SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 84
Downloaden Sie, um offline zu lesen
Mimar ve Mühendis Eylül - Ekim 2013 Sayı: 73
Türkiye’nin Yüksek Öğretim Vizyonu

Sayı: 73 Eylül - Ekim 2013

Türkiye’nin Yüksek
Öğretim Vizyonu
Doğu’dan Batı’ya Şehir ve İnsan
Eyvah Mezun Oldum
İran’ın Çatısı - Demavend

73
Yayın Kurulu
Mahmut Çelik, Osman Şahbaz,
Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı,
Mehmet Kürşat Çapar, Atilla Yeğin
Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar
Kadem Ekşi, Ali Kılıç,
Dilaver Demirağ, Harun Urul
Yayın Danışma Kurulu
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan
Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,
Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu
Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez,
Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler
İletİşİm Adresİ
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 217 51 00
Fax: 212 217 22 63
Web: www.mmg.org.tr
E-posta: mmg@mmg.org.tr

ABEMEDYA

Yayın Koordİnatörü
İsmail Şaşmaz
ismail.sasmaz@abemedya.com
Edİtör
Fatih Göksu
Görsel Yönetmen
Ersan Topuz
Renk Ayrımı
Muhammet Dilsiz
Reklam
Gizem Tokgöz
gizem.tokgoz@abemedya.com
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7
Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 273 27 50
Fax: 212 273 27 51
Web: www.abemedya.com
Basım
Bilnet Matbaacılık
444 44 03
Yayın Türü
İki ayda bir yayınlanır.
Yerel Süreli Yayın
Ücretsizdir
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

kurtarmak olmalıdır.
Yıllardır genç nüfusu ile
övünen ülkemiz şu ana
kadar bu gençliği yeteri
kadar yönlendirememiş,
bitmeyen sınav kaygıları
ile hasta etmiş dahası
yetersiz üniversite
eğitiminin de etkisiyle
güven kaybı yaşamasına
neden olmuştur. Biz de
bu olumsuzluklardan yola
çıkarak ne tür değişiklikler
yapılmalı, neler aynı
kalmalı, neden yüksek
öğretim konusu acil
bir şekilde ele alınmalı
gibi sorulara konunun
uzmanları aracılığıyla
cevaplar aramaya
çalıştık. Dahası, konuyu
zenginleştirmek amacıyla
Hindistan ve İtalyan
konsolosluklarından
bilgiler alıp örnekler
vermeye çalıştık hem de
üniversitelerin öğrenci

Eylül-Ekim aylarını
kapsayan Mimar ve
Mühendis Dergimizin 73.
sayısı ile sizlerle tekrar
birlikte olmanın sevincini
yaşamaktayız. Hemen
hemen her sayımızda
ülkemizin önemli konuları
hakkında adeta akademik
dergiler gibi detaylı
makale ve yazılarla
çıkarmaya çalıştığımız
dergimizin bu sayımızdaki
dosya konusunu ise bir
türlü doğru bir zemine
oturtulamayan “Yüksek
Öğretim” konusuna
ayırdık.
Hepimizin çok açık bir
şekilde bildiği bir doğru
var ki o da, yüksek
öğretime önem veren
ülkelerin bilim, sanayi,
teknoloji ve bunun gibi
daha birçok alanda
önemli ilerlemeler
kaydettikleridir. Son 10
yıllık gelişmeler ile birlikte
doğal olarak ülkemizde
de her alanda ilerleme
iddiasında bulunuyorsak
bu ilerlemenin temel taşı
olacak yüksek öğretim
konusunda da gerekenler
yapılmalıdır. Halen yüksek
öğretim alanında bir sürü
kargaşa devam etmekte,
bu kargaşalar yetmezmiş
gibi sürekli ya tutarsa
mantığıyla değişimler
yapılmaya veya da diğer
ülkelerin sistemleri
alınıp oturtulmaya
çalışılmaktadır.
Yüksek öğretim
konusunda bana göre
yapılması gereken ilk
şey, yüksek öğretimi
siyasal ve ideolojik
tartışmaların odağından

temsilcilerinden yazılar
alarak konuyu onların
bakış açıları ile de
yakalamaya çalıştık.
Tüm bu saydıklarımız
haricinde dergimizde
“Bilge Mimar Turgut
Cansever” üzerine
yazılmış, bu ülke için
ne kadar çabaladığını
bir kez daha gösterecek
olan günlüklere yer
verdik. Eminim ki bu
günlükleri okurken şu
an içinde bulunduğumuz
durumu çok önceden nasıl
yakaladığını şaşkınlıkla
fark edeceksiniz. Ayrıca
yine şehirlerimiz
üzerine yazılar, kültür
sanat sayfamız, kitaplık
sayfamız ve sinema
sayfamız ile sizlere keyifli
bir dergi sunmaya çalıştık.
İyi okumalar
dileklerimle…

Son 10 yıllık gelişmeler ile birlikte doğal
olarak ülkemizde her alanda ilerleme
iddiasında bulunuyorsak bu ilerlemenin
temel taşı olacak yüksek öğretim
konusunda da gerekenler yapılmalıdır.
mimar ve mühendis Eylül - Ekim 2013 Sayı: 73

Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü
Yunus Emre Tozal
yunusemre@mmg.org.tr

EDitörden…

Sayı: 73 Eylül - Ekim 2013

Türkiye’nin yüksek ÖğreTim Vizyonu

İmtiyaz Sahibi
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan
Murat Özdemir

Türkiye’nin yüksek
ÖğreTim Vizyonu
Doğu’Dan BaTı’ya Şehir Ve insan
eyVah mezun olDum
iran’ın ÇaTısı - DemaVenD

73
Mimar ve
Mühendis

14
KAPAK

NASIL BİR EĞİTİM STRATEJİSİ? “Ülkemizde yüksek eğitim konusunda

şüphesiz değişmesi gereken şeyler var ama bu değişim nereden başlamalı? Sadece
sistemleri değiştirmekle çok fazla bir şey kazanamayacağımızı şu ana kadar
anlamış olmalıyız. Peki, sistem ile birlikte değişmesi gereken şeyler neler? YÖK,
ÖSYM gibi kurumlar mı, üniversitedeki hocalarımız mı, öğrencilerimiz mi, yoksa
fikirlerimiz mi? Belki de asıl sormamız gereken soru şu: Biz değişmesi gereken
şeyin ne olduğunu biliyor muyuz?

73
ETKİNLİKLER
06 İDO GENEL MÜDÜRÜ DR. AHMET

PAKSOY’U ZİYARET ETTİK
MMG III. AGH (AVRUPA GÖNÜLLÜ
HİZMETİ) PROJELERİ GERÇEKLEŞİYOR
MMG’DE BAYRAMLAŞMA HEYECANI…
HALİÇ METRO KÖPRÜSÜNE
TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK

MAKALE
56 Çocuklara Karşı Asli Görevimiz
12

66

MİMARLIK

MAKALE

‘Sinan Çağı’nı Yeniden Yakalayabilir miyiz?

Çıkış Yolu'nda Bursa ya da
Bursa'dan Çıkış Yolu Var Mı?

Dünyayı Güzelleştirmektir
Mustafa Ruhi Şirin

MAKALE
64 Doğu'dan Batı'ya
Şehir ve İnsan
ŞAHİN TORUN

MAKALE
70 Eyvah Mezun Oldum
MAHMUT ÇELİK

KİTAPLIK
ÇİZGİ YORUM
72
DEMAVEND...
YENİ NESİL İÇİN YENİ EĞİTİM VİZYONU

D

ergimizin bu yayın dönemini içeren eylül ve ekim ayları, aynı zamanda ilk ve orta öğretim
kurumları ile yüksek öğretim kurumlarının da yeni öğretim dönemlerine başlama aylarıdır.

Bu vesile ile 50'inci sayımızda “Türkiye’de Mühendislik Eğitimi” ve 56'ncı sayımızda
“Yüksek Öğretim ve Üniversiteler” dosya konuları ile işlediğimiz Eğitim konusunu bu
sefer de 73'üncü sayımızda “Türkiye’nin Yüksek Öğretim Vizyonu” olarak işlemek istedik.
Zira, bilimden teknolojiye, sanayiden tarıma, enerjiden bilişime gelişmiş ülkelerin seviyesine erişmek
istiyorsak öncelikle bu alanlarda gerekli bilimsel çalışmaların yapılacağı ortamı hazırlamalı ve de bu
sektörlerde çalışacak donanımlı meslek insanlarını yetiştirmeliyiz.
Bu noktada görev şüphesiz başta üniversitelerimiz olmak üzere ilgili konularda karar alıcılara,
yürütücülere ve faydalanıcılara düşmektedir. Biz de bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak, bu konuda önemli
gördüğümüz noktaları ilgililerin dikkatine sunmak istiyoruz.

Gelişmiş ülkelerin seviyesine
erişmek için öngördüğümüz
bilimin üretilmesi ağırlıklı
olarak üniversite ve benzeri
kurumların işi olduğu halde
bu sektörlerde çalışacak
donanımlı meslek insanlarını
yetiştirmeyi sadece
üniversitelerin görevi olarak
görmemek gerekir.

Dünyanın ilk üniversitelerinden sayılan Harran Üniversitesi'nin kurulduğu topraklarda bulunan ve
yerleşim yerlerinde öncelikle kurdukları külliyeler ile öğretime bütüncül olarak yaklaşıp bilimin ortaya
çıkmasına önemli katkılar sağlayan bir medeniyetin mensupları olarak, maalesef belli bir zamandan
sonra bilimin gelişmesine beklenen ve olması gereken katkıyı bir türlü sağlayamadık. “İlim mü’minin
yitik malıdır, nerede görse alır” ifadesinin muhatapları olarak ilmi çalışmalara bize yakışan katkıyı
sağlamalı, ilim sahasında neyi, nereden, nasıl bulup, öğrenip, geliştirebileceksek bunun takipçisi olmalı
ve bizden ileride olan kurumlarla ortak çalışma imkanları üretmeliyiz.
Gelişmiş ülkelerin seviyesine erişmek için öngördüğümüz bilimin üretilmesi ağırlıklı olarak üniversite
ve benzeri kurumların işi olduğu halde bu sektörlerde çalışacak donanımlı meslek insanlarını
yetiştirmeyi sadece üniversitelerin görevi olarak görmemek gerekir. Sektörlerin ihtiyacı, aslında sadece
üniversitelerde yetiştirilen seviye ve nitelikteki meslek adamı değildir. İşin her aşamasında neyi niye
yaptığını bilen, olası hataları öngörebilen, işin gelişimine katkıda bulunabilecek nitelikteki çalışanlar
sektörlerin esas ihtiyacı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu pozisyonlara yöneltilerek üniversite öncesi diğer
öğretim kurumları ve ilgili sektörlerin işbirliği ile yetiştirilecek insan kaynaklarımız, hem üniversitelerin
önünde oluşan yığılmaları azaltacak hem de nitelikli istihdam oluşturarak sektörlerinin verimli
çalışmasına katkı sağlayacaktır. Bu arada üniversiteler de ağırlıklı olarak, asli görevlerinin başında gelen
ilmi araştırmalar yapmak yönünde daha etkin bir şekilde yapılanmalarını sağlayabilecektir.
Ülkemizin gelecek nesiller için yeniden inşa edilmesinde, hemen her alanda iyi yetişmiş, donanımlı, milli
ve manevi değerlerine bağlı, gelişmeye açık gençlere ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Bizim dünyamızda
ilmin ve mesleğin sadece maddi ve teknik tarafı değil aynı zamanda manevi tarafı da önemlidir. Bunu
Yunus Emre, “İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsen, Ya nice okumaktır”
mısraları ile çok güzel ifade etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesiyle Ahi Evran tarafından kurulan,
bir mesleğin etik kuralları ile işleyişini tarifleyip denetleyen ahilik teşkilatı da bu topraklarda hayat
bulmuştur. Onun için eğitim ve öğretimi bir bütün olarak değerlendirip, sürecin sonunda bu toprakların
milli, manevi ve inanç değerlerine bağlı, kendine güvenen, hakka ve hukuka saygılı, araştırmacı,
yeniliklere ve dünya ile rekabete açık, sorgulayıcı ve üretken bireylerin yetiştiği bir yapılanmayı
kurgulayarak işletebilmeliyiz.
Bu arada, bugün millet ve devlet olarak olmamız gereken seviyeyi yakalamak, bir nevi bir seferberlik
havası içerisinde el birliği ile çalışmaktan, başta bilim olmak üzere, üretmekten geçmektedir. “Marifet
iltifata tabidir” gerçeğinin bir gereği olarak da toplumda kişilerin değer ve itibar görmesinin, tükettikleri
markalar, kullandıkları araç, gereç ve konutları üzerinden değil, ürettikleri değerler üzerinden
sağlanacağı bir algı inşasına ihtiyaç olduğu da ortadır.
Her alanda layık olduğumuz seviyede temsil edilebilmek ve insanlık ailesine bize yakışan katkıları
sunacağımız daha güzel günlerde buluşmak duasıyla,
Murat ÖZDEMİR
MMG Genel Başkanı
ETKİNLİK

İDO GENEL MÜDÜRÜ DR. AHMET PAKSOY’U ZİYARET ETTİK

M

MG Ulaşım Sistemleri Komisyonu, İDO Genel Müdürü
Sayın Dr. Ahmet Paksoy’u makamında ziyaret etti. 2004 yılında İDO’da
Genel Müdür olarak göreve başlayan
ve özelleştirme süreci sonrasında da
ikinci kez İDO’nun başına getirilen
Dr. Ahmet Paksoy iş hayatındaki
deneyimlerini bizimle paylaştı. Tecrübesiz olduğu halde Genel Müdürlük

görevi kendisine verilen Paksoy’un
olumsuzlukları ön yargılardan uzak,
yeniliklere açık bir anlayışla bu
tecrübesizliğini nasıl kendi lehine
çevirdiğini konuştuk. Yönettiği şirketi dünya çapında bir şirket haline
getirmesini, özelleştirme sürecini ve
özelleştirmeden sonra neden ikinci
kez genel müdürlük görevine getirildiğini dinledik.

MMG III. AGH (AVRUPA GÖNÜLLÜ
HİZMETİ) PROJELERİ GERÇEKLEŞİYOR
MMG’DE BAYRAMLAŞMA
HEYECANI…

M

imar ve Mühendisler Grubu (MMG) tarafından 17 Ekim Perşembe günü MMG
Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen programa
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in yanısıra
Başkan Yardımcıları Murat Özmen, Ali Reyhan
Esen, Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Ahmet
Erdal Osmanlıoğlu, Komisyon Üyeleri Şehmus
Yıldırım, Adem Şahinoğlu, eski Genel Başkanlardan Avni Çebi, Oral Avcı, eski Genel Başkan
Yardımcılarından ve Yeryüzü Mühendisleri Genel
Başkanı Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Kadem Ekşi,
Ak Parti Şişli İlçe Başkanı Nevzat Şatıroğlu, Başkan Yardımcıları Cengiz Kalaycı, Adnan Yılmaz
ile çok sayıda MMG üyesi katıldı.
Samimi bir havada geçen bayramlaşmada işlerinin yoğunluğundan dolayı bir araya gelemeyen
üyeler, bir yandan hasret giderme imkanına
kavuşurken ayrıca güncel konuların yanısıra
MMG etkinliklerini konuştu.

Mimar ve Mühendisler Grubu’nunda akredite olduğu Avrupa
Gönüllü Hizmeti (AGH) projeleri kapsamında 3'üncü Gönüllülük
Projeleri (Bulgaristan, Danimarka, İtalya, Almanya, İngiltere,
İsviçre) gerçekleşiyor.

P

roje ana hatlarıyla, kültürel
kaynaşma, çeşitli toplum kuruluşlarında görev alma ve proje içeriğine
bağlı olarak teknik konularda çalışmayı
içeriyor. AGH Projelerinde bilindiği gibi
ayrıca yabancı dil kursu (İngilizce veya
gidilen ülkenin dili) ve çeşitli seminerler ve eğitimler de veriliyor. Öğrenci
arkadaşlarımızın birçok teknik ve sosyal
çalışmalarda bulunacağı, kültürel ve
eğitim olarak birçok faaliyetlerin
gerçekleştirileceği proje çalışmaları
önemli tecrübe ve deneyimler kazandı-

racak ve gidecek öğrenciye hem kariyer
hem de deneyim olarak birçok avantaj
sağlıyor. 2004'ten bu yana çok sayıda
gencin gerçekleştirdiği projelerle, gençlerin Avrupa Birliği'ni tanıma, Avrupa
ülkelerinde gezerek ve çalışarak tecrübe
edinmelerini gerçekleştiriyor. Bu doğrultuda öğrenci arkadaşlar gönüllü olmak
istedikleri takdirde, uygun kriterler ve
mülakattan sonra projede yer alabilecek
ve bu ülkelerden birine gönderilmeleri
MMG tarafından yapılacak mülakatlar
ve toplantılarla sağlanacak.

ELEX 2013'TE ZİYARETÇİ AKINI
M
armara Fuarcılık tarafından 2'ncisi
gerçekleştirilen ELEX 2013 Fuarı
yoğun ziyaretçi akımına uğradı. İstanbul
Fuar Merkezi'nde düzenlenen ve Mimar
Mühendisler Grubu’nun da katılım gösterdiği fuarda alternatif enerji kaynakları
sergilendi. Yerli ve yabancı birçok firmanın
katılım gösterdiği ELEX 2013 Fuarının

6

Mimar ve Mühendis

açılışını Marmara Fuarcılık Genel Müdürü
Feridun Bayram ile Enerji Bakanlığı Enerji
İşleri Genel Müdürlüğü Enerji Verimliliği
Şube Müdürü Cengiz Çelebi birlikte yaptı .
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun da stand
açtığı fuar çok sayıda ziyaretçinin akımına
uğrarken firmalar ilgiden duydukları memnuniyeti dile getirdi.
Eylül - Ekim 2013

7
ETKİNLİK

‘BİZBİZE
KONUŞMALAR’DA İŞ
SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
KONUŞULDU
M

imar ve Mühendisler
Grubu’nun(MMG) düzenlediği
"Bizbize Konuşmalar" etkinliği, 2013-2014
sezonunun ilk programıyla başladı. MMG
İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu Başkanı
ve İş Müfettişi Harun Urul'un konuk olduğu
etkinlikte, İş Sağlığı ve Güvenliği alanında
çıkan yasalar ve beraberindeki tartışmalar
konuşuldu.
Harun Urul, konuşmasına İş Sağlığı ve
Güvenliği alanındaki çalışmaların tarihiyle
başladı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde
Loncalarla yapılan ve Ahilik Teşkilatlarıyla
denetlenen İş Sağlığı ve Güvenliği alanındaki denetimlerin günümüzde de aynı
anlayışla devlet eliyle yapıldığını söyleyen
Harun Urul, bu konuda sistematik olarak ilk
yapılan çalışmaları Cumhuriyet döneminde
görüldüğünü kaydetti. Şu anda yürürlülükte
30.06.2012 tarihinde 6331 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu'nun yayınlandığını belirten Harun Urul, kanunun amacının işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması
ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev,
yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini
düzenlemek olduğunu belirtti. Geçmişte İş
Kanunu'nda sadece "işçi" kavramının olduğunu, yürürlülükteki kanunda ise "çalışan"
kavramının geldiğini söyleyen Urul, devletin
işçi kavramına neden çalışan kavramını
getirdiğine baktığımızda, artık sadece işçi
hükmünde çalışanların değil, memurların
da bu alanda bulunduğuna dikkat çekmek
ve gerekli altyapı çalışmalarından memurların ve kamu görevlilerin de faydalanmasını
gözetlemek; böylece tüm çalışanları için
yapıldığını kaydetti.

8

Mimar ve Mühendis

HALİÇ METRO KÖPRÜSÜNE
TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK
M
MG Ulaşım Sistemleri Komisyonu, Haliç Metro Köprüsü'ne
teknik gezi düzenleyerek çalışmalar
hakkında bilgi aldı. MMG Ulaşım Sistemleri Komitesi Başkanı. Murat Seven
tarafından organize edilen teknik gezi,
hem MMG üyelerinin hem de özellikle
ulaşım alanında çalışan mühendislerin katılımıyla gerçekleşti. Haliç Metro
Köprüsü'nün ilk yapılmaya başlanılan
günden bugüne kadar yapılan tüm
çalışmalar hakkında Şantiye Şefleri'nden
Erdem Bey tarafından bilgi alan MMG
Ekibi, bilgi alımından sonra tekne gezisiyle köprüde incelemelerde bulundu.
Haliç Metro Köprüsü'nün
Yapılış Süreci
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
yaptığı köprü ilk kez 1952’de gündeme

gelmiş. 1982’de etütler yapılmış. 1990
yılında Koruma Kurulu hattın yapımını
onaylamış. 1998 yılına gelindiğinde ise
tünellerin inşası için ihaleye çıkılarak
bir yılda Şişhane-Karaköy ve UnkapanıYenikapı tünelleri açıldı. Haliç’i geçecek
köprü için ise 2005 yılına kadar 21 proje
Koruma Kurulu’na sunuldu. Ancak hiçbir
proje tarihi siluete uygun bulunmadı.
2005 yılına gelindiğinde Mimar Hakan
Kıran’ın hazırladığı mevcut proje Koruma
Kurulu’nda onaylandı.
Köprünün gerek mimari açıdan, gerek
yapılırkenki malzemelerin üretiminden
taşınmasına, hidrolik sistemlerin kurulmasından kazıkların çakılmasına kadar
birçok farklı disiplinlerarası çalışma
gerektiren çalışmaları inceleyen MMG
ekibi, Haliç Metro Köprüsü'nün çizimlerini de inceledi.
Eylül - Ekim 2013

9
ETKİNLİK

Değerli MMG Ailesi
Erdemli insan yaşamını aklı ile yöneten, tüm karar ve davranışlarına aklı ile yön verendir. İnsan tüm varlığa
karşı sorumluluk bilinciyle doğar. Sorumluluğun en büyüğü varlığın zirvesi Allah’a karşı duyulan sorumluluk
bilincidir. Diğer tüm varlıklara karşı duyulan sorumluluk, temelde Allah’a karşı duyulan sorumluluğun
uzantısıdır. Bu kapsamda diğer bir deyiş ile doğru yapılanma içinde olan STK’lar, bir hayır kuruluşudur. Bu
hayır kuruluşları, belli grup ve çatılar altında toplandıkları zaman güçlü bir yapılanma ile psikolojik, sosyal,
mali, eğitim, öğretim, sağlık v.b. konularda topluma fayda sağlar.

B

u yazıyı kaleme almakla, MMG ailesi ile
hissiyatımı paylaşmak ve aynı zamanda bu ailenin bir parçası olarak camiamız ile
kucaklaşmak istedim. Her ne kadar henüz
tanışmasak da el sıkışmasak da biliyorum ki
dualarınız bizim bundan sonraki tüm başarılarımızın esas destekçisi olacaktır. Öncelikle
MMG ailesi içinde yer almaktan ne kadar
mutlu ve gururlu olduğumu ifade etmek
isterim. Aynı düşünceyi paylaşan, aynı ilke
ve hedefler doğrultusunda yol almayı amaç
edinen kişilerle birlikte olduğumu bilmek,
sanırım bu sevincimin anlamını daha somut
olarak ifade etmeme yardımcı olacaktır.
Bilindiği üzere STK’lar resmi kurumlar
dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan,
politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel
amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları
yapan, ikna yöntemi ve eylemlerle sesini
duyuran, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve
gelirlerini, bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri
ile sağlayan kuruluşlardır.
Aynı zamanda sivil toplum örgütleri, bireyler
arasında hoşgörü dayanışma ve bilinçlenmeyi artırmak, ortak hareket etme duygusu
kazandırmak, aynı düşüncedeki insanları
bir araya getirmek gibi “birlikten güç doğar”
ilkesine dayanarak faaliyetlerini sürdürür.
Erdemli insan yaşamını aklı ile yöneten, tüm
karar ve davranışlarına aklı ile yön verendir.
İnsan tüm varlığa karşı sorumluluk bilinciyle
doğar. Sorumluluğun en büyüğü varlığın
zirvesi Allah’a karşı duyulan sorumluluk
bilincidir. Diğer tüm varlıklara karşı duyulan
sorumluluk, temelde Allah’a karşı duyulan
sorumluluğun uzantısıdır. Bu kapsamda
diğer bir deyiş ile doğru yapılanma içinde
olan STK’lar, bir hayır kuruluşudur. Bu hayır
kuruluşları, belli grup ve çatılar altında
toplandıkları zaman güçlü bir yapılanma ile
psikolojik, sosyal, mali, eğitim, öğretim, sağlık
v.b. konularda topluma fayda sağlar.
Bu çerçeveden baktığımız zaman, devletin
elinin uzanamayacağı veya yeterince destek
sağlayamayacağı, coğrafi, fiziki, sosyal ve
kültürel yapılar içerisinde STK’lar olmak
zorundadır ve bir şekilde herkesin bu tip
oluşumlar içersinde yer alması, elini taşın
altına koyması gerekmektedir. Çünkü birey

10 Mimar ve Mühendis

MMG Genel Sekreteri Murat Alpay
ve/veya toplumun küçük bir parçası olan aile
olarak çevremize duyarsız kalamayız, kaldı
ki bunun manevi yanı ve hazının ne kadar
önemli olduğunun farkına vardığımız zaman,
gönüllülük esası ile var olan STK içersinde
yer almanın biraz da zaruri olduğu bilincine varırız. Aksi taktirde pek de şık ve doğru
olmayan atasözündeki ‘Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın' mantık hatasının sonuçlarına istemesek de katlanmak zorunda kalırız.
Bu sebeple pasif iyi olmak yeterli bir duruş
şekli değil, aksine aktif kötünün teşvikçisidir.
Pasif iyinin varlığı iyiliği çoğaltacağı yerde,
dolaylı yoldan kötülüğün çoğalmasına neden
olacağından, bunu önlemenin en iyi yolu
pasif iyi değil, aktif iyi olabilmektir.
Bu beyanla, bir mühendis ve/veya mimar olarak teknik konularda söz söyleyen,
yanlışları bilimsel olarak dile getiren, toplum
huzuru ve refahını kollayan, yaşam ve gelir
normlarında adaleti sağlama yollarını teşvik
edip destekleyen, teknik alt-yapısı güçlü
MMG ailesi olarak sorumluluğumuzun önemini bir nebze ifade etmek istedim.
Bu kapsamda, gönüllüğü esas olan, bir
manada infak mantığından hareketle bu
yapı içinde şu an sahada görev alan, idari
kadro, yönetim ve komisyonlarda aktif olarak
yeralan arkadaşların sizler tarafından maddi,
manevi ve fikri desteğe ihtiyaçlarını da göz

"Bir mühendis ve/veya mimar
olarak teknik konularda söz
söyleyen, yanlışları bilimsel olarak
dile getiren, toplum huzuru ve
refahını kollayan, yaşam ve gelir
normlarında adaleti sağlama
yollarını teşvik edip destekleyen,
teknik alt yapısı güçlü MMG ailesi
olarak sorumluluğumuzun önemini
bir nebze ifade etmek istedim.
Bu kapsamda, gönüllüğü esas olan,
bir manada infak mantığından
hareketle bu yapı içinde şu an
sahada görev alan, idari kadro,
yönetim ve komisyonlarda aktif
olarak yeralan arkadaşların sizler
tarafından maddi, manevi ve fikri
desteğe ihtiyaçlarını da göz ardı
etmemek gerekir."
ardı etmemek gerekir.
Böyle bir teknik bilgiye haiz, maneviyatı
güçlü bir topluluğun daha aktif olarak bir
çok projede söz sahibi olacağını veya olması
gerektiğini umarak tüm çalışmalarınızda
başarılar dilerim.
Saygı ve selamlarımla.
Ev ve bina
kontrolünde
dünya çapında
bir standart

