SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 12
Downloaden Sie, um offline zu lesen
2023
Erdem Şeneroğlu
Mavi Üçgen Danışmanlık Hizmetleri
06.02.2023
Demokrasiye çeyrek kala...
“Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini
kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar.
Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda
olduklarını bilmelidirler.” Mustafa Kemal Atatürk
ünyayı 20. yüzyıldan daha iyi bir gelecek beklemek insanlığın hakkıdır. Demokratik rejimlere geçiş
dünya çapında artıyor, uluslararası üretim, ticaret ve finans ağı genişliyor, Avrupa entegrasyonunda
genişleme ve derinleşme süreci başarıyla yürütülüyor desek de batı ve batı-dışı toplumların ekseriyetinde
refah ve özgürlük düzeyi yükseliyor. Zaman akışı içinde, liberal demokrasinin bir kriz yaşadığı gerçeğini
görebiliyoruz. Demokratik kriz kendisini dünyanın pek çok yerinde farklı biçimlerde göstermekte
olduğunu, kimi bölgesel yerlerde çeşitli hak erozyonları biçiminde yaşanan kriz, Rusya ve Çin gibi
devletlerde sert bir otoriterleşmeler göstermekteydi. 1990’larda sosyalizmden liberal demokrasiye
geçmiş ülkelerde ise sağ popülizm ve güçlenen otokrasiler şeklinde yaşandığını, diyebiliriz ki korkutacak
şekilde gelişmelerini izlemekteyiz. Bu tehlikeyi ilk gören diyebileceğimiz “Amerikalı diplomat Richard
Holbroke Bosna’da tahrip edilmiş ülkeyi kurtarmayı amaçlayan 1996 Eylül seçimleri öncesinde ciddi bir
problemin farkına vardı: Varsayalım ki ‘seçim hür ve adil oldu’ ve barış ve yeniden bütünleşmeye açıkça
karşı olan ırkçılar, faşistler ve ayrılıkçılar seçildi. İşte dilemma*1
budur. Gerçekten de sadece eski
Yugoslavya'da değil, tüm dünyada giderek daha fazla. Genellikle referandumlarla yeniden seçilen veya
onaylanan demokratik olarak seçilmiş rejimler, rutin olarak anayasal yetki sınırlarını görmezden geliyor
ve vatandaşlarını temel hak ve özgürlüklerden mahrum bırakıyor”. (ZAKARİA, Fareed 1997)
Zeynep Koçak’ın P24 Blog Bağımsız Gazetecilik Platformunda ki 25 Nisan 2017 de ki ‘Avrupa Birliği ve
illiberal demokrasiler’ isimli yazısında Fransız stratejist, yazar, İstanbul da konferans vermiş ve
Türkiye'de, siyasal İslam’ın iflası isimli kitabı ile bilinen Olivier Roy, bizimki gibi demokrasilere “İlliberal
demokrasi” adı verildiğini söyler.” “Liderin seçilerek yönetime geldiği, hâlâ bir anayasanın mevcut olduğu
fakat artık liberal olmayan bir demokrasiden bahsediyoruz. Basın özgürlüğü kontrol altında, yargı kontrol
altında ve liberal bir devletin temeli olan kuvvetler ayrılığı artık yok. Oysa yasama, yürütme ve yargı
arasında bir kuvvetler ayrılığı ve basın özgürlüğü mevcut olmalıydı.” (KOÇAK, Zeynep 2017) demekte.
İlliberal Demokrasi nedir? Diye baktığımızda: “İlliberal demokrasinin diğer isimleri “kısmî” ya da “düşük
yoğunluklu” demokrasi. Bazılarına göreyse, “boş demokrasi” ya da “hibrid bir rejim” (Vikipedi, özgür
ansiklopedi) diye isimlendirildiklerini görmekteyiz. İlliberal demokrasi terimini ilk kez Hintli-
Amerikalı bir gazeteci, siyaset bilimci, yorumcu ve yazar. Fareed Zakaria (www.fareedzakaria.com)
1997’de yazdığı “İlliberal Demokrasinin Yükselişi” makalesinde kullandı.
Demokratik olmayan ve otoriter rejimlerdeki hükümetler, doğal olarak liberal demokrasinin tanımını
kendi kişisel güçlerine kadar genişletmeye ve onu meşru bir seçenek olarak sunmaya çalışırlar.
Demokrasi
Demokrasi, dünya üzerinde yaşayan tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını
şekillendirmede, eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Genellikle devlet yönetim biçimi
olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları bazı diğer sivil kurum
ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir.
İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi
akademisyeni olan Ersin Kalaycıoğlu, Sarkac.org Web sitesinde 08 Kasım 2017 tarihinde yayınlanan
*1
TDK: ‘ikilem’, ya da karmaşa ve karışıklık
D
‘Siyasal Sistem ve Rejim Nedir?’ yazısında; Demokrasinin üç temel yapıya ayrıldığını bunların:
Parlamenter Demokrasiler, Başkanlık ve Yarı-Başkanlık Demokrasiler diye isimlendirildiğini söylemekte.
Aynı yazısının devamında şunları anlatır. Parlamenter demokrasilerde iki farklı yapılanmanın var olduğu
izah eder. Bunlar nedir dediğimizde: Çoğunlukçu (Majoritarian) Parlamenter Demokrasiler, Temsili /
Çoğulcu (Representative / Pluralist) Parlamenter Demokrasiler.
Bu tiplerin hiçbirinin özellikleri hayattaki görgül (ampirik) örnekleriyle tıpa tıp benzeşmez; benzeşmesi
de gerekmez. Bunlardan birisine en ziyade benzeyen hükümet işleyişine siyaset biliminde yukarıda
sayılan rejim tiplerinden birisinin adı uygun görülür. Örnek vermek gerekirse, İsviçre Çoğulcu Demokrasi,
Britanya Çoğunlukçu Demokrasi, Fransa Yarı-Başkanlık, Amerika Birleşik Devletleri de Başkanlık rejimi
olarak anılırlar.
Herodot'un yaşadığı zamanlardan beridir, demokrasi, en başta ve her şeyden önemli olarak, halkın
yönetimi anlamına gelmiştir. “Bunun ardından MÖ 500 yılları civarında, muhtelif yerlerde uygun koşullar
yeniden ortaya çıktı ve az sayıda küçük topluluk önemli ölçüde yönetim kararlarına katılım imkânı veren
yönetir sistemleri oluşturmaya başladı. Denebilir ki, ilkel demokrasi daha gelişmiş bir halde, yeniden icat
edildi. En önemli gelişmeler, üçü Akdeniz'de, geri kalanı Kuzey Avrupa'da olmak üzere, Avrupa'da ortaya
çıktı.” (DAHL Robert A. 2021) Dahl’ın ‘Demokrasi Üzerine’ kitabında 1850 ile 1995 yılları arasında sadece
erkeklerin ya da bütün vatandaşların oy kullandığı demokratik ülkelerde ki demokratik ülke sayısını
gösteren tabloyu da şaşkınlık ve buruklukla görebiliriz. 1860 yılında 37 ülkeden, demokratik ülke sayısı 1
ülke var. Aradan 130 yıl geçmiş, 1990 yılında 192 ülkeden, demokratik ülke sayısı 65 ülke olduğunu
görmekteyiz.
Amerikalı bir devlet adamı ve bağımsızlık bildirisini hazırlayanı olan Madison, demokrasi için, "tam bir
demokrasi derken hükümeti bir araya gelip bizzat yöneten az sayıda bireyden oluşan bir topluluk" ve
"cumhuriyet derken de Bir temsil sisteminin var olduğu hükümet" olarak söylemektedir.
Birçok siyasi bilimci ve hukukçular tarafından ifade edildiğine göre; bir hükümetleri seçme süreci olarak
görülen demokrasi şimdi sosyal bilimciler tarafından yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Abraham Lincoln demokrasiyi “halk tarafından, halk için, halkın yönetimi” olarak tanımlamıştı. Günümüz
demokrasilerinde durum böyle mi? Ünlü bir faşizm tarihi uzmanı olan Emilio Gentile, şimdi halkın ancak
bir sahne demokrasisinde küçük bir rol alabildiğini iddia ediyor. Oy verme sahnesine sıra gelince halk
sahneye çıkarılıyor, sonra hemen sahneden indiriliyor. Bu nedenle, partiler ve hükümetler oligarşisi,
siyaset sınıfı içinde yolsuzluk, liderlerin demagojileri, halkın ilgisizliği, kamuoyu manipülasyonları,
reklama dönüşen siyasal kültürün bozulması öne çıkıyor. O çok övülen temsilî demokrasi ve halkın
egemenliği birçok yerde sahne demokrasisine dönüşmüş durumda. Günümüz demokrasilerinin bu
özellikleri salt içinde bulunduğumuz dönemin koşullarının bir sonucu mu? Gentile, bu özelliklerin
demokraside doğuştan var olduğunu gösterip, bunlara karşı mücadelenin demokrasiyi esas diri tutan
etmen olduğuna işaret ediyor.
1939 Eylül 'de Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesiyle başladığı ve İngiltere, Fransa bu işgale Almanya'ya
savaş ilan ederek karşılık vermesi ile devam etmiştir. 1945 yılında sonlanması dönemi, dünyanın zor
günlerin yaşanması, insan ve mal kayıplarının sonuçların da yeni düzenlerin çıkması ve gelişmelerine yol
açmıştır.
Türkiye’de ‘İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasın da tek partili, tek liderin tüm yetkilere sahip
olduğu faşist rejimler olduğu dönemin de başlamış ve savaşın sonunda yenilmişlerdi. ABD, İngiltere ve
Fransa gibi çok partili demokrat devletler ve diğer taraf ise Sovyetler Birliği gibi tek partili sosyalist
devletler olarak savaştan galip çıktılar.
Savaş sonrası yeni dünya düzeni evresi kurulması başladı. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu
50 müttefik devlet, 25 Nisan 1945 tarihinde San Francisco'da bir araya gelerek 111 maddeden oluşan
Birleşmiş Milletler Antlaşması'na son şeklini verdiler. 25 Nisan 1945 tarihinde de Birleşmiş Milletler ‘in
kurulmasıyla sonuçlandı.
1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) içinden ayrılan 4 milletvekilinin Demokrat Parti’yi (DP)
kurmasıyla sonuçlanmıştır. 1946 yılında gerçekleştirilen seçimlerde, ilk kez bir muhalif siyasi parti,
mecliste temsil imkânı bulmuştur. Herhangi bir engelin olmadığı 1950 seçimlerinde ise DP iktidara
gelmiştir. DP’nin iktidara gelişi, tek parti iktidarını sona erdirmiş ve böylece çok partili hayata geçilmiştir.
Türkiye de ki çoklu parti yaşantısını en gerçekçi anlatımını, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim üyesi İlkay
Sunar’ın ‘Demokrat Parti ve Popülizm’ makalesin de anlattıklarına bakarsak kısaca bize, şunları
aktarmakta. ‘1950 seçimleri kazanan Demokrat Parti, özellikle 1953 yılında ki temel politikalarını, 1950-
54 yılları döneminde ulaşım, haberleşme, bayındırlık gibi fizikî altyapı yatırımlarına ile makine, traktör
gibi modern tarımsal teknoloji ithalâtına ağırlık vermişti. Bu dönemde içinde ucuz kredi ve yüksek fiyat
politikaları ile beslenen tarımsal ürünlerin ihracatından kaynaklanan hızlı bir iktisadi büyüme
sağlanmıştır’. (Sunar, İ. 1985) Seçimlerin dört yılında başarılarını hızlı büyümesi yanında, piyasaya yönelik
üretimin artması, sermaye birikiminin (özellikle ticarî) hızlanması, ekonomide dinamik bir hareketlilik ve
bütünleşme sürecinin başlamış olması gözlenmekte olduğunu söyleyebiliriz. 1953 yılı sonundan itibaren,
tarımsal ihracat ürünlerine talebin azalması ile dış ticaret açık vermeye başladığı ve iktidarda ki Demokrat
Parti tekrar ithalât kısıtlamasına giderek, yüksek gümrük vergileri içeren himayeci önlemler almasına
sebebiyet vermiştir.
Demokrat Parti 1954'ten sonra tıkanan tarımsal yatırım ve ihracat karşısında, biriken ticari sermayeyi içe
dönük ithal ikameci bir sanayileşmeye doğru yönlenmiştir. Tarıma dayalı dokuma ve gıda gibi dallarda
sanayi yatırımları artarken, hammadde ve ara maddelerin ithalâtına dayanan hafif tüketim maddelerinin
üretiminden çekilmeye başlanmıştır. Demokrat Parti'nin teşvikine rağmen, çok sınırlı yabancı sermaye
sermeye girişi sağlamayabildi. Bu nedenle de ithalâtı karşılayacak kaynaklar, yabancı sermaye
yatırımlarına değil, geniş ölçüde dış borçlanma yoluyla alınan uzun ve kısa vadeli kredilere dayandırmak
zorunluluğu doğmuştu. Alınmış olan krediler, plansız yatırım politikaları, yüksek devlet sübvansiyonları
sonucunda yaratılan yüksek talebi desteklemekten başka işe yaramamıştır. Artan ödeme güçlükleri ve
enflasyonist baskılar Demokrat Parti'yi nihayet 1958 yılında stabilizasyon*2
fiyatları sabitleme önlemleri
almaya zorlamıştır. Alınan kredilerin plansız kullanılması sonunda, 1958 alınan önlemlerinin iç pazara
dönük ithal ikameci sanayileşme sürecinin sonu anlamına gelmediğini ve iyileştirmediğini söyleyebiliriz.
Bu süreç, özellikle 1960’dan sonra Devlet Planlama Teşkilatının kurulmasından sonra daha düzenli ve
planlı bir şekilde devam etmiştir.
Türkiye’nin çok büyük sorunlarla karşı karşıya bulunduğu bir zamanda (1970-1980) bile ülkenin iki büyük
siyasi partisinin birlikte bir hükümet kurmaya yanaşmamaları, Türkiye’nin siyasal kültüründeki en önemli
uzlaşmazlık örneği olarak tarihe geçti. 1977-1979 yılları arasında ki seçimlerde, AP’nin CHP ile ortak bir
koalisyona yaklaşmaması büyük ölçüde kendisi dışındaki MSP (24) ile MHP’ (16) nın sandalye sayısıyla
hükümeti kurmak için yeterli çoğunluğa (226 sandalye) (TBMM millet vekili sayısı toplamı 450 sandalye) sahip
olmasıydı.
Bu yapıya sahip olan iki büyük parti başkanlarının bir araya gelerek 1970 yıllarının başlarından beri
istikrarsızlıkları giderme yollarını bularak giderme yerine, kolay yolları seçmeleri ülkeyi 12 Eylül 1980
darbesi ile yüzleşmesi ile sonuçlandı. Türkiye’yi de demokrasi çizginde ki düzensizliğine atmış oldular.
*2
Stabilizasyon: TDK İstikrar, Ekonomide Hükümetin veya işletmelerin çeşitli mal ve hizmetlerin fiyatlarını
sabitlemesidir. Otoriteler bu politika ile arz ve talebi etkileyerek sabit bir fiyat devam ettirebilmektedirler.
O yıllardan günümüze kadar aynı vatandaşların çoğunluğunun sıkıntıları bitmemişti. Takriben aradan kırk
üç yıl geçtikten sonra, Türkiye tekrardan aynısı tekrardan yaşamak zorunda kalır mı? Bilemeyiz.
Türkiye’nin hukukun üstünlüğü, yasaların doğru işlediği ve kuvvetler ayrımının oluştuğu demokrasiyi
yeniden denemeyi istemesi en doğru ve doğal hakkıdır. Sonunda vatandaşların isteği olması durumunda,
aydınlığı görebilmek ve beklemek bizim hakkımızdır, diye düşünmek isteriz diye düşünmekteyim.
Karl Popper Açık Toplum ve Düşmanları kitabında anlattıkları: Parlamentoyu kadir-i mutlak kılmak ve
parlamentoların demokrasilerde temel fikir, gücü sınırlamaktır. Tek elde toplanmasına engel olmaktır.
Demokrasinin temel fikri budur. Güç öyle dağıtılmalı ki tek elde toplanmaz. Bu da nispeten basit şeylerle
sağlanabilir ve nispeten basit anayasa değişiklikleriyle yapılabilir. Demokrasi büyük bir deneydir.
Demokrasi teorileri
Demokratik devletlerle ilgili iki değişik demokrasi teorisi vardır.
Normatif demokrasi teorisi: Demokrasinin tam anlamıyla sağlanabilmesi için, alınan kararların halkın
tamamının memnun etmesi gerekir. Ancak gerçek hayatta bu durum imkânsızdır. Zira her bireyin
