktık mı
kalkmışız
kalkmamışız
kalkmış mıyız
kalkacağız
kalkmayacağız
kalkacak mıyız
Siz
kalkarsınız
kalkmazsınız
kalkar mısınız
kalkıyorsunuz
kalkmıyorsunuz
kalkıyor musunuz
kalktınız
kalkmadınız
kalktınız mı
kalkmışsınız
kalkmamışsınız
kalkmış mısınız
kalkacaksınız
kalkmayacaksınız
kalkacak mısınız
Onlar
kalkarlar
kalkmazlar
kalkarlar mı
kalkıyorlar
kalkmıyorlar
kalkıyorlar mı
kalktılar
kalkmadılar
kalktılar mı
kalkmışlar
kalkmamışlar
kalkmışlar mı
kalkacaklar
kalkmayacaklar
kalkacaklar mı
proverbs
Erken kalkan yol alır.
Öfkeyle kalkan zararla oturur.
Literally: The one who gets up
early goes ahead.
Means: The early bird catches
the worm.
Literally: The one who rises up
in anger sits back in defeat.
Means: You regret what you did
or said in a fit of anger.
20 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
15. -e bakmak 1. to look (i. see ii. search) 2. to look after
Niye sürekli saatine bakıyorsun? Bir yere mi gideceksin?
Why are you always looking at your watch? Are you going somewhere?
‘Ekranda ne görüyorsun?’ ‘Hiç.’ ‘Dikkatli bak.’
‘What can you see on the screen?’ ‘Nothing.’ ‘Look carefully.’
* Hey, bana bak. Seninle konuşuyorum.
Hey, look at me. I’m talking to you.
Saatimi gördün mü? Her yere baktım fakat bulamadım.
Have you seen my watch? I looked everywhere, but I couldn’t find it.
Sizinle gelemem. Öğleden sonra kardeşime bakacağım.
I can’t come with you. I’ll look after my brother/sister in the afternoon.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
bakarım
bakmam
bakar mıyım
bakıyorum
bakmıyorum
bakıyor muyum
baktım
bakmadım
baktım mı
bakmışım
bakmamışım
bakmış mıyım
bakacağım
bakmayacağım
bakacak mıyım
Sen
bakarsın
bakmazsın
bakar mısın
bakıyorsun
bakmıyorsun
bakıyor musun
baktın
bakmadın
baktın mı
bakmışsın
bakmamışsın
bakmış mısın
bakacaksın
bakmayacaksın
bakacak mısın
O
bakar
bakmaz
bakar mı
bakıyor
bakmıyor
bakıyor mu
baktı
bakmadı
baktı mı
bakmış
bakmamış
bakmış mı
bakacak
bakmayacak
bakacak mı
Biz
bakarız
bakmayız
bakar mıyız
bakıyoruz
bakmıyoruz
bakıyor muyuz
baktık
bakmadık
baktık mı
bakmışız
bakmamışız
bakmış mıyız
bakacağız
bakmayacağız
bakacak mıyız
Siz
bakarsınız
bakmazsınız
bakar mısınız
bakıyorsunuz
bakmıyorsunuz
bakıyor musunuz
baktınız
bakmadınız
baktınız mı
bakmışsınız
bakmamışsınız
bakmış mısınız
bakacaksınız
bakmayacaksınız
bakacak mısınız
Onlar
bakarlar
bakmazlar
bakarlar mı
bakıyorlar
bakmıyorlar
bakıyorlar mı
baktılar
bakmadılar
baktılar mı
bakmışlar
bakmamışlar
bakmışlar mı
bakacaklar
bakmayacaklar
bakacaklar mı
* note
Yes, the same spelling, the same meaning, and
almost the same pronunciation.
word forms and phrases
bakıcı
çocuk bakıcısı
birine tepeden bakmak
gözlerini dikip bakmak
Sen kendi işine bak.
Kendine iyi bak.
Bakar mısınız?
carer/caretaker
babysitter
to look down on someone
to stare
Mind your own business.
Take care (of yourself).
Excuse me (to politely get
someone’s attention).
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 1
16. -i görmek to see
Biz bir şey görmedik, Memur Bey. Biz o sırada kafenin dışındaydık.
We didn’t see anything, Officer. We were outside the café at the time.
‘Öğleden sonra öğretmenini göreceğim.’ ‘Niye göreceksin?’
‘I’ll see your teacher in the afternoon.’ ‘Why will you see him?’
Görmüyor musun? Çalışıyorum. Beni rahatsız etme, lütfen.
Can’t you see? I’m working. Don’t disturb me, please.
‘Biletinizi görebilir miyim, lütfen?’ ‘Tabii, buyurun.’ *
‘Can I see your ticket, please?’ ‘Sure, here you are.’
Bugün evime girmişler. Yan komşum lanet olası hırsızları görmüş.
They broke into my house today. My next-door saw the damn burglars.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
görürüm
görmem
görür müyüm
görüyorum
görmüyorum
görüyor muyum
gördüm
görmedim
gördüm mü
görmüşüm
görmemişim
görmüş müyüm
göreceğim
görmeyeceğim
görecek miyim
Sen
görürsün
görmezsin
görür müsün
görüyorsun
görmüyorsun
görüyor musun
gördün
görmedin
gördün mü
görmüşsün
görmemişsin
görmüş müsün
göreceksin
görmeyeceksin
görecek misin
O
görür
görmez
görür mü
görüyor
görmüyor
görüyor mu
gördü
görmedi
gördü mü
görmüş
görmemiş
görmüş mü
görecek
görmeyecek
görecek mi
Biz
görürüz
görmeyiz
görür müyüz
görüyoruz
görmüyoruz
görüyor muyuz
gördük
görmedik
gördük mü
görmüşüz
görmemişiz
görmüş müyüz
göreceğiz
görmeyeceğiz
görecek miyiz
Siz
görürsünüz
görmezsiniz
görür müsünüz
görüyorsunuz
görmüyorsunuz
görüyor musunuz
gördünüz
görmediniz
gördünüz mü
görmüşsünüz
görmemişsiniz
görmüş müsünüz
göreceksiniz
görmeyeceksiniz
görecek misiniz
Onlar
görürler
görmezler
görürler mi
görüyorlar
görmüyorlar
görüyorlar mı
gördüler
görmediler
gördüler mi
görmüşler
görmemişler
görmüşler mi
görecekler
görmeyecekler
görecekler mi
* grammar
The suffix -ebil (or -abil) can be added to any verb stem and
put into any tense – just like the verb bilmek (to know). It can
express ability, possibility, permission, or request. See the next
page for its negative form.
word forms
görüşmek üzere
sonra/yarın görüşürüz
-ile görüşmek
-i görmezden gelmek
öngörü
-i öngörmek
hoşgörü
-i hoş görmek
see you
see you later/tomorrow
to get together
1. to pretend not to see 2. to ignore
foresight
to foresee
tolerance
to tolerate
22 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
17. -i duymak to hear
Sen de tuhaf bir ses duydun mu? Arka bahçede biri olabilir.
Have you heard a strange noise too? It could be someone in the backyard.
Müzik dinliyordum. Seni duyamadım. Ne dedin, kanka? *
I was listening to music. I couldn’t hear you. What did you say, buddy?
Bugün okulu astım. Annem duyarsa beni öldürür.
I have cut school today. If my mother hears about it, she will kill me.
Seni duyuyorum. Sağır değilim. Öyle bağırmana gerek yok.
I can hear you. I’m not deaf. You don’t have to shout like that.
‘Melek, sana seslendim. Beni duymadın mı?’ ‘Hayır, duymadım, anne.’
‘Melek, I called you. Didn’t you hear me?’ ‘No, I didn’t, Mum.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
duyarım
duymam
duyar mıyım
duyuyorum
duymuyorum
duyuyor muyum
duydum
duymadım
duydum mu
duymuşum
duymamışım
duymuş muyum
duyacağım
duymayacağım
duyacak mıyım
Sen
duyarsın
duymazsın
duyar mısın
duyuyorsun
duymuyorsun
duyuyor musun
duydun
duymadın
duydun mu
duymuşsun
duymamışsın
duymuş musun
duyacaksın
duymayacaksın
duyacak mısın
O
duyar
duymaz
duyar mı
duyuyor
duymuyor
duyuyor mu
duydu
duymadı
duydu mu
duymuş
duymamış
duymuş mu
duyacak
duymayacak
duyacak mı
Biz
duyarız
duymayız
duyar mıyız
duyuyoruz
duymuyoruz
duyuyor muyuz
duyduk
duymadık
duyduk mu
duymuşuz
duymamışız
duymuş muyuz
duyacağız
duymayacağız
duyacak mıyız
Siz
duyarsınız
duymazsınız
duyar mısınız
duyuyorsunuz
duymuyorsunuz
duyuyor musunuz
duydunuz
duymadınız
duydunuz mu
duymuşsunuz
duymamışsınız
duymuş musunuz
duyacaksınız
duymayacaksınız
duyacak mısınız
Onlar
duyarlar
duymazlar
duyarlar mı
duyuyorlar
duymuyorlar
duyuyorlar mı
duydular
duymadılar
duydular mı
duymuşlar
duymamışlar
duymuşlar mı
duyacaklar
duymayacaklar
duyacaklar mı
* grammar
We negate -ebil/abil by replacing the bil with
-me/ma: duyabildim; duyamadım.
When -ebil/abil expresses possibility, as in the
first example (olabilir), it is negated differently.
word forms
duyum
duyurmak
duyuru
-i duymazdan gelmek
hearsay
to announce
announcement
1. to pretend not to hear
2. to turn a deaf ear
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 3
18. konuşmak to talk, speak
‘Müsait misin, Zeynep? Konuşabilir miyiz?’ ‘Evet, müsaitim.’
‘Are you free, Zeynep? Can we talk?’ ‘Yes, I’m free.’
Affedersiniz, Türkçe konuşabiliyor musunuz?
Excuse me, can you speak Turkish?
ile konuşmak to talk with/to
Deniz’le konuşur musun? Ev ödevlerini henüz yapmadı.
Will you talk to Deniz? She hasn’t done her homework yet.
hakkında konuşmak to talk about
Onlar sürekli futbol hakkında konuşuyorlar. Çok sıkıcılar.
They are always talking about football. They are too boring.
word forms
konuşma
konuşmacı
konuşma yapmak
konuşkan
havadan sudan konuşmak
saçma sapan konuşmak
speech
speaker
to make/deliver a speech
talkative
to talk about this and that
(lit from weather and water)
to talk nonsense
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
konuşurum
konuşmam
konuşur muyum
konuşuyorum
konuşmuyorum
konuşuyor muyum
konuştum
konuşmadım
konuştum mu
konuşmuşum
konuşmamışım
konuşmuş muyum
konuşacağım
konuşmayacağım
konuşacak mıyım
Sen
konuşursun
konuşmazsın
konuşur musun
konuşuyorsun
konuşmuyorsun
konuşuyor musun
konuştun
konuşmadın
konuştun mu
konuşmuşsun
konuşmamışsın
konuşmuş musun
konuşacaksın
konuşmayacaksın
konuşacak mısın
O
konuşur
konuşmaz
konuşur mu
konuşuyor
konuşmuyor
konuşuyor mu
konuştu
konuşmadı
konuştu mu
konuşmuş
konuşmamış
konuşmuş mu
konuşacak
konuşmayacak
konuşacak mı
Biz
konuşuruz
konuşmayız
konuşur muyuz
konuşuyoruz
konuşmuyoruz
konuşuyor muyuz
konuştuk
konuşmadık
konuştuk mu
konuşmuşuz
konuşmamışız
konuşmuş muyuz
konuşacağız
konuşmayacağız
konuşacak mıyız
Siz
konuşursunuz
konuşmazsınız
konuşur musunuz
konuşuyorsunuz
konuşmuyorsunuz
konuşuyor musunuz
konuştunuz
konuşmadınız
konuştunuz mu
konuşmuşsunuz
konuşmamışsınız
konuşmuş musunuz
konuşacaksınız
konuşmayacaksınız
konuşacak mısınız
Onlar
konuşurlar
konuşmazlar
konuşurlar mı
konuşuyorlar
konuşmuyorlar
konuşuyorlar mı
konuştular
konuşmadılar
konuştular mı
konuşmuşlar
konuşmamışlar
konuşmuşlar mı
konuşacaklar
konuşmayacaklar
konuşacaklar mı
24 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
19. -i dinlemek to listen
Siz ne tür müzik dinliyorsunuz? Ben genellikle pop ve caz dinliyorum.
What kind of music do you listen to? I mostly listen to pop and jazz.
Dinleyin, çocuklar. Size harika bir haberimiz var.
Listen up, kids. We have some great news for you.
Ali’ye ‘Gitme.’ dedim, ama beni dinlemedi. Çok inatçı.
‘Don’t go,’ I said to Ali, but he wouldn’t listen to me. He’s so stubborn.
Sabah haberlerini arabada işe giderken dinliyorum.
I listen to the morning news in the car while I drive to work.
Problemini anlatmak istersen dinlerim. Ben iyi bir dinleyiciyimdir.
If you would like to tell me your problem, I’ll listen. I’m a good listener.
grammar
In Turkish, a transitive verb has an object either without a
suffix or with the accusative suffix -i. If the object refers to
something indefinite or a kind of thing, it doesn’t get a suffix.
If, on the other hand, the object refers to something definite
that our readers or listeners know about, it gets the accusative
suffix -i. In this book, transitive verbs, in both Turkish and
English, are marked [tr] and intransitive verbs are marked
[intr], but not always.
word forms
dinleyici
-i gizlice dinlemek
-i dikkatli dinlemek
-i can kulağıyla dinlemek
listener; audience
to eavesdrop
to listen carefully/intently
to be all ears
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
dinlerim
dinlemem
dinler miyim
dinliyorum
dinlemiyorum
dinliyor muyum
dinledim
dinlemedim
dinledim mi
dinlemişim
dinlememişim
dinlemiş miyim
dinleyeceğim
dinlemeyeceğim
dinleyecek miyim
Sen
dinlersin
dinlemezsin
dinler misin
dinliyorsun
dinlemiyorsun
dinliyor musun
dinledin
dinlemedin
dinledin mi
dinlemişsin
dinlememişsin
dinlemiş misin
dinleyeceksin
dinlemeyeceksin
dinleyecek misin
O
dinler
dinlemez
dinler mi
dinliyor
dinlemiyor
dinliyor mu
dinledi
dinlemedi
dinledi mi
dinlemiş
dinlememiş
dinlemiş mi
dinleyecek
dinlemeyecek
dinleyecek mi
Biz
dinleriz
dinlemeyiz
dinler miyiz
dinliyoruz
dinlemiyoruz
dinliyor muyuz
dinledik
dinlemedik
dinledik mi
dinlemişiz
dinlememişiz
dinlemiş miyiz
dinleyeceğiz
dinlemeyeceğiz
dinleyecek miyiz
Siz
dinlersiniz
dinlemezsiniz
dinler misiniz
dinliyorsunuz
dinlemiyorsunuz
dinliyor musunuz
dinlediniz
dinlemediniz
dinlediniz mi
dinlemişsiniz
dinlememişsiniz
dinlemiş misiniz
dinleyeceksiniz
dinlemeyeceksiniz
dinleyecek misiniz
Onlar
dinlerler
dinlemezler
dinlerler mi
dinliyorlar
dinlemiyorlar
dinliyorlar mı
dinlediler
dinlemediler
dinlediler mi
dinlemişler
dinlememişler
dinlemişler mi
dinleyecekler
dinlemeyecekler
dinleyecekler mi
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 5
20. -i okumak to read okumak to study (a subject) at a university/school
‘Ahmet Altan’ın son kitabını okudun mu?’ ‘Hayır, okumadım.’
‘Have you read Ahmet Altan’s latest book?’ ‘No, I haven’t.’
‘Ne okuyorsun, Veli?’ ‘Şiir okuyorum.’
‘What are you reading, Veli?’ ‘I’m reading a poem.’
Meltem’in İngilizcesi çok iyi. Amerika’da ekonomi okumuş.
Meltem’s English is very good. She studied economics in America.
Kızım Ankara Üniversitesi’nde tıp okuyacak.
My daughter will study medicine at Ankara University.
birine bir şey okumak to read something to somebody
Ablam her gece çocuklarına masal okur.
My older sister reads (bedtime) stories to her children every night.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
okurum
okumam
okur muyum
okuyorum
okumuyorum
okuyor muyum
okudum
okumadım
okudum mu
okumuşum
okumamışım
okumuş muyum
okuyacağım
okumayacağım
okuyacak mıyım
Sen
okursun
okumazsın
okur musun
okuyorsun
okumuyorsun
okuyor musun
okudun
okumadın
okudun mu
okumuşsun
okumamışsın
okumuş musun
okuyacaksın
okumayacaksın
okuyacak mısın
O
okur
okumaz
okur mu
okuyor
okumuyor
okuyor mu
okudu
okumadı
okudu mu
okumuş
okumamış
okumuş mu
okuyacak
okumayacak
okuyacak mı
Biz
okuruz
okumayız
okur muyuz
okuyoruz
okumuyoruz
okuyor muyuz
okuduk
okumadık
okuduk mu
okumuşuz
okumamışız
okumuş muyuz
okuyacağız
okumayacağız
okuyacak mıyız
Siz
okursunuz
okumazsınız
okur musunuz
okuyorsunuz
okumuyorsunuz
okuyor musunuz
okudunuz
okumadınız
okudunuz mu
okumuşsunuz
okumamışsınız
okumuş musunuz
okuyacaksınız
okumayacaksınız
okuyacak mısınız
Onlar
okurlar
okumazlar
okurlar mı
okuyorlar
okumuyorlar
okuyorlar mı
okudular
okumadılar
okudular mı
okumuşlar
okumamışlar
okumuşlar mı
okuyacaklar
okumayacaklar
okuyacaklar mı
word forms and phrases
okur, okuyucu
okur yazar
okumuş
okuma parçası
-i sesli okumak
-i sessiz okumak
dua okumak
bela okumak
birinin aklını okumak
(kendi) bildiğini okumak
birine/bir şeye meydan okumak
reader
literate
well-educated
reading text
to read aloud
to read silently
to say prayer
to curse
to read someone’s mind
to go your own way
to challenge sb/sth
26 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
21. -i yazmak to write; to type yazmak to have words on
Bu kağıda adınızı, soyadınızı ve adresinizi yazar mısınız?
Would you write down your name, surname and address on this piece of paper?
Bu antivirüs programını kim yazmış? Çok başarılı.
Who wrote this anti-virus software? It’s a great success.
Yarın Türkçe dersinde kompozisyon yazacağız.
We are going to write an essay in Turkish class tomorrow.
Bak, kapıda ‘Girilmez’ yazıyor (= diyor). Hadi, gidelim buradan.
Look, it reads (= says) on the door: ‘No Entry’. Let’s get out of here.
not almak to take notes
Bugün tarih dersinde hiç not alamadım. Senin notlarını ödünç alabilir miyim?
I couldn’t take any notes in history class today. Can I borrow your notes?
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
yazarım
yazmam
yazar mıyım
yazıyorum
yazmıyorum
yazıyor muyum
yazdım
yazmadım
yazdım mı
yazmışım
yazmamışım
yazmış mıyım
yazacağım
yazmayacağım
yazacak mıyım
Sen
yazarsın
yazmazsın
yazar mısın
yazıyorsun
yazmıyorsun
yazıyor musun
yazdın
yazmadın
yazdın mı
yazmışsın
yazmamışsın
yazmış mısın
yazacaksın
yazmayacaksın
yazacak mısın
O
yazar
yazmaz
yazar mı
yazıyor
yazmıyor
yazıyor mu
yazdı
yazmadı
yazdı mı
yazmış
yazmamış
yazmış mı
yazacak
yazmayacak
yazacak mı
Biz
yazarız
yazmayız
yazar mıyız
yazıyoruz
yazmıyoruz
yazıyor muyuz
yazdık
yazmadık
yazdık mı
yazmışız
yazmamışız
yazmış mıyız
yazacağız
yazmayacağız
yazacak mıyız
Siz
yazarsınız
yazmazsınız
yazar mısınız
yazıyorsunuz
yazmıyorsunuz
yazıyor musunuz
yazdınız
yazmadınız
yazdınız mı
yazmışsınız
yazmamışsınız
yazmış mısınız
yazacaksınız
yazmayacaksınız
yazacak mısınız
Onlar
yazarlar
yazmazlar
yazarlar mı
yazıyorlar
yazmıyorlar
yazıyorlar mı
yazdılar
yazmadılar
yazdılar mı
yazmışlar
yazmamışlar
yazmışlar mı
yazacaklar
yazmayacaklar
yazacaklar mı
grammar
For new learners, it can be confusing when to use
the accusative -i. We always add it to nouns with
the possessive suffixes and to nouns preceded by
the demonstrative adjective bu, şu or o, as in the
first and second examples.
word forms and phrases
yazı
yazar
yaratıcı yazarlık
yazar kasa
yazgı (= kader)
-e yazılmak
birine yazmak/yazılmak
writing
writer
creative writing
cash register/till
fate
to enrol
to make a move/hit on sb
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 7
22. demek 1. to say 2. to mean (i. have a meaning ii. intend to say sth)
‘Ne dedin, tatlım? Seni duyamadım.’ ‘Ben acıktım, anne dedim.’
‘What did you say, sweetie? I couldn’t hear you.’ ‘I said, I’m hungry, Mum.’
birine bir şey demek to say something to someone
‘Eve gidiyorum.’ demiş Nevin’e. Başka bir şey dememiş.
‘I’m going home,’ s/he said to Nevin. S/he didn’t say anything else.
‘Bu İngilizce kelime ne demek?’ ‘Shelf. Raf demek.’
‘What does this English word mean?’ ‘Shelf. It means raf.’
As you can see in this example, we use demek for the meaning in 2.i.
We use istemek (to want) after demek for the meaning in 2.ii, as in:
Ne demek istiyorsunuz? Sizi anlamıyorum. Daha açık konuşur musunuz?
What do you mean? I can’t understand you. Can you speak more clearly?
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
derim
demem
der miyim
diyorum
demiyorum
diyor muyum
dedim
demedim
dedim mi
demişim
dememişim
demiş miyim
diyeceğim
demeyeceğim
diyecek miyim
Sen
dersin
demezsin
der misin
diyorsun
demiyorsun
diyor musun
dedin
demedin
dedin mi
demişsin
dememişsin
demiş misin
diyeceksin
demeyeceksin
diyecek misin
O
der
demez
der mi
diyor
demiyor
diyor mu
dedi
demedi
dedi mi
demiş
dememiş
demiş mi
diyecek
demeyecek
diyecek mi
Biz
deriz
demeyiz
der miyiz
diyoruz
demiyoruz
diyor muyuz
dedik
demedik
dedik mi
demişiz
dememişiz
demiş miyiz
diyeceğiz
demeyeceğiz
diyecek miyiz
Siz
dersiniz
demezsiniz
der misiniz
diyorsunuz
demiyorsunuz
diyor musunuz
dediniz
demediniz
dediniz mi
demişsiniz
dememişsiniz
demiş misiniz
diyeceksiniz
demeyeceksiniz
diyecek misiniz
Onlar
derler
demezler
derler mi
diyorlar
demiyorlar
diyorlar mı
dediler
demediler
dediler mi
demişler
dememişler
demişler mi
diyecekler
demeyecekler
diyecekler mi
word forms and phrases
demeç
deyim
dedikodu
dedikoducu
dedikodu yapmak
statement
idiom
gossip
gossip (person)
to gossip
28 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
23. -i anlamak to understand; to see
Benim Türkçem iyi değil. Sizi anlayamıyorum. Daha yavaş konuşur musunuz?
My Turkish isn’t good. I can’t understand you. Can you speak more slowly?
Sanırım siz Mert Bey’i yanlış anlamışsınız. Toplantı yarın sabah.
I think you got Mr Mert misunderstood. The meeting is tomorrow morning.
‘Şakamı anlamadın, değil mi?’ ‘Yo, anladım. Hiç komik değildi.’
‘You couldn’t see my joke, could you?’ ‘Yes, I could. It wasn’t funny at all.’
Benim annem beni hiç anlamıyor. Beni hiç dinlemiyor.
My mother never understands me. She never listens to me.
-den anlamak to understand (fact/idea)
Ben futboldan hiç anlamam. Başka bir şey hakkında konuşsak olur mu?
I don’t understand football at all. Do you mind if we talk about something else?
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
anlarım
anlamam
anlar mıyım
anlıyorum
anlamıyorum
anlıyor muyum
anladım
anlamadım
anladım mı
anlamışım
anlamamışım
anlamış mıyım
anlayacağım
anlamayacağım
anlayacak mıyım
Sen
anlarsın
anlamazsın
anlar mısın
anlıyorsun
anlamıyorsun
anlıyor musun
anladın
anlamadın
anladın mı
anlamışsın
anlamamışsın
anlamış mısın
anlayacaksın
anlamayacaksın
anlayacak mısın
O
anlar
anlamaz
anlar mı
anlıyor
anlamıyor
anlıyor mu
anladı
anlamadı
anladı mı
anlamış
anlamamış
anlamış mı
anlayacak
anlamayacak
anlayacak mı
Biz
anlarız
anlamayız
anlar mıyız
anlıyoruz
anlamıyoruz
anlıyor muyuz
anladık
anlamadık
anladık mı
anlamışız
