3. NAFAKA KELİMESİNİN MANASI
A. Nafaka Kelimesinin Lûgat Manası
Nafaka asıl itibariyle Arapça bir kelimedir ve Arap Dili‟nde “enfaka” fiilinin mastarı
olan “infak”tan isimdir. Arap dilcileri, bu kelimenin aslının birden fazla mana ifade
ettiğini söylerler. Konumuzla ilgili görünen bu manaları söyle sıralayabiliriz:
Bir şeyin tükenip bitmesi ve azalması,
Ölmek,
Çarşı pazarın rayiç olması,
Revaç bulup isteklisi çoğalmak,
“Nafaka” kelimesi de lügatte “yenecek yemek, katık, maişet ve diğer zaruri
ihtiyaçların karşılanması maksadıyla şahsın kendisi ve aile fertleri için harcadığı her
şey”dir. Kelimenin çoğulu olan “nafakalar” manası ise Arapçada üç ayrı kelimeyle
karşılanmıştır. Bunlar “nafakat, enfak ve nifak” kelimeleridir.
“Nafaka” kelimesi lügat manasıyla Kuran‟da 70‟den fazla yerde hadislerde de bir
hayli fazla kullanılmıştır.
4. B. Nafaka Kelimesinin Terim Manası
Âlimler genel itibariyle nafakadan kastedilen mananın aynı olduğunu
belirtmekle birlikte, sınırlarını çizme konusunda aralarında faklılıklar
olduğu yapılan tanımlardan anlaşılmaktadır. Bu tanımlardan birkaç
tanesini ele alıp konuyu değerlendireceğiz.
“Geçimini üstlendiği kimsenin yiyecek, giyecek ve meskenini temin
etmesi”
“Geçimini üstlendiği kimseye örfen yiyecek ekmek, katık ve içecekleri,
giyecek örtü ve üstlüğü, mesken, ev eşyası örfe göre su ve aydınlatma
masrafları, temizlik aletleri ve ihtiyaç duyulduğunda hizmetçi ücretinin
ödenmesi”
şeklinde kapsadığı alanın çerçevesini çizen tanımlar yanında, meseleyi
daha genel mana da ele alıp
“Kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahısların sosyal seviyesine göre
normal bir hayat sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu ve mükellefin
temin ile yükümlü bulunduğu şeylerin tümüne denir. ”
şeklinde bir tanım son dönem âlimleri tarafından yapılmıştır. Ancak
bundan daha genel bir tanım şudur;
“Devam ve hayatiyetin sürdürülebilmesi için ihtiyaç hissedilen şeylerin
devamlı teminidir.”
5. NAFAKANIN MUHTEVASI
A. Genel Olarak
Konuya girişte yapmış olduğumuz tanımlar nafakanın muhtevası konusunda bizlere
yeterince ipucu vermekle birlikte İslam âlimleri bu konuyu daha detaylı ele almışlar
ve nafakanın terim olarak ihtiva ettiği unsurlar üzerinde ayrı ayrı durmuşlardır.
Nafakanın şümulünü ilk önce cansız ve canlıların nafakası şeklinde ele almak uygun
olacaktır. Cansız eşya için kapsam hususunda söylenecek fazla bir şey yoktur.
Onların nafakasının kapsamı bakım, tamir ve benzeri mali harcamalardan ibarettir.
Canlıları kendi içinde hayvanların nafakası ve insanların nafakası şeklinde ele
almak daha iyi olur. Hayvanların nafakası daha sonra da ele alınacağı üzere
barınacakları ağıl, kümes, yiyecek ve içeceklerinden ibarettir. İnsanların
nafakalarının kapsamına gelince, insanın canlı olarak kalabilmesini sağlayacak en
zaruri ihtiyaçları ile, hayati önemi olan mali haklarının ifası girmektedir. Bunları da
şu şekilde sıralayabiliriz. İaşe maddeleri, giyim eşyaları, mesken, ev için lüzumlu
eşyalar, hizmetçi masrafları, everme ile ilgili yapılan masraflar, küçüklerin bakım
masrafları, tedavi ve hekim harcamaları, ölünün teçhiz ve tekfin masraflarıdır.
Yukarıda sayılan bu maddelerin hepsinde âlimler ittifak halinde değildirler.
Bununla birlikte aralarındaki ihtilafların ne olduğunun anlaşılması ve
mahiyetlerinin tam anlamıyla kavranabilmesi için bu maddeleri teker teker ele
alacağız.
6. B. İaşe Maddeleri
Nafakayı vermekle sorumlu olan kişi nafaka
alacaklısının her türlü yemek, içmekle ilgili geçimiyle
alakalı gıda maddelerini temin etmek ve alacaklıya
teslim etmek zorundadır. Bunun açılımı şudur.
Yataktan kalkamayacak derecede hasta bir kimsenin
nafakasını vermekle sorumlu olan kimse sadece
ekmeğin maliyetini kişiye vermekle nafaka borcundan
kurtulmuş olmaz. Aynı zamanda fırından alınan
ekmeğin bu kişinin eline teslim edilmesi de
sağlanmalıdır. Veya kişi nafakayı bizzat ekmek olarak
değil de buğday olarak ödüyorsa bu durumda da
öğütme, yoğurma, pişirme masraflarını da karşılamak
zorundadır.
7. İaşe maddeleri genellikle su, tuz, un, yağ, soğan gibi yemek
yapmaya yarayan maddelerle, mutfakta kullanılan tencere, tabak,
kaşık, çatal, bıçak gibi bu yemeklerin pişirilmesinde kullanılan araç ve
gereçlerden ibarettir. Bununla birlikte bu maddelerin temizliğini
sağlayacak maddelerle bunların bakım ve tamir masrafları da
nafakanın kapsamındandır. Ancak burada belirtilmesi gereken husus,
bu maddeler naslarla belirlenmemiştir. Bunların belirlenmesinde
etkin rol oynayan örftür. Bu sebeple bu maddeler örfe göre şekillenir.
Zamanın ve mekânın değişmesine göre değişiklik arz edebilir.
Nitekim nafakanın delillerinden sayılan Hint Hadisi’nde Hz.
Peygamber, Ebu Süfyan’ın karısı Hind’e: “Kendine ve ailene yetecek
miktarda al” demesi, yine Hz. Peygamberin veda haccında yaptığı
hutbesinde “Kadınların sizin üzerinizdeki hakkı, onların maruf bir
şekilde yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. ” beyanında
bulunması, iaşe maddeleri konusunda toplumun içinde bulunduğu
örfün ve kadının durumunun gözetilmesinin esas olduğunun delilidir
8. Şafi Mezhebine göre; zengin olan kimse yiyecek maddesi olarak günlük iki
“müd”, fakir olan kimse ise bir “müd” nafaka vermek zorundadır. Ancak diğer
mezheplerde nafaka olan yiyecek maddelerinin takdir edilmesinde bir sınır
ve ölçü yoktur. Nitekim yukarıda zikredilen hadisi şeriflerde “kendine ve
çocuklarına yetecek miktarda al” şeklindeki Hz. Peygamber’in(s. a. v) beyanı,
yiyecek maddeleri ve diğer nafaka maddelerinin bir sınırı olmadığını
gösteren bir delildir. Kim bu nafaka maddelerine sınır koyarsa nassa muhalif
davranmış olur. Nitekim Yüce Allah’ın “Onların rızkları ve giyimleri örfe göre
babaya aittir.” buyruğu da bunun en önemli delilidir.
Buradaki bir diğer hususta iaşe maddeleri konusunda mevsimlerin dikkate
alınması gereğidir. Bazı yiyecekler hem yazın hem kışın kullanılabilir iken
bazısı sadece mevsiminde kullanılmaktadır. Bu sebeple burada nafaka
alacaklısının katığının temini konusunda bu hususlar göz ardı edilmemelidir.
Katıkta nafaka alacaklısının hakkıdır. Adet üzere insanlar sadece ekmekle
yetinmezler.
Nafaka alacaklısı süt emen bir çocuk ise buradaki sütanne masrafları da
nafakadandır. Büyüklerin iaşeleri küçüklerin süt emmelerine tekabül eder.
Bu mesele ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
9. C. Giyim Eşyaları
Kişinin giyinmesi İslam açısından düşünüldüğünde iki gayeyi gerçekleştirmek içindir.
Bunlardan birincisi kişinin kendi menfaatine olmak üzere şahsi diğeri ise umumîdir.
Ancak bu iki durumda dinidir. Giyinme gayesinin şahsi olanı kişinin sağlığını dış
tesirlerden koruyarak, hastalanmaksızın bünyesinin mevsim şartlarına uyum sağlaması,
hareketli geçen hayatın akışı içerisinde vücudun zarar görmemesini tabii fonksiyonunun
engellenmemesini temin etmektir. Dolayısıyla bu durum kişinin kendi şahsi menfaatiyle
alakalı olan bir husustur. Ancak bu durum da İslamla birebir örtüşmekte, İslamın
korunmasını emrettiği beş temel gayeden biri olan canın korunmasıyla doğrudan alakası
bulunmaktadır. İslam sıhhatin korunması için çok hassas davranmış, sağlığı nimet
saymış, buna itina gösterilmesini şahısların kendilerinden ve velilerinden istemiştir.
