SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 55
NAFAKA
           HOCA

        RİFAT ORAL

      HAZIRLAYANLAR

Burhan ÇONKOR - Mehmet SAVAN
İÇİNDEKİLER
I. NAFAKA KELİMESİNİN MANASI

2. NAFAKANIN MUHTEVASI

3. NAFAKANIN HUKUKÎ (HAK ETME) SEBEPLERİ

4. NAFAKA ÇEŞİTLERİ

       - ZEVCİYET SEBEBİYLE NAFAKA

      - GARABET SEBEBİYLE NAFAKA(USUL-FÜRU VE CİVAR HISIMLAR
NAFAKASI)

       - MÜLKİYET NAFAKASI
NAFAKA KELİMESİNİN MANASI
  A. Nafaka Kelimesinin Lûgat Manası
 Nafaka asıl itibariyle Arapça bir kelimedir ve Arap Dili‟nde “enfaka” fiilinin mastarı
  olan “infak”tan isimdir. Arap dilcileri, bu kelimenin aslının birden fazla mana ifade
  ettiğini söylerler. Konumuzla ilgili görünen bu manaları söyle sıralayabiliriz:
    Bir şeyin tükenip bitmesi ve azalması,
    Ölmek,
    Çarşı pazarın rayiç olması,
    Revaç bulup isteklisi çoğalmak,
  “Nafaka” kelimesi de lügatte “yenecek yemek, katık, maişet ve diğer zaruri
  ihtiyaçların karşılanması maksadıyla şahsın kendisi ve aile fertleri için harcadığı her
  şey”dir. Kelimenin çoğulu olan “nafakalar” manası ise Arapçada üç ayrı kelimeyle
  karşılanmıştır. Bunlar “nafakat, enfak ve nifak” kelimeleridir.
  “Nafaka” kelimesi lügat manasıyla Kuran‟da 70‟den fazla yerde hadislerde de bir
  hayli fazla kullanılmıştır.
 B. Nafaka Kelimesinin Terim Manası
  Âlimler genel itibariyle nafakadan kastedilen mananın aynı olduğunu
  belirtmekle birlikte, sınırlarını çizme konusunda aralarında faklılıklar
  olduğu yapılan tanımlardan anlaşılmaktadır. Bu tanımlardan birkaç
  tanesini ele alıp konuyu değerlendireceğiz.
 “Geçimini üstlendiği kimsenin yiyecek, giyecek ve meskenini temin
  etmesi”
 “Geçimini üstlendiği kimseye örfen yiyecek ekmek, katık ve içecekleri,
  giyecek örtü ve üstlüğü, mesken, ev eşyası örfe göre su ve aydınlatma
  masrafları, temizlik aletleri ve ihtiyaç duyulduğunda hizmetçi ücretinin
  ödenmesi”
  şeklinde kapsadığı alanın çerçevesini çizen tanımlar yanında, meseleyi
  daha genel mana da ele alıp
 “Kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahısların sosyal seviyesine göre
  normal bir hayat sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu ve mükellefin
  temin ile yükümlü bulunduğu şeylerin tümüne denir. ”
   şeklinde bir tanım son dönem âlimleri tarafından yapılmıştır. Ancak
  bundan daha genel bir tanım şudur;
 “Devam ve hayatiyetin sürdürülebilmesi için ihtiyaç hissedilen şeylerin
  devamlı teminidir.”
NAFAKANIN MUHTEVASI
 A. Genel Olarak
 Konuya girişte yapmış olduğumuz tanımlar nafakanın muhtevası konusunda bizlere
  yeterince ipucu vermekle birlikte İslam âlimleri bu konuyu daha detaylı ele almışlar
  ve nafakanın terim olarak ihtiva ettiği unsurlar üzerinde ayrı ayrı durmuşlardır.
 Nafakanın şümulünü ilk önce cansız ve canlıların nafakası şeklinde ele almak uygun
  olacaktır. Cansız eşya için kapsam hususunda söylenecek fazla bir şey yoktur.
  Onların nafakasının kapsamı bakım, tamir ve benzeri mali harcamalardan ibarettir.
  Canlıları kendi içinde hayvanların nafakası ve insanların nafakası şeklinde ele
  almak daha iyi olur. Hayvanların nafakası daha sonra da ele alınacağı üzere
  barınacakları ağıl, kümes, yiyecek ve içeceklerinden ibarettir. İnsanların
  nafakalarının kapsamına gelince, insanın canlı olarak kalabilmesini sağlayacak en
  zaruri ihtiyaçları ile, hayati önemi olan mali haklarının ifası girmektedir. Bunları da
  şu şekilde sıralayabiliriz. İaşe maddeleri, giyim eşyaları, mesken, ev için lüzumlu
  eşyalar, hizmetçi masrafları, everme ile ilgili yapılan masraflar, küçüklerin bakım
  masrafları, tedavi ve hekim harcamaları, ölünün teçhiz ve tekfin masraflarıdır.
  Yukarıda sayılan bu maddelerin hepsinde âlimler ittifak halinde değildirler.
  Bununla birlikte aralarındaki ihtilafların ne olduğunun anlaşılması ve
  mahiyetlerinin tam anlamıyla kavranabilmesi için bu maddeleri teker teker ele
  alacağız.
 B. İaşe Maddeleri
 Nafakayı   vermekle sorumlu olan kişi nafaka
 alacaklısının her türlü yemek, içmekle ilgili geçimiyle
 alakalı gıda maddelerini temin etmek ve alacaklıya
 teslim etmek zorundadır. Bunun açılımı şudur.
 Yataktan kalkamayacak derecede hasta bir kimsenin
 nafakasını vermekle sorumlu olan kimse sadece
 ekmeğin maliyetini kişiye vermekle nafaka borcundan
 kurtulmuş olmaz. Aynı zamanda fırından alınan
 ekmeğin bu kişinin eline teslim edilmesi de
 sağlanmalıdır. Veya kişi nafakayı bizzat ekmek olarak
 değil de buğday olarak ödüyorsa bu durumda da
 öğütme, yoğurma, pişirme masraflarını da karşılamak
 zorundadır.
İaşe maddeleri genellikle su, tuz, un, yağ, soğan gibi yemek
yapmaya yarayan maddelerle, mutfakta kullanılan tencere, tabak,
kaşık, çatal, bıçak gibi bu yemeklerin pişirilmesinde kullanılan araç ve
gereçlerden ibarettir. Bununla birlikte bu maddelerin temizliğini
sağlayacak maddelerle bunların bakım ve tamir masrafları da
nafakanın kapsamındandır. Ancak burada belirtilmesi gereken husus,
bu maddeler naslarla belirlenmemiştir. Bunların belirlenmesinde
etkin rol oynayan örftür. Bu sebeple bu maddeler örfe göre şekillenir.
Zamanın ve mekânın değişmesine göre değişiklik arz edebilir.
Nitekim nafakanın delillerinden sayılan Hint Hadisi’nde Hz.
Peygamber, Ebu Süfyan’ın karısı Hind’e: “Kendine ve ailene yetecek
miktarda al” demesi, yine Hz. Peygamberin veda haccında yaptığı
hutbesinde “Kadınların sizin üzerinizdeki hakkı, onların maruf bir
şekilde yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. ” beyanında
bulunması, iaşe maddeleri konusunda toplumun içinde bulunduğu
örfün ve kadının durumunun gözetilmesinin esas olduğunun delilidir
 Şafi Mezhebine göre; zengin olan kimse yiyecek maddesi olarak günlük iki
  “müd”, fakir olan kimse ise bir “müd” nafaka vermek zorundadır. Ancak diğer
  mezheplerde nafaka olan yiyecek maddelerinin takdir edilmesinde bir sınır
  ve ölçü yoktur. Nitekim yukarıda zikredilen hadisi şeriflerde “kendine ve
  çocuklarına yetecek miktarda al” şeklindeki Hz. Peygamber’in(s. a. v) beyanı,
  yiyecek maddeleri ve diğer nafaka maddelerinin bir sınırı olmadığını
  gösteren bir delildir. Kim bu nafaka maddelerine sınır koyarsa nassa muhalif
  davranmış olur. Nitekim Yüce Allah’ın “Onların rızkları ve giyimleri örfe göre
  babaya aittir.” buyruğu da bunun en önemli delilidir.
 Buradaki bir diğer hususta iaşe maddeleri konusunda mevsimlerin dikkate
  alınması gereğidir. Bazı yiyecekler hem yazın hem kışın kullanılabilir iken
  bazısı sadece mevsiminde kullanılmaktadır. Bu sebeple burada nafaka
  alacaklısının katığının temini konusunda bu hususlar göz ardı edilmemelidir.
  Katıkta nafaka alacaklısının hakkıdır. Adet üzere insanlar sadece ekmekle
  yetinmezler.
 Nafaka alacaklısı süt emen bir çocuk ise buradaki sütanne masrafları da
  nafakadandır. Büyüklerin iaşeleri küçüklerin süt emmelerine tekabül eder.
  Bu mesele ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
 C. Giyim Eşyaları
 Kişinin giyinmesi İslam açısından düşünüldüğünde iki gayeyi gerçekleştirmek içindir.
  Bunlardan birincisi kişinin kendi menfaatine olmak üzere şahsi diğeri ise umumîdir.
  Ancak bu iki durumda dinidir. Giyinme gayesinin şahsi olanı kişinin sağlığını dış
  tesirlerden koruyarak, hastalanmaksızın bünyesinin mevsim şartlarına uyum sağlaması,
  hareketli geçen hayatın akışı içerisinde vücudun zarar görmemesini tabii fonksiyonunun
  engellenmemesini temin etmektir. Dolayısıyla bu durum kişinin kendi şahsi menfaatiyle
  alakalı olan bir husustur. Ancak bu durum da İslamla birebir örtüşmekte, İslamın
  korunmasını emrettiği beş temel gayeden biri olan canın korunmasıyla doğrudan alakası
  bulunmaktadır. İslam sıhhatin korunması için çok hassas davranmış, sağlığı nimet
  saymış, buna itina gösterilmesini şahısların kendilerinden ve velilerinden istemiştir.
  Giyim eşyalarının ikinci kullanım amacı ise, kadın olsun erkek olsun insanların
  başkalarınca görülmemesi gereken yerlerinin örtülmesidir. Bu durum İslam hukuku
  açısından sosyal gayeye matuftur. Toplumsal düzenin, cemiyet hayatının normal akışını
  engellememek için, hayatın normal seyrinde akıp gitmesini temin maksadıyla İslamın
  amme yararına aldığı sosyal tedbirlerden biridir. İnsanların üreme ve çoğalmalarının
  amili olan cinsel içgüdünün kadın ve erkekte, yaratılış gayesinin dışında tahrik edilip
  harekete geçirilerek fert, aile ve bütün kesimleriyle içtimai bünyede rahatsızlıkların baş
  göstermemesi bakımından erkek ve kadınların cinsi önemi olan cinsi cazibe ve çekicilik
  unsuru taşıyan vücutlarının bazı yerlerinin yabancılara gösterilmemesi için örtülmesi
  İslamın emridir. Aksi halde kamu hukuku ihlal edilmiş olacağından, İslam hukukunun
  bu emre uymayanlara müdahalesi mevzu bahistir.
 Âlimler kadının giyim eşyalarını temin etme konusunun kocasının
  üzerine borç olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Yüce Allah K.
  Kerim’de “Onların rızkı ve giyimleri de çocukların babasına aittir.” Hz.
  Peygamber (s. a. v) “Kadınların da sizin üzerinizdeki hakkı örfe göre
  onların rızık ve giyeceklerinizi temin etmenizdir.” şeklindeki beyanı
  kadınların giyim eşyalarının da erkeğin üzerine borç olduğunun bir
  delilidir.
 Giyim eşyalarının tespit edilmesi de yine içinde bulunulan çevrenin
  şartlarına göre yani örfe göre ve eşlerin durumuna göre takdir edilir.
  Kadının emsallerinin giydiğinin ölçüsünde olması esastır. Memleketin
  âdeti ve iklim şartlarına göre iç çamaşırlar, onların üstüne giyilen ve ev
  içinde giyilen giyim eşyaları, ev dışında giyilen manto, kaban, pardösü
  tarzı dış giyim elbiseleri nafakanın kapsamı içerisindedir. Alınan giyim
  eşyalarının nafaka alacaklısının kullanımına uygun olması esastır. Yani
  duruma göre uzun boylu ve ya kısa boylu olması durumunda kişinin
  kullanımına uygun olmalıdır. Bununla birlikte giyim eşyalarında İslamın
  benimsediği prensipleri gözetmekte esastır. Bir kişi eşine nafaka borcu
  olarak İslamın tasvip etmediği mini etek veya dar olup vücut hatlarını
  belli eden bir kıyafet almak zorunda değildir
 Her ne kadar nafaka maddelerinde olan giyim eşyalarının sağlanmasında örf etkili
  ise de, örneğin açık giyinmenin adet haline geldiği veya insanların çıplak denecek
  tarzda hayat sürdükleri bir ortamda nafaka sorumlusu İslamın gayelerini ve
  kurallarını hiçe sayıp örfe göre hareket edemez. Zira bilinen bir kaidedir ki, “nassın
  olduğu yerde örfe itibar olunmaz.”
 Giyim eşyalarının giyilecek durumda nafaka alacaklısına teslim edilmesi
  gerekmektedir. Yani sadece elbisenin kumaşını vermek veya yerinden kalkamayacak
  derecede hasta birisinin nafaka sorumlusunun elbiseyi kendisine ulaştırmadan
  terzide bırakması durumunda nafaka sorumluluğu kendisinden düşmez. Zira
  nafakada aslolan nafaka alacaklısının hizmetine nafaka maddesini sunmaktır. Aynı
  durum ayakkabı için de geçerlidir.
 İslam hukukçuları giyim eşyalarının altı ayda bir veya yılda bir verileceği hususunda
  ihtilaf etmişlerdir. Ancak yine burada da dikkate örf alınır. Örfe göre hareket edilir.
  Zira en başta belirttiğimiz giyinmenin maksatlarından olan vücudu dış etkenlerden
  koruma meselesi iklime göre değişiklik arz edebilir. ‘Âdeten yazlık ve kışlık olmak
  üzere yılda iki sefer elbisenin alınması esastır. Her meselede olduğu gibi giyim
  konusunda fantezi, lüks ve gösterişe kaçmamak, ihtiyacı orta seviyede ve normal
  giyim eşyalarıyla karşılamak, örfe uygunluk ve genel dini prensiplerin dışına
  çıkmamak esastır.
 Nafaka alacaklısı bebek ise, bebeğin ihtiyacı olan bez, çamaşır, zıbın gömlek, önlük
  başlık gibi adeten lazım olan eşyalarda nafakanın kapsamındadır.
 D. Mesken
 İaşe ve giyim maddeleri temin edilen kişinin barınmak için bir
 meskene ihtiyaç duyması tabiidir. Bu sebeple nafaka vermekle
 sorumlu olan kişi, nafaka alacaklısına, beşeri ihtiyaçlara cevap
 verecek şartları taşıyan, mükellefin mali durumuna uygun bir
 barınma yeri hazırlaması kendisine bir borçtur. Bu hususta yüce
 Allah K. Kerim’de “Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin
 bir bölümünde oturtun.” buyurmaktadır. Ayet-i Kerime’den
 anlaşılan öncelikle meskenin, nafaka sorumlusu üzerine bir borç
 olduğu hususudur. Ayet-i Kerime’den anlaşılan bir diğer husus ise,
 mesken temini konusunda erkeğin mali gücünün dikkate alınması
 gereğidir. İaşe ve giyim maddelerinde olduğu gibi burada da göz
 önüne alınması gereken husus, meskenin örf ve adetler dikkate
 alınarak İslamın temel ilkelerine uygunluğunun olması esasıdır.
 Böyle bir meskende İslam hukukçuları aşağıdaki vasıfları
 saymışlardır.
 a-Mesken nafaka alacaklısının din ve dünya işlerini görmeye
 müsait olmalıdır. Buna göre ibadetlerle ilgili ne kadar ihtiyaçlar
 varsa hepsinin karşılanabilmesi lazımdır. Mesela; abdest almak
 gusletmek için uygun imkânların bulunması, namaz kılınabilecek
 durumda temiz bir mekânın olması esastır. Banyo yapma imkânı
 olmayan yatmak için uygun bir odanın olmadığı, temizlik ve
 hijyen şartlarını taşımayan bir meskenin temin edilmesi nafaka
 sorumlusunu borçtan kurtarmaz. Sorumluluk üzerinden düşmez.
 Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de meskenin
 temininde nafaka alacaklısının durumudur. Nafaka alacaklısı evli-
 barklı, çoluk- çocuk sahibi birisi ise bu kişiye gereken tuvaleti,
 banyosu, yemek yapmak için mutfağı, çocuklardan ayrı yatak
 odasının bulunduğu bir mesken iken, evli olmayan bir öğrencinin
 meskeni için tuvaleti banyosu dışarıda olan bir otel odası yeterli
 olabilir.
 b-Mesken, nafaka mükellefi veya bir başkası nafaka alacaklısına
 zulmettiği takdirde, ona yapılan bu haksızlığa mani olma gücüne
 sahip iyi komşular civarında olmalıdır. Dolayısıyla bu şart tahlil
 edildiğinde görülecektir ki, insanların yerleşim yerlerinden uzak,
 ıssız bir kenarda temin edilen mesken şer’i açıdan nafaka
 sorumluluğunu kişiden düşürmez. Mesken, yerleşim yerlerine
 yakın olmakla birlikte etrafta kendisine yardımcı olabilecek
 komşularının olduğu bir yerde olması da şarttır. Bu durumda