anlamamışım
anlamış mıyız
anlayacağız
anlamayacağız
anlayacak mıyız
Siz
anlarsınız
anlamazsınız
anlar mısınız
anlıyorsunuz
anlamıyorsunuz
anlıyor musunuz
anladınız
anlamadınız
anladınız mı
anlamışsınız
anlamamışsınız
anlamış mısınız
anlayacaksınız
anlamayacaksınız
anlayacak mısınız
Onlar
anlarlar
anlamazlar
anlarlar mı
anlıyorlar
anlamıyorlar
anlıyorlar mı
anladılar
anlamadılar
anladılar mı
anlamışlar
anlamamışlar
anlamışlar mı
anlayacaklar
anlamayacaklar
anlayacaklar mı
grammar
In addition to nouns with the possessive suffixes,
we always add the accusative -i to the personal
pronouns (beni, seni, onu, etc) and to proper
names (of persons, countries, books, films, etc).
word forms
anlayış
anlayışlı
anlayışsız
understanding (i. knowledge
ii. sympathy)
understanding (sympathetic)
inconsiderate
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 9
24. düşünmek to think (use your mind to decide about sth, form an opinion, or imagine sth)
Biraz bekle, düşünüyorum. Bu benim için kolay bir karar değil.
Wait a moment, I’m thinking. This isn’t an easy decision for me.
Bu senin son kararın mı, arkadaşım? İyi düşündün mü?
Is that your final decision, my friend? Have you thought it over?
verb stem+meyi/mayı düşünmek to think about verb+ing
Biz arabamızı değiştirmeyi düşünüyoruz.
We are thinking about changing our car.
See the words we use for the English think in these examples:
‘Pardon, tanışıyor muyuz?’ ‘Hayır, sanmıyorum.’
‘Excuse me, have we met before?’ ‘No, I don’t think so.’
‘Sence yarın Bursaspor Beşiktaş’ı yenebilir mi?’ ‘Bence hayır.’
‘Do you think Bursaspor can beat Beşiktaş tomorrow?’ ‘I think not.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
düşünürüm
düşünmem
düşünür müyüm
düşünüyorum
düşünmüyorum
düşünüyor muyum
düşündüm
düşünmedim
düşündüm mü
düşünmüşüm
düşünmemişim
düşünmüş müyüm
düşüneceğim
düşünmeyeceğim
düşünecek miyim
Sen
düşünürsün
düşünmezsin
düşünür müsün
düşünüyorsun
düşünmüyorsun
düşünüyor musun
düşündün
düşünmedin
düşündün mü
düşünmüşsün
düşünmemişsin
düşünmüş müsün
düşüneceksin
düşünmeyeceksin
düşünecek misin
O
düşünür
düşünmez
düşünür mü
düşünüyor
düşünmüyor
düşünüyor mu
düşündü
düşünmedi
düşündü mü
düşünmüş
düşünmemiş
düşünmüş mü
düşünecek
düşünmeyecek
düşünecek mi
Biz
düşünürüz
düşünmeyiz
düşünür müyüz
düşünüyoruz
düşünmüyoruz
düşünüyor muyuz
düşündük
düşünmedik
düşündük mü
düşünmüşüz
düşünmemişiz
düşünmüş müyüz
düşüneceğiz
düşünmeyeceğiz
düşünecek miyiz
Siz
düşünürsünüz
düşünmezsiniz
düşünür müsünüz
düşünüyorsunuz
düşünmüyorsunuz
düşünüyor musunuz
düşündünüz
düşünmediniz
düşündünüz mü
düşünmüşsünüz
düşünmemişsiniz
düşünmüş müsünüz
düşüneceksiniz
düşünmeyeceksiniz
düşünecek misiniz
Onlar
düşünürler
düşünmezler
düşünürler mi
düşünüyorlar
düşünmüyorlar
düşünüyorlar mı
düşündüler
düşünmediler
düşündüler mi
düşünmüşler
düşünmemişler
düşünmüşler mi
düşünecekler
düşünmeyecekler
düşünecekler mi
word forms and phrases
düşünce
düşünceli
düşüncesiz
Bence
Sence …?
Sanırım/Sanıyorum
Sanmam/Sanmıyorum
Düşünüyorum,
o halde varım.
thought
thoughtful
thoughtless
I think (when you think that
something is true, or will happen)
Do you think …?
I think (when you say that you
believe something is true although
you aren’t sure)
I don’t think so
I think,
therefore I am.
30 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
25. -i bilmek to know (1. have information 2. skill/experience 3. be sure)
Murat uzun zamandır burada çalışıyor. Herkesi tanır ve her şeyi bilir. *
Murat has been working here for a long time. He knows everyone and everything.
Ben Sibel’in soyadını bilmiyorum. Siz biliyor musunuz?
I don’t know Sibel’s surname. Do you know it?
‘Saat kaç biliyor musun?’ ’11.00’e geliyor. Bir yere mi gideceksin?’
‘Do you know what time it is?’ ‘It’s almost 11.00. Are you going somewhere?’
Karım üç yabancı dil biliyor: İngilizce, Fransızca ve İtalyanca.
My wife knows three foreign languages: English, French and Italian.
‘Hafta sonu Beril’in partisine gidecek misin?’ ‘Bilmem. Ya sen?’
‘Will you go to Beril’s party at the weekend?’ ‘I don’t know. What about you?’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
bilirim
bilmem
bilir miyim
biliyorum
bilmiyorum
biliyor muyum
bildim
bilmedim
bildim mi
bilmişim
bilmemişim
bilmiş miyim
bileceğim
bilmeyeceğim
bilecek miyim
Sen
bilirsin
bilmezsin
bilir misin
biliyorsun
bilmiyorsun
biliyor musun
bildin
bilmedin
bildin mi
bilmişsin
bilmemişsin
bilmiş misin
bileceksin
bilmeyeceksin
bilecek misin
O
bilir
bilmez
bilir mi
biliyor
bilmiyor
biliyor mu
bildi
bilmedi
bildi mi
bilmiş
bilmemiş
bilmiş mi
bilecek
bilmeyecek
bilecek mi
Biz
biliriz
bilmeyiz
bilir miyiz
biliyoruz
bilmiyoruz
biliyor muyuz
bildik
bilmedik
bildik mi
bilmişiz
bilmemişiz
bilmiş miyiz
bileceğiz
bilmeyeceğiz
bilecek miyiz
Siz
bilirsiniz
bilmezsiniz
bilir misiniz
biliyorsunuz
bilmiyorsunuz
biliyor musunuz
bildiniz
bilmediniz
bildiniz mi
bilmişsiniz
bilmemişsiniz
bilmiş misiniz
bileceksiniz
bilmeyeceksiniz
bilecek misiniz
Onlar
bilirler
bilmezler
bilirler mi
biliyorlar
bilmiyorlar
biliyorlar mı
bildiler
bilmediler
bildiler mi
bilmişler
bilmemişler
bilmişler mi
bilecekler
bilmeyecekler
bilecekler mi
* note
We use the verb tanımak for know in the
meaning of being familiar with someone. See
#78.
word forms and phrases
bilgi
bilgili
bilim
bilinç
çok bilmiş
Allah bilir!
Bildiğim kadarıyla
Kesin/Net bilmiyorum.
information
knowledgeable
science
consciousness
smart alec/ass
God knows!
As far as I know
I don’t know for sure.
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 1
26. vermek to give
birine bir şey (in the nominative case) vermek
Anne, bize biraz para verir misin? Okuldan sonra sinemaya gideceğiz.
Mum, can you give me some money? We are going to the cinema after school.
‘Bana bir şans daha ver, aşkım.’ ‘Sana hiçbir şey yok. Defol git hayatımdan.’
‘Give me another chance, love.’ ‘I have nothing for you. Get out of my life.’
bir şeyi (in the accusative case) birine vermek
Gamze tüm oyuncak bebeklerini yan komşunun kızına vermiş.
Gamze has given all her dolls to the next-door’s girl.
Telefon numaranı Mustafa’ya verdim. Seni yarın arayacak.
I have given your telephone number to Mustafa. He will call you tomorrow.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
veririm
vermem
verir miyim
veriyorum
vermiyorum
veriyor muyum
verdim
vermedim
verdim mi
vermişim
vermemişim
vermiş miyim
vereceğim
vermeyeceğim
verecek miyim
Sen
verirsin
vermezsin
verir misin
veriyorsun
vermiyorsun
veriyor musun
verdin
vermedin
verdin mi
vermişsin
vermemişsin
vermiş misin
vereceksin
vermeyeceksin
verecek misin
O
verir
vermez
verir mi
veriyor
vermiyor
veriyor mu
verdi
vermedi
verdi mi
vermiş
vermemiş
vermiş mi
verecek
vermeyecek
verecek mi
Biz
veririz
vermeyiz
verir miyiz
veriyoruz
vermiyoruz
veriyor muyuz
verdik
vermedik
verdik mi
vermişiz
vermemişiz
vermiş miyiz
vereceğiz
vermeyeceğiz
verecek miyiz
Siz
verirsiniz
vermezsiniz
verir misiniz
veriyorsunuz
vermiyorsunuz
veriyor musunuz
verdiniz
vermediniz
verdiniz mi
vermişsiniz
vermemişsiniz
vermiş misiniz
vereceksiniz
vermeyeceksiniz
verecek misiniz
Onlar
verirler
vermezler
verirler mi
veriyorlar
vermiyorlar
veriyorlar mı
verdiler
vermediler
verdiler mi
vermişler
vermemişler
vermişler mi
verecekler
vermeyecekler
verecekler mi
some common noun + vermek collocations
tavsiye vermek
örnek vermek
cevap vermek
ümit vermek
öpücük vermek
izin vermek
fikir vermek
bilgi vermek
öncelik vermek
karar vermek
söz vermek
ödünç vermek
kilo vermek
nefes vermek
give advice
give an example
give an answer
give hope
give a kiss
give permission
give an idea
give information
give priority
make a decision
make a promise
lend
lose weight
breathe out
32 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
27. -i almak 1. to take 2. to get, receive -den almak to pick sb/sth up
‘Sen bu dönem Türkçe alacak mısın?’ ‘Hayır, almayacağım. Ya sen?’
‘Are you going to take Turkish this term?’ ‘No, I’m not. What about you?’
Anahtarlarını al. Ben akşam evde olmayacağım.
Take your keys. I won’t be home in the evening.
‘E-postamı aldınız mı?’ ‘Hayır, almadım. Ne zaman gönderdiniz?
‘Have you received my e-mail?’ ‘No, I haven’t. When did you send it?’
Biri masamdan yine faremi almış.
Somebody has taken my mouse off my desk again.
Bugün çocukları okuldan sen alır mısın? Benim 3.00’te bir toplantım var.
Will you pick the kids up from school today? I have a meeting at 3.00.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
alırım
almam
alır mıyım
alıyorum
almıyorum
alıyor muyum
aldım
almadım
aldım mı
almışım
almamışım
almış mıyım
alacağım
almayacağım
alacak mıyım
Sen
alırsın
almazsın
alır mısın
alıyorsun
almıyorsun
alıyor musun
aldın
almadın
aldın mı
almışsın
almamışsın
almış mısın
alacaksın
almayacaksın
alacak mısın
O
alır
almaz
alır mı
alıyor
almıyor
alıyor mu
aldı
almadı
aldı mı
almış
almamış
almış mı
alacak
almayacak
alacak mı
Biz
alırım
almayız
alır mıyız
alıyoruz
almıyoruz
alıyor muyuz
aldık
almadık
aldık mı
almışız
almamışız
almış mıyız
alacağız
almayacağız
alacak mıyız
Siz
alırsınız
almazsınız
alır mısınız
alıyorsunuz
almıyorsunuz
alıyor musunuz
aldınız
almadınız
aldınız mı
almışsınız
almamışsınız
almış mısınız
alacaksınız
almayacaksınız
alacak mısınız
Onlar
alırlar
almazlar
alırlar mı
alıyorlar
almıyorlar
alıyorlar mı
aldılar
almadılar
aldılar mı
almışlar
almamışlar
almışlar mı
alacaklar
almayacaklar
alacaklar mı
some common noun + almak collocations
duş almak
karar almak
risk almak
ders almak
mesaj almak
not almak
zaman almak
uyuşturucu almak
ilaç almak
-i ciddiye almak
-i dikkate almak
kilo almak
-den izin almak
nefes almak
take a shower
take a decision
take a risk
take a class
take a message
take notes
take time
take drugs
take medicine
take sth/sb seriously
take into account
put on weight
get permission
breathe in
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 3
28. -i (satın) almak to buy
‘Daha hızlı bir dizüstü satın alacağım.’ ‘Can geçen hafta i7 almış. Çok memnun.’
‘I will buy a faster laptop.’ ‘Can bought an i7 last week. He’s very happy with it.’
‘Elbiseni nereden aldın? Çok şık.’ ‘Kızılay’da bir mağazadan.’
‘Where did you buy your dress? It’s so elegant.’ ‘In a shop in Kızılay [in Ankara].
birine bir şey almak to buy someone something
Kocam bana hiç çiçek almadı. 10 yıldır evliyiz.
My husband has never bought me flowers. We have been married for 10 years.
bir şeyi 20/50 vb liraya almak to buy something for 20/50 etc liras
‘Bu bluzu 25 liraya aldım.’ ‘A! Sudan ucuz.’
‘I bought this blouse for 25 liras.’ ‘Ah! That’s dirt cheap [lit cheaper than water].’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
satın alırım
satın almam
satın alır mıyım
satın alıyorum
satın almıyorum
satın alıyor muyum
satın aldım
satın almadım
satın aldım mı
satın almışım
satın almamışım
satın almış mıyım
satın alacağım
satın almayacağım
satın alacak mıyım
Sen
satın alırsın
satın almazsın
satın alır mısın
satın alıyorsun
satın almıyorsun
satın alıyor musun
satın aldın
satın almadın
satın aldın mı
satın almışsın
satın almamışsın
satın almış mısın
satın alacaksın
satın almayacaksın
satın alacak mısın
O
satın alır
satın almaz
satın alır mı
satın alıyor
satın almıyor
satın alıyor mu
satın aldı
satın almadı
satın aldı mı
satın almış
satın almamış
satın almış mı
satın alacak
satın almayacak
satın alacak mı
Biz
satın alırım
satın almayız
satın alır mıyız
satın alıyoruz
satın almıyoruz
satın alıyor muyuz
satın aldık
satın almadık
satın aldık mı
satın almışız
satın almamışız
satın almış mıyız
satın alacağız
satın almayacağız
satın alacak mıyız
Siz
satın alırsınız
satın almazsınız
satın alır mısınız
satın alıyorsunuz
satın almıyorsunuz
satın alıyor musunuz
satın aldınız
satın almadınız
aldınız mı
satın almışsınız
satın almamışsınız
satın almış mısınız
satın alacaksınız
satın almayacaksınız
satın alacak mısınız
Onlar
satın alırlar
satın almazlar
satın alırlar mı
satın alıyorlar
satın almıyorlar
satın alıyorlar mı
satın aldılar
satın almadılar
satın aldılar mı
satın almışlar
satın almamışlar
satın almışlar mı
satın alacaklar
satın almayacaklar
satın alacaklar mı
word forms and phrases
(on-line) alışveriş
nakit almak
kredi kartıyla almak
taksitle almak
veresiye almak
ucuza almak
pahalıya almak
indirimden almak
uygun fiyata almak
(online) shopping
to buy in cash
to buy by credit card
to buy on instalments
to buy on credit
to buy at a low price
to buy at a high price
to buy in a sale
to buy at a bargain price
34 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
29. -i satmak to sell (1. offer sth for people to buy 2. give sth in return for money) satmak to be bought by people
O dükkân ikinci el mobilya ve beyaz eşya satıyor. Ben geçen yıl bir masa aldım.
That shop sells second-hand furniture and household appliances. I bought a table last year.
‘Yan daireyi 1.500.000 liraya satmışlar.’ ‘Ya, kime satmışlar?’
‘They have sold the flat next door for 1.500.000 liras.’ ‘Really, who did they sell it to?’
Arabamızı yan komşumuza satacağız. Sıfır bir araba alacağız.
We will sell our car to our next-door neighbour. We will buy a brand-new car.
Son kitabı sadece 100.000 adet satmış. Ben de aldım ama pek beğenmedim.
His/Her last book sold only 100.000 copies. I bought it too, but I didn’t like it much.
birini satmak to sell someone out
O herif kendi çıkarı için herkesi satar. İğrenç bir insan ve siyasetçidir.
That guy sells everyone out for his own interests. He’s a disgusting person and politician.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
satarım
satmam
satar mıyım
satıyorum
satmıyorum
satıyor muyum
sattım
satmadım
sattım mı
satmışım
satmamışım
satmış mıyım
satacağım
satmayacağım
satacak mıyım
Sen
satarsın
satmazsın
satar mısın
satıyorsun
satmıyorsun
satıyor musun
sattın
satmadın
sattın mı
satmışsın
satmamışsın
satmış mısın
satacaksın
satmayacaksın
satacak mısın
O
satar
satmaz
satar mı
satıyor
satmıyor
satıyor mu
sattı
satmadı
sattı mı
satmış
satmamış
satmış mı
satacak
satmayacak
satacak mı
Biz
satarız
satmayız
satar mıyız
satıyoruz
satmıyoruz
satıyor muyuz
sattık
satmadık
sattık mı
satmışız
satmamışız
satmış mıyız
satacağız
satmayacağız
satacak mıyız
Siz
satarsınız
satmazsınız
satar mısınız
satıyorsunuz
satmıyorsunuz
satıyor musunuz
sattınız
satmadınız
sattınız mı
satmışsınız
satmamışsınız
satmış mısınız
satacaksınız
satmayacaksınız
satacak mısınız
Onlar
satarlar
satmazlar
satarlar mı
satıyorlar
satmıyorlar
satıyorlar mı
sattılar
satmadılar
sattılar mı
satmışlar
satmamışlar
satmışlar mı
satacaklar
satmayacaklar
satacaklar mı
word forms and phrases
satıcı
alıcı
satılık
satış elemanı
satış fiyatı
indirim
Satıldı.
Tükendi/Bitti/Kalmadı.
seller
buyer
for sale
shop assistant,
salesperson
selling price
sale (lower price)
Sold.
Sold out.
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 5
30. -i kiralamak to rent
Biz geçen yaz Bodrum’da ev kiraladık. Otelden çok daha ucuzdu.
We rented a house in Bodrum last summer. It was much cheaper than a hotel.
Arabamı sattım. Yenisini satın almayacağım. Kiralayacağım.
I have sold my car. I’m not going to buy a new one. I’ll rent.
Yan daireyi yeni evli bir çift kiralamış.
A newly married couple has rented the flat next-door.
bir şeyi birine kiralamak to rent out something to someone
Antalya’daki yazlıklarını kışın üniversite öğrencilerine kiralıyorlar.
They rent out their summer house in Antalya to university students in winter.
Ev sahibi dairesini bekârlara kiraya vermiyor (= kiralamıyor), maalesef.
The landlord/lady doesn’t rent out his/her flat to single people, unfortunately.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
kiralarım
kiralamam
kiralar mıyım
kiralıyorum
kiralamıyorum
kiralıyor muyum
kiraladım
kiralamadım
kiraladım mı
kiralamışım
kiralamamışım
kiralamış mıyım
kiralayacağım
kiralamayacağım
kiralayacak mıyım
Sen
kiralarsın
kiralamazsın
kiralar mısın
kiralıyorsun
kiralamıyorsun
kiralıyor musun
kiraladın
kiralamadın
kiraladın mı
kiralamışsın
kiralamamışsın
kiralamış mısın
kiralayacaksın
kiralamayacaksın
kiralayacak mısın
O
kiralar
kiralamaz
kiralar mı
kiralıyor
kiralamıyor
kiralıyor mu
kiraladı
kiralamadı
kiraladı mı
kiralamış
kiralamamış
kiralamış mı
kiralayacak
kiralamayacak
kiralayacak mı
Biz
kiralarız
kiralamayız
kiralar mıyız
kiralıyoruz
kiralamıyoruz
kiralıyor muyuz
kiraladık
kiralamadık
kiraladık mı
kiralamışız
kiralamamışız
kiralamış mıyız
kiralayacağız
kiralamayacağız
kiralayacak mıyız
Siz
kiralarsınız
kiralamazsınız
kiralar mısınız
kiralıyorsunuz
kiralamıyorsunuz
kiralıyor musunuz
kiraladınız
kiralamadınız
kiraladınız mı
kiralamışsınız
kiralamamışsınız
kiralamış mısınız
kiralayacaksınız
kiralamayacaksınız
kiralayacak mısınız
Onlar
kiralarlar
kiralamazlar
kiralarlar mı
kiralıyorlar
kiralamıyorlar
kiralıyorlar mı
kiraladılar
kiralamadılar
kiraladılar mı
kiralamışlar
kiralamamışlar
kiralamışlar mı
kiralayacaklar
kiralamayacaklar
kiralayacaklar mı
grammar
To conjugate a verb ending in a in the present
continuous tense, omit the a (kirala, oyna) and
add -ıyor or -uyor, depending on what is now the
last vowel of the verb: kiralıyor, oynuyor.
word forms and phrases
kiralık
kiracı
kira
kira ödemek
kira kontratı
ev sahibi
kiralık daire/araba
for rent
tenant
rent (n)
to pay a rent
rental contract
landlord/lady
rented flat/car
36 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
31. -i sevmek to love; to like
‘Elbiseni sevdim. Rengi çok hoş.’ ‘Teşekkürler. Hafta sonu aldım.’
‘I like your dress. Its colour is so nice.’ ‘Thanks. I bought it at the weekend.’
‘Seni seviyorum. Benimle evlenir misin?’ ‘Ben de seni seviyorum, ama …’
‘I love you. Will you marry me?’ ‘I love you too, but …’
Melis bu hediyeyi çok sevecek. Ahmet Ümit en sevdiği yazar.
Melis will like this gift so much. Ahmet Ümit is her favourite writer.
verb stem+meyi/mayı sevmek to love/like verb+ing
Bütün çocuklar çizgi film seyretmeyi sever.
All children love watching cartoons.
‘Boş vakitlerinizde ne yapmayı seversiniz?’ ‘Alışverişe gitmeyi seviyorum.’
‘What do you like doing in your free time?’ ‘I like going shopping.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
severim
sevmem
sever miyim
seviyorum
sevmiyorum
seviyor muyum
sevdim
sevmedim
sevdim mi
sevmişim
sevmemişim
sevmiş miyim
seveceğim
sevmeyeceğim
sevecek miyim
Sen
seversin
sevmezsin
sever misin
seviyorsun
sevmiyorsun
seviyor musun
sevdin
sevmedin
sevdin mi
sevmişsin
sevmemişsin
sevmiş misin
seveceksin
sevmeyeceksin
sevecek misin
O
sever
sevmez
sever mi
seviyor
sevmiyor
seviyor mu
sevdi
sevmedi
sevdi mi
sevmiş
sevmemiş
sevmiş mi
sevecek
sevmeyecek
sevecek mi
Biz
severiz
sevmeyiz
sever miyiz
seviyoruz
sevmiyoruz
seviyor muyuz
sevdik
sevmedik
sevdik mi
sevmişiz
sevmemişiz
sevmiş miyiz
seveceğiz
sevmeyeceğiz
sevecek miyiz
Siz
seversiniz
sevmezsiniz
sever misiniz
seviyorsunuz
sevmiyorsunuz
seviyor musunuz
sevdiniz
sevmediniz
sevdiniz mi
sevmişsiniz
sevmemişsiniz
sevmiş misiniz
seveceksiniz
sevmeyeceksiniz
sevecek misiniz
Onlar
severler
sevmezler
severler mi
seviyorlar
sevmiyorlar
seviyorlar mı
sevdiler
sevmediler
sevdiler mi
sevmişler
sevmemişler
sevmişler mi
sevecekler
sevmeyecekler
sevecekler mi
word forms and phrases
sevgi
sevgili
sevgisiz
sevinç
sevinçli
seve seve/severek
sevişmek
love
i. boyfriend, or girlfriend
ii. dear (brother/friend)
loveless (marriage/relationship)
joy
joyful
gladly, happily
to make love
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 7
32. -i istemek to want; to would like istemek to ask (for help/advice etc)
Bakar mısınız? Ben bir simit ve çay istiyorum, lütfen.
Excuse me, I would like a simit [similar to a bagel] and a tea, please.
Ben bu oyuncağı istiyorum, anne. Bunu alalım. N’olur!
I want this toy, Mum. Let’s buy this. Please!
‘Biraz daha pasta ister misiniz, çocuklar?’ ‘Evet, isteriz.’ *
‘Do you want some more cake, kids?’ ‘Yes, we do.’