Giyim eşyalarının ikinci kullanım amacı ise, kadın olsun erkek olsun insanların
başkalarınca görülmemesi gereken yerlerinin örtülmesidir. Bu durum İslam hukuku
açısından sosyal gayeye matuftur. Toplumsal düzenin, cemiyet hayatının normal akışını
engellememek için, hayatın normal seyrinde akıp gitmesini temin maksadıyla İslamın
amme yararına aldığı sosyal tedbirlerden biridir. İnsanların üreme ve çoğalmalarının
amili olan cinsel içgüdünün kadın ve erkekte, yaratılış gayesinin dışında tahrik edilip
harekete geçirilerek fert, aile ve bütün kesimleriyle içtimai bünyede rahatsızlıkların baş
göstermemesi bakımından erkek ve kadınların cinsi önemi olan cinsi cazibe ve çekicilik
unsuru taşıyan vücutlarının bazı yerlerinin yabancılara gösterilmemesi için örtülmesi
İslamın emridir. Aksi halde kamu hukuku ihlal edilmiş olacağından, İslam hukukunun
bu emre uymayanlara müdahalesi mevzu bahistir.
10. Âlimler kadının giyim eşyalarını temin etme konusunun kocasının
üzerine borç olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Yüce Allah K.
Kerim’de “Onların rızkı ve giyimleri de çocukların babasına aittir.” Hz.
Peygamber (s. a. v) “Kadınların da sizin üzerinizdeki hakkı örfe göre
onların rızık ve giyeceklerinizi temin etmenizdir.” şeklindeki beyanı
kadınların giyim eşyalarının da erkeğin üzerine borç olduğunun bir
delilidir.
Giyim eşyalarının tespit edilmesi de yine içinde bulunulan çevrenin
şartlarına göre yani örfe göre ve eşlerin durumuna göre takdir edilir.
Kadının emsallerinin giydiğinin ölçüsünde olması esastır. Memleketin
âdeti ve iklim şartlarına göre iç çamaşırlar, onların üstüne giyilen ve ev
içinde giyilen giyim eşyaları, ev dışında giyilen manto, kaban, pardösü
tarzı dış giyim elbiseleri nafakanın kapsamı içerisindedir. Alınan giyim
eşyalarının nafaka alacaklısının kullanımına uygun olması esastır. Yani
duruma göre uzun boylu ve ya kısa boylu olması durumunda kişinin
kullanımına uygun olmalıdır. Bununla birlikte giyim eşyalarında İslamın
benimsediği prensipleri gözetmekte esastır. Bir kişi eşine nafaka borcu
olarak İslamın tasvip etmediği mini etek veya dar olup vücut hatlarını
belli eden bir kıyafet almak zorunda değildir
11. Her ne kadar nafaka maddelerinde olan giyim eşyalarının sağlanmasında örf etkili
ise de, örneğin açık giyinmenin adet haline geldiği veya insanların çıplak denecek
tarzda hayat sürdükleri bir ortamda nafaka sorumlusu İslamın gayelerini ve
kurallarını hiçe sayıp örfe göre hareket edemez. Zira bilinen bir kaidedir ki, “nassın
olduğu yerde örfe itibar olunmaz.”
Giyim eşyalarının giyilecek durumda nafaka alacaklısına teslim edilmesi
gerekmektedir. Yani sadece elbisenin kumaşını vermek veya yerinden kalkamayacak
derecede hasta birisinin nafaka sorumlusunun elbiseyi kendisine ulaştırmadan
terzide bırakması durumunda nafaka sorumluluğu kendisinden düşmez. Zira
nafakada aslolan nafaka alacaklısının hizmetine nafaka maddesini sunmaktır. Aynı
durum ayakkabı için de geçerlidir.
İslam hukukçuları giyim eşyalarının altı ayda bir veya yılda bir verileceği hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Ancak yine burada da dikkate örf alınır. Örfe göre hareket edilir.
Zira en başta belirttiğimiz giyinmenin maksatlarından olan vücudu dış etkenlerden
koruma meselesi iklime göre değişiklik arz edebilir. ‘Âdeten yazlık ve kışlık olmak
üzere yılda iki sefer elbisenin alınması esastır. Her meselede olduğu gibi giyim
konusunda fantezi, lüks ve gösterişe kaçmamak, ihtiyacı orta seviyede ve normal
giyim eşyalarıyla karşılamak, örfe uygunluk ve genel dini prensiplerin dışına
çıkmamak esastır.
Nafaka alacaklısı bebek ise, bebeğin ihtiyacı olan bez, çamaşır, zıbın gömlek, önlük
başlık gibi adeten lazım olan eşyalarda nafakanın kapsamındadır.
12. D. Mesken
İaşe ve giyim maddeleri temin edilen kişinin barınmak için bir
meskene ihtiyaç duyması tabiidir. Bu sebeple nafaka vermekle
sorumlu olan kişi, nafaka alacaklısına, beşeri ihtiyaçlara cevap
verecek şartları taşıyan, mükellefin mali durumuna uygun bir
barınma yeri hazırlaması kendisine bir borçtur. Bu hususta yüce
Allah K. Kerim’de “Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin
bir bölümünde oturtun.” buyurmaktadır. Ayet-i Kerime’den
anlaşılan öncelikle meskenin, nafaka sorumlusu üzerine bir borç
olduğu hususudur. Ayet-i Kerime’den anlaşılan bir diğer husus ise,
mesken temini konusunda erkeğin mali gücünün dikkate alınması
gereğidir. İaşe ve giyim maddelerinde olduğu gibi burada da göz
önüne alınması gereken husus, meskenin örf ve adetler dikkate
alınarak İslamın temel ilkelerine uygunluğunun olması esasıdır.
Böyle bir meskende İslam hukukçuları aşağıdaki vasıfları
saymışlardır.
13. a-Mesken nafaka alacaklısının din ve dünya işlerini görmeye
müsait olmalıdır. Buna göre ibadetlerle ilgili ne kadar ihtiyaçlar
varsa hepsinin karşılanabilmesi lazımdır. Mesela; abdest almak
gusletmek için uygun imkânların bulunması, namaz kılınabilecek
durumda temiz bir mekânın olması esastır. Banyo yapma imkânı
olmayan yatmak için uygun bir odanın olmadığı, temizlik ve
hijyen şartlarını taşımayan bir meskenin temin edilmesi nafaka
sorumlusunu borçtan kurtarmaz. Sorumluluk üzerinden düşmez.
Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de meskenin
temininde nafaka alacaklısının durumudur. Nafaka alacaklısı evli-
barklı, çoluk- çocuk sahibi birisi ise bu kişiye gereken tuvaleti,
banyosu, yemek yapmak için mutfağı, çocuklardan ayrı yatak
odasının bulunduğu bir mesken iken, evli olmayan bir öğrencinin
meskeni için tuvaleti banyosu dışarıda olan bir otel odası yeterli
olabilir.
14. b-Mesken, nafaka mükellefi veya bir başkası nafaka alacaklısına
zulmettiği takdirde, ona yapılan bu haksızlığa mani olma gücüne
sahip iyi komşular civarında olmalıdır. Dolayısıyla bu şart tahlil
edildiğinde görülecektir ki, insanların yerleşim yerlerinden uzak,
ıssız bir kenarda temin edilen mesken şer’i açıdan nafaka
sorumluluğunu kişiden düşürmez. Mesken, yerleşim yerlerine
yakın olmakla birlikte etrafta kendisine yardımcı olabilecek
komşularının olduğu bir yerde olması da şarttır. Bu durumda
terkedilmiş bir yerleşim yerinde temin edilen bir evin nafaka
borcunu düşürmeyeceğini söyleyebiliriz. Hatta sadece komşuların
olması da yeterli görülmemekte, bu komşuların iyi insanlar olup,
nafaka alacaklısı bir haksızlığa maruz kaldığında kendisine
yardımcı olacak iyi niyete ve güce sahip olmaları da esastır. Etrafta
komşular olsa, fakat nafaka alacaklısına hiç yardımları olmasa veya
zararları olsa yine böyle bir mesken nafaka sorumluluğunu
düşürmez.