 terkedilmiş bir yerleşim yerinde temin edilen bir evin nafaka
 borcunu düşürmeyeceğini söyleyebiliriz. Hatta sadece komşuların
 olması da yeterli görülmemekte, bu komşuların iyi insanlar olup,
 nafaka alacaklısı bir haksızlığa maruz kaldığında kendisine
 yardımcı olacak iyi niyete ve güce sahip olmaları da esastır. Etrafta
 komşular olsa, fakat nafaka alacaklısına hiç yardımları olmasa veya
 zararları olsa yine böyle bir mesken nafaka sorumluluğunu
 düşürmez.
 c-Mesken nafaka alacaklısının can ve mal emniyetini sağlayabilmelidir. Bu
  durumda kerpiç, tuğla ve briket gibi maddeler kullanılarak evlerin yapıldığı bir
  ortamda bir çadırın şer’i mesken sayılması düşünülemez. Çünkü mal ve canın
  emniyet altına alınması o muhitin hayat şartları ile yakından ilgilidir. Göçebe
  yaşam süren kimseler için çadırın mesken olabileceğini söyleyebiliriz. Fakat
  yerleşik yaşayan ve çevrelerinde betonarme binaların bulunduğu bir yerde
  çadırın şer’i mesken olduğunu söyleyemeyiz. Zira çadırın böyle bir ortamda can
  ve mal güvenliğini sağlaması düşünülemez. Mesken yapısı itibariyle önem arz
  eden bir diğer durum ise; özellikle kalabalık ve geniş ailelerin birlikte
  yaşadıkları bir evde nafaka alacaklısının kendisine ait bir odanın bulunup
  kendine mahsus bir kilidin bulunması da esastır. Bu durum özellikle doğu
  toplumlarında fazla görülmekte ve çeşitli problemler yaşanmaktadır. Ailelerin
  kalabalık olması, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle de bir arada fazla kişinin
  yaşamaya maruz kalması durumunda, nafaka alacaklısını mağdur etmemek
  için gerekli bir husustur. Tabi bu konuda da yine yukarıda belirtildiği gibi içinde
  yaşanılan çevrenin şartları son derece önemlidir. Mesela teknolojinin son derece
  geliştiği çağımızda her evde polise veya jandarmaya ulaşıp güvenlik hizmeti
  almak için özel bir hattın kullanıldığını düşünürsek nafaka alacaklısının da bu
  imkânının temin edilmesi gerekmektedir ki, nafaka borçlusu tam manasıyla
  nafaka alacaklısının mesken ihtiyacını gidermiş olsun.
 ç-Bulunması gereken zaruri eşyaların evde bulunması gerekmektedir. Malikilerin
  dışındaki cumhur’a göre ev dayalı, döşeli olmalıdır. Örneğin evin içinin dışarıdan
  görülmesini engelleyecek perdelerin bulunması zaruri bir ihtiyaçtır. Suyun, günümüz
  şartlarında elektriğin evde bulunması, nafaka sorumlusunun durumuna göre buzdolabı,
  çamaşır makinesi da zaruri ihtiyaçlardan sayılabilir. Yine aynı şekilde yere serilen
  sergiler, yatak, yorgan, yastık, yatarken kullanılan giyim eşyaları, süpürge ve evin
  temizliğinde kullanılacak diğer maddeler, evin ısıtılması için gerekli maddeler, soba,
  odun, kömür kişilerin durumları ve yaşadıkları örf ve adetler dikkate alınarak nafaka
  kapsamında sayılabilir.
 d-Kocanın karısı için temin ettiği meskende gayri mümeyyiz üvey çocuklar hariç kocanın
  diğer akrabaları olmamalıdır. Eğer böyle bir durum olursa mesela kadın kumasıyla
  beraber yaşamak zorunda kalsa evdeki eşyaların kullanımı konusunda sıkıntılar çıkabilir.
  Veya kadın kocasını birisi ile paylaşmak zorunda kaldığından da aralarında ciddi
  kıskançlıklar olabilir. Bu da ailede huzurun kaybolmasının sebebidir. Ancak ayrı evde
  kalmalarında veya kadının evde başkası ile yaşamayı kabul etmesi durumunda bu sorun
  ortadan kalkar. Kalabalık yaşayan ailelerde kadın kumasıyla veya aile efradından
  birileriyle beraber yaşamayı kabul etmez ise, kocanın ayrı bir ev açma imkânı yoksa eşine
  ayrı bir oda ayırması yeterli olabilir.
 e-Nafaka vermekle sorumlu olan kimsenin temin ettiği mesken, yerleşim yerlerinden uzak,
  korku duyulacak kadar tenha bir yerde ise, nafaka alacaklısına bu meskende yoldaşlık
  yapacak birisinin temin edilmesi gerekmektedir.
 E. Hizmetçi Masrafları
 Sağlığı gücü kuvveti yerinde olanların kendi şahsi işlerini bir
  başkasının yardımına ihtiyaç duymadan görmeleri tabiidir.
  Ancak bazı durumlarda kişi kendi ihtiyaçlarını göremeyecek
  duruma gelir. Ve o zaman birisinin yardımına ihtiyaç duyar.
  Nafaka alacaklısı olan kimse de kendi işlerini göremeyecek
  derecede bir rahatsızlık bulunması durumunda veya sağlığı
  yerinde olmakla beraber evdeki işlerin çok yoğun olması ve
  bunları yetiştirememesi, çocukların çok olması ve onların
  hizmetlerini görmeye gücünün yetmemesi, nafaka alacaklısı
  olan kadının eşraftan birisi olması ve evlenmeden önceki
  hayatında hizmetçiye alışkın olması gibi sebeplerle nafaka
  sorumlusunun yerine getirmek zorunda olduğu görevlerden
  biri de hizmetçidir.
 Nafaka alacaklısının kendisine yetip, kendi ihtiyaçlarını görebildiği
  durumlarda, daha önceki hayatında hizmetçiye alışkın da değilse bu
  kişiye hizmetçi tutulması zorunluluğu yoktur. Nafaka alacaklısı
  olan kadın kendi işlerini görebilecek durumda olduğu halde bunları
  yapmıyorsa; yapması için zorlanır. Yani böyle bir gerekçe ile
  kendisine hizmetçi tutulmaz.
 Cumhur tutulacak hizmetçinin bir tane olmasını yeterli görürken,
  Ebu Yusuf birisi ev işlerinde yardımcı olmak için birisi de
  dışarıdaki işlerinde yardımcı olmak için iki hizmetçiyi şart
  koşmuştur.
 Tutulacak hizmetçinin kadının bakması helal olan birisi veya bir
  kadın olması gerekmektedir. Çünkü daima birlikte kalacaklar ve
  birbirlerini göreceklerdir. Aralarında mahremiyet ilişkisi
  bulunmayan birisi olması durumunda İslam açısından son derece
  tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir.
 Ayrıca yukarıda hizmetçi tutulması için bazı âlimlerin şart olarak
  saydıkları kadının eşraftan birisi olması durumunda kendisine hizmetçi
  gerekeceği görüşü de bizce kabul edilecek bir şart değildir. Çünkü Hz.
  Peygamber (s. a. v) ev hizmetlerini taksim etmiş evin içinde yapılması
  gereken işleri kızı Fatıma‟ya vermiş, evin dışında yapılması gereken
  işleri ise damadı Hz. Ali‟ye vermiştir. Bu itibarla dâhili ev işleri
  diyaneten zevceye, harici ev işleri de erkeğe aittir. Hz. Peygamber ve
  Ailesi insanların en şereflisi olmasına rağmen, kızı Fatıma hizmetçi
  istemesine rağmen bile kendisine hizmetçi vermeyip, ailede işleri
  paylaştırması da bizim görüşümüzü desteklemektedir.
 Netice olarak kadının eşraftan olması durumunda erkeğin kadına
  hizmetçi tutma zorunluluğu yoktur. İlk dönem âlimleri bu şartı ararken
  son dönem yapılan çalışmalarda böyle bir şart sayılmamıştır. Tutulacak
  hizmetçinin masraflarına gelince, o yerin durumuna, örf ve âdetine
  göre; gıda, giyim ve mesken ihtiyaçlarını orta seviyede karşılayacak
  şekilde olur. Eğer hizmetçi ücretle tutulmuş ise anlaşma nasıl yapılmış
  ise nafaka sorumlusu ona uymak zorundadır.
 F. Hıdâne Ücreti
 Hıdâne; kendi işlerini göremeyecek çağdaki çocuğa yetkili olan kimsenin
  muayyen süre içinde bakması ve onu terbiye etmesi hak ve görevidir. Küçük
  çocuk kendi işlerine bakmaktan aciz olduğundan Yüce Allah bu vazifeyi
  onun velayetine üstlenenlere vermiştir. Yüce Allah maldaki ve akitlerdeki
  velayeti erkeklere vermiş, çocuğun bakımı ve büyütülmesi hususunda ise bu
  yetkiyi kadınlara vermiştir.
 Çocuk üzerinde, şahıs, mal ve terbiye bakımından üç çeşit hak ve sorumluluk
  söz konusudur. Bu hak ve sorumluluklar çocuğun maddeten ve manen
  korunmasına matuftur. Bu nedenle hıdâne görevini üstlenecek kimsede bir
  takım özellikler aranmış, en azından bu kişinin akıllı, buluğ çağına gelmiş,
  güvenilir ve çocuğa bakmaya güç yetirebilir olması, erkeğin mutlaka
  Müslüman olması şartı koşulurken, kadında bu şart aranmamıştır. Fakihler
  evliliğin sona ermesi halinde önceliğin kadına ait olduğu, annenin
  bulunmaması veya hıdâne hakkına sahip kadın akrabalarda yoksa, babanın
  öncelik hakkı olduğunu belirtmişlerdir. Ancak hâkim, görevini hakkıyla ifa
  etmeyen ve bu görevinden kaçınan kişiden çocuğu alarak diğer yakınlara
  verebilir. Çocuğun bakıma ihtiyacı kalmayıp, kendi işlerini görebilecek çağa
  gelince, babasına verileceği genel olarak kabul edilmiştir.
 Anne baba bir arada iseler çocuğun bunların yanında olması
 doğaldır. Anne baba bir arada değillerse, boşanmışlarsa, ayrı
 meskenlerde yaşıyorlarsa yahut anne ölmüş ise, ya da hıdâne
 hakkını kaybetmiş ise veya hidaneden imtina etmiş ise, çocuk
 babasına değil hadine kadın kimse ona verilecektir. Hıdâne
 devresindeki çocuğun bakım ve yetiştirilmesi, başlı başına bir
 gayret ve mesai gerektirdiğinden İslam hukuku, bu işe ücret
 ödenmesi esasını kabul etmiştir. Çocuğun gıda, giyim ve
 mesken gibi temel ihtiyaçları dışında sadece ona bakım ve
 ihtimam karşılığı olan bu “Hıdâne ücreti”nden çocuğun
 nafaka borçlusu mesuldür. Bu itibarla Hıdâne ücreti şekil
 bakımından müstakil bir ödeme olarak hısımlık nafakası
 içinde yer almış, nafaka alacaklısı küçük çocuk için bir hak,
 nafaka mükellefi için bir borç sayılmış ve nafaka kapsamında
 mütalaa edilmiştir.
 G. Hekim, Tedavi, İlaç ve Bazı Yan Harcamalar
 İslam hukukçularının çoğu, hayati zaruret arz etmeyen pek çok şeyi
  nafaka kapsamında sayarken, hayati önem arz eden bazı ihtiyaçları ise
  nafakanın kapsamına almamışlardır. Klasik fıkıh kitaplarında kadının
  sürüneceği koku, göz sürmesi, saç tarağı gibi hayati önemi olmayan
  bazı maddeler nafakanın kapsamında sayılırken tedavi giderleri gibi
  hayati öneme haiz bir meselenin nafakanın kapsamına girmemesi
  düşünülmesi gereken bir konudur. Hatta bazı âlimler, kadının doğum
  masraflarının, tedavi masraflarına benzer olması sebebiyle nafakanın
  kapsamında saymamışlardır. Dört mezhebin fakihleri kocanın kadına
  ait sağlık masraflarını karşılamasının vacip olmadığında ittifak
  etmişleridir. Eğer kadının malı varsa harcama kadının kendi malından
  yapılır. Malı yoksa kadının nafakası kimin üzerine ise masrafları o
  kimse karşılar. Çünkü tedavi cismin aslını muhafaza içindir.
  Menfaatine müstahak olana bu masraflar vacip olmaz. Nitekim
  kiralanmış evin imarı ev sahibine aittir. Kiracıya ait değildir. Burada
  yaptıkları kıyastan hareketle kadının tedavi masrafları da nafaka
  kapsamına girmemektedir.
Bu konuda âlimlerin ittifakı olmakla birlikte bir nassa değil de
kıyasa dayanmaları, ictihadın zamanın ve örfün durumuna
göre değişeceği göz önüne alındığından; son dönemde bu
konuda düşünen bazı âlimlerin de, tedavi giderlerini nafakanın
kapsamında sayılmasının uygun olacağını söylemeleri üzerine,
kanaatimizce kadının tedavi masrafları kocasına ait olmalıdır.
Nitekim eski dönemlerde hastaneye gidip tedavi olmak zaruri
bir ihtiyaç değil iken, günümüzün değişen ve gelişen
şartlarında hastaneye gitmek veya tedavi olmak en az yemek,
içmek, giyinmek gibi zaruri ihtiyaçlardan olmuştur. Duruma
göre tedavi olmak bu gibi zaruri ihtiyaçlarında önüne de
geçebilir. Çok ciddi hastalanıp rahatsızlanan bir insanın bu
durumda yemek yemesi düşünülemez. Hem huzurlu ve mutlu
bir ailenin temelinde en başata sağlığın geldiği de aşikârdır
 H. Nafaka Alacaklısının Evlendirilmesi
 İslam âlimlerinin bir kısmı evlendirmeyi nafakanın kapsamına dâhil
  ederken, bir kısım âlimler ise evlendirmeyi nafakanın kapsamına
  almamışlardır. Neticede bu konuda İslam âlimleri arasında görüş birliği
  yoktur. Maliki, Şafi ve Hanbelîler ile Zeydiler‟in bir kısmı evlendirmeyi
  nafakanın kapsamında saymışlardır. Hanefi fakihleri ise evlendirmeyi
  nafakanın kapsamına almamışlardır. Hanefilerde evlilik zaruretten değil
  kemaliyâttan sayılmıştır. Bu sebeple çocuğun babasını evlendirmesi vacip
  değildir.
 Şafi, Maliki ve Hanbelî mezhebinde ittifakla fürunun nafaka borçlusu,
  usulün de nafaka alacaklısı olduğu durumlarda, eğer fürunun mali imkânı
  yerinde ise, füru mutlaka evlenmeye ihtiyacı olan usulünü evermek
  zorundadır. Burada kastedilen ihtiyaçtan maksat ise cinsel istek ve
  arzudan ibarettir. Zira evlenmekte yerine göre zaruri bir ihtiyaç olabilir.
  Eğer kişi evlenmediği takdirde zinaya düşecekse, mali imkânı da yerinde
  ise bu durumda evlenmesi kendisine farzdır. Buradan hareketle nafaka
  alacaklısı olan bir kimse evlenmediği takdirde eğer zinaya düşme
  tehlikesi varsa nafaka borçlusunun onu evlendirmesi kendisine bir
  borçtur.
 Babanın, fakir çocuğunu evlendirmesi Hanefi ve Şafi mezhebine göre
  nafaka kapsamında değildir. Hanbelîlere göre ise, çocuğun evlenmeye
  ihtiyacı varsa babanın çocuğunu evlendirmesi gerekir.
 Hanbelîlere göre, nafaka alacaklısının evlenmeye ihtiyaç duyması halinde -
  velev ki dul annesi bile olsun- mali imkânı yerinde olan füruunu
  evlendirmesi kendisine bir borçtur. Evlenme durumundaki nafaka
  alacaklılarının sayısı birden fazla ise, nafaka borçlusunun da bunlardan bir
  tanesinin evlendirmeye gücü yetiyorsa borçluya yakın olan alacaklı tercih
  edilecektir.
 Mezheplerin görüşleri dikkate alındığında bu konuda nafaka borçlusunun
  mali durumunu göz önüne alan ve aynı zamanda nafaka alacaklısının da
  evlenmeye olan ihtiyacını değerlendirmeye alan Hanbelî mezhebinin görüşü
  tercihe şayandır. Bu konuda son dönem müelliflerinden Özcan ve Erbay‟ın
  tercih edip benimsedikleri görüşte budur.
 Neticede nafaka alacaklısının evlenmeye ihtiyaç duyması halinde, nafaka
  borçlusunun da mali imkânı buna elveriyorsa bu ihtiyaç karşılanacaktır.
  Bunlardan birisi olmadığı durumda ise bu yükümlülük ortadan kalkacaktır.
 I. Techiz ve Tekfin Masrafları
 İnsanın ölümü anından, kabire koyulup, mezarının örtülmesine
 kadar kefen, yıkama, taşıma, defin, gerekiyorsa kabir satın
 alınması ve diğer masraflara “Techiz” masrafları denmiştir. Bu
 masrafların ölünün terikesinden karşılanacağı hususunda
 ittifak olmakla birlikte, terikenin olmaması halinde bu
 masraflar, Hanefi, Şafi, Hanbelî ve Zeydi fakihlerin görüşüne
 göre ölünün sağken nafaka mükellefi kimse, o şahıs tarafından
 karşılanacaktır. Çünkü Techiz ihtiyacı, insanın bu dünyadaki
 en son mali ihtiyaçlarındandır. Ölünün eğer akrabası, hısımı
 yoksa bu masraflar devlet tarafından karşılanır. Eğer bu
 mümkün değilse ölünün bu masraflarını karşılamak zengin
 Müslümanlara farz‟ı kifayedir.
NAFAKANIN HUKUKÎ (HAK ETME) SEBEPLERİ