verb stem+mek/mak istemek to want/would like to verb
Canan gelmek istemedi. Evde kalmak istedi.
Canan didn’t want to come. She wanted to stay at home.
‘Senden bir iyilik isteyeceğim, dostum.’ ‘Tabii, dostum. Ne istersen.’
‘I’ll ask you for a favour, mate.’ ‘Sure, mate. Whatever you ask.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
isterim
istemem
ister miyim
istiyorum
istemiyorum
istiyor muyum
istedim
istemedim
istedim mi
istemişim
istememişim
istemiş miyim
isteyeceğim
istemeyeceğim
isteyecek miyim
Sen
istersin
istemezsin
ister misin
istiyorsun
istemiyorsun
istiyor musun
istedin
istemedin
istedin mi
istemişsin
istememişsin
istemiş misin
isteyeceksin
istemeyeceksin
isteyecek misin
O
ister
istemez
ister mi
istiyor
istemiyor
istiyor mu
istedi
istemedi
istedi mi
istemiş
istememiş
istemiş mi
isteyecek
istemeyecek
isteyecek mi
Biz
isteriz
istemeyiz
ister miyiz
istiyoruz
istemiyoruz
istiyor muyuz
istedik
istemedik
istedik mi
istemişiz
istememişiz
istemiş miyiz
isteyeceğiz
istemeyeceğiz
isteyecek miyiz
Siz
istersiniz
istemezsiniz
ister misiniz
istiyorsunuz
istemiyorsunuz
istiyor musunuz
istediniz
istemediniz
istediniz mi
istemişsiniz
istememişsiniz
istemiş misiniz
isteyeceksiniz
istemeyeceksiniz
isteyecek misiniz
Onlar
isterler
istemezler
isterler mi
istiyorlar
istemiyorlar
istiyorlar mı
istediler
istemediler
istediler mi
istemişler
istememişler
istemişler mi
isteyecekler
istemeyecekler
isteyecekler mi
* grammar
In yes/no questions, we repeat the verbs in the answers
(or Hayır, istemeyiz). In Turkish, there are no words like the
English auxiliary verbs am, do, did, etc.
word forms and phrases
istek
istekli
isteksiz
isteyerek
istemeyerek
Nasıl istersen.
Nasıl istersen öyle yap.
want (n), desire
willing
unwilling, reluctant
1. willingly 2. intentionally
1. unwillingly 2. unintentionally
As you wish/please.
Do as you please/Have it your way.
38 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
33. -de çalışmak to work [intr] (do a job/an activity) çalışmak [intr] to operate (machine/equipment)
Ayşe’nin eski kocası makine mühendisi. Bir araba fabrikasında çalışıyor.
Ayşe’s ex-husband is a mechanical engineer. He works in a car factory.
Dayım uzun yıllar Almanya’da Mercedes’te çalışmış.
My (maternal) uncle worked for Mercedes in Germany for many years.
Bu sınavı geçmek için çok çalıştım. 10 gün hiç dışarı çıkmadım.
I worked hard to pass this exam. I never left the house for 10 days.
Bulaşık makinesi çalışmıyor. Lanet makine yine bozuldu.
The dishwasher doesn’t work. The damn machine has broken again.
bir makineyi çalıştırmak [tr] to work a machine
‘İçeri çok sıcak.’ ‘Klimayı çalıştırayım mı?’ ‘İyi olur.’
It’s too hot inside.’ ‘Shall I work the air conditioner?’ ‘That would be nice.’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
çalışırım
çalışmam
çalışır mıyım
çalışıyorum
çalışmıyorum
çalışıyor muyum
çalıştım
çalışmadım
çalıştım mı
çalışmışım
çalışmamışım
çalışmış mıyım
çalışacağım
çalışmayacağım
çalışacak mıyım
Sen
çalışırsın
çalışmazsın
çalışır mısın
çalışıyorsun
çalışmıyorsun
çalışıyor musun
çalıştın
çalışmadın
çalıştın mı
çalışmışsın
çalışmamışsın
çalışmış mısın
çalışacaksın
çalışmayacaksın
çalışacak mısın
O
çalışır
çalışmaz
çalışır mı
çalışıyor
çalışmıyor
çalışıyor mu
çalıştı
çalışmadı
çalıştı mı
çalışmış
çalışmamış
çalışmış mı
çalışacak
çalışmayacak
çalışacak mı
Biz
çalışırız
çalışmayız
çalışır mıyız
çalışıyoruz
çalışmıyoruz
çalışıyor muyuz
çalıştık
çalışmadık
çalıştık mı
çalışmışız
çalışmamışız
çalışmış mıyız
çalışacağız
çalışmayacağız
çalışacak mıyız
Siz
çalışırsınız
çalışmazsınız
çalışır mısınız
çalışıyorsunuz
çalışmıyorsunuz
çalışıyor musunuz
çalıştınız
çalışmadınız
çalıştınız mı
çalışmışsınız
çalışmamışsınız
çalışmış mısınız
çalışacaksınız
çalışmayacaksınız
çalışacak mısınız
Onlar
çalışırlar
çalışmazlar
çalışırlar mı
çalışıyorlar
çalışmıyorlar
çalışıyorlar mı
çalıştılar
çalışmadılar
çalıştılar mı
çalışmışlar
çalışmamışlar
çalışmışlar mı
çalışacaklar
çalışmayacaklar
çalışacaklar mı
grammar
The suffix -ayım (or -eyim) in interrogative
sentences means shall I?, as you can see in
the last example.
In affirmative sentences, it means let me:
Size yardım edeyim (Let me help you).
word forms and phrases
çalışkan
çalışan
çalışan anneler
çalışma
çalışma saatleri
hard-working
employee
working mothers
study (n); working
working hours
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 9
34. başlamak [intr] to start (happening) -e başlamak to start (doing sth)
‘Film yeni başladı. Gel, birlikte izleyelim, aşkım.’ ‘Geliyorum.’
‘The film has just started. Come, let’s watch it together, love.’ ‘I’m coming.’
Ben gelecek pazartesi yeni bir işe başlayacağım.
I’ll start a new job next Monday.
verb stem+meye/maya başlamak to start verb+ing/start to verb sth
Siz Türkçe öğrenmeye ne zaman başladınız?
When did you start learning Turkish?
-i başlatmak [tr] to make something start happening
Kavgayı Alp başlatmamış, Berk başlatmış. Diğer öğrenciler de öyle diyor.
Ozan didn’t start the fight, Berk did. Other students say that too.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
başlarım
başlamam
başlar mıyım
başlıyorum
başlamıyorum
başlıyor muyum
başladım
başlamadım
başladım mı
başlamışım
başlamamışım
başlamış mıyım
başlayacağım
başlamayacağım
başlayacak mıyım
Sen
başlarsın
başlamazsın
başlar mısın
başlıyorsun
başlamıyorsun
başlıyor musun
başladın
başlamadın
başladın mı
başlamışsın
başlamamışsın
başlamış mısın
başlayacaksın
başlamayacaksın
başlayacak mısın
O
başlar
başlamaz
başlar mı
başlıyor
başlamıyor
başlıyor mu
başladı
başlamadı
başladı mı
başlamış
başlamamış
başlamış mı
başlayacak
başlamayacak
başlayacak mı
Biz
başlarız
başlamayız
başlar mıyız
başlıyoruz
başlamıyoruz
başlıyor muyuz
başladık
başlamadık
başladık mı
başlamışız
başlamamışız
başlamış mıyız
başlayacağız
başlamayacağız
başlayacak mıyız
Siz
başlarsınız
başlamazsınız
başlar mısınız
başlıyorsunuz
başlamıyorsunuz
başlıyor musunuz
başladınız
başlamadınız
başladınız mı
başlamışsınız
başlamamışsınız
başlamış mısınız
başlayacaksınız
başlamayacaksınız
başlayacak mısınız
Onlar
başlarlar
başlamazlar
başlarlar mı
başlıyorlar
başlamıyorlar
başlıyorlar mı
başladılar
başlamadılar
başladılar mı
başlamışlar
başlamamışlar
başlamışlar mı
başlayacaklar
başlamayacaklar
başlayacaklar mı
word forms and phrases
baş
filmin başı
ilk başta/başlarda
(ay/yıl) başında
yeni bir başlangıç
baştan sona
başlamak üzere
güne başlamak
beginning (the first part of sth)
the beginning of the film
in the beginning
at the beginning of (the month/year)
a new beginning
from beginning to end
be about to start
to start the day
40 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
35. durmak [intr] to stop
Biraz durabilir miyiz? Ben çok yoruldum. Bir saattir yürüyoruz.
Can we stop for a while? I got too tired. We have been working for an hour.
Yağmur durmuş, millet. Hazırlanıp çıkalım. Haydi, acele edin.
The rain has stopped, guys. Let’s get ready and go. Come on, hurry up.
Benzinlikte durur musun? Ben tuvalete gideceğim.
Can you stop at the oil/gas station. I’ll go to the toilet.
-i durdurmak [tr] to stop
‘Niye durdun?’ ‘Bak, polis bütün arabaları durduruyor.’
‘Why did you stop?’ ‘Look, the police are stopping all the cars.’
N’oldu (= Ne oldu)? Hakem maçı niye durdurdu yine?
What’s happened? Why has the referee stopped the match/game again?
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
dururum
durmam
durur muyum
duruyorum
durmuyorum
duruyor muyum
durdum
durmadım
durdum mu
durmuşum
durmamışım
durmuş muyum
duracağım
durmayacağım
duracak mıyım
Sen
durursun
durmazsın
durur musun
duruyorsun
durmuyorsun
duruyor musun
durdun
durmadın
durdun mu
durmuşsun
durmamışsın
durmuş musun
duracaksın
durmayacaksın
duracak mısın
O
durur
durmaz
durur mu
duruyor
durmuyor
duruyor mu
durdu
durmadı
durdu mu
durmuş
durmamış
durmuş mu
duracak
durmayacak
duracak mı
Biz
dururuz
durmayız
durur muyuz
duruyoruz
durmuyoruz
duruyor muyuz
durduk
durmadık
durduk mu
durmuşuz
durmamışız
durmuş muyuz
duracağız
durmayacağız
duracak mıyız
Siz
durursunuz
durmazsınız
durur musunuz
duruyorsunuz
durmuyorsunuz
duruyor musunuz
durdunuz
durmadınız
durdunuz mu
durmuşsunuz
durmamışsınız
durmuş musunuz
duracaksınız
durmayacaksınız
duracak mısınız
Onlar
dururlar
durmazlar
dururlar mı
duruyorlar
durmuyorlar
duruyorlar mı
durdular
durmadılar
durdular mı
durmuşlar
durmamışlar
durmuşlar mı
duracaklar
durmayacaklar
duracaklar mı
word forms and phrases
durmaksızın
durmaksızın konuşmak
durak
otobüs durağı
dur işareti
nonstop (adv), continuously
to talk nonstop
stop (bus/train)
bus stop
stop sign
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 1
36. yorulmak to get tired
Ben bugün bayağı yorulmuşum. Ofiste gün boyu toplantılarım vardı.
I got quite tired today. I had meetings at the office all day.
Benim bacaklarım yoruldu. Biraz dinlenebilir miyiz?
My legs are tired. Can we rest for a while?
verb+mekten/maktan yorulmak to be tired from verb+ing
Bütün gün evi temizlemekten çok yorulduk.
We were exhausted from cleaning the house all day.
verb+mekten/maktan yorulmak to be tired of verb+ing
Seninle sürekli tartışmaktan yoruldum. Her şeye itiraz ediyorsun.
I’m tired of arguing with you all the time. You contradict everything.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
yorulurum
yorulmam
yorulur muyum
yoruluyorum
yorulmuyorum
yoruluyor muyum
yoruldum
yorulmadım
yoruldum mu
yorulmuşum
yorulmamışım
yorulmuş muyum
yorulacağım
yorulmayacağım
yorulacak mıyım
Sen
yorulursun
yorulmazsın
yorulur musun
yoruluyorsun
yorulmuyorsun
yoruluyor musun
yoruldun
yorulmadın
yoruldun mu
yorulmuşsun
yorulmamışsın
yorulmuş musun
yorulacaksın
yorulmayacaksın
yorulacak mısın
O
yorulur
yorulmaz
yorulur mu
yoruluyor
yorulmuyor
yoruluyor mu
yoruldu
yorulmadı
yoruldu mu
yorulmuş
yorulmamış
yorulmuş mu
yorulacak
yorulmayacak
yorulacak mı
Biz
yoruluruz
yorulmayız
yorulur muyuz
yoruluyoruz
yorulmuyoruz
yoruluyor muyuz
yorulduk
yorulmadık
yorulduk mu
yorulmuşuz
yorulmamışız
yorulmuş muyuz
yorulacağız
yorulmayacağız
yorulacak mıyız
Siz
yorulursunuz
yorulmazsınız
yorulur musunuz
yoruluyorsunuz
yorulmuyorsunuz
yoruluyor musunuz
yoruldunuz
yorulmadınız
yoruldunuz mu
yorulmuşsunuz
yorulmamışsınız
yorulmuş musunuz
yorulacaksınız
yorulmayacaksınız
yorulacak mısınız
Onlar
yorulurlar
yorulmazlar
yorulurlar mı
yoruluyorlar
yorulmuyorlar
yoruluyorlar mı
yoruldular
yorulmadılar
yoruldular mı
yorulmuşlar
yorulmamışlar
yorulmuşlar mı
yorulacaklar
yorulmayacaklar
yorulacaklar mı
word forms and phrases
yorgun
kendini yorgun hissetmek
yorucu
birini yormak
tired
to feel tired
tiring
make sb feel tired
42 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
37. dinlenmek to rest (relaxing)
Bir saattir durmaksızın yürüyoruz. Biraz durup dinlenelim.
We’ve been walking nonstop for an hour. Let’s stop for a while and rest.
Gribin en iyi tedavisi dinlenmek. Evine git ve dinlen.
The best treatment for flu is to rest. Go home and rest.
Yorucu bir gündü. Ben akşam yemeğine kadar biraz dinleneceğim.
It was a tiring day. I’m going to rest a little until dinner.
Dün gece iyi dinlendin mi? Bugün yapacak işlerimiz var.
Did you have some good rest last night? Today we have things to do.
ayaklarını/gözlerini vb dinlendirmek to rest your feet/eyes etc
Biraz durup bacaklarımızı dinlendirdik ve sandviçlerimizi yedik.
We stopped for a while and rested our legs and ate our sandwiches.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
dinlenirim
dinlenmem
dinlenir miyim
dinleniyorum
dinlenmiyorum
dinleniyor muyum
dinlendim
dinlenmedim
dinlendim mi
dinlenmişim
dinlenmemişim
dinlenmiş miyim
dinleneceğim
dinlenmeyeceğim
dinlenecek miyim
Sen
dinlenirsin
dinlenmezsin
dinlenir misin
dinleniyorsun
dinlenmiyorsun
dinleniyor musun
dinlendin
dinlenmedin
dinlendin mi
dinlenmişsin
dinlenmemişsin
dinlenmiş misin
dinleneceksin
dinlenmeyeceksin
dinlenecek misin
O
dinlenir
dinlenmez
dinlenir mi
dinleniyor
dinlenmiyor
dinleniyor mu
dinlendi
dinlenmedi
dinlendi mi
dinlenmiş
dinlenmemiş
dinlenmiş mi
dinlenecek
dinlenmeyecek
dinlenecek mi
Biz
dinleniriz
dinlenmeyiz
dinlenir miyiz
dinleniyoruz
dinlenmiyoruz
dinleniyor muyuz
dinlendik
dinlenmedik
dinlendik mi
dinlenmişiz
dinlenmemişiz
dinlenmiş miyiz
dinleneceğiz
dinlenmeyeceğiz
dinlenecek miyiz
Siz
dinlenirsiniz
dinlenmezsiniz
dinlenir misiniz
dinleniyorsunuz
dinlenmiyorsunuz
dinleniyor musunuz
dinlendiniz
dinlenmediniz
dinlendiniz mi
dinlenmişsiniz
dinlenmemişsiniz
dinlenmiş misiniz
dinleneceksiniz
dinlenmeyeceksiniz
dinlenecek misiniz
Onlar
dinlenirler
dinlenmezler
dinlenirler mi
dinleniyorlar
dinlenmiyorlar
dinleniyorlar mı
dinlendiler
dinlenmediler
dinlendiler mi
dinlenmişler
dinlenmemişler
dinlenmişler mi
dinlenecekler
dinlenmeyecekler
dinlenecekler mi
word forms and phrases
dinlenmiş
kendini dinlenmiş hissetmek
dinlendirici
müzik/masaj/ambiyans
rested
to feel rested
relaxing
music/massage/ambience
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 3
38. -i bitirmek [tr] to finish [tr]
‘Jale, ev ödevini bitirdin mi?’ ‘Yapmaya daha yeni başladım.’
‘Jale, have you finished your homework?’ ‘I have only just started doing.’
Çocuklar bütün pastayı kaşla göz arasında bitirmişler.
The kids have finished the whole cake in no time.
verb+meyi/mayı bitirmek to finish verb+ing
‘Ev ödevini yapmayı bitirdin mi?’ ‘Bitirdim. Şimdi dışarı çıkabilir miyim?’
‘Have you finished doing your homework?’ ‘I have. Can I go out now?’
bitmek [intr] to finish [tr]
Maç az önce bitti. Beşiktaş 2-1 kazandı. Heyecan verici bir maçtı.
The match has just finished. Beşiktaş has won 2-1. It was an exciting match.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
bitiririm
bitirmem
bitirir miyim
bitiriyorum
bitirmiyorum
bitiriyor muyum
bitirdim
bitirmedim
bitirdim mi
bitirmişim
bitirmemişim
bitirmiş miyim
bitireceğim
bitirmeyeceğim
bitirecek miyim
Sen
bitirirsin
bitirmezsin
bitirir misin
bitiriyorsun
bitirmiyorsun
bitiriyor musun
bitirdin
bitirmedin
bitirdin mi
bitirmişsin
bitirmemişsin
bitirmiş misin
bitireceksin
bitirmeyeceksin
bitirecek misin
O
bitirir
bitirmez
bitirir mi
bitiriyor
bitirmiyor
bitiriyor mu
bitirdi
bitirmedi
bitirdi mi
bitirmiş
bitirmemiş
bitirmiş mi
bitirecek
bitirmeyecek
bitirecek mi
Biz
bitiririz
bitirmeyiz
bitirir miyiz
bitiriyoruz
bitirmiyoruz
bitiriyor muyuz
bitirdik
bitirmedik
bitirdik mi
bitirmişiz
bitirmemişiz
bitirmiş miyiz
bitireceğiz
bitirmeyeceğiz
bitirecek miyiz
Siz
bitirirsiniz
bitirmezsiniz
bitirir misiniz
bitiriyorsunuz
bitirmiyorsunuz
bitiriyor musunuz
bitirdiniz
bitirmediniz
bitirdiniz mi
bitirmişsiniz
bitirmemişsiniz
bitirmiş misiniz
bitireceksiniz
bitirmeyeceksiniz
bitirecek misiniz
Onlar
bitirirler
bitirmezler
bitirirler mi
bitiriyorlar
bitirmiyorlar
bitiriyorlar mı
bitirdiler
bitirmediler
bitirdiler mi
bitirmişler
bitirmemişler
bitirmişler mi
bitirecekler
bitirmeyecekler
bitirecekler mi
word forms and phrases
bitiş
bitiş çizgisi
bitiş tarihi
(Benim) İşim bitti.
Seninle işim bitti.
Ben bittim/Sen bittin.
Bir ilişkiyi bitirmek
Telefonumun şarjı bitti.
finish; end
finish line
end time
I’m finished/done.
I’m finished/done with you.
I’m dead/You’re dead.
to end a relationship
My phone has gone flat.
44 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T
39. -i seyretmek (= izlemek) to watch (look)
Biz hafta sonu dışarı çıkmayacağız. Evde film seyredeceğiz.
We won’t go out at the weekend. We will watch films/movies at home.
Ben mutfaktayım, çocuklar da televizyonda çizgi film seyrediyorlar.
I’m in the kitchen and the kids are watching a cartoon on television.
Kocam Türk dizilerini asla izlemez. Nefret eder. İki televizyonumuz var.
My husband never watches Turkish series. He hates them. We have two TV’s.
Herkes kavgayı sadece seyretmiş. Hiç kimse polisi aramamış.
Everybody only watched the fight. Nobody called the police.
Bugün sahilde oturdum ve gün batımını izledim. Çok güzeldi.
Today I sat on the shore and watched the sunset. It was very beautiful.
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
seyrederim
seyretmem
seyreder miyim
seyrediyorum
seyretmiyorum
seyrediyor muyum
seyrettim
seyretmedim
seyrettim mi
seyretmişim
seyretmemişim
seyretmiş miyim
seyredeceğim
seyretmeyeceğim
seyredecek miyim
Sen
seyredersin
seyretmezsin
seyreder misin
seyrediyorsun
seyretmiyorsun
seyrediyor musun
seyrettin
seyretmedin
seyrettin mi
seyretmişsin
seyretmemişsin
seyretmiş misin
seyredeceksin
seyretmeyeceksin
seyredecek misin
O
seyreder
seyretmez
seyreder mi
seyrediyor
seyretmiyor
seyrediyor mu
seyretti
seyretmedi
seyretti mi
seyretmiş
seyretmemiş
seyretmiş mi
seyredecek
seyretmeyecek
seyredecek mi
Biz
seyrederiz
seyretmeyiz
seyreder miyiz
seyrediyoruz
seyretmiyoruz
seyrediyor muyuz
seyrettik
seyretmedik
seyrettik mi
seyretmişiz
seyretmemişiz
seyretmiş miyiz
seyredeceğiz
seyretmeyeceğiz
seyredecek miyiz
Siz
seyredersiniz
seyretmezsiniz
seyreder misiniz
seyrediyorsunuz
seyretmiyorsunuz
seyrediyor musunuz
seyrettiniz
seyretmediniz
seyrettiniz mi
seyretmişsiniz
seyretmemişsiniz
seyretmiş misiniz
seyredeceksiniz
seyretmeyeceksiniz
seyredecek misiniz
Onlar
seyrederler
seyretmezler
seyrederler mi
seyrediyorlar
seyretmiyorlar
seyrediyorlar mı
seyrettiler
seyretmediler
seyrettiler mi
seyretmişler
seyretmemişler
seyretmişler mi
seyredecekler
seyretmeyecekler
seyredecekler mi
word forms and phrases
seyirci (= izleyici)
-e seyirci kalmak
-i ilgiyle seyretmek
-i dikkatlice seyretmek
-i sessizce seyretmek
-i çaresizce seyretmek
audience; spectator
to stand by (do nothing)
to watch with interest
to watch carefully
to watch silently
to watch helplessly
2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 5
40. -i söylemek to tell
Buraya gelir misin, Cansu? Sana bir şey söyleyeceğim. Çok önemli.
Can you come here, Cansu? I will tell you something. It’s very important.
‘Bunu hiç kimseye söyleme.’ ‘Tamam, söylemem. Sen merak etme.’
‘Don’t tell anybody about this.’ ‘Okay, I won’t. Don’t worry about it.’
yalan/doğru söylemek to tell a lie/the truth
‘Yalan söylüyorsun.’ ‘Doğru söylüyorum. Yemin ederim!’
‘You are telling a lie.’ ‘I’m telling the truth. I swear it!
fıkra/hikâye/masal anlatmak to tell a story/joke (a funny story)
‘Dede, bize bir masal anlatır mısın?’ ‘Tabii, Anlatırım. Bir gün …’
‘Grandpa, will you tell us a (bedtime) story?’ ‘Of course, I will. One day ...’
Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future
Ben
söylerim
söylemem
söyler miyim
söylüyorum
söylemiyorum
söylüyor muyum
söyledim
söylemedim
söyledim mi
söylemişim
söylememişim
söylemiş miyim
söyleyeceğim
söylemeyeceğim
söyleyecek miyim
Sen
söylersin
söylemezsin
söyler misin
söylüyorsun
söylemiyorsun
söylüyor musun
söyledin
söylemedin
söyledin mi
söylemişsin
söylememişsin
söylemiş misin
söyleyeceksin
söylemeyeceksin
söyleyecek misin
O
söyler
söylemez
söyler mi
söylüyor
söylemiyor
söylüyor mu
söyledi
söylemedi
söyledi mi
söylemiş
söylememiş
söylemiş mi
söyleyecek
söylemeyecek
söyleyecek mi
Biz
söyleriz
söylemeyiz
söyler miyiz
söylüyoruz
söylemiyoruz
söylüyor muyuz
söyledik
söylemedik
söyledik mi
söylemişiz
söylememişiz
söylemiş miyiz
söyleyeceğiz
söylemeyeceğiz
söyleyecek miyiz
Siz
söylersiniz
söylemezsiniz
söyler misiniz
söylüyorsunuz
söylemiyorsunuz
söylüyor musunuz
söylediniz
söylemediniz
söylediniz mi
söylemişsiniz
söylememişsiniz
söylemiş misiniz
söyleyeceksiniz
söylemeyeceksiniz
söyleyecek misiniz
Onlar
söylerler
söylemezler
söylerler mi
söylüyorlar
söylemiyorlar
söylüyorlar mı
söylediler
söylemediler
söylediler mi
söylemişler
söylememişler
söylemişler mi
söyleyecekler
söylemeyecekler
söyleyecekler mi
word forms and phrases
şarkı söylemek
-e selam söylemek
söylenti
söylenmek
to sing
to send your regards to
rumour
to grumble
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf
200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf

Weitere ähnliche Inhalte

Was ist angesagt?

57. употребление слова sonra
57. употребление слова sonra57. употребление слова sonra
57. употребление слова sonra
tomer_moskova
 
passive voice in English and Arabic
passive voice in English and Arabicpassive voice in English and Arabic
passive voice in English and Arabic
sarahksa
 

Was ist angesagt? (20)

Modal verbs in english and modal allomorphs in turkish, yuksel goknel (revise...
Modal verbs in english and modal allomorphs in turkish, yuksel goknel (revise...Modal verbs in english and modal allomorphs in turkish, yuksel goknel (revise...
Modal verbs in english and modal allomorphs in turkish, yuksel goknel (revise...
 
Turkish infinitives and english gerunds or infinitives signed
Turkish infinitives and english gerunds or infinitives signedTurkish infinitives and english gerunds or infinitives signed
Turkish infinitives and english gerunds or infinitives signed
 
TURKISH TENSES, MODALS and LINKING VERBS in TURKISH and ENGLISH ARE DESCRIBED...
TURKISH TENSES, MODALS and LINKING VERBS in TURKISH and ENGLISH ARE DESCRIBED...TURKISH TENSES, MODALS and LINKING VERBS in TURKISH and ENGLISH ARE DESCRIBED...
TURKISH TENSES, MODALS and LINKING VERBS in TURKISH and ENGLISH ARE DESCRIBED...
 
Present continuous and present perfect continuous tenses in turkish, yuksel g...
Present continuous and present perfect continuous tenses in turkish, yuksel g...Present continuous and present perfect continuous tenses in turkish, yuksel g...
Present continuous and present perfect continuous tenses in turkish, yuksel g...
 
Online Turkish Grammar Vowel Harmony Sentence Structure
Online Turkish Grammar Vowel Harmony Sentence StructureOnline Turkish Grammar Vowel Harmony Sentence Structure
Online Turkish Grammar Vowel Harmony Sentence Structure
 
How english and turkish subject complements turn into objects in reported speech
How english and turkish subject complements turn into objects in reported speechHow english and turkish subject complements turn into objects in reported speech
How english and turkish subject complements turn into objects in reported speech
 
Turkish Grammar Books 1
Turkish Grammar Books 1Turkish Grammar Books 1
Turkish Grammar Books 1
 
English turkish grammar functional and transformational, yuksel goknel, 2015
English turkish grammar functional and transformational, yuksel goknel, 2015English turkish grammar functional and transformational, yuksel goknel, 2015
English turkish grammar functional and transformational, yuksel goknel, 2015
 
Morphemes , allomorphs and syllables in english and turkish
Morphemes , allomorphs and syllables in english and turkishMorphemes , allomorphs and syllables in english and turkish
Morphemes , allomorphs and syllables in english and turkish
 
Linking verbs in turkish and their english equivalents, yuksel goknel
Linking verbs in turkish and their english equivalents, yuksel goknelLinking verbs in turkish and their english equivalents, yuksel goknel
Linking verbs in turkish and their english equivalents, yuksel goknel
 
Turkish infinitives and english gerunds or infinitives (2)
Turkish infinitives and  english gerunds or infinitives (2)Turkish infinitives and  english gerunds or infinitives (2)
Turkish infinitives and english gerunds or infinitives (2)
 
Noun compounds in turkish
Noun compounds in turkishNoun compounds in turkish
Noun compounds in turkish
 
Time clauses
Time clausesTime clauses
Time clauses
 
57. употребление слова sonra
57. употребление слова sonra57. употребление слова sonra
57. употребление слова sonra
 
The Future Perfect and the Future Perfect Progressive
The Future Perfect and the Future Perfect ProgressiveThe Future Perfect and the Future Perfect Progressive
The Future Perfect and the Future Perfect Progressive
 
Interrogative sentences in turkish, yuksel goknel
Interrogative sentences in turkish, yuksel goknelInterrogative sentences in turkish, yuksel goknel
Interrogative sentences in turkish, yuksel goknel
 
Word formation
Word formationWord formation
Word formation
 
Syllable structure
Syllable structureSyllable structure
Syllable structure
 
ADVANTAGE AND DISADVANTAGE ESSAY.pptx
ADVANTAGE AND DISADVANTAGE ESSAY.pptxADVANTAGE AND DISADVANTAGE ESSAY.pptx
ADVANTAGE AND DISADVANTAGE ESSAY.pptx
 
passive voice in English and Arabic
passive voice in English and Arabicpassive voice in English and Arabic
passive voice in English and Arabic
 

Ähnlich wie 200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf (20)

ENGLISH TURKISH
ENGLISH TURKISHENGLISH TURKISH
ENGLISH TURKISH
 
ingilizce türkçe
ingilizce türkçeingilizce türkçe
ingilizce türkçe
 
ödev
ödevödev
ödev
 
Serkan hoca
Serkan hocaSerkan hoca
Serkan hoca
 
Cuemle E Itleri
Cuemle  E ItleriCuemle  E Itleri
Cuemle E Itleri
 
CüMle çEşItleri
CüMle çEşItleriCüMle çEşItleri
CüMle çEşItleri
 
Cümle çeşitleri
Cümle çeşitleriCümle çeşitleri
Cümle çeşitleri
 
Anlatim Bozukluklari 2
Anlatim Bozukluklari 2Anlatim Bozukluklari 2
Anlatim Bozukluklari 2
 
Simple present tense konu anlatımı
Simple present tense konu anlatımıSimple present tense konu anlatımı
Simple present tense konu anlatımı
 
Conjunctions, transitional phrases and intensifiers in turkish yuksel goknel ...
Conjunctions, transitional phrases and intensifiers in turkish yuksel goknel ...Conjunctions, transitional phrases and intensifiers in turkish yuksel goknel ...
Conjunctions, transitional phrases and intensifiers in turkish yuksel goknel ...
 
7.hafta storyboard etkinligi
7.hafta storyboard etkinligi7.hafta storyboard etkinligi
7.hafta storyboard etkinligi
 
Implied conditions
Implied conditionsImplied conditions
Implied conditions
 
CüMle TüRleri
CüMle TüRleriCüMle TüRleri
CüMle TüRleri
 
Anlatim Bozukluklari
Anlatim BozukluklariAnlatim Bozukluklari
Anlatim Bozukluklari
 
Will shall- be going to karşılaştırma
Will  shall- be going to karşılaştırmaWill  shall- be going to karşılaştırma
Will shall- be going to karşılaştırma
 
Relative Clasuses
Relative ClasusesRelative Clasuses
Relative Clasuses
 
Have got konu anlatımı
Have got konu anlatımıHave got konu anlatımı
Have got konu anlatımı
 