15. c-Mesken nafaka alacaklısının can ve mal emniyetini sağlayabilmelidir. Bu
durumda kerpiç, tuğla ve briket gibi maddeler kullanılarak evlerin yapıldığı bir
ortamda bir çadırın şer’i mesken sayılması düşünülemez. Çünkü mal ve canın
emniyet altına alınması o muhitin hayat şartları ile yakından ilgilidir. Göçebe
yaşam süren kimseler için çadırın mesken olabileceğini söyleyebiliriz. Fakat
yerleşik yaşayan ve çevrelerinde betonarme binaların bulunduğu bir yerde
çadırın şer’i mesken olduğunu söyleyemeyiz. Zira çadırın böyle bir ortamda can
ve mal güvenliğini sağlaması düşünülemez. Mesken yapısı itibariyle önem arz
eden bir diğer durum ise; özellikle kalabalık ve geniş ailelerin birlikte
yaşadıkları bir evde nafaka alacaklısının kendisine ait bir odanın bulunup
kendine mahsus bir kilidin bulunması da esastır. Bu durum özellikle doğu
toplumlarında fazla görülmekte ve çeşitli problemler yaşanmaktadır. Ailelerin
kalabalık olması, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle de bir arada fazla kişinin
yaşamaya maruz kalması durumunda, nafaka alacaklısını mağdur etmemek
için gerekli bir husustur. Tabi bu konuda da yine yukarıda belirtildiği gibi içinde
yaşanılan çevrenin şartları son derece önemlidir. Mesela teknolojinin son derece
geliştiği çağımızda her evde polise veya jandarmaya ulaşıp güvenlik hizmeti
almak için özel bir hattın kullanıldığını düşünürsek nafaka alacaklısının da bu
imkânının temin edilmesi gerekmektedir ki, nafaka borçlusu tam manasıyla
nafaka alacaklısının mesken ihtiyacını gidermiş olsun.
16. ç-Bulunması gereken zaruri eşyaların evde bulunması gerekmektedir. Malikilerin
dışındaki cumhur’a göre ev dayalı, döşeli olmalıdır. Örneğin evin içinin dışarıdan
görülmesini engelleyecek perdelerin bulunması zaruri bir ihtiyaçtır. Suyun, günümüz
şartlarında elektriğin evde bulunması, nafaka sorumlusunun durumuna göre buzdolabı,
çamaşır makinesi da zaruri ihtiyaçlardan sayılabilir. Yine aynı şekilde yere serilen
sergiler, yatak, yorgan, yastık, yatarken kullanılan giyim eşyaları, süpürge ve evin
temizliğinde kullanılacak diğer maddeler, evin ısıtılması için gerekli maddeler, soba,
odun, kömür kişilerin durumları ve yaşadıkları örf ve adetler dikkate alınarak nafaka
kapsamında sayılabilir.
d-Kocanın karısı için temin ettiği meskende gayri mümeyyiz üvey çocuklar hariç kocanın
diğer akrabaları olmamalıdır. Eğer böyle bir durum olursa mesela kadın kumasıyla
beraber yaşamak zorunda kalsa evdeki eşyaların kullanımı konusunda sıkıntılar çıkabilir.
Veya kadın kocasını birisi ile paylaşmak zorunda kaldığından da aralarında ciddi
kıskançlıklar olabilir. Bu da ailede huzurun kaybolmasının sebebidir. Ancak ayrı evde
kalmalarında veya kadının evde başkası ile yaşamayı kabul etmesi durumunda bu sorun
ortadan kalkar. Kalabalık yaşayan ailelerde kadın kumasıyla veya aile efradından
birileriyle beraber yaşamayı kabul etmez ise, kocanın ayrı bir ev açma imkânı yoksa eşine
ayrı bir oda ayırması yeterli olabilir.
e-Nafaka vermekle sorumlu olan kimsenin temin ettiği mesken, yerleşim yerlerinden uzak,
korku duyulacak kadar tenha bir yerde ise, nafaka alacaklısına bu meskende yoldaşlık
yapacak birisinin temin edilmesi gerekmektedir.
17. E. Hizmetçi Masrafları
Sağlığı gücü kuvveti yerinde olanların kendi şahsi işlerini bir
başkasının yardımına ihtiyaç duymadan görmeleri tabiidir.
Ancak bazı durumlarda kişi kendi ihtiyaçlarını göremeyecek
duruma gelir. Ve o zaman birisinin yardımına ihtiyaç duyar.
Nafaka alacaklısı olan kimse de kendi işlerini göremeyecek
derecede bir rahatsızlık bulunması durumunda veya sağlığı
yerinde olmakla beraber evdeki işlerin çok yoğun olması ve
bunları yetiştirememesi, çocukların çok olması ve onların
hizmetlerini görmeye gücünün yetmemesi, nafaka alacaklısı
olan kadının eşraftan birisi olması ve evlenmeden önceki
hayatında hizmetçiye alışkın olması gibi sebeplerle nafaka
sorumlusunun yerine getirmek zorunda olduğu görevlerden
biri de hizmetçidir.
18. Nafaka alacaklısının kendisine yetip, kendi ihtiyaçlarını görebildiği
durumlarda, daha önceki hayatında hizmetçiye alışkın da değilse bu
kişiye hizmetçi tutulması zorunluluğu yoktur. Nafaka alacaklısı
olan kadın kendi işlerini görebilecek durumda olduğu halde bunları
yapmıyorsa; yapması için zorlanır. Yani böyle bir gerekçe ile
kendisine hizmetçi tutulmaz.
Cumhur tutulacak hizmetçinin bir tane olmasını yeterli görürken,
Ebu Yusuf birisi ev işlerinde yardımcı olmak için birisi de
dışarıdaki işlerinde yardımcı olmak için iki hizmetçiyi şart
koşmuştur.
Tutulacak hizmetçinin kadının bakması helal olan birisi veya bir
kadın olması gerekmektedir. Çünkü daima birlikte kalacaklar ve
birbirlerini göreceklerdir. Aralarında mahremiyet ilişkisi
bulunmayan birisi olması durumunda İslam açısından son derece
tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir.
19. Ayrıca yukarıda hizmetçi tutulması için bazı âlimlerin şart olarak
saydıkları kadının eşraftan birisi olması durumunda kendisine hizmetçi
gerekeceği görüşü de bizce kabul edilecek bir şart değildir. Çünkü Hz.
Peygamber (s. a. v) ev hizmetlerini taksim etmiş evin içinde yapılması
gereken işleri kızı Fatıma‟ya vermiş, evin dışında yapılması gereken
işleri ise damadı Hz. Ali‟ye vermiştir. Bu itibarla dâhili ev işleri
diyaneten zevceye, harici ev işleri de erkeğe aittir. Hz. Peygamber ve
Ailesi insanların en şereflisi olmasına rağmen, kızı Fatıma hizmetçi
istemesine rağmen bile kendisine hizmetçi vermeyip, ailede işleri
paylaştırması da bizim görüşümüzü desteklemektedir.
Netice olarak kadının eşraftan olması durumunda erkeğin kadına
hizmetçi tutma zorunluluğu yoktur. İlk dönem âlimleri bu şartı ararken
son dönem yapılan çalışmalarda böyle bir şart sayılmamıştır. Tutulacak
hizmetçinin masraflarına gelince, o yerin durumuna, örf ve âdetine
göre; gıda, giyim ve mesken ihtiyaçlarını orta seviyede karşılayacak
şekilde olur. Eğer hizmetçi ücretle tutulmuş ise anlaşma nasıl yapılmış
ise nafaka sorumlusu ona uymak zorundadır.
20. F. Hıdâne Ücreti
Hıdâne; kendi işlerini göremeyecek çağdaki çocuğa yetkili olan kimsenin
muayyen süre içinde bakması ve onu terbiye etmesi hak ve görevidir. Küçük
çocuk kendi işlerine bakmaktan aciz olduğundan Yüce Allah bu vazifeyi
onun velayetine üstlenenlere vermiştir. Yüce Allah maldaki ve akitlerdeki
velayeti erkeklere vermiş, çocuğun bakımı ve büyütülmesi hususunda ise bu
yetkiyi kadınlara vermiştir.
Çocuk üzerinde, şahıs, mal ve terbiye bakımından üç çeşit hak ve sorumluluk
söz konusudur. Bu hak ve sorumluluklar çocuğun maddeten ve manen
korunmasına matuftur. Bu nedenle hıdâne görevini üstlenecek kimsede bir
takım özellikler aranmış, en azından bu kişinin akıllı, buluğ çağına gelmiş,
güvenilir ve çocuğa bakmaya güç yetirebilir olması, erkeğin mutlaka
Müslüman olması şartı koşulurken, kadında bu şart aranmamıştır. Fakihler
evliliğin sona ermesi halinde önceliğin kadına ait olduğu, annenin
bulunmaması veya hıdâne hakkına sahip kadın akrabalarda yoksa, babanın
öncelik hakkı olduğunu belirtmişlerdir. Ancak hâkim, görevini hakkıyla ifa
etmeyen ve bu görevinden kaçınan kişiden çocuğu alarak diğer yakınlara
verebilir. Çocuğun bakıma ihtiyacı kalmayıp, kendi işlerini görebilecek çağa
gelince, babasına verileceği genel olarak kabul edilmiştir.