beklentileri, istekleri, ihtiyaçları farklıdır; herkesi aynı anda memnun etmek olanaksızdır. Dolasıyla bu
teori ideal ve ütopik bir teoridir. Günümüzde hiçbir devlette uygulanmamaktadır.
Ampirik demokrasi teorisi: Demokrasi, halkın tamamını değil olabildiğince büyük kısmını memnun
etmeye çalışır. Amacı herkes değil mümkün olduğunca çok kişiyi memnun etmektir. Dolayısıyla gerçek
hayatta uygulanması en mümkün teoridir. Günümüzde demokrasi olarak bildiğimiz yönetim şeklinin
farklı kavramlarla açıklama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Çağdaş siyaset biliminin ve düşüncesinin önde
gelen teorisyenlerinden Robert Dahl’ın düşüncesi; demokrasi yerine “çoğun yönetimi” anlamına gelen
“poliyarchy” (poliarşi) kavramını tercih eder ve poliarşi’yi “mümkün olduğunca fazla sayıda vatandaşın
uzun bir zaman boyunca arzularına cevap verebilen bir sistem” olarak tanımlamaktadır.
Çağdaş demokratik sistemler, zaten halkın tamamının doğrudan değil, seçmiş oldukları kişiler, temsilciler
ve oluşturdukları kurumlar (partiler) vasıtasıyla yönetim sürecine katıldıkları, istek ve taleplerini en
elverişli, en iyi, en uygun düzeyde sağlamaya çalıştıkları bir yönetim anlayışını ifade etmektedir. Bunun
için de seçimler, demokrasinin en önemli öğelerinden biridir. Çağdaş demokrasiler, sadece serbest ve
adil seçimlerden ibaret olmayıp, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, fikir, ifade, örgütlenme, seçme,
seçilme, din ve vicdan özgürlüğünü de içine alan temel hak ve hürriyetlerin korunmasına mantığına
dayanır.
“Robert Dahl çoğulcu bir demokraside despotik bir çoğunluk ihtimalinin söz konusu olmadığını
savunmuştur. (ERDOĞAN, Mustafa. 2019)
Demokrasi Tarihçeleri
Antik dönem
Eski Yunanistan'da, şehir devletlerinde uygulandı. Demokrasiye çok yakın olan bu sistem Atina
demokrasisi olarak da anılır. En önemli organı ve merkezi bütün vatandaşların yer almaya haklarının
olduğu bir meclisti. Teoride bütün yurttaşlar mecliste oy verme ve fikrini söyleme hakkına sahipti fakat
o günün koşullarına göre kadınlar, köleler ve o şehir devletinde doğmamış olanlar (metikler, yerleşik
yabancılar) bu haklara sahip değildi.
Roma İmparatorluğu döneminde uygulanan devlet sistemi, temsilî demokrasiye yakın bir nitelik
taşımaktaydı. Romalılar kendi sistemlerine cumhuriyet anlamına gelen republic adını koymayı seçtiler.
Latince ‘de res, şey ya da ilişki, publicus da halk anlamına geliyor, yani serbest bir çeviriyle, cumhuriyet
halka ait olan şey demekti. Demokratik haklar genellikle sosyal sınıf ayrımına göre şekillenirdi
ve güç elitlerin elindeydi. Zor uğraşların sonunda sıradan halk da (plebler, yani aşağı tabakadan olanlar)
yönetime katılmaya hak kazandı.
Roma Cumhuriyeti Tüm İtalya ve fethettikleri bölgelerde, yönetim şekillerinin Cumhuriyet altında
yöneterek, o bölge ve ülkelerde ki yaşayan halka Roma vatandaşı olma hakkını bahşetti, bu da onları,
önemsiz kullar olmaktan çıkarıp vatandaşlık haklarına ve ayrıcalıklarına sahip Romalılar haline getirdi.
Eski Hindistan'da bazı bölgelerde uygulanan sistemler de temsilî demokrasiye benzetilir. Roma
İmparatorluğu ile paralel olarak, kast sisteminin varlığı, gücün varlıklı ve asil bir azınlığın elinde olduğu
söylenebilir.
Orta çağ
Magna Carta: Orta çağda demokrasinin gelişme süreci içindeki en büyük olay İngiltere'de kralın
yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlayan Magna Carta Libertatum'un (Büyük sözleşme)
imzalanmasıdır.
20. yüzyıla kadarki demokrasilerde ve cumhuriyetlerde olduğu gibi seçin hakkına katılım erkeklerle
sınırlandırılmıştı.
18. ve 19. yüzyıllar
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi: 1788 yılında kabul edilen Amerikan anayasası hükûmetlerin seçimlerle
kurulmasını ve insan hak ve özgürlüklerinin korunmasını sağlıyordu. Bundan daha önce de koloni
döneminde Kuzey Amerika'daki kolonilerin birçoğu demokratik özellikler taşıyordu. Koloniden koloniye
farklılaşmakla beraber, hepsinde belli miktarda vergi veren veya istenen bazı sıfatları karşılayabilen
beyaz erkeklerin seçme hakları vardı.
Fransız Devrimi İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi: 1789 ise bir anayasa hazırlanarak iktidar halkın seçeceği
bir parlamento ile kral arasında paylaştırıldı. Ulusal Konvansiyon hükûmeti genel oy ve iki dereceli bir
seçimle iş başına geldi. Fakat ilerleyen yıllarda Napolyon'un başa geçmesiyle demokrasiden oldukça
uzaklaştı.
20. yüzyıl
20. yüzyılda: Demokrasi hızlı bir değişme ve gelişme göstermiştir. Yüzyılın başlarında, I. Dünya Savaşı'nın
sonunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluklarının yıkılmasıyla birçok yeni
devlet ortaya çıktı ve bu yeni ülkelerin devlet yönetimi genellikle, o döneme göre demokratik
sayılabilecek yöntemlere sahipti.
II. Dünya Savaşı: Sömürgecilik anlayışı son buldu ve tekrar birçok bağımsız ülke ortaya çıktı.
Demokratikleşme hareketleri Batı Avrupa'da yoğunlaştı. Almanya ve Japonya'da diktatörlükler son
buldu, silahlanma politikası yerine, II. Dünya Savaşı sonunda imzalanan anlaşmaların da etkisiyle refah
devleti olma amacını güttüler.
20. yüzyıldaki en büyük çekişmelerden biri de demokratik olmayan Sovyet Bloğu ülkeleriyle, Batı
demokrasileri arasında gerçekleşen Soğuk Savaş'tı. Komünizmi yaymaya çalışan Sovyet Rusya ile diğer
demokrasi çeşitleri arasından sıyrılmış liberal demokrasiyi yaymaya çalışan ABD liderliğindeki batı grubu
arasındaki çekişme 1989 yılında son bulmuştur. Francis Fukuyama Tarihin Sonu adlı makalesinde, Soğuk
Savaşın bitmesiyle liberal demokrasinin tüm dünyada yayılacağı haberini verir.
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı: İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa'da barışı hâkim kılmak ve Avrupa
ülkeleri arasında iş birliği ve dayanışmayı gerçekleştirmek üzere kurulan AET, sınırların kalktığı bir ortak
pazar ve ortak para sistemini adım adım hayata geçirmiştir. AB, ekonomik, siyasal ve anayasal bir
bütünleşmeyi ifade eder hale gelmemeyi hedeflediğinden, 7 Aralık 2000 tarihinde, Fransa’nın Nice
kentinde ki zirvesinde törenle ilan edilen Temel Haklar Şartı*3
, AB'nin hedeflediği bu yolda önemli bir
adım teşkil etmesine yol açmıştır.
Demokrasi modelleri Demokrasi tarihinde uygulanan sistemler oldukça çeşitlidir. Bunları kısaca gruplar
içinde toplanabilir:
− Klasik Demokrasi: Eski Yunan şehir-devletlerine dayanır. Döneminin de en güçlü şehir
olan Atina’dan dolayı Atina demokrasisi olarak da anılan demokrasisinin özelliği, vatandaşlarının
siyasi sorumluluklara geniş çapta katılma isteğinin bulunmasıydı. Oy verme hakkına sahip Atina
doğumlu yirmi yaş üstü tüm erkeklerin günlük hayattaki sorumluluklarının çok büyük bir kısmını
kölelerin sırtına yüklemişlerdir. Günümüzde İsviçre’nin küçük kantonlarında halk meclisleriyle
varlığını sürdürebilen klasik demokrasinin, daha büyük ülkelerde uygulanması teknik
nedenlerden ötürü tercih edilmemektedir.
− Koruyucu demokrasi: Korumacı demokrasi sınırlı ve dolaylı bir demokrasi modeli sunar. Pratikte,
yönetilenlerin rızası düzenli ve rekabetçi seçimlerle sağlanır. Siyasi eşitlik böylelikle eşit oy
hakkını ifade eden teknik bir kavrama dönüşür. Dahası, oy hakkı gerçek bir demokrasi için yeterli
değildir.
− Kalkınmacı demokrasi: Bireyin ve toplumun gelişimini esas saymıştır. Bu tip demokrasilerin en
radikal olanı Jean-Jacques Rousseau tarafından dile getirilmiştir. Ona göre bireyler ancak içinde
bulundukları toplumun kararlarını şekillendirebilmesine doğrudan ve sürekli olarak katılımları
halinde 'özgür' olabilirler. Bu açıdan bakıldığında, doğrudan demokrasiyi tanımlamakla birlikte
bu şekilde oluşturulacak genel iradeye vatandaşların itaat etmesi durumunda özgürlüğe
kavuşacakları savıyla ayrılır.
− Liberal demokrasi: Demokraside önceliğin özgürlüğe mi yoksa eşitliğe mi verilmesi gerektiği tarih
boyunca tartışılmış ve tarih, bu ikisini bir arada tutacak sistem teorisini üretme çabalarıyla sıklıkla
karşılaşmıştır. Liberal demokrasi sistemi de bunlardan biridir. İçinde
barındırdığı liberal kelimesiyle özgürlüğü, demokrasideki siyasi eşitlik kavramıyla da eşitliği
temsil etmektedir. Bunu düşünürken ekonomi disiplinindeki liberalizm ile siyaset disiplinindeki
liberalizmin birbirinden ayırmamız gerekir. Kısaca liberal demokrasi; iktidarı halkın belirlediğini
ancak bu iktidarın bireysel özgürlüklerle sınırlandığı bir siyasal sistem olarak belirtebiliriz.
− İlliberal demokrasi: diğer isimleri “kısmî” ya da “düşük yoğunluklu” demokrasi olarak da
adlandırılan, bazılarına göreyse, “boş demokrasi” ya da “hibrid rejim” dir. İlliberal demokrasi
terimini ilk kez siyaset bilimci yazar Fareed Zakaria 1997’de yazdığı “İlliberal Demokrasinin
Yükselişi” makalesinde kullandı. İlliberal demokrasi, seçimler yapılmasına rağmen, vatandaşların
sivil özgürlüklerden yoksun olduğu için iktidardakilerin faaliyetleri hakkındaki bilgilerinden
mahrum bırakıldığı bir yönetim sistemidir. Bu nedenle bir açık toplum değildir. 'Ne 'özgür' ne de
'özgür olmayan' olarak sınıflandırılan, ancak 'muhtemelen özgür' olarak sınıflandırılan,
demokratik ve demokratik olmayan rejimler arasında bir yere düşen birçok ülke vardır. İlliberal
bir demokrasinin yöneticileri, iktidarlarının anayasal sınırlarını görmezden gelebilir veya
atlayabilir. Bu yönetim biçiminde seçimler genellikle manipüle edilir veya hile yapılır ve ülkenin
*3
Şart kavramı tarihte ilk defa 1215 yılında İngiltere Kralı tarafından imzalanan "Magna Charta Iibertatum" da
kullanılmıştır. Bu tarihe kadar "Şart" adı altında herhangi bir belge kabul edilmiş değildir. İçerisinde kişileri ve
mülkiyeti kralın keyfi iktidarına karşı koruyan Magna Charta'nın ayrı bir yeri vardır. Bu belge iki açıdan önemlidir.
İlk olarak Şart’ ta yer alan 63. madde, yalnızca daha önceden özgür olanların özgürlük haklarını güvenceye
almaktadır. Buna karşılık özgür olmayanları özgürleştirmemektedir. İkinci olarak, mutlak iktidara karşı yazılı olarak
teminat altına alınan savunma hakları gerçekten bir yenilik niteliğindedir.
liderlerini ve politikalarını seçmek yerine görevdeki kişiyi meşrulaştırmak ve güçlendirmek için
kullanılır.
− Sosyal demokrasi: Bu kavram komünist rejimlerde gelişmiş demokrasi çeşitlerini kapsamaktadır.
Kendi aralarında farklar bulunmasına rağmen liberal demokrasi sistemleriyle kesin olarak karşıt
yöndedir. Genel olarak siyasi eşitliğin yanında sosyal demokrasi ile ekonomik eşitliğin de
sağlanması gerekliliğini savunmuşlardır.
− Çoğulculuk, Çoğunlukçu ve Demokrasi: Çoğulcu demokrasi (nispi demokrasi): çoğunluğun
mutlak hakimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi
gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi
anlayışıdır. Demokrasinin gelişim sürecinde, çoğunluğun devlet yönetimindeki kararlarının
mutlak olması, azınlık haklarını kısıtlayabileceği kaygısı, çoğulcu demokrasiyi ortaya çıkarmıştır.
Azınlıkta veya muhalefette olanların korunması, düşüncelerin serbestçe hiçbir baskıyla
karşılaşmadan söylenebilmesi çoğulcu demokrasi için şarttır. Çoğulcu teoride otoritenin
dağıtılması devletin aceleyle ve düşünmeden hareket etmesini engeller, aynı zamanda önemli
güç merkezlerinin uyuşmaması durumunda da herhangi bir adımın atılmasını önler.
− Çoğunlukçu demokrasi veya mutlak demokrasi: çoğunluğun kararlarının uygulandığı ve bu
kararların mutlak olduğu demokrasi çeşididir. Yasalar, azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı gibi
etmenler çoğulcu demokraside alınan kararları sınırlandırırken çoğunlukçu demokraside,
çoğunluğun aldığı kararlar sınırsız ve mutlaktır. Ayrıca Yönetilenlerin çoğunluğunun seçim ve
yönetim sırasında etkili olması esasına dayanan çoğunlukçu (mejoritarlari) demokrasi ilk
uygulama modelini Britanya'da geliştirdiğinden Westminster tipi demokrasi diye anılmaktadır.
“1989 yılında Berlin Duvarı, sekiz yıl önce 2001 yılında ise New York’taki İkiz Kuleler yıkıldı. Birinci yıkım,
post-komünist dünyada demokrasiye geçiş tartışmalarını alevlendirirken; ikinci yıkım İslam ve demokrasi
arasındaki ilişkinin yeniden irdelenmesini beraberinde getirmiştir. Bu çalışma, iki yıkımın külleri üzerine
tek bir demokrasi tartışması bina edilmesine rağmen, iki dünyadaki demokrasi tartışmalarının
mahiyetinde bir çifte standart olduğunu ileri sürecektir.” (BİNGÖL, Yılmaz. 2009)
“Demokratik hükümet ideali günümüzden iki binyıldan daha önceye dayansa da bunun evrensel olarak
kabul edilen temel insan haklarından biri olduğu bilinci ancak modern çağda (18. Yüzyıldan bu yana)
kurumsallaştı. Bu dönemde bile "bütün insanlar eşit yaratılır” teorik inancı, ortak vatandaşlık kurumunu
ilk kez başlatan Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya' da bile yavaş yavaş ve istemeyerek herkese oy
kullanma hakkının verilmesine indirgendi.” (SHUTT, Harry 2003)
“İsrailli tarihçi Zeev Stemhell ‘La Liberation’ gazetesinde yayımlanan röportajında şunları söyler; ‘1789
Fransız Devrimi liberal bir devrimdi. Ondan önceki Amerikan ve İngiliz devrimleri de liberal devrimlerdi.
Tarihsel olarak sol, liberal değerlerin mirasçısıdır. Sosyal demokrasi, solun eşitlikçi değerleriyle
liberalizmin özgürlükçü değerlerini birleştiren harekettir. Liberalizme karşı çıkmak sola yapılan en büyük
kötülüktür. Çünkü bu, özgürlüğe, demokrasiye karşı çıkmakla eş anlamlıdır. Dahası liberal değerleri sağa
bırakmaktır.’
Solun büyük abisi Sovyetler Birliği’nin vefatından sonra Avrupa solu, siyasal liberalizmi böyle anladığı,
yorumladığı ve uyguladığı için ayakta kalmıştır. Türkiye’de solun bocalamasının temel nedeni ise, siyasal