Eylül - Ekim 2013 11
MİMARLIK

‘Sinan Çağı’nı Yeniden
Yakalayabilir miyiz?
Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümü Ağa Han
İslam Sanatı Kürsüsü Program Direktörü Prof. Gülru Necipoğlu'nun
"Sinan Çağı: Osmanlı İmparatorluğu'nda Mimarî Kültür" kitabının
Türkçe baskısı, yakın zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları'ndan çıktı. Kitap, şimdiye kadar yayınlanan Mimar Sinan
ve eserleri hakkında pek konuşulmayan konulara ve farklı yapı
incelemeleriyle Mimar Sinan'ın hayatına ve eserlerine ışık tutuyor.
Bugüne kadar Mimar Sinan ile ilgili hazırlanmış en kapsamlı
kitaplardan biri olan Sinan Çağı, Reaktion Books tarafından
Osmanlıca kaynaklardan beslenerek ilk kez 2005'de Harvard
Üniversitesi’nde sanat tarihi dersleri veren Prof. Necipoğlu’nun
Mimar Sinan ve dönemi üzerine yazdığı kitabın 8 yıl sonra Türkçeye
çevrilişi hali pür melalimizi anlatmıyor mu sizce?
>

YAZI: YUNUS EMRE TOZAL/HARİTA MÜHENDİSİ

Kültürümüzü yeniden
inşa edebilir miyiz?
UNESCO, kültürü sahip olunan tarihsel bilinç
olarak tanımlar. Kültürün tarih bilinci ile olan
ilişkisi, varlığını ve diğer kültürler içerisinde
dominantlığını da ifade eder. Bir kültüre salt
anlamda insan, özgürlük, coğrafya, psikoloji
gibi çeşitli bilim dallarıyla ya da kavramlarla
bakmaya çalışmak, o kültürün bize hiçbir
zaman bütünsel bir fotoğrafını sunmaz, sunamaz. Bütünsel bakamadığımızdan hakikatte
varacağımız nokta hep eksik kalır. Hangi
açıdan yaklaşırsak yaklaşalım, kültürler önyargıyı asla kabul etmez. Bu yüzden insanı kendi
kültüründe, kültürü de insanların/toplumların
yaşadığı süreçte incelemek zorundayız. Bu
yaklaşım, bize kültür kavramına dair geliştireceğimiz yaklaşımın önüne set çekmez,
bilakis kültürel değişimlerde baskın olan
nedensellerin ortaya çıkışını artırır. Dolayısıyla
12 Mimar ve Mühendis

kültür kalıpları, birbirleriyle ilişkisi olan tüm
kültürlerin karşılaştırmalarından elde edilen
özlerden meydana gelerek, genel bir kültür
algısı oluşturur.
Kültürler, coğrafyaların dilleridir. Mimarlık
alanında örnek verecek olursak, Mimar
Sinan özeline gelecek olursak, edebiyatında
Fuzuli’nin şairi olduğu, iktidarında Kanuni’nin
bulunduğu, eğitiminde muhteşem bir üsluba
ve dile sahip bir dönemden bahsediyoruz.
Mimar Sinan’ın yaptığı eserleri göz önünde
bulundurulduğunda, bir dilin, üslubun oluştuğunu görmemek imkânsızdır. Selimiye ya da
Süleymaniye hep bu üslupla birlikte ortaya
çıkan eserlerimizdir. Şehzade Camii Külliyesi ya da Süleymaniye Külliyesi de Osmanlı
toplumunun hayata karşı bir bakış açısını
sunuyor bize. Çarşının, pazarın ve medresenin
camii ile buluşmasını imgeleyen külliyeler,
Osmanlı toplumunun hayata bakış açısını

ifade ediyor. Bugün mimari üslubumuzdan
bahsedemiyorsak eğer, bu, sadece mimari
alanda eksik kaldığımızı göstermez, kültürün
diğer öğelerinden de eksik kaldığımızı gösterir. Bir camii projesini dahi kendi ürettiğimiz
teknoloji programlarımızla çizemiyorsak,
AutoCAD yada diğer CAD programlarına ihtiyaç duyuyorsak, teknolojimizi yeniden gözden
geçirmek zorundayız demektir. Kendi kültür
öğelerini koruyamayan toplumlar, dominant
kültürlerin öğelerine karşı duramazlar, onların
esiri olurlar. Bugün, kültür coğrafyamızın
birçok öğesini kaybetmiş durumdayız. Kültürel
kodlarımızı yeniden yazmak zorunda kalışımız,
birçok alanda yeni üsluplar ve üst entelektüel
bir dil inşa etmek mecburiyetinde oluşumuz,
kültürel zenginliklerimizi nasıl kaybettiğimizin
bütünsel bir resmidir.
Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık
Tarihi Bölümü Ağa Han İslam Sanatı Kürsüsü
Program Direktörü Prof. Gülru
Necipoğlu'nun "Sinan Çağı:
Osmanlı İmparatorluğu'nda
Mimarî Kültür" kitabının Türkçe baskısı, yakın zamanda
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları'ndan çıktı. Kitap, şimdiye kadar yayınlanan Mimar
Sinan ve eserleri hakkında
pek konuşulmayan konulara
ve farklı yapı incelemeleriyle
Mimar Sinan'ın hayatına ve
eserlerine ışık tutuyor. Bugüne
kadar Mimar Sinan ile ilgili hazırlanmış en
kapsamlı kitaplardan biri olan Sinan Çağı, Reaktion Books tarafından Osmanlıca kaynaklardan beslenerek ilk kez 2005'de Harvard
Üniversitesi’nde sanat tarihi dersleri veren
Prof. Necipoğlu’nun Mimar Sinan ve dönemi
üzerine yazdığı kitabın 8 yıl sonra Türkçeye

çevrilişi hali pür melalimizi anlatmıyor mu sizce? Sinan’ı en
iyi anlatan çalışmaların hâlâ
yurtdışında olması, Sinan'a
hem mimari hem kültürel
açıdan daha çok ihtiyacımızın
olup olmadığı hakkında bizleri
düşündürmelidir.
1993 yılından bu yana
Harvard Üniversitesi'nde ders
veren Prof. Dr Gülru Necipoğlu, kitabını uzun araştırmalarından sonra ortaya çıkartmış.
Türkçe baskı için tekrar gözden geçirdiği
kitabında kimisi ilk kez yayımlanan pek çok
kaynağa başvurmuş. Sinan Çağı, Osmanlı
mimarlığının anıtlaşmış ismi Mimar Sinan’ı
ve yapıtlarını anlatmanın ötesinde, adından
da anlaşılacağı gibi bir çağı, bir ekolü tasvir
ediyor. Osmanlı klasik döneminin zirvesinde

oluşan mimarlık kültürünün anlatıldığı kitabın
giriş bölümünde Necipoğlu, "16'ncı Yüzyıl
Bağlamında Sinan" başlığıyla Osmanlı kültür
ve medeniyetini oluşturan çeşitli unsurları
anlatarak, Mimar Sinan’ın nefes kesici anıtsal
vurguları ile İstanbul’un siluetine ve şehir imgesi doruğuna ulaştığını ifade ediyor. Alışılmış
Mimar Sinan monografilerinin aksine Necipoğlu, Sinan'ı efsaneden arınmış bir şahsiyet
olarak ve döneminin sosyal, siyasal, dini ve
toplumsal çevresi içerisinde değerlendiriyor.
"Osmanlı'da mimari yapılar,
toplumsal müzakerelerle belirlenirdi"
Mimar Sinan’ın Tuna’dan Dicle’ye uzanan ve
üç kıtaya yayılan coğrafyada muhteşem izler
bıraktığını söyleyen Gülru Necipoğlu’na göre
Mimar Sinan’ın şöhreti, özellikle merkezi planlı
kubbeli camileriyle İtalyan Rönesans kiliseleri
arasındaki benzerlikten kaynaklanıyor. Bu
Eylül - Ekim 2013 13
MİMARLIK
benzerliğin köklerinde, o dönemler İstanbul ve
İtalya’da eşzamanlı olarak yeniden yorumlanan Doğu Akdeniz havzasının ortak RomaBizans mimarî mirasının olduğunu söyleyen
Necipoğlu, Sinan mimarîsinin yorumlamalarına rengini veren, onun eserlerini tarihsel
bağlamlarına oturtmayı hedeflemeyen “evrensel” ve “milliyetçi” oryantalizm paradigmaları
olduğunu söyleyerek dikkatleri çekiyor. Mimar
Sinan hakkında Avrupa’da yayınlanan ilk
monografiyi yazan Viyana eğitimli İsviçreli
Mimar Ernst Egli’nin, Sinan: Der Baumeister
Osmanischer Glanzzeit(Zürih, 1954) kitabında
Mimar Sinan'a dair:
Onun büyüklüğü, eserinde biçim ve içeriğin
tam uyumunda yatar; benzersizliği ise kendisine verilen görevlerin bi­ eysel yönlerini kalıcı
r
ve evrensel değerde bir şeye dönüştürme
becerisindedir. Eserlerinin bugün her zamanki
kadar canlı kalmasının nedeni de budur. Bu
eserler, geçmişin ölümsüz özelliklerini muhafaza eder." tespitini analiz eden Necipoğlu,
Mimar Sinan'ın bir mimarbaşı olarak hizmet
ettiği 1539 ile 1588 yılları arasındaki görev
dönemi boyunca oluşturduğu akımın milli ve
evrensel nitelikleri aynı anda barındıran biçim-

14 Mimar ve Mühendis

Gülru Necipoğlu

sel değerlerin, Sinan’ı modern Türk mimarlarının gözünde muteber bir esin kaynağına
dönüştürme amacını taşıdığını belirtiyor.
Mimar Sinan'ın arkasında muhteşem bir ekol
bıraktığının altını çizen Necipoğlu, Osmanlı'da
her isteyenin, her biçimde veya boyutta,
istediği yerde yapılar inşa edemediğini;
yapılacak her türlü binanın bir ekol tarafından
onaylanarak yapıldığını belirtiyor. Günümüzde mimari ve şehircilik açısından kuralların
olmadığı için sıkıntılar çıktığını belirten Necipoğlu, Osmanlı döneminde bir yapının yapılıp
yapılmayacağına ilgili toplumsal müzakereler
sonunda karar verildiğini ifade ediyor. Sinan
Çağı kitabında özellikle Sinan’ı ve eserlerini
Osmanlı toplumunun sosyo-ekonomik, dinsel
ve zihinsel bağlamları içinde inceleyen Prof.
Dr Gülru Necipoğlu, o dönemde mimarbaşının
ve altındaki mimarların Osmanlı hamileri
ile arasında güçlü bir iletişimin olduğunu, o
yüzden herkes herhangi bir yere istediği gibi
bir eser yapamadığını, Şeriat'ın da buna izin
vermediğini belirtiyor. Örnek olarak camileri yapmak için bir gaza kazanmış olmak
gerektiğini söyleyen ulemanın, Sultan Ahmet
Camisi yapılırken bu inşaata karşı çıktığını
belirten Necipoğlu, sultanın bu itirazlara
kulak asmadığını, “yaparım” diyerek camiyi
yaptırdığını ama sonunda Sultan Ahmet
Cami'nin Şeyhülislam tarafından imansız
cami olarak ilan edildiğini ifade ediyor.
Mimar Sinan'ın hamamdan köprüye, su kemerinden camiye, hastaneden aşevine, türbeden
külliyeye hayatın her alanını kapsayan yapılar
yapması, Sinan'ın hayatla ne kadar içli-dışlı
olduğunu, ayrıca ardında mimarlık konusunda
ciddi bir ekip yetiştirdiğini gösteriyor. Sinan’ın
emrinde kırk dört hassa mimarı, bir nevi
mimarlar ordusu olduğunu belirten Necipoğlu,
bunların çoğunu kendisinin eğittiğini, tabii

Mimar Sinan'ın vefatı üzerinden
425 yıl geçti, yapılarının büyük
çoğunluğu ayakta. Mimar
Sinan'ın yapılarını gerek mimarlık
ve şehircilikte geleceğimizi
yeniden yorumlamak, gerek diğer
disiplinlerarası çalışmalarda
üzerinde yaşadığımız
coğrafyanın kültürel kodlarını
ihya edebilmek için yeniden
okumaya, araştırmaya, üzerine
incelemeler ve analizler yapmaya
ihtiyacımız var. Öncelikle
ihtiyacımızın farkında olmalı,
ardından bu muhteşem eserler
için mimarlardan mühendislere,
psikologlardan ilahiyatçılara
kadar geniş bir enstitü kurarak
disiplinlerarası çalışmalarımıza
hız vermeliyiz.
Sinan’ın İstanbul’dan Şam’a, Mekke’ye ve
Medine’ye kadar bütün projelerde gerçekten
katkısının olduğunu söylüyor.
Mimar Sinan'ın vefatı üzerinden 425 yıl
geçti, yapılarının büyük çoğunluğu ayakta.
Mimar Sinan'ın yapılarını gerek mimarlık ve
şehircilikte geleceğimizi yeniden yorumlamak, gerek diğer disiplinlerarası çalışmalarda üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kültürel kodlarını ihya edebilmek için yeniden
okumaya, araştırmaya, üzerine incelemeler
ve analizler yapmaya ihtiyacımız var. Öncelikle ihtiyacımızın farkında olmalı, ardından
bu muhteşem eserler için mimarlardan
mühendislere, psikologlardan ilahiyatçılara
kadar geniş bir enstitü kurarak disiplinlerarası çalışmalarımıza hız vermeliyiz.
Eylül - Ekim 2013 15
ŞEHİRCİLİK

Cami Mimarisinde
Kaybettiğimiz Hikmetin
Peşinde Olmak
Bir eseri inşa ederken mekân, zaman, varlıklar ve insan arasındaki
uyum ve sürdürülebilirliği öncelememiz gerekir. Bu ölçüler üzerinde
inşa edilen yapılar zamanın yıpratıcılığına karşı ayakta kalmış,
toplumsal ortak hafızamızın mekânlarına dönüşmüşlerdir. Biz bu
zamanı aşan eserler etrafından kimliğimizi ve geleceğimizi inşa
ederek sağlam bir zeminde var olabiliriz. Camilerimiz ve külliyeleri
bu noktada bizi biz yapan başyapıtlarımızdır.

B

>

YAZI: AVNİ ÇEBİ/MMG Etik Kurulu Başkanı

ugün şehirlerimizin cami mimarisinde yeni yaklaşımlara ihtiyacımız
bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili günümüzde arayışlar artmaktadır. Konuyla ilgili sempozyum ve paneller yapılmakta,
konunun tarafları bir araya gelerek yeni fikirler
ve açılımlar ortaya koymaktadırlar. Üretilen bu
bilgi ve birikim, bugünün bilim ve teknolojisi ile
dünün bilgeliği harmanlamalı günümüz şehirli
insanının ihtiyaçlarına cevap aramalıyız. Göç
sonrası dar imkânlarla yapılan camilerin yerine
şehirlinin toplumsal ihtiyaçlarını ve beklentilerini
merkeze alan bir mimariye ihtiyaç oluşmuştur.
Şehre estetik değer katarken manevi bir iklimi
oluşturacak unsurlar mimari de kullanılmalı ve
camilerimiz abartılı olmayacak şekilde çevre ile
uyumlu tasarlanmalıdır
Cami, İnsan ve Çevresi
Cami ve çevresindeki bütün sosyal donatı
mekânları çevredeki dokuyla uyumlu sadelik,
zariflik ve bütünlük anlayışı içerisinde oluşturulmaya çalışılmalıdır. Cami ve çevresi düzenlenirken cemaatin namaz sonrası boş vakitlerini
cami çevresinde geçirmesine uygun donatı
alanları, bahçe ve yeşil alan düzenlenmelidir.
Küçük sosyal donatı alanları olabildiğince büyük
yapılmalıdır. Cami ve çevresi bütün gün farklı
yaş gruplarından müminlerin yaşam alanı olabilmelidir. Cami ve çevresi hayatın merkezinde
insanların buluştuğu, halleştiği bir mekân olarak
olabildiğince gün içinde huzur içerisinde kullandığı, anlamlı vakitleri paylaştığı mekânlara sahip
16 Mimar ve Mühendis

olmalıdır. Cami ve donatı alanları, erişilebilir ve
engelsiz mimari anlayışı ile bütün alanlarında
gerçekleştirilmelidir. Kadınlar, yaşlılar, engelliler
ve çocuklar için cami daha erişilebilir, huzur
verici bir atmosferde yapılmalıdır. Kentleşme ve
aile bireylerinin iş hayatına daha çok katılmasıyla ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verilmelidir.
Özellikle hanımların camide kadınlık onuruna
yakışır erişilebilir, rahat mekânlarda abdest
alma ve namaz kılma ihtiyacı sağlanmalı bunu
için cami içerisinde hanımlara ayrılan mekân
gerekli büyüklükte gereğinde annelik sorumluluğunu yerine getirecek şekilde çocuk bakım ve
emzirme odasına sahip olmalıdır. Çocuk arabası
ile camiye gelen anneler, hanımlar namaz kılma
yerine kadar engelsiz bir şekilde gelebilmeli araba için park yerine sahip olmalıdır. Hanımların
abdest yerleri namaz kılma mekânın içerinde
oluşturulmalı ve bayan tuvaletleri hanımların
namaz mekânına yakın yapılmalıdır. Çocuğu
ile şehri kullanan bütün annelere cami imkân
oluşturmalı, rahatlatmalı ve huzur vermelidir.
Çocuklarımız cami ile büyümeli onun ile ilgili
canlı, tatlı hatıralara sahip olmalıdır. Cami adeta
onlar için yapılmalı, onların müsaade ettiği
kadar bize de yer olmalıdır. Onların coşku ve heyecanına saygı göstermeliyiz. Cami adeta onların enerjilerini boşalttığı, boşaltırken ruhen ve
zihnen dönüştüğü bir mekân olmalıdır. Kendileri
ve dedeleri ile geldikleri zaman bir mimari eserin bütünlüğü ve uyumunu görmeli, duymalı ve
estetik heyecanını mimarinin bütün alanlarında;
mekan kullanımından tezhip ve hat’a, peyzajdan
ölçü ve orana kadar duymalı ve hissetmeli,

Cami ve çevresi düzenlenirken
cemaatin namaz sonrası boş
vakitlerini cami çevresinde
geçirmesine uygun donatı alanları,
bahçe ve yeşil alan düzenlenmelidir.
sadelikten güzelliğe, sükûnetten derinliğe kadar
fark etmeli, dokunmalı ve yaşamalıdır. Camide
çok amaçlı salonlar oluşturulmalı onların
eğlenirken öğrenmesini sağlayacak mekânlar
oluşturmalıyız. Caminin bütün mekânları günün
her saati amaçlara uygun olarak dönüşmeli ve
verimli kullanılmalı, emeklerimiz ve imkânlarımız
olabildiğince halk için değerlendirilmelidir.
Nüfusumuz hızla yaşlanıyor, camilere yaşlıların
erişimi kolaylaşmalı, merdivenler olabildiğince
rahat ve huzur içerisinde karşıladığı, dostlarını
çoğalttığı ve imkanlarını paylaştığı kendisini iyi
hissettiği mekâna dönüştürülmelidir.
	
Cami İnşa Ederken

azaltılmalı ve standartlara uygun eğimde yürüyüş rampaları yapılmalıdır. Engelli vatandaşlarımız için camiler uygun mekanlar haline getirilmelidir. Emekli ve yaşlı cemaatin cami etrafında
günü geçirebileceği hizmet alanları üretilmelidir.
Kıraathane şeklinde nezih ortamlar ülkemiz
insanın günümüzde geldiği refah seviyesi ve
ihtiyaçlarına uygun gerçekleştirilmelidir. Yeşil dokunun şehir içerisinde kaybolduğu bir zamanda
cami adeta bir vaha gibi olmalı müminleri davet
edecek, ferahlatacak, dinlendirecek, onaracak
yeşil dokuya ağaçları, gülleri, sarmaşıkları ile sahip olmalıdır. Kaybettiğimiz yitik cenneti camide
yaşamalıyız ve hissetmeliyiz. Camilerimiz yalnız
namaz vakitleri kullanılan bir mekân olmadan
çıkarılmalıdır. Cemaatin bütün gün ihtiyaçlarını

Yedi Temel Prensip
Camilerimiz hayatımızı mamur edecek bir
mimari anlayışı iç ve dış mekânın tasarımında projeden uygulamaya, malzemeden inşa
edilmesine kadar içermelidir. İmar kavramı
bildiğiniz gibi mamur etmek, inşa etmek,
yapmak anlamına geliyor. Cami inşasının bütün
aşamalarında doğru ihtiyaç analizleri ilgili tarafların katılımı ile bütün boyutları ile yapılmalıdır.
Yapılacak mimari eserde 7 temel prensibe ve
husussa dikkat etmeliyiz.
Bunlardan birincisi ürünün “işlevsel” olması
konusudur, bir işi bir ihtiyacı karşılayabilir olmasıdır. Cami inşa edilirken yerel ihtiyaçlar, cemaatin isteklerini, günümüz insanın ihtiyaçlarına
cevap vermeli, 24 saat insana ve ihtiyaçlarına
hizmet edecek şekilde gerçekleştirilmelidir. Bunun için gerekli işlev ve ihtiyaç analizi çalışması
yapılmalıdır. Birinci işlevi caminin namaz kılmak
olması ile beraber, içinde ve dışında müminlerin
gün içerisinde insani ilişki, entelektüel gelişim
ve dostların artırılması gibi karşılayacak şekilde
mekânlara sahip olmalıdır.
İkinci prensip ürünün“sağlam” olmasıdır,
yapılacak eser uzun bir süre ihtiyacı karşılayacak sağlamlıkta yapılmalı ve güvenli bir bina
olmalıdır. Ülkemiz deprem gerçeği gereği cami
olası bir deprem de ayakta kalmalı, deprem olması durumunda ve olağanüstü olaylarda çevre
halka hizmet edecek şekilde bir kısım donatı
alanlarına sahip olacak şekilde yapılmalıdır.
Üçüncü prensip, ürünün“estetik” olmasıdır,
yapılan mimari eserin insana hoş ölçülü, orantılı,
güzel, sade ve uyumlu olmalı, bütün parçaları
kendi içinde ve çevresi ile bütünlük oluşturacak şekilde inşa edilmelidir. Cami dış ve iç
mekânlarında uhrevi bir atmosfer sağlamalı,
kişiyi dış ortamdan kurtararak kendisine has
olan iklime çekebilmedir.
Dördüncü prensip, ürünün “ergonomik” olmasıdır. Camilerimizi insan için üretiyoruz. İnsan
ömrü dinamiktir, birçok evreden ve halden
geçer; yaşlılık, çocukluk, engellilik ve hastalık
gibi. Dinamik insan ömrü ile statik bina arasında
sürdürülebilir bir ilişkiyi bütün mekânlarda
sağlamamız gerekir. Binanın bütün mimari tasarımının insanın doğasına ve ölçülerine uygun
kullanışlı olması sağlanmalı, caminin erişilebilir
ve engelsiz olması bütün mekânlarda oluşturulmalıdır. Beşinci prensip, eser “sıhhi” olmadır.
Üretim sürecinde kullanılan bütün malzemeler

insan sağlığını korumalı ve geliştirmelidir.
Kullanım sürecinde sağlığa uygunluk ve temizlik
kurallarına dikkat edilmeli, sağlıklı bir iklim ve
iklimlendirme bütün mekânlarda sağlanmalıdır.
Işık ve ses düzeni caminin gerektirdiği aydınlığı
ve dinginliği sağlayacak şekilde yapılmalıdır.
Altıncı prensip, ürünün “çevreci” malzeme ve
işlemlerle yapılması, topografyaya saygılı, eko
sistemle uyumlu, çevreye duyarlı imkân ve
teknolojiler kullanılarak, insan emeğine ve alın
terine değer veren ahlaki ve adil bir anlayışı
üretimin bütün süreçlerinde gerçekleştirilmeli,
bütün paydaşların hak ve hukuku gözetilmelidir.
Yedinci prensip, ürünün “ekonomik” olması,
abartılardan kaçınılması, basit ve kullanışlı yapılmalı, oran ve ölçek ekonomisi uygulanmalı, her
türlü israf ve gösterişten kaçınılmalı, büyüklük
kompleksinden uzak durulmalı, erişebilir ve ucuz
olması sağlanmalıdır.
Bir üründe özelliklerden biri bazen diğerinden öncelikli olabilir. Caminin gerçekleştirme
aşamasında bazı mekân ve bölümlerde bazı
prensipler birinin önüne çıkabilir, önem sırası
farklı olabilir. Bazen ekonomi öne geçiyor, bazen sağlamlık, bazen estetik olması… Sonuçta
hepsinde amaç insanla insan, insanla çevre,
insanla âlem arasında düzgün bir ilişki ağının
sürdürülebilir kılınmasıdır.
Herkes İçin Cami
İslam mimarisinin şimdiye kadar getirdiği
anlayış ve külliye uygulaması modern mimari, malzeme, imkânlarla zenginleştirilerek
yeniden yorumlanmalı, günümüz şehirli insanın
ihtiyaçlarına cevap vermeli, cami adeta şehrin
en nezih ve ferah zaman geçirilecek yeri bütün
yaş grupları için getirilmelidir. Namaz kılanı
veya kılmayanı ile bütün insanlarımız camiye
ait mekânlarda kendisine ait bir yer olduğunu
bilmeli, adeta insanımız cami ile barışmalı onda
kendi kaybettiği ihsanı, güzelliği, dinginliği ve
medeniyeti bulmalıdır.
“Herkes için cami” anlayışını eserin bütün unsurlarına yaymalıyız. Cami doğumdan ölüme kadar
yaşamın bütün evrelerinde hatıralarımız, umutlarımızın ve gerçekliğimizin mekânı olmalıdır.
Dün, bugün ve gelecek zamanı harmanlamalı,
anı kıymetli kılacağımız mekânımız olmalıdır.
Bizi kucaklamalı, sarmalı, onarmalı ve âlemle
bütünleştirmelidir.” Hamd Olsun Âlemlerin
Rabbine” hakikatini camiyi âleme çevirerek yaşamalı ve yaşatmalıyız. Cümle âlemin bir olduğu,
birliğimizin ve bütünlüğümüzün yaşayan mekânı
olarak camilerimizi hep birlikte inşa etmeliyiz.
Eylül - Ekim 2013 17
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ

TÜRKİYE'NİN YÜKSEK
ÖĞRETİM VİZYONU
Ülkemizde yüksek eğitim konusunda şüphesiz
değişmesi gereken şeyler var ama bu değişim
nereden başlamalı? Sadece sistemleri değiştirmekle
çok fazla bir şey kazanamayacağımızı şu ana kadar
anlamış olmalıyız. Peki, sistem ile birlikte değişmesi
gereken şeyler neler? YÖK, ÖSYM gibi kurumlar mı,
üniversitedeki hocalarımız mı, öğrencilerimiz mi,
yoksa fikirlerimiz mi? Belki de asıl sormamız gereken
soru şu: Biz değişmesi gereken şeyin ne olduğunu
biliyor muyuz?