21. Anne baba bir arada iseler çocuğun bunların yanında olması
doğaldır. Anne baba bir arada değillerse, boşanmışlarsa, ayrı
meskenlerde yaşıyorlarsa yahut anne ölmüş ise, ya da hıdâne
hakkını kaybetmiş ise veya hidaneden imtina etmiş ise, çocuk
babasına değil hadine kadın kimse ona verilecektir. Hıdâne
devresindeki çocuğun bakım ve yetiştirilmesi, başlı başına bir
gayret ve mesai gerektirdiğinden İslam hukuku, bu işe ücret
ödenmesi esasını kabul etmiştir. Çocuğun gıda, giyim ve
mesken gibi temel ihtiyaçları dışında sadece ona bakım ve
ihtimam karşılığı olan bu “Hıdâne ücreti”nden çocuğun
nafaka borçlusu mesuldür. Bu itibarla Hıdâne ücreti şekil
bakımından müstakil bir ödeme olarak hısımlık nafakası
içinde yer almış, nafaka alacaklısı küçük çocuk için bir hak,
nafaka mükellefi için bir borç sayılmış ve nafaka kapsamında
mütalaa edilmiştir.
22. G. Hekim, Tedavi, İlaç ve Bazı Yan Harcamalar
İslam hukukçularının çoğu, hayati zaruret arz etmeyen pek çok şeyi
nafaka kapsamında sayarken, hayati önem arz eden bazı ihtiyaçları ise
nafakanın kapsamına almamışlardır. Klasik fıkıh kitaplarında kadının
sürüneceği koku, göz sürmesi, saç tarağı gibi hayati önemi olmayan
bazı maddeler nafakanın kapsamında sayılırken tedavi giderleri gibi
hayati öneme haiz bir meselenin nafakanın kapsamına girmemesi
düşünülmesi gereken bir konudur. Hatta bazı âlimler, kadının doğum
masraflarının, tedavi masraflarına benzer olması sebebiyle nafakanın
kapsamında saymamışlardır. Dört mezhebin fakihleri kocanın kadına
ait sağlık masraflarını karşılamasının vacip olmadığında ittifak
etmişleridir. Eğer kadının malı varsa harcama kadının kendi malından
yapılır. Malı yoksa kadının nafakası kimin üzerine ise masrafları o
kimse karşılar. Çünkü tedavi cismin aslını muhafaza içindir.
Menfaatine müstahak olana bu masraflar vacip olmaz. Nitekim
kiralanmış evin imarı ev sahibine aittir. Kiracıya ait değildir. Burada
yaptıkları kıyastan hareketle kadının tedavi masrafları da nafaka
kapsamına girmemektedir.
23. Bu konuda âlimlerin ittifakı olmakla birlikte bir nassa değil de
kıyasa dayanmaları, ictihadın zamanın ve örfün durumuna
göre değişeceği göz önüne alındığından; son dönemde bu
konuda düşünen bazı âlimlerin de, tedavi giderlerini nafakanın
kapsamında sayılmasının uygun olacağını söylemeleri üzerine,
kanaatimizce kadının tedavi masrafları kocasına ait olmalıdır.
Nitekim eski dönemlerde hastaneye gidip tedavi olmak zaruri
bir ihtiyaç değil iken, günümüzün değişen ve gelişen
şartlarında hastaneye gitmek veya tedavi olmak en az yemek,
içmek, giyinmek gibi zaruri ihtiyaçlardan olmuştur. Duruma
göre tedavi olmak bu gibi zaruri ihtiyaçlarında önüne de
geçebilir. Çok ciddi hastalanıp rahatsızlanan bir insanın bu
durumda yemek yemesi düşünülemez. Hem huzurlu ve mutlu
bir ailenin temelinde en başata sağlığın geldiği de aşikârdır
24. H. Nafaka Alacaklısının Evlendirilmesi
İslam âlimlerinin bir kısmı evlendirmeyi nafakanın kapsamına dâhil
ederken, bir kısım âlimler ise evlendirmeyi nafakanın kapsamına
almamışlardır. Neticede bu konuda İslam âlimleri arasında görüş birliği
yoktur. Maliki, Şafi ve Hanbelîler ile Zeydiler‟in bir kısmı evlendirmeyi
nafakanın kapsamında saymışlardır. Hanefi fakihleri ise evlendirmeyi
nafakanın kapsamına almamışlardır. Hanefilerde evlilik zaruretten değil
kemaliyâttan sayılmıştır. Bu sebeple çocuğun babasını evlendirmesi vacip
değildir.
Şafi, Maliki ve Hanbelî mezhebinde ittifakla fürunun nafaka borçlusu,
usulün de nafaka alacaklısı olduğu durumlarda, eğer fürunun mali imkânı
yerinde ise, füru mutlaka evlenmeye ihtiyacı olan usulünü evermek
zorundadır. Burada kastedilen ihtiyaçtan maksat ise cinsel istek ve
arzudan ibarettir. Zira evlenmekte yerine göre zaruri bir ihtiyaç olabilir.
Eğer kişi evlenmediği takdirde zinaya düşecekse, mali imkânı da yerinde
ise bu durumda evlenmesi kendisine farzdır. Buradan hareketle nafaka
alacaklısı olan bir kimse evlenmediği takdirde eğer zinaya düşme
tehlikesi varsa nafaka borçlusunun onu evlendirmesi kendisine bir
borçtur.
25. Babanın, fakir çocuğunu evlendirmesi Hanefi ve Şafi mezhebine göre
nafaka kapsamında değildir. Hanbelîlere göre ise, çocuğun evlenmeye
ihtiyacı varsa babanın çocuğunu evlendirmesi gerekir.
Hanbelîlere göre, nafaka alacaklısının evlenmeye ihtiyaç duyması halinde -
velev ki dul annesi bile olsun- mali imkânı yerinde olan füruunu
evlendirmesi kendisine bir borçtur. Evlenme durumundaki nafaka
alacaklılarının sayısı birden fazla ise, nafaka borçlusunun da bunlardan bir
tanesinin evlendirmeye gücü yetiyorsa borçluya yakın olan alacaklı tercih
edilecektir.
Mezheplerin görüşleri dikkate alındığında bu konuda nafaka borçlusunun
mali durumunu göz önüne alan ve aynı zamanda nafaka alacaklısının da
evlenmeye olan ihtiyacını değerlendirmeye alan Hanbelî mezhebinin görüşü
tercihe şayandır. Bu konuda son dönem müelliflerinden Özcan ve Erbay‟ın
tercih edip benimsedikleri görüşte budur.
Neticede nafaka alacaklısının evlenmeye ihtiyaç duyması halinde, nafaka
borçlusunun da mali imkânı buna elveriyorsa bu ihtiyaç karşılanacaktır.
Bunlardan birisi olmadığı durumda ise bu yükümlülük ortadan kalkacaktır.
26. I. Techiz ve Tekfin Masrafları
İnsanın ölümü anından, kabire koyulup, mezarının örtülmesine
kadar kefen, yıkama, taşıma, defin, gerekiyorsa kabir satın
alınması ve diğer masraflara “Techiz” masrafları denmiştir. Bu
masrafların ölünün terikesinden karşılanacağı hususunda
ittifak olmakla birlikte, terikenin olmaması halinde bu
masraflar, Hanefi, Şafi, Hanbelî ve Zeydi fakihlerin görüşüne
göre ölünün sağken nafaka mükellefi kimse, o şahıs tarafından
karşılanacaktır. Çünkü Techiz ihtiyacı, insanın bu dünyadaki
en son mali ihtiyaçlarındandır. Ölünün eğer akrabası, hısımı
yoksa bu masraflar devlet tarafından karşılanır. Eğer bu
mümkün değilse ölünün bu masraflarını karşılamak zengin
Müslümanlara farz‟ı kifayedir.
27. NAFAKANIN HUKUKÎ (HAK ETME) SEBEPLERİ
Nafaka iki kısımdır.
1-Kişinin gücü yetmesi halinde kendisi için gereken nafakadır. Bu nafakayı
başkalarından önceye alır. Çünkü öncelikle kişi kendi canından mesuldür.