 Nafaka iki kısımdır.
 1-Kişinin gücü yetmesi halinde kendisi için gereken nafakadır. Bu nafakayı
  başkalarından önceye alır. Çünkü öncelikle kişi kendi canından mesuldür.
  Zarurat‟ı Diniyye‟den birisi de canın korunmasıdır. Bunun delili, Cabir‟den
  rivayet edilen şu hadistir: “Uzre oğullarından bir zat bir kölesine kendisi
  öldükten sonra âzad olup hürriyetine malik olacağını söyledi. Bu haber
  Rasûlullah‟a ulaştığında ona „Senin bundan başka bir malın var mı?‟ diye
  sordu. O „hayır‟ dedi. Rasûlullah köleyi ondan alıp „Bunu benden kim satın
  alır?‟ dedi. Bu sual üzerine Nuaym b. Abdullah el-Adevî o köleyi 800 dirhem
  mukabilinde satın aldı. Akabinde bu bedeli Rasûlullah‟a getirdi. Rasûlullah
  da o parayı Uzre oğullarından olan o zata verdi ve şunları söyledi: „Önce
  kendinden başlayıp zatı ve nefsi ihtiyaçların ile vazifelerine sarf et. Bir şey
  artarsa bunu ev halkın için sarf et. Ailenden bir şey artarsa bunu da sana
  yakınlığı ve hısımlığı bulu-nanlara sarf et. Bunlardan bir şey artarsa onu da
  şöyle şöyle sadaka yap‟. Bu son kısmı söylerken; önündeki sağındaki
  solundaki ihtiyaç sahiplerine diye işaret ediyordu.” buyurmuştur. Hadis‟i
  Şeriften de anlaşılacağı üzere kişi önce kendine bakmakla yükümlüdür.
 2-İnsana başkası için gereken nafakadır. İslam
 hukukçuları başkası için gereken nafaka için üç
 sebep saymışlardır. Zevciyet (evlilik), garabet
 (hısımlık), mülkiyet. Biz bu çalışmamızda ilk önce
 ayrıntılı olarak zevciyet nafakasını, sonra garabet
 sebebiyle nafakayı son olarak kısaca mülkiyet
 nafakasını ele alacağız.
NAFAKA ÇEŞİTLERİ

   1- ZEVCİYET SEBEBİYLE NAFAKA

   2 - GARABET SEBEBİYLE NAFAKA(USUL-
FÜRU VE CİVAR    HISIMLAR NAFAKASI)

   3 - MÜLKİYET NAFAKASI
1- ZEVCİYET SEBEBİYLE NAFAKA

 Zevciyet sebebi ile kişinin evlendiği eşine nafaka
 vermesi kendi üzerine bir haktır. Evliliğin
 başlangıcından, sonuna kadar evlilik devam ettiği
 müddetçe ailenin iktisadi fonksiyonu içerisinde nafaka
 konusu en önemli unsurlardan biridir. Evlilik yoluyla
 gerekli olan nafakadan maksat en geniş manada
 düşünülen bir aile için değil, bundan maksat en dar
 manadaki karı ve kocadan oluşan ailedir. Dolayısıyla
 evlilik nafakası sadece nikâh akdine bağlı olup,
 mülkiyet ve nesep unsurlarıyla alakası bulunmayan
 karı koca arasındaki hukuki bir müessesedir.
EŞİN NAFAKAYI ALMASININ ŞER’İ DELİLLERİ
 Evlilik nafakasına meşruiyet kazandıran kaynaklar; Kitap, Sünnet, İcma ve Akıldır. Şimdi
    bu delilleri sırasıyla ele alalım.
   A. Kitap
   “… Çocuk kendisinin olana da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri imkânları
    nispetinde bir borçtur. Bununla birlikte herkes ancak gücü nispetinde yükümlü olur…”
    (Bakara ,233)
   “… Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli
    hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah
    azizdir, hakîmdir. (Bakara ,228)
   "Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden
    üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar." (Nisa ,34)
    "Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onları sıkıştırıp
    (gitmelerini sağlamak için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile iseler,
    doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse onlara
    ücretlerini verin, aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız çocuğu, başka
    bir kadın emzirecektir.“ (Talak ,6)
   “İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah’ın
    kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkândan
    fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” (Talak ,7)
 B. Sünnet
 Hz Peygamber (s. a. v.) veda haccında irad buyurduğu hutbesinde
  kadınların haklarına değinmiş, konumuza da delil teşkil eden şu
  sözleri söylemiştir. “Kadınlar hakkında Allahtan korkun onlar
  sizin yönetiminize verilmişlerdir. Onları Allah’ın emaneti olarak
  aldınız. Namuslarını da Onların örfe göre giyimleri, rızkları size
  aittir.” (Ebu Davud)
 Eşin nafakayı hak ettiğine dair Hz. Peygamber(sav)den gelen şu
  hadisi şerif de nafakanın vücubiyeti açısından oldukça önemlidir.
  “Hind Hadisi” diye meşhur olan hadisi şerifteki mesele şöyledir.
  Ebu Süfyan’ın zevcesi Hind Hz. Peygambere gelerek kocasının
  cimri olduğunu ve kendisine ve çocuklarına yetecek miktarda
  nafaka vermediğini söyleyerek şikâyette bulununca Rasülüllah
  şöyle buyurur: "Kocanın malından onun bilgisi dışında sana ve
  çocuklarına yetecek miktarda dine ve örfe uygun olarak al".
  (Buhari) Bu hadisi şerif özellikle nafaka konusunda İslam
  hukukçularına mesnet teşkil etmiştir.
 C. İcma
 İslam âlimleri zevciyet nafakasından kocanın sorumlu olduğunu
  ve kadının da nafaka alacaklısı olduğunda ittifak etmişlerdir.
  Bunun aksini savunan kimse çıkmamış ve bu konu da âlimler
  arasında İcma oluşmuştur.
 D. Akıl
 Kadının nafakayı hak etme sebeplerinden biri de akıldır. Çünkü
  kadın erkekle aynı ortamı, meskeni paylaşmak için alıkonulmakta,
  bu durum da erkek için birçok faydalar sağlamaktadır. Kadın artık
  bu evlilikten sonra evlenmeden önceki hayatına nazaran hareket
  alanı kısıtlanmakta, kendisinden aile için bir takım beklentiler
  olmaktadır. Bir nevi kadın erkeğin evinde alıkonulmuş,
  hapsedilmiştir. Hapsetmek ise nafaka sebebidir. Bir diğer ifade ile
  nafaka, hapsetmenin cezasıdır. Nimet-külfet dengesi gereğince
  nimetten istifade edenin külfete katlanması gerekmektedir.
KADININ NAFAKAYI HAK ETME SEBEPLERİ
 Kocanın karşı tarafa nafaka ödemesi ve karşı tarafında alacaklı
  olması için bir takım şartlar gereklidir. Bu şartlar yerine gelmeden
  kocaya nafaka borç olmaz ve kadında alacaklı olmaz. Bu şartlardan
  birisi tarafların ikisi içinde gerekli şart, iki şart kadına ait, bir tanesi
  de kocaya ait şarttır. Bunları sırasıyla ele alıp inceleyelim.
 A. Aralarındaki Evlilik Sahih Olmalı
 Zevciyet nafakası evlilik üzerine kurulduğuna göre kocaya
  nafakanın vacip olması için bu evliliğin sahih bir evlilik olması
  şarttır. Eğer evlilik fasit ise; mesela kişi evlense, ancak bir müddet
  sonra evlendiği bu kişinin sütkardeşi olduğu anlaşılsa, böyle bir
  durumda kocanın nafaka vermesi gerekmez. Fasit olan bu akdin
  derhal feshi gerekir. Eğer erkek nafakayı hâkim kararı ile vermiş ise
  daha sonrada bu nikâhın fasit olduğu anlaşılsa verdiğini geri alma
  hakkı doğar. Ancak nafaka hâkim kararı ile değil de rıza olarak
  takdir edilmiş ise erkek daha önce verdiği nafakaları geri alamaz.
 B. Kadın Kendisini Kocasına Tam Olarak Teslim Etmeli
 Kadının nafakayı hak edebilmesi için kendisini kocasına teslim etmesi
  şarttır. Bu durum ya kadının bizzat nefsini teslim etmesiyle veya
  kocası çağırdığında teslimiyete hazır olduğunu göstermesi ile olur.
  Kocası onunla fiilen gerdeğe girsin veya girmesin durum aynıdır.
  Kocasının rızası ile kadın kendi anne-babasının yanında kalsa, kocaya
  nafaka vacip olur. Çünkü koca kendi isteği ve rızası ile buna izin
  vermiştir. Ancak kadının kendini teslim etmeme gerekçesi şeran veya
  hukuken haklı bir sebebe dayanıyorsa bu durumda kadına yine nafaka
  gerekir. Mesela; muaccel mehirin kendisine verilmemesi veya kadını
  oturtacağı bir evin olmaması veya ev olsa bile örfe göre evin uygun
  olmaması gibi haklı bir sebep varsa, erkek yine kadının nafakasını
  vermelidir. Ancak şer‟i ve hukuki bir mazeret olmadan erkek kadını
  çağırdığında kadın bundan imtina etse veyahut kadın veya velisi
  akitten sonra hiçbir şey söylemeyip sussalar bu durumda erkeğin
  nafaka vermesi gerekmez.
 C. Kadın Kendisinden İstifade Edilebilir Olmalı
 Kadın kendisiyle cinsel ilişki yapılabilecek büyüklükte olmalı ve kendinden
  faydalanmaya elverişli olmalıdır. Kadın küçük olup, kendinden şehvet duyulan
  biri ise o zaman da nafaka gerekir. Cinsel ilişkiyi kaldıramayacak kadar küçük
  olan kadına nafaka vermek gerekmez. Çünkü nafaka, ondan yararlanmanın
  mümkün olmasının sonucudur. Bu mümkün olmadığına göre kadının nafakayı
  alma sebebi de ortadan kalkmış olmaktadır. Ancak burada Şafi‟lerin farklı bir
  görüşü vardır. Şafi‟lere göre kadın kendisinden istifade edilemeyecek derece de
  küçük bile olsa nafaka gerekir. İ. Yusuf ise, kadın küçük olduğu durumda kocası
  onu evinde tutuyorsa nafaka gerekir, tutmuyorsa gerekmez demiştir. Çünkü
  nafaka da aslolan hapsetmedir. Bu da burada gerçekleşmiştir. İ. Azam ve İ.
  Muhammed‟e göre ise kadın küçük olduğu durumda nerde olursa olsun nafaka
  düşer. Her ikisi de küçük olduğu durumda ittifakla nafaka gerekmez. Diğer
  mezhepler, aslolan hapis olmakla birlikte, istifadeyi de onun gereklerinden
  saymışlardır. Hanefilerde kadına sahip olmanın bedeli mehirdir. Nafaka değildir.
  Şafi mezhebinde ise mülkiyet bedeli nafakadır. Dolayısıyla kadın küçük bile olsa
  mülkiyetin bedeli olarak kadına şafi mezhebine göre nafaka gerekir. Hanefi
  mezhebinde mülkiyetin bedeli olana mehir verildiğinden nafaka gerekmez. Bir
  mülkiyette iki bedel birleşmez.
 Ancak tam tersi olduğu durumda yani kadının büyük erkeğin küçük olması,
  erkeğin cinsel organının olmaması, cinsel organının küçük olması gibi
  mazeretler sebebiyle erkeğin cinsel ilişkiye muktedir olamadığı durumlarda yine
  kadının nafakasını vermesi gerekir. Çünkü kadın kendisini teslim etmiştir. Kusur
  kocadan kaynaklanmıştır. Kendisi veya velisi erkeğin malından kadına
  nafakasını verir.
 Kadın hasta olup kendisinden istifade edilemediği duruma gelince burada
  âlimler arasında ihtilaf vardır. İ. Azam ve İmam Muhammed‟e göre koca mutlak
  olarak kadının nafakasını vermelidir. Hastalık ister zifaftan önce kadının
  babasının evinde olsun isterse zifaftan sonra kocasının evinde olsun erkek kadına
  nafaka vermek zorundadır. Ancak hastalık zifaftan önce babasının evinde
  olmuşsa kadının babası kadını kocasının evine göndermekten alıkoyamaz. Ebu.
  Yusuf‟a göre ise hastalık zifaftan önce babasının evinde olmuşsa, erkeğin bu
  durumda kadına nafaka vermesi gerekmez. Zifaftan sonra koca evinde olmuşsa,
  kadını babasının evine gönderirse nafaka gerekmez, kadını göndermeyip kendi
  yanında tutarsa nafaka gerekir.
 Son dönem âlimlerinden olan Ömer Nasuhi Bilmen de bu son görüşe yakın bir
  görüşü benimsemiştir. “Kadın zifaftan önce hasta olduğu durumda, kadına
  nafaka gerekmez.” demiştir.
 D. Şer’i Bir Özür Olmadan Veya Kocadan Kaynaklanan Bir
  Durum Hariç Erkeğin Kadını Tutma Hakkı Kaybolmamalı.
 Bir kısım durumlarda vardır ki şeriat bunları kadına hak olarak
  vermiştir. Bu durumlarda da erkek kadına nafaka vermek
  zorundadır. Farz ibadetlerini yapması, babasının evine ziyarete
  gitmesi, gibi şeriatın cevaz verdiği durumlar hariç kadın kendini
  kocasından engelleyemez. Kocasından izin almadan evden
  çıkamaz. Kocanın kadını çağırdığı evin olmaması, kocanın
  kendisinin emin olmaması, mehiri muaccel‟in verilmemiş olması
  kocanın hakkını engelleyen şer‟i cevazlardandır Bu gibi
  durumlarda da kadın kocasından kendisini engellediği takdirde bile
  koca kadına nafaka vermek zorundadır. Çünkü bunları şeriat
  kadına hak olarak vermiştir. Erkek kendi üzerine düşen
  sorumluluğu yerine getirmemiştir. Kadının bunda bir kusuru
  yoktur. Erkeğin yaptığı bir kusur sebebi ile de kadının
  cezalandırılması, hakkının verilmemesi düşünülemez.
 Bazı durumlarda da kocadan kaynaklanan bir kusur sebebiyle
  kadın kocasından kendisini engelleyebilir. Kadının kocasının
  borcu için hapsedilmesi, erkeğin küçük olması, erkeğin ilişkiye
  giremeyecek derecede hasta olması, erkeğin zekerinin olmaması,
  erkeğin yolcu olması, erkeğin hapsedilmesi gibi kocanın
  kendisinden kaynaklanan kusurlar sebebiyle de kadının nafakası
  düşmez. Erkek bu durumlarda kadına nafaka vermek zorundadır.
  Çünkü kusur kadından değil erkekten kaynaklanmıştır.
 Ancak bir kısım durumlarda vardır ki kusur ne kadından ne de
  kocadan kaynaklanmıştır. Bu durumlarda da yine erkeğin kadına
  nafaka ödemesi gerekmez. Kadının gasp edilmesi, kaçırılması,
  bir başka şahsın suçu sebebiyle hapsedilmiş veya zorla
  hapsedilmiş ise bu durumlarda da yine kadın nafaka alamaz.
  Çünkü erkeğin sorumluluğundan çıkmış erkeğin istimta hakkı
  ortadan kalkmıştır.
KADINDAN NAFAKANIN KALKMASI
 Kadının nafakası aşağıdaki durumlarda kalkar.
 A. Hâkim kararı veya karşılıklı anlaşma olmadan zamanın geçmiş
  olması. Hanefi mezhebine göre nafaka vacip olduktan sonra zimmette borç
  haline gelmeden önce zaman aşımı ile düşer. Ancak hâkim karırı olduktan
  sonra veya aralarında belli bir anlaşma olup erkeğin zimmetine yerleştiği
  durumlarda zaman aşımı ile nafaka düşmez. Malikiler ve diğer mezheplere
  göre ise zaman aşımı nafakayı düşürmez. Kadın kocasından birikmiş
  nafakasını ister. Akraba nafakaları ise zaman aşımı ile düşer İleride de
  değinileceği üzere zaman geçmiş ise ona da ihtiyaç kalmadı demektir.
 B. Geçmiş nafakadan ibra etmekle nafaka düşer. Geçmiş nafaka ancak
  ibra ve hibe ile kalkar. Ancak gelecekteki nafaka ibra ve hibe ile kalkmaz.
  Çünkü eşin nafakası zamana bağlı olarak azar azar vacip olur. Ondan ibra
  etmek ise vücûbundan önce bir vacibi düşürmeye benzer ki bu caiz değildir.
 C. Eşlerden birinin ölümü ile de nafaka düşer. Erkek nafakayı vermeden
  ölse kadın onun malından nafakayı alamaz. Kadın ölse kadının varisleri de
  onun nafakasını kocasından alamaz.
 D. Kadının nüşuzu nafakayı düşüren diğer bir sebeptir. Bu durum kadının evlilik
    akdinin gereği olarak kocasına karşı sorumlu olduğu yükümlülükleri yerine getirmemesi
    halidir. Özürsüz olarak kadın kocasının kendisine dokunmasını menetse bile bu nüşuz
    sayılır. Ve nafaka düşer. Çünkü erkeğin maksadı belki ilişki öncesi hazırlıktır. Kadının
    nafakayı alması erkeğin ondan faydalanmasının mukabilidir. Kadın kocasını bundan
    engellediği zaman istimta hakkı da ortadan kalkmış olacaktır ki bu da nafakanın
    kalkmasının sebebidir. Ancak kadında ciddi şekilde hastalık olsa, bundan dolayı ilişkiden
    kaçınsa nafaka düşmez.
   Kadının kocasından izin almadan evinden çıkması, izinsiz sefere çıkması, izinsiz hac
    ihramına girmesi nüşuz sayılır. Ancak evin yıkılması gibi zaruri bir durum sebebiyle veya
    babasını ziyaret ve hasta görme gibi meşru mazeretler olduğu durumda kadının nafakası
    düşmez erkeğin nafakayı ödemesi gerekir.
   E. Karı-koca arasındaki din farkı karı-koca nafakasını etkilemez
   Karı-kocanın birbirlerinden farklı dinlere sahip olmaları kocanın nafaka borçlusu
    olmasını etkilemez. Müslüman koca Müslüman olmayan karısının, gayri Müslim kocada
    ayrı dinden olan karısını nafakasını vermek zorundadır.
   Müslüman kocanın birden fazla eşi olması ve birinin Müslüman diğerlerinin farklı dinden
    olmaları suretiyle aralarında nafaka farkı olamaz. Nafakaları din farkı sebebiyle ne
    artırılabilir nede azaltılabilir. Her birinin nafakaları bir birine eşit şekilde belirlenmek
    zorundadır.
İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu evlilik nafakasında
-fakir, gâib veya hasta bile olsa- kocanın nafaka borçlusu,
kadının -zengin de olsa- nafaka alacaklısı olduğu noktasında
ittifak etmiş­tir. Zahirî hukukçusu İbn Hazm‟a göre zen-gin
olan kadın kocasının nafakasını temin etmekle yükümlüdür
(el~Muhalla, X, 92).