18 Mimar ve Mühendis
Eylül - Ekim 2013 19
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ

NASIL BİR
EĞİTİM
STRATEJİSİ?
Yükseköğretim bir ülkenin gerek duyduğu
nitelikli insan gücünün yetiştirilmesinde,
bilginin üretilmesinde ve topluma
hizmette önemli bir unsur olarak
karşımıza çıkmaktadır. Yükseköğretimin
kökenleri Eflatun’un AcademIa’sına (M.Ö.
400), Aristo’nun Lyceum’una (M.Ö. 387),
Roma’nın özellikle retorik ve tartışma
usul ve esaslarını öğreten okullarına
ve hatta bir araştırma kurumu niteliğini
taşıması nedeniyle İskenderiya Müzesi’ne
(M.Ö. 330-200) kadar gitmektedir.
Yıllar boyu tüm medeniyetlerde eğitim ve öğretim konusu en
önde gelen hususlardan birisi olmuştur. Özellikle 800-1500 yılları
arasında Müslümanların öncülüğünde ilerleyen bilim ve eğitim
dünyası bu dönemden sonra Batı medeniyetinin etkisi altına
girmiş ve bu etki altında hemen hemen tüm dünya ülkelerini
kontrolü altına almıştır. Özellikle Avrupa Birliği’nin kuruluşu ile
tek bir eğitim politikası uygulamaya başlayan gelişmiş Batılı
ülkeler eğitim alanında diğer ülkeler tarafından örnek alınmaya başlanmıştır. Ülkemizde yıllar boyu deneme mantığıyla bu
eğitim vizyonunu uygulamaya çalışmış, zaman zaman başarılı
uygulamalar görülse de, milli ve kendi yapımıza uygun bir eğitim
vizyonu henüz gerçekleştirilememiştir.
Türkiye’nin yükseköğretim alanında olumlu adımlar atabilmesi
ve Türkiye’nin geleceği konusunda umutlar oluşturabilmesi için,
bir yükseköğretim stratejisine acil gereksinmesi bulunmaktadır.
Ülkemizin yükseköğretim alanının birikmiş ve birikmekte olan pek
çok sorunu vardır ve bu sorunlara müdahale etmekte gecikilemez.
Dünyanın yaşadığı hızlı değişme karşısında, insan unsuru, günümüzde bir ülkenin gelişmesinin en kritik faktörü haline gelmiştir.
20 Mimar ve Mühendis

Türkiye de dünyanın gelişmiş ülkeleriyle arasındaki gelişme
açığını kapatabilmek için, yükseköğretiminde önemli atılımlar
yapmak zorundadır. Bu nedenle Türkiye’nin üzerinde mutabakat
sağlanmış bir yükseköğretim stratejisini en kısa sürede geliştirmiş olması gerekir. Eğer Türkiye’nin sorumlu kurumları böyle
bir stratejiyi ortaya koymazsa, ilişki içinde olduğu uluslararası
kuruluşların önerdiği stratejilerle yetinmek durumunda kalacaktır.
Yükseköğretimin yönlendirilmesinde, stratejik bir plana dayanılması iki açıdan günümüzün yönetim anlayışıyla da uyum içinde
bulunmaktadır. Stratejik plan yükseköğretimin gerçekleştirmesi
gereken genel amaçları ve uygulanacak temel politikaları ortaya
koymak suretiyle esnek bir yönlendirme sağlayabilecek, öte yandan, böyle esnek bir yönlendirme altında, yükseköğretimin temel
öğeleri olan üniversiteler, benimsenmiş strateji çerçevesinde
kalarak, fırsatları değerlendirme ve özgünlüklerini ortaya koymakta serbest kalacak ve sistemin toplam performansını arttırmakta
önemli katkılarda bulunabileceklerdir. Stratejinin bir başka önemli
niteliği, toplumda müzakere edilmiş ve üzerinde mutabakat sağ-

lanmış olmasıdır. Bu nitelikte bir stratejinin ortaya konulması
yükseköğretimin içinden ve dışından kaynaklanan gerilimleri
azaltacak ve daha sakin ve verimli bir gelişme göstermesinin
yolunu açacaktır.
Şüphesiz yukarıda bahsettiğimiz stratejiler dışında planlanması
gereken birçok iyileştirme ve değiştirme de yapılması gerekmektedir. Burada önemli olan bu değişim ve iyileştirmeler yapılırken
daha önce olduğu gibi gençlerin kafasının karıştırılmadan ve
zamanları harcanmadan uygulanması gerektiğidir.
Eylül - Ekim 2013 21
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ

Prof. Dr. Ali Osman ÖNCEL
Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı
Mimar Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi
İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi

ÜNİVERSİTELERİMİZ
İLK 100 DÜNYA ÜNİVERSİTESİ ARASINA
NASIL GİREBİLİR?
Ülkemizde üniversitelerin sıralama olarak
yükselmesi etkin ve üreten üniversite olarak
çalışmalarına ivme kazandırmasıyla ilişkilidir.
Üretilen yeni bilimsel çalışmaların ulaşılır,
anlaşılır ve kamuoyunda tartışılır olması
üniversite görünürlüğünü yükseltecektir.
Yeni ve güncel çalışmaların bilim
dünyasında paylaşım sıklığının artması

üniversitenin üstünlük ve kalite düzeyine
dayalı sıralamasına etki eder. Bilimsel fiziki
imkânların çoğalması ve eğitim standardında
yükselme üniversitelerin tanınırlık ve
saygınlık sıralamasında yukarılara taşınmasına
katkı sağlar. Farklı faktörlere bağlı olarak
oluşacak bütünsel etkinin toplamlarına göre
üniversitelerin sıralaması yıllara göre değişir.

Üniversite Sıralamalarına Genel Bakış
Yükselen üniversite arayışının devam etmesi ve bir talep olarak
gündemde sürekli kalmasının sağlanması gerekir. Bu yazının
amacı üniversite sıralamalarında dikkate alınan kriterlere değinilmesi ve üniversitelerimizin üst sıralara yükselmeleriyle ilgili
olarak bazı iyileştirme önerileri üzerinde durulacaktır.
Avrupa Birliği’yle bütünleşme amacıyla yapılan düzenlemelerle
birlikte üniversite sayısı ülkemizde yükselmiştir. Üniversiteleri
bütünsel olarak tek kategoriye göre yapılan yakın zamanda
açıklanan sıralamadai ilk 1000 içerisine giren on iki (12) ve
ilk beş yüz (500) arasına giren iki (2 adet) Türk Üniversitesi
bulunmaktadır.ii İstanbul Üniversitesi (408. sırada) ve ODTÜ
(455. sırada) ilk beş yüz (500) arasında bulunmaktadır. Farklı kriterlere ve kategorilere göre sıralama yapan kurumlar
bulunmaktadır. Bunlardan birisi THE (Times Higher Education)
tarafından yapılan Yüksek Öğretim Sıralama ölçütlerine göre
bütünsel genel üniversite sıralaması yerine farklı disiplinlere
(Mühendislik ve Teknoloji, Sosyal Bilimler, Fiziksel Bilimler,
Sanat ve Beşeri Bilimler, Canlılar Bilimi) özel sıralama yapılmasıdır. Farklı disiplinlere göre yapılan sıralamalarda ülkemizden bir üniversitenin (Boğaziçi Üniversitesi) ilk 200 arasına girmesi sevindiricidir. Bunun anlamı üniversitelerimizin
genel ortalama olarak sıralamalarda iyi yerde olmamasına
rağmen özel disiplinlere bağlı sıralamalara göre ilerleme
göstermesi olumlu bir gelişmedir.

Ülkemizdeki üniversite sistemi özellikle mühendislikte genel
olarak Kuzey Amerika Üniversite modelini esas almaktadır.
Ülkemizle kıyaslandığında nüfus olarak 34 milyona yaklaşan
nüfusuyla Kanada’nın çoğunluğu devlet üniversitesi olmak
üzere yüze (100) yakın üniversitesi vardır ve bu üniversitelerden
ilk 100 arasına giren üniversite sayısı altıdır (6 adet). Yaklaşık
60 milyon nüfusu olan İngiltere’de ise farklı alanlarda eğitim
veren sayısı 300’e yakın yükseköğretim kuruluşu bulunmaktadır. Dört (4 adet) İngiliz üniversitesi ilk 100 arasına
girmiştir. Nüfus olarak ülkemizden kalabalık ve yaklaşık 123
milyon nüfusu olan Japonya’da ise üniversite sayısı 1500’den
fazladır. Buna rağmen ilk 100 arasına giren bir (1 adet) üniversitesi bulunmaktadır.
Üniversite sıralamalarında kullanılan yöntemler değişebilir
ve bu nedenle farklı yöntemlere dayalı olarak sıralamalarda farklılık gelmesi normaldir. Bu yazıda sıralamalar
en büyük ve yaygın olan webometricsiii isimli kuruluşun
verilerine göre verilmiştir.

22 Mimar ve Mühendis

Üniversite Sıralama Kriterleri.
Değerlendirme ilkeleri temelde iki kategoriyi esas alır ve bunlar
Görünürlük (Visibility) ve Etkinlik (Activity) olarak sıralamada
eşit ağırlıklı olarak yarı-yarıya etki eder (Şekil 1). Üniversitelerin sıralamalarında yükselmesinde temel iki faktörü esas alacak büyütme çalışmaları yapanlar sıralamada yükseklerdedir.
Üniversitelerde görünürlük durumu
Sıralamada yüksek sıralarda olan üniversitelerin web sayfalarında
birçok bilginin sağlandığını ve birbirine bağlı olarak daha detaylı
sayfalara doğru sizi yönlendirdiği fark edilir. Hiç düşünmediğiniz farklı
alanlara doğru yönlenir ve bilgilenirsiniz. Ulaşamadığınız durumlarda
e-posta gönderebilir, destek amaçlı yanıtların size gecikmeden geldiğini fark edersiniz. Özellikle ücretsiz aramalı telefon hatları veya
internet üzerinden yardım masası sağlandığını görür ve anlarsınız ki
bir üniversite görünür olmak için tüm imkânlarıyla seferberdir. Halka
açık olan kapıları, kütüphaneleri ve halk için düzenlenen ücretsiz/
ücretli etkinlikleriyle kamuya açık üniversite görüntüsü verir. En önemli
özelliklerden biriside yabancı öğrenciler ve yabancı öğretim üyelerinin
çalıştığı, çok uluslu çalışan yapısıyla farklı milletlere mesaj verilir.
Öğrenci ve öğretim üyesi seçilirken iyinin iyisini seçmek hedeflenir
çünkü hedef en iyi üniversite olarak Dünya Üniversite Liginde tepe
noktalara çıkmak, çıkıldıysa kalmaktır.
Üniversite web sayfalarının
popüler olması önemlidir
Üniversite web sayfalarına ziyaretçi sayısının artması verilen servis ve
sağlanan destek konusuyla ilişkilidir. Ziyaretçi sayısı bir ölçüde akademik performans kadar sağlanan bilginin kullanılabilir ve değerli olması
veya kurumsal saygınlıkla ilişkili olarak değişebilir. Sayfa ziyaret izlenme
istatistiği MajesticSEOiv ve Ahrefsv gibi servis hizmeti veren iki kurum
tarafından toplanmaktadır. İki kurumun toplamasıyla çift mekanizmalı
izleme (Double-check) sistemi uygulanarak araştırma hassasiyetinin
yükseltilmesi, hataların düzeltilmesi ve veri boşluklarının doldurulması
sağlanır. Görünürlük değişimini veren büyüklük göstergesinin hesaplanmasında linklerin popülerliği ve çeşitlilikte birlikte dikkate alınır.
Etkin üniversite olma durumu
Etkinlik üniversitelerin izlenmesi ve puanlanması için diğer bir faktördür ve 3 temel duruma bağlı olarak eşit ağırlıklı (1/3) olarak izlenir: a)
mevcutluk b) açıklık ve c) üstünlük. Bunlarla ilgili açıklama webometrics sayfasından derlenmiş ve aşağıda özetlenmiştir.
A) Mevcutluk- Presency: Paylaşılan bilgi (ders notu ve sunumları, bilimsel makale ve sunumlar, raporlar) başlıklarının görünebilmesi durumudur. En büyük ticari arama motoru (Google)
tarafından, üniversitenin ana web sitesi ve alt web sitelerinin
ve dizinlerinin toplam sayısıdır. Google, tanınabilir, farklı formatlarda oluşturulmuş içerik olarak zengin statik ve dinamik
sayfaların sayısını verir. Bunun anlamı mevcut olan bilginin
çeşitlilik durumudur. Ulaşılabilir bilginin çokluk ve farklılık
sayıları dikkate alınmaktadır.
B) Açıklık- Openness: Mevcut bilgi başlıklarının okunabilir
(pdf, doc, docx, ppt) ve izlenebilir video formatlarında detaylarına ve tamamına ulaşılabilmesi açıklığı gösterir. Google Akademik üzerinden mevcut bilgilerin açıklık durumu görülür. Değerlendirmelerde yakın zamanda yapılan çalışmalar dikkate alınır.
Bu nedenle yeni dönemde yayınlanmış (2008-2012) yayınların
paylaşılması önemlidir.

C) Üstünlük- Excellence: Paylaşılan mevcut ve açık bilgilerin
hangi kanallarda açıldığı ve yayınlandığı, referans eklerinde
hangi sıklıkla kullanıldığı durumu da üstünlüğü gösterir. Akademik makalelerin yayınlandığı uluslararası Science Citation
Index (SCI) dergilerin etki faktörlerindeki büyüklük değişimleri
kadar bu makalelere başka makaleler tarafından verilmiş atıf
sayıları birlikte değerlendirilir. Dünyadaki yaklaşık 5 bin 200
üniversitenin yakın dönemlerde (örn. 2003-2010) yayınlarının
basılmış olduğu dergilerin sayısı, etki faktörleri (impact factor)
ve alıntılama sayısı (reference cited) üstünlük sıralamasının
yapılmasında dikkate alınır.

ÜNİVERSİTELERİ
SIRALAMA
KRİTERLERİ

GÖRÜNÜRLÜK

ETKİNLİK

Şekil 1. Görünürlük ve etkinlik düzeyi üniversite sıralamasında eşit olarak
dikkate alınan etki faktörüdür.

AÇIKLIK

MEVCUTLUK

ETKİNLİK

ÜSTÜNLÜK

Şekil 2. Etkinlik birkaç faktörün (açıklık, mevcutluk ve üstünlük) toplamından meydana gelir.

Bazı Öneriler
Yazının bu bölümünde etkinlik arttırılmasına katkı sağlayacak bazı
önerilere başlıklar olarak değinilecektir.
Daha Görünür Üniversite Olmak Mümkündür. Bazı düşünceler aşağıda paragraflar halinde verilmiştir.
Üniversite etkinlik sayısı arttırılmalıdır. Üniversiteler görünürlük düzeyini yükseltebilmesi için bilimsel etkinlikler (sempozyum,
çalıştay, konferans ve teknik geziler) düzenlemesi gerekir. Üniversite
Rektörlüğüne bağlı olarak çalışacak Üniversite Bilimsel Etkinlikler
Koordinatörlüğü kurulmalı, ve bu koordinatörlüğe bağlı olarak fakülte
Eylül - Ekim 2013 23
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ve bölüm koordinatörlükleri oluşturularak ulusal/uluslararası düzeyde bilim etkinlikleri düzenlenmesi teşvik edilmelidir. Etkinliklerin
organizasyonunda kullanılmak üzere üniversite bütçesine ödenekler
konulmalı, mümkünse ilgili etkinliklere destek verecek bakanlık, valilik,
belediyeler, VSTK ve meslek odalarıyla etkinlikler ortaklaşa yapılarak
etkinliğin ulusal tabanının genişletilmesi sağlanabilir. Erasmus antlaşması yapılmış üniversitelerle ortak etkinlikler yapılarak üniversiteler
arası işbirlikleri kuvvetlenebilir. Erasmus Antlaşmalı Üniversiteleri
Bilimsel Sempozyumları yapılarak ve açılışlarına üniversite rektörlerinin katılması sağlanarak bilimsel etkinlik ve işbirliği yükseltilebilir.
Üniversite eğitimi görünür olmalıdır. Üniversitelerde verilen
derslerin web sitesi muhakkak açık olmalı ve ders sürecinde verilen
bütün derslerin sunumları İngilizce-Türkçe olarak verilerek üniversite
bütününde verilen eğitim düzeyinin görülmesi sağlanmalıdır. Mümkünse sınıflara konulacak 3B kayıt alma teknolojisiyle dersler kayıt
altına alınarak Üniversite Web TV üzerinden Açık Ders Platformu
(Open Course File) açılması için teşvikler verilir. Açıklık görünürlüğü
sağlar ve eğitimde düzeyinde iyileşmeyi getirir.
Üniversite toplumla bütünleşmelidir. Üniversitelerin görünürlükleri kapılarını halka açmaları ve
halk odaklı eğitim çalışmalarıyla
ilerleyebilir. Çünkü halk içine girebildiği bir yapı için aidiyet hissedebilir ve üniversitenin popülaritesine katkı sağlayabilir. Bununla ilgili
yapılması önerilen bazı maddelere
aşağıda sıralanmıştır. A) Halka açık
etkinlikler düzenlenmeli. Üniversiteler,
yapmış oldukları çalışmaları topluma
sunmak için, haftanın bir günü halka açık
konferanslar düzenlemelidir. Ayrıca halka
açık sertifika programlarıyla üniversite bulunmuş olduğu ilin halkıyla bütünleşme sağlayabilir. B)
Halka kapalı üniversite modeli terk edilmeli. Üniversiteler kesinlikle
halka açık olmalı ve halk istediği şekilde rahatça girebilmelidir.
Daha Etkin Üniversite Olmak Mümkündür.
Etkinlik düzeyinin yükseltilmesinde yararlı olabileceği bazı düşünceler
aşağıda paylaşılmıştır.
1. Öğretim düzeyinde iyileşme. Verilen eğitim ve öğretim kalitesinin yükseltilmesinde, üniversite bölüm öğrencilerinin sektörel
ve akademik kurumların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yetiştirilmesi gerekir. Bazı öneriler aşağıda sıralanmıştır.
a. Akademisyen Gelişim Dekanlığı: Akademisyenlerin
modern öğretim standartlarını öğrenmesi ve gelişen eğitim
teknolojilerini kullanma becerisini kazanabilmeleriyle ilgili eğitim programları hazırlayacak dekanlık kurulması yararlı olabilir.
b. Akıllı-Smart Sınıflar: Teknolojik donanımlı (bilgisayar – kamera) sınıfların oluşturulması eğitim motivasyonunu yükseltilebilir.
c. Yüksek Lisans – Doktora Öğrencileri Çalışma Ofisleri:
Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerine çalışma ofisleri sağlan24 Mimar ve Mühendis

ması çalışma performanslarına olumlu etki edebilir.
d. Akademisyenlerin Endüstride Çalışmaya Teşvik Edilmesi. Öğretim üyelerinin sektör deneyimlerini artırmaları için
kendi sahalarında büyük endüstrilerde bir dönem izinli çalışmaları teşvik edilmeli.
e. Endüstrinin Üniversitede Çalışmaya Teşvik Edilmesi: Endüstride çalışan ve doktorası olan endüstride deneyim
kazanmış olanların bir dönem üniversitede ücretli çalışmaları
sağlanmalı ve oluşturulacak endüstri ders havuzundan ders
vermeleri sağlanmalı.
f. Uluslararası toplantılara katılma: Uluslararası toplantılara izleyici veya sunucu pozisyonunda olmak üzere öğretim
üyeleri ve araştırma asistanlarının katılması özendirilmeli ve
desteklenmeli.
g. Kurs geliştirme projeleri: Değişen ihtiyaçlara ve eğitimde
geri dönüşü büyütmek amacıyla yeni kursların geliştirilmesinin
teşvik edilmesi gerekir.
h. Uluslararası Üniversitelerde Çalışma: İzinli olarak yurt
-dışındaki üniversitelere araştırma veya öğretici statüsünde
gidilmesi teşvikleri verilmeli.
i. Uluslararası üniversite öğretim üyelerinin dönemsel
çalışması: Yurtdışındaki öğretim üyelerinin sabbatical (ücretli
izin) çalışmalarını ülkemiz üniversitelerinde yapmalarını teşvik
için lojman desteği gibi farklı teşvikler sağlanmalı.
j. Performansa bağlı değişebilir ders ücreti: Öğrenci memnuniyet düzeyine bağlı olarak ders ücretleri değişebilmelidir.
k. Eğitim alt yapısının güçlendirilmesi: Eğitim imkânlarının
artırılması için Akıllı Sınıf sistemine geçilmeli, verilen dersle
ilgili referans kitap veya kitaplar öğrencilere ve öğretim üyesine
bedava verilmelidir.
l. Yazım destek programlarının sağlanması: Yetişen öğrencilerin çalışmalarını akademik açıdan düzgün olarak yayınlayabilmesi için Akademik Yazma, Akademik okuma ve Akademik
Konuşma gibi dersler zorunlu hale getirilmelidir. Sürekli
danışmanlık desteği alabilecekleri Yazım Destek Büroları veya
Merkezlerinin kurulması gerekir.
m. Web tabanlı eğitime geçilmeli: Web-2 Teknolojisi tabanlı
eğitim modellerine geçilmeli, öğrenci ve öğretim üyesi iletişiminin sınıf dışında olabilmesi sağlanmalıdır.
n. Mezun takip projesi başlatılmalı. Mezunlar izlenmeli ve
mezunların gelir ve pozisyon dağılımları istatistik olarak her
bölüm için gösterilmelidir.
o. Uzaktan öğretimle ders desteği verilmeli: Derse özel
nedenlerden devam edemeyenlerin dersi kendi başına tekrar
edebilmesi için dersler kayıt altına alınmalı ve öğrenciye ücret
mukabili sağlanmalıdır.
2. Araştırma düzeyinde iyileşme: Araştırma destekleri sağlanarak ve öğretim üyelerinin bilimsel araştırma laboratuvarları
açmaları teşvik edilerek eğitimde uygulama ve araştırma boyutu derinleştirilebilir. Bu kapsamda sıralanabilecek bazı öneriler
aşağıda verilmiştir.
Üniversitelerin akademik istihdam ve yapılanmada
takip etmesi gereken kriterlerin amacı eğitim ve
araştırmada yüksek performanslı bilim insanlarının
önünün açılması ve üniversitelerde bilimsel araştırma projeleri başlatacak kişilerin seçilmesidir.
a. İhtiyaç odaklı eğitim: Üniversitelerin bulunmuş oldukları
bölgenin taleplerini dikkate alarak sektör ihtiyacını gözeten
eğitim modelleri geliştirilmesi gerekir.
b. Sektör odaklı teşvikler: Sektör ihtiyaçlarını gözeten sektör
destekli proje fonları oluşturulmalıdır.
c. Akademisyen isimlerini taşıyan laboratuvarlar teşvik
edilmeli: Araştırmacı veya öğretim üyelerinin isimleriyle araştırma laboratuvarlarının açılması sağlanmalı ve kendi ismi ile
bu araştırmaları kurması özendirilerek laboratuvar sayısının
artırılması sağlanmalıdır.
d. Uluslararası projelere katılım: Uluslararası projeler yapılması teşvik edilmeli ve özendirilmeli. Üniversite proje fonundan
asistan ve öğretim üyelerine ilave ücret alma imkânı sağlanmalı.
e. Modern kütüphaneler kurulmalı: Sürekli 7/24 açık ve
modern çalışma ortamı olan modern kütüphaneler kurulması
teşvik edilmeli.
f. Merkez araştırma laboratuvarları: Farklı bölümlerin
araştırma amaçlı ortak amaçlı kullanabileceği merkez ortak
araştırma laboratuvarları kurulması teşvik edilmeli.
g. Uluslararası Doktora Sonrası Araştırma Pozisyonları:
Doktorasını yurtdışında bitirmiş olanların ülkemiz üniversitelerinde çalışabilmeleri için doktora sonrası araştırma bursları açılmalı.
3. Yüksek Lisans/Doktora Eğitiminde Düzenleme: Bilimsel
performansın yükseltilmesinde en önemli katkı yüksek lisans
eğitimlerindeki kalite, araştırma altyapısı ve çok disiplinli çalışma ortamlarının geliştirilmesiyle sağlanabilir. Bunun sağlanabilmesi açısından bazı önerileri aşağıda sıralanmıştır.
a. Öğrenci değişim trafiği yükseltilmeli: Yüksek Lisans ve
Doktora programlarında kalitenin gelişmesi için, öğrenci değişimleri FARABİ veya ERASMUS desteklenmelidir.
b. Çok disiplinli çalışmalar başlatılmalı: Farklı disiplinlerden
olacak çift danışmanlı sisteme geçilmesi, öğrencilerin daha
donanımlı ve farklı disiplinli araştırma projelerini geliştirmelerini
sağlayabilir. İkinci danışmanın yurt dışında ki bir üniversiteden
olması teşvik edilmeli.
a. Yayınlı Yüksek Lisans: Yüksek Lisans tezi için en az ulusal/
uluslararası toplantılarda en az bir sunum ve en az bir yayın
yapması şartı getirilmelidir.
c. Yayınlı Doktora: Doktora tezi için en az ulusal/uluslararası
toplantılarda en az iki sunum ve en az 2 yayın yapması şartı
getirilmelidir.
d. Yurtdışı deneyimli öğretim elemanı: Öğretim Üyesi olmak
için doktorayı bitirdikten sonra, yurt dışında ki bir üniversitede
Doktora sonrası çalışma yapma (POST-DOCTORATE) şartı
getirilmesi gerekir.

e. Farklı üniversitelerde doktoralı olanlar tercih edilmeli:
Doktora yapmış olduğu yerde öğretim üyeliği kadrosu alması
özendirilmemeli ve üniversiteler arası öğretim üyesi değişimi
teşvik edilmesi gerekir.
f. Uluslararası Doktora Bursları: Uzmanlığını yurtdışında
almış başarılı gelecek vaat eden genç araştırmacıların ülkemiz
üniversitelerinde doktora yapmalarını sağlamak için doktora
bursları verilmeli.
4. İstihdamda öncelikler ve teşvikler: Üniversitelerin akademik istihdam ve yapılanmada takip etmesi gereken kriterlerin
amacı eğitim ve araştırmada yüksek performanslı bilim insanlarının önünün açılması ve üniversitelerde bilimsel araştırma
projeleri başlatacak kişilerin seçilmesidir. Aşağıdaki kriterler
akademik istihdam amaçlı olarak göz önünde bulundurulabilir.
a. Yayınlı doktora yapanlar tercih edilmeli: Öğretim üyesi
olmanın kuralı olarak, yayınlı doktora ve post-doktora çalışması
yapması koşulu aranması gerekir.
b. Performansa dayalı maaş sistemine geçilmeli: Akademisyenlik mesleğini cazip kılmak için, ücretlendirmelerde
iyileştirme yapılması ve akademisyen olmanın özendirilmesi
gerekir. Akademisyenlik mesleğini özendirici sabit bir taban
ücret, kariyerindeki büyümeye ve çeşitliliğe bağlı olarak değişebilir dinamik ücretlendirme desteklenebilir. Pozisyonu aynı
olan kişiler arasında etkinlik, üretkenlik ve görünürlük farkına
bağlı olarak ücretlendirmede değişim olması akademik çalışma
motivasyonunu yükselteceği için önemlidir. İlk 100 arasındaki
üniversiteler incelendiğinde değişebilir maaş sistemine göre çok
iyi, iyi ve vasat düzeyde bilim insanlarını istihdam için seçebilme
durumları olmaktadır.
5. Yönetim büyüme vizyonu. Üniversitelerde çalışanların
uzun dönem çalışabilmeleri veya dışarıdan donanımlı başka
bilim insanlarının çekilebilmesi veya mevcut öğretim üyelerinin
başka üniversitelere kaçışının önlenmesi açısından aidiyet ve
memnuniyetlerini yükseltecek kolaylaştırıcı çalışmaların yapılması gerekir. Bununla ilgili olarak eleman istihdamı (recruit) ve
elemanı tutma (retaining)vi çalışmaları yapan birimler ve hatta
dekanlıklar kurulabilir.
Eylül - Ekim 2013 25
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ

İlk 1000 arasına giren 12 üniversiteye sahip ülkemizde ilk 100 arasına üniversitelerimizin büyük bir
sıçrama yaparak girmesi imkânsız değildir. Bunun
için olması gereken üniversitelerimizin çok ciddi bir
revizyondan geçmesidir.
Öğretim üyelerinin memnuniyeti çalışmaları. Öğretim üyelerinin
üniversitelerde tutulabilmesi açısından yapılması gerekli çalışmalar maddeler olarak sıralanmıştır. 	
a. Kolaylaştırıcı çalışmalar: Üniversite Öğretim Üyelerinin
birinci dereceden yakınlarının kullanabilecekleri aile tanıtım
kimlikleri çıkarılarak üniversitenin hastane, okul, kütüphane
ve diğer imkânlarından faydalanabilmeleri imkânı sağlanmalı;
b. Destekleme programları. Üniversitelerin farklı kampüslerinde okullar açılmalı ve çalışanların çocuklarının açılacak
okullarda okuması imkânı verilmeli;
c. Dinlence mekânları. Üniversite çalışanları ve yakınlarının gidebilecekleri eğlence, dinlenme ve spor yapabilecekleri
mekânlar (recration centers) inşa edilmeli;
Öğrencileri memnuniyet çalışmaları. Birkaç öneri başlıkları aşağıda verilmiştir.
a. Üniversite öğrencileriyle periyodik memnuniyet
anketleri yapılmalı: Öğrenci memnuniyet ölçümleri sürekli
yapılması farklı açılardan yararlı olabilir.
b. Yabancı öğrenci sayısı arttırılmalı: Farklı kültür ve
milletlerden öğrencilerin gelmelerini sağlanması amacıyla
başarılı yabancı öğrencilere bedava okuma bursu verilmesi
yararlı olabilir. Üniversite farklı medeniyetlerden öğrencilerin buluştuğu, örgütlenebildiği ve beraber öğrenim 	
görebildikleri bir üniversite projesi olacak.
26 Mimar ve Mühendis

c. Açık kütüphane sistemi. Sürekli açık ve her türlü yayının
bulunabileceği, farklı disiplinlere özel açılmış kütüphanelerin kurulması gerekir. Yönetimi muhakkak profesyonellere
bırakılması gerekir.
Sonuç
İlk 1000 arasına giren 12 üniversiteye sahip ülkemizde ilk 100 arasına üniversitelerimizin büyük bir sıçrama yaparak girmesi imkânsız
değildir. Bunun için olması gereken üniversitelerimizin çok ciddi bir
revizyondan geçmesidir. Üniversitelerimizde bilim insanlarını meşgul edecek bürokrasi azaltılması önemli bir rahatlama getirecektir.
Yurtdışı veya yurtiçi bilimsel seyahatler için izin bürokrasisi yerini
bilgilendirme notuna bırakması öğretim üyelerini rahat çalışma
ortamı sağlayacaktır. Fiziki araştırma ve öğretim ortamlarında
iyileştirme sağlayacak düzenlemeye gidilmesi gerekir. Üniversitelerde çalışma yapmak teşvik edilmeli, deneyim ve birikime bağlı
akademik puan kriterine göre maaşlarının farklı olması sağlamalıdır. Üniversite sıralama kriterlerine göre daha fazla görünen ve
çok etkin üreten üniversite olunabilmesi için araştırma laboratuvar
imkânları, araştırma destekleri ve araştırma burslarının arttırılması
gerekir. İlk 100 arasına girmek ülkemizi yöneten siyasi iradenin
karar vereceği ve ilk 100 arasında üniversitelerdeki çalışma koşul
ve araştırma ortamlarının ülkemiz üniversiteleri için sağlanmasıyla
ilgili yenilenme ve değişim kararının alınmasıyla alakalı bir durum
olarak önümüzde durmaktadır.
KAYNAKlar
i

http://www.webometrics.info/en/Europe/Turkey

ii

http://www.timeshighereducation.co.uk/world-university-rankings/

iii

http://www.webometrics.info/en/Methodology

iv

http://www.majesticseo.com/

v

https://ahrefs.com/

vi

http://serc.carleton.edu/departments/chairs/rec-faculty.html
Eylül - Ekim 2013 27
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ

Ayşenur Çelik
Yazar

ANLAYIŞA UZANAN GÜZERGÂH:
‘EĞİTİMLİ AKIL’
Eğitimli akıl, değişen şartlar içerisinde
‘gerçek, güzel ve iyi’nin ne olduğunu kendine
sorabilen ve cevaplarını arayabilen yani
anlayış geliştirebilen akıldır. Bu anlamda
kendi okullarımızda okutulan müfredatlara
baktığımızda pek çok ders için bir sürü güzel
cümleyle yazılmış onlarca kazandırılması
beklenen davranış örneğiyle öğretmenler

Ç

başbaşadır. Denilebilir ki bu sofrada onlarca
güzel yemek aynı anda öğrencilerin önüne
sunulur ve hepsini aynı anda yemeleri
beklenir. Sonuçta yemekler ne kadar güzel
olursa olsun hepsi aynı anda yenilmeye
çalışıldığında hiçbirinin tadına varılamayacak,
dahası birçoğu yenilmeden zihin çöplüğüne
atılıp unutulacaktır.

ocuklarınıza üç somut örnek üzerinden ‘iyi, güzel ve gerçek’ kavramlarına dair bir anlayış kazandırmak isteseydiniz hazırlayacağınız müfredatın başköşesine hangi üç örneği oturturdunuz?
Bahsedeceğim kitabın anahtarı bu sorudur; anahtarı cebimize
koyup kapıdan içeri girelim.
Howard Gardner ismi özelde eğitim fakültesi öğrencileri genelde modern eğitim kuramları ve bu sahadaki yenilikleri takip
edenler için tanıdık bir isimdir. Bu ismi ilk kez duyuyorsak onu
bağdaştırmamız gereken temel kavram ‘çoklu zekâ kuramı’dır.
Harvard Üniversitesi profesörlerinden olan Gardner nöroloji ve
psikoloji alanlardaki uzmanlığını eğitim alanıyla birleştirerek
tüm dünyada ses getiren ve ‘zekâ’ kavramına yönelik anlayışları
dolayısıyla ‘öğrenme’ denilen sürece bakışı derinden etkileyen
bir fikir geliştirmiştir. Gardner zekânın tek bir tanımı olmadığını,
çünkü tek bir zekâ türünden bahsedilemeyeceğini söyleyerek
dokuz zeka türünün varlığını öne sürmüştür. Çoklu zekâ kuramı,
her insanın bu zekâ türlerinden birkaçına daha baskın bir biçimde sahip olmakla birlikte tümünden izler taşıdığı varsayımına
dayanır (Bu dokuz zeka türü doğa zekasından varoluşçu zekaya
kadar uzanan farklı algılama biçimlerini inceler. ‘Dünyayı ne
şekilde algılıyorum’ sorusunun her türlü anlayışa ışık tutan
bir fener olduğu düşünülürse kendi düşünme biçimimize dair

farkındalık kazanma noktasında kuramın geliştirdiği fikirler
dikkat çekicidir. İncelemek isteyenler yazarın ‘zihin çerçeveleri’
isimli kitabından işe başlayabilirler). Tabi bu görüş zekâyı ölçen
geleneksel IQ testlerinden tutun, klasik öğrenme-öğretme
süreçlerinde yer alan pek çok kavramın reddi anlamına geliyor,
dahası ‘başarı’ yani eğitimden beklenen temel çıktının sorgulanmasına yol açıyordu.
Bu kısa açıklamam gerekirse üniversitelerde okutulan en az
on yazarlı, sarı sayfalı, iç sıkan, eğitim kitaplarından fırlamış
gibi görünüyorsa kısaca özür dileyerek konuma devam edeyim.
Howard Gardner 1983 yılından bu yana bu kuram çerçevesinde
pek çok çalışma yapmış, (yazımıza konu olan kitabının dışında
dilimizde yayınlanmış pek çok kitabı, sayısız makalesi ve farklı
eğitim sahalarında çoklu zekâ kuramının kullanıma dair üniversitelerimiz bünyesinde yapılmış tez örneklerine ulaşmanız
mümkündür) tüm dünyada pek çok okula ve eğitmene ilham
vermiştir. Nihayetinde kendi eğitim anlayışı ve bu anlayış
çerçevesinde geliştirdiği müfredatı sunduğu ‘Eğitimli Akıl’
(Disciplined Mind) kitabı KPSS çalışması gereken bir eğitim
fakültesi öğrencisinin eline her nasılsa geçmiş, yine ekmeği
peşinde olan kaygılı öğrenci tarafından bir lüks olarak okunmuş,
üzerine düşünülmüştür. Eğitim fakültelerinde eğitim üzerine pek

28 Mimar ve Mühendis
Kendi inandığı dolayısıyla ‘gerçeklik’ olarak nitelendirdiği
çok kuram anlatılır, onlarca isim öğrencilere ezberletilir,
‘evrim teorisi’ ve Darwin’in her yönüyle incelenmesinin
bunlarla ilgili örnek sunumlar yaptırılır; ancak ana kaybilimsel düşünceyi irdeleyebilen ve bilimsel düşünme
naklara yönlendirmenin azlığı, yani Howard Gardner’ı
yollarını kavramış çocuklar yetiştirebilmek amacına
yıllarca ikinci, üçüncü el sarı yapraklı eğitim kitaplarınulaşmak için uygun yol olduğunu düşünür. Güzel için
dan okutup bir kere olsun kendini okumaya yönlendirverdiği örnek Mozart’ın dünyaca tanınan eserlerinden
meme aksaklığı da bu kitapla birlikte o zamanlar beni
Figaro’nun Düğünüdür. Gardner’a göre bu eser de
inceden düşündürmüştür. Ne yazık ki ana kaynakları
küçük yaşlardan itibaren uygun biçimlerde müfredatta
incelemeksizin edinilen bilgi anlayışa dönüşememektedir.
sunulmalı ve böylece bir sanat eserinin değerini kavraİşte tam da bu noktada Gardner’ın geliştirdiği müfredat
yabilen ve estetik düşüncesini içselleştirmiş bir nesile
sistemine değinmek gerekir.
Gardner kitapta
kaynaklık etmelidir. Son olarak ‘iyi’ kavramı için tarihsel
Gardner’ın kurguladığı müfredat sistemi ‘erdemler üçlü- bir tek ideal eğitim
bir örnek bulmanın gerekliliğini vurgular. Kendini ve
sü’ olarak nitelendirdiği üç bileşene dayanır: Gerçek modelini savunakrabalarını etkilemiş olan Yahudi soykırımının her
(tersi yanlış veya açık olmayan) güzel (yokluğunda çirkin maktan çok ‘iyi bir
yönüyle öğretilmesinin insanların geçmişteki ikilemler,
olan nesneler ve deneyimlerin karşımıza çıktığı), iyi eğitim modeli neye
baskılar ve olaylarda ne tür rolleri benimseyebileceği ve
(zıttı kötüyle birlikte bireyde ahlak kavramının temelini benzer’ sorusunun
alınan kararların geleceği nasıl etkileyebileceğinin yeni
oluşturan değer). Gardner kitapta bir tek ideal eğitim yanıtını aramaya
nesile derinlemesine aktarılmasında önemli olduğuna
modelini savunmaktan çok ‘iyi bir eğitim modeli neye çalışmış ve inandığı
inanır. Görüldüğü gibi seçtiği örnekler doğrudan kendi
benzer’ sorusunun yanıtını aramaya çalışmış ve inan- değerleri esas aladünya görüşünün yansımalarıdır. Özellikle evrim teorisini
dığı değerleri esas alarak kendi sistemini ayrıntılı bir rak kendi sistemini
gerçek olarak kabul ettikten sonra ‘iyi’ unsuru altında
biçimde açıklamıştır. Fikirlerini somutlaştırmak için bu ayrıntılı bir biçimde
zıttından hareket ederek aşılamaya çalıştığı ahlak anlaüç bileşenden her birine somut örnekler vermiştir. Bu açıklamıştır.
yışını anlayabilmek zordur. Zira ‘gerçek’ konsepti altında
örnekleri verirken özellikle bunlar üzerinden kendisinin
öğretilmesini savunduğu düşüncenin temeli güçlü olanın
eleştirileceğini düşünmüştür (ki bu sonuca gitmemek
ayakta kalmasını ve diğerlerinin yok olmasını doğal karşılar. Ancak bu
mümkün değildir); ancak her kültürün kendi ortak ‘gerçek, güzel
kitapta önemli olan, bu üç örneğin önümüze koyduğu aksaklıklar ya da
ve iyi’ kavramlarını düşünerek bunun üzerinden gitmesi gerektiğini
çelişkiler değildir kuşkusuz; zira yazar bu örnekler üzerinden ‘gerçek,
özellikle vurgulamış, öne sürdüğü sistemi evrensel kullanılabilirlik
iyi ve güzel’ kavramlarına dair bir anlayışın öğrencilerde oluşturulaseviyesine oturtmaya çalışmıştır. O tartışmalı örneklere bakılacak
bileceğine inanmış olsa da temelde savunduğu tez farklı kültürlerin
olursa ‘gerçek’ için önerdiği ve ilkokul çağından itibaren derinlemesiiçerisinde kabul görmüş ‘gerçek, iyi ve güzel’ kavramlarından yola çıkıne öğretilmesini savunduğu görüşün bilimden kaynaklanmasını ister.
Eylül - Ekim 2013 29
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ

Uzun kazanım listeleri
bir şaka gibi müfredatlarda her yıl uzadıkça
uzayadursun artık
anlaşılması gereken bir
şey var: daha çok bilgi,
daha sağlıklı bir anlayış anlamına gelmiyor.
Öğrenciler bir bilgi
küpü olarak okullardan
mezun edilebilir ancak
bu onların ‘dünya nasıl
bir yer ve nasıl bir yer
olmalı’ sorusuna yönelik bir anlayış geliştirebilmesine olanak
vermiyor.

larak hazırlanmış bir müfredat programıdır. Peki, bu mümkün müdür?
Yani her toplum kendi içinde çocuklarına derinlemesine öğretilmek
üzere uzlaşabileceği ‘gerçek, güzel ve iyi’ kavramlarına somut örnekler
bulabilir mi? Bulsa bile evrensel anlamda bu, bireylerin sağlıklı bir
‘gerçek, güzel, iyi’ anlayışı kazanmalarına yardımcı olur mu?( Fikri daha
somut hale getirecek olursak ‘iyi’ kavramı için çocuğunuzun yıllarca
Mevlana’nın Mesnevi’sinden örnekler çalıştığını ya da tarihi bir olay
üzerinden gidilecek olursa İstanbul’un fethini her aşamasıyla derinlikli
bir şekilde yıllarca incelediğini, her yılın sonunda öğrendikleriyle
alakalı bir proje hazırladığını düşünün, güzel kavramı için yıllarca
yine kendi yaş grubuna uygun olarak hazırlanmış bir içerikle Mimar
Sinan’ı öğrendiğini düşünün; kısacası her bir erdem için somut bir
eser ve kişi örneği üzerinden gidilen dersleri düşünmek gerekir.)
Gardner bu noktada postmodern duruşun iyi, güzel ve gerçeğe
dayalı bir sistem kurgulama düşüncesini geçersiz kıldığını kabul
etmekle birlikte, bu üç anlayışa dair fikirlerin bireyde küçük yaşta
kök salmasına izin verilmediği takdirde gelen nesillerin ciddi bir
boşluğa mahkûm edileceği kanaatindedir.
Kendi eğitim sistemimize dönecek olursak, okullarda öğretilen pek çok
kavram aslında bu üçlü etrafında dönmekle beraber öğrencilerimizin
bu üçlüye dair sağlıklı bir anlayış kazandıklarını söylemek zordur. Zira
fen dersleri ve matematik gibi derslerle ‘gerçek’ konseptinin; tarih,
felsefe gibi derslerle ‘iyi’ konseptinin; edebiyat ve sanat dersleriyle
‘güzel’ konseptinin öğrencilerin akıllarında yer etmesi amaçlanır.
Bahsedilen derslerde bu nihai amaca yönelik onlarca konu ve örnek
üzerinden gidilir. Sonuç en iyi ihtimalle pek çok konuda bilgi sahibi
olmuş, ancak topladığı bilgiyi ne şekilde anlamlandırması gerektiğini
30 Mimar ve Mühendis

bilmeyen öğrencilerden ibarettir. Bu sistem içerisinde bilginin kullanılabildiği yani anlamlandırılabildiği tek bir alan kalıyor: sınavlar. Oysa
herhangi bir dersin resmi müfredatındaki amaçlara (kazanımlara)
bakılacak olursa her yıl sınıflarımızdan filozoflar, şairler, bilim adamları
çıkması gerekiyor. Uzun kazanım listeleri bir şaka gibi müfredatlarda
her yıl uzadıkça uzayadursun artık anlaşılması gereken bir şey var:
daha çok bilgi, daha sağlıklı bir anlayış anlamına gelmiyor. Öğrenciler bir bilgi küpü olarak okullardan mezun edilebilir ancak bu onların
‘dünya nasıl bir yer ve nasıl bir yer olmalı’ sorusuna yönelik bir anlayış
geliştirebilmesine olanak vermiyor. Bu noktadaysa Gardner, okulların
bağlamdan uzak ve aslında göründüğünden çok daha muhafazakâr,
kendi hallerine bırakılmış kurumlar olduğu düşüncesini savunur. Şöyle
ki son 50 yılda günlük yaşantımızdan tutun ekonomide, teknolojide
ve bilimde çok hızlı ve mevcut sürecin öncesinde hayal edilemeyecek
olan değişimler yaşanırken, okullara baktığımızda ciddi bir ikilemle
karşılaşırız. Evet okullarda da pek çok şey değişmiştir; ancak bu, değişen diğer unsurlarla karşılaştırılamayacak kadar yavaş ve dışa kapalı
bir değişimdir. 50 yıl öncesinde de tahta başına geçen öğretmenler
ve sıralarda onları dinleyen öğrenciler mevcuttu, hatta bunun üç misli
geriye götürdüğümüzde yine çok da farklı olmayan bir görüntüyle
karşılaşırız; bugüne geldiğimizde bu tabloda değişen nedir sorusunda
kılık-kıyafetler haricinde gözle görülür bir değişiklik bulamayız. Değişimler çoğunlukla kâğıt üzerinde kalan uzun cümlelere hapsolmuştur.
Ancak sorun temelde burada değildir, teknolojinin yetişmiş insan
kaynağı olmaksızın değersizliğine vurgu yapan Gardner’ın burada asıl
söylemek istediği, eğitimin artık tek başına okullara ve öğretmenlere
yüklenemeyecek bir olgu haline gelmiş olmasıdır. Okullar artık bilginin
aktarıldığı yerler olmamalıdır, çünkü çağ hızlı ve çok sayıda bilgiye
ulaşmak için okula gitmeyi gerektirmeyecek bir çağ haline gelmiştir.
Bilginin haritası değişmiştir, öyleyse okulların temel görevi bu haritada
kendi yolunu belirleyebilen bireyler yetiştirmek olmalıdır. İşte bu noktada, yani bireyi değişen dünyaya hazırlayacak en sağlıklı yöntemin
arayışı noktasında üç temel anlayış üzerinden hareket edilmesini
savunur: gerçek, güzel, iyi. Bu yapılırken de hazırlanan programlarda
çok geniş bir kapsamı sunmak yerine, az sayıda ancak derinliği olan
örnekler üzerinden hareket edilmesi, yani salt bilgi değil kazanılan bilgiye götüren düşünme biçimleri ve bunun gelecekte farklı durumlara
yönelik bireyin düşüncesini biçimlendirme üzerindeki etkisi göz önüne
alınmalıdır. İnsanlığın ya da daha özelde milletlerin en önemli başarılarının, sorunlarının ve ikilemlerinin derinlemesine bu üç çerçeve içine
oturtulacak olan güçlü ve az sayıdaki örnekle sunulması Gardner’ın
istediği eğitimin köşe taşlarıdır. Tabi bu kadarı çok soyut görünmekle
beraber Gardner kitap boyunca kendi örnekleri üzerinden bunun nasıl
yapılacağına dair somut tablolar çizmiştir. Yine çoklu zekâ kuramının
bu anlamda nasıl kullanılabileceğine dair ayrıntılı bilgi vermiştir.
Eğitimli akıl, değişen şartlar içerisinde ‘gerçek, güzel ve iyi’nin ne
olduğunu kendine sorabilen ve cevaplarını arayabilen yani anlayış
geliştirebilen akıldır. Bu anlamda kendi okullarımızda okutulan müfredatlara baktığımızda pek çok ders için bir sürü güzel cümleyle
yazılmış onlarca kazandırılması beklenen davranış örneğiyle öğretmenler baş başadır. Denilebilir ki bu sofrada onlarca güzel yemek
aynı anda öğrencilerin önüne sunulur ve hepsini aynı anda yemeleri
beklenir. Sonuçta yemekler ne kadar güzel olursa olsun hepsi aynı
anda yenilmeye çalışıldığında hiçbirinin tadına varılamayacak, dahası
birçoğu yenilmeden zihin çöplüğüne atılıp unutulacaktır. Soru sormayı
öğrenmeden cevap vermeyi öğrenen bireyler bu sofradan aç olarak
kalkar. Gardner’a göreyse cevaplardan daha önemli olan şey soruları
sorabilmektir, güzele, gerçeğe ve iyiye dair soruları. Eğitim yalnızca
okul çatısı altında öğretmenlerin çabalarıyla gerçekleştirilebilecek bir
olgu değildir, belki de okullardan önce kendi içimizde karar vermemiz
ve belirgin hatlarla çizmemiz gereken bir ‘gerçek, iyi, güzel’ tablosu
olmalıdır. Çocuklarımıza bu anlamda derinlemesine sunabileceğimiz
somut örneklerimiz var mı? Önce bunu düşünmeli, daha sonra

50 yıl öncesinde de tahta başına geçen öğretmenler ve sıralarda onları dinleyen öğrenciler
mevcuttu, hatta bunun üç misli geriye götürdüğümüzde yine çok da farklı olmayan bir görüntüyle karşılaşırız; bugüne geldiğimizde bu tabloda
değişen nedir sorusunda kılık-kıyafetler haricinde
gözle görülür bir değişiklik bulamayız. Değişimler
çoğunlukla kâğıt üzerinde kalan uzun cümlelere hapsolmuştur. Ancak sorun temelde burada
değildir, teknolojinin yetişmiş insan kaynağı
olmaksızın değersizliğine vurgu yapan Gardner’ın
burada asıl söylemek istediği, eğitimin artık tek
başına okullara ve öğretmenlere yüklenemeyecek
bir olgu haline gelmiş olmasıdır.
okullarımızdan, öğretmenlerden ve çocuklarımızdan bu anlamda ne
beklediğimize karar verilmelidir. Çok farklı temellere dayanan dünya
görüşlerine inandığımızı düşünsem de dünyanın nasıl daha iyi bir yer
olabileceğine dair fikir geliştiren insanlar benim kendi ‘gerçek, iyi ve
güzel’ algımın çerçevelerini çizmekte bana ilham vermiştir. Gardner
bu anlamda vurguladığı anlayış geliştirme temelli müfredatıyla eğitim aynasına kendi deneyimlerim üzerinden bir kez daha bakmamı
sağladı. Ve güzel bir itiraf:
‘Aslında gerçeğin, güzelin ve iyinin ne olduğunu bildiğini iddia eden
insanlara güvenmem. Fikrimi bu konular etrafında hazırladım, çünkü
bunlar insanların dünya hakkında bir şeyler öğrenmesini ve dünyayı
algılamasını teşvik ediyor ve açıkçası insanların bu kavramlar sadece
açık sonuçlara ulaştırmadığı için onları sorgulamadığı bir dünyayı da
reddediyorum; Howard Gardner

Eylül - Ekim 2013 31
DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ

YTÜ MAKİNE FAKÜLTESİ DEKANI FARUK YİĞİT:

"EĞİTİM DİLİNİN İNGİLİZCE
OLMASI İYİ ÜNİVERSİTE OLMAK İÇİN
YETER ŞART DEĞİLDİR."
“Yüksek Eğitim Vizyonu” ana başlığı altında çıkardığımız dergimizin 73'ÜNCÜ sayısında
dosya konumuz için son derece önemli bir hususta Yıldız Teknik Üniversitesi Dekanı
Sayın Faruk Yiğit Bey ile üniversitelerimizin genel durumundan, eğitim dilinin ne
olması gerektiği konusuna kadar geniş çaplı bir söyleşi gerçekleştirdik.
>

Öncelikle üniversitelerde lisans düzeyindeki eğitim sisteminde müfredat
dilini konuşmak istiyoruz. Üniversitelerin kendi isteklerine göre yüzde 100
İngilizce okutma talebi gündemde de
çok tartışılmıştı. İTÜ yüzde 100 İngilizceye geçti ama kısa bir aradan sonra
yüzde 30'a geri döndü. Siz nasıl bakıyorsunuz bu tartışmalara? Üniversitelerde özellikle lisans bölümlerinde
eğitim dili nasıl belirlenmelidir?
Bu çok yönlü ve geniş bir açıdan ele alınması ve tartışılması gereken bir konudur.
Bu sorunun şablon şeklinde tek bir cevabı
olmadığını düşünüyorum. Ancak sorunuzu “21. yüzyılın mühendisi İngilizce bilmek
zorunda mıdır?” şeklinde değiştirirsek cevabım çok net “evet” olacaktır. 21. yüzyıla mühendis yetiştirme iddiasındaysanız
yetiştirdiğiniz mühendis İngilizce bilmeli.
Ama eğitim dili İngilizce mi olmalı ya da
başka bir dille mi olmalı sorusuna, o eğitim
kurumunun kendi şartları ve kendi geleceği
için koyduğu hedefler belirleyici olmalıdır
diyebilirim ancak. Siz bir dünya üniversitesi
olacaksanız, uluslararası öğrencileri kabul
edecekseniz, yine öğretim üyesi kadronuza yurtdışından Türkçe bilmeyen hocaları
atayacaksanız, o zaman eğitim dilinin
Türkçe olmasında ısrarcı olmamalısınız.
32 Mimar ve Mühendis

SÖYLEŞİ: YUNUS EMRE TOZAL

Ama "Ben yerel mühendisler yetiştireceğim, yetiştirdiğim mühendislerin çok uluslu
küresel projelerde rol almaları gerekmez"
diyorsanız, o zaman eğitim dilinizi tartışmanın çok anlamı olmaz.
Türkiye'de 170’den fazla üniversite var.
Bunların hepsinde eğitim dili İngilizce olmalıdır veya programın yüzde 30’u –ki bu
yüzde 30 oranı nasıl ve hangi kriterlere göre
tespit edilmiş ben bilmiyorum- İngilizce
olmalıdır demek, bilimselliğe uygun düşmez. Her kurumun kendi şartlarına bakmak
lazım. Eğitim dilini tespit için üniversitenin kendisine seçtiği misyona, hedeflerine
ve sahip olduğu imkanlarına ve belki de
piyasa talebine, her şeyin ötesinde ülkenin bilim politikasına bakmak ve bunlara
uygun hareket etmek gerekir. Bazı üniversiteler şunu diyebilir: "Ben uluslararası bilim camiasının ihtiyacını karşılamak
üzere insan yetiştireceğim. Benim mezun
ettiğim mühendisler çok uluslu projelerde
yer alacak. Dolayısıyla ben bunlara İngilizce öğretmek zorundayım." Bu anlaşılır ve
ulaşılır bir hedeftir ve büyük devlet olacaksanız dünya çapında kaliteli üniversitelere
sahip olmak ve çok uluslu büyük projelerde yer almak zorundasınız. Dünya liginde
adından söz edilen üniversitelerin çoğunda (bunun istisnalarının mevcut olduğunu

da burada belirtmek isterim) eğitim dili
İngilizcedir. Dolayısıyla yapmanız gereken,
ülkenin hiç olmazsa imkanları uygun olan
bazı üniversitelerinde eğitimin tamamını
ya da bir kısmını İngilizce yaparak uluslararası bilim camiasında yerinizi almaktır.
Burada ölçüyü muhafaza için şunu da
ifade etmek isterim: Eğitim dilinin İngilizce
olması bir üniversitenin eğitim kalitesini
belirleyen bir şart gibi görülmemelidir. İyi
bir üniversite olmak için pek çok parametrenin birlikte var olması gerekir.
"Fizik öğrenirken matematik unutulmadığı gibi İngilizce öğrenirken de
Türkçe unutulmaz. Dil ve kültürümüzü koruyalım derken bilim dünyasından kopmamalıyız. "
Yüzde 30 İngilizce eğitim belki de bir orta
yol olarak öne sürülmüş olabilir: Zamanın
karar vericileri "Önemli olan öğrencilerimize İngilizce öğretmek. Belki derslerimizin yüzde 30'unu İngilizce verdirirsek hem
öğrencimiz İngilizce öğrenir hem de İngilizce ders verebilecek hoca bulma sıkıntısı
yaşamayız. İngilizce bilmeyen hocalarımız da ders vermeye devam ederler" diye
düşünmüş olabilir. Gerçekten de bugün en
köklü üniversitelerimiz bile derslerin yüzde
30’unu İngilizce verebilecek öğretim üyesi
bulmakta zorlanıyor. Ayrıca İngilizce bilmek
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY
Higher Education Vision, TURKEY

Weitere ähnliche Inhalte

Ähnlich wie Higher Education Vision, TURKEY

Ülkemizde ki Üniversite Eğitimi ve Sorunları
Ülkemizde ki Üniversite Eğitimi ve SorunlarıÜlkemizde ki Üniversite Eğitimi ve Sorunları
Ülkemizde ki Üniversite Eğitimi ve SorunlarıAli Osman Öncel
 
Paraşüt Kariyer Fuarı'21.pdf
Paraşüt Kariyer Fuarı'21.pdfParaşüt Kariyer Fuarı'21.pdf
Paraşüt Kariyer Fuarı'21.pdfRumeysaKse
 
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakAgo brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakfadialameer
 