liberalimin değerlerini ıska geçmiş, sol ile siyasal liberalizm arasındaki temel ve birleştirici değerlere sahip
çıkmak suretiyle özgürlükleri genişletmekten yana tavır koymamış olmasıdır.” (COŞAR, V Ahsen. 2017)
Yascha Mounk ‘Demokrasinin Halkla İmtihanı’ kitabında söylediği: Otoriter popülizm dünyanın her
yerinde yükselişte! Liderler halka oynuyor, halk da onlara göz kırpıyor. Dünyanın hoşgörü abidesi
Hollanda’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi sürekli artan bir destek görüyor, Marine Le Pen Fransa’da başa
güreşiyor, en gelişmiş sosyal demokrasilere örnek gösterilen İsveç, Danimarka gibi ülkelerde yabancı
düşmanı partiler çok güçlü bir destek alabiliyor. Aşırılar değilse de bir beden küçükleri çoktandır
iktidarda. Tehlikenin ve gelmekte olanın (Otoriter popülizm); demokrasinin bugün yaşamakta olduğu krizin
nedenlerini, “halk iradesi” ’nin neden otokrat liderlere yöneldiğinin çözümlemesini yaparak, resmin
büyük tarafına bakmamızı sağlar.
Popülizme derinlemesine baktığımızda “Popülizm, temel olarak, halk kitlesini mobilize eden ve yerleşik
düzeni kökünden sarsmayı vaat eden lider ya da organizasyonların başvurduğu yarı-ideolojik bir
çerçevedir. Esasında bir ideoloji olmaktan çok diğer ideolojileri de kesen ‘siyasi bir tarz’ olarak popülizm
şimdiye kadar hemen her ülkede ve bağlamda kendine özgü biçimleriyle ortaya çıkmıştır.” (ŞEN, Ö. F.
ARICAN, Y. F. 2017)
BBC News Türkçe Web sitesinde Eğitim Muhabiri Sean Coughlan, 25 Ekim 2018 tarihli “Demokrasi orta
yaş krizi mi yaşıyor?” yazısında: Zaman içerisinde büyük endüstriler parçalanabiliyor, teknoloji şirketleri
siyaset de dahil hayatın her aşamasına dahil oluyor.
-"Eğer birisi Google'ı alt etmek isterse, bunun için Google'a bakmaları gerekiyor".
Savaş sonrası yıllarda liberal Batı demokrasisi refah düzeyini yükselterek gelişti. Siyaset Profesörü
olduğu Cambridge Üniversitesi'nde siyaset ve tarih öğreten bir İngiliz akademisyen olan David Walter
Runciman ise asıl bilinmeyenin insanlar yoksullaştıkça demokrasinin gelişeceğinin nasıl olduğunu
düşünmemizi istemekte. İnsanlar yıllarca durağan bir maaşla çalışınca bu onları daha radikal siyasi uçlara
itebileceği gerçeğini de bilmeliyiz. Runciman’ın düşüncesi ise; demokrasinin yorgun olduğunu ama
parçalanmayacağını söylemesidir.
Runciman "Tarihi kanıtlar ekonomik büyüme olmadan demokrasinin zorlandığını anlatmakta. Eğer
insanlar refah hissetmiyorsa daha kenarlarda kalmış politikacılar arıyorlar" demekte. Yoksul ülkelerde
bu, siyasi çözülmelere neden olabilir. Göreceli olarak daha istikrarlı Batılı ülkelerinde bu devrimden
ziyade bir hayal kırıklığı yaratabilir. Refahı yüksek ama durağan toplumlar, iyi işlemeyen demokrasilerle
uzun süre ilerleyebilir. Biz bunun daha başlangıcında olabiliriz.
Runciman'a göre demokrasinin dayanıklılığı insanları, onu koruma ve geliştirme konusunda tembelliğe
itiyor. "Bu yorgun bir sistem ve büyük sorunlarla başa çıkmak için uğraşıyor ama çatlayıp bölünmeyecek.
Biz yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde siyasetin nasıl daha iyi çalışacağını düşünebiliriz". Bunun yerine
Batı demokrasileri, sistemleri değiştirmek yerine liderleri değiştiriyor. Anlayışı ile düşüncelerini
aktarmakta olduğunu görerek, düşüncelerimizin şekillenmesini bu kılavuzluk ile yapmasını bilmeliyiz
demekle yetinebilmeliyiz.
Ülkemizdeki demokrasi gelişimine baktığımızda; neleri nasıl yaşadığımızı ve neleri gördüğümüzü veya
yaşamakta olduğumuzu anlamak ve anlayabilmek için; analitik düşünmeye gereksinim duymalıyız.
Türk tarihçi ve akademisyen olarak akademik çalışmalarını sürdürmekte olan ve günümüzde Stanford
Üniversitesi'nde tarih profesörü Ali Yaycıoğlu’nun Gazete Oksijen.com da ki ‘Türkiye demokrasi tarihine
giriş’ yazısına bakmalıyız.
Ülkemizin demokrasi kazanımı neler olmuştur ve o kazanımların, güçlü bir anlatıya dönüştürmenin
zamanın geldiği anlayışını görmekteyiz.
“Birincisi, malum, 2023 seçimlerinde halkımız bir yönüyle demokrasi mi otokrasi mi sorusuna cevap
verecek. Türkiye’nin demokrasi tecrübesinin güçlü bir anlatıya kavuşması, 2023 seçimlerinde
demokratik rejime dönüş amacı güden muhalefet partilerinin ve muhalefetin cumhurbaşkanı adayının
dil ve programının oluşmasına büyük katkıda bulunabilir. Hak ve özgürlüklerin, denge-denetleme
mekanizmalarının ve sosyal-hukuk devletinin tesis edildiği çoğulcu bir demokratik nizam için bu
topraklardaki demokrasinin tarihi birikimini güçlü bir anlatıya dönüştürmek ve 2023 seçimlerini bu
anlatının bir parçası olarak düşünmek çok anlamlı olacaktır.
İkinci olarak, demokrasi anlatısı halkımızın demokrasiyi tekrar hatırlamasına yardımcı olabilir. Son on
yılda yaşanan ve tarifi hiç de kolay olmayan altüst oluş içinde toplum adeta demokrasiyi unuttu. En
azından 1950’lerden beri Türkiye’nin siyasal tarihinde hem sol hem sağ kesimin ana teması olan
demokrasi bugün önceliklerimiz arasında değil.” (YAYCIOĞLI, Ali 2022)
İktidar demokrasiyi uzun zamandan beri beka meselesine ve güvenlik devletine kurban etmiş.
“Muhalefet ise son CHP’nin vizyon toplantısında gördüğümüz üzere, daha çok “teknokratik” bir
yönetim anlayışını, ya da bir meslektaşın ifadesi ile “hakikat arayışı” nı öne çıkarıyor.” (a.g.m.) Bu
anlatımın devamında: Bugünkü siyasette demokrasi, otokrasi ve teknokrasi arasına sıkışmış, nefes
alamaz durumda. Olduğundan bahsetmekte.
Şunu tartışmamız gerekmektedir: Türkiye’nin demokrasi anlayışını nasıl oluşturulmalı? Kısaca
baktığımızda: “Türkiye’nin kapsayıcı ve güçlü bir demokrasi anlatısı yok. Türkiye tarihi bir demokrasi
tarihi olarak düşünülmüyor. Demokrasi ya da demokratik olgular, pratikler, temayüller... Türkiye tarihi
anlatısında önemli bir yer tutmuyor. Peki neden böyle? Cevap; Türkiye’de aslında hiçbir zaman
demokrasinin yeşermediği, yeşerse bile sağlam bir temele oturmadığı olabilir. Bu topraklarda 1908’den
itibaren demokratik süreçler yaşanmış ama gelişerek devam eden, zamanla olgunlaşan bir demokratik
gelenek ortaya çıkmamış. Tam tersine, demokrasi, yani halkın siyasete özgürce katılımı, devlet
otoritesinin sınırlanması, serbest seçimler, insan hak ve özgürlükleri... velhasıl demokrasi çerçevesine
koyacağımız tüm unsurlar ortaya çıkmış, filizlenmiş, belli mesafeler alınmış, ne var ki demokrasi bir
bütünlük içinde olgunlaşarak, tüm kurum ve kültürüyle yerleşememiş.
Her zaman kırılgan kalmış. Sürekli kesintiye uğramış. Başka önceliklere kurban edilmiş. Halk devlet
karşısında kendi haklarına sahip çıkmamış. Güçlü olan gücünü paylaşmamak için demokrasinin
arkasından dolanmış. Çoğunluk azınlığın haklarına kör ve duyarsız kalmış. Ben bu klasik argümana
katılmıyorum. Alternatif bir anlatının olduğunu düşünüyorum. Ama şimdilik benim ne düşündüğümü
bir kenara bırakın. Yukarıdaki çerçeveyi kabul edelim ve şu soruyu soralım: Neden böyle olmuş?
Demokrasinin bu topraklarda yerleşememesinin nedeni nedir?” (a.g.m.)
Üzerinde yaşadığımız bu topraklarda herkesin bir sözü elbette olabilir. Kimileri bu coğrafyanın
demokrasinin yeşermesi ve kurumsallaşması için uygun olmadığını vurgulamış. Bunu da coğrafi şartların
şansızlığı demişler. Birçok analizci eski devirlerden beri Mezopotamya ya da Asyatik dünyanın despotizm
ürettiği, bunun demografik, çevresel ve iklimsel nedenleri olduğunu söyler. Birileri de demokrasinin
“eksikliğini” anlatırken İslam geleneğinde ulema ve devletin iç içe geçmesini neden gösterir. Kimisi de
göçerliğin yerleşik bir şehir toplumu gerektiren demokratik gelişmeye engel teşkil ettiğini söylerler.
Bunlar elbette doğru veya yanlış yerlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Doğrusu nedir? Doğrusunu nasıl
söyleyebiliriz?
“Montesquieu "XVII. yüzyıl İngiltere'sinin, liderlerin erdemden yoksun oldukları bir yerde demokrasi
kurmak için harcanan çabaların ne kadar beyhude olduğunu gösteren güzel bir örnek sunduğunu"
ekliyor. Ayrıca, şunu da ekliyor: "Bir cumhuriyette erdem ortadan kaybolduğu zaman, tabiatı elverişli
olan kimselerin gözünü hırs bürür ve tamahkârlık herkesi pençesine alır ve herkesin talan yerine dönen
devletin elinde birkaç kişinin iktidarından ve herkesin her şeyi yapmakta serbest olmasından başka bir
güç kalmaz"(Esprit des Lois (yasaların ruhu), III). Bu alıntılar şu şekilde yorumlanabilir: nispeten daha
olgun sosyal şartlar içinde, özellik güçleri gelişip özgürleştiği zaman, devlet liderlerinin erdemi yetersiz
kalır.” Bu yorumu şu şekilde yorumlayabiliriz. “Nispeten daha olgun sosyal şartlar içinde, özellik güçleri
gelişip özgürleştiği zaman, devlet liderlerinin erdemi yetersiz kalır. (HEGEL, G.W.F. 1991)
Kozmos asla boşluk kabul etmez. Temel fizik kurallarından birisi olan termodinamik kuramına göre,
yerine başka olgu ile doldurur. Örnekleyecek olursak: Bir yerde otorite boşluğu doğmuşsa, o yerde
oluşan boşluğu dolduracak alternatif radikal yapılar veya ‘Patrimonyal Devlet’*4
Yapısı şekline dönüşmesi
mutlaka oluşabilecek veya şekillenecektir. Bu bağlamda yurttaşlar olarak, özgürlüğün tek yaşamsal biçimi
olabilecek demokrasinin yok olmasının önüne geçebilmeliyiz.
Türkiye tarihler içinde demokrasiyi değil ama şu ya da bu şekilde demokratik karakter taşıyan olguları,
temayülleri kapsayan, Osmanlıdan ve Cumhuriyetin kuruluşundan beri anlamaya, uygulama gayretlerini
göstermekten vaz geçmedi. Baktığımızda tarihte dört dörtlük bir demokrasiyi aramak ve bulamamak
yerine demokratik pratiklerin nasıl gerçekleştiklerine, hangi formlarda var olduklarına, nasıl devam edip,
etmediklerine bakabilirsek fayda sağlayabiliriz. Hegel’in dediği gibi, “İnsanın hakiki varlığı eylemidir” der.
Goethe de “Başlangıçta eylem vardı”. Demekte. Buradan şu sonuca ulaşmakta en doğalı; realist,
materyalist diyalektik mantığın kurulması olur. Bugün «diyalektik» denince aklımıza ilk gelen Marx’ın
gerçekçi-maddeci diyalektik oluşmakta.
Aklımız da oluşan bütün eylem başlangıçların toplamında, mantığımıza uyacak; gerçekçi oluşumda
sonuca götürmesi oldukça gerçekçi olabileceğini kabul edebileceğimiz yönetimi uygulamaktan
kaçınmamalıyız.
Yeni dönem için siyasetin topluma Türkiye tarihindeki demokratik pratiklerin tüm renklerini kapsayacak
şekilde, topluma adeta kendi yapısını hatırlatırcasına, yeni, bütünsel, güçlü biraz da dağınık bir demokrasi
önerisiyle gelmek, akıl ve bilim vurgusunu dengeleyip, daha kuvvetlendirmez mi? Kısaca, sen, ben, öteki
demenin fayda sağlamadığının bilincine varmak ve ortak akıl ile ortak geleceğimizin oluşturulmasına
katkı sağlamayı hedeflemek olacağını bilmeliyiz.
Bekir Ağırdır: Bize Yeni Bir Söz Lazım ’da yeni siyaset dili ve tarzı üzerine kafa yorarken herkese ‘aktif
yurttaşlık’ çağrısı yapmakla: “Portekiz’den oturma izni alayım, çocukları Amerika’ya yollayayım diye bir
hayat yok” diyerek, demokrasi seçiminde ki son şans olduğunu hatırlatmakta.
Franz Kafka’nın ilk kez 1915’te “Die Weissen Blaetter” adlı dergide yayımlanan ve orijinal adı “Die
Verwandlung” olan eseri, onun en tanınmış öyküsüdür. “Dönüşüm” olarak Türkçeye çevrilen kitap,
kumaş pazarlamacısı Gregor Samsa’nın, ‘Bir sabah huzursuz düşlerinden uyanan Gregor Samsa, kendini
yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş buldu. … ‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü…
Kıssadan hisse diyelim; Kafka’nın “Dönüşüm” kitabında ki Samsa gibi, bizlerde bir sabah uyandığımızda
‘demokrasi içinde (az, çok ‘yarım olsa da) olmadığımız’ zamana uyanmak ister miyiz? Bunu kendimize
sormalıyız.
Erdem ŞENEROĞLU 06 Şubat 2023
*4
‘Patrimonyal Devlet’: Max Weber'in siyaset bilimine kazandırdığı bir kavramdır. "devletin bir üst unsur/birim olarak halkı
dışarıdan yönetmesi" şeklinde tanımlanabilir. Buna göre halk, kendisi bir üst birim olan yönetene daimî ve mutlak bir aidiyet
hissiyle bağlıdır.
Kaynakça:
• BİNGÖL, Y. (2009). Bilgi çağında demokrasiye geçiş tartışmaları. Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi
Dergisi, 4(2), 109-126.
• COŞAR. V. Ahsen 11.Ekim.2017 Hukukun Üstünlüğü ve Anayasal Demokrasi Özgürlük Araştırmaları
Derneği
• https://oad.org.tr/yayinlar/yorum/hukukun-ustunlugu-ve-anayasal-demokrasi/
• Dahl, R. A. (2021). Demokrasi Üzerine, Betül KADIOĞLU (çev.), 6. Baskı, Phoenix Yayınevi, Ankara.
• ERDOĞAN, Mustafa. 2019 Çoğulculuk, Çoğunlukçuluk ve Demokrasi, Sosyal bilimler.org web sitesi
• https://www.sosyalbilimler.org/cogulculuk-cogunlukculuk-demokrasi
• Hegel, G. W. F. (1821). 1991, Hukuk Felsefesinin Prensipleri (Çev: C. Karakaya).1. Baskı, İstanbul,
Sosyal Yayıncılık.
• Sunar, İ. (1985). Demokrat Parti ve popülizm. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 8, 2076-
2086.
• KOÇAK, Zeynep. ‘Avrupa Birliği ve İlliberal Demokrasiler’ P24 Blog Bağımsız Gazetecilik Platformu.
http://platform24.org/yazarlar/2154/avrupa-birligi-ve-illiberal-demokrasiler
• SHUTT, Harry, 2003, Yeni Bir Demokrasi İflas Etmiş Dünya Düzenine Alternatifler, İstanbul, Kitap
Yayınevi
• ŞEN, Ö. F. ARICAN, Y. F. 2017. ‘Batıda Popülizmin Yükselişi ve Liberal Demokrasi’.
https://www.academia.edu/35778422/BATIDA_POP%C3%9CL%C4%B0ZM%C4%B0N_Y%C3%9CKS
EL%C4%B0%C5%9E%C4%B0_VE_L%C4%B0BERAL_DEMOKRAS%C4%B0
• Vikipedi, özgür ansiklopedi
• https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lliberal_demokrasi
• YAYCIOĞLU, Ali. 2022, ‘Türkiye demokrasi tarihine giriş’, Gazete Oksijen.com web sitesi,
• https://gazeteoksijen.com/yazarlar/ali-yaycioglu/turkiye-demokrasi-tarihine-giris-166419
• ZAKARİA, Fareed. İlliberal Demokrasinin Yükselişi. Fareed Zakaria. fareedzakaria.com sitesi erişim
16.01.2023 https://fareedzakaria.com/columns/1997/11/01/the-rise-of-illiberal-democracy