    Evlilik nafakası alacak hükümlerine tâ­bidir. Mâliki, Şafiî
ve Zahirî mezheplerine göre evlilik nafakasının borç
mahiyetini ka­zanması için nafaka miktarının eşlerce ve­ya
mahkemece belirlenmiş olması gerek­mez, kadın nafaka
alacaklısı sıfatını ikti­sap ettiği andan itibaren nafaka kocanın
borcu haline gelir. Hanefî, Hanbelî ve Zeydi mezheplerine
göre miktarı belirlenmemiş nafaka alacak vasfını
kazanmadığından ko­canın zimmetinde borç haline gelmez
2. GARABET SEBEBİYLE NAFAKA(USUL-FÜRU VE CİVAR HISIMLAR NAFAKASI)


 İslam hukukunda kişilere ferdi sorumluluklar yanında, içtimai, sosyal
  bir takım sorumluluklar da yüklemiştir. Yardıma muhtaç veya yardım
  yapılmadığı takdirde zarurete düşecek kişiye diğer kişilerin imkânları
  nispetinde yardımda bulunması her ne kadar ahlak kurallarının
  emrettiği bir durum ise de, bu kurallara uyulmadığı takdirde hukukun
  buna bir müdahalesi de söz konusu değildir. Bu tür prensiplere
  riayetsizlik toplumun menfaatini zedeleyecek ve toplumun düzenini
  bozacak bir duruma geldiğinde hukuk bunları himayesine almakta bu
  kuralların uygulanmasını temin etmektedir.
 Yardım edilmediği takdirde zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayıp
  sıkıntıya ve dara düşecek olan sıradan birisi değil de hukuksal anlamda
  aramızda bağ bulunan bir yakınımız ise, ona yardım etmememiz
  toplum nizamını bozacak, sosyal dengeyi zedeleyecektir. İşte böyle bir
  durumda hukuk devreye girecek ve her ne kadar ahlaki yönü ağır
  basan bir konu olsa da bu meseledeki yükümlülüğü bize yükleyecektir.
 İşte bu durum da yakınlar arasındaki yardım ilişkisi hukuk ile ahlakın
  birbirlerini destekledikleri başlıca müesseselerden biri olarak karşımıza
  çıkmaktadır. Aile fertleri arasında (burada kastedilen en geniş manadaki
  ailedir.) olması gereken yardım ilişkisi, sosyal dayanışma; birinin dara,
  sıkıntıya düşmesi halinde diğerinin onun yardımına koşması ahlaki bir
  sorumluluk gibi gözükmekle birlikte hukukun tayin ettiği yakın akrabalar
  arasında olunca kanuni bir borç olma özelliği kazanacaktır.
 Özel hukuku alakadar eden onun tarafından müeyyidelendirilen bu kanuni
  borç, bir aile yardım müessesesi olarak mütalaa edilmelidir. Nafaka borcu;
  bir şahsın, hukukun tayin ettiği derecedeki yakınına, zarurette bulunduğu, bu
  zaruretten kendi imkânları ile kurtulamadığı takdirde yaşaması için lüzumlu
  yardımı temin etmesidir.
 İslam hukukunda yiyecek, içecek, giyim ve mesken giderleri olarak kapsamı
  tayin edilmiş bulunan nafaka, karı-koca arasında evlilik birliğinin varlığına
  dayandırıldığı gibi, aralarında kan hısımlığı bulunanlar bakımından da nesebe
  dayandırılmıştır. Bu bakımdan İslam hukukunda muhtaç kişilerin nafaka
  ihtiyaçlarının giderilmesi, hısımlarına terettüp eden mali bir vecibedir. Bu
  hukuki statünün temeli ise taraflar arasındaki nesep ilişkisine bağlıdır.
Usulün fürûdan nafaka alabilmesi için
fakir olması şarttır. Bu hususta İslâm
hukukçuları görüş birliği içindedir. Bazı
fakihler    ayrıca    çalışıp   kazanma
gücünden de mahrum olması gerektiğini
ifade eder; ancak fakirliği yeterli bulan
görüş     İslâm    hukukunun        genel
prensiplerine daha uygundur
3. MÜLKİYET NAFAKASI
 Nafaka görevi insana bağlı olan, köle, hayvan, bitki, evler ve
  arazileri kapsayan geniş bir kavramdır. İslam hukukunda malın zayi
  ve ziyan edilmesi haramdır. Cumhur ekinin, ağaçların susuz ve
  bakımsız, evleri ve arazileri de tamirsiz bırakmayı ve harap etmeyi
  mekruh görmüşlerdir. Zaten mal, vakıf veya kasır’a ait ise, o zaman
  harcama yapmak vacip olur.
 İslam hukukuna göre mülkiyet kavramı, “Muhafaza altına
  alınabilen ve mutad şekilde İslama aykırı olmadan kendisinden
  faydalanılan her şeydir.” Buna göre Müslümanlar için mal olabilecek
  şeylerde İslamî meşruiyet, muhafaza altına alınabilirlik ve mutad
  şekilde kendisinden yararlanabilmenin mümkün olması
  gerekmektedir. Meşru yollarla bir mala sahip olan kişiye ve malın
  maliki veya sahibi, o mala da şahsın malı veya mülkü; malı ile kişi
  arasındaki bu bağa da mülkiyet denmiştir.
 Cansız ve canlı malların inşa, yapılış ve yaşayışlarındaki
  gayelerin gerçekleşebilmesi için, zaman zaman
  kendilerine masraf yapılması gerekmektedir. Meyve
  veren ve gelir getiren ağaç, vs. gibi ziraî mallarla,
  gereğinde tamir ve bakımları için harcama gerektiren
  ev, otomobil veya kendilerine devamlı masraf yapılması
  istenen hayvanlar için gerekli her türlü nakdi veya ayni
  harcamalar, İslam hukukunda “nafaka” olarak
  değerlendirilmiştir.
 Bu girişten sonra çalışmamızda mülkiyet nafakası
  bağlamında önce cansızların nafakasını sonrada
  canlıların nafakasını ele alıp inceleyelim.
a. CANSIZLARIN NAFAKASI

 İslam hukukunda cansızların nafakası müelliflerce
  incelenmiş bu konu ile ilgili bahisler açılmıştır. Mesela bir
  meyve bahçesi, ev, araba vs. gibi cansız malların tabi olduğu
  hükümler alış-veriş, rehin, kira, vakıf, ariye gibi konular
  incelenirken teferruatlı bir şekilde ele alınmıştır. Ancak
  bunların masrafları yani nafakaları ile ilgili mevzular hukukî
  prensipler bakımından birbirlerine benzerlik göstermektedir
  ve şu şekilde özetlenmesi mümkündür.
 Cansız malların mülkiyet statüsü, şahsi veya müşterek
  mülkiyete konu oluşlarına göre farklılık gösterir ise de,
  burada bunların nafakalarını temin etmek maldan menfaat
  elde eden kimseye gereken bir borçtur.
 Cansız mallar tek kişinin mülkiyetinde iseler, bu eşyanın nafakası,
  mülkiyeti altında bulunan kimsenin üzerine borç olduğunda âlimler
  ittifak halindedirler. Ancak bu kişi mülkiyeti altında bulundurduğu
  malların nafakalarını temin etmekten kaçınırsa, Zahiri ve bir kısım
  Caferilere göre bu kişiye hukukun müdahale ederek gerekli harcamayı
  yapması istenir. Cumhurun görüşüne göre ise, hukukun bu kişiye
  müdahale hakkı olmamakla birlikte bu eşyaların masraflarını
  karşılamak kişinin diyaneten borcudur. Müşterek malların nafakasını
  ödemek ise müşterek olan maldan istifade edenlerin istifade ettikleri
  oranda aralarında müşterektir. Ortaklardan birisi bu malın nafakasını
  temin etmekten kaçınsa, eğer bu mal bölünebilen bir mal ise bölünür
  ve herkes kendi mülkiyetine giren kısmından sorumlu olur. Bu kişi
  nafakaya iştirake zorlanamaz. Ancak nafakaya iştirak edinceye kadar
  bundan istifade hakkı kaybolur. Eğer nafakası karşılanacak olan
  müşterek mal, bölünemeyen cinsten ise, bu durumda nafakaya iştiraki
  için zorlanır. İştirakten kaçınan ortağın nafakasını diğeri ödese ona
  rucu edip geri alma hakkı vardır.
b. CANLILARIN NAFAKASI

 1. Hayvanlar
 Nafaka konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise, hayvanların
  nafakalarıdır. İslam dini kişilerin mülkiyetinde bulunan hayvanların bakım ve
  masraflarını temin etmeyi kendisinden istifade eden kişi üzerine bir sorumluluk
  olarak yüklemiştir. Hayvanların barınakları, yiyecekleri, gerekeli bakım
  masrafları nafakanın kapsamı içerisindedir. Hz. Peygamber (s. a. v) hayvanlara
  kötü davranılmasını yasaklamış, hayvanlara yapılan bakım ve masraftan dolayı
  ve güzel davranıştan dolayı sevap kazanılacağını belirtmiş, bir kediye kötü
  muamelede bulunduğu gerekçesi ile bir kadının cehennemlik olduğunu beyan
  etmiştir.
 Bir kimse mülkiyeti altında bulunan hayvanının nafakasını teminden kaçınırsa
  Hanefiler ve Malikilerden İbni Rüşd‟e göre bu kişiye mahkemenin müdahale
  hakkı yoktur. Çünkü hayvanlar istihkak ehli değildir. Ancak her ne kadar
  mahkemenin müdahale hakkı yoksa da bu, kişinin diyaneten borcudur.
 Hanefiler dışındaki İslam Hukukçularının çoğuna göre ve Hanefilerden de Ebu
  Yusuf‟a göre; mahkeme hayvanına infaktan kaçınan kimseyi buna mecbur eder
  ve kendince yaptırım uygular.
 2. Köleler ve Cariyeler
 İslam hukuku kitaplarında özel bahislere konu olan köle ve cariyeler, nafaka açısından
    mülkiyet nafakası kapsamında değerlendirilmektedir. İslam Hukukuna göre köle
    nafakasının meşruiyeti, kitap, sünnet, icma ve akıldır.
   Nisa Suresi 39. Ayeti Kerimede kölelere karşı ihsanda bulunulması emredilmiş, Hz.
    Peygamber (s. a. v) ise şöyle buyurmuştur: “Köleleriniz kardeşleriniz ve
    hizmetçilerinizdir. Onlara yediğinizden yedirin. Giydiğinizden giydirin. Güçlerini aşan
    sorumlulukları onlara yüklemeyin. Eğer böyle yaparsanız da onlara yardım edin.”
   Hz. Peygamber (s. a. v)‟den itibaren bütün devirlerde Müslümanlar, kölelerin
    nafakalarının sahipleri tarafından karşılanması konusunda icma etmişlerdir.
   Aklen de düşünüldüğünde sahibince nafakası temin edilmediğinde kölenin sağ
    kalabilmesinin imkân dışı olduğu görülecektir. Zira köle hem kendisi bizzat, hem de
    kazancı efendisine aittir. Bu durumda menfaatinden istifade edenin külfetine de
    katlanması gerekmektedir.
   Kölenin nafakası kendisine kifayet edip yetecek miktarda olmalıdır. Kölenin yiyeceği,
    içeceği, meskeni, bazı âlimlere göre -eğer köle isterse- evlendirilmesi mülkiyet sahibince
    karşılanması gereken mülkiyet nafakasının şümulüdür. Yine bu nafaka masrafları
    karşılanırken ne çok düşük ne çok yüksek seviyede olmamalı, orta hallisinden yörenin
    örfüne göre temin edilmelidir.
SONUÇ
 Arapça bir kelime olan nafaka, İslam Hukukunda, “canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri
  ve cansızlardan istifade imkânının devamı için lüzumlu harcamalar” manasında
  kullanılmıştır. Kelimenin lügat ve ıstılah manası arasında ciddi bir ilişki bulunduğu tespit
  edilmiştir.
 Nafakanın kapsamına genel olarak iaşe, gıda, giyim, mesken, ev için gerekli olan eşyalar,
  küçüklerin bakım ve terbiye(hidane) ücreti, duruma göre hizmetçi masrafları, gerektiğinde
  tedavi masrafları, ihtiyaç duyulması halinde usulün evlendirilmesi, teçhiz ve tekfin
  masrafları girmektedir. Yukarıda sayılan nafaka maddelerinden iaşe, gıda, giyim, mesken
  ve ev için lüzumlu eşyalar İslam hukukçuları arasında genel kabul görmekle birlikte
  diğerleri konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Günümüz şartlarında hizmetçinin nafaka
  kapsamına alınması için, hizmetçi başlığı adı altında açıkladığımız üzere şartların yerine
  gelmesi gerekmektedir. Fakihlerin çoğu tedavi giderlerini nafaka kapsamında saymamış
  olsalar da, kanaatimizce günümüz şartlarında nafaka kapsamında değerlendirilmesi daha
  uygun olur.
 Çalışmamızda medeni hukuka da zaman zaman değinerek, iki hukuk arasında
  karşılaştırmalar yapmaya çalıştık. Medeni hukukta da nafakanın kapsamına, iaşe, giyim,
  mesken, zorunlu ev eşyaları, tedavi harcamaları, küçüklerin tahsil ve terbiye masrafları
  girmektedir.
 İslam hukukunda nafaka sebebi, zevciyet, garabet ve mülkiyettir. Zevciyet sebebiyle nafaka
  alacaklısı olan eş, garabet sebebiyle nafaka alacaklısı olan usul, füru ve civar hısımlar,
  mülkiyet sebebiyle nafaka alacaklısı olanlar ise, köleler, hayvanlar ve cansız eşyalardır.
 Türk medeni hukukunda ise, nafaka sebepleri, evlilik, hısımlık ve akdî münasebettir. Aynı
    şekilde medeni hukuk İslam hukukundan faklı olarak evlat edinenle evlatlık arasında da
    nafaka müessesesini işletmiştir.
   Kaynakları Kitap, sünnet, icma ve akıl ile sabit olan zevciyet nafakası, kendisinden istifade
    edilme imkânı olan kadının, sahih evlilikle kocasına bizzat veya hükmen kendisini teslim
    etmesi ile sübut bulur. Aynı şekilde şer’i hak olmadan veya kocadan kaynaklanan bir kusurla
    erkeğin kadını tutma hakkı kaybolmadığı müddetçe de aralarındaki nafaka hükümleri devam
    eder.
   Evlilik nafakasının sorumlusu yalnızca kocadır ve bu konuda ona kimse ortak olmaz. Kadının
    kocasına nafaka anlamında bir sorumluluğu yoktur. Medeni hukukta ise nafaka sorumluluğu
    taraflar arasında müşterektir. Zor durumda kalan kocaya kadın yardım etmek
    mecburiyetindedir.
   Nafaka sorumlusu olan kocanın bu görevi yerine getirmekten kaçınması veya gaip olması
    durumunda mahkemenin olaya müdahale hakkı vardır. Mahkeme kadının ve çocukların
    mağdur edilmemesi için gerekli tedbirleri almak durumundadır.
   İslam hukukunda kadının kocasından -hangi sebeple olursa olsun- ayrılması durumunda
    beklemesi gereken bir iddet dönemi vardır. Eğer boşanmaya kadın sebep olmuş ve bu sebep
    de hukuka uygun değilse veya ayrılık ölümle gerçekleşmiş ise kadın nafaka alamaz. Bunun
    dışındaki durumlarda kadın, iddet müddeti içerisinde nafakasını kocasından alma hakkına
    sahiptir.
   Medeni hukukta ise, iddet nafakası olmamakla birlikte bunun benzeri sayılan tedbir nafakası
    vardır. Bunun gereği olarak, evlilik bağının hukuki anlamda sonuçlanmasına kadar kadının
    ayrı yaşama hakkı vardır. Bu süre içerisinde kadının ve çocukların bakım ve ihtiyaçlarının
    giderilmesi kocasının görevidir.
 Bağlayıcılığı Kitap, sünnet, icma ve akıl olan hısımlık nafakası ise, taraflardan
    birinin nafakaya ihtiyaç duyması halinde nafakanın takdir edilmesi ile başlar.
    Taraflardan birinin ölmesi veya nafaka alacaklısının durumunun düzelmesi, erkek
    çocuğun ergenlik çağına erişmesi, kız çocuğun evlenmesi, nafaka borçlusunun malî
    durumunun kötüye gitmesi, kazanma imkânının ortadan kalkması gibi sebeplerle
    son bulur.
   Usulden füruun nafaka isteyebilmesi için fakirliğin yanında gelir temininden aciz
    olması da cumhurum kabul ettiği görüştür. Ancak fürudan usulün nafaka istemesi
    için, sadece fakirlik yeterli sebep sayılmıştır.
   Mahrem olan civar hısımlar arasında mirasçılık ehliyetinin bulunması, nafaka
    alacaklısının fakir olması yanında gelir temininden aciz olması, nafaka
    sorumlusunun ise, bu görevi yerine getirecek mali gücünün olması durumunda
    nafaka hukuku cereyan edecektir.
   Hısımlık nafakası konusunda Maliki mezhebi en dar çerçeveyi çizmiş, konuyu ana-
    baba ve çocuklar ile sınırlamıştır. Şafii ve Caferiler, sadece usul ve füru hısımları bu
    nafakaya dâhil etmişlerdir. Hanefiler, bu alana usul- füru ve mahrem kan
    hısımlarını dâhil etmişlerdir. Hanbelî ve Zeydiler ise, mirasçılık ehliyetini ölçü
    kabul etmişlerdir.
   Mülkiyet nafakası ise, cansız eşyaların bakım ve tamirlerinin yapılması ve mülkiyeti
    altında bulunan köle ve hayvanların uygun ortam ve şartlarda yaşamlarını temin
    için yapılan harcamaları kapsamaktadır.
TEŞEKKÜRLER…