Cumlede Anlam Son
Cumlede Anlam   SonCumlede Anlam   Son
Cumlede Anlam Son
 
Cumlede Anlam Son
Cumlede Anlam   SonCumlede Anlam   Son
Cumlede Anlam Son
 
Anlatım Bozukluğu
Anlatım BozukluğuAnlatım Bozukluğu
Anlatım Bozukluğu
 

200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf

  • 1.
  • 2. 200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT WITH CONJUGATION TABLES HALİT DEMİR KAMAN Turkish Series
  • 3. Copyright © 2022 Halit Demir All rights reserved. No part of this publication may be reproduced, stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means, electronic, mechanical, photocopying, recording or otherwise, without the prior written permission of the author. Visit the author’s website to see his other titles. https://www.easyturkishgrammar.com
  • 5.
  • 6. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 5 INTRODUCTION 200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT provides the most common Turkish verbs with conjugations tables for A1 and A2 learners of Turkish. In this free e-book, you will find the first 100 verbs. They are not ordered according to their frequency, but partly according to their meaning. The second 100 verbs will be available between 15 and 30 July 2022. You can get the full book from the same link on Google Play Books. If you preorder it now from https://www.amazon.com/dp/B0B3JD2SRL, you can get it for only $4.90 instead of $9.90. The paperback version will also be available on Amazon Marketplaces at that time. The verbs are given with the case suffixes they need for their objects or complements. Each verb is exemplified in 5 sentences. The example sentences are composed – to a great extent – of the preceding verbs on the list. So, the carefully structured list enables you to recycle the verbs you have already studied, should you prefer to study them in the given order. If you want to learn a particular verb, you can use the index. Most example sentences are simple enough grammatically to be understood and used by A1 and A2 learners, although some might be longer and slightly challenging. Additionally, each example Turkish sentence has accompanying English translations, some literal so that you can better understand the Turkish way of constructing and expressing meanings. Your reviews and suggestions for the second 100 verbs are welcome. Follow the author's Facebook page for useful learning resources, tips and also special promotions at https://www.facebook.com/selfstudyreferencebook Halit Demir
  • 7. 6 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 1. olmak 1. to happen, occur 2. to be, become ‘Az önce korkunç bir şey oldu.’ ‘N’oldu (= Ne oldu), Ali? ‘Something terrible happened some time ago.’ ‘What happened, Ali?’ Birine/Bir şeye ne oldu? What’s happened to sb/sth? ‘Senin eline ne oldu?’ ‘Mutfakta kestim.’ ‘What’s happened to your hand?’ ‘I have cut myself in the kitchen.’ Dışarı soğuk. Hasta olursun, oğlum Kalın bir şey giy. It’s cold outside. You will get sick, son. Put on something thick. İçeri sıcak oldu. Bir pencere açabilir miyiz, lütfen? It became warmer inside. Can we please open a window? Kızım, ‘Ben polis olacağım.’ diyor. 5 yaşında. My daughter says, ‘I’m going to be a policewoman.’ She’s 5 years old. note As you can see, olmak functions as a main and linking verb, usually translating as to be, or to become. With the preceding word, the linking verb olmak may translate differently, as on the following page. phrases Olur mu/Oldu mu? Olur/Oldu. Olmaz. Olabilir. Olamaz. N’oluyor (= Ne oluyor)? N’olur (= Ne olur). N’olur n’olmaz (= Ne olur ne olmaz). OK? OK/Yes/All right. No. Maybe/Perhaps. It can’t be. What’s happening? I beg you/Please. Just in case. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben olurum + olmam – olur muyum ? oluyorum olmuyorum oluyor muyum oldum olmadım oldum mu olmuşum olmamışım olmuş muyum olacağım olmayacağım olacak mıyım Sen olursun olmazsın olur musun oluyorsun olmuyorsun oluyor musun oldun olmadın oldun mu olmuşsun olmamışsın olmuş musun olacaksın olmayacaksın olacak mısın O olur olmaz olur mu oluyor olmuyor oluyor mu oldu olmadı oldu mu olmuş olmamış olmuş mu olacak olmayacak olacak mı Biz oluruz olmayız olur muyuz oluyoruz olmuyoruz oluyor muyuz olduk olmadık olduk mu olmuşuz olmamışız olmuş muyuz olacağız olmayacağız olacak mıyız Siz olursunuz olmazsınız olur musunuz oluyorsunuz olmuyorsunuz oluyor musunuz oldunuz olmadınız oldunuz mu olmuşsunuz olmamışsınız olmuş musunuz olacaksınız olmayacaksınız olacak mısınız Onlar olurlar olmazlar olurlar mı oluyorlar olmuyorlar oluyorlar mı oldular olmadılar oldular mı olmuşlar olmamışlar olmuşlar mı olacaklar olmayacaklar olacaklar mı
  • 8. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 7 2. -e âşık olmak to fall in love Ben karıma ilk görüşte âşık oldum. Biz aynı üniversitedeydik. I fell in love at first sight with my wife. We were at the same university. ‘Sen hiç âşık oldun mu?’ ‘Ben aşka inanmıyorum, dostum.’ ‘Have you ever fallen in love?’ ‘I don’t believe in love, man.’ Mert Figen’e âşık olmuş, ama ona söyleyemiyor. Utanıyor. Mert has fallen in love with Figen, but he can’t tell her. He feels shy. Mustafa her gördüğü güzel kıza âşık olur. Adam şıpsevdi. * Mustafa falls in love with every beautiful girl he has seen. birine âşık (+to be suffix) be in love with someone Bengü erkek arkadaşına deli gibi âşık. Onu çok seviyor. Bengü is madly in love with her boyfriend. She loves him so much. grammar In the simple present tense, the negatives of ben/biz are formed differently from those of sen/siz and o/onlar. In ben/biz, the tense suffix is omitted. The personal suffixes -m and -yız cover the tense meaning. In sen/siz and on/onlar, the tense suffix changes to -z. word forms and phrases ilk aşk ilk görüşte aşk Aşkın gözü kördür. şıpsevdi * first love love at first sight Love is blind. used for men who fall in love very quickly. We put circumflex over the a in âşık, but we don’t put it over the a in aşk. The circumflex extends the a in pronunciation. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben âşık olurum ... olmam ... olur muyum ... oluyorum ... olmuyorum ... oluyor muyum ... oldum ... olmadım ... oldum mu ... olmuşum ... olmamışım ... olmuş muyum ... olacağım ... olmayacağım ... olacak mıyım Sen ... olursun ... olmazsın ... olur musun ... oluyorsun ... olmuyorsun ... oluyor musun ... oldun ... olmadın ... oldun mu ... olmuşsun ... olmamışsın ... olmuş musun ... olacaksın ... olmayacaksın ... olacak mısın O ... olur ... olmaz ... olur mu ... oluyor ... olmuyor ... oluyor mu ... oldu ... olmadı ... oldu mu ... olmuş ... olmamış ... olmuş mu ... olacak ... olmayacak ... olacak mı Biz ... oluruz ... olmayız ... olur muyuz ... oluyoruz ... olmuyoruz ... oluyor muyuz ... olduk ... olmadık ... olduk mu ... olmuşuz ... olmamışız ... olmuş muyuz ... olacağız ... olmayacağız ... olacak mıyız Siz ... olursunuz ... olmazsınız ... olur musunuz ... oluyorsunuz ... olmuyorsunuz ... oluyor musunuz ... oldunuz ... olmadınız ... oldunuz mu ... olmuşsunuz ... olmamışsınız ... olmuş musunuz ... olacaksınız ... olmayacaksınız ... olacak mısınız Onlar ... olurlar ... olmazlar ... olurlar mı ... oluyorlar ... olmuyorlar ... oluyorlar mı ... oldular ... olmadılar ... oldular mı ... olmuşlar ... olmamışlar ... olmuşlar mı ... olacaklar ... olmayacaklar ... olacaklar mı
  • 9. 8 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 3. memnun olmak to be pleased/glad/happy Ben bütün derslerimi geçtim. Anne ve babam çok memnun olacaklar. I have passed all my classes. My parents will be so glad. verb stem+diğine memnun olmak * to be pleased to do ‘Seni gördüğüme memnun oldum.’ ‘Ben de memnun oldum.’ ‘I’m glad to see you.’ ‘I’m glad to see you too.’ -den memnun (+to be suffix) to be pleased with sth/sb Ülkede hiç kimse hükûmetten memnun değil. No one in the country is happy with the government. Caner başarılı bir öğrenci. Öğretmenleri ondan çok memnunlar. Caner is a successful student. His teachers are very happy with him. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben memnun olurum ... olmam ... olur muyum ... oluyorum ... olmuyorum ... oluyor muyum ... oldum ... olmadım ... oldum mu ... olmuşum ... olmamışım ... olmuş muyum ... olacağım ... olmayacağım ... olacak mıyım Sen ... olursun ... olmazsın ... olur musun ... oluyorsun ... olmuyorsun ... oluyor musun ... oldun ... olmadın ... oldun mu ... olmuşsun ... olmamışsın ... olmuş musun ... olacaksın ... olmayacaksın ... olacak mısın O ... olur ... olmaz ... olur mu ... oluyor ... olmuyor ... oluyor mu ... oldu ... olmadı ... oldu mu ... olmuş ... olmamış ... olmuş mu ... olacak ... olmayacak ... olacak mı Biz ... oluruz ... olmayız ... olur muyuz ... oluyoruz ... olmuyoruz ... oluyor muyuz ... olduk ... olmadık ... olduk mu ... olmuşuz ... olmamışız ... olmuş muyuz ... olacağız ... olmayacağız ... olacak mıyız Siz ... olursunuz ... olmazsınız ... olur musunuz ... oluyorsunuz ... olmuyorsunuz ... oluyor musunuz ... oldunuz ... olmadınız ... oldunuz mu ... olmuşsunuz ... olmamışsınız ... olmuş musunuz ... olacaksınız ... olmayacaksınız ... olacak mısınız Onlar ... olurlar ... olmazlar ... olurlar mı ... oluyorlar ... olmuyorlar ... oluyorlar mı ... oldular ... olmadılar ... oldular mı ... olmuşlar ... olmamışlar ... olmuşlar mı ... olacaklar ... olmayacaklar ... olacaklar mı * grammar -diğine changes according to person, as in: singular: 1 gördüğüme 2 gördüğüne 3 gördüğüne plural: 1 gördüğümüze 2 gördüğünüze 3 gördüklerine The 2nd and 3rd person singular are identical in form. word forms and phrases memnuniyet memnuniyet verici memnuniyetle (Tanıştığımıza) Memnun oldum. Ben de (memnun oldum). We also use them to say goodbye to someone we have just met for the first time. satisfaction, pleasure satisfactory, pleasing with pleasure Nice to meet you. Nice to meet you too.
  • 10. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 9 4. -i yapmak to do; to make ‘Ev ödevlerini yaptın mı, Orkun?’ ‘Evet, yaptım. Şimdi dışarı çıkabilir miyim?’ ‘Have you done your homework, Orkun?’ ‘Yes, I have. Can I go out now?’ Ben İngilizce öğretmeniyim. Siz ne iş yapıyorsunuz? I’m an English teacher. What do you do for a living? Annem doğum günüm için çok büyük bir pasta yapmış. Hepiniz davetlisiniz. My mother has made a very big cake for my birthday. You are all invited. ‘Ne yapıyorsun, hayatım?’ ‘Alışveriş listesi yapıyorum, aşkım.’ ‘What are you doing, honey?’ ‘I’m making a shopping list, love.’ Herkes hata yapar. Hiç kimse mükemmel değildir. Hata yapa yapa öğreniriz. Everyone makes mistakes. Nobody is perfect. We learn by making mistakes. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yaparım yapmam yapar mıyım yapıyorum yapmıyorum yapıyor muyum yaptım yapmadım yaptım mı yapmışım yapmamışım yapmış mıyım yapacağım yapmayacağım yapacak mıyım Sen yaparsın yapmazsın yapar mısın yapıyorsun yapmıyorsun yapıyor musun yaptın yapmadın yaptın mı yapmışsın yapmamışsın yapmış mısın yapacaksın yapmayacaksın yapacak mısın O yapar yapmaz yapar mı yapıyor yapmıyor yapıyor mu yaptı yapmadı yaptı mı yapmış yapmamış yapmış mı yapacak yapmayacak yapacak mı Biz yaparız yapmayız yapar mıyız yapıyoruz yapmıyoruz yapıyor muyuz yaptık yapmadık yaptık mı yapmışsız yapmamışız yapmış mıyız yapacağız yapmayacağız yapacak mıyız Siz yaparsınız yapmazsınız yapar mısınız yapıyorsunuz yapmıyorsunuz yapıyor musunuz yapıtınız yapmadınız yaptınız mı yapmışsınız yapmamışsınız yapmış mısınız yapacaksınız yapmayacaksınız yapacak mısınız Onlar yaparlar yapmazlar yapar lar mı yapıyorlar yapmıyorlar yapıyorlar mı yaptılar yapmadılar yaptılar mı yapmışlar yapmamışlar yapmışlar mı yapacaklar yapmayacaklar yapacaklar mı some common noun + yapmak combinations pasta yapmak çay/kahve yapmak sandviç yapmak gürültü yapmak şaka yapmak iyilik yapmak alışveriş yapmak ütü yapmak temizlik yapmak banyo yapmak kahvaltı yapmak tatil yapmak piknik yapmak seks yapmak make a cake make tea/coffee make a sandwich make a noise make a joke do a favour do the shopping do the ironing do the cleaning have a bath have breakfast have a holiday have a picnic have sex
  • 11. 10 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 5. -e gitmek to go (i. move/travel ii. attend iii. leave iv. do a particular activity) Biz yarın öğleden sonra alışverişe gideceğiz. Evde olmayacağız. We will go shopping tomorrow afternoon. We won’t be at home. Türkiye’ye hiç gittiniz mi? Ya da bir gün gitmeyi planlıyor musunuz? Have you ever been to Turkey? Or are you planning to go one day? arabayla/otobüsle/metroyla gitmek to go by car/bus/metro ‘İşe nasıl gidiyorsun?’ ‘Genellikle metroyla gidiyorum.’ ‘How do you go to work?’ ‘I usually go by metro/underground.’ yürüyüşe/yüzmeye gitmek to go for a walk; to go swimming ‘Hafta sonu yüzmeye gidelim mi?’ ‘Olur, gidelim.’ ‘Shall we go swimming at the weekend?’ ‘Okay, let’s.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben giderim gitmem gider miyim gidiyorum gitmiyorum gidiyor muyum gittim gitmedim gittim mi gitmişim gitmemişim gitmiş miyim gideceğim gitmeyeceğim gidecek miyim Sen gidersin gitmezsin gider misin gidiyorsun gitmiyorsun gidiyor musun gittin gitmedin gittin mi gitmişsin gitmemişsin gitmiş misin gideceksin gitmeyeceksin gidecek misin O gider gitmez gider mi gidiyor gitmiyor gidiyor mu gitti gitmedi gitti mi gitmiş gitmemiş gitmiş mi gidecek gitmeyecek gidecek mi Biz gideriz gitmeyiz gider miyiz gidiyoruz gitmiyoruz gidiyor muyuz gittik gitmedik gittik mi gitmişiz gitmemişiz gitmiş miyiz gideceğiz gitmeyeceğiz gidecek miyiz Siz gidersiniz gitmezsiniz gider misiniz gidiyorsunuz gitmiyorsunuz gidiyor musunuz gittiniz gitmediniz gittiniz mi gitmişsiniz gitmemişsiniz gitmiş misiniz gideceksiniz gitmeyeceksiniz gidecek misiniz Onlar giderler gitmezler giderler mi gidiyorlar gitmiyorlar gidiyorlar mı gittiler gitmediler gittiler mi gitmişler gitmemişler gitmişler mi gidecekler gitmeyecekler gidecekler mi grammar The suffix -elim (or -alım) in gidelim in the last example corresponds to the English let’s. If the verb ends in a vowel, we put a y in between, as in dinleyelim (let’s listen). In questions (-elim mi/alım mı?), it corresponds to shall we. word forms and phrases expense departure departing passengers sent message/e-mail How is it going? gider gidiş giden yolcu giden mesaj/e-posta Nasıl gidiyor?
  • 12. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 1 6. -den/-e gelmek to come ‘Çocuklar okuldan geldiler mi?’ ‘5.00’te gelecekler.’ ‘Have the kids come back from school?’ ‘They will come back at 5.00.’ ‘Siz nereden geliyorsunuz?’ ‘Alışverişten geliyoruz.’ ‘Where are you coming from?’ ‘We are coming from shopping.’ Cumhurbaşkanı yarın şehrimize geliyor. The president is coming to our city tomorrow. ‘Berkan dün gece eve kaçta gelmiş?’ ’11.30’da gelmiş.’ ‘What time did Berkan come home last night?’ ‘He came at 11.30.’ ‘Akşam yemeğine bana gel.’ ‘Akşam anneme gideceğim.’ ‘Come to my place for dinner.’ ‘I’ll go to my mother’s in the evening.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben gelirim gelmem gelir miyim geliyorum gelmiyorum geliyor muyum geldim gelmedim geldim mi gelmişim gelmemişim gelmiş miyim geleceğim gelmeyeceğim gelecek miyim Sen gelirsin gelmezsin gelir misin geliyorsun gelmiyorsun geliyor musun geldin gelmedin geldin mi gelmişsin gelmemişsin gelmiş misin geleceksin gelmeyeceksin gelecek misin O gelir gelmez gelir mi geliyor gelmiyor geliyor mu geldi gelmedi geldi mi gelmiş gelmemiş gelmiş mi gelecek gelmeyecek gelecek mi Biz geliriz gelmeyiz gelir miyiz geliyoruz gelmiyoruz geliyor muyuz geldik gelmedik geldik mi gelmişiz gelmemişiz gelmiş miyiz geleceğiz gelmeyeceğiz gelecek miyiz Siz gelirsiniz gelmezsiniz gelir misiniz geliyorsunuz gelmiyorsunuz geliyor musunuz geldiniz gelmediniz geldiniz mi gelmişsiniz gelmemişsiniz gelmiş misiniz geleceksiniz gelmeyeceksiniz gelecek misiniz Onlar gelirler gelmezler gelirler mi geliyorlar gelmiyorlar geliyorlar mı geldiler gelmediler geldiler mi gelmişler gelmemişler gelmişler mi gelecekler gelmeyecekler gelecekler mi grammar When we conjugate verbs with a single syllable ending in a consonant in the simple present tense, we add -er/ar as a tense suffix, except for 13 verbs. These irregular verbs don’t take the vowel e or a in the tense suffix, but i, ı, u, or u, depending on the preceding vowel. The verb gel is one of these 13 verbs. The others are: bilir, verir, alır, kalır, varır, sanır, ölür, görür, olur, vurur, bulur and durur. You can find them all in this book. word forms and phrases gelir geliş gelen yolcu gelen mesaj income arrival arriving passengers incoming message
  • 13. 12 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 7. -den/-e dönmek 1. to return (come back; go back) 2. to turn (direction) Anne ve babam evde değil. İşten henüz dönmediler (= gelmediler). My parents aren’t at home. They haven’t come back from work yet. Onlar geçen hafta sonu İzmir’e döndüler. They went back to İzmir last weekend. Saat 5.00. Ofise dönmeyeceğim. Eve gideceğim. It’s 5.00. I won’t go back to the office. I’ll go home. Düz gidin sonra sağa dönün. Banka sol kolda. Go straight ahead and then turn right. The bank is on the left hand. Haritaya göre yanlış sokağa dönmüşüz. Bak. According to the map, we have turned into the wrong street. Look. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dönerim dönmem döner miyim dönüyorum dönmüyorum dönüyor muyum döndüm dönmedim döndüm mü dönmüşüm dönmemişim dönmüş müyüm döneceğim dönmeyeceğim dönecek miyim Sen dönersin dönmezsin döner misin dönüyorsun dönmüyorsun dönüyor musun döndün dönmedin döndün mü dönmüşsün dönmemişsin dönmüş müsün döneceksin dönmeyeceksin dönecek misin O döner dönmez döner mi dönüyor dönmüyor dönüyor mu döndü dönmedi döndü mü dönmüş dönmemiş dönmüş mü dönecek dönmeyecek dönecek mi Biz döneriz dönmeyiz döner miyiz dönüyoruz dönmüyoruz dönüyor muyuz döndük dönmedik döndük mü dönmüşüz dönmemişiz dönmüş müyüz döneceğiz dönmeyeceğiz dönecek miyiz Siz dönersiniz dönmezsiniz döner misiniz dönüyorsunuz dönmüyorsunuz dönüyor musunuz döndünüz dönmediniz döndünüz mü dönmüşsünüz dönmemişsiniz dönmüş müsünüz döneceksiniz dönmeyeceksiniz dönecek misiniz Onlar dönerler dönmezler dönerler mi dönüyorlar dönmüyorlar dönüyorlar mı döndüler dönmediler döndüler mi dönmüşler dönmemişler dönmüşler mi dönecekler dönmeyecekler dönecekler mi grammar As you can see in the conjugation table, the personal suffix -ler (or -lar) precedes the interrogative mi/mı in all tenses. This is true for all verbs. Actually, you can omit -ler/lar in all forms: Onlar döner/dönmedi/dönecek mi, etc. The plural suffix in onlar serves the same purpose. However, you cannot omit onlar and -ler/lar at the same time, because otherwise it would not be clear whether the person is o or onlar. word forms and phrases dönüş gidiş dönüş (bileti) -i iade etmek 1. coming back 2. turning/turn return/round trip (ticket) to give something back
  • 14. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 3 8. -i beklemek to wait for -den beklemek to expect (demand) Ben hastaneye gidiyorum. Duraktayım, otobüs bekliyorum. I’m going to the hospital. I’m at the stop waiting for a bus. Evde değiller. Çıkmışlar. Bizi beklememişler. They aren’t at home. They have left. They didn’t wait for us. Özgür’ü dün akşam 8.00’e kadar bekledik. Gelmedi. We waited for Özgür until 8.00 yesterday evening. He didn’t show up. Yeni müdür herkesten kusursuz iş bekliyor. The new director expects excellent work from everybody. Meltem senden bir özür bekliyor. Biliyorsun, değil mi? Meltem expects an apology from you. You know that, don’t you? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben beklerim beklemem bekler miyim bekliyorum beklemiyorum bekliyor muyum bekledim beklemedim bekledim mi beklemişim beklememişim beklemiş miyim bekleyeceğim beklemeyeceğim bekleyecek miyim Sen beklersin beklemezsin bekler misin bekliyorsun beklemiyorsun bekliyor musun bekledin beklemedin bekledin mi beklemişsin beklememişsin beklemiş misin bekleyeceksin beklemeyeceksin bekleyecek misin O bekler beklemez bekler mi bekliyor beklemiyor bekliyor mu bekledi beklemedi bekledi mi beklemiş beklememiş beklemiş mi bekleyecek beklemeyecek bekleyecek mi Biz bekleriz beklemeyiz bekler miyiz bekliyoruz beklemiyoruz bekliyor muyuz bekledik beklemedik bekledik mi beklemişiz beklememişiz beklemiş miyiz bekleyeceğiz beklemeyeceğiz bekleyecek miyiz Siz beklersiniz beklemezsiniz bekler misiniz bekliyorsunuz beklemiyorsunuz bekliyor musunuz beklediniz beklemediniz beklediniz mi beklemişsiniz beklememişsiniz beklemiş misiniz bekleyeceksiniz beklemeyeceksiniz bekleyecek misiniz Onlar beklerler beklemezler beklerler mi bekliyorlar beklemiyorlar bekliyorlar mı beklediler beklemediler beklediler mi beklemişler beklememişler beklemişler mi bekleyecekler beklemeyecekler bekleyecekler mi grammar To conjugate a verb ending in e in the present continuous tense, omit the e (bekle, söyle) and add -iyor or -üyor, depending on what is now the last vowel of the verb: bekliyor, söylüyor. word forms and phrases bir saniye/ bir dakika/biraz bekle bekleme odası beklenti beklentisiz beklentilerini karşılamak wait a second/minute/ moment waiting room expectation without expectation to meet your expectations
  • 15. 14 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 9. -e girmek to enter (i. place ii. competition/exam iii. profession/organisation) -i girmek to enter (URL/password) Hanımefendi, girin ve oturun lütfen. Kapıda beklemeyin. * Madam, please come in and sit down. Don’t wait at the door. Bu sene yarışmaya kaç okul giriyor? How many schools are entering the competition this year? Siyasete ne zaman girdiniz, Sayın Bakan? When did you enter politics, Mr Minister? bir yere …-den girmek to enter a place through … Hırsız evime arka kapıdan girmiş. The burglar has entered my house through the back door. Devam etmek için kullanıcı adınızı ve şifrenizi giriniz. To continue enter your username and password. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben girerim girmem girer miyim giriyorum girmiyorum giriyor muyum girdim girmedim girdim mi girmişim girmemişim girmiş miyim gireceğim girmeyeceğim girecek miyim Sen girersin girmezsin girer misin giriyorsun girmiyorsun giriyor musun girdin girmedin girdin mi girmişsin girmemişsin girmiş misin gireceksin girmeyeceksin girecek misin O girer girmez girer mi giriyor girmiyor giriyor mu girdi girmedi girdi mi girmiş girmemiş girmiş mi girecek girmeyecek girecek mi Biz gireriz girmeyiz girer miyiz giriyoruz girmiyoruz giriyor muyuz girdik girmedik girdik mi girmişiz girmemişiz girmiş miyiz gireceğiz girmeyeceğiz girecek miyiz Siz girersiniz girmezsiniz girer misiniz giriyorsunuz girmiyorsunuz giriyor musunuz girdiniz girmediniz girdiniz mi girmişsiniz girmemişsiniz girmiş misiniz gireceksiniz girmeyeceksiniz girecek misiniz Onlar girerler girmezler girerler mi giriyorlar girmiyorlar giriyorlar mı girdiler girmediler girdiler mi girmişler girmemişler girmişler mi girecekler girmeyecekler girecekler mi * grammar -(y)in (-ın, -ün, -un) in the first example is the imperative suffix for the 2nd person plural (siz). We also use it for the 2nd person singular (sen) when we speak more politely or formally. We can add an extra -iz if we want to sound even more polite and formal. word forms and phrases giriş ana/ön/arka giriş otel/sinema girişi İnternete girmek bir web sitesine girmek kapıdan kovsan bacadan girer entrance main/front/back entrance hotel/cinema entrance to use the Internet to visit a website always turns up like a bad penny