Weitere ähnliche Inhalte

Ähnlich wie Demokrasiye çeyrek kala.pdf

Chp Parti IçI EğItim Programi
Chp Parti IçI EğItim ProgramiChp Parti IçI EğItim Programi
Chp Parti IçI EğItim Programimuratesen007
 
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLEREKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLERCOSKUN CAN AKTAN
 
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars   Çağdaş Siyasi AkımlarBatuhan Baypars   Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi AkımlarŞaban Yıldız
 
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİSOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİCOSKUN CAN AKTAN
 
Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28
Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28
Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28Fdgalgjadg Fhaldfad
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3kolormatik
 
Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...
Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...
Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...COSKUN CAN AKTAN
 
Küreselleşme ve milliyetçilik
Küreselleşme ve milliyetçilikKüreselleşme ve milliyetçilik
Küreselleşme ve milliyetçilikYusuf Ertem
 
Ataturk ve cumhuriyetcilik dusuncesi
Ataturk ve cumhuriyetcilik dusuncesiAtaturk ve cumhuriyetcilik dusuncesi
Ataturk ve cumhuriyetcilik dusuncesiLevent Ağaoğlu
 
6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüveni
6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüveni6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüveni
6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüvenienesulusoy
 
GÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLER
GÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLERGÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLER
GÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLERCOSKUN CAN AKTAN
 
BEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİ
BEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİBEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİ
BEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİibrahimokur
 
DEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİ
DEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİDEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİ
DEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİCOSKUN CAN AKTAN
 
Yakin Tarihimizde Demokrasi Zaafiyetleri
Yakin Tarihimizde Demokrasi ZaafiyetleriYakin Tarihimizde Demokrasi Zaafiyetleri
Yakin Tarihimizde Demokrasi Zaafiyetleriymb
 
Türk hümanizmi
Türk hümanizmiTürk hümanizmi
Türk hümanizmiChp Aydın
 
SİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİ
SİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİSİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİ
SİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİCOSKUN CAN AKTAN
 

Ähnlich wie Demokrasiye çeyrek kala.pdf (20)

Chp Parti IçI EğItim Programi
Chp Parti IçI EğItim ProgramiChp Parti IçI EğItim Programi
Chp Parti IçI EğItim Programi
 
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLEREKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
 
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars   Çağdaş Siyasi AkımlarBatuhan Baypars   Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
 
DEMOKRASİ VE DEMARŞİ
DEMOKRASİ VE DEMARŞİDEMOKRASİ VE DEMARŞİ
DEMOKRASİ VE DEMARŞİ
 
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİSOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
 
Liberalizmin siyasi yaklaşımı
Liberalizmin siyasi yaklaşımıLiberalizmin siyasi yaklaşımı
Liberalizmin siyasi yaklaşımı
 
Propaganda ve Siyasal Reklam
Propaganda ve Siyasal ReklamPropaganda ve Siyasal Reklam
Propaganda ve Siyasal Reklam
 
Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28
Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28
Erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinin tipolojisi 28
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3
 
Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...
Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...
Demokrasi Eleştirileri Ve Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasinin Başarısız...
 