Weitere ähnliche Inhalte

Mehr von Bilal Gündüz (18)

Harflerin sıfatları
Harflerin sıfatlarıHarflerin sıfatları
Harflerin sıfatları
 
Kadın ve ilim
Kadın ve ilimKadın ve ilim
Kadın ve ilim
 
Kiraat tarihi
Kiraat tarihiKiraat tarihi
Kiraat tarihi
 
Mahrecler
MahreclerMahrecler
Mahrecler
 
Muta
MutaMuta
Muta
 
Islam ve çevre
Islam ve çevreIslam ve çevre
Islam ve çevre
 
Kurban bayram
Kurban bayramKurban bayram
Kurban bayram
 
Insaninyapisivesagligimiz
InsaninyapisivesagligimizInsaninyapisivesagligimiz
Insaninyapisivesagligimiz
 
Hicretsunum
HicretsunumHicretsunum
Hicretsunum
 
Güzel ahlak
Güzel ahlakGüzel ahlak
Güzel ahlak
 
Kinali zade ali efendi
Kinali zade ali efendiKinali zade ali efendi
Kinali zade ali efendi
 
Ibni miskeveyh
Ibni miskeveyhIbni miskeveyh
Ibni miskeveyh
 
Fârâbî’nin ahlak anlayışı
Fârâbî’nin ahlak anlayışıFârâbî’nin ahlak anlayışı
Fârâbî’nin ahlak anlayışı
 
Amellerniyetleregoredir
AmellerniyetleregoredirAmellerniyetleregoredir
Amellerniyetleregoredir
 
Alkolveuyusturucu
AlkolveuyusturucuAlkolveuyusturucu
Alkolveuyusturucu
 
üç Talak meselesi slayt
üç Talak meselesi slaytüç Talak meselesi slayt
üç Talak meselesi slayt
 
40 hadis
40 hadis40 hadis
40 hadis
 
Israf ve cimrilik slayt
Israf ve cimrilik slaytIsraf ve cimrilik slayt
Israf ve cimrilik slayt
 