Zarurat‟ı Diniyye‟den birisi de canın korunmasıdır. Bunun delili, Cabir‟den
rivayet edilen şu hadistir: “Uzre oğullarından bir zat bir kölesine kendisi
öldükten sonra âzad olup hürriyetine malik olacağını söyledi. Bu haber
Rasûlullah‟a ulaştığında ona „Senin bundan başka bir malın var mı?‟ diye
sordu. O „hayır‟ dedi. Rasûlullah köleyi ondan alıp „Bunu benden kim satın
alır?‟ dedi. Bu sual üzerine Nuaym b. Abdullah el-Adevî o köleyi 800 dirhem
mukabilinde satın aldı. Akabinde bu bedeli Rasûlullah‟a getirdi. Rasûlullah
da o parayı Uzre oğullarından olan o zata verdi ve şunları söyledi: „Önce
kendinden başlayıp zatı ve nefsi ihtiyaçların ile vazifelerine sarf et. Bir şey
artarsa bunu ev halkın için sarf et. Ailenden bir şey artarsa bunu da sana
yakınlığı ve hısımlığı bulu-nanlara sarf et. Bunlardan bir şey artarsa onu da
şöyle şöyle sadaka yap‟. Bu son kısmı söylerken; önündeki sağındaki
solundaki ihtiyaç sahiplerine diye işaret ediyordu.” buyurmuştur. Hadis‟i
Şeriften de anlaşılacağı üzere kişi önce kendine bakmakla yükümlüdür.
28. 2-İnsana başkası için gereken nafakadır. İslam
hukukçuları başkası için gereken nafaka için üç
sebep saymışlardır. Zevciyet (evlilik), garabet
(hısımlık), mülkiyet. Biz bu çalışmamızda ilk önce
ayrıntılı olarak zevciyet nafakasını, sonra garabet
sebebiyle nafakayı son olarak kısaca mülkiyet
nafakasını ele alacağız.
30. 1- ZEVCİYET SEBEBİYLE NAFAKA
Zevciyet sebebi ile kişinin evlendiği eşine nafaka
vermesi kendi üzerine bir haktır. Evliliğin
başlangıcından, sonuna kadar evlilik devam ettiği
müddetçe ailenin iktisadi fonksiyonu içerisinde nafaka
konusu en önemli unsurlardan biridir. Evlilik yoluyla
gerekli olan nafakadan maksat en geniş manada
düşünülen bir aile için değil, bundan maksat en dar
manadaki karı ve kocadan oluşan ailedir. Dolayısıyla
evlilik nafakası sadece nikâh akdine bağlı olup,
mülkiyet ve nesep unsurlarıyla alakası bulunmayan
karı koca arasındaki hukuki bir müessesedir.
31. EŞİN NAFAKAYI ALMASININ ŞER’İ DELİLLERİ
Evlilik nafakasına meşruiyet kazandıran kaynaklar; Kitap, Sünnet, İcma ve Akıldır. Şimdi
bu delilleri sırasıyla ele alalım.
A. Kitap
“… Çocuk kendisinin olana da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri imkânları
nispetinde bir borçtur. Bununla birlikte herkes ancak gücü nispetinde yükümlü olur…”
(Bakara ,233)
“… Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli
hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah
azizdir, hakîmdir. (Bakara ,228)
"Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden
üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar." (Nisa ,34)
"Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onları sıkıştırıp
(gitmelerini sağlamak için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile iseler,
doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse onlara
ücretlerini verin, aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız çocuğu, başka
bir kadın emzirecektir.“ (Talak ,6)
“İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah’ın
kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkândan
fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” (Talak ,7)
32. B. Sünnet
Hz Peygamber (s. a. v.) veda haccında irad buyurduğu hutbesinde
kadınların haklarına değinmiş, konumuza da delil teşkil eden şu
sözleri söylemiştir. “Kadınlar hakkında Allahtan korkun onlar
sizin yönetiminize verilmişlerdir. Onları Allah’ın emaneti olarak
aldınız. Namuslarını da Onların örfe göre giyimleri, rızkları size
aittir.” (Ebu Davud)
Eşin nafakayı hak ettiğine dair Hz. Peygamber(sav)den gelen şu
hadisi şerif de nafakanın vücubiyeti açısından oldukça önemlidir.
“Hind Hadisi” diye meşhur olan hadisi şerifteki mesele şöyledir.
Ebu Süfyan’ın zevcesi Hind Hz. Peygambere gelerek kocasının
cimri olduğunu ve kendisine ve çocuklarına yetecek miktarda
nafaka vermediğini söyleyerek şikâyette bulununca Rasülüllah
şöyle buyurur: "Kocanın malından onun bilgisi dışında sana ve
çocuklarına yetecek miktarda dine ve örfe uygun olarak al".
(Buhari) Bu hadisi şerif özellikle nafaka konusunda İslam
hukukçularına mesnet teşkil etmiştir.
33. C. İcma
İslam âlimleri zevciyet nafakasından kocanın sorumlu olduğunu
ve kadının da nafaka alacaklısı olduğunda ittifak etmişlerdir.
Bunun aksini savunan kimse çıkmamış ve bu konu da âlimler
arasında İcma oluşmuştur.
D. Akıl
Kadının nafakayı hak etme sebeplerinden biri de akıldır. Çünkü
kadın erkekle aynı ortamı, meskeni paylaşmak için alıkonulmakta,
bu durum da erkek için birçok faydalar sağlamaktadır. Kadın artık
bu evlilikten sonra evlenmeden önceki hayatına nazaran hareket
alanı kısıtlanmakta, kendisinden aile için bir takım beklentiler
olmaktadır. Bir nevi kadın erkeğin evinde alıkonulmuş,
hapsedilmiştir. Hapsetmek ise nafaka sebebidir. Bir diğer ifade ile
nafaka, hapsetmenin cezasıdır. Nimet-külfet dengesi gereğince
nimetten istifade edenin külfete katlanması gerekmektedir.
34. KADININ NAFAKAYI HAK ETME SEBEPLERİ
Kocanın karşı tarafa nafaka ödemesi ve karşı tarafında alacaklı
olması için bir takım şartlar gereklidir. Bu şartlar yerine gelmeden
kocaya nafaka borç olmaz ve kadında alacaklı olmaz. Bu şartlardan
birisi tarafların ikisi içinde gerekli şart, iki şart kadına ait, bir tanesi
de kocaya ait şarttır. Bunları sırasıyla ele alıp inceleyelim.
A. Aralarındaki Evlilik Sahih Olmalı
Zevciyet nafakası evlilik üzerine kurulduğuna göre kocaya
nafakanın vacip olması için bu evliliğin sahih bir evlilik olması
şarttır. Eğer evlilik fasit ise; mesela kişi evlense, ancak bir müddet
sonra evlendiği bu kişinin sütkardeşi olduğu anlaşılsa, böyle bir
durumda kocanın nafaka vermesi gerekmez. Fasit olan bu akdin
derhal feshi gerekir. Eğer erkek nafakayı hâkim kararı ile vermiş ise
daha sonrada bu nikâhın fasit olduğu anlaşılsa verdiğini geri alma
hakkı doğar. Ancak nafaka hâkim kararı ile değil de rıza olarak
takdir edilmiş ise erkek daha önce verdiği nafakaları geri alamaz.
35. B. Kadın Kendisini Kocasına Tam Olarak Teslim Etmeli
Kadının nafakayı hak edebilmesi için kendisini kocasına teslim etmesi
şarttır. Bu durum ya kadının bizzat nefsini teslim etmesiyle veya
kocası çağırdığında teslimiyete hazır olduğunu göstermesi ile olur.
Kocası onunla fiilen gerdeğe girsin veya girmesin durum aynıdır.
Kocasının rızası ile kadın kendi anne-babasının yanında kalsa, kocaya
nafaka vacip olur. Çünkü koca kendi isteği ve rızası ile buna izin
vermiştir. Ancak kadının kendini teslim etmeme gerekçesi şeran veya
hukuken haklı bir sebebe dayanıyorsa bu durumda kadına yine nafaka
gerekir. Mesela; muaccel mehirin kendisine verilmemesi veya kadını
oturtacağı bir evin olmaması veya ev olsa bile örfe göre evin uygun
olmaması gibi haklı bir sebep varsa, erkek yine kadının nafakasını
vermelidir. Ancak şer‟i ve hukuki bir mazeret olmadan erkek kadını
çağırdığında kadın bundan imtina etse veyahut kadın veya velisi
akitten sonra hiçbir şey söylemeyip sussalar bu durumda erkeğin
nafaka vermesi gerekmez.
36. C. Kadın Kendisinden İstifade Edilebilir Olmalı
Kadın kendisiyle cinsel ilişki yapılabilecek büyüklükte olmalı ve kendinden
faydalanmaya elverişli olmalıdır. Kadın küçük olup, kendinden şehvet duyulan
biri ise o zaman da nafaka gerekir. Cinsel ilişkiyi kaldıramayacak kadar küçük
olan kadına nafaka vermek gerekmez. Çünkü nafaka, ondan yararlanmanın
mümkün olmasının sonucudur. Bu mümkün olmadığına göre kadının nafakayı
alma sebebi de ortadan kalkmış olmaktadır. Ancak burada Şafi‟lerin farklı bir
görüşü vardır. Şafi‟lere göre kadın kendisinden istifade edilemeyecek derece de
küçük bile olsa nafaka gerekir. İ. Yusuf ise, kadın küçük olduğu durumda kocası
onu evinde tutuyorsa nafaka gerekir, tutmuyorsa gerekmez demiştir. Çünkü
nafaka da aslolan hapsetmedir. Bu da burada gerçekleşmiştir. İ. Azam ve İ.