Küreselleşme ve milliyetçilik
Küreselleşme ve milliyetçilikKüreselleşme ve milliyetçilik
Küreselleşme ve milliyetçilik
 
Özgürlük Felsefesi
Özgürlük FelsefesiÖzgürlük Felsefesi
Özgürlük Felsefesi
 
Ataturk ve cumhuriyetcilik dusuncesi
Ataturk ve cumhuriyetcilik dusuncesiAtaturk ve cumhuriyetcilik dusuncesi
Ataturk ve cumhuriyetcilik dusuncesi
 
6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüveni
6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüveni6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüveni
6. Sınıf Sosyal Bilimler 6. Ünite Demokrasinin Serüveni
 
GÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLER
GÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLERGÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLER
GÜNÜMÜZDE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERE YÖNELTİLEN BAŞLICA ELEŞTİRİLER
 
BEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİ
BEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİBEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİ
BEŞİ BİR YERDE: FAŞİZM, LİBERALİZM, SOSYALİZM, İLERİCİLİK ve YENİ DÜNYA DÜZENİ
 
DEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİ
DEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİDEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİ
DEMARŞİ : KURALLAR VE KURUMLARA DAYALI YENİ BİR SİYASAL SİSTEM ÖNERİSİ
 
Yakin Tarihimizde Demokrasi Zaafiyetleri
Yakin Tarihimizde Demokrasi ZaafiyetleriYakin Tarihimizde Demokrasi Zaafiyetleri
Yakin Tarihimizde Demokrasi Zaafiyetleri
 
Türk hümanizmi
Türk hümanizmiTürk hümanizmi
Türk hümanizmi
 
SİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİ
SİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİSİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİ
SİYASAL SÜREÇTE KARAR ALMA VE KAMU TERCİHİ
 