  • 16. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 5 10. -e çıkmak 1. to go out 2. to go up/onto the top of sth -den çıkmak to leave (a place) ile çıkmak to date sb Biz hafta sonu evi temizledik. Dışarı çıkmadık. Siz bir yere çıktınız mı? We cleaned the house at the weekend. We didn’t go out. Did you go out anywhere? Oğlum sandalyeye çıkmış ve dış kapıyı açmış. Henüz 3 yaşında. My son climbed up on a chair and opened the front door. He’s only 3 years old. Akşam işten erken çıkacağım, aşkım. İstersen buluşabiliriz. I’ll leave work early in the evening, love. If you like, we can meet. ‘Sabah evden kaçta çıkıyorsun?’ ‘Saat 7.00’de.’ ‘What time did you leave the house in the morning?’ ‘At 7.00 o’clock.’ ‘Zeynep biriyle çıkıyor mu?’ ‘İş yerinden Mehmet’le, çıkıyor.’ * ‘Is Zeynep going out with someone?’ ‘She is going out with Mehmet from work.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben çıkarım çıkmam çıkar mıyım çıkıyorum çıkmıyorum çıkıyor muyum çıktım çıkmadım çıktım mı çıkmışım çıkmamışım çıkmış mıyım çıkacağım çıkmayacağım çıkacak mıyım Sen çıkarsın çıkmazsın çıkar mısın çıkıyorsun çıkmıyorsun çıkıyor musun çıktın çıkmadın çıktın mı çıkmışsın çıkmamışsın çıkmış mısın çıkacaksın çıkmayacaksın çıkacak mısın O çıkar çıkmaz çıkar mı çıkıyor çıkmıyor çıkıyor mu çıktı çıkmadı çıktı mı çıkmış çıkmamış çıkmış mı çıkacak çıkmayacak çıkacak mı Biz çıkarız çıkmayız çıkar mıyız çıkıyoruz çıkmıyoruz çıkıyor muyuz çıktık çıkmadık çıktık mı çıkmışız çıkmamışız çıkmış mıyız çıkacağız çıkmayacağız çıkacak mıyız Siz çıkarsınız çıkmazsınız çıkar mısınız çıkıyorsunuz çıkmıyorsunuz çıkıyor musunuz çıktınız çıkmadınız çıktınız mı çıkmışsınız çıkmamışsınız çıkmış mısınız çıkacaksınız çıkmayacaksınız çıkacak mısınız Onlar çıkarlar çıkmazlar çıkarlar mı çıkıyorlar çıkmıyorlar çıkıyorlar mı çıktılar çıkmadılar çıktılar mı çıkmışlar çıkmamışlar çıkmışlar mı çıkacaklar çıkmayacaklar çıkacaklar mı * spelling We usually change the word ile to a suffix (-le or -la). If the receiving word ends in a vowel, we put a y in between. We put an apostrophe after proper names. word forms and phrases çıkış çıkmaz sokak alışverişe çıkmak yola çıkmak exit dead end to go shopping to set off (start to go somewhere)
  • 17. 16 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 11. -e varmak to arrive (get somewhere) Biz dün gece eve çok geç vardık. Yolda kaza vardı. We arrived home very late last night. There was an accident on the road. Yolculuğunuz nasıldı? İzmir’e saat kaçta vardınız? How was your journey? What time did you arrive in İzmir? Sabah evden 7.00’de çıkıyorum. 8.00’de işe varıyorum. I leave the house at 7.00 in the morning. I arrive at work at 8.00. Bugün hava çok sıcak. Eve varır varmaz soğuk bir duş alacağım. It’s too hot today. As soon as I get home, I’ll take a cold shower. Annemler (= Annemle babam) Ankara’ya sağ salim varmışlar. My mother and father have arrived safe and sound (= safely) in Ankara. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben varırım varmam varır mıyım varıyorum varmıyorum varıyor muyum vardım varmadım vardım mı varmışım varmamışım varmış mıyım varacağım varmayacağım varacak mıyım Sen varırsın varmazsın varır mısın varıyorsun varmıyorsun varıyor musun vardın varmadın vardın mı varmışsın varmamışsın varmış mısın varacaksın varmayacaksın varacak mısın O varır varmaz varır mı varıyor varmıyor varıyor mu vardı varmadı vardı mı varmış varmamış varmış mı varacak varmayacak varacak mı Biz varırız varmayız varır mıyız varıyoruz varmıyoruz varıyor muyuz vardık varmadık vardık mı varmışız varmamışız varmış mıyız varacağız varmayacağız varacak mıyız Siz varırsınız varmazsınız varır mısınız varıyorsunuz varmıyorsunuz varıyor musunuz vardınız varmadınız vardınız mı varmışsınız varmamışsınız varmış mısınız varacaksınız varmayacaksınız varacak mısınız Onlar varırlar varmazlar varırlar mı varıyorlar varmıyorlar varıyorlar mı vardılar varmadılar vardılar mı varmışlar varmamışlar varmışlar mı varacaklar varmayacaklar varacaklar mı grammar As you can see in the conjugation table, in the -di past interrogative, all personal suffixes precede mı, unlike in other tenses. The same is true for all verbs. word forms and phrases -e sağ salim varmak -e vaktinde/zamanında varmak varış to arrive safely to arrive on time arrival
  • 18. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 7 12. yatmak to go to bed -e/-de yatmak to lie (flat position) ile yatmak to sleep with someone Çocuklar, size hâlâ niye yatmadınız mı? Saat 10.00’a geliyor. Kids, why haven’t you gone to bed yet? It’s almost 10.00 o’clock. Ben bu gece erken yatacağım. Ofiste çok yoruldum. I will go to bed early tonight. I got so tired at the office. Polis! Yere yat. Hemen! Police! Lie down on the floor/ground. Now! Erkek kardeşim tüm gün kanepede yatıyor ve futbol seyrediyor. My brother lies on the sofa all day and watch football. Adam, ‘Senden başka hiç kimseyle yatmadım.’ diye yemin ediyor. The man swears, ‘I haven’t slept with anybody except you.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yatarım yatmam yatar mıyım yatıyorum yatmıyorum yatıyor muyum yattım yatmadım yattım mı yatmışım yatmamışım yatmış mıyım yatacağım yatmayacağım yatacak mıyım Sen yatarsın yatmazsın yatar mısın yatıyorsun yatmıyorsun yatıyor musun yattın yatmadın yattın mı yatmışsın yatmamışsın yatmış mısın yatacaksın yatmayacaksın yatacak mısın O yatar yatmaz yatar mı yatıyor yatmıyor yatıyor mu yattı yatmadı yattı mı yatmış yatmamış yatmış mı yatacak yatmayacak yatacak mı Biz yatarız yatmayız yatar mıyız yatıyoruz yatmıyoruz yatıyor muyuz yattık yatmadık yattık mı yatmışız yatmamışız yatmış mıyız yatacağız yatmayacağız yatacak mıyız Siz yatarsınız yatmazsınız yatar mısınız yatıyorsunuz yatmıyorsunuz yatıyor musunuz yattınız yatmadınız yattınız mı yatmışsınız yatmamışsınız yatmış mısınız yatacaksınız yatmayacaksınız yatacak mısınız Onlar yatarlar yatmazlar yatarlar mı yatıyorlar yatmıyorlar yatıyorlar mı yattılar yatmadılar yattılar mı yatmışlar yatmamışlar yatmışlar mı yatacaklar yatmayacaklar yatacaklar mı word forms and phrases yüzüstü yatmak sırtüstü yatmak hasta yatmak önüne gelenle yatmak Önüne changes according to person: önüme, önüne, önüne; önümüze, önünüze, önlerine. to lie face down to lie on your back to lie sick to sleep around
  • 19. 18 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 13. uyumak to sleep Çocuklar, bebek uyuyor. Gidip odanızda oynayın, tamam mı? Kids, the baby’s asleep. Go and play in your room, okay? uyanmak to wake up Deniz henüz uyanmamış. Dün gece çok geç yattı. Deniz hasn’t woken up yet. He went to bed too late last night. -i uyandırmak to wake someone up Beni niye bu kadar erken uyandırdın? Bugün pazar, anne. Why have you woken me up so early? Today is Sunday, Mum. Çocukları uyandırır mısın, hayatım? Okula geç kalacaklar. Would you wake up the kids, honey? They will be late for school. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben uyurum uyumam uyur muyum uyuyorum uyumuyorum uyuyor muyum uyudum uyumadım uyudum mu uyumuşum uyumamışım uyumuş muyum uyuyacağım uyumayacağım uyuyacak mıyım Sen uyursun uyumazsın uyur musun uyuyorsun uyumuyorsun uyuyor musun uyudun uyumadın uyudun mu uyumuşsun uyumamışsın uyumuş musun uyuyacaksın uyumayacaksın uyuyacak mısın O uyur uyumaz uyur mu uyuyor uyumuyor uyuyor mu uyudu uyumadı uyudu mu uyumuş uyumamış uyumuş mu uyuyacak uyumayacak uyuyacak mı Biz uyuruz uyumayız uyur muyuz uyuyoruz uyumuyoruz uyuyor muyuz uyuduk uyumadık uyuduk mu uyumuşuz uyumamışız uyumuş muyuz uyuyacağız uyumayacağız uyuyacak mıyız Siz uyursunuz uyumazsınız uyur musunuz uyuyorsunuz uyumuyorsunuz uyuyor musunuz uyudunuz uyumadınız uyudunuz mu uyumuşsunuz uyumamışsınız uyumuş musunuz uyuyacaksınız uyumayacaksınız uyuyacak mısınız Onlar uyurlar uyumazlar uyurlar mı uyuyorlar uyumuyorlar uyuyorlar mı uyudular uyumadılar uyudular mı uyumuşlar uyumamışlar uyumuşlar mı uyuyacaklar uyumayacaklar uyuyacaklar mı grammar As you can see in the conjugation table, in the future tense negative, the buffer letter y stands between -me (or -ma) and the tense suffix. word forms and phrases uyku uykulu uykusuz uyanık uyuyakalmak kestirmek sleep sleepy sleepless 1. awake 2. shrewd to fall asleep to have a nap
  • 20. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 9 14. kalkmak 1. to get up (after sleeping) 2. to leave (bus/train etc) -den kalkmak to get up (stand up) Arkın geç yatıyor ve geç kalkıyor. Öğleye kadar uyuyor. Arkın goes to bed late and gets up late. He sleeps until noon. Erken kalkmışsın. Bir yere mi gideceksin? You got up early. Will you go somewhere? Yarın otobüsünüz saat kaçta kalkıyor? What time does your bus leave tomorrow? Ali Bey masadan öfkeyle kalktı ve toplantıyı terk etti. Mr Ali angrily got up from the table and left the meeting. ayağa kalkmak to rise to your feet Türkiye’de öğretmen sınıfa girince öğrenciler ayağa kalkarlar. In Turkey, when teachers come to class, students stand up. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben kalkarım kalkmam kalkar mıyım kalkıyorum kalkmıyorum kalkıyor muyum kalktım kalkmadım kalktım mı kalkmışım kalkmamışım kalkmış mıyım kalkacağım kalkmayacağım kalkacak mıyım Sen kalkarsın kalkmazsın kalkar mısın kalkıyorsun kalkmıyorsun kalkıyor musun kalktın kalkmadın kalktın mı kalkmışsın kalkmamışsın kalkmış mısın kalkacaksın kalkmayacaksın kalkacak mısın O kalkar kalkmaz kalkar mı kalkıyor kalkmıyor kalkıyor mu kalktı kalkmadı kalktı mı kalkmış kalkmamış kalkmış mı kalkacak kalkmayacak kalkacak mı Biz kalkarız kalkmayız kalkar mıyız kalkıyoruz kalkmıyoruz kalkıyor muyuz kalktık kalkmadık kalktık mı kalkmışız kalkmamışız kalkmış mıyız kalkacağız kalkmayacağız kalkacak mıyız Siz kalkarsınız kalkmazsınız kalkar mısınız kalkıyorsunuz kalkmıyorsunuz kalkıyor musunuz kalktınız kalkmadınız kalktınız mı kalkmışsınız kalkmamışsınız kalkmış mısınız kalkacaksınız kalkmayacaksınız kalkacak mısınız Onlar kalkarlar kalkmazlar kalkarlar mı kalkıyorlar kalkmıyorlar kalkıyorlar mı kalktılar kalkmadılar kalktılar mı kalkmışlar kalkmamışlar kalkmışlar mı kalkacaklar kalkmayacaklar kalkacaklar mı proverbs Erken kalkan yol alır. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Literally: The one who gets up early goes ahead. Means: The early bird catches the worm. Literally: The one who rises up in anger sits back in defeat. Means: You regret what you did or said in a fit of anger.
  • 21. 20 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 15. -e bakmak 1. to look (i. see ii. search) 2. to look after Niye sürekli saatine bakıyorsun? Bir yere mi gideceksin? Why are you always looking at your watch? Are you going somewhere? ‘Ekranda ne görüyorsun?’ ‘Hiç.’ ‘Dikkatli bak.’ ‘What can you see on the screen?’ ‘Nothing.’ ‘Look carefully.’ * Hey, bana bak. Seninle konuşuyorum. Hey, look at me. I’m talking to you. Saatimi gördün mü? Her yere baktım fakat bulamadım. Have you seen my watch? I looked everywhere, but I couldn’t find it. Sizinle gelemem. Öğleden sonra kardeşime bakacağım. I can’t come with you. I’ll look after my brother/sister in the afternoon. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben bakarım bakmam bakar mıyım bakıyorum bakmıyorum bakıyor muyum baktım bakmadım baktım mı bakmışım bakmamışım bakmış mıyım bakacağım bakmayacağım bakacak mıyım Sen bakarsın bakmazsın bakar mısın bakıyorsun bakmıyorsun bakıyor musun baktın bakmadın baktın mı bakmışsın bakmamışsın bakmış mısın bakacaksın bakmayacaksın bakacak mısın O bakar bakmaz bakar mı bakıyor bakmıyor bakıyor mu baktı bakmadı baktı mı bakmış bakmamış bakmış mı bakacak bakmayacak bakacak mı Biz bakarız bakmayız bakar mıyız bakıyoruz bakmıyoruz bakıyor muyuz baktık bakmadık baktık mı bakmışız bakmamışız bakmış mıyız bakacağız bakmayacağız bakacak mıyız Siz bakarsınız bakmazsınız bakar mısınız bakıyorsunuz bakmıyorsunuz bakıyor musunuz baktınız bakmadınız baktınız mı bakmışsınız bakmamışsınız bakmış mısınız bakacaksınız bakmayacaksınız bakacak mısınız Onlar bakarlar bakmazlar bakarlar mı bakıyorlar bakmıyorlar bakıyorlar mı baktılar bakmadılar baktılar mı bakmışlar bakmamışlar bakmışlar mı bakacaklar bakmayacaklar bakacaklar mı * note Yes, the same spelling, the same meaning, and almost the same pronunciation. word forms and phrases bakıcı çocuk bakıcısı birine tepeden bakmak gözlerini dikip bakmak Sen kendi işine bak. Kendine iyi bak. Bakar mısınız? carer/caretaker babysitter to look down on someone to stare Mind your own business. Take care (of yourself). Excuse me (to politely get someone’s attention).
  • 22. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 1 16. -i görmek to see Biz bir şey görmedik, Memur Bey. Biz o sırada kafenin dışındaydık. We didn’t see anything, Officer. We were outside the café at the time. ‘Öğleden sonra öğretmenini göreceğim.’ ‘Niye göreceksin?’ ‘I’ll see your teacher in the afternoon.’ ‘Why will you see him?’ Görmüyor musun? Çalışıyorum. Beni rahatsız etme, lütfen. Can’t you see? I’m working. Don’t disturb me, please. ‘Biletinizi görebilir miyim, lütfen?’ ‘Tabii, buyurun.’ * ‘Can I see your ticket, please?’ ‘Sure, here you are.’ Bugün evime girmişler. Yan komşum lanet olası hırsızları görmüş. They broke into my house today. My next-door saw the damn burglars. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben görürüm görmem görür müyüm görüyorum görmüyorum görüyor muyum gördüm görmedim gördüm mü görmüşüm görmemişim görmüş müyüm göreceğim görmeyeceğim görecek miyim Sen görürsün görmezsin görür müsün görüyorsun görmüyorsun görüyor musun gördün görmedin gördün mü görmüşsün görmemişsin görmüş müsün göreceksin görmeyeceksin görecek misin O görür görmez görür mü görüyor görmüyor görüyor mu gördü görmedi gördü mü görmüş görmemiş görmüş mü görecek görmeyecek görecek mi Biz görürüz görmeyiz görür müyüz görüyoruz görmüyoruz görüyor muyuz gördük görmedik gördük mü görmüşüz görmemişiz görmüş müyüz göreceğiz görmeyeceğiz görecek miyiz Siz görürsünüz görmezsiniz görür müsünüz görüyorsunuz görmüyorsunuz görüyor musunuz gördünüz görmediniz gördünüz mü görmüşsünüz görmemişsiniz görmüş müsünüz göreceksiniz görmeyeceksiniz görecek misiniz Onlar görürler görmezler görürler mi görüyorlar görmüyorlar görüyorlar mı gördüler görmediler gördüler mi görmüşler görmemişler görmüşler mi görecekler görmeyecekler görecekler mi * grammar The suffix -ebil (or -abil) can be added to any verb stem and put into any tense – just like the verb bilmek (to know). It can express ability, possibility, permission, or request. See the next page for its negative form. word forms görüşmek üzere sonra/yarın görüşürüz -ile görüşmek -i görmezden gelmek öngörü -i öngörmek hoşgörü -i hoş görmek see you see you later/tomorrow to get together 1. to pretend not to see 2. to ignore foresight to foresee tolerance to tolerate
  • 23. 22 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 17. -i duymak to hear Sen de tuhaf bir ses duydun mu? Arka bahçede biri olabilir. Have you heard a strange noise too? It could be someone in the backyard. Müzik dinliyordum. Seni duyamadım. Ne dedin, kanka? * I was listening to music. I couldn’t hear you. What did you say, buddy? Bugün okulu astım. Annem duyarsa beni öldürür. I have cut school today. If my mother hears about it, she will kill me. Seni duyuyorum. Sağır değilim. Öyle bağırmana gerek yok. I can hear you. I’m not deaf. You don’t have to shout like that. ‘Melek, sana seslendim. Beni duymadın mı?’ ‘Hayır, duymadım, anne.’ ‘Melek, I called you. Didn’t you hear me?’ ‘No, I didn’t, Mum.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben duyarım duymam duyar mıyım duyuyorum duymuyorum duyuyor muyum duydum duymadım duydum mu duymuşum duymamışım duymuş muyum duyacağım duymayacağım duyacak mıyım Sen duyarsın duymazsın duyar mısın duyuyorsun duymuyorsun duyuyor musun duydun duymadın duydun mu duymuşsun duymamışsın duymuş musun duyacaksın duymayacaksın duyacak mısın O duyar duymaz duyar mı duyuyor duymuyor duyuyor mu duydu duymadı duydu mu duymuş duymamış duymuş mu duyacak duymayacak duyacak mı Biz duyarız duymayız duyar mıyız duyuyoruz duymuyoruz duyuyor muyuz duyduk duymadık duyduk mu duymuşuz duymamışız duymuş muyuz duyacağız duymayacağız duyacak mıyız Siz duyarsınız duymazsınız duyar mısınız duyuyorsunuz duymuyorsunuz duyuyor musunuz duydunuz duymadınız duydunuz mu duymuşsunuz duymamışsınız duymuş musunuz duyacaksınız duymayacaksınız duyacak mısınız Onlar duyarlar duymazlar duyarlar mı duyuyorlar duymuyorlar duyuyorlar mı duydular duymadılar duydular mı duymuşlar duymamışlar duymuşlar mı duyacaklar duymayacaklar duyacaklar mı * grammar We negate -ebil/abil by replacing the bil with -me/ma: duyabildim; duyamadım. When -ebil/abil expresses possibility, as in the first example (olabilir), it is negated differently. word forms duyum duyurmak duyuru -i duymazdan gelmek hearsay to announce announcement 1. to pretend not to hear 2. to turn a deaf ear
  • 24. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 3 18. konuşmak to talk, speak ‘Müsait misin, Zeynep? Konuşabilir miyiz?’ ‘Evet, müsaitim.’ ‘Are you free, Zeynep? Can we talk?’ ‘Yes, I’m free.’ Affedersiniz, Türkçe konuşabiliyor musunuz? Excuse me, can you speak Turkish? ile konuşmak to talk with/to Deniz’le konuşur musun? Ev ödevlerini henüz yapmadı. Will you talk to Deniz? She hasn’t done her homework yet. hakkında konuşmak to talk about Onlar sürekli futbol hakkında konuşuyorlar. Çok sıkıcılar. They are always talking about football. They are too boring. word forms konuşma konuşmacı konuşma yapmak konuşkan havadan sudan konuşmak saçma sapan konuşmak speech speaker to make/deliver a speech talkative to talk about this and that (lit from weather and water) to talk nonsense Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben konuşurum konuşmam konuşur muyum konuşuyorum konuşmuyorum konuşuyor muyum konuştum konuşmadım konuştum mu konuşmuşum konuşmamışım konuşmuş muyum konuşacağım konuşmayacağım konuşacak mıyım Sen konuşursun konuşmazsın konuşur musun konuşuyorsun konuşmuyorsun konuşuyor musun konuştun konuşmadın konuştun mu konuşmuşsun konuşmamışsın konuşmuş musun konuşacaksın konuşmayacaksın konuşacak mısın O konuşur konuşmaz konuşur mu konuşuyor konuşmuyor konuşuyor mu konuştu konuşmadı konuştu mu konuşmuş konuşmamış konuşmuş mu konuşacak konuşmayacak konuşacak mı Biz konuşuruz konuşmayız konuşur muyuz konuşuyoruz konuşmuyoruz konuşuyor muyuz konuştuk konuşmadık konuştuk mu konuşmuşuz konuşmamışız konuşmuş muyuz konuşacağız konuşmayacağız konuşacak mıyız Siz konuşursunuz konuşmazsınız konuşur musunuz konuşuyorsunuz konuşmuyorsunuz konuşuyor musunuz konuştunuz konuşmadınız konuştunuz mu konuşmuşsunuz konuşmamışsınız konuşmuş musunuz konuşacaksınız konuşmayacaksınız konuşacak mısınız Onlar konuşurlar konuşmazlar konuşurlar mı konuşuyorlar konuşmuyorlar konuşuyorlar mı konuştular konuşmadılar konuştular mı konuşmuşlar konuşmamışlar konuşmuşlar mı konuşacaklar konuşmayacaklar konuşacaklar mı
  • 25. 24 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 19. -i dinlemek to listen Siz ne tür müzik dinliyorsunuz? Ben genellikle pop ve caz dinliyorum. What kind of music do you listen to? I mostly listen to pop and jazz. Dinleyin, çocuklar. Size harika bir haberimiz var. Listen up, kids. We have some great news for you. Ali’ye ‘Gitme.’ dedim, ama beni dinlemedi. Çok inatçı. ‘Don’t go,’ I said to Ali, but he wouldn’t listen to me. He’s so stubborn. Sabah haberlerini arabada işe giderken dinliyorum. I listen to the morning news in the car while I drive to work. Problemini anlatmak istersen dinlerim. Ben iyi bir dinleyiciyimdir. If you would like to tell me your problem, I’ll listen. I’m a good listener. grammar In Turkish, a transitive verb has an object either without a suffix or with the accusative suffix -i. If the object refers to something indefinite or a kind of thing, it doesn’t get a suffix. If, on the other hand, the object refers to something definite that our readers or listeners know about, it gets the accusative suffix -i. In this book, transitive verbs, in both Turkish and English, are marked [tr] and intransitive verbs are marked [intr], but not always. word forms dinleyici -i gizlice dinlemek -i dikkatli dinlemek -i can kulağıyla dinlemek listener; audience to eavesdrop to listen carefully/intently to be all ears Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dinlerim dinlemem dinler miyim dinliyorum dinlemiyorum dinliyor muyum dinledim dinlemedim dinledim mi dinlemişim dinlememişim dinlemiş miyim dinleyeceğim dinlemeyeceğim dinleyecek miyim Sen dinlersin dinlemezsin dinler misin dinliyorsun dinlemiyorsun dinliyor musun dinledin dinlemedin dinledin mi dinlemişsin dinlememişsin dinlemiş misin dinleyeceksin dinlemeyeceksin dinleyecek misin O dinler dinlemez dinler mi dinliyor dinlemiyor dinliyor mu dinledi dinlemedi dinledi mi dinlemiş dinlememiş dinlemiş mi dinleyecek dinlemeyecek dinleyecek mi Biz dinleriz dinlemeyiz dinler miyiz dinliyoruz dinlemiyoruz dinliyor muyuz dinledik dinlemedik dinledik mi dinlemişiz dinlememişiz dinlemiş miyiz dinleyeceğiz dinlemeyeceğiz dinleyecek miyiz Siz dinlersiniz dinlemezsiniz dinler misiniz dinliyorsunuz dinlemiyorsunuz dinliyor musunuz dinlediniz dinlemediniz dinlediniz mi dinlemişsiniz dinlememişsiniz dinlemiş misiniz dinleyeceksiniz dinlemeyeceksiniz dinleyecek misiniz Onlar dinlerler dinlemezler dinlerler mi dinliyorlar dinlemiyorlar dinliyorlar mı dinlediler dinlemediler dinlediler mi dinlemişler dinlememişler dinlemişler mi dinleyecekler dinlemeyecekler dinleyecekler mi