Muhammed‟e göre ise kadın küçük olduğu durumda nerde olursa olsun nafaka
düşer. Her ikisi de küçük olduğu durumda ittifakla nafaka gerekmez. Diğer
mezhepler, aslolan hapis olmakla birlikte, istifadeyi de onun gereklerinden
saymışlardır. Hanefilerde kadına sahip olmanın bedeli mehirdir. Nafaka değildir.
Şafi mezhebinde ise mülkiyet bedeli nafakadır. Dolayısıyla kadın küçük bile olsa
mülkiyetin bedeli olarak kadına şafi mezhebine göre nafaka gerekir. Hanefi
mezhebinde mülkiyetin bedeli olana mehir verildiğinden nafaka gerekmez. Bir
mülkiyette iki bedel birleşmez.
37. Ancak tam tersi olduğu durumda yani kadının büyük erkeğin küçük olması,
erkeğin cinsel organının olmaması, cinsel organının küçük olması gibi
mazeretler sebebiyle erkeğin cinsel ilişkiye muktedir olamadığı durumlarda yine
kadının nafakasını vermesi gerekir. Çünkü kadın kendisini teslim etmiştir. Kusur
kocadan kaynaklanmıştır. Kendisi veya velisi erkeğin malından kadına
nafakasını verir.
Kadın hasta olup kendisinden istifade edilemediği duruma gelince burada
âlimler arasında ihtilaf vardır. İ. Azam ve İmam Muhammed‟e göre koca mutlak
olarak kadının nafakasını vermelidir. Hastalık ister zifaftan önce kadının
babasının evinde olsun isterse zifaftan sonra kocasının evinde olsun erkek kadına
nafaka vermek zorundadır. Ancak hastalık zifaftan önce babasının evinde
olmuşsa kadının babası kadını kocasının evine göndermekten alıkoyamaz. Ebu.
Yusuf‟a göre ise hastalık zifaftan önce babasının evinde olmuşsa, erkeğin bu
durumda kadına nafaka vermesi gerekmez. Zifaftan sonra koca evinde olmuşsa,
kadını babasının evine gönderirse nafaka gerekmez, kadını göndermeyip kendi
yanında tutarsa nafaka gerekir.
Son dönem âlimlerinden olan Ömer Nasuhi Bilmen de bu son görüşe yakın bir
görüşü benimsemiştir. “Kadın zifaftan önce hasta olduğu durumda, kadına
nafaka gerekmez.” demiştir.
38. D. Şer’i Bir Özür Olmadan Veya Kocadan Kaynaklanan Bir
Durum Hariç Erkeğin Kadını Tutma Hakkı Kaybolmamalı.
Bir kısım durumlarda vardır ki şeriat bunları kadına hak olarak
vermiştir. Bu durumlarda da erkek kadına nafaka vermek
zorundadır. Farz ibadetlerini yapması, babasının evine ziyarete
gitmesi, gibi şeriatın cevaz verdiği durumlar hariç kadın kendini
kocasından engelleyemez. Kocasından izin almadan evden
çıkamaz. Kocanın kadını çağırdığı evin olmaması, kocanın
kendisinin emin olmaması, mehiri muaccel‟in verilmemiş olması
kocanın hakkını engelleyen şer‟i cevazlardandır Bu gibi
durumlarda da kadın kocasından kendisini engellediği takdirde bile
koca kadına nafaka vermek zorundadır. Çünkü bunları şeriat
kadına hak olarak vermiştir. Erkek kendi üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirmemiştir. Kadının bunda bir kusuru
yoktur. Erkeğin yaptığı bir kusur sebebi ile de kadının
cezalandırılması, hakkının verilmemesi düşünülemez.
39. Bazı durumlarda da kocadan kaynaklanan bir kusur sebebiyle
kadın kocasından kendisini engelleyebilir. Kadının kocasının
borcu için hapsedilmesi, erkeğin küçük olması, erkeğin ilişkiye
giremeyecek derecede hasta olması, erkeğin zekerinin olmaması,
erkeğin yolcu olması, erkeğin hapsedilmesi gibi kocanın
kendisinden kaynaklanan kusurlar sebebiyle de kadının nafakası
düşmez. Erkek bu durumlarda kadına nafaka vermek zorundadır.
Çünkü kusur kadından değil erkekten kaynaklanmıştır.
Ancak bir kısım durumlarda vardır ki kusur ne kadından ne de
kocadan kaynaklanmıştır. Bu durumlarda da yine erkeğin kadına
nafaka ödemesi gerekmez. Kadının gasp edilmesi, kaçırılması,
bir başka şahsın suçu sebebiyle hapsedilmiş veya zorla
hapsedilmiş ise bu durumlarda da yine kadın nafaka alamaz.
Çünkü erkeğin sorumluluğundan çıkmış erkeğin istimta hakkı
ortadan kalkmıştır.
40. KADINDAN NAFAKANIN KALKMASI
Kadının nafakası aşağıdaki durumlarda kalkar.
A. Hâkim kararı veya karşılıklı anlaşma olmadan zamanın geçmiş
olması. Hanefi mezhebine göre nafaka vacip olduktan sonra zimmette borç
haline gelmeden önce zaman aşımı ile düşer. Ancak hâkim karırı olduktan
sonra veya aralarında belli bir anlaşma olup erkeğin zimmetine yerleştiği
durumlarda zaman aşımı ile nafaka düşmez. Malikiler ve diğer mezheplere
göre ise zaman aşımı nafakayı düşürmez. Kadın kocasından birikmiş
nafakasını ister. Akraba nafakaları ise zaman aşımı ile düşer İleride de
değinileceği üzere zaman geçmiş ise ona da ihtiyaç kalmadı demektir.
B. Geçmiş nafakadan ibra etmekle nafaka düşer. Geçmiş nafaka ancak
ibra ve hibe ile kalkar. Ancak gelecekteki nafaka ibra ve hibe ile kalkmaz.
Çünkü eşin nafakası zamana bağlı olarak azar azar vacip olur. Ondan ibra
etmek ise vücûbundan önce bir vacibi düşürmeye benzer ki bu caiz değildir.
C. Eşlerden birinin ölümü ile de nafaka düşer. Erkek nafakayı vermeden
ölse kadın onun malından nafakayı alamaz. Kadın ölse kadının varisleri de
onun nafakasını kocasından alamaz.
41. D. Kadının nüşuzu nafakayı düşüren diğer bir sebeptir. Bu durum kadının evlilik
akdinin gereği olarak kocasına karşı sorumlu olduğu yükümlülükleri yerine getirmemesi
halidir. Özürsüz olarak kadın kocasının kendisine dokunmasını menetse bile bu nüşuz
sayılır. Ve nafaka düşer. Çünkü erkeğin maksadı belki ilişki öncesi hazırlıktır. Kadının
nafakayı alması erkeğin ondan faydalanmasının mukabilidir. Kadın kocasını bundan
engellediği zaman istimta hakkı da ortadan kalkmış olacaktır ki bu da nafakanın
kalkmasının sebebidir. Ancak kadında ciddi şekilde hastalık olsa, bundan dolayı ilişkiden
kaçınsa nafaka düşmez.
Kadının kocasından izin almadan evinden çıkması, izinsiz sefere çıkması, izinsiz hac
ihramına girmesi nüşuz sayılır. Ancak evin yıkılması gibi zaruri bir durum sebebiyle veya
babasını ziyaret ve hasta görme gibi meşru mazeretler olduğu durumda kadının nafakası
düşmez erkeğin nafakayı ödemesi gerekir.
E. Karı-koca arasındaki din farkı karı-koca nafakasını etkilemez
Karı-kocanın birbirlerinden farklı dinlere sahip olmaları kocanın nafaka borçlusu
olmasını etkilemez. Müslüman koca Müslüman olmayan karısının, gayri Müslim kocada
ayrı dinden olan karısını nafakasını vermek zorundadır.
Müslüman kocanın birden fazla eşi olması ve birinin Müslüman diğerlerinin farklı dinden
olmaları suretiyle aralarında nafaka farkı olamaz. Nafakaları din farkı sebebiyle ne
artırılabilir nede azaltılabilir. Her birinin nafakaları bir birine eşit şekilde belirlenmek
zorundadır.
42. İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu evlilik nafakasında
-fakir, gâib veya hasta bile olsa- kocanın nafaka borçlusu,
kadının -zengin de olsa- nafaka alacaklısı olduğu noktasında
ittifak etmiştir. Zahirî hukukçusu İbn Hazm‟a göre zen-gin
olan kadın kocasının nafakasını temin etmekle yükümlüdür
(el~Muhalla, X, 92).