Demokrasiye çeyrek kala.pdf

  • 1. 2023 Erdem Şeneroğlu Mavi Üçgen Danışmanlık Hizmetleri 06.02.2023
  • 2. Demokrasiye çeyrek kala... “Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler.” Mustafa Kemal Atatürk ünyayı 20. yüzyıldan daha iyi bir gelecek beklemek insanlığın hakkıdır. Demokratik rejimlere geçiş dünya çapında artıyor, uluslararası üretim, ticaret ve finans ağı genişliyor, Avrupa entegrasyonunda genişleme ve derinleşme süreci başarıyla yürütülüyor desek de batı ve batı-dışı toplumların ekseriyetinde refah ve özgürlük düzeyi yükseliyor. Zaman akışı içinde, liberal demokrasinin bir kriz yaşadığı gerçeğini görebiliyoruz. Demokratik kriz kendisini dünyanın pek çok yerinde farklı biçimlerde göstermekte olduğunu, kimi bölgesel yerlerde çeşitli hak erozyonları biçiminde yaşanan kriz, Rusya ve Çin gibi devletlerde sert bir otoriterleşmeler göstermekteydi. 1990’larda sosyalizmden liberal demokrasiye geçmiş ülkelerde ise sağ popülizm ve güçlenen otokrasiler şeklinde yaşandığını, diyebiliriz ki korkutacak şekilde gelişmelerini izlemekteyiz. Bu tehlikeyi ilk gören diyebileceğimiz “Amerikalı diplomat Richard Holbroke Bosna’da tahrip edilmiş ülkeyi kurtarmayı amaçlayan 1996 Eylül seçimleri öncesinde ciddi bir problemin farkına vardı: Varsayalım ki ‘seçim hür ve adil oldu’ ve barış ve yeniden bütünleşmeye açıkça karşı olan ırkçılar, faşistler ve ayrılıkçılar seçildi. İşte dilemma*1 budur. Gerçekten de sadece eski Yugoslavya'da değil, tüm dünyada giderek daha fazla. Genellikle referandumlarla yeniden seçilen veya onaylanan demokratik olarak seçilmiş rejimler, rutin olarak anayasal yetki sınırlarını görmezden geliyor ve vatandaşlarını temel hak ve özgürlüklerden mahrum bırakıyor”. (ZAKARİA, Fareed 1997) Zeynep Koçak’ın P24 Blog Bağımsız Gazetecilik Platformunda ki 25 Nisan 2017 de ki ‘Avrupa Birliği ve illiberal demokrasiler’ isimli yazısında Fransız stratejist, yazar, İstanbul da konferans vermiş ve Türkiye'de, siyasal İslam’ın iflası isimli kitabı ile bilinen Olivier Roy, bizimki gibi demokrasilere “İlliberal demokrasi” adı verildiğini söyler.” “Liderin seçilerek yönetime geldiği, hâlâ bir anayasanın mevcut olduğu fakat artık liberal olmayan bir demokrasiden bahsediyoruz. Basın özgürlüğü kontrol altında, yargı kontrol altında ve liberal bir devletin temeli olan kuvvetler ayrılığı artık yok. Oysa yasama, yürütme ve yargı arasında bir kuvvetler ayrılığı ve basın özgürlüğü mevcut olmalıydı.” (KOÇAK, Zeynep 2017) demekte. İlliberal Demokrasi nedir? Diye baktığımızda: “İlliberal demokrasinin diğer isimleri “kısmî” ya da “düşük yoğunluklu” demokrasi. Bazılarına göreyse, “boş demokrasi” ya da “hibrid bir rejim” (Vikipedi, özgür ansiklopedi) diye isimlendirildiklerini görmekteyiz. İlliberal demokrasi terimini ilk kez Hintli- Amerikalı bir gazeteci, siyaset bilimci, yorumcu ve yazar. Fareed Zakaria (www.fareedzakaria.com) 1997’de yazdığı “İlliberal Demokrasinin Yükselişi” makalesinde kullandı. Demokratik olmayan ve otoriter rejimlerdeki hükümetler, doğal olarak liberal demokrasinin tanımını kendi kişisel güçlerine kadar genişletmeye ve onu meşru bir seçenek olarak sunmaya çalışırlar. Demokrasi Demokrasi, dünya üzerinde yaşayan tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede, eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir. İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi akademisyeni olan Ersin Kalaycıoğlu, Sarkac.org Web sitesinde 08 Kasım 2017 tarihinde yayınlanan *1 TDK: ‘ikilem’, ya da karmaşa ve karışıklık D
  • 3. ‘Siyasal Sistem ve Rejim Nedir?’ yazısında; Demokrasinin üç temel yapıya ayrıldığını bunların: Parlamenter Demokrasiler, Başkanlık ve Yarı-Başkanlık Demokrasiler diye isimlendirildiğini söylemekte. Aynı yazısının devamında şunları anlatır. Parlamenter demokrasilerde iki farklı yapılanmanın var olduğu izah eder. Bunlar nedir dediğimizde: Çoğunlukçu (Majoritarian) Parlamenter Demokrasiler, Temsili / Çoğulcu (Representative / Pluralist) Parlamenter Demokrasiler. Bu tiplerin hiçbirinin özellikleri hayattaki görgül (ampirik) örnekleriyle tıpa tıp benzeşmez; benzeşmesi de gerekmez. Bunlardan birisine en ziyade benzeyen hükümet işleyişine siyaset biliminde yukarıda sayılan rejim tiplerinden birisinin adı uygun görülür. Örnek vermek gerekirse, İsviçre Çoğulcu Demokrasi, Britanya Çoğunlukçu Demokrasi, Fransa Yarı-Başkanlık, Amerika Birleşik Devletleri de Başkanlık rejimi olarak anılırlar. Herodot'un yaşadığı zamanlardan beridir, demokrasi, en başta ve her şeyden önemli olarak, halkın yönetimi anlamına gelmiştir. “Bunun ardından MÖ 500 yılları civarında, muhtelif yerlerde uygun koşullar yeniden ortaya çıktı ve az sayıda küçük topluluk önemli ölçüde yönetim kararlarına katılım imkânı veren yönetir sistemleri oluşturmaya başladı. Denebilir ki, ilkel demokrasi daha gelişmiş bir halde, yeniden icat edildi. En önemli gelişmeler, üçü Akdeniz'de, geri kalanı Kuzey Avrupa'da olmak üzere, Avrupa'da ortaya çıktı.” (DAHL Robert A. 2021) Dahl’ın ‘Demokrasi Üzerine’ kitabında 1850 ile 1995 yılları arasında sadece erkeklerin ya da bütün vatandaşların oy kullandığı demokratik ülkelerde ki demokratik ülke sayısını gösteren tabloyu da şaşkınlık ve buruklukla görebiliriz. 1860 yılında 37 ülkeden, demokratik ülke sayısı 1 ülke var. Aradan 130 yıl geçmiş, 1990 yılında 192 ülkeden, demokratik ülke sayısı 65 ülke olduğunu görmekteyiz. Amerikalı bir devlet adamı ve bağımsızlık bildirisini hazırlayanı olan Madison, demokrasi için, "tam bir demokrasi derken hükümeti bir araya gelip bizzat yöneten az sayıda bireyden oluşan bir topluluk" ve "cumhuriyet derken de Bir temsil sisteminin var olduğu hükümet" olarak söylemektedir. Birçok siyasi bilimci ve hukukçular tarafından ifade edildiğine göre; bir hükümetleri seçme süreci olarak görülen demokrasi şimdi sosyal bilimciler tarafından yaygın biçimde kullanılmaktadır. Abraham Lincoln demokrasiyi “halk tarafından, halk için, halkın yönetimi” olarak tanımlamıştı. Günümüz demokrasilerinde durum böyle mi? Ünlü bir faşizm tarihi uzmanı olan Emilio Gentile, şimdi halkın ancak bir sahne demokrasisinde küçük bir rol alabildiğini iddia ediyor. Oy verme sahnesine sıra gelince halk sahneye çıkarılıyor, sonra hemen sahneden indiriliyor. Bu nedenle, partiler ve hükümetler oligarşisi, siyaset sınıfı içinde yolsuzluk, liderlerin demagojileri, halkın ilgisizliği, kamuoyu manipülasyonları, reklama dönüşen siyasal kültürün bozulması öne çıkıyor. O çok övülen temsilî demokrasi ve halkın egemenliği birçok yerde sahne demokrasisine dönüşmüş durumda. Günümüz demokrasilerinin bu özellikleri salt içinde bulunduğumuz dönemin koşullarının bir sonucu mu? Gentile, bu özelliklerin demokraside doğuştan var olduğunu gösterip, bunlara karşı mücadelenin demokrasiyi esas diri tutan etmen olduğuna işaret ediyor. 1939 Eylül 'de Almanya'nın Polonya'yı işgal etmesiyle başladığı ve İngiltere, Fransa bu işgale Almanya'ya savaş ilan ederek karşılık vermesi ile devam etmiştir. 1945 yılında sonlanması dönemi, dünyanın zor günlerin yaşanması, insan ve mal kayıplarının sonuçların da yeni düzenlerin çıkması ve gelişmelerine yol açmıştır. Türkiye’de ‘İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasın da tek partili, tek liderin tüm yetkilere sahip olduğu faşist rejimler olduğu dönemin de başlamış ve savaşın sonunda yenilmişlerdi. ABD, İngiltere ve Fransa gibi çok partili demokrat devletler ve diğer taraf ise Sovyetler Birliği gibi tek partili sosyalist devletler olarak savaştan galip çıktılar.
  • 4. Savaş sonrası yeni dünya düzeni evresi kurulması başladı. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 50 müttefik devlet, 25 Nisan 1945 tarihinde San Francisco'da bir araya gelerek 111 maddeden oluşan Birleşmiş Milletler Antlaşması'na son şeklini verdiler. 25 Nisan 1945 tarihinde de Birleşmiş Milletler ‘in kurulmasıyla sonuçlandı. 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) içinden ayrılan 4 milletvekilinin Demokrat Parti’yi (DP) kurmasıyla sonuçlanmıştır. 1946 yılında gerçekleştirilen seçimlerde, ilk kez bir muhalif siyasi parti, mecliste temsil imkânı bulmuştur. Herhangi bir engelin olmadığı 1950 seçimlerinde ise DP iktidara gelmiştir. DP’nin iktidara gelişi, tek parti iktidarını sona erdirmiş ve böylece çok partili hayata geçilmiştir. Türkiye de ki çoklu parti yaşantısını en gerçekçi anlatımını, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim üyesi İlkay Sunar’ın ‘Demokrat Parti ve Popülizm’ makalesin de anlattıklarına bakarsak kısaca bize, şunları aktarmakta. ‘1950 seçimleri kazanan Demokrat Parti, özellikle 1953 yılında ki temel politikalarını, 1950- 54 yılları döneminde ulaşım, haberleşme, bayındırlık gibi fizikî altyapı yatırımlarına ile makine, traktör gibi modern tarımsal teknoloji ithalâtına ağırlık vermişti. Bu dönemde içinde ucuz kredi ve yüksek fiyat politikaları ile beslenen tarımsal ürünlerin ihracatından kaynaklanan hızlı bir iktisadi büyüme sağlanmıştır’. (Sunar, İ. 1985) Seçimlerin dört yılında başarılarını hızlı büyümesi yanında, piyasaya yönelik üretimin artması, sermaye birikiminin (özellikle ticarî) hızlanması, ekonomide dinamik bir hareketlilik ve bütünleşme sürecinin başlamış olması gözlenmekte olduğunu söyleyebiliriz. 1953 yılı sonundan itibaren, tarımsal ihracat ürünlerine talebin azalması ile dış ticaret açık vermeye başladığı ve iktidarda ki Demokrat Parti tekrar ithalât kısıtlamasına giderek, yüksek gümrük vergileri içeren himayeci önlemler almasına sebebiyet vermiştir. Demokrat Parti 1954'ten sonra tıkanan tarımsal yatırım ve ihracat karşısında, biriken ticari sermayeyi içe dönük ithal ikameci bir sanayileşmeye doğru yönlenmiştir. Tarıma dayalı dokuma ve gıda gibi dallarda sanayi yatırımları artarken, hammadde ve ara maddelerin ithalâtına dayanan hafif tüketim maddelerinin üretiminden çekilmeye başlanmıştır. Demokrat Parti'nin teşvikine rağmen, çok sınırlı yabancı sermaye sermeye girişi sağlamayabildi. Bu nedenle de ithalâtı karşılayacak kaynaklar, yabancı sermaye yatırımlarına değil, geniş ölçüde dış borçlanma yoluyla alınan uzun ve kısa vadeli kredilere dayandırmak zorunluluğu doğmuştu. Alınmış olan krediler, plansız yatırım politikaları, yüksek devlet sübvansiyonları sonucunda yaratılan yüksek talebi desteklemekten başka işe yaramamıştır. Artan ödeme güçlükleri ve enflasyonist baskılar Demokrat Parti'yi nihayet 1958 yılında stabilizasyon*2 fiyatları sabitleme önlemleri almaya zorlamıştır. Alınan kredilerin plansız kullanılması sonunda, 1958 alınan önlemlerinin iç pazara dönük ithal ikameci sanayileşme sürecinin sonu anlamına gelmediğini ve iyileştirmediğini söyleyebiliriz. Bu süreç, özellikle 1960’dan sonra Devlet Planlama Teşkilatının kurulmasından sonra daha düzenli ve planlı bir şekilde devam etmiştir. Türkiye’nin çok büyük sorunlarla karşı karşıya bulunduğu bir zamanda (1970-1980) bile ülkenin iki büyük siyasi partisinin birlikte bir hükümet kurmaya yanaşmamaları, Türkiye’nin siyasal kültüründeki en önemli uzlaşmazlık örneği olarak tarihe geçti. 1977-1979 yılları arasında ki seçimlerde, AP’nin CHP ile ortak bir koalisyona yaklaşmaması büyük ölçüde kendisi dışındaki MSP (24) ile MHP’ (16) nın sandalye sayısıyla hükümeti kurmak için yeterli çoğunluğa (226 sandalye) (TBMM millet vekili sayısı toplamı 450 sandalye) sahip olmasıydı. Bu yapıya sahip olan iki büyük parti başkanlarının bir araya gelerek 1970 yıllarının başlarından beri istikrarsızlıkları giderme yollarını bularak giderme yerine, kolay yolları seçmeleri ülkeyi 12 Eylül 1980 darbesi ile yüzleşmesi ile sonuçlandı. Türkiye’yi de demokrasi çizginde ki düzensizliğine atmış oldular. *2 Stabilizasyon: TDK İstikrar, Ekonomide Hükümetin veya işletmelerin çeşitli mal ve hizmetlerin fiyatlarını sabitlemesidir. Otoriteler bu politika ile arz ve talebi etkileyerek sabit bir fiyat devam ettirebilmektedirler.