  • 26. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 5 20. -i okumak to read okumak to study (a subject) at a university/school ‘Ahmet Altan’ın son kitabını okudun mu?’ ‘Hayır, okumadım.’ ‘Have you read Ahmet Altan’s latest book?’ ‘No, I haven’t.’ ‘Ne okuyorsun, Veli?’ ‘Şiir okuyorum.’ ‘What are you reading, Veli?’ ‘I’m reading a poem.’ Meltem’in İngilizcesi çok iyi. Amerika’da ekonomi okumuş. Meltem’s English is very good. She studied economics in America. Kızım Ankara Üniversitesi’nde tıp okuyacak. My daughter will study medicine at Ankara University. birine bir şey okumak to read something to somebody Ablam her gece çocuklarına masal okur. My older sister reads (bedtime) stories to her children every night. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben okurum okumam okur muyum okuyorum okumuyorum okuyor muyum okudum okumadım okudum mu okumuşum okumamışım okumuş muyum okuyacağım okumayacağım okuyacak mıyım Sen okursun okumazsın okur musun okuyorsun okumuyorsun okuyor musun okudun okumadın okudun mu okumuşsun okumamışsın okumuş musun okuyacaksın okumayacaksın okuyacak mısın O okur okumaz okur mu okuyor okumuyor okuyor mu okudu okumadı okudu mu okumuş okumamış okumuş mu okuyacak okumayacak okuyacak mı Biz okuruz okumayız okur muyuz okuyoruz okumuyoruz okuyor muyuz okuduk okumadık okuduk mu okumuşuz okumamışız okumuş muyuz okuyacağız okumayacağız okuyacak mıyız Siz okursunuz okumazsınız okur musunuz okuyorsunuz okumuyorsunuz okuyor musunuz okudunuz okumadınız okudunuz mu okumuşsunuz okumamışsınız okumuş musunuz okuyacaksınız okumayacaksınız okuyacak mısınız Onlar okurlar okumazlar okurlar mı okuyorlar okumuyorlar okuyorlar mı okudular okumadılar okudular mı okumuşlar okumamışlar okumuşlar mı okuyacaklar okumayacaklar okuyacaklar mı word forms and phrases okur, okuyucu okur yazar okumuş okuma parçası -i sesli okumak -i sessiz okumak dua okumak bela okumak birinin aklını okumak (kendi) bildiğini okumak birine/bir şeye meydan okumak reader literate well-educated reading text to read aloud to read silently to say prayer to curse to read someone’s mind to go your own way to challenge sb/sth
  • 27. 26 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 21. -i yazmak to write; to type yazmak to have words on Bu kağıda adınızı, soyadınızı ve adresinizi yazar mısınız? Would you write down your name, surname and address on this piece of paper? Bu antivirüs programını kim yazmış? Çok başarılı. Who wrote this anti-virus software? It’s a great success. Yarın Türkçe dersinde kompozisyon yazacağız. We are going to write an essay in Turkish class tomorrow. Bak, kapıda ‘Girilmez’ yazıyor (= diyor). Hadi, gidelim buradan. Look, it reads (= says) on the door: ‘No Entry’. Let’s get out of here. not almak to take notes Bugün tarih dersinde hiç not alamadım. Senin notlarını ödünç alabilir miyim? I couldn’t take any notes in history class today. Can I borrow your notes? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yazarım yazmam yazar mıyım yazıyorum yazmıyorum yazıyor muyum yazdım yazmadım yazdım mı yazmışım yazmamışım yazmış mıyım yazacağım yazmayacağım yazacak mıyım Sen yazarsın yazmazsın yazar mısın yazıyorsun yazmıyorsun yazıyor musun yazdın yazmadın yazdın mı yazmışsın yazmamışsın yazmış mısın yazacaksın yazmayacaksın yazacak mısın O yazar yazmaz yazar mı yazıyor yazmıyor yazıyor mu yazdı yazmadı yazdı mı yazmış yazmamış yazmış mı yazacak yazmayacak yazacak mı Biz yazarız yazmayız yazar mıyız yazıyoruz yazmıyoruz yazıyor muyuz yazdık yazmadık yazdık mı yazmışız yazmamışız yazmış mıyız yazacağız yazmayacağız yazacak mıyız Siz yazarsınız yazmazsınız yazar mısınız yazıyorsunuz yazmıyorsunuz yazıyor musunuz yazdınız yazmadınız yazdınız mı yazmışsınız yazmamışsınız yazmış mısınız yazacaksınız yazmayacaksınız yazacak mısınız Onlar yazarlar yazmazlar yazarlar mı yazıyorlar yazmıyorlar yazıyorlar mı yazdılar yazmadılar yazdılar mı yazmışlar yazmamışlar yazmışlar mı yazacaklar yazmayacaklar yazacaklar mı grammar For new learners, it can be confusing when to use the accusative -i. We always add it to nouns with the possessive suffixes and to nouns preceded by the demonstrative adjective bu, şu or o, as in the first and second examples. word forms and phrases yazı yazar yaratıcı yazarlık yazar kasa yazgı (= kader) -e yazılmak birine yazmak/yazılmak writing writer creative writing cash register/till fate to enrol to make a move/hit on sb
  • 28. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 7 22. demek 1. to say 2. to mean (i. have a meaning ii. intend to say sth) ‘Ne dedin, tatlım? Seni duyamadım.’ ‘Ben acıktım, anne dedim.’ ‘What did you say, sweetie? I couldn’t hear you.’ ‘I said, I’m hungry, Mum.’ birine bir şey demek to say something to someone ‘Eve gidiyorum.’ demiş Nevin’e. Başka bir şey dememiş. ‘I’m going home,’ s/he said to Nevin. S/he didn’t say anything else. ‘Bu İngilizce kelime ne demek?’ ‘Shelf. Raf demek.’ ‘What does this English word mean?’ ‘Shelf. It means raf.’ As you can see in this example, we use demek for the meaning in 2.i. We use istemek (to want) after demek for the meaning in 2.ii, as in: Ne demek istiyorsunuz? Sizi anlamıyorum. Daha açık konuşur musunuz? What do you mean? I can’t understand you. Can you speak more clearly? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben derim demem der miyim diyorum demiyorum diyor muyum dedim demedim dedim mi demişim dememişim demiş miyim diyeceğim demeyeceğim diyecek miyim Sen dersin demezsin der misin diyorsun demiyorsun diyor musun dedin demedin dedin mi demişsin dememişsin demiş misin diyeceksin demeyeceksin diyecek misin O der demez der mi diyor demiyor diyor mu dedi demedi dedi mi demiş dememiş demiş mi diyecek demeyecek diyecek mi Biz deriz demeyiz der miyiz diyoruz demiyoruz diyor muyuz dedik demedik dedik mi demişiz dememişiz demiş miyiz diyeceğiz demeyeceğiz diyecek miyiz Siz dersiniz demezsiniz der misiniz diyorsunuz demiyorsunuz diyor musunuz dediniz demediniz dediniz mi demişsiniz dememişsiniz demiş misiniz diyeceksiniz demeyeceksiniz diyecek misiniz Onlar derler demezler derler mi diyorlar demiyorlar diyorlar mı dediler demediler dediler mi demişler dememişler demişler mi diyecekler demeyecekler diyecekler mi word forms and phrases demeç deyim dedikodu dedikoducu dedikodu yapmak statement idiom gossip gossip (person) to gossip
  • 29. 28 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 23. -i anlamak to understand; to see Benim Türkçem iyi değil. Sizi anlayamıyorum. Daha yavaş konuşur musunuz? My Turkish isn’t good. I can’t understand you. Can you speak more slowly? Sanırım siz Mert Bey’i yanlış anlamışsınız. Toplantı yarın sabah. I think you got Mr Mert misunderstood. The meeting is tomorrow morning. ‘Şakamı anlamadın, değil mi?’ ‘Yo, anladım. Hiç komik değildi.’ ‘You couldn’t see my joke, could you?’ ‘Yes, I could. It wasn’t funny at all.’ Benim annem beni hiç anlamıyor. Beni hiç dinlemiyor. My mother never understands me. She never listens to me. -den anlamak to understand (fact/idea) Ben futboldan hiç anlamam. Başka bir şey hakkında konuşsak olur mu? I don’t understand football at all. Do you mind if we talk about something else? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben anlarım anlamam anlar mıyım anlıyorum anlamıyorum anlıyor muyum anladım anlamadım anladım mı anlamışım anlamamışım anlamış mıyım anlayacağım anlamayacağım anlayacak mıyım Sen anlarsın anlamazsın anlar mısın anlıyorsun anlamıyorsun anlıyor musun anladın anlamadın anladın mı anlamışsın anlamamışsın anlamış mısın anlayacaksın anlamayacaksın anlayacak mısın O anlar anlamaz anlar mı anlıyor anlamıyor anlıyor mu anladı anlamadı anladı mı anlamış anlamamış anlamış mı anlayacak anlamayacak anlayacak mı Biz anlarız anlamayız anlar mıyız anlıyoruz anlamıyoruz anlıyor muyuz anladık anlamadık anladık mı anlamışız anlamamışım anlamış mıyız anlayacağız anlamayacağız anlayacak mıyız Siz anlarsınız anlamazsınız anlar mısınız anlıyorsunuz anlamıyorsunuz anlıyor musunuz anladınız anlamadınız anladınız mı anlamışsınız anlamamışsınız anlamış mısınız anlayacaksınız anlamayacaksınız anlayacak mısınız Onlar anlarlar anlamazlar anlarlar mı anlıyorlar anlamıyorlar anlıyorlar mı anladılar anlamadılar anladılar mı anlamışlar anlamamışlar anlamışlar mı anlayacaklar anlamayacaklar anlayacaklar mı grammar In addition to nouns with the possessive suffixes, we always add the accusative -i to the personal pronouns (beni, seni, onu, etc) and to proper names (of persons, countries, books, films, etc). word forms anlayış anlayışlı anlayışsız understanding (i. knowledge ii. sympathy) understanding (sympathetic) inconsiderate
  • 30. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 9 24. düşünmek to think (use your mind to decide about sth, form an opinion, or imagine sth) Biraz bekle, düşünüyorum. Bu benim için kolay bir karar değil. Wait a moment, I’m thinking. This isn’t an easy decision for me. Bu senin son kararın mı, arkadaşım? İyi düşündün mü? Is that your final decision, my friend? Have you thought it over? verb stem+meyi/mayı düşünmek to think about verb+ing Biz arabamızı değiştirmeyi düşünüyoruz. We are thinking about changing our car. See the words we use for the English think in these examples: ‘Pardon, tanışıyor muyuz?’ ‘Hayır, sanmıyorum.’ ‘Excuse me, have we met before?’ ‘No, I don’t think so.’ ‘Sence yarın Bursaspor Beşiktaş’ı yenebilir mi?’ ‘Bence hayır.’ ‘Do you think Bursaspor can beat Beşiktaş tomorrow?’ ‘I think not.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben düşünürüm düşünmem düşünür müyüm düşünüyorum düşünmüyorum düşünüyor muyum düşündüm düşünmedim düşündüm mü düşünmüşüm düşünmemişim düşünmüş müyüm düşüneceğim düşünmeyeceğim düşünecek miyim Sen düşünürsün düşünmezsin düşünür müsün düşünüyorsun düşünmüyorsun düşünüyor musun düşündün düşünmedin düşündün mü düşünmüşsün düşünmemişsin düşünmüş müsün düşüneceksin düşünmeyeceksin düşünecek misin O düşünür düşünmez düşünür mü düşünüyor düşünmüyor düşünüyor mu düşündü düşünmedi düşündü mü düşünmüş düşünmemiş düşünmüş mü düşünecek düşünmeyecek düşünecek mi Biz düşünürüz düşünmeyiz düşünür müyüz düşünüyoruz düşünmüyoruz düşünüyor muyuz düşündük düşünmedik düşündük mü düşünmüşüz düşünmemişiz düşünmüş müyüz düşüneceğiz düşünmeyeceğiz düşünecek miyiz Siz düşünürsünüz düşünmezsiniz düşünür müsünüz düşünüyorsunuz düşünmüyorsunuz düşünüyor musunuz düşündünüz düşünmediniz düşündünüz mü düşünmüşsünüz düşünmemişsiniz düşünmüş müsünüz düşüneceksiniz düşünmeyeceksiniz düşünecek misiniz Onlar düşünürler düşünmezler düşünürler mi düşünüyorlar düşünmüyorlar düşünüyorlar mı düşündüler düşünmediler düşündüler mi düşünmüşler düşünmemişler düşünmüşler mi düşünecekler düşünmeyecekler düşünecekler mi word forms and phrases düşünce düşünceli düşüncesiz Bence Sence …? Sanırım/Sanıyorum Sanmam/Sanmıyorum Düşünüyorum, o halde varım. thought thoughtful thoughtless I think (when you think that something is true, or will happen) Do you think …? I think (when you say that you believe something is true although you aren’t sure) I don’t think so I think, therefore I am.
  • 31. 30 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 25. -i bilmek to know (1. have information 2. skill/experience 3. be sure) Murat uzun zamandır burada çalışıyor. Herkesi tanır ve her şeyi bilir. * Murat has been working here for a long time. He knows everyone and everything. Ben Sibel’in soyadını bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? I don’t know Sibel’s surname. Do you know it? ‘Saat kaç biliyor musun?’ ’11.00’e geliyor. Bir yere mi gideceksin?’ ‘Do you know what time it is?’ ‘It’s almost 11.00. Are you going somewhere?’ Karım üç yabancı dil biliyor: İngilizce, Fransızca ve İtalyanca. My wife knows three foreign languages: English, French and Italian. ‘Hafta sonu Beril’in partisine gidecek misin?’ ‘Bilmem. Ya sen?’ ‘Will you go to Beril’s party at the weekend?’ ‘I don’t know. What about you?’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben bilirim bilmem bilir miyim biliyorum bilmiyorum biliyor muyum bildim bilmedim bildim mi bilmişim bilmemişim bilmiş miyim bileceğim bilmeyeceğim bilecek miyim Sen bilirsin bilmezsin bilir misin biliyorsun bilmiyorsun biliyor musun bildin bilmedin bildin mi bilmişsin bilmemişsin bilmiş misin bileceksin bilmeyeceksin bilecek misin O bilir bilmez bilir mi biliyor bilmiyor biliyor mu bildi bilmedi bildi mi bilmiş bilmemiş bilmiş mi bilecek bilmeyecek bilecek mi Biz biliriz bilmeyiz bilir miyiz biliyoruz bilmiyoruz biliyor muyuz bildik bilmedik bildik mi bilmişiz bilmemişiz bilmiş miyiz bileceğiz bilmeyeceğiz bilecek miyiz Siz bilirsiniz bilmezsiniz bilir misiniz biliyorsunuz bilmiyorsunuz biliyor musunuz bildiniz bilmediniz bildiniz mi bilmişsiniz bilmemişsiniz bilmiş misiniz bileceksiniz bilmeyeceksiniz bilecek misiniz Onlar bilirler bilmezler bilirler mi biliyorlar bilmiyorlar biliyorlar mı bildiler bilmediler bildiler mi bilmişler bilmemişler bilmişler mi bilecekler bilmeyecekler bilecekler mi * note We use the verb tanımak for know in the meaning of being familiar with someone. See #78. word forms and phrases bilgi bilgili bilim bilinç çok bilmiş Allah bilir! Bildiğim kadarıyla Kesin/Net bilmiyorum. information knowledgeable science consciousness smart alec/ass God knows! As far as I know I don’t know for sure.
  • 32. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 1 26. vermek to give birine bir şey (in the nominative case) vermek Anne, bize biraz para verir misin? Okuldan sonra sinemaya gideceğiz. Mum, can you give me some money? We are going to the cinema after school. ‘Bana bir şans daha ver, aşkım.’ ‘Sana hiçbir şey yok. Defol git hayatımdan.’ ‘Give me another chance, love.’ ‘I have nothing for you. Get out of my life.’ bir şeyi (in the accusative case) birine vermek Gamze tüm oyuncak bebeklerini yan komşunun kızına vermiş. Gamze has given all her dolls to the next-door’s girl. Telefon numaranı Mustafa’ya verdim. Seni yarın arayacak. I have given your telephone number to Mustafa. He will call you tomorrow. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben veririm vermem verir miyim veriyorum vermiyorum veriyor muyum verdim vermedim verdim mi vermişim vermemişim vermiş miyim vereceğim vermeyeceğim verecek miyim Sen verirsin vermezsin verir misin veriyorsun vermiyorsun veriyor musun verdin vermedin verdin mi vermişsin vermemişsin vermiş misin vereceksin vermeyeceksin verecek misin O verir vermez verir mi veriyor vermiyor veriyor mu verdi vermedi verdi mi vermiş vermemiş vermiş mi verecek vermeyecek verecek mi Biz veririz vermeyiz verir miyiz veriyoruz vermiyoruz veriyor muyuz verdik vermedik verdik mi vermişiz vermemişiz vermiş miyiz vereceğiz vermeyeceğiz verecek miyiz Siz verirsiniz vermezsiniz verir misiniz veriyorsunuz vermiyorsunuz veriyor musunuz verdiniz vermediniz verdiniz mi vermişsiniz vermemişsiniz vermiş misiniz vereceksiniz vermeyeceksiniz verecek misiniz Onlar verirler vermezler verirler mi veriyorlar vermiyorlar veriyorlar mı verdiler vermediler verdiler mi vermişler vermemişler vermişler mi verecekler vermeyecekler verecekler mi some common noun + vermek collocations tavsiye vermek örnek vermek cevap vermek ümit vermek öpücük vermek izin vermek fikir vermek bilgi vermek öncelik vermek karar vermek söz vermek ödünç vermek kilo vermek nefes vermek give advice give an example give an answer give hope give a kiss give permission give an idea give information give priority make a decision make a promise lend lose weight breathe out
  • 33. 32 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 27. -i almak 1. to take 2. to get, receive -den almak to pick sb/sth up ‘Sen bu dönem Türkçe alacak mısın?’ ‘Hayır, almayacağım. Ya sen?’ ‘Are you going to take Turkish this term?’ ‘No, I’m not. What about you?’ Anahtarlarını al. Ben akşam evde olmayacağım. Take your keys. I won’t be home in the evening. ‘E-postamı aldınız mı?’ ‘Hayır, almadım. Ne zaman gönderdiniz? ‘Have you received my e-mail?’ ‘No, I haven’t. When did you send it?’ Biri masamdan yine faremi almış. Somebody has taken my mouse off my desk again. Bugün çocukları okuldan sen alır mısın? Benim 3.00’te bir toplantım var. Will you pick the kids up from school today? I have a meeting at 3.00. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben alırım almam alır mıyım alıyorum almıyorum alıyor muyum aldım almadım aldım mı almışım almamışım almış mıyım alacağım almayacağım alacak mıyım Sen alırsın almazsın alır mısın alıyorsun almıyorsun alıyor musun aldın almadın aldın mı almışsın almamışsın almış mısın alacaksın almayacaksın alacak mısın O alır almaz alır mı alıyor almıyor alıyor mu aldı almadı aldı mı almış almamış almış mı alacak almayacak alacak mı Biz alırım almayız alır mıyız alıyoruz almıyoruz alıyor muyuz aldık almadık aldık mı almışız almamışız almış mıyız alacağız almayacağız alacak mıyız Siz alırsınız almazsınız alır mısınız alıyorsunuz almıyorsunuz alıyor musunuz aldınız almadınız aldınız mı almışsınız almamışsınız almış mısınız alacaksınız almayacaksınız alacak mısınız Onlar alırlar almazlar alırlar mı alıyorlar almıyorlar alıyorlar mı aldılar almadılar aldılar mı almışlar almamışlar almışlar mı alacaklar almayacaklar alacaklar mı some common noun + almak collocations duş almak karar almak risk almak ders almak mesaj almak not almak zaman almak uyuşturucu almak ilaç almak -i ciddiye almak -i dikkate almak kilo almak -den izin almak nefes almak take a shower take a decision take a risk take a class take a message take notes take time take drugs take medicine take sth/sb seriously take into account put on weight get permission breathe in
  • 34. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 3 28. -i (satın) almak to buy ‘Daha hızlı bir dizüstü satın alacağım.’ ‘Can geçen hafta i7 almış. Çok memnun.’ ‘I will buy a faster laptop.’ ‘Can bought an i7 last week. He’s very happy with it.’ ‘Elbiseni nereden aldın? Çok şık.’ ‘Kızılay’da bir mağazadan.’ ‘Where did you buy your dress? It’s so elegant.’ ‘In a shop in Kızılay [in Ankara]. birine bir şey almak to buy someone something Kocam bana hiç çiçek almadı. 10 yıldır evliyiz. My husband has never bought me flowers. We have been married for 10 years. bir şeyi 20/50 vb liraya almak to buy something for 20/50 etc liras ‘Bu bluzu 25 liraya aldım.’ ‘A! Sudan ucuz.’ ‘I bought this blouse for 25 liras.’ ‘Ah! That’s dirt cheap [lit cheaper than water].’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben satın alırım satın almam satın alır mıyım satın alıyorum satın almıyorum satın alıyor muyum satın aldım satın almadım satın aldım mı satın almışım satın almamışım satın almış mıyım satın alacağım satın almayacağım satın alacak mıyım Sen satın alırsın satın almazsın satın alır mısın satın alıyorsun satın almıyorsun satın alıyor musun satın aldın satın almadın satın aldın mı satın almışsın satın almamışsın satın almış mısın satın alacaksın satın almayacaksın satın alacak mısın O satın alır satın almaz satın alır mı satın alıyor satın almıyor satın alıyor mu satın aldı satın almadı satın aldı mı satın almış satın almamış satın almış mı satın alacak satın almayacak satın alacak mı Biz satın alırım satın almayız satın alır mıyız satın alıyoruz satın almıyoruz satın alıyor muyuz satın aldık satın almadık satın aldık mı satın almışız satın almamışız satın almış mıyız satın alacağız satın almayacağız satın alacak mıyız Siz satın alırsınız satın almazsınız satın alır mısınız satın alıyorsunuz satın almıyorsunuz satın alıyor musunuz satın aldınız satın almadınız aldınız mı satın almışsınız satın almamışsınız satın almış mısınız satın alacaksınız satın almayacaksınız satın alacak mısınız Onlar satın alırlar satın almazlar satın alırlar mı satın alıyorlar satın almıyorlar satın alıyorlar mı satın aldılar satın almadılar satın aldılar mı satın almışlar satın almamışlar satın almışlar mı satın alacaklar satın almayacaklar satın alacaklar mı word forms and phrases (on-line) alışveriş nakit almak kredi kartıyla almak taksitle almak veresiye almak ucuza almak pahalıya almak indirimden almak uygun fiyata almak (online) shopping to buy in cash to buy by credit card to buy on instalments to buy on credit to buy at a low price to buy at a high price to buy in a sale to buy at a bargain price
  • 35. 34 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 29. -i satmak to sell (1. offer sth for people to buy 2. give sth in return for money) satmak to be bought by people O dükkân ikinci el mobilya ve beyaz eşya satıyor. Ben geçen yıl bir masa aldım. That shop sells second-hand furniture and household appliances. I bought a table last year. ‘Yan daireyi 1.500.000 liraya satmışlar.’ ‘Ya, kime satmışlar?’ ‘They have sold the flat next door for 1.500.000 liras.’ ‘Really, who did they sell it to?’ Arabamızı yan komşumuza satacağız. Sıfır bir araba alacağız. We will sell our car to our next-door neighbour. We will buy a brand-new car. Son kitabı sadece 100.000 adet satmış. Ben de aldım ama pek beğenmedim. His/Her last book sold only 100.000 copies. I bought it too, but I didn’t like it much. birini satmak to sell someone out O herif kendi çıkarı için herkesi satar. İğrenç bir insan ve siyasetçidir. That guy sells everyone out for his own interests. He’s a disgusting person and politician. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben satarım satmam satar mıyım satıyorum satmıyorum satıyor muyum sattım satmadım sattım mı satmışım satmamışım satmış mıyım satacağım satmayacağım satacak mıyım Sen satarsın satmazsın satar mısın satıyorsun satmıyorsun satıyor musun sattın satmadın sattın mı satmışsın satmamışsın satmış mısın satacaksın satmayacaksın satacak mısın O satar satmaz satar mı satıyor satmıyor satıyor mu sattı satmadı sattı mı satmış satmamış satmış mı satacak satmayacak satacak mı Biz satarız satmayız satar mıyız satıyoruz satmıyoruz satıyor muyuz sattık satmadık sattık mı satmışız satmamışız satmış mıyız satacağız satmayacağız satacak mıyız Siz satarsınız satmazsınız satar mısınız satıyorsunuz satmıyorsunuz satıyor musunuz sattınız satmadınız sattınız mı satmışsınız satmamışsınız satmış mısınız satacaksınız satmayacaksınız satacak mısınız Onlar satarlar satmazlar satarlar mı satıyorlar satmıyorlar satıyorlar mı sattılar satmadılar sattılar mı satmışlar satmamışlar satmışlar mı satacaklar satmayacaklar satacaklar mı word forms and phrases satıcı alıcı satılık satış elemanı satış fiyatı indirim Satıldı. Tükendi/Bitti/Kalmadı. seller buyer for sale shop assistant, salesperson selling price sale (lower price) Sold. Sold out.
  • 36. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 5 30. -i kiralamak to rent Biz geçen yaz Bodrum’da ev kiraladık. Otelden çok daha ucuzdu. We rented a house in Bodrum last summer. It was much cheaper than a hotel. Arabamı sattım. Yenisini satın almayacağım. Kiralayacağım. I have sold my car. I’m not going to buy a new one. I’ll rent. Yan daireyi yeni evli bir çift kiralamış. A newly married couple has rented the flat next-door. bir şeyi birine kiralamak to rent out something to someone Antalya’daki yazlıklarını kışın üniversite öğrencilerine kiralıyorlar. They rent out their summer house in Antalya to university students in winter. Ev sahibi dairesini bekârlara kiraya vermiyor (= kiralamıyor), maalesef. The landlord/lady doesn’t rent out his/her flat to single people, unfortunately. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben kiralarım kiralamam kiralar mıyım kiralıyorum kiralamıyorum kiralıyor muyum kiraladım kiralamadım kiraladım mı kiralamışım kiralamamışım kiralamış mıyım kiralayacağım kiralamayacağım kiralayacak mıyım Sen kiralarsın kiralamazsın kiralar mısın kiralıyorsun kiralamıyorsun kiralıyor musun kiraladın kiralamadın kiraladın mı kiralamışsın kiralamamışsın kiralamış mısın kiralayacaksın kiralamayacaksın kiralayacak mısın O kiralar kiralamaz kiralar mı kiralıyor kiralamıyor kiralıyor mu kiraladı kiralamadı kiraladı mı kiralamış kiralamamış kiralamış mı kiralayacak kiralamayacak kiralayacak mı Biz kiralarız kiralamayız kiralar mıyız kiralıyoruz kiralamıyoruz kiralıyor muyuz kiraladık kiralamadık kiraladık mı kiralamışız kiralamamışız kiralamış mıyız kiralayacağız kiralamayacağız kiralayacak mıyız Siz kiralarsınız kiralamazsınız kiralar mısınız kiralıyorsunuz kiralamıyorsunuz kiralıyor musunuz kiraladınız kiralamadınız kiraladınız mı kiralamışsınız kiralamamışsınız kiralamış mısınız kiralayacaksınız kiralamayacaksınız kiralayacak mısınız Onlar kiralarlar kiralamazlar kiralarlar mı kiralıyorlar kiralamıyorlar kiralıyorlar mı kiraladılar kiralamadılar kiraladılar mı kiralamışlar kiralamamışlar kiralamışlar mı kiralayacaklar kiralamayacaklar kiralayacaklar mı grammar To conjugate a verb ending in a in the present continuous tense, omit the a (kirala, oyna) and add -ıyor or -uyor, depending on what is now the last vowel of the verb: kiralıyor, oynuyor. word forms and phrases kiralık kiracı kira kira ödemek kira kontratı ev sahibi kiralık daire/araba for rent tenant rent (n) to pay a rent rental contract landlord/lady rented flat/car