6 MesleğImi NasıL SeçMeliyim
6 MesleğImi NasıL SeçMeliyim6 MesleğImi NasıL SeçMeliyim
6 MesleğImi NasıL SeçMeliyimderslopedi
 
Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011
Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011
Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011lasercontrolok1
 
Bi̇yen sunum ekim 2015
Bi̇yen sunum ekim 2015Bi̇yen sunum ekim 2015
Bi̇yen sunum ekim 2015bunyamin kuran
 
Muammer Dereli Fen Lisesi
Muammer Dereli Fen LisesiMuammer Dereli Fen Lisesi
Muammer Dereli Fen Lisesiabdulbaki_sahin
 
Anadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital KataloğuAnadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital KataloğuAnadoluGeliimOkullar
 
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakAgo brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakfadialameer
 
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakAgo brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakfadialameer
 
Anadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital KataloğuAnadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital KataloğuAnadoluGeliimOkullar
 
Kule Dergisi // 35. Sayı
Kule Dergisi // 35. SayıKule Dergisi // 35. Sayı
Kule Dergisi // 35. SayıKoç University
 
Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler
Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler
Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler Ufuk Tarhan
 
Fütüristler Derneği 2011 Sunum
Fütüristler Derneği 2011 SunumFütüristler Derneği 2011 Sunum
Fütüristler Derneği 2011 SunumFuturistler_Dernegi
 
İpek Üniversitesi | Tanıtım Broşürü
İpek Üniversitesi | Tanıtım Broşürüİpek Üniversitesi | Tanıtım Broşürü
İpek Üniversitesi | Tanıtım BroşürüIpek University
 

Ähnlich wie Higher Education Vision, TURKEY (20)

Yüksek Öğretim Vizyonu
Yüksek Öğretim VizyonuYüksek Öğretim Vizyonu
Yüksek Öğretim Vizyonu
 
egitim.pdf
egitim.pdfegitim.pdf
egitim.pdf
 
Ülkemizde ki Üniversite Eğitimi ve Sorunları
Ülkemizde ki Üniversite Eğitimi ve SorunlarıÜlkemizde ki Üniversite Eğitimi ve Sorunları
Ülkemizde ki Üniversite Eğitimi ve Sorunları
 
Paraşüt Kariyer Fuarı'21.pdf
Paraşüt Kariyer Fuarı'21.pdfParaşüt Kariyer Fuarı'21.pdf
Paraşüt Kariyer Fuarı'21.pdf
 
Gaundem 03
Gaundem 03Gaundem 03
Gaundem 03
 
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakAgo brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
 
Ago brosur web
Ago brosur webAgo brosur web
Ago brosur web
 
6 MesleğImi NasıL SeçMeliyim
6 MesleğImi NasıL SeçMeliyim6 MesleğImi NasıL SeçMeliyim
6 MesleğImi NasıL SeçMeliyim
 
Kule Dergisi- Sayı 30
Kule Dergisi- Sayı 30Kule Dergisi- Sayı 30
Kule Dergisi- Sayı 30
 
Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011
Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011
Üniversiteler ve Sağlık Politikakarı 2011
 
Bi̇yen sunum ekim 2015
Bi̇yen sunum ekim 2015Bi̇yen sunum ekim 2015
Bi̇yen sunum ekim 2015
 
Muammer Dereli Fen Lisesi
Muammer Dereli Fen LisesiMuammer Dereli Fen Lisesi
Muammer Dereli Fen Lisesi
 
Anadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital KataloğuAnadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
 
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakAgo brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
 
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocakAgo brosur 23x23_dijital_9_ocak
Ago brosur 23x23_dijital_9_ocak
 
Anadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital KataloğuAnadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
Anadolu Gelişim Okulları Dijital Kataloğu
 
Kule Dergisi // 35. Sayı
Kule Dergisi // 35. SayıKule Dergisi // 35. Sayı
Kule Dergisi // 35. Sayı
 
Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler
Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler
Fütüristler Derneği ve Fütürizm hakkında bilgiler
 
Fütüristler Derneği 2011 Sunum
Fütüristler Derneği 2011 SunumFütüristler Derneği 2011 Sunum
Fütüristler Derneği 2011 Sunum
 
İpek Üniversitesi | Tanıtım Broşürü
İpek Üniversitesi | Tanıtım Broşürüİpek Üniversitesi | Tanıtım Broşürü
İpek Üniversitesi | Tanıtım Broşürü
 

Mehr von Ali Osman Öncel

Riskli Yapılar - Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar - Çevre ve ŞehircilikRiskli Yapılar - Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar - Çevre ve ŞehircilikAli Osman Öncel
 
Riskli Yapılar -Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar -Çevre ve ŞehircilikRiskli Yapılar -Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar -Çevre ve ŞehircilikAli Osman Öncel
 
Kar Kar Geothermal Field Work
Kar Kar Geothermal Field WorkKar Kar Geothermal Field Work
Kar Kar Geothermal Field WorkAli Osman Öncel
 
High Resolution Earth's Gravitational Field
High Resolution Earth's Gravitational FieldHigh Resolution Earth's Gravitational Field
High Resolution Earth's Gravitational FieldAli Osman Öncel
 
Gravity Predictions for Earthquakes
Gravity Predictions for EarthquakesGravity Predictions for Earthquakes
Gravity Predictions for EarthquakesAli Osman Öncel
 
Nakamura Technique for Soil Characterization
Nakamura Technique for Soil CharacterizationNakamura Technique for Soil Characterization
Nakamura Technique for Soil CharacterizationAli Osman Öncel
 
Geopsy: Seismic Vibration Processing
Geopsy: Seismic Vibration ProcessingGeopsy: Seismic Vibration Processing
Geopsy: Seismic Vibration ProcessingAli Osman Öncel
 

Mehr von Ali Osman Öncel (20)

APA Yazım Kuralları
APA Yazım KurallarıAPA Yazım Kuralları
APA Yazım Kuralları
 
Gravimetri : Ders 14
Gravimetri : Ders 14Gravimetri : Ders 14
Gravimetri : Ders 14
 
Gravimetri : Ders 13
Gravimetri : Ders 13Gravimetri : Ders 13
Gravimetri : Ders 13
 
Gravimetri : Ders 12
Gravimetri : Ders 12Gravimetri : Ders 12
Gravimetri : Ders 12
 
Riskli Yapılar - Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar - Çevre ve ŞehircilikRiskli Yapılar - Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar - Çevre ve Şehircilik
 
Riskli Yapılar -Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar -Çevre ve ŞehircilikRiskli Yapılar -Çevre ve Şehircilik
Riskli Yapılar -Çevre ve Şehircilik
 
Gravimetri : Ders 07
Gravimetri : Ders 07Gravimetri : Ders 07
Gravimetri : Ders 07
 
Gravimetri : Ders 06
Gravimetri : Ders 06Gravimetri : Ders 06
Gravimetri : Ders 06
 
Gravimetri: Ders 05
Gravimetri: Ders 05Gravimetri: Ders 05
Gravimetri: Ders 05
 
Gravimetri : Ders 04
Gravimetri : Ders 04Gravimetri : Ders 04
Gravimetri : Ders 04
 
Gravimetri : Ders 03
Gravimetri : Ders 03Gravimetri : Ders 03
Gravimetri : Ders 03
 
Gravimetri Ders 02
Gravimetri Ders 02Gravimetri Ders 02
Gravimetri Ders 02
 
Gravimetri Ders 01
Gravimetri Ders 01Gravimetri Ders 01
Gravimetri Ders 01
 
Kar Kar Geothermal Field Work
Kar Kar Geothermal Field WorkKar Kar Geothermal Field Work
Kar Kar Geothermal Field Work
 
Beppu geothermal field
Beppu geothermal fieldBeppu geothermal field
Beppu geothermal field
 
High Resolution Earth's Gravitational Field
High Resolution Earth's Gravitational FieldHigh Resolution Earth's Gravitational Field
High Resolution Earth's Gravitational Field
 
Gravity Predictions for Earthquakes
Gravity Predictions for EarthquakesGravity Predictions for Earthquakes
Gravity Predictions for Earthquakes
 
Nakamura Technique for Soil Characterization
Nakamura Technique for Soil CharacterizationNakamura Technique for Soil Characterization
Nakamura Technique for Soil Characterization
 
H/V User Guidelines
H/V User Guidelines H/V User Guidelines
H/V User Guidelines
 
Geopsy: Seismic Vibration Processing
Geopsy: Seismic Vibration ProcessingGeopsy: Seismic Vibration Processing
Geopsy: Seismic Vibration Processing
 