  • 5. O yıllardan günümüze kadar aynı vatandaşların çoğunluğunun sıkıntıları bitmemişti. Takriben aradan kırk üç yıl geçtikten sonra, Türkiye tekrardan aynısı tekrardan yaşamak zorunda kalır mı? Bilemeyiz. Türkiye’nin hukukun üstünlüğü, yasaların doğru işlediği ve kuvvetler ayrımının oluştuğu demokrasiyi yeniden denemeyi istemesi en doğru ve doğal hakkıdır. Sonunda vatandaşların isteği olması durumunda, aydınlığı görebilmek ve beklemek bizim hakkımızdır, diye düşünmek isteriz diye düşünmekteyim. Karl Popper Açık Toplum ve Düşmanları kitabında anlattıkları: Parlamentoyu kadir-i mutlak kılmak ve parlamentoların demokrasilerde temel fikir, gücü sınırlamaktır. Tek elde toplanmasına engel olmaktır. Demokrasinin temel fikri budur. Güç öyle dağıtılmalı ki tek elde toplanmaz. Bu da nispeten basit şeylerle sağlanabilir ve nispeten basit anayasa değişiklikleriyle yapılabilir. Demokrasi büyük bir deneydir. Demokrasi teorileri Demokratik devletlerle ilgili iki değişik demokrasi teorisi vardır. Normatif demokrasi teorisi: Demokrasinin tam anlamıyla sağlanabilmesi için, alınan kararların halkın tamamının memnun etmesi gerekir. Ancak gerçek hayatta bu durum imkânsızdır. Zira her bireyin beklentileri, istekleri, ihtiyaçları farklıdır; herkesi aynı anda memnun etmek olanaksızdır. Dolasıyla bu teori ideal ve ütopik bir teoridir. Günümüzde hiçbir devlette uygulanmamaktadır. Ampirik demokrasi teorisi: Demokrasi, halkın tamamını değil olabildiğince büyük kısmını memnun etmeye çalışır. Amacı herkes değil mümkün olduğunca çok kişiyi memnun etmektir. Dolayısıyla gerçek hayatta uygulanması en mümkün teoridir. Günümüzde demokrasi olarak bildiğimiz yönetim şeklinin farklı kavramlarla açıklama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Çağdaş siyaset biliminin ve düşüncesinin önde gelen teorisyenlerinden Robert Dahl’ın düşüncesi; demokrasi yerine “çoğun yönetimi” anlamına gelen “poliyarchy” (poliarşi) kavramını tercih eder ve poliarşi’yi “mümkün olduğunca fazla sayıda vatandaşın uzun bir zaman boyunca arzularına cevap verebilen bir sistem” olarak tanımlamaktadır. Çağdaş demokratik sistemler, zaten halkın tamamının doğrudan değil, seçmiş oldukları kişiler, temsilciler ve oluşturdukları kurumlar (partiler) vasıtasıyla yönetim sürecine katıldıkları, istek ve taleplerini en elverişli, en iyi, en uygun düzeyde sağlamaya çalıştıkları bir yönetim anlayışını ifade etmektedir. Bunun için de seçimler, demokrasinin en önemli öğelerinden biridir. Çağdaş demokrasiler, sadece serbest ve adil seçimlerden ibaret olmayıp, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, fikir, ifade, örgütlenme, seçme, seçilme, din ve vicdan özgürlüğünü de içine alan temel hak ve hürriyetlerin korunmasına mantığına dayanır. “Robert Dahl çoğulcu bir demokraside despotik bir çoğunluk ihtimalinin söz konusu olmadığını savunmuştur. (ERDOĞAN, Mustafa. 2019) Demokrasi Tarihçeleri Antik dönem Eski Yunanistan'da, şehir devletlerinde uygulandı. Demokrasiye çok yakın olan bu sistem Atina demokrasisi olarak da anılır. En önemli organı ve merkezi bütün vatandaşların yer almaya haklarının olduğu bir meclisti. Teoride bütün yurttaşlar mecliste oy verme ve fikrini söyleme hakkına sahipti fakat o günün koşullarına göre kadınlar, köleler ve o şehir devletinde doğmamış olanlar (metikler, yerleşik yabancılar) bu haklara sahip değildi. Roma İmparatorluğu döneminde uygulanan devlet sistemi, temsilî demokrasiye yakın bir nitelik taşımaktaydı. Romalılar kendi sistemlerine cumhuriyet anlamına gelen republic adını koymayı seçtiler. Latince ‘de res, şey ya da ilişki, publicus da halk anlamına geliyor, yani serbest bir çeviriyle, cumhuriyet halka ait olan şey demekti. Demokratik haklar genellikle sosyal sınıf ayrımına göre şekillenirdi
  • 6. ve güç elitlerin elindeydi. Zor uğraşların sonunda sıradan halk da (plebler, yani aşağı tabakadan olanlar) yönetime katılmaya hak kazandı. Roma Cumhuriyeti Tüm İtalya ve fethettikleri bölgelerde, yönetim şekillerinin Cumhuriyet altında yöneterek, o bölge ve ülkelerde ki yaşayan halka Roma vatandaşı olma hakkını bahşetti, bu da onları, önemsiz kullar olmaktan çıkarıp vatandaşlık haklarına ve ayrıcalıklarına sahip Romalılar haline getirdi. Eski Hindistan'da bazı bölgelerde uygulanan sistemler de temsilî demokrasiye benzetilir. Roma İmparatorluğu ile paralel olarak, kast sisteminin varlığı, gücün varlıklı ve asil bir azınlığın elinde olduğu söylenebilir. Orta çağ Magna Carta: Orta çağda demokrasinin gelişme süreci içindeki en büyük olay İngiltere'de kralın yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlayan Magna Carta Libertatum'un (Büyük sözleşme) imzalanmasıdır. 20. yüzyıla kadarki demokrasilerde ve cumhuriyetlerde olduğu gibi seçin hakkına katılım erkeklerle sınırlandırılmıştı. 18. ve 19. yüzyıllar Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi: 1788 yılında kabul edilen Amerikan anayasası hükûmetlerin seçimlerle kurulmasını ve insan hak ve özgürlüklerinin korunmasını sağlıyordu. Bundan daha önce de koloni döneminde Kuzey Amerika'daki kolonilerin birçoğu demokratik özellikler taşıyordu. Koloniden koloniye farklılaşmakla beraber, hepsinde belli miktarda vergi veren veya istenen bazı sıfatları karşılayabilen beyaz erkeklerin seçme hakları vardı. Fransız Devrimi İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi: 1789 ise bir anayasa hazırlanarak iktidar halkın seçeceği bir parlamento ile kral arasında paylaştırıldı. Ulusal Konvansiyon hükûmeti genel oy ve iki dereceli bir seçimle iş başına geldi. Fakat ilerleyen yıllarda Napolyon'un başa geçmesiyle demokrasiden oldukça uzaklaştı. 20. yüzyıl 20. yüzyılda: Demokrasi hızlı bir değişme ve gelişme göstermiştir. Yüzyılın başlarında, I. Dünya Savaşı'nın sonunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluklarının yıkılmasıyla birçok yeni devlet ortaya çıktı ve bu yeni ülkelerin devlet yönetimi genellikle, o döneme göre demokratik sayılabilecek yöntemlere sahipti. II. Dünya Savaşı: Sömürgecilik anlayışı son buldu ve tekrar birçok bağımsız ülke ortaya çıktı. Demokratikleşme hareketleri Batı Avrupa'da yoğunlaştı. Almanya ve Japonya'da diktatörlükler son buldu, silahlanma politikası yerine, II. Dünya Savaşı sonunda imzalanan anlaşmaların da etkisiyle refah devleti olma amacını güttüler. 20. yüzyıldaki en büyük çekişmelerden biri de demokratik olmayan Sovyet Bloğu ülkeleriyle, Batı demokrasileri arasında gerçekleşen Soğuk Savaş'tı. Komünizmi yaymaya çalışan Sovyet Rusya ile diğer demokrasi çeşitleri arasından sıyrılmış liberal demokrasiyi yaymaya çalışan ABD liderliğindeki batı grubu arasındaki çekişme 1989 yılında son bulmuştur. Francis Fukuyama Tarihin Sonu adlı makalesinde, Soğuk Savaşın bitmesiyle liberal demokrasinin tüm dünyada yayılacağı haberini verir. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı: İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa'da barışı hâkim kılmak ve Avrupa ülkeleri arasında iş birliği ve dayanışmayı gerçekleştirmek üzere kurulan AET, sınırların kalktığı bir ortak pazar ve ortak para sistemini adım adım hayata geçirmiştir. AB, ekonomik, siyasal ve anayasal bir
  • 7. bütünleşmeyi ifade eder hale gelmemeyi hedeflediğinden, 7 Aralık 2000 tarihinde, Fransa’nın Nice kentinde ki zirvesinde törenle ilan edilen Temel Haklar Şartı*3 , AB'nin hedeflediği bu yolda önemli bir adım teşkil etmesine yol açmıştır. Demokrasi modelleri Demokrasi tarihinde uygulanan sistemler oldukça çeşitlidir. Bunları kısaca gruplar içinde toplanabilir: − Klasik Demokrasi: Eski Yunan şehir-devletlerine dayanır. Döneminin de en güçlü şehir olan Atina’dan dolayı Atina demokrasisi olarak da anılan demokrasisinin özelliği, vatandaşlarının siyasi sorumluluklara geniş çapta katılma isteğinin bulunmasıydı. Oy verme hakkına sahip Atina doğumlu yirmi yaş üstü tüm erkeklerin günlük hayattaki sorumluluklarının çok büyük bir kısmını kölelerin sırtına yüklemişlerdir. Günümüzde İsviçre’nin küçük kantonlarında halk meclisleriyle varlığını sürdürebilen klasik demokrasinin, daha büyük ülkelerde uygulanması teknik nedenlerden ötürü tercih edilmemektedir. − Koruyucu demokrasi: Korumacı demokrasi sınırlı ve dolaylı bir demokrasi modeli sunar. Pratikte, yönetilenlerin rızası düzenli ve rekabetçi seçimlerle sağlanır. Siyasi eşitlik böylelikle eşit oy hakkını ifade eden teknik bir kavrama dönüşür. Dahası, oy hakkı gerçek bir demokrasi için yeterli değildir. − Kalkınmacı demokrasi: Bireyin ve toplumun gelişimini esas saymıştır. Bu tip demokrasilerin en radikal olanı Jean-Jacques Rousseau tarafından dile getirilmiştir. Ona göre bireyler ancak içinde bulundukları toplumun kararlarını şekillendirebilmesine doğrudan ve sürekli olarak katılımları halinde 'özgür' olabilirler. Bu açıdan bakıldığında, doğrudan demokrasiyi tanımlamakla birlikte bu şekilde oluşturulacak genel iradeye vatandaşların itaat etmesi durumunda özgürlüğe kavuşacakları savıyla ayrılır. − Liberal demokrasi: Demokraside önceliğin özgürlüğe mi yoksa eşitliğe mi verilmesi gerektiği tarih boyunca tartışılmış ve tarih, bu ikisini bir arada tutacak sistem teorisini üretme çabalarıyla sıklıkla karşılaşmıştır. Liberal demokrasi sistemi de bunlardan biridir. İçinde barındırdığı liberal kelimesiyle özgürlüğü, demokrasideki siyasi eşitlik kavramıyla da eşitliği temsil etmektedir. Bunu düşünürken ekonomi disiplinindeki liberalizm ile siyaset disiplinindeki liberalizmin birbirinden ayırmamız gerekir. Kısaca liberal demokrasi; iktidarı halkın belirlediğini ancak bu iktidarın bireysel özgürlüklerle sınırlandığı bir siyasal sistem olarak belirtebiliriz. − İlliberal demokrasi: diğer isimleri “kısmî” ya da “düşük yoğunluklu” demokrasi olarak da adlandırılan, bazılarına göreyse, “boş demokrasi” ya da “hibrid rejim” dir. İlliberal demokrasi terimini ilk kez siyaset bilimci yazar Fareed Zakaria 1997’de yazdığı “İlliberal Demokrasinin Yükselişi” makalesinde kullandı. İlliberal demokrasi, seçimler yapılmasına rağmen, vatandaşların sivil özgürlüklerden yoksun olduğu için iktidardakilerin faaliyetleri hakkındaki bilgilerinden mahrum bırakıldığı bir yönetim sistemidir. Bu nedenle bir açık toplum değildir. 'Ne 'özgür' ne de 'özgür olmayan' olarak sınıflandırılan, ancak 'muhtemelen özgür' olarak sınıflandırılan, demokratik ve demokratik olmayan rejimler arasında bir yere düşen birçok ülke vardır. İlliberal bir demokrasinin yöneticileri, iktidarlarının anayasal sınırlarını görmezden gelebilir veya atlayabilir. Bu yönetim biçiminde seçimler genellikle manipüle edilir veya hile yapılır ve ülkenin *3 Şart kavramı tarihte ilk defa 1215 yılında İngiltere Kralı tarafından imzalanan "Magna Charta Iibertatum" da kullanılmıştır. Bu tarihe kadar "Şart" adı altında herhangi bir belge kabul edilmiş değildir. İçerisinde kişileri ve mülkiyeti kralın keyfi iktidarına karşı koruyan Magna Charta'nın ayrı bir yeri vardır. Bu belge iki açıdan önemlidir. İlk olarak Şart’ ta yer alan 63. madde, yalnızca daha önceden özgür olanların özgürlük haklarını güvenceye almaktadır. Buna karşılık özgür olmayanları özgürleştirmemektedir. İkinci olarak, mutlak iktidara karşı yazılı olarak teminat altına alınan savunma hakları gerçekten bir yenilik niteliğindedir.
  • 8. liderlerini ve politikalarını seçmek yerine görevdeki kişiyi meşrulaştırmak ve güçlendirmek için kullanılır. − Sosyal demokrasi: Bu kavram komünist rejimlerde gelişmiş demokrasi çeşitlerini kapsamaktadır. Kendi aralarında farklar bulunmasına rağmen liberal demokrasi sistemleriyle kesin olarak karşıt yöndedir. Genel olarak siyasi eşitliğin yanında sosyal demokrasi ile ekonomik eşitliğin de sağlanması gerekliliğini savunmuşlardır. − Çoğulculuk, Çoğunlukçu ve Demokrasi: Çoğulcu demokrasi (nispi demokrasi): çoğunluğun mutlak hakimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi anlayışıdır. Demokrasinin gelişim sürecinde, çoğunluğun devlet yönetimindeki kararlarının mutlak olması, azınlık haklarını kısıtlayabileceği kaygısı, çoğulcu demokrasiyi ortaya çıkarmıştır. Azınlıkta veya muhalefette olanların korunması, düşüncelerin serbestçe hiçbir baskıyla karşılaşmadan söylenebilmesi çoğulcu demokrasi için şarttır. Çoğulcu teoride otoritenin dağıtılması devletin aceleyle ve düşünmeden hareket etmesini engeller, aynı zamanda önemli güç merkezlerinin uyuşmaması durumunda da herhangi bir adımın atılmasını önler. − Çoğunlukçu demokrasi veya mutlak demokrasi: çoğunluğun kararlarının uygulandığı ve bu kararların mutlak olduğu demokrasi çeşididir. Yasalar, azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı gibi etmenler çoğulcu demokraside alınan kararları sınırlandırırken çoğunlukçu demokraside, çoğunluğun aldığı kararlar sınırsız ve mutlaktır. Ayrıca Yönetilenlerin çoğunluğunun seçim ve yönetim sırasında etkili olması esasına dayanan çoğunlukçu (mejoritarlari) demokrasi ilk uygulama modelini Britanya'da geliştirdiğinden Westminster tipi demokrasi diye anılmaktadır. “1989 yılında Berlin Duvarı, sekiz yıl önce 2001 yılında ise New York’taki İkiz Kuleler yıkıldı. Birinci yıkım, post-komünist dünyada demokrasiye geçiş tartışmalarını alevlendirirken; ikinci yıkım İslam ve demokrasi arasındaki ilişkinin yeniden irdelenmesini beraberinde getirmiştir. Bu çalışma, iki yıkımın külleri üzerine tek bir demokrasi tartışması bina edilmesine rağmen, iki dünyadaki demokrasi tartışmalarının mahiyetinde bir çifte standart olduğunu ileri sürecektir.” (BİNGÖL, Yılmaz. 2009) “Demokratik hükümet ideali günümüzden iki binyıldan daha önceye dayansa da bunun evrensel olarak kabul edilen temel insan haklarından biri olduğu bilinci ancak modern çağda (18. Yüzyıldan bu yana) kurumsallaştı. Bu dönemde bile "bütün insanlar eşit yaratılır” teorik inancı, ortak vatandaşlık kurumunu ilk kez başlatan Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya' da bile yavaş yavaş ve istemeyerek herkese oy kullanma hakkının verilmesine indirgendi.” (SHUTT, Harry 2003) “İsrailli tarihçi Zeev Stemhell ‘La Liberation’ gazetesinde yayımlanan röportajında şunları söyler; ‘1789 Fransız Devrimi liberal bir devrimdi. Ondan önceki Amerikan ve İngiliz devrimleri de liberal devrimlerdi. Tarihsel olarak sol, liberal değerlerin mirasçısıdır. Sosyal demokrasi, solun eşitlikçi değerleriyle liberalizmin özgürlükçü değerlerini birleştiren harekettir. Liberalizme karşı çıkmak sola yapılan en büyük kötülüktür. Çünkü bu, özgürlüğe, demokrasiye karşı çıkmakla eş anlamlıdır. Dahası liberal değerleri sağa bırakmaktır.’ Solun büyük abisi Sovyetler Birliği’nin vefatından sonra Avrupa solu, siyasal liberalizmi böyle anladığı, yorumladığı ve uyguladığı için ayakta kalmıştır. Türkiye’de solun bocalamasının temel nedeni ise, siyasal liberalimin değerlerini ıska geçmiş, sol ile siyasal liberalizm arasındaki temel ve birleştirici değerlere sahip çıkmak suretiyle özgürlükleri genişletmekten yana tavır koymamış olmasıdır.” (COŞAR, V Ahsen. 2017) Yascha Mounk ‘Demokrasinin Halkla İmtihanı’ kitabında söylediği: Otoriter popülizm dünyanın her yerinde yükselişte! Liderler halka oynuyor, halk da onlara göz kırpıyor. Dünyanın hoşgörü abidesi Hollanda’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi sürekli artan bir destek görüyor, Marine Le Pen Fransa’da başa güreşiyor, en gelişmiş sosyal demokrasilere örnek gösterilen İsveç, Danimarka gibi ülkelerde yabancı