Evlilik nafakası alacak hükümlerine tâbidir. Mâliki, Şafiî
ve Zahirî mezheplerine göre evlilik nafakasının borç
mahiyetini kazanması için nafaka miktarının eşlerce veya
mahkemece belirlenmiş olması gerekmez, kadın nafaka
alacaklısı sıfatını iktisap ettiği andan itibaren nafaka kocanın
borcu haline gelir. Hanefî, Hanbelî ve Zeydi mezheplerine
göre miktarı belirlenmemiş nafaka alacak vasfını
kazanmadığından kocanın zimmetinde borç haline gelmez
43. 2. GARABET SEBEBİYLE NAFAKA(USUL-FÜRU VE CİVAR HISIMLAR NAFAKASI)
İslam hukukunda kişilere ferdi sorumluluklar yanında, içtimai, sosyal
bir takım sorumluluklar da yüklemiştir. Yardıma muhtaç veya yardım
yapılmadığı takdirde zarurete düşecek kişiye diğer kişilerin imkânları
nispetinde yardımda bulunması her ne kadar ahlak kurallarının
emrettiği bir durum ise de, bu kurallara uyulmadığı takdirde hukukun
buna bir müdahalesi de söz konusu değildir. Bu tür prensiplere
riayetsizlik toplumun menfaatini zedeleyecek ve toplumun düzenini
bozacak bir duruma geldiğinde hukuk bunları himayesine almakta bu
kuralların uygulanmasını temin etmektedir.
Yardım edilmediği takdirde zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayıp
sıkıntıya ve dara düşecek olan sıradan birisi değil de hukuksal anlamda
aramızda bağ bulunan bir yakınımız ise, ona yardım etmememiz
toplum nizamını bozacak, sosyal dengeyi zedeleyecektir. İşte böyle bir
durumda hukuk devreye girecek ve her ne kadar ahlaki yönü ağır
basan bir konu olsa da bu meseledeki yükümlülüğü bize yükleyecektir.
44. İşte bu durum da yakınlar arasındaki yardım ilişkisi hukuk ile ahlakın
birbirlerini destekledikleri başlıca müesseselerden biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Aile fertleri arasında (burada kastedilen en geniş manadaki
ailedir.) olması gereken yardım ilişkisi, sosyal dayanışma; birinin dara,
sıkıntıya düşmesi halinde diğerinin onun yardımına koşması ahlaki bir
sorumluluk gibi gözükmekle birlikte hukukun tayin ettiği yakın akrabalar
arasında olunca kanuni bir borç olma özelliği kazanacaktır.
Özel hukuku alakadar eden onun tarafından müeyyidelendirilen bu kanuni
borç, bir aile yardım müessesesi olarak mütalaa edilmelidir. Nafaka borcu;
bir şahsın, hukukun tayin ettiği derecedeki yakınına, zarurette bulunduğu, bu
zaruretten kendi imkânları ile kurtulamadığı takdirde yaşaması için lüzumlu
yardımı temin etmesidir.
İslam hukukunda yiyecek, içecek, giyim ve mesken giderleri olarak kapsamı
tayin edilmiş bulunan nafaka, karı-koca arasında evlilik birliğinin varlığına
dayandırıldığı gibi, aralarında kan hısımlığı bulunanlar bakımından da nesebe
dayandırılmıştır. Bu bakımdan İslam hukukunda muhtaç kişilerin nafaka
ihtiyaçlarının giderilmesi, hısımlarına terettüp eden mali bir vecibedir. Bu
hukuki statünün temeli ise taraflar arasındaki nesep ilişkisine bağlıdır.
45. Usulün fürûdan nafaka alabilmesi için
fakir olması şarttır. Bu hususta İslâm
hukukçuları görüş birliği içindedir. Bazı
fakihler ayrıca çalışıp kazanma
gücünden de mahrum olması gerektiğini
ifade eder; ancak fakirliği yeterli bulan
görüş İslâm hukukunun genel
prensiplerine daha uygundur
46. 3. MÜLKİYET NAFAKASI
Nafaka görevi insana bağlı olan, köle, hayvan, bitki, evler ve
arazileri kapsayan geniş bir kavramdır. İslam hukukunda malın zayi
ve ziyan edilmesi haramdır. Cumhur ekinin, ağaçların susuz ve
bakımsız, evleri ve arazileri de tamirsiz bırakmayı ve harap etmeyi
mekruh görmüşlerdir. Zaten mal, vakıf veya kasır’a ait ise, o zaman
harcama yapmak vacip olur.
İslam hukukuna göre mülkiyet kavramı, “Muhafaza altına
alınabilen ve mutad şekilde İslama aykırı olmadan kendisinden
faydalanılan her şeydir.” Buna göre Müslümanlar için mal olabilecek
şeylerde İslamî meşruiyet, muhafaza altına alınabilirlik ve mutad
şekilde kendisinden yararlanabilmenin mümkün olması
gerekmektedir. Meşru yollarla bir mala sahip olan kişiye ve malın
maliki veya sahibi, o mala da şahsın malı veya mülkü; malı ile kişi
arasındaki bu bağa da mülkiyet denmiştir.
47. Cansız ve canlı malların inşa, yapılış ve yaşayışlarındaki
gayelerin gerçekleşebilmesi için, zaman zaman
kendilerine masraf yapılması gerekmektedir. Meyve
veren ve gelir getiren ağaç, vs. gibi ziraî mallarla,
gereğinde tamir ve bakımları için harcama gerektiren
ev, otomobil veya kendilerine devamlı masraf yapılması
istenen hayvanlar için gerekli her türlü nakdi veya ayni
harcamalar, İslam hukukunda “nafaka” olarak
değerlendirilmiştir.
Bu girişten sonra çalışmamızda mülkiyet nafakası
bağlamında önce cansızların nafakasını sonrada
canlıların nafakasını ele alıp inceleyelim.
48. a. CANSIZLARIN NAFAKASI
İslam hukukunda cansızların nafakası müelliflerce
incelenmiş bu konu ile ilgili bahisler açılmıştır. Mesela bir
meyve bahçesi, ev, araba vs. gibi cansız malların tabi olduğu
hükümler alış-veriş, rehin, kira, vakıf, ariye gibi konular
incelenirken teferruatlı bir şekilde ele alınmıştır. Ancak
bunların masrafları yani nafakaları ile ilgili mevzular hukukî
prensipler bakımından birbirlerine benzerlik göstermektedir
ve şu şekilde özetlenmesi mümkündür.
Cansız malların mülkiyet statüsü, şahsi veya müşterek
mülkiyete konu oluşlarına göre farklılık gösterir ise de,
burada bunların nafakalarını temin etmek maldan menfaat
elde eden kimseye gereken bir borçtur.
49. Cansız mallar tek kişinin mülkiyetinde iseler, bu eşyanın nafakası,
mülkiyeti altında bulunan kimsenin üzerine borç olduğunda âlimler
ittifak halindedirler. Ancak bu kişi mülkiyeti altında bulundurduğu
malların nafakalarını temin etmekten kaçınırsa, Zahiri ve bir kısım
Caferilere göre bu kişiye hukukun müdahale ederek gerekli harcamayı
yapması istenir. Cumhurun görüşüne göre ise, hukukun bu kişiye
müdahale hakkı olmamakla birlikte bu eşyaların masraflarını
karşılamak kişinin diyaneten borcudur. Müşterek malların nafakasını
ödemek ise müşterek olan maldan istifade edenlerin istifade ettikleri
oranda aralarında müşterektir. Ortaklardan birisi bu malın nafakasını
temin etmekten kaçınsa, eğer bu mal bölünebilen bir mal ise bölünür
ve herkes kendi mülkiyetine giren kısmından sorumlu olur. Bu kişi
nafakaya iştirake zorlanamaz. Ancak nafakaya iştirak edinceye kadar
bundan istifade hakkı kaybolur. Eğer nafakası karşılanacak olan
müşterek mal, bölünemeyen cinsten ise, bu durumda nafakaya iştiraki
için zorlanır. İştirakten kaçınan ortağın nafakasını diğeri ödese ona
rucu edip geri alma hakkı vardır.
50. b. CANLILARIN NAFAKASI
1. Hayvanlar
Nafaka konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise, hayvanların
nafakalarıdır. İslam dini kişilerin mülkiyetinde bulunan hayvanların bakım ve
masraflarını temin etmeyi kendisinden istifade eden kişi üzerine bir sorumluluk
olarak yüklemiştir. Hayvanların barınakları, yiyecekleri, gerekeli bakım
masrafları nafakanın kapsamı içerisindedir. Hz. Peygamber (s. a. v) hayvanlara
kötü davranılmasını yasaklamış, hayvanlara yapılan bakım ve masraftan dolayı
ve güzel davranıştan dolayı sevap kazanılacağını belirtmiş, bir kediye kötü
muamelede bulunduğu gerekçesi ile bir kadının cehennemlik olduğunu beyan
etmiştir.
