2. Çocukların daha iyi eğitilmesiyle ilgili olarak ilk çağ
düşünürlerinden günümüze kadar birçok düşünür ve bilim
insanı önemli görüşler ortaya koymuş, çağdaş eğitim,
tarihin her dönemindeki çeşitli bilim insanlarının katkıları
ile bugünkü seviyesine ulaşmıştır.
İlk çağ düşünürlerinden Sokrates ve Plato eğitime
büyük ilgi duymuş, Plato (Eflatun, M.Ö. 427–347)
Republic (Cumhuriyet) adlı eserinde bireyin
yetişkinliğindeki mesleki yeteneklerinin oluşması
konusunda, erken çocukluk yıllarındaki eğitimin önemini
belirtmiştir. Asırlar sonra Erasmus (1457–1536), okul
yaşamının yedi yaşından önce başlaması gerektiğini ifade
etmiş, 17. yüzyılın sonlarına doğru John Locke (1632–
1704), bireyin çocukluk yıllarında uzak ve yakın çevrenin
etkileri sonucunda şekillendiğini belirtmiş; 1840’da
Froebel, okul öncesi eğitim konusundaki çalışmalarını
tamamlayıp ilk anaokulunu açmıştır
3. J.J.Rouseau
Rousseau’ya göre, çocuk
vahşi bir çiçektir. Çocuğun
kendiliğindenliği, doğallığı,
sevinci ve saflığı
yüceltilmesi gereken
özelliklerdir. Eğitim,
çocuğun organik ve doğal
gelişimini bozmayacak
biçimde verilmelidir.
Rousseau’ya göre aslında
eğitim bir tür eksiltme
sürecidir, yetişkindeki
kusurların nedeni de hatalı
eğitimden kaynaklanır.
4. J.Locke
• J.Locke “Protestan çocuk anlayışı” diye
bilinen görüşü ise çocuğu geleceğin
yurttaşı – büyük olasılıkla işadamı- olarak
imgeler (Some toughts Concerning
Education’da 1963 ) Locke, çocuğun
düşünsel gelişimini ve özdenetimini bu
modele göre gerçekleştirecek bir
yetiştirme biçimi önerir. Zihni doğuşta bir
tabular asa olarak gördüğü için de, üstüne
yazılacak olanlardan sırasıyla anne-
babaları , öğretmenleri, ve devleti sorumlu
tutar. Dolayısıyla , çocuğun bilgisizliği,
kabalığı, suçu kendisinin değil
büyüklerinin sorumluluğuna girecektir.
Locke eğitimi bir ekleme süreci olarak
algılar, buna göre uygar yetişkini
biçimlendirecek, yetiştirecek olan süreçtir
eğitim.
5. S. FREUD
• Freud, bilimsel çerçevede,
çocuk zihninin bir yapısı ve
içeriği olduğunu, çocuğun
cinselliğinin, karmaşalar ve
içgüdüsel psişik dürtülerle
yüklü bulunduğunu
göstermiştir; yetişkinliğe
geçiş sürecinde çocuk,
bunları yenmek, aşmak
bastırmak çabasındadır.
Dolayısıyla Freud, Locke’a
karşıt ve Rosseuau’ya
benzer olarak zihnin
doğuştan boş bir levha
olmadığını düşünmektedir.
6. Dewey
• Dewey de felsefi çerçevede,
çocuğun ruhsal gereksinmelerinin,
gelecek açısından değil “şimdi ne
olduğu” açısından ele alınması
gerektiğini vurgulamıştır. Dewey’e
göre, çocukluğun gerçek
içgüdüleriyle gereksinimlerini
benimser ve yalnızca bunların
ortaya çıkarılıp geliştirilmesine
çalışırsak, yetişkin yaşamının
disiplini ve kültürü de
kendiliğinden gerçekleşecektir.
7. • Gordon'a göre, çocuklarla kurulan ilişkilerde bazı
iletişim engelleri vardır. Bunlar; emir vermek,
yönlendirmek, uyarmak, gözdağı vermek, ahlâk dersi
vermek, öğüt vermek, çözüm ve öneri getirmek,
öğretmek, nutuk çekmek, yargılamak, eleştirmek,
suçlamak, aynı düşüncede olmamak, övmek, aynı
düşüncede olmak, ad takmak, alay etmek,
yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak, güven
vermek, desteklemek, avutmak, duygularını
paylaşmak, soru sormak, sınamak, sorgulamak,
sözünden dönmek, oyalamak, şakacı davranmak,
konuyu saptırmaktır.