Nafaka slayt

  • 1. NAFAKA HOCA RİFAT ORAL HAZIRLAYANLAR Burhan ÇONKOR - Mehmet SAVAN
  • 2. İÇİNDEKİLER I. NAFAKA KELİMESİNİN MANASI 2. NAFAKANIN MUHTEVASI 3. NAFAKANIN HUKUKÎ (HAK ETME) SEBEPLERİ 4. NAFAKA ÇEŞİTLERİ - ZEVCİYET SEBEBİYLE NAFAKA - GARABET SEBEBİYLE NAFAKA(USUL-FÜRU VE CİVAR HISIMLAR NAFAKASI) - MÜLKİYET NAFAKASI
  • 3. NAFAKA KELİMESİNİN MANASI A. Nafaka Kelimesinin Lûgat Manası  Nafaka asıl itibariyle Arapça bir kelimedir ve Arap Dili‟nde “enfaka” fiilinin mastarı olan “infak”tan isimdir. Arap dilcileri, bu kelimenin aslının birden fazla mana ifade ettiğini söylerler. Konumuzla ilgili görünen bu manaları söyle sıralayabiliriz:  Bir şeyin tükenip bitmesi ve azalması,  Ölmek,  Çarşı pazarın rayiç olması,  Revaç bulup isteklisi çoğalmak, “Nafaka” kelimesi de lügatte “yenecek yemek, katık, maişet ve diğer zaruri ihtiyaçların karşılanması maksadıyla şahsın kendisi ve aile fertleri için harcadığı her şey”dir. Kelimenin çoğulu olan “nafakalar” manası ise Arapçada üç ayrı kelimeyle karşılanmıştır. Bunlar “nafakat, enfak ve nifak” kelimeleridir. “Nafaka” kelimesi lügat manasıyla Kuran‟da 70‟den fazla yerde hadislerde de bir hayli fazla kullanılmıştır.
  • 4.  B. Nafaka Kelimesinin Terim Manası Âlimler genel itibariyle nafakadan kastedilen mananın aynı olduğunu belirtmekle birlikte, sınırlarını çizme konusunda aralarında faklılıklar olduğu yapılan tanımlardan anlaşılmaktadır. Bu tanımlardan birkaç tanesini ele alıp konuyu değerlendireceğiz. “Geçimini üstlendiği kimsenin yiyecek, giyecek ve meskenini temin etmesi” “Geçimini üstlendiği kimseye örfen yiyecek ekmek, katık ve içecekleri, giyecek örtü ve üstlüğü, mesken, ev eşyası örfe göre su ve aydınlatma masrafları, temizlik aletleri ve ihtiyaç duyulduğunda hizmetçi ücretinin ödenmesi” şeklinde kapsadığı alanın çerçevesini çizen tanımlar yanında, meseleyi daha genel mana da ele alıp “Kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahısların sosyal seviyesine göre normal bir hayat sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu ve mükellefin temin ile yükümlü bulunduğu şeylerin tümüne denir. ” şeklinde bir tanım son dönem âlimleri tarafından yapılmıştır. Ancak bundan daha genel bir tanım şudur; “Devam ve hayatiyetin sürdürülebilmesi için ihtiyaç hissedilen şeylerin devamlı teminidir.”
  • 5. NAFAKANIN MUHTEVASI  A. Genel Olarak  Konuya girişte yapmış olduğumuz tanımlar nafakanın muhtevası konusunda bizlere yeterince ipucu vermekle birlikte İslam âlimleri bu konuyu daha detaylı ele almışlar ve nafakanın terim olarak ihtiva ettiği unsurlar üzerinde ayrı ayrı durmuşlardır.  Nafakanın şümulünü ilk önce cansız ve canlıların nafakası şeklinde ele almak uygun olacaktır. Cansız eşya için kapsam hususunda söylenecek fazla bir şey yoktur. Onların nafakasının kapsamı bakım, tamir ve benzeri mali harcamalardan ibarettir. Canlıları kendi içinde hayvanların nafakası ve insanların nafakası şeklinde ele almak daha iyi olur. Hayvanların nafakası daha sonra da ele alınacağı üzere barınacakları ağıl, kümes, yiyecek ve içeceklerinden ibarettir. İnsanların nafakalarının kapsamına gelince, insanın canlı olarak kalabilmesini sağlayacak en zaruri ihtiyaçları ile, hayati önemi olan mali haklarının ifası girmektedir. Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz. İaşe maddeleri, giyim eşyaları, mesken, ev için lüzumlu eşyalar, hizmetçi masrafları, everme ile ilgili yapılan masraflar, küçüklerin bakım masrafları, tedavi ve hekim harcamaları, ölünün teçhiz ve tekfin masraflarıdır. Yukarıda sayılan bu maddelerin hepsinde âlimler ittifak halinde değildirler. Bununla birlikte aralarındaki ihtilafların ne olduğunun anlaşılması ve mahiyetlerinin tam anlamıyla kavranabilmesi için bu maddeleri teker teker ele alacağız.
  • 6.  B. İaşe Maddeleri  Nafakayı vermekle sorumlu olan kişi nafaka alacaklısının her türlü yemek, içmekle ilgili geçimiyle alakalı gıda maddelerini temin etmek ve alacaklıya teslim etmek zorundadır. Bunun açılımı şudur. Yataktan kalkamayacak derecede hasta bir kimsenin nafakasını vermekle sorumlu olan kimse sadece ekmeğin maliyetini kişiye vermekle nafaka borcundan kurtulmuş olmaz. Aynı zamanda fırından alınan ekmeğin bu kişinin eline teslim edilmesi de sağlanmalıdır. Veya kişi nafakayı bizzat ekmek olarak değil de buğday olarak ödüyorsa bu durumda da öğütme, yoğurma, pişirme masraflarını da karşılamak zorundadır.
  • 7. İaşe maddeleri genellikle su, tuz, un, yağ, soğan gibi yemek yapmaya yarayan maddelerle, mutfakta kullanılan tencere, tabak, kaşık, çatal, bıçak gibi bu yemeklerin pişirilmesinde kullanılan araç ve gereçlerden ibarettir. Bununla birlikte bu maddelerin temizliğini sağlayacak maddelerle bunların bakım ve tamir masrafları da nafakanın kapsamındandır. Ancak burada belirtilmesi gereken husus, bu maddeler naslarla belirlenmemiştir. Bunların belirlenmesinde etkin rol oynayan örftür. Bu sebeple bu maddeler örfe göre şekillenir. Zamanın ve mekânın değişmesine göre değişiklik arz edebilir. Nitekim nafakanın delillerinden sayılan Hint Hadisi’nde Hz. Peygamber, Ebu Süfyan’ın karısı Hind’e: “Kendine ve ailene yetecek miktarda al” demesi, yine Hz. Peygamberin veda haccında yaptığı hutbesinde “Kadınların sizin üzerinizdeki hakkı, onların maruf bir şekilde yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. ” beyanında bulunması, iaşe maddeleri konusunda toplumun içinde bulunduğu örfün ve kadının durumunun gözetilmesinin esas olduğunun delilidir
  • 8.  Şafi Mezhebine göre; zengin olan kimse yiyecek maddesi olarak günlük iki “müd”, fakir olan kimse ise bir “müd” nafaka vermek zorundadır. Ancak diğer mezheplerde nafaka olan yiyecek maddelerinin takdir edilmesinde bir sınır ve ölçü yoktur. Nitekim yukarıda zikredilen hadisi şeriflerde “kendine ve çocuklarına yetecek miktarda al” şeklindeki Hz. Peygamber’in(s. a. v) beyanı, yiyecek maddeleri ve diğer nafaka maddelerinin bir sınırı olmadığını gösteren bir delildir. Kim bu nafaka maddelerine sınır koyarsa nassa muhalif davranmış olur. Nitekim Yüce Allah’ın “Onların rızkları ve giyimleri örfe göre babaya aittir.” buyruğu da bunun en önemli delilidir.  Buradaki bir diğer hususta iaşe maddeleri konusunda mevsimlerin dikkate alınması gereğidir. Bazı yiyecekler hem yazın hem kışın kullanılabilir iken bazısı sadece mevsiminde kullanılmaktadır. Bu sebeple burada nafaka alacaklısının katığının temini konusunda bu hususlar göz ardı edilmemelidir. Katıkta nafaka alacaklısının hakkıdır. Adet üzere insanlar sadece ekmekle yetinmezler.  Nafaka alacaklısı süt emen bir çocuk ise buradaki sütanne masrafları da nafakadandır. Büyüklerin iaşeleri küçüklerin süt emmelerine tekabül eder. Bu mesele ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
  • 9.  C. Giyim Eşyaları  Kişinin giyinmesi İslam açısından düşünüldüğünde iki gayeyi gerçekleştirmek içindir. Bunlardan birincisi kişinin kendi menfaatine olmak üzere şahsi diğeri ise umumîdir. Ancak bu iki durumda dinidir. Giyinme gayesinin şahsi olanı kişinin sağlığını dış tesirlerden koruyarak, hastalanmaksızın bünyesinin mevsim şartlarına uyum sağlaması, hareketli geçen hayatın akışı içerisinde vücudun zarar görmemesini tabii fonksiyonunun engellenmemesini temin etmektir. Dolayısıyla bu durum kişinin kendi şahsi menfaatiyle alakalı olan bir husustur. Ancak bu durum da İslamla birebir örtüşmekte, İslamın korunmasını emrettiği beş temel gayeden biri olan canın korunmasıyla doğrudan alakası bulunmaktadır. İslam sıhhatin korunması için çok hassas davranmış, sağlığı nimet saymış, buna itina gösterilmesini şahısların kendilerinden ve velilerinden istemiştir. Giyim eşyalarının ikinci kullanım amacı ise, kadın olsun erkek olsun insanların başkalarınca görülmemesi gereken yerlerinin örtülmesidir. Bu durum İslam hukuku açısından sosyal gayeye matuftur. Toplumsal düzenin, cemiyet hayatının normal akışını engellememek için, hayatın normal seyrinde akıp gitmesini temin maksadıyla İslamın amme yararına aldığı sosyal tedbirlerden biridir. İnsanların üreme ve çoğalmalarının amili olan cinsel içgüdünün kadın ve erkekte, yaratılış gayesinin dışında tahrik edilip harekete geçirilerek fert, aile ve bütün kesimleriyle içtimai bünyede rahatsızlıkların baş göstermemesi bakımından erkek ve kadınların cinsi önemi olan cinsi cazibe ve çekicilik unsuru taşıyan vücutlarının bazı yerlerinin yabancılara gösterilmemesi için örtülmesi İslamın emridir. Aksi halde kamu hukuku ihlal edilmiş olacağından, İslam hukukunun bu emre uymayanlara müdahalesi mevzu bahistir.
  • 10.  Âlimler kadının giyim eşyalarını temin etme konusunun kocasının üzerine borç olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Yüce Allah K. Kerim’de “Onların rızkı ve giyimleri de çocukların babasına aittir.” Hz. Peygamber (s. a. v) “Kadınların da sizin üzerinizdeki hakkı örfe göre onların rızık ve giyeceklerinizi temin etmenizdir.” şeklindeki beyanı kadınların giyim eşyalarının da erkeğin üzerine borç olduğunun bir delilidir.  Giyim eşyalarının tespit edilmesi de yine içinde bulunulan çevrenin şartlarına göre yani örfe göre ve eşlerin durumuna göre takdir edilir. Kadının emsallerinin giydiğinin ölçüsünde olması esastır. Memleketin âdeti ve iklim şartlarına göre iç çamaşırlar, onların üstüne giyilen ve ev içinde giyilen giyim eşyaları, ev dışında giyilen manto, kaban, pardösü tarzı dış giyim elbiseleri nafakanın kapsamı içerisindedir. Alınan giyim eşyalarının nafaka alacaklısının kullanımına uygun olması esastır. Yani duruma göre uzun boylu ve ya kısa boylu olması durumunda kişinin kullanımına uygun olmalıdır. Bununla birlikte giyim eşyalarında İslamın benimsediği prensipleri gözetmekte esastır. Bir kişi eşine nafaka borcu olarak İslamın tasvip etmediği mini etek veya dar olup vücut hatlarını belli eden bir kıyafet almak zorunda değildir
  • 11.  Her ne kadar nafaka maddelerinde olan giyim eşyalarının sağlanmasında örf etkili ise de, örneğin açık giyinmenin adet haline geldiği veya insanların çıplak denecek tarzda hayat sürdükleri bir ortamda nafaka sorumlusu İslamın gayelerini ve kurallarını hiçe sayıp örfe göre hareket edemez. Zira bilinen bir kaidedir ki, “nassın olduğu yerde örfe itibar olunmaz.”  Giyim eşyalarının giyilecek durumda nafaka alacaklısına teslim edilmesi gerekmektedir. Yani sadece elbisenin kumaşını vermek veya yerinden kalkamayacak derecede hasta birisinin nafaka sorumlusunun elbiseyi kendisine ulaştırmadan terzide bırakması durumunda nafaka sorumluluğu kendisinden düşmez. Zira nafakada aslolan nafaka alacaklısının hizmetine nafaka maddesini sunmaktır. Aynı durum ayakkabı için de geçerlidir.  İslam hukukçuları giyim eşyalarının altı ayda bir veya yılda bir verileceği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ancak yine burada da dikkate örf alınır. Örfe göre hareket edilir. Zira en başta belirttiğimiz giyinmenin maksatlarından olan vücudu dış etkenlerden koruma meselesi iklime göre değişiklik arz edebilir. ‘Âdeten yazlık ve kışlık olmak üzere yılda iki sefer elbisenin alınması esastır. Her meselede olduğu gibi giyim konusunda fantezi, lüks ve gösterişe kaçmamak, ihtiyacı orta seviyede ve normal giyim eşyalarıyla karşılamak, örfe uygunluk ve genel dini prensiplerin dışına çıkmamak esastır.  Nafaka alacaklısı bebek ise, bebeğin ihtiyacı olan bez, çamaşır, zıbın gömlek, önlük başlık gibi adeten lazım olan eşyalarda nafakanın kapsamındadır.
  • 12.  D. Mesken  İaşe ve giyim maddeleri temin edilen kişinin barınmak için bir meskene ihtiyaç duyması tabiidir. Bu sebeple nafaka vermekle sorumlu olan kişi, nafaka alacaklısına, beşeri ihtiyaçlara cevap verecek şartları taşıyan, mükellefin mali durumuna uygun bir barınma yeri hazırlaması kendisine bir borçtur. Bu hususta yüce Allah K. Kerim’de “Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun.” buyurmaktadır. Ayet-i Kerime’den anlaşılan öncelikle meskenin, nafaka sorumlusu üzerine bir borç olduğu hususudur. Ayet-i Kerime’den anlaşılan bir diğer husus ise, mesken temini konusunda erkeğin mali gücünün dikkate alınması gereğidir. İaşe ve giyim maddelerinde olduğu gibi burada da göz önüne alınması gereken husus, meskenin örf ve adetler dikkate alınarak İslamın temel ilkelerine uygunluğunun olması esasıdır. Böyle bir meskende İslam hukukçuları aşağıdaki vasıfları saymışlardır.
  • 13.  a-Mesken nafaka alacaklısının din ve dünya işlerini görmeye müsait olmalıdır. Buna göre ibadetlerle ilgili ne kadar ihtiyaçlar varsa hepsinin karşılanabilmesi lazımdır. Mesela; abdest almak gusletmek için uygun imkânların bulunması, namaz kılınabilecek durumda temiz bir mekânın olması esastır. Banyo yapma imkânı olmayan yatmak için uygun bir odanın olmadığı, temizlik ve hijyen şartlarını taşımayan bir meskenin temin edilmesi nafaka sorumlusunu borçtan kurtarmaz. Sorumluluk üzerinden düşmez. Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de meskenin temininde nafaka alacaklısının durumudur. Nafaka alacaklısı evli- barklı, çoluk- çocuk sahibi birisi ise bu kişiye gereken tuvaleti, banyosu, yemek yapmak için mutfağı, çocuklardan ayrı yatak odasının bulunduğu bir mesken iken, evli olmayan bir öğrencinin meskeni için tuvaleti banyosu dışarıda olan bir otel odası yeterli olabilir.
  • 14.  b-Mesken, nafaka mükellefi veya bir başkası nafaka alacaklısına zulmettiği takdirde, ona yapılan bu haksızlığa mani olma gücüne sahip iyi komşular civarında olmalıdır. Dolayısıyla bu şart tahlil edildiğinde görülecektir ki, insanların yerleşim yerlerinden uzak, ıssız bir kenarda temin edilen mesken şer’i açıdan nafaka sorumluluğunu kişiden düşürmez. Mesken, yerleşim yerlerine yakın olmakla birlikte etrafta kendisine yardımcı olabilecek komşularının olduğu bir yerde olması da şarttır. Bu durumda terkedilmiş bir yerleşim yerinde temin edilen bir evin nafaka borcunu düşürmeyeceğini söyleyebiliriz. Hatta sadece komşuların olması da yeterli görülmemekte, bu komşuların iyi insanlar olup, nafaka alacaklısı bir haksızlığa maruz kaldığında kendisine yardımcı olacak iyi niyete ve güce sahip olmaları da esastır. Etrafta komşular olsa, fakat nafaka alacaklısına hiç yardımları olmasa veya zararları olsa yine böyle bir mesken nafaka sorumluluğunu düşürmez.
  • 15.  c-Mesken nafaka alacaklısının can ve mal emniyetini sağlayabilmelidir. Bu durumda kerpiç, tuğla ve briket gibi maddeler kullanılarak evlerin yapıldığı bir ortamda bir çadırın şer’i mesken sayılması düşünülemez. Çünkü mal ve canın emniyet altına alınması o muhitin hayat şartları ile yakından ilgilidir. Göçebe yaşam süren kimseler için çadırın mesken olabileceğini söyleyebiliriz. Fakat yerleşik yaşayan ve çevrelerinde betonarme binaların bulunduğu bir yerde çadırın şer’i mesken olduğunu söyleyemeyiz. Zira çadırın böyle bir ortamda can ve mal güvenliğini sağlaması düşünülemez. Mesken yapısı itibariyle önem arz eden bir diğer durum ise; özellikle kalabalık ve geniş ailelerin birlikte yaşadıkları bir evde nafaka alacaklısının kendisine ait bir odanın bulunup kendine mahsus bir kilidin bulunması da esastır. Bu durum özellikle doğu toplumlarında fazla görülmekte ve çeşitli problemler yaşanmaktadır. Ailelerin kalabalık olması, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle de bir arada fazla kişinin yaşamaya maruz kalması durumunda, nafaka alacaklısını mağdur etmemek için gerekli bir husustur. Tabi bu konuda da yine yukarıda belirtildiği gibi içinde yaşanılan çevrenin şartları son derece önemlidir. Mesela teknolojinin son derece geliştiği çağımızda her evde polise veya jandarmaya ulaşıp güvenlik hizmeti almak için özel bir hattın kullanıldığını düşünürsek nafaka alacaklısının da bu imkânının temin edilmesi gerekmektedir ki, nafaka borçlusu tam manasıyla nafaka alacaklısının mesken ihtiyacını gidermiş olsun.
  • 16.  ç-Bulunması gereken zaruri eşyaların evde bulunması gerekmektedir. Malikilerin dışındaki cumhur’a göre ev dayalı, döşeli olmalıdır. Örneğin evin içinin dışarıdan görülmesini engelleyecek perdelerin bulunması zaruri bir ihtiyaçtır. Suyun, günümüz şartlarında elektriğin evde bulunması, nafaka sorumlusunun durumuna göre buzdolabı, çamaşır makinesi da zaruri ihtiyaçlardan sayılabilir. Yine aynı şekilde yere serilen sergiler, yatak, yorgan, yastık, yatarken kullanılan giyim eşyaları, süpürge ve evin temizliğinde kullanılacak diğer maddeler, evin ısıtılması için gerekli maddeler, soba, odun, kömür kişilerin durumları ve yaşadıkları örf ve adetler dikkate alınarak nafaka kapsamında sayılabilir.  d-Kocanın karısı için temin ettiği meskende gayri mümeyyiz üvey çocuklar hariç kocanın diğer akrabaları olmamalıdır. Eğer böyle bir durum olursa mesela kadın kumasıyla beraber yaşamak zorunda kalsa evdeki eşyaların kullanımı konusunda sıkıntılar çıkabilir. Veya kadın kocasını birisi ile paylaşmak zorunda kaldığından da aralarında ciddi kıskançlıklar olabilir. Bu da ailede huzurun kaybolmasının sebebidir. Ancak ayrı evde kalmalarında veya kadının evde başkası ile yaşamayı kabul etmesi durumunda bu sorun ortadan kalkar. Kalabalık yaşayan ailelerde kadın kumasıyla veya aile efradından birileriyle beraber yaşamayı kabul etmez ise, kocanın ayrı bir ev açma imkânı yoksa eşine ayrı bir oda ayırması yeterli olabilir.  e-Nafaka vermekle sorumlu olan kimsenin temin ettiği mesken, yerleşim yerlerinden uzak, korku duyulacak kadar tenha bir yerde ise, nafaka alacaklısına bu meskende yoldaşlık yapacak birisinin temin edilmesi gerekmektedir.
  • 17.  E. Hizmetçi Masrafları  Sağlığı gücü kuvveti yerinde olanların kendi şahsi işlerini bir başkasının yardımına ihtiyaç duymadan görmeleri tabiidir. Ancak bazı durumlarda kişi kendi ihtiyaçlarını göremeyecek duruma gelir. Ve o zaman birisinin yardımına ihtiyaç duyar. Nafaka alacaklısı olan kimse de kendi işlerini göremeyecek derecede bir rahatsızlık bulunması durumunda veya sağlığı yerinde olmakla beraber evdeki işlerin çok yoğun olması ve bunları yetiştirememesi, çocukların çok olması ve onların hizmetlerini görmeye gücünün yetmemesi, nafaka alacaklısı olan kadının eşraftan birisi olması ve evlenmeden önceki hayatında hizmetçiye alışkın olması gibi sebeplerle nafaka sorumlusunun yerine getirmek zorunda olduğu görevlerden biri de hizmetçidir.
  • 18.  Nafaka alacaklısının kendisine yetip, kendi ihtiyaçlarını görebildiği durumlarda, daha önceki hayatında hizmetçiye alışkın da değilse bu kişiye hizmetçi tutulması zorunluluğu yoktur. Nafaka alacaklısı olan kadın kendi işlerini görebilecek durumda olduğu halde bunları yapmıyorsa; yapması için zorlanır. Yani böyle bir gerekçe ile kendisine hizmetçi tutulmaz.  Cumhur tutulacak hizmetçinin bir tane olmasını yeterli görürken, Ebu Yusuf birisi ev işlerinde yardımcı olmak için birisi de dışarıdaki işlerinde yardımcı olmak için iki hizmetçiyi şart koşmuştur.  Tutulacak hizmetçinin kadının bakması helal olan birisi veya bir kadın olması gerekmektedir. Çünkü daima birlikte kalacaklar ve birbirlerini göreceklerdir. Aralarında mahremiyet ilişkisi bulunmayan birisi olması durumunda İslam açısından son derece tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir.