Bir kimse mülkiyeti altında bulunan hayvanının nafakasını teminden kaçınırsa
Hanefiler ve Malikilerden İbni Rüşd‟e göre bu kişiye mahkemenin müdahale
hakkı yoktur. Çünkü hayvanlar istihkak ehli değildir. Ancak her ne kadar
mahkemenin müdahale hakkı yoksa da bu, kişinin diyaneten borcudur.
Hanefiler dışındaki İslam Hukukçularının çoğuna göre ve Hanefilerden de Ebu
Yusuf‟a göre; mahkeme hayvanına infaktan kaçınan kimseyi buna mecbur eder
ve kendince yaptırım uygular.
51. 2. Köleler ve Cariyeler
İslam hukuku kitaplarında özel bahislere konu olan köle ve cariyeler, nafaka açısından
mülkiyet nafakası kapsamında değerlendirilmektedir. İslam Hukukuna göre köle
nafakasının meşruiyeti, kitap, sünnet, icma ve akıldır.
Nisa Suresi 39. Ayeti Kerimede kölelere karşı ihsanda bulunulması emredilmiş, Hz.
Peygamber (s. a. v) ise şöyle buyurmuştur: “Köleleriniz kardeşleriniz ve
hizmetçilerinizdir. Onlara yediğinizden yedirin. Giydiğinizden giydirin. Güçlerini aşan
sorumlulukları onlara yüklemeyin. Eğer böyle yaparsanız da onlara yardım edin.”
Hz. Peygamber (s. a. v)‟den itibaren bütün devirlerde Müslümanlar, kölelerin
nafakalarının sahipleri tarafından karşılanması konusunda icma etmişlerdir.
Aklen de düşünüldüğünde sahibince nafakası temin edilmediğinde kölenin sağ
kalabilmesinin imkân dışı olduğu görülecektir. Zira köle hem kendisi bizzat, hem de
kazancı efendisine aittir. Bu durumda menfaatinden istifade edenin külfetine de
katlanması gerekmektedir.
Kölenin nafakası kendisine kifayet edip yetecek miktarda olmalıdır. Kölenin yiyeceği,
içeceği, meskeni, bazı âlimlere göre -eğer köle isterse- evlendirilmesi mülkiyet sahibince
karşılanması gereken mülkiyet nafakasının şümulüdür. Yine bu nafaka masrafları
karşılanırken ne çok düşük ne çok yüksek seviyede olmamalı, orta hallisinden yörenin
örfüne göre temin edilmelidir.
52. SONUÇ
Arapça bir kelime olan nafaka, İslam Hukukunda, “canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri
ve cansızlardan istifade imkânının devamı için lüzumlu harcamalar” manasında
kullanılmıştır. Kelimenin lügat ve ıstılah manası arasında ciddi bir ilişki bulunduğu tespit
edilmiştir.
Nafakanın kapsamına genel olarak iaşe, gıda, giyim, mesken, ev için gerekli olan eşyalar,
küçüklerin bakım ve terbiye(hidane) ücreti, duruma göre hizmetçi masrafları, gerektiğinde
tedavi masrafları, ihtiyaç duyulması halinde usulün evlendirilmesi, teçhiz ve tekfin
masrafları girmektedir. Yukarıda sayılan nafaka maddelerinden iaşe, gıda, giyim, mesken
ve ev için lüzumlu eşyalar İslam hukukçuları arasında genel kabul görmekle birlikte
diğerleri konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Günümüz şartlarında hizmetçinin nafaka
kapsamına alınması için, hizmetçi başlığı adı altında açıkladığımız üzere şartların yerine
gelmesi gerekmektedir. Fakihlerin çoğu tedavi giderlerini nafaka kapsamında saymamış
olsalar da, kanaatimizce günümüz şartlarında nafaka kapsamında değerlendirilmesi daha
uygun olur.
Çalışmamızda medeni hukuka da zaman zaman değinerek, iki hukuk arasında
karşılaştırmalar yapmaya çalıştık. Medeni hukukta da nafakanın kapsamına, iaşe, giyim,
mesken, zorunlu ev eşyaları, tedavi harcamaları, küçüklerin tahsil ve terbiye masrafları
girmektedir.
İslam hukukunda nafaka sebebi, zevciyet, garabet ve mülkiyettir. Zevciyet sebebiyle nafaka
alacaklısı olan eş, garabet sebebiyle nafaka alacaklısı olan usul, füru ve civar hısımlar,
mülkiyet sebebiyle nafaka alacaklısı olanlar ise, köleler, hayvanlar ve cansız eşyalardır.
53. Türk medeni hukukunda ise, nafaka sebepleri, evlilik, hısımlık ve akdî münasebettir. Aynı
şekilde medeni hukuk İslam hukukundan faklı olarak evlat edinenle evlatlık arasında da
nafaka müessesesini işletmiştir.
Kaynakları Kitap, sünnet, icma ve akıl ile sabit olan zevciyet nafakası, kendisinden istifade
edilme imkânı olan kadının, sahih evlilikle kocasına bizzat veya hükmen kendisini teslim
etmesi ile sübut bulur. Aynı şekilde şer’i hak olmadan veya kocadan kaynaklanan bir kusurla
erkeğin kadını tutma hakkı kaybolmadığı müddetçe de aralarındaki nafaka hükümleri devam
eder.
Evlilik nafakasının sorumlusu yalnızca kocadır ve bu konuda ona kimse ortak olmaz. Kadının
kocasına nafaka anlamında bir sorumluluğu yoktur. Medeni hukukta ise nafaka sorumluluğu
taraflar arasında müşterektir. Zor durumda kalan kocaya kadın yardım etmek
mecburiyetindedir.
Nafaka sorumlusu olan kocanın bu görevi yerine getirmekten kaçınması veya gaip olması
durumunda mahkemenin olaya müdahale hakkı vardır. Mahkeme kadının ve çocukların
mağdur edilmemesi için gerekli tedbirleri almak durumundadır.
İslam hukukunda kadının kocasından -hangi sebeple olursa olsun- ayrılması durumunda
beklemesi gereken bir iddet dönemi vardır. Eğer boşanmaya kadın sebep olmuş ve bu sebep
de hukuka uygun değilse veya ayrılık ölümle gerçekleşmiş ise kadın nafaka alamaz. Bunun
dışındaki durumlarda kadın, iddet müddeti içerisinde nafakasını kocasından alma hakkına
sahiptir.
Medeni hukukta ise, iddet nafakası olmamakla birlikte bunun benzeri sayılan tedbir nafakası
vardır. Bunun gereği olarak, evlilik bağının hukuki anlamda sonuçlanmasına kadar kadının
ayrı yaşama hakkı vardır. Bu süre içerisinde kadının ve çocukların bakım ve ihtiyaçlarının
giderilmesi kocasının görevidir.
54. Bağlayıcılığı Kitap, sünnet, icma ve akıl olan hısımlık nafakası ise, taraflardan
birinin nafakaya ihtiyaç duyması halinde nafakanın takdir edilmesi ile başlar.
Taraflardan birinin ölmesi veya nafaka alacaklısının durumunun düzelmesi, erkek
çocuğun ergenlik çağına erişmesi, kız çocuğun evlenmesi, nafaka borçlusunun malî
durumunun kötüye gitmesi, kazanma imkânının ortadan kalkması gibi sebeplerle
son bulur.
Usulden füruun nafaka isteyebilmesi için fakirliğin yanında gelir temininden aciz
olması da cumhurum kabul ettiği görüştür. Ancak fürudan usulün nafaka istemesi
için, sadece fakirlik yeterli sebep sayılmıştır.
Mahrem olan civar hısımlar arasında mirasçılık ehliyetinin bulunması, nafaka
alacaklısının fakir olması yanında gelir temininden aciz olması, nafaka
sorumlusunun ise, bu görevi yerine getirecek mali gücünün olması durumunda
nafaka hukuku cereyan edecektir.
Hısımlık nafakası konusunda Maliki mezhebi en dar çerçeveyi çizmiş, konuyu ana-
baba ve çocuklar ile sınırlamıştır. Şafii ve Caferiler, sadece usul ve füru hısımları bu
nafakaya dâhil etmişlerdir. Hanefiler, bu alana usul- füru ve mahrem kan
hısımlarını dâhil etmişlerdir. Hanbelî ve Zeydiler ise, mirasçılık ehliyetini ölçü
kabul etmişlerdir.
Mülkiyet nafakası ise, cansız eşyaların bakım ve tamirlerinin yapılması ve mülkiyeti
altında bulunan köle ve hayvanların uygun ortam ve şartlarda yaşamlarını temin
için yapılan harcamaları kapsamaktadır.