Higher Education Vision, TURKEY

  • 1. Mimar ve Mühendis Eylül - Ekim 2013 Sayı: 73 Türkiye’nin Yüksek Öğretim Vizyonu Sayı: 73 Eylül - Ekim 2013 Türkiye’nin Yüksek Öğretim Vizyonu Doğu’dan Batı’ya Şehir ve İnsan Eyvah Mezun Oldum İran’ın Çatısı - Demavend 73
  • 2.
  • 3.
  • 4. Yayın Kurulu Mahmut Çelik, Osman Şahbaz, Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı, Mehmet Kürşat Çapar, Atilla Yeğin Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Kadem Ekşi, Ali Kılıç, Dilaver Demirağ, Harun Urul Yayın Danışma Kurulu Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez, Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler İletİşİm Adresİ Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 217 51 00 Fax: 212 217 22 63 Web: www.mmg.org.tr E-posta: mmg@mmg.org.tr ABEMEDYA Yayın Koordİnatörü İsmail Şaşmaz ismail.sasmaz@abemedya.com Edİtör Fatih Göksu Görsel Yönetmen Ersan Topuz Renk Ayrımı Muhammet Dilsiz Reklam Gizem Tokgöz gizem.tokgoz@abemedya.com Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 273 27 50 Fax: 212 273 27 51 Web: www.abemedya.com Basım Bilnet Matbaacılık 444 44 03 Yayın Türü İki ayda bir yayınlanır. Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. kurtarmak olmalıdır. Yıllardır genç nüfusu ile övünen ülkemiz şu ana kadar bu gençliği yeteri kadar yönlendirememiş, bitmeyen sınav kaygıları ile hasta etmiş dahası yetersiz üniversite eğitiminin de etkisiyle güven kaybı yaşamasına neden olmuştur. Biz de bu olumsuzluklardan yola çıkarak ne tür değişiklikler yapılmalı, neler aynı kalmalı, neden yüksek öğretim konusu acil bir şekilde ele alınmalı gibi sorulara konunun uzmanları aracılığıyla cevaplar aramaya çalıştık. Dahası, konuyu zenginleştirmek amacıyla Hindistan ve İtalyan konsolosluklarından bilgiler alıp örnekler vermeye çalıştık hem de üniversitelerin öğrenci Eylül-Ekim aylarını kapsayan Mimar ve Mühendis Dergimizin 73. sayısı ile sizlerle tekrar birlikte olmanın sevincini yaşamaktayız. Hemen hemen her sayımızda ülkemizin önemli konuları hakkında adeta akademik dergiler gibi detaylı makale ve yazılarla çıkarmaya çalıştığımız dergimizin bu sayımızdaki dosya konusunu ise bir türlü doğru bir zemine oturtulamayan “Yüksek Öğretim” konusuna ayırdık. Hepimizin çok açık bir şekilde bildiği bir doğru var ki o da, yüksek öğretime önem veren ülkelerin bilim, sanayi, teknoloji ve bunun gibi daha birçok alanda önemli ilerlemeler kaydettikleridir. Son 10 yıllık gelişmeler ile birlikte doğal olarak ülkemizde de her alanda ilerleme iddiasında bulunuyorsak bu ilerlemenin temel taşı olacak yüksek öğretim konusunda da gerekenler yapılmalıdır. Halen yüksek öğretim alanında bir sürü kargaşa devam etmekte, bu kargaşalar yetmezmiş gibi sürekli ya tutarsa mantığıyla değişimler yapılmaya veya da diğer ülkelerin sistemleri alınıp oturtulmaya çalışılmaktadır. Yüksek öğretim konusunda bana göre yapılması gereken ilk şey, yüksek öğretimi siyasal ve ideolojik tartışmaların odağından temsilcilerinden yazılar alarak konuyu onların bakış açıları ile de yakalamaya çalıştık. Tüm bu saydıklarımız haricinde dergimizde “Bilge Mimar Turgut Cansever” üzerine yazılmış, bu ülke için ne kadar çabaladığını bir kez daha gösterecek olan günlüklere yer verdik. Eminim ki bu günlükleri okurken şu an içinde bulunduğumuz durumu çok önceden nasıl yakaladığını şaşkınlıkla fark edeceksiniz. Ayrıca yine şehirlerimiz üzerine yazılar, kültür sanat sayfamız, kitaplık sayfamız ve sinema sayfamız ile sizlere keyifli bir dergi sunmaya çalıştık. İyi okumalar dileklerimle… Son 10 yıllık gelişmeler ile birlikte doğal olarak ülkemizde her alanda ilerleme iddiasında bulunuyorsak bu ilerlemenin temel taşı olacak yüksek öğretim konusunda da gerekenler yapılmalıdır. mimar ve mühendis Eylül - Ekim 2013 Sayı: 73 Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü Yunus Emre Tozal yunusemre@mmg.org.tr EDitörden… Sayı: 73 Eylül - Ekim 2013 Türkiye’nin yüksek ÖğreTim Vizyonu İmtiyaz Sahibi Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan Murat Özdemir Türkiye’nin yüksek ÖğreTim Vizyonu Doğu’Dan BaTı’ya Şehir Ve insan eyVah mezun olDum iran’ın ÇaTısı - DemaVenD 73
  • 5.
  • 6. Mimar ve Mühendis 14 KAPAK NASIL BİR EĞİTİM STRATEJİSİ? “Ülkemizde yüksek eğitim konusunda şüphesiz değişmesi gereken şeyler var ama bu değişim nereden başlamalı? Sadece sistemleri değiştirmekle çok fazla bir şey kazanamayacağımızı şu ana kadar anlamış olmalıyız. Peki, sistem ile birlikte değişmesi gereken şeyler neler? YÖK, ÖSYM gibi kurumlar mı, üniversitedeki hocalarımız mı, öğrencilerimiz mi, yoksa fikirlerimiz mi? Belki de asıl sormamız gereken soru şu: Biz değişmesi gereken şeyin ne olduğunu biliyor muyuz? 73 ETKİNLİKLER 06 İDO GENEL MÜDÜRÜ DR. AHMET PAKSOY’U ZİYARET ETTİK MMG III. AGH (AVRUPA GÖNÜLLÜ HİZMETİ) PROJELERİ GERÇEKLEŞİYOR MMG’DE BAYRAMLAŞMA HEYECANI… HALİÇ METRO KÖPRÜSÜNE TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK MAKALE 56 Çocuklara Karşı Asli Görevimiz 12 66 MİMARLIK MAKALE ‘Sinan Çağı’nı Yeniden Yakalayabilir miyiz? Çıkış Yolu'nda Bursa ya da Bursa'dan Çıkış Yolu Var Mı? Dünyayı Güzelleştirmektir Mustafa Ruhi Şirin MAKALE 64 Doğu'dan Batı'ya Şehir ve İnsan ŞAHİN TORUN MAKALE 70 Eyvah Mezun Oldum MAHMUT ÇELİK KİTAPLIK ÇİZGİ YORUM 72 DEMAVEND...
  • 7. YENİ NESİL İÇİN YENİ EĞİTİM VİZYONU D ergimizin bu yayın dönemini içeren eylül ve ekim ayları, aynı zamanda ilk ve orta öğretim kurumları ile yüksek öğretim kurumlarının da yeni öğretim dönemlerine başlama aylarıdır. Bu vesile ile 50'inci sayımızda “Türkiye’de Mühendislik Eğitimi” ve 56'ncı sayımızda “Yüksek Öğretim ve Üniversiteler” dosya konuları ile işlediğimiz Eğitim konusunu bu sefer de 73'üncü sayımızda “Türkiye’nin Yüksek Öğretim Vizyonu” olarak işlemek istedik. Zira, bilimden teknolojiye, sanayiden tarıma, enerjiden bilişime gelişmiş ülkelerin seviyesine erişmek istiyorsak öncelikle bu alanlarda gerekli bilimsel çalışmaların yapılacağı ortamı hazırlamalı ve de bu sektörlerde çalışacak donanımlı meslek insanlarını yetiştirmeliyiz. Bu noktada görev şüphesiz başta üniversitelerimiz olmak üzere ilgili konularda karar alıcılara, yürütücülere ve faydalanıcılara düşmektedir. Biz de bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak, bu konuda önemli gördüğümüz noktaları ilgililerin dikkatine sunmak istiyoruz. Gelişmiş ülkelerin seviyesine erişmek için öngördüğümüz bilimin üretilmesi ağırlıklı olarak üniversite ve benzeri kurumların işi olduğu halde bu sektörlerde çalışacak donanımlı meslek insanlarını yetiştirmeyi sadece üniversitelerin görevi olarak görmemek gerekir. Dünyanın ilk üniversitelerinden sayılan Harran Üniversitesi'nin kurulduğu topraklarda bulunan ve yerleşim yerlerinde öncelikle kurdukları külliyeler ile öğretime bütüncül olarak yaklaşıp bilimin ortaya çıkmasına önemli katkılar sağlayan bir medeniyetin mensupları olarak, maalesef belli bir zamandan sonra bilimin gelişmesine beklenen ve olması gereken katkıyı bir türlü sağlayamadık. “İlim mü’minin yitik malıdır, nerede görse alır” ifadesinin muhatapları olarak ilmi çalışmalara bize yakışan katkıyı sağlamalı, ilim sahasında neyi, nereden, nasıl bulup, öğrenip, geliştirebileceksek bunun takipçisi olmalı ve bizden ileride olan kurumlarla ortak çalışma imkanları üretmeliyiz. Gelişmiş ülkelerin seviyesine erişmek için öngördüğümüz bilimin üretilmesi ağırlıklı olarak üniversite ve benzeri kurumların işi olduğu halde bu sektörlerde çalışacak donanımlı meslek insanlarını yetiştirmeyi sadece üniversitelerin görevi olarak görmemek gerekir. Sektörlerin ihtiyacı, aslında sadece üniversitelerde yetiştirilen seviye ve nitelikteki meslek adamı değildir. İşin her aşamasında neyi niye yaptığını bilen, olası hataları öngörebilen, işin gelişimine katkıda bulunabilecek nitelikteki çalışanlar sektörlerin esas ihtiyacı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu pozisyonlara yöneltilerek üniversite öncesi diğer öğretim kurumları ve ilgili sektörlerin işbirliği ile yetiştirilecek insan kaynaklarımız, hem üniversitelerin önünde oluşan yığılmaları azaltacak hem de nitelikli istihdam oluşturarak sektörlerinin verimli çalışmasına katkı sağlayacaktır. Bu arada üniversiteler de ağırlıklı olarak, asli görevlerinin başında gelen ilmi araştırmalar yapmak yönünde daha etkin bir şekilde yapılanmalarını sağlayabilecektir. Ülkemizin gelecek nesiller için yeniden inşa edilmesinde, hemen her alanda iyi yetişmiş, donanımlı, milli ve manevi değerlerine bağlı, gelişmeye açık gençlere ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Bizim dünyamızda ilmin ve mesleğin sadece maddi ve teknik tarafı değil aynı zamanda manevi tarafı da önemlidir. Bunu Yunus Emre, “İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsen, Ya nice okumaktır” mısraları ile çok güzel ifade etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesiyle Ahi Evran tarafından kurulan, bir mesleğin etik kuralları ile işleyişini tarifleyip denetleyen ahilik teşkilatı da bu topraklarda hayat bulmuştur. Onun için eğitim ve öğretimi bir bütün olarak değerlendirip, sürecin sonunda bu toprakların milli, manevi ve inanç değerlerine bağlı, kendine güvenen, hakka ve hukuka saygılı, araştırmacı, yeniliklere ve dünya ile rekabete açık, sorgulayıcı ve üretken bireylerin yetiştiği bir yapılanmayı kurgulayarak işletebilmeliyiz. Bu arada, bugün millet ve devlet olarak olmamız gereken seviyeyi yakalamak, bir nevi bir seferberlik havası içerisinde el birliği ile çalışmaktan, başta bilim olmak üzere, üretmekten geçmektedir. “Marifet iltifata tabidir” gerçeğinin bir gereği olarak da toplumda kişilerin değer ve itibar görmesinin, tükettikleri markalar, kullandıkları araç, gereç ve konutları üzerinden değil, ürettikleri değerler üzerinden sağlanacağı bir algı inşasına ihtiyaç olduğu da ortadır. Her alanda layık olduğumuz seviyede temsil edilebilmek ve insanlık ailesine bize yakışan katkıları sunacağımız daha güzel günlerde buluşmak duasıyla, Murat ÖZDEMİR MMG Genel Başkanı
  • 8. ETKİNLİK İDO GENEL MÜDÜRÜ DR. AHMET PAKSOY’U ZİYARET ETTİK M MG Ulaşım Sistemleri Komisyonu, İDO Genel Müdürü Sayın Dr. Ahmet Paksoy’u makamında ziyaret etti. 2004 yılında İDO’da Genel Müdür olarak göreve başlayan ve özelleştirme süreci sonrasında da ikinci kez İDO’nun başına getirilen Dr. Ahmet Paksoy iş hayatındaki deneyimlerini bizimle paylaştı. Tecrübesiz olduğu halde Genel Müdürlük görevi kendisine verilen Paksoy’un olumsuzlukları ön yargılardan uzak, yeniliklere açık bir anlayışla bu tecrübesizliğini nasıl kendi lehine çevirdiğini konuştuk. Yönettiği şirketi dünya çapında bir şirket haline getirmesini, özelleştirme sürecini ve özelleştirmeden sonra neden ikinci kez genel müdürlük görevine getirildiğini dinledik. MMG III. AGH (AVRUPA GÖNÜLLÜ HİZMETİ) PROJELERİ GERÇEKLEŞİYOR MMG’DE BAYRAMLAŞMA HEYECANI… M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) tarafından 17 Ekim Perşembe günü MMG Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen programa MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in yanısıra Başkan Yardımcıları Murat Özmen, Ali Reyhan Esen, Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, Komisyon Üyeleri Şehmus Yıldırım, Adem Şahinoğlu, eski Genel Başkanlardan Avni Çebi, Oral Avcı, eski Genel Başkan Yardımcılarından ve Yeryüzü Mühendisleri Genel Başkanı Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Kadem Ekşi, Ak Parti Şişli İlçe Başkanı Nevzat Şatıroğlu, Başkan Yardımcıları Cengiz Kalaycı, Adnan Yılmaz ile çok sayıda MMG üyesi katıldı. Samimi bir havada geçen bayramlaşmada işlerinin yoğunluğundan dolayı bir araya gelemeyen üyeler, bir yandan hasret giderme imkanına kavuşurken ayrıca güncel konuların yanısıra MMG etkinliklerini konuştu. Mimar ve Mühendisler Grubu’nunda akredite olduğu Avrupa Gönüllü Hizmeti (AGH) projeleri kapsamında 3'üncü Gönüllülük Projeleri (Bulgaristan, Danimarka, İtalya, Almanya, İngiltere, İsviçre) gerçekleşiyor. P roje ana hatlarıyla, kültürel kaynaşma, çeşitli toplum kuruluşlarında görev alma ve proje içeriğine bağlı olarak teknik konularda çalışmayı içeriyor. AGH Projelerinde bilindiği gibi ayrıca yabancı dil kursu (İngilizce veya gidilen ülkenin dili) ve çeşitli seminerler ve eğitimler de veriliyor. Öğrenci arkadaşlarımızın birçok teknik ve sosyal çalışmalarda bulunacağı, kültürel ve eğitim olarak birçok faaliyetlerin gerçekleştirileceği proje çalışmaları önemli tecrübe ve deneyimler kazandı- racak ve gidecek öğrenciye hem kariyer hem de deneyim olarak birçok avantaj sağlıyor. 2004'ten bu yana çok sayıda gencin gerçekleştirdiği projelerle, gençlerin Avrupa Birliği'ni tanıma, Avrupa ülkelerinde gezerek ve çalışarak tecrübe edinmelerini gerçekleştiriyor. Bu doğrultuda öğrenci arkadaşlar gönüllü olmak istedikleri takdirde, uygun kriterler ve mülakattan sonra projede yer alabilecek ve bu ülkelerden birine gönderilmeleri MMG tarafından yapılacak mülakatlar ve toplantılarla sağlanacak. ELEX 2013'TE ZİYARETÇİ AKINI M armara Fuarcılık tarafından 2'ncisi gerçekleştirilen ELEX 2013 Fuarı yoğun ziyaretçi akımına uğradı. İstanbul Fuar Merkezi'nde düzenlenen ve Mimar Mühendisler Grubu’nun da katılım gösterdiği fuarda alternatif enerji kaynakları sergilendi. Yerli ve yabancı birçok firmanın katılım gösterdiği ELEX 2013 Fuarının 6 Mimar ve Mühendis açılışını Marmara Fuarcılık Genel Müdürü Feridun Bayram ile Enerji Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürlüğü Enerji Verimliliği Şube Müdürü Cengiz Çelebi birlikte yaptı . Mimar ve Mühendisler Grubu’nun da stand açtığı fuar çok sayıda ziyaretçinin akımına uğrarken firmalar ilgiden duydukları memnuniyeti dile getirdi.
  • 9. Eylül - Ekim 2013 7
  • 10. ETKİNLİK ‘BİZBİZE KONUŞMALAR’DA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONUŞULDU M imar ve Mühendisler Grubu’nun(MMG) düzenlediği "Bizbize Konuşmalar" etkinliği, 2013-2014 sezonunun ilk programıyla başladı. MMG İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu Başkanı ve İş Müfettişi Harun Urul'un konuk olduğu etkinlikte, İş Sağlığı ve Güvenliği alanında çıkan yasalar ve beraberindeki tartışmalar konuşuldu. Harun Urul, konuşmasına İş Sağlığı ve Güvenliği alanındaki çalışmaların tarihiyle başladı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Loncalarla yapılan ve Ahilik Teşkilatlarıyla denetlenen İş Sağlığı ve Güvenliği alanındaki denetimlerin günümüzde de aynı anlayışla devlet eliyle yapıldığını söyleyen Harun Urul, bu konuda sistematik olarak ilk yapılan çalışmaları Cumhuriyet döneminde görüldüğünü kaydetti. Şu anda yürürlülükte 30.06.2012 tarihinde 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun yayınlandığını belirten Harun Urul, kanunun amacının işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemek olduğunu belirtti. Geçmişte İş Kanunu'nda sadece "işçi" kavramının olduğunu, yürürlülükteki kanunda ise "çalışan" kavramının geldiğini söyleyen Urul, devletin işçi kavramına neden çalışan kavramını getirdiğine baktığımızda, artık sadece işçi hükmünde çalışanların değil, memurların da bu alanda bulunduğuna dikkat çekmek ve gerekli altyapı çalışmalarından memurların ve kamu görevlilerin de faydalanmasını gözetlemek; böylece tüm çalışanları için yapıldığını kaydetti. 8 Mimar ve Mühendis HALİÇ METRO KÖPRÜSÜNE TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK M MG Ulaşım Sistemleri Komisyonu, Haliç Metro Köprüsü'ne teknik gezi düzenleyerek çalışmalar hakkında bilgi aldı. MMG Ulaşım Sistemleri Komitesi Başkanı. Murat Seven tarafından organize edilen teknik gezi, hem MMG üyelerinin hem de özellikle ulaşım alanında çalışan mühendislerin katılımıyla gerçekleşti. Haliç Metro Köprüsü'nün ilk yapılmaya başlanılan günden bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar hakkında Şantiye Şefleri'nden Erdem Bey tarafından bilgi alan MMG Ekibi, bilgi alımından sonra tekne gezisiyle köprüde incelemelerde bulundu. Haliç Metro Köprüsü'nün Yapılış Süreci İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı köprü ilk kez 1952’de gündeme gelmiş. 1982’de etütler yapılmış. 1990 yılında Koruma Kurulu hattın yapımını onaylamış. 1998 yılına gelindiğinde ise tünellerin inşası için ihaleye çıkılarak bir yılda Şişhane-Karaköy ve UnkapanıYenikapı tünelleri açıldı. Haliç’i geçecek köprü için ise 2005 yılına kadar 21 proje Koruma Kurulu’na sunuldu. Ancak hiçbir proje tarihi siluete uygun bulunmadı. 2005 yılına gelindiğinde Mimar Hakan Kıran’ın hazırladığı mevcut proje Koruma Kurulu’nda onaylandı. Köprünün gerek mimari açıdan, gerek yapılırkenki malzemelerin üretiminden taşınmasına, hidrolik sistemlerin kurulmasından kazıkların çakılmasına kadar birçok farklı disiplinlerarası çalışma gerektiren çalışmaları inceleyen MMG ekibi, Haliç Metro Köprüsü'nün çizimlerini de inceledi.
  • 11. Eylül - Ekim 2013 9
  • 12. ETKİNLİK Değerli MMG Ailesi Erdemli insan yaşamını aklı ile yöneten, tüm karar ve davranışlarına aklı ile yön verendir. İnsan tüm varlığa karşı sorumluluk bilinciyle doğar. Sorumluluğun en büyüğü varlığın zirvesi Allah’a karşı duyulan sorumluluk bilincidir. Diğer tüm varlıklara karşı duyulan sorumluluk, temelde Allah’a karşı duyulan sorumluluğun uzantısıdır. Bu kapsamda diğer bir deyiş ile doğru yapılanma içinde olan STK’lar, bir hayır kuruluşudur. Bu hayır kuruluşları, belli grup ve çatılar altında toplandıkları zaman güçlü bir yapılanma ile psikolojik, sosyal, mali, eğitim, öğretim, sağlık v.b. konularda topluma fayda sağlar. B u yazıyı kaleme almakla, MMG ailesi ile hissiyatımı paylaşmak ve aynı zamanda bu ailenin bir parçası olarak camiamız ile kucaklaşmak istedim. Her ne kadar henüz tanışmasak da el sıkışmasak da biliyorum ki dualarınız bizim bundan sonraki tüm başarılarımızın esas destekçisi olacaktır. Öncelikle MMG ailesi içinde yer almaktan ne kadar mutlu ve gururlu olduğumu ifade etmek isterim. Aynı düşünceyi paylaşan, aynı ilke ve hedefler doğrultusunda yol almayı amaç edinen kişilerle birlikte olduğumu bilmek, sanırım bu sevincimin anlamını daha somut olarak ifade etmeme yardımcı olacaktır. Bilindiği üzere STK’lar resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları yapan, ikna yöntemi ve eylemlerle sesini duyuran, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini, bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır. Aynı zamanda sivil toplum örgütleri, bireyler arasında hoşgörü dayanışma ve bilinçlenmeyi artırmak, ortak hareket etme duygusu kazandırmak, aynı düşüncedeki insanları bir araya getirmek gibi “birlikten güç doğar” ilkesine dayanarak faaliyetlerini sürdürür. Erdemli insan yaşamını aklı ile yöneten, tüm karar ve davranışlarına aklı ile yön verendir. İnsan tüm varlığa karşı sorumluluk bilinciyle doğar. Sorumluluğun en büyüğü varlığın zirvesi Allah’a karşı duyulan sorumluluk bilincidir. Diğer tüm varlıklara karşı duyulan sorumluluk, temelde Allah’a karşı duyulan sorumluluğun uzantısıdır. Bu kapsamda diğer bir deyiş ile doğru yapılanma içinde olan STK’lar, bir hayır kuruluşudur. Bu hayır kuruluşları, belli grup ve çatılar altında toplandıkları zaman güçlü bir yapılanma ile psikolojik, sosyal, mali, eğitim, öğretim, sağlık v.b. konularda topluma fayda sağlar. Bu çerçeveden baktığımız zaman, devletin elinin uzanamayacağı veya yeterince destek sağlayamayacağı, coğrafi, fiziki, sosyal ve kültürel yapılar içerisinde STK’lar olmak zorundadır ve bir şekilde herkesin bu tip oluşumlar içersinde yer alması, elini taşın altına koyması gerekmektedir. Çünkü birey 10 Mimar ve Mühendis MMG Genel Sekreteri Murat Alpay ve/veya toplumun küçük bir parçası olan aile olarak çevremize duyarsız kalamayız, kaldı ki bunun manevi yanı ve hazının ne kadar önemli olduğunun farkına vardığımız zaman, gönüllülük esası ile var olan STK içersinde yer almanın biraz da zaruri olduğu bilincine varırız. Aksi taktirde pek de şık ve doğru olmayan atasözündeki ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın' mantık hatasının sonuçlarına istemesek de katlanmak zorunda kalırız. Bu sebeple pasif iyi olmak yeterli bir duruş şekli değil, aksine aktif kötünün teşvikçisidir. Pasif iyinin varlığı iyiliği çoğaltacağı yerde, dolaylı yoldan kötülüğün çoğalmasına neden olacağından, bunu önlemenin en iyi yolu pasif iyi değil, aktif iyi olabilmektir. Bu beyanla, bir mühendis ve/veya mimar olarak teknik konularda söz söyleyen, yanlışları bilimsel olarak dile getiren, toplum huzuru ve refahını kollayan, yaşam ve gelir normlarında adaleti sağlama yollarını teşvik edip destekleyen, teknik alt-yapısı güçlü MMG ailesi olarak sorumluluğumuzun önemini bir nebze ifade etmek istedim. Bu kapsamda, gönüllüğü esas olan, bir manada infak mantığından hareketle bu yapı içinde şu an sahada görev alan, idari kadro, yönetim ve komisyonlarda aktif olarak yeralan arkadaşların sizler tarafından maddi, manevi ve fikri desteğe ihtiyaçlarını da göz "Bir mühendis ve/veya mimar olarak teknik konularda söz söyleyen, yanlışları bilimsel olarak dile getiren, toplum huzuru ve refahını kollayan, yaşam ve gelir normlarında adaleti sağlama yollarını teşvik edip destekleyen, teknik alt yapısı güçlü MMG ailesi olarak sorumluluğumuzun önemini bir nebze ifade etmek istedim. Bu kapsamda, gönüllüğü esas olan, bir manada infak mantığından hareketle bu yapı içinde şu an sahada görev alan, idari kadro, yönetim ve komisyonlarda aktif olarak yeralan arkadaşların sizler tarafından maddi, manevi ve fikri desteğe ihtiyaçlarını da göz ardı etmemek gerekir." ardı etmemek gerekir. Böyle bir teknik bilgiye haiz, maneviyatı güçlü bir topluluğun daha aktif olarak bir çok projede söz sahibi olacağını veya olması gerektiğini umarak tüm çalışmalarınızda başarılar dilerim. Saygı ve selamlarımla.
  • 13. Ev ve bina kontrolünde dünya çapında bir standart Eylül - Ekim 2013 11
  • 14. MİMARLIK ‘Sinan Çağı’nı Yeniden Yakalayabilir miyiz? Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümü Ağa Han İslam Sanatı Kürsüsü Program Direktörü Prof. Gülru Necipoğlu'nun "Sinan Çağı: Osmanlı İmparatorluğu'nda Mimarî Kültür" kitabının Türkçe baskısı, yakın zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları'ndan çıktı. Kitap, şimdiye kadar yayınlanan Mimar Sinan ve eserleri hakkında pek konuşulmayan konulara ve farklı yapı incelemeleriyle Mimar Sinan'ın hayatına ve eserlerine ışık tutuyor. Bugüne kadar Mimar Sinan ile ilgili hazırlanmış en kapsamlı kitaplardan biri olan Sinan Çağı, Reaktion Books tarafından Osmanlıca kaynaklardan beslenerek ilk kez 2005'de Harvard Üniversitesi’nde sanat tarihi dersleri veren Prof. Necipoğlu’nun Mimar Sinan ve dönemi üzerine yazdığı kitabın 8 yıl sonra Türkçeye çevrilişi hali pür melalimizi anlatmıyor mu sizce? > YAZI: YUNUS EMRE TOZAL/HARİTA MÜHENDİSİ Kültürümüzü yeniden inşa edebilir miyiz? UNESCO, kültürü sahip olunan tarihsel bilinç olarak tanımlar. Kültürün tarih bilinci ile olan ilişkisi, varlığını ve diğer kültürler içerisinde dominantlığını da ifade eder. Bir kültüre salt anlamda insan, özgürlük, coğrafya, psikoloji gibi çeşitli bilim dallarıyla ya da kavramlarla bakmaya çalışmak, o kültürün bize hiçbir zaman bütünsel bir fotoğrafını sunmaz, sunamaz. Bütünsel bakamadığımızdan hakikatte varacağımız nokta hep eksik kalır. Hangi açıdan yaklaşırsak yaklaşalım, kültürler önyargıyı asla kabul etmez. Bu yüzden insanı kendi kültüründe, kültürü de insanların/toplumların yaşadığı süreçte incelemek zorundayız. Bu yaklaşım, bize kültür kavramına dair geliştireceğimiz yaklaşımın önüne set çekmez, bilakis kültürel değişimlerde baskın olan nedensellerin ortaya çıkışını artırır. Dolayısıyla 12 Mimar ve Mühendis kültür kalıpları, birbirleriyle ilişkisi olan tüm kültürlerin karşılaştırmalarından elde edilen özlerden meydana gelerek, genel bir kültür algısı oluşturur. Kültürler, coğrafyaların dilleridir. Mimarlık alanında örnek verecek olursak, Mimar Sinan özeline gelecek olursak, edebiyatında Fuzuli’nin şairi olduğu, iktidarında Kanuni’nin bulunduğu, eğitiminde muhteşem bir üsluba ve dile sahip bir dönemden bahsediyoruz. Mimar Sinan’ın yaptığı eserleri göz önünde bulundurulduğunda, bir dilin, üslubun oluştuğunu görmemek imkânsızdır. Selimiye ya da Süleymaniye hep bu üslupla birlikte ortaya çıkan eserlerimizdir. Şehzade Camii Külliyesi ya da Süleymaniye Külliyesi de Osmanlı toplumunun hayata karşı bir bakış açısını sunuyor bize. Çarşının, pazarın ve medresenin camii ile buluşmasını imgeleyen külliyeler, Osmanlı toplumunun hayata bakış açısını ifade ediyor. Bugün mimari üslubumuzdan bahsedemiyorsak eğer, bu, sadece mimari alanda eksik kaldığımızı göstermez, kültürün diğer öğelerinden de eksik kaldığımızı gösterir. Bir camii projesini dahi kendi ürettiğimiz teknoloji programlarımızla çizemiyorsak, AutoCAD yada diğer CAD programlarına ihtiyaç duyuyorsak, teknolojimizi yeniden gözden geçirmek zorundayız demektir. Kendi kültür öğelerini koruyamayan toplumlar, dominant kültürlerin öğelerine karşı duramazlar, onların esiri olurlar. Bugün, kültür coğrafyamızın birçok öğesini kaybetmiş durumdayız. Kültürel kodlarımızı yeniden yazmak zorunda kalışımız, birçok alanda yeni üsluplar ve üst entelektüel bir dil inşa etmek mecburiyetinde oluşumuz, kültürel zenginliklerimizi nasıl kaybettiğimizin bütünsel bir resmidir. Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümü Ağa Han İslam Sanatı Kürsüsü
  • 15. Program Direktörü Prof. Gülru Necipoğlu'nun "Sinan Çağı: Osmanlı İmparatorluğu'nda Mimarî Kültür" kitabının Türkçe baskısı, yakın zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları'ndan çıktı. Kitap, şimdiye kadar yayınlanan Mimar Sinan ve eserleri hakkında pek konuşulmayan konulara ve farklı yapı incelemeleriyle Mimar Sinan'ın hayatına ve eserlerine ışık tutuyor. Bugüne kadar Mimar Sinan ile ilgili hazırlanmış en kapsamlı kitaplardan biri olan Sinan Çağı, Reaktion Books tarafından Osmanlıca kaynaklardan beslenerek ilk kez 2005'de Harvard Üniversitesi’nde sanat tarihi dersleri veren Prof. Necipoğlu’nun Mimar Sinan ve dönemi üzerine yazdığı kitabın 8 yıl sonra Türkçeye çevrilişi hali pür melalimizi anlatmıyor mu sizce? Sinan’ı en iyi anlatan çalışmaların hâlâ yurtdışında olması, Sinan'a hem mimari hem kültürel açıdan daha çok ihtiyacımızın olup olmadığı hakkında bizleri düşündürmelidir. 1993 yılından bu yana Harvard Üniversitesi'nde ders veren Prof. Dr Gülru Necipoğlu, kitabını uzun araştırmalarından sonra ortaya çıkartmış. Türkçe baskı için tekrar gözden geçirdiği kitabında kimisi ilk kez yayımlanan pek çok kaynağa başvurmuş. Sinan Çağı, Osmanlı mimarlığının anıtlaşmış ismi Mimar Sinan’ı ve yapıtlarını anlatmanın ötesinde, adından da anlaşılacağı gibi bir çağı, bir ekolü tasvir ediyor. Osmanlı klasik döneminin zirvesinde oluşan mimarlık kültürünün anlatıldığı kitabın giriş bölümünde Necipoğlu, "16'ncı Yüzyıl Bağlamında Sinan" başlığıyla Osmanlı kültür ve medeniyetini oluşturan çeşitli unsurları anlatarak, Mimar Sinan’ın nefes kesici anıtsal vurguları ile İstanbul’un siluetine ve şehir imgesi doruğuna ulaştığını ifade ediyor. Alışılmış Mimar Sinan monografilerinin aksine Necipoğlu, Sinan'ı efsaneden arınmış bir şahsiyet olarak ve döneminin sosyal, siyasal, dini ve toplumsal çevresi içerisinde değerlendiriyor. "Osmanlı'da mimari yapılar, toplumsal müzakerelerle belirlenirdi" Mimar Sinan’ın Tuna’dan Dicle’ye uzanan ve üç kıtaya yayılan coğrafyada muhteşem izler bıraktığını söyleyen Gülru Necipoğlu’na göre Mimar Sinan’ın şöhreti, özellikle merkezi planlı kubbeli camileriyle İtalyan Rönesans kiliseleri arasındaki benzerlikten kaynaklanıyor. Bu Eylül - Ekim 2013 13