  • 19.  Ayrıca yukarıda hizmetçi tutulması için bazı âlimlerin şart olarak saydıkları kadının eşraftan birisi olması durumunda kendisine hizmetçi gerekeceği görüşü de bizce kabul edilecek bir şart değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s. a. v) ev hizmetlerini taksim etmiş evin içinde yapılması gereken işleri kızı Fatıma‟ya vermiş, evin dışında yapılması gereken işleri ise damadı Hz. Ali‟ye vermiştir. Bu itibarla dâhili ev işleri diyaneten zevceye, harici ev işleri de erkeğe aittir. Hz. Peygamber ve Ailesi insanların en şereflisi olmasına rağmen, kızı Fatıma hizmetçi istemesine rağmen bile kendisine hizmetçi vermeyip, ailede işleri paylaştırması da bizim görüşümüzü desteklemektedir.  Netice olarak kadının eşraftan olması durumunda erkeğin kadına hizmetçi tutma zorunluluğu yoktur. İlk dönem âlimleri bu şartı ararken son dönem yapılan çalışmalarda böyle bir şart sayılmamıştır. Tutulacak hizmetçinin masraflarına gelince, o yerin durumuna, örf ve âdetine göre; gıda, giyim ve mesken ihtiyaçlarını orta seviyede karşılayacak şekilde olur. Eğer hizmetçi ücretle tutulmuş ise anlaşma nasıl yapılmış ise nafaka sorumlusu ona uymak zorundadır.
  • 20.  F. Hıdâne Ücreti  Hıdâne; kendi işlerini göremeyecek çağdaki çocuğa yetkili olan kimsenin muayyen süre içinde bakması ve onu terbiye etmesi hak ve görevidir. Küçük çocuk kendi işlerine bakmaktan aciz olduğundan Yüce Allah bu vazifeyi onun velayetine üstlenenlere vermiştir. Yüce Allah maldaki ve akitlerdeki velayeti erkeklere vermiş, çocuğun bakımı ve büyütülmesi hususunda ise bu yetkiyi kadınlara vermiştir.  Çocuk üzerinde, şahıs, mal ve terbiye bakımından üç çeşit hak ve sorumluluk söz konusudur. Bu hak ve sorumluluklar çocuğun maddeten ve manen korunmasına matuftur. Bu nedenle hıdâne görevini üstlenecek kimsede bir takım özellikler aranmış, en azından bu kişinin akıllı, buluğ çağına gelmiş, güvenilir ve çocuğa bakmaya güç yetirebilir olması, erkeğin mutlaka Müslüman olması şartı koşulurken, kadında bu şart aranmamıştır. Fakihler evliliğin sona ermesi halinde önceliğin kadına ait olduğu, annenin bulunmaması veya hıdâne hakkına sahip kadın akrabalarda yoksa, babanın öncelik hakkı olduğunu belirtmişlerdir. Ancak hâkim, görevini hakkıyla ifa etmeyen ve bu görevinden kaçınan kişiden çocuğu alarak diğer yakınlara verebilir. Çocuğun bakıma ihtiyacı kalmayıp, kendi işlerini görebilecek çağa gelince, babasına verileceği genel olarak kabul edilmiştir.
  • 21.  Anne baba bir arada iseler çocuğun bunların yanında olması doğaldır. Anne baba bir arada değillerse, boşanmışlarsa, ayrı meskenlerde yaşıyorlarsa yahut anne ölmüş ise, ya da hıdâne hakkını kaybetmiş ise veya hidaneden imtina etmiş ise, çocuk babasına değil hadine kadın kimse ona verilecektir. Hıdâne devresindeki çocuğun bakım ve yetiştirilmesi, başlı başına bir gayret ve mesai gerektirdiğinden İslam hukuku, bu işe ücret ödenmesi esasını kabul etmiştir. Çocuğun gıda, giyim ve mesken gibi temel ihtiyaçları dışında sadece ona bakım ve ihtimam karşılığı olan bu “Hıdâne ücreti”nden çocuğun nafaka borçlusu mesuldür. Bu itibarla Hıdâne ücreti şekil bakımından müstakil bir ödeme olarak hısımlık nafakası içinde yer almış, nafaka alacaklısı küçük çocuk için bir hak, nafaka mükellefi için bir borç sayılmış ve nafaka kapsamında mütalaa edilmiştir.
  • 22.  G. Hekim, Tedavi, İlaç ve Bazı Yan Harcamalar  İslam hukukçularının çoğu, hayati zaruret arz etmeyen pek çok şeyi nafaka kapsamında sayarken, hayati önem arz eden bazı ihtiyaçları ise nafakanın kapsamına almamışlardır. Klasik fıkıh kitaplarında kadının sürüneceği koku, göz sürmesi, saç tarağı gibi hayati önemi olmayan bazı maddeler nafakanın kapsamında sayılırken tedavi giderleri gibi hayati öneme haiz bir meselenin nafakanın kapsamına girmemesi düşünülmesi gereken bir konudur. Hatta bazı âlimler, kadının doğum masraflarının, tedavi masraflarına benzer olması sebebiyle nafakanın kapsamında saymamışlardır. Dört mezhebin fakihleri kocanın kadına ait sağlık masraflarını karşılamasının vacip olmadığında ittifak etmişleridir. Eğer kadının malı varsa harcama kadının kendi malından yapılır. Malı yoksa kadının nafakası kimin üzerine ise masrafları o kimse karşılar. Çünkü tedavi cismin aslını muhafaza içindir. Menfaatine müstahak olana bu masraflar vacip olmaz. Nitekim kiralanmış evin imarı ev sahibine aittir. Kiracıya ait değildir. Burada yaptıkları kıyastan hareketle kadının tedavi masrafları da nafaka kapsamına girmemektedir.
  • 23. Bu konuda âlimlerin ittifakı olmakla birlikte bir nassa değil de kıyasa dayanmaları, ictihadın zamanın ve örfün durumuna göre değişeceği göz önüne alındığından; son dönemde bu konuda düşünen bazı âlimlerin de, tedavi giderlerini nafakanın kapsamında sayılmasının uygun olacağını söylemeleri üzerine, kanaatimizce kadının tedavi masrafları kocasına ait olmalıdır. Nitekim eski dönemlerde hastaneye gidip tedavi olmak zaruri bir ihtiyaç değil iken, günümüzün değişen ve gelişen şartlarında hastaneye gitmek veya tedavi olmak en az yemek, içmek, giyinmek gibi zaruri ihtiyaçlardan olmuştur. Duruma göre tedavi olmak bu gibi zaruri ihtiyaçlarında önüne de geçebilir. Çok ciddi hastalanıp rahatsızlanan bir insanın bu durumda yemek yemesi düşünülemez. Hem huzurlu ve mutlu bir ailenin temelinde en başata sağlığın geldiği de aşikârdır
  • 24.  H. Nafaka Alacaklısının Evlendirilmesi  İslam âlimlerinin bir kısmı evlendirmeyi nafakanın kapsamına dâhil ederken, bir kısım âlimler ise evlendirmeyi nafakanın kapsamına almamışlardır. Neticede bu konuda İslam âlimleri arasında görüş birliği yoktur. Maliki, Şafi ve Hanbelîler ile Zeydiler‟in bir kısmı evlendirmeyi nafakanın kapsamında saymışlardır. Hanefi fakihleri ise evlendirmeyi nafakanın kapsamına almamışlardır. Hanefilerde evlilik zaruretten değil kemaliyâttan sayılmıştır. Bu sebeple çocuğun babasını evlendirmesi vacip değildir.  Şafi, Maliki ve Hanbelî mezhebinde ittifakla fürunun nafaka borçlusu, usulün de nafaka alacaklısı olduğu durumlarda, eğer fürunun mali imkânı yerinde ise, füru mutlaka evlenmeye ihtiyacı olan usulünü evermek zorundadır. Burada kastedilen ihtiyaçtan maksat ise cinsel istek ve arzudan ibarettir. Zira evlenmekte yerine göre zaruri bir ihtiyaç olabilir. Eğer kişi evlenmediği takdirde zinaya düşecekse, mali imkânı da yerinde ise bu durumda evlenmesi kendisine farzdır. Buradan hareketle nafaka alacaklısı olan bir kimse evlenmediği takdirde eğer zinaya düşme tehlikesi varsa nafaka borçlusunun onu evlendirmesi kendisine bir borçtur.
  • 25.  Babanın, fakir çocuğunu evlendirmesi Hanefi ve Şafi mezhebine göre nafaka kapsamında değildir. Hanbelîlere göre ise, çocuğun evlenmeye ihtiyacı varsa babanın çocuğunu evlendirmesi gerekir.  Hanbelîlere göre, nafaka alacaklısının evlenmeye ihtiyaç duyması halinde - velev ki dul annesi bile olsun- mali imkânı yerinde olan füruunu evlendirmesi kendisine bir borçtur. Evlenme durumundaki nafaka alacaklılarının sayısı birden fazla ise, nafaka borçlusunun da bunlardan bir tanesinin evlendirmeye gücü yetiyorsa borçluya yakın olan alacaklı tercih edilecektir.  Mezheplerin görüşleri dikkate alındığında bu konuda nafaka borçlusunun mali durumunu göz önüne alan ve aynı zamanda nafaka alacaklısının da evlenmeye olan ihtiyacını değerlendirmeye alan Hanbelî mezhebinin görüşü tercihe şayandır. Bu konuda son dönem müelliflerinden Özcan ve Erbay‟ın tercih edip benimsedikleri görüşte budur.  Neticede nafaka alacaklısının evlenmeye ihtiyaç duyması halinde, nafaka borçlusunun da mali imkânı buna elveriyorsa bu ihtiyaç karşılanacaktır. Bunlardan birisi olmadığı durumda ise bu yükümlülük ortadan kalkacaktır.
  • 26.  I. Techiz ve Tekfin Masrafları  İnsanın ölümü anından, kabire koyulup, mezarının örtülmesine kadar kefen, yıkama, taşıma, defin, gerekiyorsa kabir satın alınması ve diğer masraflara “Techiz” masrafları denmiştir. Bu masrafların ölünün terikesinden karşılanacağı hususunda ittifak olmakla birlikte, terikenin olmaması halinde bu masraflar, Hanefi, Şafi, Hanbelî ve Zeydi fakihlerin görüşüne göre ölünün sağken nafaka mükellefi kimse, o şahıs tarafından karşılanacaktır. Çünkü Techiz ihtiyacı, insanın bu dünyadaki en son mali ihtiyaçlarındandır. Ölünün eğer akrabası, hısımı yoksa bu masraflar devlet tarafından karşılanır. Eğer bu mümkün değilse ölünün bu masraflarını karşılamak zengin Müslümanlara farz‟ı kifayedir.
  • 27. NAFAKANIN HUKUKÎ (HAK ETME) SEBEPLERİ  Nafaka iki kısımdır.  1-Kişinin gücü yetmesi halinde kendisi için gereken nafakadır. Bu nafakayı başkalarından önceye alır. Çünkü öncelikle kişi kendi canından mesuldür. Zarurat‟ı Diniyye‟den birisi de canın korunmasıdır. Bunun delili, Cabir‟den rivayet edilen şu hadistir: “Uzre oğullarından bir zat bir kölesine kendisi öldükten sonra âzad olup hürriyetine malik olacağını söyledi. Bu haber Rasûlullah‟a ulaştığında ona „Senin bundan başka bir malın var mı?‟ diye sordu. O „hayır‟ dedi. Rasûlullah köleyi ondan alıp „Bunu benden kim satın alır?‟ dedi. Bu sual üzerine Nuaym b. Abdullah el-Adevî o köleyi 800 dirhem mukabilinde satın aldı. Akabinde bu bedeli Rasûlullah‟a getirdi. Rasûlullah da o parayı Uzre oğullarından olan o zata verdi ve şunları söyledi: „Önce kendinden başlayıp zatı ve nefsi ihtiyaçların ile vazifelerine sarf et. Bir şey artarsa bunu ev halkın için sarf et. Ailenden bir şey artarsa bunu da sana yakınlığı ve hısımlığı bulu-nanlara sarf et. Bunlardan bir şey artarsa onu da şöyle şöyle sadaka yap‟. Bu son kısmı söylerken; önündeki sağındaki solundaki ihtiyaç sahiplerine diye işaret ediyordu.” buyurmuştur. Hadis‟i Şeriften de anlaşılacağı üzere kişi önce kendine bakmakla yükümlüdür.
  • 28.  2-İnsana başkası için gereken nafakadır. İslam hukukçuları başkası için gereken nafaka için üç sebep saymışlardır. Zevciyet (evlilik), garabet (hısımlık), mülkiyet. Biz bu çalışmamızda ilk önce ayrıntılı olarak zevciyet nafakasını, sonra garabet sebebiyle nafakayı son olarak kısaca mülkiyet nafakasını ele alacağız.
  • 29. NAFAKA ÇEŞİTLERİ 1- ZEVCİYET SEBEBİYLE NAFAKA 2 - GARABET SEBEBİYLE NAFAKA(USUL- FÜRU VE CİVAR HISIMLAR NAFAKASI) 3 - MÜLKİYET NAFAKASI
  • 30. 1- ZEVCİYET SEBEBİYLE NAFAKA  Zevciyet sebebi ile kişinin evlendiği eşine nafaka vermesi kendi üzerine bir haktır. Evliliğin başlangıcından, sonuna kadar evlilik devam ettiği müddetçe ailenin iktisadi fonksiyonu içerisinde nafaka konusu en önemli unsurlardan biridir. Evlilik yoluyla gerekli olan nafakadan maksat en geniş manada düşünülen bir aile için değil, bundan maksat en dar manadaki karı ve kocadan oluşan ailedir. Dolayısıyla evlilik nafakası sadece nikâh akdine bağlı olup, mülkiyet ve nesep unsurlarıyla alakası bulunmayan karı koca arasındaki hukuki bir müessesedir.
  • 31. EŞİN NAFAKAYI ALMASININ ŞER’İ DELİLLERİ  Evlilik nafakasına meşruiyet kazandıran kaynaklar; Kitap, Sünnet, İcma ve Akıldır. Şimdi bu delilleri sırasıyla ele alalım.  A. Kitap  “… Çocuk kendisinin olana da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri imkânları nispetinde bir borçtur. Bununla birlikte herkes ancak gücü nispetinde yükümlü olur…” (Bakara ,233)  “… Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azizdir, hakîmdir. (Bakara ,228)  "Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar." (Nisa ,34) "Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onları sıkıştırıp (gitmelerini sağlamak için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hâmile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse onlara ücretlerini verin, aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.“ (Talak ,6)  “İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da Allah’ın kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” (Talak ,7)
  • 32.  B. Sünnet  Hz Peygamber (s. a. v.) veda haccında irad buyurduğu hutbesinde kadınların haklarına değinmiş, konumuza da delil teşkil eden şu sözleri söylemiştir. “Kadınlar hakkında Allahtan korkun onlar sizin yönetiminize verilmişlerdir. Onları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Namuslarını da Onların örfe göre giyimleri, rızkları size aittir.” (Ebu Davud)  Eşin nafakayı hak ettiğine dair Hz. Peygamber(sav)den gelen şu hadisi şerif de nafakanın vücubiyeti açısından oldukça önemlidir. “Hind Hadisi” diye meşhur olan hadisi şerifteki mesele şöyledir. Ebu Süfyan’ın zevcesi Hind Hz. Peygambere gelerek kocasının cimri olduğunu ve kendisine ve çocuklarına yetecek miktarda nafaka vermediğini söyleyerek şikâyette bulununca Rasülüllah şöyle buyurur: "Kocanın malından onun bilgisi dışında sana ve çocuklarına yetecek miktarda dine ve örfe uygun olarak al". (Buhari) Bu hadisi şerif özellikle nafaka konusunda İslam hukukçularına mesnet teşkil etmiştir.
  • 33.  C. İcma  İslam âlimleri zevciyet nafakasından kocanın sorumlu olduğunu ve kadının da nafaka alacaklısı olduğunda ittifak etmişlerdir. Bunun aksini savunan kimse çıkmamış ve bu konu da âlimler arasında İcma oluşmuştur.  D. Akıl  Kadının nafakayı hak etme sebeplerinden biri de akıldır. Çünkü kadın erkekle aynı ortamı, meskeni paylaşmak için alıkonulmakta, bu durum da erkek için birçok faydalar sağlamaktadır. Kadın artık bu evlilikten sonra evlenmeden önceki hayatına nazaran hareket alanı kısıtlanmakta, kendisinden aile için bir takım beklentiler olmaktadır. Bir nevi kadın erkeğin evinde alıkonulmuş, hapsedilmiştir. Hapsetmek ise nafaka sebebidir. Bir diğer ifade ile nafaka, hapsetmenin cezasıdır. Nimet-külfet dengesi gereğince nimetten istifade edenin külfete katlanması gerekmektedir.
  • 34. KADININ NAFAKAYI HAK ETME SEBEPLERİ  Kocanın karşı tarafa nafaka ödemesi ve karşı tarafında alacaklı olması için bir takım şartlar gereklidir. Bu şartlar yerine gelmeden kocaya nafaka borç olmaz ve kadında alacaklı olmaz. Bu şartlardan birisi tarafların ikisi içinde gerekli şart, iki şart kadına ait, bir tanesi de kocaya ait şarttır. Bunları sırasıyla ele alıp inceleyelim.  A. Aralarındaki Evlilik Sahih Olmalı  Zevciyet nafakası evlilik üzerine kurulduğuna göre kocaya nafakanın vacip olması için bu evliliğin sahih bir evlilik olması şarttır. Eğer evlilik fasit ise; mesela kişi evlense, ancak bir müddet sonra evlendiği bu kişinin sütkardeşi olduğu anlaşılsa, böyle bir durumda kocanın nafaka vermesi gerekmez. Fasit olan bu akdin derhal feshi gerekir. Eğer erkek nafakayı hâkim kararı ile vermiş ise daha sonrada bu nikâhın fasit olduğu anlaşılsa verdiğini geri alma hakkı doğar. Ancak nafaka hâkim kararı ile değil de rıza olarak takdir edilmiş ise erkek daha önce verdiği nafakaları geri alamaz.
  • 35.  B. Kadın Kendisini Kocasına Tam Olarak Teslim Etmeli  Kadının nafakayı hak edebilmesi için kendisini kocasına teslim etmesi şarttır. Bu durum ya kadının bizzat nefsini teslim etmesiyle veya kocası çağırdığında teslimiyete hazır olduğunu göstermesi ile olur. Kocası onunla fiilen gerdeğe girsin veya girmesin durum aynıdır. Kocasının rızası ile kadın kendi anne-babasının yanında kalsa, kocaya nafaka vacip olur. Çünkü koca kendi isteği ve rızası ile buna izin vermiştir. Ancak kadının kendini teslim etmeme gerekçesi şeran veya hukuken haklı bir sebebe dayanıyorsa bu durumda kadına yine nafaka gerekir. Mesela; muaccel mehirin kendisine verilmemesi veya kadını oturtacağı bir evin olmaması veya ev olsa bile örfe göre evin uygun olmaması gibi haklı bir sebep varsa, erkek yine kadının nafakasını vermelidir. Ancak şer‟i ve hukuki bir mazeret olmadan erkek kadını çağırdığında kadın bundan imtina etse veyahut kadın veya velisi akitten sonra hiçbir şey söylemeyip sussalar bu durumda erkeğin nafaka vermesi gerekmez.
  • 36.  C. Kadın Kendisinden İstifade Edilebilir Olmalı  Kadın kendisiyle cinsel ilişki yapılabilecek büyüklükte olmalı ve kendinden faydalanmaya elverişli olmalıdır. Kadın küçük olup, kendinden şehvet duyulan biri ise o zaman da nafaka gerekir. Cinsel ilişkiyi kaldıramayacak kadar küçük olan kadına nafaka vermek gerekmez. Çünkü nafaka, ondan yararlanmanın mümkün olmasının sonucudur. Bu mümkün olmadığına göre kadının nafakayı alma sebebi de ortadan kalkmış olmaktadır. Ancak burada Şafi‟lerin farklı bir görüşü vardır. Şafi‟lere göre kadın kendisinden istifade edilemeyecek derece de küçük bile olsa nafaka gerekir. İ. Yusuf ise, kadın küçük olduğu durumda kocası onu evinde tutuyorsa nafaka gerekir, tutmuyorsa gerekmez demiştir. Çünkü nafaka da aslolan hapsetmedir. Bu da burada gerçekleşmiştir. İ. Azam ve İ. Muhammed‟e göre ise kadın küçük olduğu durumda nerde olursa olsun nafaka düşer. Her ikisi de küçük olduğu durumda ittifakla nafaka gerekmez. Diğer mezhepler, aslolan hapis olmakla birlikte, istifadeyi de onun gereklerinden saymışlardır. Hanefilerde kadına sahip olmanın bedeli mehirdir. Nafaka değildir. Şafi mezhebinde ise mülkiyet bedeli nafakadır. Dolayısıyla kadın küçük bile olsa mülkiyetin bedeli olarak kadına şafi mezhebine göre nafaka gerekir. Hanefi mezhebinde mülkiyetin bedeli olana mehir verildiğinden nafaka gerekmez. Bir mülkiyette iki bedel birleşmez.
  • 37.  Ancak tam tersi olduğu durumda yani kadının büyük erkeğin küçük olması, erkeğin cinsel organının olmaması, cinsel organının küçük olması gibi mazeretler sebebiyle erkeğin cinsel ilişkiye muktedir olamadığı durumlarda yine kadının nafakasını vermesi gerekir. Çünkü kadın kendisini teslim etmiştir. Kusur kocadan kaynaklanmıştır. Kendisi veya velisi erkeğin malından kadına nafakasını verir.  Kadın hasta olup kendisinden istifade edilemediği duruma gelince burada âlimler arasında ihtilaf vardır. İ. Azam ve İmam Muhammed‟e göre koca mutlak olarak kadının nafakasını vermelidir. Hastalık ister zifaftan önce kadının babasının evinde olsun isterse zifaftan sonra kocasının evinde olsun erkek kadına nafaka vermek zorundadır. Ancak hastalık zifaftan önce babasının evinde olmuşsa kadının babası kadını kocasının evine göndermekten alıkoyamaz. Ebu. Yusuf‟a göre ise hastalık zifaftan önce babasının evinde olmuşsa, erkeğin bu durumda kadına nafaka vermesi gerekmez. Zifaftan sonra koca evinde olmuşsa, kadını babasının evine gönderirse nafaka gerekmez, kadını göndermeyip kendi yanında tutarsa nafaka gerekir.  Son dönem âlimlerinden olan Ömer Nasuhi Bilmen de bu son görüşe yakın bir görüşü benimsemiştir. “Kadın zifaftan önce hasta olduğu durumda, kadına nafaka gerekmez.” demiştir.