  • 9. düşmanı partiler çok güçlü bir destek alabiliyor. Aşırılar değilse de bir beden küçükleri çoktandır iktidarda. Tehlikenin ve gelmekte olanın (Otoriter popülizm); demokrasinin bugün yaşamakta olduğu krizin nedenlerini, “halk iradesi” ’nin neden otokrat liderlere yöneldiğinin çözümlemesini yaparak, resmin büyük tarafına bakmamızı sağlar. Popülizme derinlemesine baktığımızda “Popülizm, temel olarak, halk kitlesini mobilize eden ve yerleşik düzeni kökünden sarsmayı vaat eden lider ya da organizasyonların başvurduğu yarı-ideolojik bir çerçevedir. Esasında bir ideoloji olmaktan çok diğer ideolojileri de kesen ‘siyasi bir tarz’ olarak popülizm şimdiye kadar hemen her ülkede ve bağlamda kendine özgü biçimleriyle ortaya çıkmıştır.” (ŞEN, Ö. F. ARICAN, Y. F. 2017) BBC News Türkçe Web sitesinde Eğitim Muhabiri Sean Coughlan, 25 Ekim 2018 tarihli “Demokrasi orta yaş krizi mi yaşıyor?” yazısında: Zaman içerisinde büyük endüstriler parçalanabiliyor, teknoloji şirketleri siyaset de dahil hayatın her aşamasına dahil oluyor. -"Eğer birisi Google'ı alt etmek isterse, bunun için Google'a bakmaları gerekiyor". Savaş sonrası yıllarda liberal Batı demokrasisi refah düzeyini yükselterek gelişti. Siyaset Profesörü olduğu Cambridge Üniversitesi'nde siyaset ve tarih öğreten bir İngiliz akademisyen olan David Walter Runciman ise asıl bilinmeyenin insanlar yoksullaştıkça demokrasinin gelişeceğinin nasıl olduğunu düşünmemizi istemekte. İnsanlar yıllarca durağan bir maaşla çalışınca bu onları daha radikal siyasi uçlara itebileceği gerçeğini de bilmeliyiz. Runciman’ın düşüncesi ise; demokrasinin yorgun olduğunu ama parçalanmayacağını söylemesidir. Runciman "Tarihi kanıtlar ekonomik büyüme olmadan demokrasinin zorlandığını anlatmakta. Eğer insanlar refah hissetmiyorsa daha kenarlarda kalmış politikacılar arıyorlar" demekte. Yoksul ülkelerde bu, siyasi çözülmelere neden olabilir. Göreceli olarak daha istikrarlı Batılı ülkelerinde bu devrimden ziyade bir hayal kırıklığı yaratabilir. Refahı yüksek ama durağan toplumlar, iyi işlemeyen demokrasilerle uzun süre ilerleyebilir. Biz bunun daha başlangıcında olabiliriz. Runciman'a göre demokrasinin dayanıklılığı insanları, onu koruma ve geliştirme konusunda tembelliğe itiyor. "Bu yorgun bir sistem ve büyük sorunlarla başa çıkmak için uğraşıyor ama çatlayıp bölünmeyecek. Biz yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde siyasetin nasıl daha iyi çalışacağını düşünebiliriz". Bunun yerine Batı demokrasileri, sistemleri değiştirmek yerine liderleri değiştiriyor. Anlayışı ile düşüncelerini aktarmakta olduğunu görerek, düşüncelerimizin şekillenmesini bu kılavuzluk ile yapmasını bilmeliyiz demekle yetinebilmeliyiz. Ülkemizdeki demokrasi gelişimine baktığımızda; neleri nasıl yaşadığımızı ve neleri gördüğümüzü veya yaşamakta olduğumuzu anlamak ve anlayabilmek için; analitik düşünmeye gereksinim duymalıyız. Türk tarihçi ve akademisyen olarak akademik çalışmalarını sürdürmekte olan ve günümüzde Stanford Üniversitesi'nde tarih profesörü Ali Yaycıoğlu’nun Gazete Oksijen.com da ki ‘Türkiye demokrasi tarihine giriş’ yazısına bakmalıyız. Ülkemizin demokrasi kazanımı neler olmuştur ve o kazanımların, güçlü bir anlatıya dönüştürmenin zamanın geldiği anlayışını görmekteyiz. “Birincisi, malum, 2023 seçimlerinde halkımız bir yönüyle demokrasi mi otokrasi mi sorusuna cevap verecek. Türkiye’nin demokrasi tecrübesinin güçlü bir anlatıya kavuşması, 2023 seçimlerinde demokratik rejime dönüş amacı güden muhalefet partilerinin ve muhalefetin cumhurbaşkanı adayının dil ve programının oluşmasına büyük katkıda bulunabilir. Hak ve özgürlüklerin, denge-denetleme mekanizmalarının ve sosyal-hukuk devletinin tesis edildiği çoğulcu bir demokratik nizam için bu
  • 10. topraklardaki demokrasinin tarihi birikimini güçlü bir anlatıya dönüştürmek ve 2023 seçimlerini bu anlatının bir parçası olarak düşünmek çok anlamlı olacaktır. İkinci olarak, demokrasi anlatısı halkımızın demokrasiyi tekrar hatırlamasına yardımcı olabilir. Son on yılda yaşanan ve tarifi hiç de kolay olmayan altüst oluş içinde toplum adeta demokrasiyi unuttu. En azından 1950’lerden beri Türkiye’nin siyasal tarihinde hem sol hem sağ kesimin ana teması olan demokrasi bugün önceliklerimiz arasında değil.” (YAYCIOĞLI, Ali 2022) İktidar demokrasiyi uzun zamandan beri beka meselesine ve güvenlik devletine kurban etmiş. “Muhalefet ise son CHP’nin vizyon toplantısında gördüğümüz üzere, daha çok “teknokratik” bir yönetim anlayışını, ya da bir meslektaşın ifadesi ile “hakikat arayışı” nı öne çıkarıyor.” (a.g.m.) Bu anlatımın devamında: Bugünkü siyasette demokrasi, otokrasi ve teknokrasi arasına sıkışmış, nefes alamaz durumda. Olduğundan bahsetmekte. Şunu tartışmamız gerekmektedir: Türkiye’nin demokrasi anlayışını nasıl oluşturulmalı? Kısaca baktığımızda: “Türkiye’nin kapsayıcı ve güçlü bir demokrasi anlatısı yok. Türkiye tarihi bir demokrasi tarihi olarak düşünülmüyor. Demokrasi ya da demokratik olgular, pratikler, temayüller... Türkiye tarihi anlatısında önemli bir yer tutmuyor. Peki neden böyle? Cevap; Türkiye’de aslında hiçbir zaman demokrasinin yeşermediği, yeşerse bile sağlam bir temele oturmadığı olabilir. Bu topraklarda 1908’den itibaren demokratik süreçler yaşanmış ama gelişerek devam eden, zamanla olgunlaşan bir demokratik gelenek ortaya çıkmamış. Tam tersine, demokrasi, yani halkın siyasete özgürce katılımı, devlet otoritesinin sınırlanması, serbest seçimler, insan hak ve özgürlükleri... velhasıl demokrasi çerçevesine koyacağımız tüm unsurlar ortaya çıkmış, filizlenmiş, belli mesafeler alınmış, ne var ki demokrasi bir bütünlük içinde olgunlaşarak, tüm kurum ve kültürüyle yerleşememiş. Her zaman kırılgan kalmış. Sürekli kesintiye uğramış. Başka önceliklere kurban edilmiş. Halk devlet karşısında kendi haklarına sahip çıkmamış. Güçlü olan gücünü paylaşmamak için demokrasinin arkasından dolanmış. Çoğunluk azınlığın haklarına kör ve duyarsız kalmış. Ben bu klasik argümana katılmıyorum. Alternatif bir anlatının olduğunu düşünüyorum. Ama şimdilik benim ne düşündüğümü bir kenara bırakın. Yukarıdaki çerçeveyi kabul edelim ve şu soruyu soralım: Neden böyle olmuş? Demokrasinin bu topraklarda yerleşememesinin nedeni nedir?” (a.g.m.) Üzerinde yaşadığımız bu topraklarda herkesin bir sözü elbette olabilir. Kimileri bu coğrafyanın demokrasinin yeşermesi ve kurumsallaşması için uygun olmadığını vurgulamış. Bunu da coğrafi şartların şansızlığı demişler. Birçok analizci eski devirlerden beri Mezopotamya ya da Asyatik dünyanın despotizm ürettiği, bunun demografik, çevresel ve iklimsel nedenleri olduğunu söyler. Birileri de demokrasinin “eksikliğini” anlatırken İslam geleneğinde ulema ve devletin iç içe geçmesini neden gösterir. Kimisi de göçerliğin yerleşik bir şehir toplumu gerektiren demokratik gelişmeye engel teşkil ettiğini söylerler. Bunlar elbette doğru veya yanlış yerlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Doğrusu nedir? Doğrusunu nasıl söyleyebiliriz? “Montesquieu "XVII. yüzyıl İngiltere'sinin, liderlerin erdemden yoksun oldukları bir yerde demokrasi kurmak için harcanan çabaların ne kadar beyhude olduğunu gösteren güzel bir örnek sunduğunu" ekliyor. Ayrıca, şunu da ekliyor: "Bir cumhuriyette erdem ortadan kaybolduğu zaman, tabiatı elverişli olan kimselerin gözünü hırs bürür ve tamahkârlık herkesi pençesine alır ve herkesin talan yerine dönen devletin elinde birkaç kişinin iktidarından ve herkesin her şeyi yapmakta serbest olmasından başka bir güç kalmaz"(Esprit des Lois (yasaların ruhu), III). Bu alıntılar şu şekilde yorumlanabilir: nispeten daha olgun sosyal şartlar içinde, özellik güçleri gelişip özgürleştiği zaman, devlet liderlerinin erdemi yetersiz kalır.” Bu yorumu şu şekilde yorumlayabiliriz. “Nispeten daha olgun sosyal şartlar içinde, özellik güçleri gelişip özgürleştiği zaman, devlet liderlerinin erdemi yetersiz kalır. (HEGEL, G.W.F. 1991)
  • 11. Kozmos asla boşluk kabul etmez. Temel fizik kurallarından birisi olan termodinamik kuramına göre, yerine başka olgu ile doldurur. Örnekleyecek olursak: Bir yerde otorite boşluğu doğmuşsa, o yerde oluşan boşluğu dolduracak alternatif radikal yapılar veya ‘Patrimonyal Devlet’*4 Yapısı şekline dönüşmesi mutlaka oluşabilecek veya şekillenecektir. Bu bağlamda yurttaşlar olarak, özgürlüğün tek yaşamsal biçimi olabilecek demokrasinin yok olmasının önüne geçebilmeliyiz. Türkiye tarihler içinde demokrasiyi değil ama şu ya da bu şekilde demokratik karakter taşıyan olguları, temayülleri kapsayan, Osmanlıdan ve Cumhuriyetin kuruluşundan beri anlamaya, uygulama gayretlerini göstermekten vaz geçmedi. Baktığımızda tarihte dört dörtlük bir demokrasiyi aramak ve bulamamak yerine demokratik pratiklerin nasıl gerçekleştiklerine, hangi formlarda var olduklarına, nasıl devam edip, etmediklerine bakabilirsek fayda sağlayabiliriz. Hegel’in dediği gibi, “İnsanın hakiki varlığı eylemidir” der. Goethe de “Başlangıçta eylem vardı”. Demekte. Buradan şu sonuca ulaşmakta en doğalı; realist, materyalist diyalektik mantığın kurulması olur. Bugün «diyalektik» denince aklımıza ilk gelen Marx’ın gerçekçi-maddeci diyalektik oluşmakta. Aklımız da oluşan bütün eylem başlangıçların toplamında, mantığımıza uyacak; gerçekçi oluşumda sonuca götürmesi oldukça gerçekçi olabileceğini kabul edebileceğimiz yönetimi uygulamaktan kaçınmamalıyız. Yeni dönem için siyasetin topluma Türkiye tarihindeki demokratik pratiklerin tüm renklerini kapsayacak şekilde, topluma adeta kendi yapısını hatırlatırcasına, yeni, bütünsel, güçlü biraz da dağınık bir demokrasi önerisiyle gelmek, akıl ve bilim vurgusunu dengeleyip, daha kuvvetlendirmez mi? Kısaca, sen, ben, öteki demenin fayda sağlamadığının bilincine varmak ve ortak akıl ile ortak geleceğimizin oluşturulmasına katkı sağlamayı hedeflemek olacağını bilmeliyiz. Bekir Ağırdır: Bize Yeni Bir Söz Lazım ’da yeni siyaset dili ve tarzı üzerine kafa yorarken herkese ‘aktif yurttaşlık’ çağrısı yapmakla: “Portekiz’den oturma izni alayım, çocukları Amerika’ya yollayayım diye bir hayat yok” diyerek, demokrasi seçiminde ki son şans olduğunu hatırlatmakta. Franz Kafka’nın ilk kez 1915’te “Die Weissen Blaetter” adlı dergide yayımlanan ve orijinal adı “Die Verwandlung” olan eseri, onun en tanınmış öyküsüdür. “Dönüşüm” olarak Türkçeye çevrilen kitap, kumaş pazarlamacısı Gregor Samsa’nın, ‘Bir sabah huzursuz düşlerinden uyanan Gregor Samsa, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş buldu. … ‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü… Kıssadan hisse diyelim; Kafka’nın “Dönüşüm” kitabında ki Samsa gibi, bizlerde bir sabah uyandığımızda ‘demokrasi içinde (az, çok ‘yarım olsa da) olmadığımız’ zamana uyanmak ister miyiz? Bunu kendimize sormalıyız. Erdem ŞENEROĞLU 06 Şubat 2023 *4 ‘Patrimonyal Devlet’: Max Weber'in siyaset bilimine kazandırdığı bir kavramdır. "devletin bir üst unsur/birim olarak halkı dışarıdan yönetmesi" şeklinde tanımlanabilir. Buna göre halk, kendisi bir üst birim olan yönetene daimî ve mutlak bir aidiyet hissiyle bağlıdır.
  • 12. Kaynakça: • BİNGÖL, Y. (2009). Bilgi çağında demokrasiye geçiş tartışmaları. Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, 4(2), 109-126. • COŞAR. V. Ahsen 11.Ekim.2017 Hukukun Üstünlüğü ve Anayasal Demokrasi Özgürlük Araştırmaları Derneği • https://oad.org.tr/yayinlar/yorum/hukukun-ustunlugu-ve-anayasal-demokrasi/ • Dahl, R. A. (2021). Demokrasi Üzerine, Betül KADIOĞLU (çev.), 6. Baskı, Phoenix Yayınevi, Ankara. • ERDOĞAN, Mustafa. 2019 Çoğulculuk, Çoğunlukçuluk ve Demokrasi, Sosyal bilimler.org web sitesi • https://www.sosyalbilimler.org/cogulculuk-cogunlukculuk-demokrasi • Hegel, G. W. F. (1821). 1991, Hukuk Felsefesinin Prensipleri (Çev: C. Karakaya).1. Baskı, İstanbul, Sosyal Yayıncılık. • Sunar, İ. (1985). Demokrat Parti ve popülizm. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 8, 2076- 2086. • KOÇAK, Zeynep. ‘Avrupa Birliği ve İlliberal Demokrasiler’ P24 Blog Bağımsız Gazetecilik Platformu. http://platform24.org/yazarlar/2154/avrupa-birligi-ve-illiberal-demokrasiler • SHUTT, Harry, 2003, Yeni Bir Demokrasi İflas Etmiş Dünya Düzenine Alternatifler, İstanbul, Kitap Yayınevi • ŞEN, Ö. F. ARICAN, Y. F. 2017. ‘Batıda Popülizmin Yükselişi ve Liberal Demokrasi’. https://www.academia.edu/35778422/BATIDA_POP%C3%9CL%C4%B0ZM%C4%B0N_Y%C3%9CKS EL%C4%B0%C5%9E%C4%B0_VE_L%C4%B0BERAL_DEMOKRAS%C4%B0 • Vikipedi, özgür ansiklopedi • https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lliberal_demokrasi • YAYCIOĞLU, Ali. 2022, ‘Türkiye demokrasi tarihine giriş’, Gazete Oksijen.com web sitesi, • https://gazeteoksijen.com/yazarlar/ali-yaycioglu/turkiye-demokrasi-tarihine-giris-166419 • ZAKARİA, Fareed. İlliberal Demokrasinin Yükselişi. Fareed Zakaria. fareedzakaria.com sitesi erişim 16.01.2023 https://fareedzakaria.com/columns/1997/11/01/the-rise-of-illiberal-democracy