  • 16. MİMARLIK benzerliğin köklerinde, o dönemler İstanbul ve İtalya’da eşzamanlı olarak yeniden yorumlanan Doğu Akdeniz havzasının ortak RomaBizans mimarî mirasının olduğunu söyleyen Necipoğlu, Sinan mimarîsinin yorumlamalarına rengini veren, onun eserlerini tarihsel bağlamlarına oturtmayı hedeflemeyen “evrensel” ve “milliyetçi” oryantalizm paradigmaları olduğunu söyleyerek dikkatleri çekiyor. Mimar Sinan hakkında Avrupa’da yayınlanan ilk monografiyi yazan Viyana eğitimli İsviçreli Mimar Ernst Egli’nin, Sinan: Der Baumeister Osmanischer Glanzzeit(Zürih, 1954) kitabında Mimar Sinan'a dair: Onun büyüklüğü, eserinde biçim ve içeriğin tam uyumunda yatar; benzersizliği ise kendisine verilen görevlerin bi­ eysel yönlerini kalıcı r ve evrensel değerde bir şeye dönüştürme becerisindedir. Eserlerinin bugün her zamanki kadar canlı kalmasının nedeni de budur. Bu eserler, geçmişin ölümsüz özelliklerini muhafaza eder." tespitini analiz eden Necipoğlu, Mimar Sinan'ın bir mimarbaşı olarak hizmet ettiği 1539 ile 1588 yılları arasındaki görev dönemi boyunca oluşturduğu akımın milli ve evrensel nitelikleri aynı anda barındıran biçim- 14 Mimar ve Mühendis Gülru Necipoğlu sel değerlerin, Sinan’ı modern Türk mimarlarının gözünde muteber bir esin kaynağına dönüştürme amacını taşıdığını belirtiyor. Mimar Sinan'ın arkasında muhteşem bir ekol bıraktığının altını çizen Necipoğlu, Osmanlı'da her isteyenin, her biçimde veya boyutta, istediği yerde yapılar inşa edemediğini; yapılacak her türlü binanın bir ekol tarafından onaylanarak yapıldığını belirtiyor. Günümüzde mimari ve şehircilik açısından kuralların olmadığı için sıkıntılar çıktığını belirten Necipoğlu, Osmanlı döneminde bir yapının yapılıp yapılmayacağına ilgili toplumsal müzakereler sonunda karar verildiğini ifade ediyor. Sinan Çağı kitabında özellikle Sinan’ı ve eserlerini Osmanlı toplumunun sosyo-ekonomik, dinsel ve zihinsel bağlamları içinde inceleyen Prof. Dr Gülru Necipoğlu, o dönemde mimarbaşının ve altındaki mimarların Osmanlı hamileri ile arasında güçlü bir iletişimin olduğunu, o yüzden herkes herhangi bir yere istediği gibi bir eser yapamadığını, Şeriat'ın da buna izin vermediğini belirtiyor. Örnek olarak camileri yapmak için bir gaza kazanmış olmak gerektiğini söyleyen ulemanın, Sultan Ahmet Camisi yapılırken bu inşaata karşı çıktığını belirten Necipoğlu, sultanın bu itirazlara kulak asmadığını, “yaparım” diyerek camiyi yaptırdığını ama sonunda Sultan Ahmet Cami'nin Şeyhülislam tarafından imansız cami olarak ilan edildiğini ifade ediyor. Mimar Sinan'ın hamamdan köprüye, su kemerinden camiye, hastaneden aşevine, türbeden külliyeye hayatın her alanını kapsayan yapılar yapması, Sinan'ın hayatla ne kadar içli-dışlı olduğunu, ayrıca ardında mimarlık konusunda ciddi bir ekip yetiştirdiğini gösteriyor. Sinan’ın emrinde kırk dört hassa mimarı, bir nevi mimarlar ordusu olduğunu belirten Necipoğlu, bunların çoğunu kendisinin eğittiğini, tabii Mimar Sinan'ın vefatı üzerinden 425 yıl geçti, yapılarının büyük çoğunluğu ayakta. Mimar Sinan'ın yapılarını gerek mimarlık ve şehircilikte geleceğimizi yeniden yorumlamak, gerek diğer disiplinlerarası çalışmalarda üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kültürel kodlarını ihya edebilmek için yeniden okumaya, araştırmaya, üzerine incelemeler ve analizler yapmaya ihtiyacımız var. Öncelikle ihtiyacımızın farkında olmalı, ardından bu muhteşem eserler için mimarlardan mühendislere, psikologlardan ilahiyatçılara kadar geniş bir enstitü kurarak disiplinlerarası çalışmalarımıza hız vermeliyiz. Sinan’ın İstanbul’dan Şam’a, Mekke’ye ve Medine’ye kadar bütün projelerde gerçekten katkısının olduğunu söylüyor. Mimar Sinan'ın vefatı üzerinden 425 yıl geçti, yapılarının büyük çoğunluğu ayakta. Mimar Sinan'ın yapılarını gerek mimarlık ve şehircilikte geleceğimizi yeniden yorumlamak, gerek diğer disiplinlerarası çalışmalarda üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kültürel kodlarını ihya edebilmek için yeniden okumaya, araştırmaya, üzerine incelemeler ve analizler yapmaya ihtiyacımız var. Öncelikle ihtiyacımızın farkında olmalı, ardından bu muhteşem eserler için mimarlardan mühendislere, psikologlardan ilahiyatçılara kadar geniş bir enstitü kurarak disiplinlerarası çalışmalarımıza hız vermeliyiz.
  • 17. Eylül - Ekim 2013 15
  • 18. ŞEHİRCİLİK Cami Mimarisinde Kaybettiğimiz Hikmetin Peşinde Olmak Bir eseri inşa ederken mekân, zaman, varlıklar ve insan arasındaki uyum ve sürdürülebilirliği öncelememiz gerekir. Bu ölçüler üzerinde inşa edilen yapılar zamanın yıpratıcılığına karşı ayakta kalmış, toplumsal ortak hafızamızın mekânlarına dönüşmüşlerdir. Biz bu zamanı aşan eserler etrafından kimliğimizi ve geleceğimizi inşa ederek sağlam bir zeminde var olabiliriz. Camilerimiz ve külliyeleri bu noktada bizi biz yapan başyapıtlarımızdır. B > YAZI: AVNİ ÇEBİ/MMG Etik Kurulu Başkanı ugün şehirlerimizin cami mimarisinde yeni yaklaşımlara ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili günümüzde arayışlar artmaktadır. Konuyla ilgili sempozyum ve paneller yapılmakta, konunun tarafları bir araya gelerek yeni fikirler ve açılımlar ortaya koymaktadırlar. Üretilen bu bilgi ve birikim, bugünün bilim ve teknolojisi ile dünün bilgeliği harmanlamalı günümüz şehirli insanının ihtiyaçlarına cevap aramalıyız. Göç sonrası dar imkânlarla yapılan camilerin yerine şehirlinin toplumsal ihtiyaçlarını ve beklentilerini merkeze alan bir mimariye ihtiyaç oluşmuştur. Şehre estetik değer katarken manevi bir iklimi oluşturacak unsurlar mimari de kullanılmalı ve camilerimiz abartılı olmayacak şekilde çevre ile uyumlu tasarlanmalıdır Cami, İnsan ve Çevresi Cami ve çevresindeki bütün sosyal donatı mekânları çevredeki dokuyla uyumlu sadelik, zariflik ve bütünlük anlayışı içerisinde oluşturulmaya çalışılmalıdır. Cami ve çevresi düzenlenirken cemaatin namaz sonrası boş vakitlerini cami çevresinde geçirmesine uygun donatı alanları, bahçe ve yeşil alan düzenlenmelidir. Küçük sosyal donatı alanları olabildiğince büyük yapılmalıdır. Cami ve çevresi bütün gün farklı yaş gruplarından müminlerin yaşam alanı olabilmelidir. Cami ve çevresi hayatın merkezinde insanların buluştuğu, halleştiği bir mekân olarak olabildiğince gün içinde huzur içerisinde kullandığı, anlamlı vakitleri paylaştığı mekânlara sahip 16 Mimar ve Mühendis olmalıdır. Cami ve donatı alanları, erişilebilir ve engelsiz mimari anlayışı ile bütün alanlarında gerçekleştirilmelidir. Kadınlar, yaşlılar, engelliler ve çocuklar için cami daha erişilebilir, huzur verici bir atmosferde yapılmalıdır. Kentleşme ve aile bireylerinin iş hayatına daha çok katılmasıyla ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verilmelidir. Özellikle hanımların camide kadınlık onuruna yakışır erişilebilir, rahat mekânlarda abdest alma ve namaz kılma ihtiyacı sağlanmalı bunu için cami içerisinde hanımlara ayrılan mekân gerekli büyüklükte gereğinde annelik sorumluluğunu yerine getirecek şekilde çocuk bakım ve emzirme odasına sahip olmalıdır. Çocuk arabası ile camiye gelen anneler, hanımlar namaz kılma yerine kadar engelsiz bir şekilde gelebilmeli araba için park yerine sahip olmalıdır. Hanımların abdest yerleri namaz kılma mekânın içerinde oluşturulmalı ve bayan tuvaletleri hanımların namaz mekânına yakın yapılmalıdır. Çocuğu ile şehri kullanan bütün annelere cami imkân oluşturmalı, rahatlatmalı ve huzur vermelidir. Çocuklarımız cami ile büyümeli onun ile ilgili canlı, tatlı hatıralara sahip olmalıdır. Cami adeta onlar için yapılmalı, onların müsaade ettiği kadar bize de yer olmalıdır. Onların coşku ve heyecanına saygı göstermeliyiz. Cami adeta onların enerjilerini boşalttığı, boşaltırken ruhen ve zihnen dönüştüğü bir mekân olmalıdır. Kendileri ve dedeleri ile geldikleri zaman bir mimari eserin bütünlüğü ve uyumunu görmeli, duymalı ve estetik heyecanını mimarinin bütün alanlarında; mekan kullanımından tezhip ve hat’a, peyzajdan ölçü ve orana kadar duymalı ve hissetmeli, Cami ve çevresi düzenlenirken cemaatin namaz sonrası boş vakitlerini cami çevresinde geçirmesine uygun donatı alanları, bahçe ve yeşil alan düzenlenmelidir. sadelikten güzelliğe, sükûnetten derinliğe kadar fark etmeli, dokunmalı ve yaşamalıdır. Camide çok amaçlı salonlar oluşturulmalı onların eğlenirken öğrenmesini sağlayacak mekânlar oluşturmalıyız. Caminin bütün mekânları günün her saati amaçlara uygun olarak dönüşmeli ve verimli kullanılmalı, emeklerimiz ve imkânlarımız olabildiğince halk için değerlendirilmelidir. Nüfusumuz hızla yaşlanıyor, camilere yaşlıların erişimi kolaylaşmalı, merdivenler olabildiğince
  • 19. rahat ve huzur içerisinde karşıladığı, dostlarını çoğalttığı ve imkanlarını paylaştığı kendisini iyi hissettiği mekâna dönüştürülmelidir. Cami İnşa Ederken azaltılmalı ve standartlara uygun eğimde yürüyüş rampaları yapılmalıdır. Engelli vatandaşlarımız için camiler uygun mekanlar haline getirilmelidir. Emekli ve yaşlı cemaatin cami etrafında günü geçirebileceği hizmet alanları üretilmelidir. Kıraathane şeklinde nezih ortamlar ülkemiz insanın günümüzde geldiği refah seviyesi ve ihtiyaçlarına uygun gerçekleştirilmelidir. Yeşil dokunun şehir içerisinde kaybolduğu bir zamanda cami adeta bir vaha gibi olmalı müminleri davet edecek, ferahlatacak, dinlendirecek, onaracak yeşil dokuya ağaçları, gülleri, sarmaşıkları ile sahip olmalıdır. Kaybettiğimiz yitik cenneti camide yaşamalıyız ve hissetmeliyiz. Camilerimiz yalnız namaz vakitleri kullanılan bir mekân olmadan çıkarılmalıdır. Cemaatin bütün gün ihtiyaçlarını Yedi Temel Prensip Camilerimiz hayatımızı mamur edecek bir mimari anlayışı iç ve dış mekânın tasarımında projeden uygulamaya, malzemeden inşa edilmesine kadar içermelidir. İmar kavramı bildiğiniz gibi mamur etmek, inşa etmek, yapmak anlamına geliyor. Cami inşasının bütün aşamalarında doğru ihtiyaç analizleri ilgili tarafların katılımı ile bütün boyutları ile yapılmalıdır. Yapılacak mimari eserde 7 temel prensibe ve husussa dikkat etmeliyiz. Bunlardan birincisi ürünün “işlevsel” olması konusudur, bir işi bir ihtiyacı karşılayabilir olmasıdır. Cami inşa edilirken yerel ihtiyaçlar, cemaatin isteklerini, günümüz insanın ihtiyaçlarına cevap vermeli, 24 saat insana ve ihtiyaçlarına hizmet edecek şekilde gerçekleştirilmelidir. Bunun için gerekli işlev ve ihtiyaç analizi çalışması yapılmalıdır. Birinci işlevi caminin namaz kılmak olması ile beraber, içinde ve dışında müminlerin gün içerisinde insani ilişki, entelektüel gelişim ve dostların artırılması gibi karşılayacak şekilde mekânlara sahip olmalıdır. İkinci prensip ürünün“sağlam” olmasıdır, yapılacak eser uzun bir süre ihtiyacı karşılayacak sağlamlıkta yapılmalı ve güvenli bir bina olmalıdır. Ülkemiz deprem gerçeği gereği cami olası bir deprem de ayakta kalmalı, deprem olması durumunda ve olağanüstü olaylarda çevre halka hizmet edecek şekilde bir kısım donatı alanlarına sahip olacak şekilde yapılmalıdır. Üçüncü prensip, ürünün“estetik” olmasıdır, yapılan mimari eserin insana hoş ölçülü, orantılı, güzel, sade ve uyumlu olmalı, bütün parçaları kendi içinde ve çevresi ile bütünlük oluşturacak şekilde inşa edilmelidir. Cami dış ve iç mekânlarında uhrevi bir atmosfer sağlamalı, kişiyi dış ortamdan kurtararak kendisine has olan iklime çekebilmedir. Dördüncü prensip, ürünün “ergonomik” olmasıdır. Camilerimizi insan için üretiyoruz. İnsan ömrü dinamiktir, birçok evreden ve halden geçer; yaşlılık, çocukluk, engellilik ve hastalık gibi. Dinamik insan ömrü ile statik bina arasında sürdürülebilir bir ilişkiyi bütün mekânlarda sağlamamız gerekir. Binanın bütün mimari tasarımının insanın doğasına ve ölçülerine uygun kullanışlı olması sağlanmalı, caminin erişilebilir ve engelsiz olması bütün mekânlarda oluşturulmalıdır. Beşinci prensip, eser “sıhhi” olmadır. Üretim sürecinde kullanılan bütün malzemeler insan sağlığını korumalı ve geliştirmelidir. Kullanım sürecinde sağlığa uygunluk ve temizlik kurallarına dikkat edilmeli, sağlıklı bir iklim ve iklimlendirme bütün mekânlarda sağlanmalıdır. Işık ve ses düzeni caminin gerektirdiği aydınlığı ve dinginliği sağlayacak şekilde yapılmalıdır. Altıncı prensip, ürünün “çevreci” malzeme ve işlemlerle yapılması, topografyaya saygılı, eko sistemle uyumlu, çevreye duyarlı imkân ve teknolojiler kullanılarak, insan emeğine ve alın terine değer veren ahlaki ve adil bir anlayışı üretimin bütün süreçlerinde gerçekleştirilmeli, bütün paydaşların hak ve hukuku gözetilmelidir. Yedinci prensip, ürünün “ekonomik” olması, abartılardan kaçınılması, basit ve kullanışlı yapılmalı, oran ve ölçek ekonomisi uygulanmalı, her türlü israf ve gösterişten kaçınılmalı, büyüklük kompleksinden uzak durulmalı, erişebilir ve ucuz olması sağlanmalıdır. Bir üründe özelliklerden biri bazen diğerinden öncelikli olabilir. Caminin gerçekleştirme aşamasında bazı mekân ve bölümlerde bazı prensipler birinin önüne çıkabilir, önem sırası farklı olabilir. Bazen ekonomi öne geçiyor, bazen sağlamlık, bazen estetik olması… Sonuçta hepsinde amaç insanla insan, insanla çevre, insanla âlem arasında düzgün bir ilişki ağının sürdürülebilir kılınmasıdır. Herkes İçin Cami İslam mimarisinin şimdiye kadar getirdiği anlayış ve külliye uygulaması modern mimari, malzeme, imkânlarla zenginleştirilerek yeniden yorumlanmalı, günümüz şehirli insanın ihtiyaçlarına cevap vermeli, cami adeta şehrin en nezih ve ferah zaman geçirilecek yeri bütün yaş grupları için getirilmelidir. Namaz kılanı veya kılmayanı ile bütün insanlarımız camiye ait mekânlarda kendisine ait bir yer olduğunu bilmeli, adeta insanımız cami ile barışmalı onda kendi kaybettiği ihsanı, güzelliği, dinginliği ve medeniyeti bulmalıdır. “Herkes için cami” anlayışını eserin bütün unsurlarına yaymalıyız. Cami doğumdan ölüme kadar yaşamın bütün evrelerinde hatıralarımız, umutlarımızın ve gerçekliğimizin mekânı olmalıdır. Dün, bugün ve gelecek zamanı harmanlamalı, anı kıymetli kılacağımız mekânımız olmalıdır. Bizi kucaklamalı, sarmalı, onarmalı ve âlemle bütünleştirmelidir.” Hamd Olsun Âlemlerin Rabbine” hakikatini camiyi âleme çevirerek yaşamalı ve yaşatmalıyız. Cümle âlemin bir olduğu, birliğimizin ve bütünlüğümüzün yaşayan mekânı olarak camilerimizi hep birlikte inşa etmeliyiz. Eylül - Ekim 2013 17
  • 20. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ TÜRKİYE'NİN YÜKSEK ÖĞRETİM VİZYONU Ülkemizde yüksek eğitim konusunda şüphesiz değişmesi gereken şeyler var ama bu değişim nereden başlamalı? Sadece sistemleri değiştirmekle çok fazla bir şey kazanamayacağımızı şu ana kadar anlamış olmalıyız. Peki, sistem ile birlikte değişmesi gereken şeyler neler? YÖK, ÖSYM gibi kurumlar mı, üniversitedeki hocalarımız mı, öğrencilerimiz mi, yoksa fikirlerimiz mi? Belki de asıl sormamız gereken soru şu: Biz değişmesi gereken şeyin ne olduğunu biliyor muyuz? 18 Mimar ve Mühendis
  • 21. Eylül - Ekim 2013 19
  • 22. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ NASIL BİR EĞİTİM STRATEJİSİ? Yükseköğretim bir ülkenin gerek duyduğu nitelikli insan gücünün yetiştirilmesinde, bilginin üretilmesinde ve topluma hizmette önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yükseköğretimin kökenleri Eflatun’un AcademIa’sına (M.Ö. 400), Aristo’nun Lyceum’una (M.Ö. 387), Roma’nın özellikle retorik ve tartışma usul ve esaslarını öğreten okullarına ve hatta bir araştırma kurumu niteliğini taşıması nedeniyle İskenderiya Müzesi’ne (M.Ö. 330-200) kadar gitmektedir. Yıllar boyu tüm medeniyetlerde eğitim ve öğretim konusu en önde gelen hususlardan birisi olmuştur. Özellikle 800-1500 yılları arasında Müslümanların öncülüğünde ilerleyen bilim ve eğitim dünyası bu dönemden sonra Batı medeniyetinin etkisi altına girmiş ve bu etki altında hemen hemen tüm dünya ülkelerini kontrolü altına almıştır. Özellikle Avrupa Birliği’nin kuruluşu ile tek bir eğitim politikası uygulamaya başlayan gelişmiş Batılı ülkeler eğitim alanında diğer ülkeler tarafından örnek alınmaya başlanmıştır. Ülkemizde yıllar boyu deneme mantığıyla bu eğitim vizyonunu uygulamaya çalışmış, zaman zaman başarılı uygulamalar görülse de, milli ve kendi yapımıza uygun bir eğitim vizyonu henüz gerçekleştirilememiştir. Türkiye’nin yükseköğretim alanında olumlu adımlar atabilmesi ve Türkiye’nin geleceği konusunda umutlar oluşturabilmesi için, bir yükseköğretim stratejisine acil gereksinmesi bulunmaktadır. Ülkemizin yükseköğretim alanının birikmiş ve birikmekte olan pek çok sorunu vardır ve bu sorunlara müdahale etmekte gecikilemez. Dünyanın yaşadığı hızlı değişme karşısında, insan unsuru, günümüzde bir ülkenin gelişmesinin en kritik faktörü haline gelmiştir. 20 Mimar ve Mühendis Türkiye de dünyanın gelişmiş ülkeleriyle arasındaki gelişme açığını kapatabilmek için, yükseköğretiminde önemli atılımlar yapmak zorundadır. Bu nedenle Türkiye’nin üzerinde mutabakat sağlanmış bir yükseköğretim stratejisini en kısa sürede geliştirmiş olması gerekir. Eğer Türkiye’nin sorumlu kurumları böyle bir stratejiyi ortaya koymazsa, ilişki içinde olduğu uluslararası kuruluşların önerdiği stratejilerle yetinmek durumunda kalacaktır. Yükseköğretimin yönlendirilmesinde, stratejik bir plana dayanılması iki açıdan günümüzün yönetim anlayışıyla da uyum içinde
  • 23. bulunmaktadır. Stratejik plan yükseköğretimin gerçekleştirmesi gereken genel amaçları ve uygulanacak temel politikaları ortaya koymak suretiyle esnek bir yönlendirme sağlayabilecek, öte yandan, böyle esnek bir yönlendirme altında, yükseköğretimin temel öğeleri olan üniversiteler, benimsenmiş strateji çerçevesinde kalarak, fırsatları değerlendirme ve özgünlüklerini ortaya koymakta serbest kalacak ve sistemin toplam performansını arttırmakta önemli katkılarda bulunabileceklerdir. Stratejinin bir başka önemli niteliği, toplumda müzakere edilmiş ve üzerinde mutabakat sağ- lanmış olmasıdır. Bu nitelikte bir stratejinin ortaya konulması yükseköğretimin içinden ve dışından kaynaklanan gerilimleri azaltacak ve daha sakin ve verimli bir gelişme göstermesinin yolunu açacaktır. Şüphesiz yukarıda bahsettiğimiz stratejiler dışında planlanması gereken birçok iyileştirme ve değiştirme de yapılması gerekmektedir. Burada önemli olan bu değişim ve iyileştirmeler yapılırken daha önce olduğu gibi gençlerin kafasının karıştırılmadan ve zamanları harcanmadan uygulanması gerektiğidir. Eylül - Ekim 2013 21
  • 24. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Prof. Dr. Ali Osman ÖNCEL Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Mimar Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ÜNİVERSİTELERİMİZ İLK 100 DÜNYA ÜNİVERSİTESİ ARASINA NASIL GİREBİLİR? Ülkemizde üniversitelerin sıralama olarak yükselmesi etkin ve üreten üniversite olarak çalışmalarına ivme kazandırmasıyla ilişkilidir. Üretilen yeni bilimsel çalışmaların ulaşılır, anlaşılır ve kamuoyunda tartışılır olması üniversite görünürlüğünü yükseltecektir. Yeni ve güncel çalışmaların bilim dünyasında paylaşım sıklığının artması üniversitenin üstünlük ve kalite düzeyine dayalı sıralamasına etki eder. Bilimsel fiziki imkânların çoğalması ve eğitim standardında yükselme üniversitelerin tanınırlık ve saygınlık sıralamasında yukarılara taşınmasına katkı sağlar. Farklı faktörlere bağlı olarak oluşacak bütünsel etkinin toplamlarına göre üniversitelerin sıralaması yıllara göre değişir. Üniversite Sıralamalarına Genel Bakış Yükselen üniversite arayışının devam etmesi ve bir talep olarak gündemde sürekli kalmasının sağlanması gerekir. Bu yazının amacı üniversite sıralamalarında dikkate alınan kriterlere değinilmesi ve üniversitelerimizin üst sıralara yükselmeleriyle ilgili olarak bazı iyileştirme önerileri üzerinde durulacaktır. Avrupa Birliği’yle bütünleşme amacıyla yapılan düzenlemelerle birlikte üniversite sayısı ülkemizde yükselmiştir. Üniversiteleri bütünsel olarak tek kategoriye göre yapılan yakın zamanda açıklanan sıralamadai ilk 1000 içerisine giren on iki (12) ve ilk beş yüz (500) arasına giren iki (2 adet) Türk Üniversitesi bulunmaktadır.ii İstanbul Üniversitesi (408. sırada) ve ODTÜ (455. sırada) ilk beş yüz (500) arasında bulunmaktadır. Farklı kriterlere ve kategorilere göre sıralama yapan kurumlar bulunmaktadır. Bunlardan birisi THE (Times Higher Education) tarafından yapılan Yüksek Öğretim Sıralama ölçütlerine göre bütünsel genel üniversite sıralaması yerine farklı disiplinlere (Mühendislik ve Teknoloji, Sosyal Bilimler, Fiziksel Bilimler, Sanat ve Beşeri Bilimler, Canlılar Bilimi) özel sıralama yapılmasıdır. Farklı disiplinlere göre yapılan sıralamalarda ülkemizden bir üniversitenin (Boğaziçi Üniversitesi) ilk 200 arasına girmesi sevindiricidir. Bunun anlamı üniversitelerimizin genel ortalama olarak sıralamalarda iyi yerde olmamasına rağmen özel disiplinlere bağlı sıralamalara göre ilerleme göstermesi olumlu bir gelişmedir. Ülkemizdeki üniversite sistemi özellikle mühendislikte genel olarak Kuzey Amerika Üniversite modelini esas almaktadır. Ülkemizle kıyaslandığında nüfus olarak 34 milyona yaklaşan nüfusuyla Kanada’nın çoğunluğu devlet üniversitesi olmak üzere yüze (100) yakın üniversitesi vardır ve bu üniversitelerden ilk 100 arasına giren üniversite sayısı altıdır (6 adet). Yaklaşık 60 milyon nüfusu olan İngiltere’de ise farklı alanlarda eğitim veren sayısı 300’e yakın yükseköğretim kuruluşu bulunmaktadır. Dört (4 adet) İngiliz üniversitesi ilk 100 arasına girmiştir. Nüfus olarak ülkemizden kalabalık ve yaklaşık 123 milyon nüfusu olan Japonya’da ise üniversite sayısı 1500’den fazladır. Buna rağmen ilk 100 arasına giren bir (1 adet) üniversitesi bulunmaktadır. Üniversite sıralamalarında kullanılan yöntemler değişebilir ve bu nedenle farklı yöntemlere dayalı olarak sıralamalarda farklılık gelmesi normaldir. Bu yazıda sıralamalar en büyük ve yaygın olan webometricsiii isimli kuruluşun verilerine göre verilmiştir. 22 Mimar ve Mühendis Üniversite Sıralama Kriterleri. Değerlendirme ilkeleri temelde iki kategoriyi esas alır ve bunlar Görünürlük (Visibility) ve Etkinlik (Activity) olarak sıralamada eşit ağırlıklı olarak yarı-yarıya etki eder (Şekil 1). Üniversitelerin sıralamalarında yükselmesinde temel iki faktörü esas alacak büyütme çalışmaları yapanlar sıralamada yükseklerdedir.
  • 25. Üniversitelerde görünürlük durumu Sıralamada yüksek sıralarda olan üniversitelerin web sayfalarında birçok bilginin sağlandığını ve birbirine bağlı olarak daha detaylı sayfalara doğru sizi yönlendirdiği fark edilir. Hiç düşünmediğiniz farklı alanlara doğru yönlenir ve bilgilenirsiniz. Ulaşamadığınız durumlarda e-posta gönderebilir, destek amaçlı yanıtların size gecikmeden geldiğini fark edersiniz. Özellikle ücretsiz aramalı telefon hatları veya internet üzerinden yardım masası sağlandığını görür ve anlarsınız ki bir üniversite görünür olmak için tüm imkânlarıyla seferberdir. Halka açık olan kapıları, kütüphaneleri ve halk için düzenlenen ücretsiz/ ücretli etkinlikleriyle kamuya açık üniversite görüntüsü verir. En önemli özelliklerden biriside yabancı öğrenciler ve yabancı öğretim üyelerinin çalıştığı, çok uluslu çalışan yapısıyla farklı milletlere mesaj verilir. Öğrenci ve öğretim üyesi seçilirken iyinin iyisini seçmek hedeflenir çünkü hedef en iyi üniversite olarak Dünya Üniversite Liginde tepe noktalara çıkmak, çıkıldıysa kalmaktır. Üniversite web sayfalarının popüler olması önemlidir Üniversite web sayfalarına ziyaretçi sayısının artması verilen servis ve sağlanan destek konusuyla ilişkilidir. Ziyaretçi sayısı bir ölçüde akademik performans kadar sağlanan bilginin kullanılabilir ve değerli olması veya kurumsal saygınlıkla ilişkili olarak değişebilir. Sayfa ziyaret izlenme istatistiği MajesticSEOiv ve Ahrefsv gibi servis hizmeti veren iki kurum tarafından toplanmaktadır. İki kurumun toplamasıyla çift mekanizmalı izleme (Double-check) sistemi uygulanarak araştırma hassasiyetinin yükseltilmesi, hataların düzeltilmesi ve veri boşluklarının doldurulması sağlanır. Görünürlük değişimini veren büyüklük göstergesinin hesaplanmasında linklerin popülerliği ve çeşitlilikte birlikte dikkate alınır. Etkin üniversite olma durumu Etkinlik üniversitelerin izlenmesi ve puanlanması için diğer bir faktördür ve 3 temel duruma bağlı olarak eşit ağırlıklı (1/3) olarak izlenir: a) mevcutluk b) açıklık ve c) üstünlük. Bunlarla ilgili açıklama webometrics sayfasından derlenmiş ve aşağıda özetlenmiştir. A) Mevcutluk- Presency: Paylaşılan bilgi (ders notu ve sunumları, bilimsel makale ve sunumlar, raporlar) başlıklarının görünebilmesi durumudur. En büyük ticari arama motoru (Google) tarafından, üniversitenin ana web sitesi ve alt web sitelerinin ve dizinlerinin toplam sayısıdır. Google, tanınabilir, farklı formatlarda oluşturulmuş içerik olarak zengin statik ve dinamik sayfaların sayısını verir. Bunun anlamı mevcut olan bilginin çeşitlilik durumudur. Ulaşılabilir bilginin çokluk ve farklılık sayıları dikkate alınmaktadır. B) Açıklık- Openness: Mevcut bilgi başlıklarının okunabilir (pdf, doc, docx, ppt) ve izlenebilir video formatlarında detaylarına ve tamamına ulaşılabilmesi açıklığı gösterir. Google Akademik üzerinden mevcut bilgilerin açıklık durumu görülür. Değerlendirmelerde yakın zamanda yapılan çalışmalar dikkate alınır. Bu nedenle yeni dönemde yayınlanmış (2008-2012) yayınların paylaşılması önemlidir. C) Üstünlük- Excellence: Paylaşılan mevcut ve açık bilgilerin hangi kanallarda açıldığı ve yayınlandığı, referans eklerinde hangi sıklıkla kullanıldığı durumu da üstünlüğü gösterir. Akademik makalelerin yayınlandığı uluslararası Science Citation Index (SCI) dergilerin etki faktörlerindeki büyüklük değişimleri kadar bu makalelere başka makaleler tarafından verilmiş atıf sayıları birlikte değerlendirilir. Dünyadaki yaklaşık 5 bin 200 üniversitenin yakın dönemlerde (örn. 2003-2010) yayınlarının basılmış olduğu dergilerin sayısı, etki faktörleri (impact factor) ve alıntılama sayısı (reference cited) üstünlük sıralamasının yapılmasında dikkate alınır. ÜNİVERSİTELERİ SIRALAMA KRİTERLERİ GÖRÜNÜRLÜK ETKİNLİK Şekil 1. Görünürlük ve etkinlik düzeyi üniversite sıralamasında eşit olarak dikkate alınan etki faktörüdür. AÇIKLIK MEVCUTLUK ETKİNLİK ÜSTÜNLÜK Şekil 2. Etkinlik birkaç faktörün (açıklık, mevcutluk ve üstünlük) toplamından meydana gelir. Bazı Öneriler Yazının bu bölümünde etkinlik arttırılmasına katkı sağlayacak bazı önerilere başlıklar olarak değinilecektir. Daha Görünür Üniversite Olmak Mümkündür. Bazı düşünceler aşağıda paragraflar halinde verilmiştir. Üniversite etkinlik sayısı arttırılmalıdır. Üniversiteler görünürlük düzeyini yükseltebilmesi için bilimsel etkinlikler (sempozyum, çalıştay, konferans ve teknik geziler) düzenlemesi gerekir. Üniversite Rektörlüğüne bağlı olarak çalışacak Üniversite Bilimsel Etkinlikler Koordinatörlüğü kurulmalı, ve bu koordinatörlüğe bağlı olarak fakülte Eylül - Ekim 2013 23