  • 38.  D. Şer’i Bir Özür Olmadan Veya Kocadan Kaynaklanan Bir Durum Hariç Erkeğin Kadını Tutma Hakkı Kaybolmamalı.  Bir kısım durumlarda vardır ki şeriat bunları kadına hak olarak vermiştir. Bu durumlarda da erkek kadına nafaka vermek zorundadır. Farz ibadetlerini yapması, babasının evine ziyarete gitmesi, gibi şeriatın cevaz verdiği durumlar hariç kadın kendini kocasından engelleyemez. Kocasından izin almadan evden çıkamaz. Kocanın kadını çağırdığı evin olmaması, kocanın kendisinin emin olmaması, mehiri muaccel‟in verilmemiş olması kocanın hakkını engelleyen şer‟i cevazlardandır Bu gibi durumlarda da kadın kocasından kendisini engellediği takdirde bile koca kadına nafaka vermek zorundadır. Çünkü bunları şeriat kadına hak olarak vermiştir. Erkek kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiştir. Kadının bunda bir kusuru yoktur. Erkeğin yaptığı bir kusur sebebi ile de kadının cezalandırılması, hakkının verilmemesi düşünülemez.
  • 39.  Bazı durumlarda da kocadan kaynaklanan bir kusur sebebiyle kadın kocasından kendisini engelleyebilir. Kadının kocasının borcu için hapsedilmesi, erkeğin küçük olması, erkeğin ilişkiye giremeyecek derecede hasta olması, erkeğin zekerinin olmaması, erkeğin yolcu olması, erkeğin hapsedilmesi gibi kocanın kendisinden kaynaklanan kusurlar sebebiyle de kadının nafakası düşmez. Erkek bu durumlarda kadına nafaka vermek zorundadır. Çünkü kusur kadından değil erkekten kaynaklanmıştır.  Ancak bir kısım durumlarda vardır ki kusur ne kadından ne de kocadan kaynaklanmıştır. Bu durumlarda da yine erkeğin kadına nafaka ödemesi gerekmez. Kadının gasp edilmesi, kaçırılması, bir başka şahsın suçu sebebiyle hapsedilmiş veya zorla hapsedilmiş ise bu durumlarda da yine kadın nafaka alamaz. Çünkü erkeğin sorumluluğundan çıkmış erkeğin istimta hakkı ortadan kalkmıştır.
  • 40. KADINDAN NAFAKANIN KALKMASI  Kadının nafakası aşağıdaki durumlarda kalkar.  A. Hâkim kararı veya karşılıklı anlaşma olmadan zamanın geçmiş olması. Hanefi mezhebine göre nafaka vacip olduktan sonra zimmette borç haline gelmeden önce zaman aşımı ile düşer. Ancak hâkim karırı olduktan sonra veya aralarında belli bir anlaşma olup erkeğin zimmetine yerleştiği durumlarda zaman aşımı ile nafaka düşmez. Malikiler ve diğer mezheplere göre ise zaman aşımı nafakayı düşürmez. Kadın kocasından birikmiş nafakasını ister. Akraba nafakaları ise zaman aşımı ile düşer İleride de değinileceği üzere zaman geçmiş ise ona da ihtiyaç kalmadı demektir.  B. Geçmiş nafakadan ibra etmekle nafaka düşer. Geçmiş nafaka ancak ibra ve hibe ile kalkar. Ancak gelecekteki nafaka ibra ve hibe ile kalkmaz. Çünkü eşin nafakası zamana bağlı olarak azar azar vacip olur. Ondan ibra etmek ise vücûbundan önce bir vacibi düşürmeye benzer ki bu caiz değildir.  C. Eşlerden birinin ölümü ile de nafaka düşer. Erkek nafakayı vermeden ölse kadın onun malından nafakayı alamaz. Kadın ölse kadının varisleri de onun nafakasını kocasından alamaz.
  • 41.  D. Kadının nüşuzu nafakayı düşüren diğer bir sebeptir. Bu durum kadının evlilik akdinin gereği olarak kocasına karşı sorumlu olduğu yükümlülükleri yerine getirmemesi halidir. Özürsüz olarak kadın kocasının kendisine dokunmasını menetse bile bu nüşuz sayılır. Ve nafaka düşer. Çünkü erkeğin maksadı belki ilişki öncesi hazırlıktır. Kadının nafakayı alması erkeğin ondan faydalanmasının mukabilidir. Kadın kocasını bundan engellediği zaman istimta hakkı da ortadan kalkmış olacaktır ki bu da nafakanın kalkmasının sebebidir. Ancak kadında ciddi şekilde hastalık olsa, bundan dolayı ilişkiden kaçınsa nafaka düşmez.  Kadının kocasından izin almadan evinden çıkması, izinsiz sefere çıkması, izinsiz hac ihramına girmesi nüşuz sayılır. Ancak evin yıkılması gibi zaruri bir durum sebebiyle veya babasını ziyaret ve hasta görme gibi meşru mazeretler olduğu durumda kadının nafakası düşmez erkeğin nafakayı ödemesi gerekir.  E. Karı-koca arasındaki din farkı karı-koca nafakasını etkilemez  Karı-kocanın birbirlerinden farklı dinlere sahip olmaları kocanın nafaka borçlusu olmasını etkilemez. Müslüman koca Müslüman olmayan karısının, gayri Müslim kocada ayrı dinden olan karısını nafakasını vermek zorundadır.  Müslüman kocanın birden fazla eşi olması ve birinin Müslüman diğerlerinin farklı dinden olmaları suretiyle aralarında nafaka farkı olamaz. Nafakaları din farkı sebebiyle ne artırılabilir nede azaltılabilir. Her birinin nafakaları bir birine eşit şekilde belirlenmek zorundadır.
  • 42. İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu evlilik nafakasında -fakir, gâib veya hasta bile olsa- kocanın nafaka borçlusu, kadının -zengin de olsa- nafaka alacaklısı olduğu noktasında ittifak etmiş­tir. Zahirî hukukçusu İbn Hazm‟a göre zen-gin olan kadın kocasının nafakasını temin etmekle yükümlüdür (el~Muhalla, X, 92). Evlilik nafakası alacak hükümlerine tâ­bidir. Mâliki, Şafiî ve Zahirî mezheplerine göre evlilik nafakasının borç mahiyetini ka­zanması için nafaka miktarının eşlerce ve­ya mahkemece belirlenmiş olması gerek­mez, kadın nafaka alacaklısı sıfatını ikti­sap ettiği andan itibaren nafaka kocanın borcu haline gelir. Hanefî, Hanbelî ve Zeydi mezheplerine göre miktarı belirlenmemiş nafaka alacak vasfını kazanmadığından ko­canın zimmetinde borç haline gelmez
  • 43. 2. GARABET SEBEBİYLE NAFAKA(USUL-FÜRU VE CİVAR HISIMLAR NAFAKASI)  İslam hukukunda kişilere ferdi sorumluluklar yanında, içtimai, sosyal bir takım sorumluluklar da yüklemiştir. Yardıma muhtaç veya yardım yapılmadığı takdirde zarurete düşecek kişiye diğer kişilerin imkânları nispetinde yardımda bulunması her ne kadar ahlak kurallarının emrettiği bir durum ise de, bu kurallara uyulmadığı takdirde hukukun buna bir müdahalesi de söz konusu değildir. Bu tür prensiplere riayetsizlik toplumun menfaatini zedeleyecek ve toplumun düzenini bozacak bir duruma geldiğinde hukuk bunları himayesine almakta bu kuralların uygulanmasını temin etmektedir.  Yardım edilmediği takdirde zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayıp sıkıntıya ve dara düşecek olan sıradan birisi değil de hukuksal anlamda aramızda bağ bulunan bir yakınımız ise, ona yardım etmememiz toplum nizamını bozacak, sosyal dengeyi zedeleyecektir. İşte böyle bir durumda hukuk devreye girecek ve her ne kadar ahlaki yönü ağır basan bir konu olsa da bu meseledeki yükümlülüğü bize yükleyecektir.
  • 44.  İşte bu durum da yakınlar arasındaki yardım ilişkisi hukuk ile ahlakın birbirlerini destekledikleri başlıca müesseselerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile fertleri arasında (burada kastedilen en geniş manadaki ailedir.) olması gereken yardım ilişkisi, sosyal dayanışma; birinin dara, sıkıntıya düşmesi halinde diğerinin onun yardımına koşması ahlaki bir sorumluluk gibi gözükmekle birlikte hukukun tayin ettiği yakın akrabalar arasında olunca kanuni bir borç olma özelliği kazanacaktır.  Özel hukuku alakadar eden onun tarafından müeyyidelendirilen bu kanuni borç, bir aile yardım müessesesi olarak mütalaa edilmelidir. Nafaka borcu; bir şahsın, hukukun tayin ettiği derecedeki yakınına, zarurette bulunduğu, bu zaruretten kendi imkânları ile kurtulamadığı takdirde yaşaması için lüzumlu yardımı temin etmesidir.  İslam hukukunda yiyecek, içecek, giyim ve mesken giderleri olarak kapsamı tayin edilmiş bulunan nafaka, karı-koca arasında evlilik birliğinin varlığına dayandırıldığı gibi, aralarında kan hısımlığı bulunanlar bakımından da nesebe dayandırılmıştır. Bu bakımdan İslam hukukunda muhtaç kişilerin nafaka ihtiyaçlarının giderilmesi, hısımlarına terettüp eden mali bir vecibedir. Bu hukuki statünün temeli ise taraflar arasındaki nesep ilişkisine bağlıdır.
  • 45. Usulün fürûdan nafaka alabilmesi için fakir olması şarttır. Bu hususta İslâm hukukçuları görüş birliği içindedir. Bazı fakihler ayrıca çalışıp kazanma gücünden de mahrum olması gerektiğini ifade eder; ancak fakirliği yeterli bulan görüş İslâm hukukunun genel prensiplerine daha uygundur
  • 46. 3. MÜLKİYET NAFAKASI  Nafaka görevi insana bağlı olan, köle, hayvan, bitki, evler ve arazileri kapsayan geniş bir kavramdır. İslam hukukunda malın zayi ve ziyan edilmesi haramdır. Cumhur ekinin, ağaçların susuz ve bakımsız, evleri ve arazileri de tamirsiz bırakmayı ve harap etmeyi mekruh görmüşlerdir. Zaten mal, vakıf veya kasır’a ait ise, o zaman harcama yapmak vacip olur.  İslam hukukuna göre mülkiyet kavramı, “Muhafaza altına alınabilen ve mutad şekilde İslama aykırı olmadan kendisinden faydalanılan her şeydir.” Buna göre Müslümanlar için mal olabilecek şeylerde İslamî meşruiyet, muhafaza altına alınabilirlik ve mutad şekilde kendisinden yararlanabilmenin mümkün olması gerekmektedir. Meşru yollarla bir mala sahip olan kişiye ve malın maliki veya sahibi, o mala da şahsın malı veya mülkü; malı ile kişi arasındaki bu bağa da mülkiyet denmiştir.
  • 47.  Cansız ve canlı malların inşa, yapılış ve yaşayışlarındaki gayelerin gerçekleşebilmesi için, zaman zaman kendilerine masraf yapılması gerekmektedir. Meyve veren ve gelir getiren ağaç, vs. gibi ziraî mallarla, gereğinde tamir ve bakımları için harcama gerektiren ev, otomobil veya kendilerine devamlı masraf yapılması istenen hayvanlar için gerekli her türlü nakdi veya ayni harcamalar, İslam hukukunda “nafaka” olarak değerlendirilmiştir.  Bu girişten sonra çalışmamızda mülkiyet nafakası bağlamında önce cansızların nafakasını sonrada canlıların nafakasını ele alıp inceleyelim.
  • 48. a. CANSIZLARIN NAFAKASI  İslam hukukunda cansızların nafakası müelliflerce incelenmiş bu konu ile ilgili bahisler açılmıştır. Mesela bir meyve bahçesi, ev, araba vs. gibi cansız malların tabi olduğu hükümler alış-veriş, rehin, kira, vakıf, ariye gibi konular incelenirken teferruatlı bir şekilde ele alınmıştır. Ancak bunların masrafları yani nafakaları ile ilgili mevzular hukukî prensipler bakımından birbirlerine benzerlik göstermektedir ve şu şekilde özetlenmesi mümkündür.  Cansız malların mülkiyet statüsü, şahsi veya müşterek mülkiyete konu oluşlarına göre farklılık gösterir ise de, burada bunların nafakalarını temin etmek maldan menfaat elde eden kimseye gereken bir borçtur.
  • 49.  Cansız mallar tek kişinin mülkiyetinde iseler, bu eşyanın nafakası, mülkiyeti altında bulunan kimsenin üzerine borç olduğunda âlimler ittifak halindedirler. Ancak bu kişi mülkiyeti altında bulundurduğu malların nafakalarını temin etmekten kaçınırsa, Zahiri ve bir kısım Caferilere göre bu kişiye hukukun müdahale ederek gerekli harcamayı yapması istenir. Cumhurun görüşüne göre ise, hukukun bu kişiye müdahale hakkı olmamakla birlikte bu eşyaların masraflarını karşılamak kişinin diyaneten borcudur. Müşterek malların nafakasını ödemek ise müşterek olan maldan istifade edenlerin istifade ettikleri oranda aralarında müşterektir. Ortaklardan birisi bu malın nafakasını temin etmekten kaçınsa, eğer bu mal bölünebilen bir mal ise bölünür ve herkes kendi mülkiyetine giren kısmından sorumlu olur. Bu kişi nafakaya iştirake zorlanamaz. Ancak nafakaya iştirak edinceye kadar bundan istifade hakkı kaybolur. Eğer nafakası karşılanacak olan müşterek mal, bölünemeyen cinsten ise, bu durumda nafakaya iştiraki için zorlanır. İştirakten kaçınan ortağın nafakasını diğeri ödese ona rucu edip geri alma hakkı vardır.
  • 50. b. CANLILARIN NAFAKASI  1. Hayvanlar  Nafaka konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise, hayvanların nafakalarıdır. İslam dini kişilerin mülkiyetinde bulunan hayvanların bakım ve masraflarını temin etmeyi kendisinden istifade eden kişi üzerine bir sorumluluk olarak yüklemiştir. Hayvanların barınakları, yiyecekleri, gerekeli bakım masrafları nafakanın kapsamı içerisindedir. Hz. Peygamber (s. a. v) hayvanlara kötü davranılmasını yasaklamış, hayvanlara yapılan bakım ve masraftan dolayı ve güzel davranıştan dolayı sevap kazanılacağını belirtmiş, bir kediye kötü muamelede bulunduğu gerekçesi ile bir kadının cehennemlik olduğunu beyan etmiştir.  Bir kimse mülkiyeti altında bulunan hayvanının nafakasını teminden kaçınırsa Hanefiler ve Malikilerden İbni Rüşd‟e göre bu kişiye mahkemenin müdahale hakkı yoktur. Çünkü hayvanlar istihkak ehli değildir. Ancak her ne kadar mahkemenin müdahale hakkı yoksa da bu, kişinin diyaneten borcudur.  Hanefiler dışındaki İslam Hukukçularının çoğuna göre ve Hanefilerden de Ebu Yusuf‟a göre; mahkeme hayvanına infaktan kaçınan kimseyi buna mecbur eder ve kendince yaptırım uygular.
  • 51.  2. Köleler ve Cariyeler  İslam hukuku kitaplarında özel bahislere konu olan köle ve cariyeler, nafaka açısından mülkiyet nafakası kapsamında değerlendirilmektedir. İslam Hukukuna göre köle nafakasının meşruiyeti, kitap, sünnet, icma ve akıldır.  Nisa Suresi 39. Ayeti Kerimede kölelere karşı ihsanda bulunulması emredilmiş, Hz. Peygamber (s. a. v) ise şöyle buyurmuştur: “Köleleriniz kardeşleriniz ve hizmetçilerinizdir. Onlara yediğinizden yedirin. Giydiğinizden giydirin. Güçlerini aşan sorumlulukları onlara yüklemeyin. Eğer böyle yaparsanız da onlara yardım edin.”  Hz. Peygamber (s. a. v)‟den itibaren bütün devirlerde Müslümanlar, kölelerin nafakalarının sahipleri tarafından karşılanması konusunda icma etmişlerdir.  Aklen de düşünüldüğünde sahibince nafakası temin edilmediğinde kölenin sağ kalabilmesinin imkân dışı olduğu görülecektir. Zira köle hem kendisi bizzat, hem de kazancı efendisine aittir. Bu durumda menfaatinden istifade edenin külfetine de katlanması gerekmektedir.  Kölenin nafakası kendisine kifayet edip yetecek miktarda olmalıdır. Kölenin yiyeceği, içeceği, meskeni, bazı âlimlere göre -eğer köle isterse- evlendirilmesi mülkiyet sahibince karşılanması gereken mülkiyet nafakasının şümulüdür. Yine bu nafaka masrafları karşılanırken ne çok düşük ne çok yüksek seviyede olmamalı, orta hallisinden yörenin örfüne göre temin edilmelidir.
  • 52. SONUÇ  Arapça bir kelime olan nafaka, İslam Hukukunda, “canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri ve cansızlardan istifade imkânının devamı için lüzumlu harcamalar” manasında kullanılmıştır. Kelimenin lügat ve ıstılah manası arasında ciddi bir ilişki bulunduğu tespit edilmiştir.  Nafakanın kapsamına genel olarak iaşe, gıda, giyim, mesken, ev için gerekli olan eşyalar, küçüklerin bakım ve terbiye(hidane) ücreti, duruma göre hizmetçi masrafları, gerektiğinde tedavi masrafları, ihtiyaç duyulması halinde usulün evlendirilmesi, teçhiz ve tekfin masrafları girmektedir. Yukarıda sayılan nafaka maddelerinden iaşe, gıda, giyim, mesken ve ev için lüzumlu eşyalar İslam hukukçuları arasında genel kabul görmekle birlikte diğerleri konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Günümüz şartlarında hizmetçinin nafaka kapsamına alınması için, hizmetçi başlığı adı altında açıkladığımız üzere şartların yerine gelmesi gerekmektedir. Fakihlerin çoğu tedavi giderlerini nafaka kapsamında saymamış olsalar da, kanaatimizce günümüz şartlarında nafaka kapsamında değerlendirilmesi daha uygun olur.  Çalışmamızda medeni hukuka da zaman zaman değinerek, iki hukuk arasında karşılaştırmalar yapmaya çalıştık. Medeni hukukta da nafakanın kapsamına, iaşe, giyim, mesken, zorunlu ev eşyaları, tedavi harcamaları, küçüklerin tahsil ve terbiye masrafları girmektedir.  İslam hukukunda nafaka sebebi, zevciyet, garabet ve mülkiyettir. Zevciyet sebebiyle nafaka alacaklısı olan eş, garabet sebebiyle nafaka alacaklısı olan usul, füru ve civar hısımlar, mülkiyet sebebiyle nafaka alacaklısı olanlar ise, köleler, hayvanlar ve cansız eşyalardır.
  • 53.  Türk medeni hukukunda ise, nafaka sebepleri, evlilik, hısımlık ve akdî münasebettir. Aynı şekilde medeni hukuk İslam hukukundan faklı olarak evlat edinenle evlatlık arasında da nafaka müessesesini işletmiştir.  Kaynakları Kitap, sünnet, icma ve akıl ile sabit olan zevciyet nafakası, kendisinden istifade edilme imkânı olan kadının, sahih evlilikle kocasına bizzat veya hükmen kendisini teslim etmesi ile sübut bulur. Aynı şekilde şer’i hak olmadan veya kocadan kaynaklanan bir kusurla erkeğin kadını tutma hakkı kaybolmadığı müddetçe de aralarındaki nafaka hükümleri devam eder.  Evlilik nafakasının sorumlusu yalnızca kocadır ve bu konuda ona kimse ortak olmaz. Kadının kocasına nafaka anlamında bir sorumluluğu yoktur. Medeni hukukta ise nafaka sorumluluğu taraflar arasında müşterektir. Zor durumda kalan kocaya kadın yardım etmek mecburiyetindedir.  Nafaka sorumlusu olan kocanın bu görevi yerine getirmekten kaçınması veya gaip olması durumunda mahkemenin olaya müdahale hakkı vardır. Mahkeme kadının ve çocukların mağdur edilmemesi için gerekli tedbirleri almak durumundadır.  İslam hukukunda kadının kocasından -hangi sebeple olursa olsun- ayrılması durumunda beklemesi gereken bir iddet dönemi vardır. Eğer boşanmaya kadın sebep olmuş ve bu sebep de hukuka uygun değilse veya ayrılık ölümle gerçekleşmiş ise kadın nafaka alamaz. Bunun dışındaki durumlarda kadın, iddet müddeti içerisinde nafakasını kocasından alma hakkına sahiptir.  Medeni hukukta ise, iddet nafakası olmamakla birlikte bunun benzeri sayılan tedbir nafakası vardır. Bunun gereği olarak, evlilik bağının hukuki anlamda sonuçlanmasına kadar kadının ayrı yaşama hakkı vardır. Bu süre içerisinde kadının ve çocukların bakım ve ihtiyaçlarının giderilmesi kocasının görevidir.
  • 54.  Bağlayıcılığı Kitap, sünnet, icma ve akıl olan hısımlık nafakası ise, taraflardan birinin nafakaya ihtiyaç duyması halinde nafakanın takdir edilmesi ile başlar. Taraflardan birinin ölmesi veya nafaka alacaklısının durumunun düzelmesi, erkek çocuğun ergenlik çağına erişmesi, kız çocuğun evlenmesi, nafaka borçlusunun malî durumunun kötüye gitmesi, kazanma imkânının ortadan kalkması gibi sebeplerle son bulur.  Usulden füruun nafaka isteyebilmesi için fakirliğin yanında gelir temininden aciz olması da cumhurum kabul ettiği görüştür. Ancak fürudan usulün nafaka istemesi için, sadece fakirlik yeterli sebep sayılmıştır.  Mahrem olan civar hısımlar arasında mirasçılık ehliyetinin bulunması, nafaka alacaklısının fakir olması yanında gelir temininden aciz olması, nafaka sorumlusunun ise, bu görevi yerine getirecek mali gücünün olması durumunda nafaka hukuku cereyan edecektir.  Hısımlık nafakası konusunda Maliki mezhebi en dar çerçeveyi çizmiş, konuyu ana- baba ve çocuklar ile sınırlamıştır. Şafii ve Caferiler, sadece usul ve füru hısımları bu nafakaya dâhil etmişlerdir. Hanefiler, bu alana usul- füru ve mahrem kan hısımlarını dâhil etmişlerdir. Hanbelî ve Zeydiler ise, mirasçılık ehliyetini ölçü kabul etmişlerdir.  Mülkiyet nafakası ise, cansız eşyaların bakım ve tamirlerinin yapılması ve mülkiyeti altında bulunan köle ve hayvanların uygun ortam ve şartlarda yaşamlarını temin için yapılan harcamaları kapsamaktadır.