8. • Belirtilen bu iletişim engelleri kullanıldığı
zaman, çocuklar kendilerini değersiz hisseder,
savunucu bir iletişime girebilirler. Oysa
empatik bir ilişki içinde olmak, çocukların
duygularını anlamak, sen iletileri yerine ben
iletileri kullanmak çocuklarla anne-babaları
arasında sağlıklı ilişkilerin kurulmasında etkili
olacaktır.
9. • Batıda da Müslüman ülkelerde de Anne-babalar
çocukları ile ilişkilerinde çoğunlukla sen iletilerini
kullanırlar. Oysa ben iletilerini kullanmak daha etkili
olur. Ben iletileri hem çocuğun anne-baba tarafından
kabul edilmeyen davranışları değiştirmelerinde daha
etkili hem de anne-baba-çocuk ilişkisi için daha
sağlıklıdır. Sen iletileri suçlayıcıdır, mesajı alan kişide
düşük benlik saygısı oluşur. "Gürültü yapıyorsun,
yaramazlık yapıyorsun" gibi sen iletileri yerine "kaşıkla
bardağa vurduğunda başım ağrıyor" gibi ben iletileri
göndermek davranışını değiştirmede sorumluluğu
çocuğa verir ve daha etkili olur.
10. • Müslüman inancının ana kaynaklarını
oluşturan ayet ve hadislerde, çocukluğun
yetişkinlikten farklı ve özel bir “biyolojik”
evre olduğunu yetişkinliğine ancak belli
bir hazırlık ve yetişme sonucunda
ulaşıldığını, çocuğun yetiştirilmesindeki
esas sorumluluğun yetişkinlere verildiğini
gösteren ifadeler yer alıyor.
11. Müslümanlıkta çocukluktan yetişkinliğe geçiş bazı
biyolojik koşulların gerçekleşmesine bağlanmıştır.
Bulug, çocukluğun bitişini belirler. Bu bağlamda
“buluğa erinceye kadar çocuktan… kalem kaldırılmıştır.
(Yaptıklarından sorumluluğu yoktur.) hadisi önemli
görünmektedir. “Normal bir çocuğun himayeye muhtaç
olduğu devre doğum-buluğ arası” olarak belirlenmekle
birlikte bu devrenin her aşaması bir sayılmamıştır.
Çocuğa götürülecek hizmet ve korumanın özelliğine
göre süt devresi ile temyiz yaşına kadar olan devre ve
temyizden buluğa kadar olan devreler ayrı ayrı ele
alınmaktadır. 0-2 (sabiyy), 2-7 (gulam), 7 ile 10 yaş
arası yafi’i ve 10 – 15 yaş arası (hazver) çocuğa ayrı
adlar verilmektedir
12. Yedi yaşına kadar olan çocukların gayri baliğ
ve gayri mümeyyiz sayılarak ceza sorumluluğu
dışında bırakılmalarına karşılık, yedi-on beş
yaş arasındakiler ta’zir denilen bir ceza ve
eğitim uygulamasına uğrarlar. Bu nedenle de
İslam’da yetişkinliğe geçişin yalnız biyolojik ve
ani bir süreç olmadığı, aynı zamanda
toplumsal- kültürel ve aşamalı bir süreç olduğu
düşünülebilecektir.
13. • Okul öncesi eğitim süresince çocuklar ilköğretime
hazırlanırken, paylaşmayı, dayanışmayı,
sosyalleşmeyi ve birlikte çalışmayı öğrenirler. Okul
öncesi eğitimin amacı çocuklarda öğrenmeye ilgi
uyandırmak ve çocuğun varolan yeteneklerini görünür
kılmaktır.
Bu dönem, araştırmacılar için çocuğun yüksek
öğrenme potansiyeline sahip olduğu bir dönem olarak
görülmektedir. Uygun fiziksel ve sosyal çevre
koşullarında ve sağlıklı etkileşim ortamında yetişen
çocuklar, daha hızlı ve başarılı bir gelişim gösterirler.