  • 37. 36 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 31. -i sevmek to love; to like ‘Elbiseni sevdim. Rengi çok hoş.’ ‘Teşekkürler. Hafta sonu aldım.’ ‘I like your dress. Its colour is so nice.’ ‘Thanks. I bought it at the weekend.’ ‘Seni seviyorum. Benimle evlenir misin?’ ‘Ben de seni seviyorum, ama …’ ‘I love you. Will you marry me?’ ‘I love you too, but …’ Melis bu hediyeyi çok sevecek. Ahmet Ümit en sevdiği yazar. Melis will like this gift so much. Ahmet Ümit is her favourite writer. verb stem+meyi/mayı sevmek to love/like verb+ing Bütün çocuklar çizgi film seyretmeyi sever. All children love watching cartoons. ‘Boş vakitlerinizde ne yapmayı seversiniz?’ ‘Alışverişe gitmeyi seviyorum.’ ‘What do you like doing in your free time?’ ‘I like going shopping.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben severim sevmem sever miyim seviyorum sevmiyorum seviyor muyum sevdim sevmedim sevdim mi sevmişim sevmemişim sevmiş miyim seveceğim sevmeyeceğim sevecek miyim Sen seversin sevmezsin sever misin seviyorsun sevmiyorsun seviyor musun sevdin sevmedin sevdin mi sevmişsin sevmemişsin sevmiş misin seveceksin sevmeyeceksin sevecek misin O sever sevmez sever mi seviyor sevmiyor seviyor mu sevdi sevmedi sevdi mi sevmiş sevmemiş sevmiş mi sevecek sevmeyecek sevecek mi Biz severiz sevmeyiz sever miyiz seviyoruz sevmiyoruz seviyor muyuz sevdik sevmedik sevdik mi sevmişiz sevmemişiz sevmiş miyiz seveceğiz sevmeyeceğiz sevecek miyiz Siz seversiniz sevmezsiniz sever misiniz seviyorsunuz sevmiyorsunuz seviyor musunuz sevdiniz sevmediniz sevdiniz mi sevmişsiniz sevmemişsiniz sevmiş misiniz seveceksiniz sevmeyeceksiniz sevecek misiniz Onlar severler sevmezler severler mi seviyorlar sevmiyorlar seviyorlar mı sevdiler sevmediler sevdiler mi sevmişler sevmemişler sevmişler mi sevecekler sevmeyecekler sevecekler mi word forms and phrases sevgi sevgili sevgisiz sevinç sevinçli seve seve/severek sevişmek love i. boyfriend, or girlfriend ii. dear (brother/friend) loveless (marriage/relationship) joy joyful gladly, happily to make love
  • 38. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 7 32. -i istemek to want; to would like istemek to ask (for help/advice etc) Bakar mısınız? Ben bir simit ve çay istiyorum, lütfen. Excuse me, I would like a simit [similar to a bagel] and a tea, please. Ben bu oyuncağı istiyorum, anne. Bunu alalım. N’olur! I want this toy, Mum. Let’s buy this. Please! ‘Biraz daha pasta ister misiniz, çocuklar?’ ‘Evet, isteriz.’ * ‘Do you want some more cake, kids?’ ‘Yes, we do.’ verb stem+mek/mak istemek to want/would like to verb Canan gelmek istemedi. Evde kalmak istedi. Canan didn’t want to come. She wanted to stay at home. ‘Senden bir iyilik isteyeceğim, dostum.’ ‘Tabii, dostum. Ne istersen.’ ‘I’ll ask you for a favour, mate.’ ‘Sure, mate. Whatever you ask.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben isterim istemem ister miyim istiyorum istemiyorum istiyor muyum istedim istemedim istedim mi istemişim istememişim istemiş miyim isteyeceğim istemeyeceğim isteyecek miyim Sen istersin istemezsin ister misin istiyorsun istemiyorsun istiyor musun istedin istemedin istedin mi istemişsin istememişsin istemiş misin isteyeceksin istemeyeceksin isteyecek misin O ister istemez ister mi istiyor istemiyor istiyor mu istedi istemedi istedi mi istemiş istememiş istemiş mi isteyecek istemeyecek isteyecek mi Biz isteriz istemeyiz ister miyiz istiyoruz istemiyoruz istiyor muyuz istedik istemedik istedik mi istemişiz istememişiz istemiş miyiz isteyeceğiz istemeyeceğiz isteyecek miyiz Siz istersiniz istemezsiniz ister misiniz istiyorsunuz istemiyorsunuz istiyor musunuz istediniz istemediniz istediniz mi istemişsiniz istememişsiniz istemiş misiniz isteyeceksiniz istemeyeceksiniz isteyecek misiniz Onlar isterler istemezler isterler mi istiyorlar istemiyorlar istiyorlar mı istediler istemediler istediler mi istemişler istememişler istemişler mi isteyecekler istemeyecekler isteyecekler mi * grammar In yes/no questions, we repeat the verbs in the answers (or Hayır, istemeyiz). In Turkish, there are no words like the English auxiliary verbs am, do, did, etc. word forms and phrases istek istekli isteksiz isteyerek istemeyerek Nasıl istersen. Nasıl istersen öyle yap. want (n), desire willing unwilling, reluctant 1. willingly 2. intentionally 1. unwillingly 2. unintentionally As you wish/please. Do as you please/Have it your way.
  • 39. 38 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 33. -de çalışmak to work [intr] (do a job/an activity) çalışmak [intr] to operate (machine/equipment) Ayşe’nin eski kocası makine mühendisi. Bir araba fabrikasında çalışıyor. Ayşe’s ex-husband is a mechanical engineer. He works in a car factory. Dayım uzun yıllar Almanya’da Mercedes’te çalışmış. My (maternal) uncle worked for Mercedes in Germany for many years. Bu sınavı geçmek için çok çalıştım. 10 gün hiç dışarı çıkmadım. I worked hard to pass this exam. I never left the house for 10 days. Bulaşık makinesi çalışmıyor. Lanet makine yine bozuldu. The dishwasher doesn’t work. The damn machine has broken again. bir makineyi çalıştırmak [tr] to work a machine ‘İçeri çok sıcak.’ ‘Klimayı çalıştırayım mı?’ ‘İyi olur.’ It’s too hot inside.’ ‘Shall I work the air conditioner?’ ‘That would be nice.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben çalışırım çalışmam çalışır mıyım çalışıyorum çalışmıyorum çalışıyor muyum çalıştım çalışmadım çalıştım mı çalışmışım çalışmamışım çalışmış mıyım çalışacağım çalışmayacağım çalışacak mıyım Sen çalışırsın çalışmazsın çalışır mısın çalışıyorsun çalışmıyorsun çalışıyor musun çalıştın çalışmadın çalıştın mı çalışmışsın çalışmamışsın çalışmış mısın çalışacaksın çalışmayacaksın çalışacak mısın O çalışır çalışmaz çalışır mı çalışıyor çalışmıyor çalışıyor mu çalıştı çalışmadı çalıştı mı çalışmış çalışmamış çalışmış mı çalışacak çalışmayacak çalışacak mı Biz çalışırız çalışmayız çalışır mıyız çalışıyoruz çalışmıyoruz çalışıyor muyuz çalıştık çalışmadık çalıştık mı çalışmışız çalışmamışız çalışmış mıyız çalışacağız çalışmayacağız çalışacak mıyız Siz çalışırsınız çalışmazsınız çalışır mısınız çalışıyorsunuz çalışmıyorsunuz çalışıyor musunuz çalıştınız çalışmadınız çalıştınız mı çalışmışsınız çalışmamışsınız çalışmış mısınız çalışacaksınız çalışmayacaksınız çalışacak mısınız Onlar çalışırlar çalışmazlar çalışırlar mı çalışıyorlar çalışmıyorlar çalışıyorlar mı çalıştılar çalışmadılar çalıştılar mı çalışmışlar çalışmamışlar çalışmışlar mı çalışacaklar çalışmayacaklar çalışacaklar mı grammar The suffix -ayım (or -eyim) in interrogative sentences means shall I?, as you can see in the last example. In affirmative sentences, it means let me: Size yardım edeyim (Let me help you). word forms and phrases çalışkan çalışan çalışan anneler çalışma çalışma saatleri hard-working employee working mothers study (n); working working hours
  • 40. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 9 34. başlamak [intr] to start (happening) -e başlamak to start (doing sth) ‘Film yeni başladı. Gel, birlikte izleyelim, aşkım.’ ‘Geliyorum.’ ‘The film has just started. Come, let’s watch it together, love.’ ‘I’m coming.’ Ben gelecek pazartesi yeni bir işe başlayacağım. I’ll start a new job next Monday. verb stem+meye/maya başlamak to start verb+ing/start to verb sth Siz Türkçe öğrenmeye ne zaman başladınız? When did you start learning Turkish? -i başlatmak [tr] to make something start happening Kavgayı Alp başlatmamış, Berk başlatmış. Diğer öğrenciler de öyle diyor. Ozan didn’t start the fight, Berk did. Other students say that too. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben başlarım başlamam başlar mıyım başlıyorum başlamıyorum başlıyor muyum başladım başlamadım başladım mı başlamışım başlamamışım başlamış mıyım başlayacağım başlamayacağım başlayacak mıyım Sen başlarsın başlamazsın başlar mısın başlıyorsun başlamıyorsun başlıyor musun başladın başlamadın başladın mı başlamışsın başlamamışsın başlamış mısın başlayacaksın başlamayacaksın başlayacak mısın O başlar başlamaz başlar mı başlıyor başlamıyor başlıyor mu başladı başlamadı başladı mı başlamış başlamamış başlamış mı başlayacak başlamayacak başlayacak mı Biz başlarız başlamayız başlar mıyız başlıyoruz başlamıyoruz başlıyor muyuz başladık başlamadık başladık mı başlamışız başlamamışız başlamış mıyız başlayacağız başlamayacağız başlayacak mıyız Siz başlarsınız başlamazsınız başlar mısınız başlıyorsunuz başlamıyorsunuz başlıyor musunuz başladınız başlamadınız başladınız mı başlamışsınız başlamamışsınız başlamış mısınız başlayacaksınız başlamayacaksınız başlayacak mısınız Onlar başlarlar başlamazlar başlarlar mı başlıyorlar başlamıyorlar başlıyorlar mı başladılar başlamadılar başladılar mı başlamışlar başlamamışlar başlamışlar mı başlayacaklar başlamayacaklar başlayacaklar mı word forms and phrases baş filmin başı ilk başta/başlarda (ay/yıl) başında yeni bir başlangıç baştan sona başlamak üzere güne başlamak beginning (the first part of sth) the beginning of the film in the beginning at the beginning of (the month/year) a new beginning from beginning to end be about to start to start the day
  • 41. 40 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 35. durmak [intr] to stop Biraz durabilir miyiz? Ben çok yoruldum. Bir saattir yürüyoruz. Can we stop for a while? I got too tired. We have been working for an hour. Yağmur durmuş, millet. Hazırlanıp çıkalım. Haydi, acele edin. The rain has stopped, guys. Let’s get ready and go. Come on, hurry up. Benzinlikte durur musun? Ben tuvalete gideceğim. Can you stop at the oil/gas station. I’ll go to the toilet. -i durdurmak [tr] to stop ‘Niye durdun?’ ‘Bak, polis bütün arabaları durduruyor.’ ‘Why did you stop?’ ‘Look, the police are stopping all the cars.’ N’oldu (= Ne oldu)? Hakem maçı niye durdurdu yine? What’s happened? Why has the referee stopped the match/game again? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dururum durmam durur muyum duruyorum durmuyorum duruyor muyum durdum durmadım durdum mu durmuşum durmamışım durmuş muyum duracağım durmayacağım duracak mıyım Sen durursun durmazsın durur musun duruyorsun durmuyorsun duruyor musun durdun durmadın durdun mu durmuşsun durmamışsın durmuş musun duracaksın durmayacaksın duracak mısın O durur durmaz durur mu duruyor durmuyor duruyor mu durdu durmadı durdu mu durmuş durmamış durmuş mu duracak durmayacak duracak mı Biz dururuz durmayız durur muyuz duruyoruz durmuyoruz duruyor muyuz durduk durmadık durduk mu durmuşuz durmamışız durmuş muyuz duracağız durmayacağız duracak mıyız Siz durursunuz durmazsınız durur musunuz duruyorsunuz durmuyorsunuz duruyor musunuz durdunuz durmadınız durdunuz mu durmuşsunuz durmamışsınız durmuş musunuz duracaksınız durmayacaksınız duracak mısınız Onlar dururlar durmazlar dururlar mı duruyorlar durmuyorlar duruyorlar mı durdular durmadılar durdular mı durmuşlar durmamışlar durmuşlar mı duracaklar durmayacaklar duracaklar mı word forms and phrases durmaksızın durmaksızın konuşmak durak otobüs durağı dur işareti nonstop (adv), continuously to talk nonstop stop (bus/train) bus stop stop sign
  • 42. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 1 36. yorulmak to get tired Ben bugün bayağı yorulmuşum. Ofiste gün boyu toplantılarım vardı. I got quite tired today. I had meetings at the office all day. Benim bacaklarım yoruldu. Biraz dinlenebilir miyiz? My legs are tired. Can we rest for a while? verb+mekten/maktan yorulmak to be tired from verb+ing Bütün gün evi temizlemekten çok yorulduk. We were exhausted from cleaning the house all day. verb+mekten/maktan yorulmak to be tired of verb+ing Seninle sürekli tartışmaktan yoruldum. Her şeye itiraz ediyorsun. I’m tired of arguing with you all the time. You contradict everything. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yorulurum yorulmam yorulur muyum yoruluyorum yorulmuyorum yoruluyor muyum yoruldum yorulmadım yoruldum mu yorulmuşum yorulmamışım yorulmuş muyum yorulacağım yorulmayacağım yorulacak mıyım Sen yorulursun yorulmazsın yorulur musun yoruluyorsun yorulmuyorsun yoruluyor musun yoruldun yorulmadın yoruldun mu yorulmuşsun yorulmamışsın yorulmuş musun yorulacaksın yorulmayacaksın yorulacak mısın O yorulur yorulmaz yorulur mu yoruluyor yorulmuyor yoruluyor mu yoruldu yorulmadı yoruldu mu yorulmuş yorulmamış yorulmuş mu yorulacak yorulmayacak yorulacak mı Biz yoruluruz yorulmayız yorulur muyuz yoruluyoruz yorulmuyoruz yoruluyor muyuz yorulduk yorulmadık yorulduk mu yorulmuşuz yorulmamışız yorulmuş muyuz yorulacağız yorulmayacağız yorulacak mıyız Siz yorulursunuz yorulmazsınız yorulur musunuz yoruluyorsunuz yorulmuyorsunuz yoruluyor musunuz yoruldunuz yorulmadınız yoruldunuz mu yorulmuşsunuz yorulmamışsınız yorulmuş musunuz yorulacaksınız yorulmayacaksınız yorulacak mısınız Onlar yorulurlar yorulmazlar yorulurlar mı yoruluyorlar yorulmuyorlar yoruluyorlar mı yoruldular yorulmadılar yoruldular mı yorulmuşlar yorulmamışlar yorulmuşlar mı yorulacaklar yorulmayacaklar yorulacaklar mı word forms and phrases yorgun kendini yorgun hissetmek yorucu birini yormak tired to feel tired tiring make sb feel tired
  • 43. 42 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 37. dinlenmek to rest (relaxing) Bir saattir durmaksızın yürüyoruz. Biraz durup dinlenelim. We’ve been walking nonstop for an hour. Let’s stop for a while and rest. Gribin en iyi tedavisi dinlenmek. Evine git ve dinlen. The best treatment for flu is to rest. Go home and rest. Yorucu bir gündü. Ben akşam yemeğine kadar biraz dinleneceğim. It was a tiring day. I’m going to rest a little until dinner. Dün gece iyi dinlendin mi? Bugün yapacak işlerimiz var. Did you have some good rest last night? Today we have things to do. ayaklarını/gözlerini vb dinlendirmek to rest your feet/eyes etc Biraz durup bacaklarımızı dinlendirdik ve sandviçlerimizi yedik. We stopped for a while and rested our legs and ate our sandwiches. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dinlenirim dinlenmem dinlenir miyim dinleniyorum dinlenmiyorum dinleniyor muyum dinlendim dinlenmedim dinlendim mi dinlenmişim dinlenmemişim dinlenmiş miyim dinleneceğim dinlenmeyeceğim dinlenecek miyim Sen dinlenirsin dinlenmezsin dinlenir misin dinleniyorsun dinlenmiyorsun dinleniyor musun dinlendin dinlenmedin dinlendin mi dinlenmişsin dinlenmemişsin dinlenmiş misin dinleneceksin dinlenmeyeceksin dinlenecek misin O dinlenir dinlenmez dinlenir mi dinleniyor dinlenmiyor dinleniyor mu dinlendi dinlenmedi dinlendi mi dinlenmiş dinlenmemiş dinlenmiş mi dinlenecek dinlenmeyecek dinlenecek mi Biz dinleniriz dinlenmeyiz dinlenir miyiz dinleniyoruz dinlenmiyoruz dinleniyor muyuz dinlendik dinlenmedik dinlendik mi dinlenmişiz dinlenmemişiz dinlenmiş miyiz dinleneceğiz dinlenmeyeceğiz dinlenecek miyiz Siz dinlenirsiniz dinlenmezsiniz dinlenir misiniz dinleniyorsunuz dinlenmiyorsunuz dinleniyor musunuz dinlendiniz dinlenmediniz dinlendiniz mi dinlenmişsiniz dinlenmemişsiniz dinlenmiş misiniz dinleneceksiniz dinlenmeyeceksiniz dinlenecek misiniz Onlar dinlenirler dinlenmezler dinlenirler mi dinleniyorlar dinlenmiyorlar dinleniyorlar mı dinlendiler dinlenmediler dinlendiler mi dinlenmişler dinlenmemişler dinlenmişler mi dinlenecekler dinlenmeyecekler dinlenecekler mi word forms and phrases dinlenmiş kendini dinlenmiş hissetmek dinlendirici müzik/masaj/ambiyans rested to feel rested relaxing music/massage/ambience
  • 44. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 3 38. -i bitirmek [tr] to finish [tr] ‘Jale, ev ödevini bitirdin mi?’ ‘Yapmaya daha yeni başladım.’ ‘Jale, have you finished your homework?’ ‘I have only just started doing.’ Çocuklar bütün pastayı kaşla göz arasında bitirmişler. The kids have finished the whole cake in no time. verb+meyi/mayı bitirmek to finish verb+ing ‘Ev ödevini yapmayı bitirdin mi?’ ‘Bitirdim. Şimdi dışarı çıkabilir miyim?’ ‘Have you finished doing your homework?’ ‘I have. Can I go out now?’ bitmek [intr] to finish [tr] Maç az önce bitti. Beşiktaş 2-1 kazandı. Heyecan verici bir maçtı. The match has just finished. Beşiktaş has won 2-1. It was an exciting match. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben bitiririm bitirmem bitirir miyim bitiriyorum bitirmiyorum bitiriyor muyum bitirdim bitirmedim bitirdim mi bitirmişim bitirmemişim bitirmiş miyim bitireceğim bitirmeyeceğim bitirecek miyim Sen bitirirsin bitirmezsin bitirir misin bitiriyorsun bitirmiyorsun bitiriyor musun bitirdin bitirmedin bitirdin mi bitirmişsin bitirmemişsin bitirmiş misin bitireceksin bitirmeyeceksin bitirecek misin O bitirir bitirmez bitirir mi bitiriyor bitirmiyor bitiriyor mu bitirdi bitirmedi bitirdi mi bitirmiş bitirmemiş bitirmiş mi bitirecek bitirmeyecek bitirecek mi Biz bitiririz bitirmeyiz bitirir miyiz bitiriyoruz bitirmiyoruz bitiriyor muyuz bitirdik bitirmedik bitirdik mi bitirmişiz bitirmemişiz bitirmiş miyiz bitireceğiz bitirmeyeceğiz bitirecek miyiz Siz bitirirsiniz bitirmezsiniz bitirir misiniz bitiriyorsunuz bitirmiyorsunuz bitiriyor musunuz bitirdiniz bitirmediniz bitirdiniz mi bitirmişsiniz bitirmemişsiniz bitirmiş misiniz bitireceksiniz bitirmeyeceksiniz bitirecek misiniz Onlar bitirirler bitirmezler bitirirler mi bitiriyorlar bitirmiyorlar bitiriyorlar mı bitirdiler bitirmediler bitirdiler mi bitirmişler bitirmemişler bitirmişler mi bitirecekler bitirmeyecekler bitirecekler mi word forms and phrases bitiş bitiş çizgisi bitiş tarihi (Benim) İşim bitti. Seninle işim bitti. Ben bittim/Sen bittin. Bir ilişkiyi bitirmek Telefonumun şarjı bitti. finish; end finish line end time I’m finished/done. I’m finished/done with you. I’m dead/You’re dead. to end a relationship My phone has gone flat.
  • 45. 44 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 39. -i seyretmek (= izlemek) to watch (look) Biz hafta sonu dışarı çıkmayacağız. Evde film seyredeceğiz. We won’t go out at the weekend. We will watch films/movies at home. Ben mutfaktayım, çocuklar da televizyonda çizgi film seyrediyorlar. I’m in the kitchen and the kids are watching a cartoon on television. Kocam Türk dizilerini asla izlemez. Nefret eder. İki televizyonumuz var. My husband never watches Turkish series. He hates them. We have two TV’s. Herkes kavgayı sadece seyretmiş. Hiç kimse polisi aramamış. Everybody only watched the fight. Nobody called the police. Bugün sahilde oturdum ve gün batımını izledim. Çok güzeldi. Today I sat on the shore and watched the sunset. It was very beautiful. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben seyrederim seyretmem seyreder miyim seyrediyorum seyretmiyorum seyrediyor muyum seyrettim seyretmedim seyrettim mi seyretmişim seyretmemişim seyretmiş miyim seyredeceğim seyretmeyeceğim seyredecek miyim Sen seyredersin seyretmezsin seyreder misin seyrediyorsun seyretmiyorsun seyrediyor musun seyrettin seyretmedin seyrettin mi seyretmişsin seyretmemişsin seyretmiş misin seyredeceksin seyretmeyeceksin seyredecek misin O seyreder seyretmez seyreder mi seyrediyor seyretmiyor seyrediyor mu seyretti seyretmedi seyretti mi seyretmiş seyretmemiş seyretmiş mi seyredecek seyretmeyecek seyredecek mi Biz seyrederiz seyretmeyiz seyreder miyiz seyrediyoruz seyretmiyoruz seyrediyor muyuz seyrettik seyretmedik seyrettik mi seyretmişiz seyretmemişiz seyretmiş miyiz seyredeceğiz seyretmeyeceğiz seyredecek miyiz Siz seyredersiniz seyretmezsiniz seyreder misiniz seyrediyorsunuz seyretmiyorsunuz seyrediyor musunuz seyrettiniz seyretmediniz seyrettiniz mi seyretmişsiniz seyretmemişsiniz seyretmiş misiniz seyredeceksiniz seyretmeyeceksiniz seyredecek misiniz Onlar seyrederler seyretmezler seyrederler mi seyrediyorlar seyretmiyorlar seyrediyorlar mı seyrettiler seyretmediler seyrettiler mi seyretmişler seyretmemişler seyretmişler mi seyredecekler seyretmeyecekler seyredecekler mi word forms and phrases seyirci (= izleyici) -e seyirci kalmak -i ilgiyle seyretmek -i dikkatlice seyretmek -i sessizce seyretmek -i çaresizce seyretmek audience; spectator to stand by (do nothing) to watch with interest to watch carefully to watch silently to watch helplessly
  • 46. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 5 40. -i söylemek to tell Buraya gelir misin, Cansu? Sana bir şey söyleyeceğim. Çok önemli. Can you come here, Cansu? I will tell you something. It’s very important. ‘Bunu hiç kimseye söyleme.’ ‘Tamam, söylemem. Sen merak etme.’ ‘Don’t tell anybody about this.’ ‘Okay, I won’t. Don’t worry about it.’ yalan/doğru söylemek to tell a lie/the truth ‘Yalan söylüyorsun.’ ‘Doğru söylüyorum. Yemin ederim!’ ‘You are telling a lie.’ ‘I’m telling the truth. I swear it! fıkra/hikâye/masal anlatmak to tell a story/joke (a funny story) ‘Dede, bize bir masal anlatır mısın?’ ‘Tabii, Anlatırım. Bir gün …’ ‘Grandpa, will you tell us a (bedtime) story?’ ‘Of course, I will. One day ...’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben söylerim söylemem söyler miyim söylüyorum söylemiyorum söylüyor muyum söyledim söylemedim söyledim mi söylemişim söylememişim söylemiş miyim söyleyeceğim söylemeyeceğim söyleyecek miyim Sen söylersin söylemezsin söyler misin söylüyorsun söylemiyorsun söylüyor musun söyledin söylemedin söyledin mi söylemişsin söylememişsin söylemiş misin söyleyeceksin söylemeyeceksin söyleyecek misin O söyler söylemez söyler mi söylüyor söylemiyor söylüyor mu söyledi söylemedi söyledi mi söylemiş söylememiş söylemiş mi söyleyecek söylemeyecek söyleyecek mi Biz söyleriz söylemeyiz söyler miyiz söylüyoruz söylemiyoruz söylüyor muyuz söyledik söylemedik söyledik mi söylemişiz söylememişiz söylemiş miyiz söyleyeceğiz söylemeyeceğiz söyleyecek miyiz Siz söylersiniz söylemezsiniz söyler misiniz söylüyorsunuz söylemiyorsunuz söylüyor musunuz söylediniz söylemediniz söylediniz mi söylemişsiniz söylememişsiniz söylemiş misiniz söyleyeceksiniz söylemeyeceksiniz söyleyecek misiniz Onlar söylerler söylemezler söylerler mi söylüyorlar söylemiyorlar söylüyorlar mı söylediler söylemediler söylediler mi söylemişler söylememişler söylemişler mi söyleyecekler söylemeyecekler söyleyecekler mi word forms and phrases şarkı söylemek -e selam söylemek söylenti söylenmek to sing to send your regards to rumour to grumble