14. Çocuğun doğduğu günden temel eğitime
başladığı güne kadar geçen yılları kapsayan
ve çocukların daha sonraki yaşamlarında
önemli rol oynayan; bedensel, psikomotor,
sosyal-duygusal, zihin ve dil gelişimlerinin
büyük ölçüde tamamlandığı, kişiliğin
şekillendiği ve çocuğun devamlı olarak
değiştiği bir süreçtir. Bu nedenle, çocuğun
küçük yaşlarda sağlıklı bir ortamda gelişimini
sürdürmesi önem kazanmaktadır.
Eğitim, öğrenci-öğretmen-veli üçgeninden
oluşan platformdur. Bu birliktelik ne kadar
bilinçli ve sağlıklı olursa, çocuklarımızda o
oranda sağlam bir kişilik kazanırlar.
15. 3 yaşına kadar bir çocuğun beyni bir yetişkinden 2,5
kat fazla çalışır, 6 yaşına kadar bir profesörden 2 kat
hızlıdır. Yapılan tüm uluslararası araştırmalar ve
uygulanan testler göstermektedir ki 0-6 yaş grubunda,
gelişim düzeyinde okul öncesi eğitimi almış çocukların,
akademik programlarda eğitim almış olanlara göre 1.
sınıf başarı düzeyleri daha yüksektir ve okuma
yazmaya daha hızlı geçmektedirler.12 yaşında IQ
değerleri 5 puan daha yüksektir, 15 yaşında yetenek
sınavlarında % 90 -100 arası başarı sağlarlar. % 65’i
liseyi, % 45’i üniversiteyi sorunsuz kazanır ve bitirir.
Yetişkin olduklarında dış dünyayla kolay ve sağlıklı
iletişim kuran, sosyal insanlar olurlar.
16. Okul öncesi eğitim kurumları; toplumun temel yapısını
oluşturan Saygı,sevgi, Paylaşma, iş bölümü, Sorumluluk,
Sosyal çevre oluşturma açısından çocuğu geleceğe
hazırlayan en güvenli ortamdır.
17. • Bilindiği gibi, 3 ile 6 yaş arası çocukta pek çok
gelişimsel değişmenin yaşandığı yıllardır.
Normal gelişim gösteren bir çocuk, 6 yaş
civarında pek çok motor becerileri kazanmış,
çeşitli fiziksel becerilerini kullanmaya
başlamıştır.
• Bilişsel gelişim açısından ise, fiziksel ve
sosyal çevresi ile ilgili yoğun bir bilgi birikimi
oluşturmaya ve çevresinde gelişen olayları
anlamaya başlamıştır.
18. Okul öncesi eğitim neden
gereklidir
• Çocukta zeka gelişiminin %70 lik kısmı 7 yaşına kadar tamamlanır ve öğrenme
becerisi bu yaşta gelişir.
• Çocuğun grup içine katılması, sağlıklı ilişkiler kurması, kültürel değerlerine sahip
çıkması, sosyalleşmesi gibi olgular bu yaşta gelişir.
• Bu dönemdeki sapma ve olumsuzluklar çocuğun bütün yaşamını olumsuz yönde
etkiler.
• Farklı kültür ortamlarından ve ailelerden gelen çocuklar ortak bir yetişme
ortamına okul öncesi eğitim kurumlarında ulaşır. Çocuk kendine güven
duygusunu bu kurumlarda kazanmaya başlar.
• Dilini doğru, yanlışsız ve güzel konuşma özelliğini bu yaşta öğrenir. Toplumu,
çevreyi, evreni ve insan davranışlarını tanımaya başlar.
• Nesneleri, eşya ve varlıkları, temel bir takım becerileri, davranışları, olumlulukları
ve olumsuzlukları öğrenmeye başlama yaşı 4-6 yaşları arasındadır.
• Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun kendi yaşıtlarıyla birlikte
olabileceği, bedensel ve zihinsel gelişmelerini sağlıklı biçimde sürdürebilecekleri
bir ortam olduğu için okul öncesi eğitim zorunlu ve gereklidir.
19. • Türkiye genelinde ortalama okul öncesi
okullaşma oranı %15 tir. Bu son derece
çarpıcı bir orandır. Diğer Ülkelerle
karşılaştırıldığı zaman durum daha net
olarak anlaşılmaktadır. Avrupadaki bir
çok ülkede bu oran %100’dür.