  • 26. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ve bölüm koordinatörlükleri oluşturularak ulusal/uluslararası düzeyde bilim etkinlikleri düzenlenmesi teşvik edilmelidir. Etkinliklerin organizasyonunda kullanılmak üzere üniversite bütçesine ödenekler konulmalı, mümkünse ilgili etkinliklere destek verecek bakanlık, valilik, belediyeler, VSTK ve meslek odalarıyla etkinlikler ortaklaşa yapılarak etkinliğin ulusal tabanının genişletilmesi sağlanabilir. Erasmus antlaşması yapılmış üniversitelerle ortak etkinlikler yapılarak üniversiteler arası işbirlikleri kuvvetlenebilir. Erasmus Antlaşmalı Üniversiteleri Bilimsel Sempozyumları yapılarak ve açılışlarına üniversite rektörlerinin katılması sağlanarak bilimsel etkinlik ve işbirliği yükseltilebilir. Üniversite eğitimi görünür olmalıdır. Üniversitelerde verilen derslerin web sitesi muhakkak açık olmalı ve ders sürecinde verilen bütün derslerin sunumları İngilizce-Türkçe olarak verilerek üniversite bütününde verilen eğitim düzeyinin görülmesi sağlanmalıdır. Mümkünse sınıflara konulacak 3B kayıt alma teknolojisiyle dersler kayıt altına alınarak Üniversite Web TV üzerinden Açık Ders Platformu (Open Course File) açılması için teşvikler verilir. Açıklık görünürlüğü sağlar ve eğitimde düzeyinde iyileşmeyi getirir. Üniversite toplumla bütünleşmelidir. Üniversitelerin görünürlükleri kapılarını halka açmaları ve halk odaklı eğitim çalışmalarıyla ilerleyebilir. Çünkü halk içine girebildiği bir yapı için aidiyet hissedebilir ve üniversitenin popülaritesine katkı sağlayabilir. Bununla ilgili yapılması önerilen bazı maddelere aşağıda sıralanmıştır. A) Halka açık etkinlikler düzenlenmeli. Üniversiteler, yapmış oldukları çalışmaları topluma sunmak için, haftanın bir günü halka açık konferanslar düzenlemelidir. Ayrıca halka açık sertifika programlarıyla üniversite bulunmuş olduğu ilin halkıyla bütünleşme sağlayabilir. B) Halka kapalı üniversite modeli terk edilmeli. Üniversiteler kesinlikle halka açık olmalı ve halk istediği şekilde rahatça girebilmelidir. Daha Etkin Üniversite Olmak Mümkündür. Etkinlik düzeyinin yükseltilmesinde yararlı olabileceği bazı düşünceler aşağıda paylaşılmıştır. 1. Öğretim düzeyinde iyileşme. Verilen eğitim ve öğretim kalitesinin yükseltilmesinde, üniversite bölüm öğrencilerinin sektörel ve akademik kurumların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yetiştirilmesi gerekir. Bazı öneriler aşağıda sıralanmıştır. a. Akademisyen Gelişim Dekanlığı: Akademisyenlerin modern öğretim standartlarını öğrenmesi ve gelişen eğitim teknolojilerini kullanma becerisini kazanabilmeleriyle ilgili eğitim programları hazırlayacak dekanlık kurulması yararlı olabilir. b. Akıllı-Smart Sınıflar: Teknolojik donanımlı (bilgisayar – kamera) sınıfların oluşturulması eğitim motivasyonunu yükseltilebilir. c. Yüksek Lisans – Doktora Öğrencileri Çalışma Ofisleri: Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerine çalışma ofisleri sağlan24 Mimar ve Mühendis ması çalışma performanslarına olumlu etki edebilir. d. Akademisyenlerin Endüstride Çalışmaya Teşvik Edilmesi. Öğretim üyelerinin sektör deneyimlerini artırmaları için kendi sahalarında büyük endüstrilerde bir dönem izinli çalışmaları teşvik edilmeli. e. Endüstrinin Üniversitede Çalışmaya Teşvik Edilmesi: Endüstride çalışan ve doktorası olan endüstride deneyim kazanmış olanların bir dönem üniversitede ücretli çalışmaları sağlanmalı ve oluşturulacak endüstri ders havuzundan ders vermeleri sağlanmalı. f. Uluslararası toplantılara katılma: Uluslararası toplantılara izleyici veya sunucu pozisyonunda olmak üzere öğretim üyeleri ve araştırma asistanlarının katılması özendirilmeli ve desteklenmeli. g. Kurs geliştirme projeleri: Değişen ihtiyaçlara ve eğitimde geri dönüşü büyütmek amacıyla yeni kursların geliştirilmesinin teşvik edilmesi gerekir. h. Uluslararası Üniversitelerde Çalışma: İzinli olarak yurt -dışındaki üniversitelere araştırma veya öğretici statüsünde gidilmesi teşvikleri verilmeli. i. Uluslararası üniversite öğretim üyelerinin dönemsel çalışması: Yurtdışındaki öğretim üyelerinin sabbatical (ücretli izin) çalışmalarını ülkemiz üniversitelerinde yapmalarını teşvik için lojman desteği gibi farklı teşvikler sağlanmalı. j. Performansa bağlı değişebilir ders ücreti: Öğrenci memnuniyet düzeyine bağlı olarak ders ücretleri değişebilmelidir. k. Eğitim alt yapısının güçlendirilmesi: Eğitim imkânlarının artırılması için Akıllı Sınıf sistemine geçilmeli, verilen dersle ilgili referans kitap veya kitaplar öğrencilere ve öğretim üyesine bedava verilmelidir. l. Yazım destek programlarının sağlanması: Yetişen öğrencilerin çalışmalarını akademik açıdan düzgün olarak yayınlayabilmesi için Akademik Yazma, Akademik okuma ve Akademik Konuşma gibi dersler zorunlu hale getirilmelidir. Sürekli danışmanlık desteği alabilecekleri Yazım Destek Büroları veya Merkezlerinin kurulması gerekir. m. Web tabanlı eğitime geçilmeli: Web-2 Teknolojisi tabanlı eğitim modellerine geçilmeli, öğrenci ve öğretim üyesi iletişiminin sınıf dışında olabilmesi sağlanmalıdır. n. Mezun takip projesi başlatılmalı. Mezunlar izlenmeli ve mezunların gelir ve pozisyon dağılımları istatistik olarak her bölüm için gösterilmelidir. o. Uzaktan öğretimle ders desteği verilmeli: Derse özel nedenlerden devam edemeyenlerin dersi kendi başına tekrar edebilmesi için dersler kayıt altına alınmalı ve öğrenciye ücret mukabili sağlanmalıdır. 2. Araştırma düzeyinde iyileşme: Araştırma destekleri sağlanarak ve öğretim üyelerinin bilimsel araştırma laboratuvarları açmaları teşvik edilerek eğitimde uygulama ve araştırma boyutu derinleştirilebilir. Bu kapsamda sıralanabilecek bazı öneriler aşağıda verilmiştir.
  • 27. Üniversitelerin akademik istihdam ve yapılanmada takip etmesi gereken kriterlerin amacı eğitim ve araştırmada yüksek performanslı bilim insanlarının önünün açılması ve üniversitelerde bilimsel araştırma projeleri başlatacak kişilerin seçilmesidir. a. İhtiyaç odaklı eğitim: Üniversitelerin bulunmuş oldukları bölgenin taleplerini dikkate alarak sektör ihtiyacını gözeten eğitim modelleri geliştirilmesi gerekir. b. Sektör odaklı teşvikler: Sektör ihtiyaçlarını gözeten sektör destekli proje fonları oluşturulmalıdır. c. Akademisyen isimlerini taşıyan laboratuvarlar teşvik edilmeli: Araştırmacı veya öğretim üyelerinin isimleriyle araştırma laboratuvarlarının açılması sağlanmalı ve kendi ismi ile bu araştırmaları kurması özendirilerek laboratuvar sayısının artırılması sağlanmalıdır. d. Uluslararası projelere katılım: Uluslararası projeler yapılması teşvik edilmeli ve özendirilmeli. Üniversite proje fonundan asistan ve öğretim üyelerine ilave ücret alma imkânı sağlanmalı. e. Modern kütüphaneler kurulmalı: Sürekli 7/24 açık ve modern çalışma ortamı olan modern kütüphaneler kurulması teşvik edilmeli. f. Merkez araştırma laboratuvarları: Farklı bölümlerin araştırma amaçlı ortak amaçlı kullanabileceği merkez ortak araştırma laboratuvarları kurulması teşvik edilmeli. g. Uluslararası Doktora Sonrası Araştırma Pozisyonları: Doktorasını yurtdışında bitirmiş olanların ülkemiz üniversitelerinde çalışabilmeleri için doktora sonrası araştırma bursları açılmalı. 3. Yüksek Lisans/Doktora Eğitiminde Düzenleme: Bilimsel performansın yükseltilmesinde en önemli katkı yüksek lisans eğitimlerindeki kalite, araştırma altyapısı ve çok disiplinli çalışma ortamlarının geliştirilmesiyle sağlanabilir. Bunun sağlanabilmesi açısından bazı önerileri aşağıda sıralanmıştır. a. Öğrenci değişim trafiği yükseltilmeli: Yüksek Lisans ve Doktora programlarında kalitenin gelişmesi için, öğrenci değişimleri FARABİ veya ERASMUS desteklenmelidir. b. Çok disiplinli çalışmalar başlatılmalı: Farklı disiplinlerden olacak çift danışmanlı sisteme geçilmesi, öğrencilerin daha donanımlı ve farklı disiplinli araştırma projelerini geliştirmelerini sağlayabilir. İkinci danışmanın yurt dışında ki bir üniversiteden olması teşvik edilmeli. a. Yayınlı Yüksek Lisans: Yüksek Lisans tezi için en az ulusal/ uluslararası toplantılarda en az bir sunum ve en az bir yayın yapması şartı getirilmelidir. c. Yayınlı Doktora: Doktora tezi için en az ulusal/uluslararası toplantılarda en az iki sunum ve en az 2 yayın yapması şartı getirilmelidir. d. Yurtdışı deneyimli öğretim elemanı: Öğretim Üyesi olmak için doktorayı bitirdikten sonra, yurt dışında ki bir üniversitede Doktora sonrası çalışma yapma (POST-DOCTORATE) şartı getirilmesi gerekir. e. Farklı üniversitelerde doktoralı olanlar tercih edilmeli: Doktora yapmış olduğu yerde öğretim üyeliği kadrosu alması özendirilmemeli ve üniversiteler arası öğretim üyesi değişimi teşvik edilmesi gerekir. f. Uluslararası Doktora Bursları: Uzmanlığını yurtdışında almış başarılı gelecek vaat eden genç araştırmacıların ülkemiz üniversitelerinde doktora yapmalarını sağlamak için doktora bursları verilmeli. 4. İstihdamda öncelikler ve teşvikler: Üniversitelerin akademik istihdam ve yapılanmada takip etmesi gereken kriterlerin amacı eğitim ve araştırmada yüksek performanslı bilim insanlarının önünün açılması ve üniversitelerde bilimsel araştırma projeleri başlatacak kişilerin seçilmesidir. Aşağıdaki kriterler akademik istihdam amaçlı olarak göz önünde bulundurulabilir. a. Yayınlı doktora yapanlar tercih edilmeli: Öğretim üyesi olmanın kuralı olarak, yayınlı doktora ve post-doktora çalışması yapması koşulu aranması gerekir. b. Performansa dayalı maaş sistemine geçilmeli: Akademisyenlik mesleğini cazip kılmak için, ücretlendirmelerde iyileştirme yapılması ve akademisyen olmanın özendirilmesi gerekir. Akademisyenlik mesleğini özendirici sabit bir taban ücret, kariyerindeki büyümeye ve çeşitliliğe bağlı olarak değişebilir dinamik ücretlendirme desteklenebilir. Pozisyonu aynı olan kişiler arasında etkinlik, üretkenlik ve görünürlük farkına bağlı olarak ücretlendirmede değişim olması akademik çalışma motivasyonunu yükselteceği için önemlidir. İlk 100 arasındaki üniversiteler incelendiğinde değişebilir maaş sistemine göre çok iyi, iyi ve vasat düzeyde bilim insanlarını istihdam için seçebilme durumları olmaktadır. 5. Yönetim büyüme vizyonu. Üniversitelerde çalışanların uzun dönem çalışabilmeleri veya dışarıdan donanımlı başka bilim insanlarının çekilebilmesi veya mevcut öğretim üyelerinin başka üniversitelere kaçışının önlenmesi açısından aidiyet ve memnuniyetlerini yükseltecek kolaylaştırıcı çalışmaların yapılması gerekir. Bununla ilgili olarak eleman istihdamı (recruit) ve elemanı tutma (retaining)vi çalışmaları yapan birimler ve hatta dekanlıklar kurulabilir. Eylül - Ekim 2013 25
  • 28. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ İlk 1000 arasına giren 12 üniversiteye sahip ülkemizde ilk 100 arasına üniversitelerimizin büyük bir sıçrama yaparak girmesi imkânsız değildir. Bunun için olması gereken üniversitelerimizin çok ciddi bir revizyondan geçmesidir. Öğretim üyelerinin memnuniyeti çalışmaları. Öğretim üyelerinin üniversitelerde tutulabilmesi açısından yapılması gerekli çalışmalar maddeler olarak sıralanmıştır. a. Kolaylaştırıcı çalışmalar: Üniversite Öğretim Üyelerinin birinci dereceden yakınlarının kullanabilecekleri aile tanıtım kimlikleri çıkarılarak üniversitenin hastane, okul, kütüphane ve diğer imkânlarından faydalanabilmeleri imkânı sağlanmalı; b. Destekleme programları. Üniversitelerin farklı kampüslerinde okullar açılmalı ve çalışanların çocuklarının açılacak okullarda okuması imkânı verilmeli; c. Dinlence mekânları. Üniversite çalışanları ve yakınlarının gidebilecekleri eğlence, dinlenme ve spor yapabilecekleri mekânlar (recration centers) inşa edilmeli; Öğrencileri memnuniyet çalışmaları. Birkaç öneri başlıkları aşağıda verilmiştir. a. Üniversite öğrencileriyle periyodik memnuniyet anketleri yapılmalı: Öğrenci memnuniyet ölçümleri sürekli yapılması farklı açılardan yararlı olabilir. b. Yabancı öğrenci sayısı arttırılmalı: Farklı kültür ve milletlerden öğrencilerin gelmelerini sağlanması amacıyla başarılı yabancı öğrencilere bedava okuma bursu verilmesi yararlı olabilir. Üniversite farklı medeniyetlerden öğrencilerin buluştuğu, örgütlenebildiği ve beraber öğrenim görebildikleri bir üniversite projesi olacak. 26 Mimar ve Mühendis c. Açık kütüphane sistemi. Sürekli açık ve her türlü yayının bulunabileceği, farklı disiplinlere özel açılmış kütüphanelerin kurulması gerekir. Yönetimi muhakkak profesyonellere bırakılması gerekir. Sonuç İlk 1000 arasına giren 12 üniversiteye sahip ülkemizde ilk 100 arasına üniversitelerimizin büyük bir sıçrama yaparak girmesi imkânsız değildir. Bunun için olması gereken üniversitelerimizin çok ciddi bir revizyondan geçmesidir. Üniversitelerimizde bilim insanlarını meşgul edecek bürokrasi azaltılması önemli bir rahatlama getirecektir. Yurtdışı veya yurtiçi bilimsel seyahatler için izin bürokrasisi yerini bilgilendirme notuna bırakması öğretim üyelerini rahat çalışma ortamı sağlayacaktır. Fiziki araştırma ve öğretim ortamlarında iyileştirme sağlayacak düzenlemeye gidilmesi gerekir. Üniversitelerde çalışma yapmak teşvik edilmeli, deneyim ve birikime bağlı akademik puan kriterine göre maaşlarının farklı olması sağlamalıdır. Üniversite sıralama kriterlerine göre daha fazla görünen ve çok etkin üreten üniversite olunabilmesi için araştırma laboratuvar imkânları, araştırma destekleri ve araştırma burslarının arttırılması gerekir. İlk 100 arasına girmek ülkemizi yöneten siyasi iradenin karar vereceği ve ilk 100 arasında üniversitelerdeki çalışma koşul ve araştırma ortamlarının ülkemiz üniversiteleri için sağlanmasıyla ilgili yenilenme ve değişim kararının alınmasıyla alakalı bir durum olarak önümüzde durmaktadır. KAYNAKlar i http://www.webometrics.info/en/Europe/Turkey ii http://www.timeshighereducation.co.uk/world-university-rankings/ iii http://www.webometrics.info/en/Methodology iv http://www.majesticseo.com/ v https://ahrefs.com/ vi http://serc.carleton.edu/departments/chairs/rec-faculty.html
  • 29. Eylül - Ekim 2013 27
  • 30. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Ayşenur Çelik Yazar ANLAYIŞA UZANAN GÜZERGÂH: ‘EĞİTİMLİ AKIL’ Eğitimli akıl, değişen şartlar içerisinde ‘gerçek, güzel ve iyi’nin ne olduğunu kendine sorabilen ve cevaplarını arayabilen yani anlayış geliştirebilen akıldır. Bu anlamda kendi okullarımızda okutulan müfredatlara baktığımızda pek çok ders için bir sürü güzel cümleyle yazılmış onlarca kazandırılması beklenen davranış örneğiyle öğretmenler Ç başbaşadır. Denilebilir ki bu sofrada onlarca güzel yemek aynı anda öğrencilerin önüne sunulur ve hepsini aynı anda yemeleri beklenir. Sonuçta yemekler ne kadar güzel olursa olsun hepsi aynı anda yenilmeye çalışıldığında hiçbirinin tadına varılamayacak, dahası birçoğu yenilmeden zihin çöplüğüne atılıp unutulacaktır. ocuklarınıza üç somut örnek üzerinden ‘iyi, güzel ve gerçek’ kavramlarına dair bir anlayış kazandırmak isteseydiniz hazırlayacağınız müfredatın başköşesine hangi üç örneği oturturdunuz? Bahsedeceğim kitabın anahtarı bu sorudur; anahtarı cebimize koyup kapıdan içeri girelim. Howard Gardner ismi özelde eğitim fakültesi öğrencileri genelde modern eğitim kuramları ve bu sahadaki yenilikleri takip edenler için tanıdık bir isimdir. Bu ismi ilk kez duyuyorsak onu bağdaştırmamız gereken temel kavram ‘çoklu zekâ kuramı’dır. Harvard Üniversitesi profesörlerinden olan Gardner nöroloji ve psikoloji alanlardaki uzmanlığını eğitim alanıyla birleştirerek tüm dünyada ses getiren ve ‘zekâ’ kavramına yönelik anlayışları dolayısıyla ‘öğrenme’ denilen sürece bakışı derinden etkileyen bir fikir geliştirmiştir. Gardner zekânın tek bir tanımı olmadığını, çünkü tek bir zekâ türünden bahsedilemeyeceğini söyleyerek dokuz zeka türünün varlığını öne sürmüştür. Çoklu zekâ kuramı, her insanın bu zekâ türlerinden birkaçına daha baskın bir biçimde sahip olmakla birlikte tümünden izler taşıdığı varsayımına dayanır (Bu dokuz zeka türü doğa zekasından varoluşçu zekaya kadar uzanan farklı algılama biçimlerini inceler. ‘Dünyayı ne şekilde algılıyorum’ sorusunun her türlü anlayışa ışık tutan bir fener olduğu düşünülürse kendi düşünme biçimimize dair farkındalık kazanma noktasında kuramın geliştirdiği fikirler dikkat çekicidir. İncelemek isteyenler yazarın ‘zihin çerçeveleri’ isimli kitabından işe başlayabilirler). Tabi bu görüş zekâyı ölçen geleneksel IQ testlerinden tutun, klasik öğrenme-öğretme süreçlerinde yer alan pek çok kavramın reddi anlamına geliyor, dahası ‘başarı’ yani eğitimden beklenen temel çıktının sorgulanmasına yol açıyordu. Bu kısa açıklamam gerekirse üniversitelerde okutulan en az on yazarlı, sarı sayfalı, iç sıkan, eğitim kitaplarından fırlamış gibi görünüyorsa kısaca özür dileyerek konuma devam edeyim. Howard Gardner 1983 yılından bu yana bu kuram çerçevesinde pek çok çalışma yapmış, (yazımıza konu olan kitabının dışında dilimizde yayınlanmış pek çok kitabı, sayısız makalesi ve farklı eğitim sahalarında çoklu zekâ kuramının kullanıma dair üniversitelerimiz bünyesinde yapılmış tez örneklerine ulaşmanız mümkündür) tüm dünyada pek çok okula ve eğitmene ilham vermiştir. Nihayetinde kendi eğitim anlayışı ve bu anlayış çerçevesinde geliştirdiği müfredatı sunduğu ‘Eğitimli Akıl’ (Disciplined Mind) kitabı KPSS çalışması gereken bir eğitim fakültesi öğrencisinin eline her nasılsa geçmiş, yine ekmeği peşinde olan kaygılı öğrenci tarafından bir lüks olarak okunmuş, üzerine düşünülmüştür. Eğitim fakültelerinde eğitim üzerine pek 28 Mimar ve Mühendis
  • 31. Kendi inandığı dolayısıyla ‘gerçeklik’ olarak nitelendirdiği çok kuram anlatılır, onlarca isim öğrencilere ezberletilir, ‘evrim teorisi’ ve Darwin’in her yönüyle incelenmesinin bunlarla ilgili örnek sunumlar yaptırılır; ancak ana kaybilimsel düşünceyi irdeleyebilen ve bilimsel düşünme naklara yönlendirmenin azlığı, yani Howard Gardner’ı yollarını kavramış çocuklar yetiştirebilmek amacına yıllarca ikinci, üçüncü el sarı yapraklı eğitim kitaplarınulaşmak için uygun yol olduğunu düşünür. Güzel için dan okutup bir kere olsun kendini okumaya yönlendirverdiği örnek Mozart’ın dünyaca tanınan eserlerinden meme aksaklığı da bu kitapla birlikte o zamanlar beni Figaro’nun Düğünüdür. Gardner’a göre bu eser de inceden düşündürmüştür. Ne yazık ki ana kaynakları küçük yaşlardan itibaren uygun biçimlerde müfredatta incelemeksizin edinilen bilgi anlayışa dönüşememektedir. sunulmalı ve böylece bir sanat eserinin değerini kavraİşte tam da bu noktada Gardner’ın geliştirdiği müfredat yabilen ve estetik düşüncesini içselleştirmiş bir nesile sistemine değinmek gerekir. Gardner kitapta kaynaklık etmelidir. Son olarak ‘iyi’ kavramı için tarihsel Gardner’ın kurguladığı müfredat sistemi ‘erdemler üçlü- bir tek ideal eğitim bir örnek bulmanın gerekliliğini vurgular. Kendini ve sü’ olarak nitelendirdiği üç bileşene dayanır: Gerçek modelini savunakrabalarını etkilemiş olan Yahudi soykırımının her (tersi yanlış veya açık olmayan) güzel (yokluğunda çirkin maktan çok ‘iyi bir yönüyle öğretilmesinin insanların geçmişteki ikilemler, olan nesneler ve deneyimlerin karşımıza çıktığı), iyi eğitim modeli neye baskılar ve olaylarda ne tür rolleri benimseyebileceği ve (zıttı kötüyle birlikte bireyde ahlak kavramının temelini benzer’ sorusunun alınan kararların geleceği nasıl etkileyebileceğinin yeni oluşturan değer). Gardner kitapta bir tek ideal eğitim yanıtını aramaya nesile derinlemesine aktarılmasında önemli olduğuna modelini savunmaktan çok ‘iyi bir eğitim modeli neye çalışmış ve inandığı inanır. Görüldüğü gibi seçtiği örnekler doğrudan kendi benzer’ sorusunun yanıtını aramaya çalışmış ve inan- değerleri esas aladünya görüşünün yansımalarıdır. Özellikle evrim teorisini dığı değerleri esas alarak kendi sistemini ayrıntılı bir rak kendi sistemini gerçek olarak kabul ettikten sonra ‘iyi’ unsuru altında biçimde açıklamıştır. Fikirlerini somutlaştırmak için bu ayrıntılı bir biçimde zıttından hareket ederek aşılamaya çalıştığı ahlak anlaüç bileşenden her birine somut örnekler vermiştir. Bu açıklamıştır. yışını anlayabilmek zordur. Zira ‘gerçek’ konsepti altında örnekleri verirken özellikle bunlar üzerinden kendisinin öğretilmesini savunduğu düşüncenin temeli güçlü olanın eleştirileceğini düşünmüştür (ki bu sonuca gitmemek ayakta kalmasını ve diğerlerinin yok olmasını doğal karşılar. Ancak bu mümkün değildir); ancak her kültürün kendi ortak ‘gerçek, güzel kitapta önemli olan, bu üç örneğin önümüze koyduğu aksaklıklar ya da ve iyi’ kavramlarını düşünerek bunun üzerinden gitmesi gerektiğini çelişkiler değildir kuşkusuz; zira yazar bu örnekler üzerinden ‘gerçek, özellikle vurgulamış, öne sürdüğü sistemi evrensel kullanılabilirlik iyi ve güzel’ kavramlarına dair bir anlayışın öğrencilerde oluşturulaseviyesine oturtmaya çalışmıştır. O tartışmalı örneklere bakılacak bileceğine inanmış olsa da temelde savunduğu tez farklı kültürlerin olursa ‘gerçek’ için önerdiği ve ilkokul çağından itibaren derinlemesiiçerisinde kabul görmüş ‘gerçek, iyi ve güzel’ kavramlarından yola çıkıne öğretilmesini savunduğu görüşün bilimden kaynaklanmasını ister. Eylül - Ekim 2013 29
  • 32. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Uzun kazanım listeleri bir şaka gibi müfredatlarda her yıl uzadıkça uzayadursun artık anlaşılması gereken bir şey var: daha çok bilgi, daha sağlıklı bir anlayış anlamına gelmiyor. Öğrenciler bir bilgi küpü olarak okullardan mezun edilebilir ancak bu onların ‘dünya nasıl bir yer ve nasıl bir yer olmalı’ sorusuna yönelik bir anlayış geliştirebilmesine olanak vermiyor. larak hazırlanmış bir müfredat programıdır. Peki, bu mümkün müdür? Yani her toplum kendi içinde çocuklarına derinlemesine öğretilmek üzere uzlaşabileceği ‘gerçek, güzel ve iyi’ kavramlarına somut örnekler bulabilir mi? Bulsa bile evrensel anlamda bu, bireylerin sağlıklı bir ‘gerçek, güzel, iyi’ anlayışı kazanmalarına yardımcı olur mu?( Fikri daha somut hale getirecek olursak ‘iyi’ kavramı için çocuğunuzun yıllarca Mevlana’nın Mesnevi’sinden örnekler çalıştığını ya da tarihi bir olay üzerinden gidilecek olursa İstanbul’un fethini her aşamasıyla derinlikli bir şekilde yıllarca incelediğini, her yılın sonunda öğrendikleriyle alakalı bir proje hazırladığını düşünün, güzel kavramı için yıllarca yine kendi yaş grubuna uygun olarak hazırlanmış bir içerikle Mimar Sinan’ı öğrendiğini düşünün; kısacası her bir erdem için somut bir eser ve kişi örneği üzerinden gidilen dersleri düşünmek gerekir.) Gardner bu noktada postmodern duruşun iyi, güzel ve gerçeğe dayalı bir sistem kurgulama düşüncesini geçersiz kıldığını kabul etmekle birlikte, bu üç anlayışa dair fikirlerin bireyde küçük yaşta kök salmasına izin verilmediği takdirde gelen nesillerin ciddi bir boşluğa mahkûm edileceği kanaatindedir. Kendi eğitim sistemimize dönecek olursak, okullarda öğretilen pek çok kavram aslında bu üçlü etrafında dönmekle beraber öğrencilerimizin bu üçlüye dair sağlıklı bir anlayış kazandıklarını söylemek zordur. Zira fen dersleri ve matematik gibi derslerle ‘gerçek’ konseptinin; tarih, felsefe gibi derslerle ‘iyi’ konseptinin; edebiyat ve sanat dersleriyle ‘güzel’ konseptinin öğrencilerin akıllarında yer etmesi amaçlanır. Bahsedilen derslerde bu nihai amaca yönelik onlarca konu ve örnek üzerinden gidilir. Sonuç en iyi ihtimalle pek çok konuda bilgi sahibi olmuş, ancak topladığı bilgiyi ne şekilde anlamlandırması gerektiğini 30 Mimar ve Mühendis bilmeyen öğrencilerden ibarettir. Bu sistem içerisinde bilginin kullanılabildiği yani anlamlandırılabildiği tek bir alan kalıyor: sınavlar. Oysa herhangi bir dersin resmi müfredatındaki amaçlara (kazanımlara) bakılacak olursa her yıl sınıflarımızdan filozoflar, şairler, bilim adamları çıkması gerekiyor. Uzun kazanım listeleri bir şaka gibi müfredatlarda her yıl uzadıkça uzayadursun artık anlaşılması gereken bir şey var: daha çok bilgi, daha sağlıklı bir anlayış anlamına gelmiyor. Öğrenciler bir bilgi küpü olarak okullardan mezun edilebilir ancak bu onların ‘dünya nasıl bir yer ve nasıl bir yer olmalı’ sorusuna yönelik bir anlayış geliştirebilmesine olanak vermiyor. Bu noktadaysa Gardner, okulların bağlamdan uzak ve aslında göründüğünden çok daha muhafazakâr, kendi hallerine bırakılmış kurumlar olduğu düşüncesini savunur. Şöyle ki son 50 yılda günlük yaşantımızdan tutun ekonomide, teknolojide ve bilimde çok hızlı ve mevcut sürecin öncesinde hayal edilemeyecek olan değişimler yaşanırken, okullara baktığımızda ciddi bir ikilemle karşılaşırız. Evet okullarda da pek çok şey değişmiştir; ancak bu, değişen diğer unsurlarla karşılaştırılamayacak kadar yavaş ve dışa kapalı bir değişimdir. 50 yıl öncesinde de tahta başına geçen öğretmenler ve sıralarda onları dinleyen öğrenciler mevcuttu, hatta bunun üç misli geriye götürdüğümüzde yine çok da farklı olmayan bir görüntüyle karşılaşırız; bugüne geldiğimizde bu tabloda değişen nedir sorusunda kılık-kıyafetler haricinde gözle görülür bir değişiklik bulamayız. Değişimler çoğunlukla kâğıt üzerinde kalan uzun cümlelere hapsolmuştur. Ancak sorun temelde burada değildir, teknolojinin yetişmiş insan kaynağı olmaksızın değersizliğine vurgu yapan Gardner’ın burada asıl söylemek istediği, eğitimin artık tek başına okullara ve öğretmenlere yüklenemeyecek bir olgu haline gelmiş olmasıdır. Okullar artık bilginin
  • 33. aktarıldığı yerler olmamalıdır, çünkü çağ hızlı ve çok sayıda bilgiye ulaşmak için okula gitmeyi gerektirmeyecek bir çağ haline gelmiştir. Bilginin haritası değişmiştir, öyleyse okulların temel görevi bu haritada kendi yolunu belirleyebilen bireyler yetiştirmek olmalıdır. İşte bu noktada, yani bireyi değişen dünyaya hazırlayacak en sağlıklı yöntemin arayışı noktasında üç temel anlayış üzerinden hareket edilmesini savunur: gerçek, güzel, iyi. Bu yapılırken de hazırlanan programlarda çok geniş bir kapsamı sunmak yerine, az sayıda ancak derinliği olan örnekler üzerinden hareket edilmesi, yani salt bilgi değil kazanılan bilgiye götüren düşünme biçimleri ve bunun gelecekte farklı durumlara yönelik bireyin düşüncesini biçimlendirme üzerindeki etkisi göz önüne alınmalıdır. İnsanlığın ya da daha özelde milletlerin en önemli başarılarının, sorunlarının ve ikilemlerinin derinlemesine bu üç çerçeve içine oturtulacak olan güçlü ve az sayıdaki örnekle sunulması Gardner’ın istediği eğitimin köşe taşlarıdır. Tabi bu kadarı çok soyut görünmekle beraber Gardner kitap boyunca kendi örnekleri üzerinden bunun nasıl yapılacağına dair somut tablolar çizmiştir. Yine çoklu zekâ kuramının bu anlamda nasıl kullanılabileceğine dair ayrıntılı bilgi vermiştir. Eğitimli akıl, değişen şartlar içerisinde ‘gerçek, güzel ve iyi’nin ne olduğunu kendine sorabilen ve cevaplarını arayabilen yani anlayış geliştirebilen akıldır. Bu anlamda kendi okullarımızda okutulan müfredatlara baktığımızda pek çok ders için bir sürü güzel cümleyle yazılmış onlarca kazandırılması beklenen davranış örneğiyle öğretmenler baş başadır. Denilebilir ki bu sofrada onlarca güzel yemek aynı anda öğrencilerin önüne sunulur ve hepsini aynı anda yemeleri beklenir. Sonuçta yemekler ne kadar güzel olursa olsun hepsi aynı anda yenilmeye çalışıldığında hiçbirinin tadına varılamayacak, dahası birçoğu yenilmeden zihin çöplüğüne atılıp unutulacaktır. Soru sormayı öğrenmeden cevap vermeyi öğrenen bireyler bu sofradan aç olarak kalkar. Gardner’a göreyse cevaplardan daha önemli olan şey soruları sorabilmektir, güzele, gerçeğe ve iyiye dair soruları. Eğitim yalnızca okul çatısı altında öğretmenlerin çabalarıyla gerçekleştirilebilecek bir olgu değildir, belki de okullardan önce kendi içimizde karar vermemiz ve belirgin hatlarla çizmemiz gereken bir ‘gerçek, iyi, güzel’ tablosu olmalıdır. Çocuklarımıza bu anlamda derinlemesine sunabileceğimiz somut örneklerimiz var mı? Önce bunu düşünmeli, daha sonra 50 yıl öncesinde de tahta başına geçen öğretmenler ve sıralarda onları dinleyen öğrenciler mevcuttu, hatta bunun üç misli geriye götürdüğümüzde yine çok da farklı olmayan bir görüntüyle karşılaşırız; bugüne geldiğimizde bu tabloda değişen nedir sorusunda kılık-kıyafetler haricinde gözle görülür bir değişiklik bulamayız. Değişimler çoğunlukla kâğıt üzerinde kalan uzun cümlelere hapsolmuştur. Ancak sorun temelde burada değildir, teknolojinin yetişmiş insan kaynağı olmaksızın değersizliğine vurgu yapan Gardner’ın burada asıl söylemek istediği, eğitimin artık tek başına okullara ve öğretmenlere yüklenemeyecek bir olgu haline gelmiş olmasıdır. okullarımızdan, öğretmenlerden ve çocuklarımızdan bu anlamda ne beklediğimize karar verilmelidir. Çok farklı temellere dayanan dünya görüşlerine inandığımızı düşünsem de dünyanın nasıl daha iyi bir yer olabileceğine dair fikir geliştiren insanlar benim kendi ‘gerçek, iyi ve güzel’ algımın çerçevelerini çizmekte bana ilham vermiştir. Gardner bu anlamda vurguladığı anlayış geliştirme temelli müfredatıyla eğitim aynasına kendi deneyimlerim üzerinden bir kez daha bakmamı sağladı. Ve güzel bir itiraf: ‘Aslında gerçeğin, güzelin ve iyinin ne olduğunu bildiğini iddia eden insanlara güvenmem. Fikrimi bu konular etrafında hazırladım, çünkü bunlar insanların dünya hakkında bir şeyler öğrenmesini ve dünyayı algılamasını teşvik ediyor ve açıkçası insanların bu kavramlar sadece açık sonuçlara ulaştırmadığı için onları sorgulamadığı bir dünyayı da reddediyorum; Howard Gardner Eylül - Ekim 2013 31
  • 34. DOSYA: Türkiye'nin Yüksek Öğretim Vizyonu MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ YTÜ MAKİNE FAKÜLTESİ DEKANI FARUK YİĞİT: "EĞİTİM DİLİNİN İNGİLİZCE OLMASI İYİ ÜNİVERSİTE OLMAK İÇİN YETER ŞART DEĞİLDİR." “Yüksek Eğitim Vizyonu” ana başlığı altında çıkardığımız dergimizin 73'ÜNCÜ sayısında dosya konumuz için son derece önemli bir hususta Yıldız Teknik Üniversitesi Dekanı Sayın Faruk Yiğit Bey ile üniversitelerimizin genel durumundan, eğitim dilinin ne olması gerektiği konusuna kadar geniş çaplı bir söyleşi gerçekleştirdik. > Öncelikle üniversitelerde lisans düzeyindeki eğitim sisteminde müfredat dilini konuşmak istiyoruz. Üniversitelerin kendi isteklerine göre yüzde 100 İngilizce okutma talebi gündemde de çok tartışılmıştı. İTÜ yüzde 100 İngilizceye geçti ama kısa bir aradan sonra yüzde 30'a geri döndü. Siz nasıl bakıyorsunuz bu tartışmalara? Üniversitelerde özellikle lisans bölümlerinde eğitim dili nasıl belirlenmelidir? Bu çok yönlü ve geniş bir açıdan ele alınması ve tartışılması gereken bir konudur. Bu sorunun şablon şeklinde tek bir cevabı olmadığını düşünüyorum. Ancak sorunuzu “21. yüzyılın mühendisi İngilizce bilmek zorunda mıdır?” şeklinde değiştirirsek cevabım çok net “evet” olacaktır. 21. yüzyıla mühendis yetiştirme iddiasındaysanız yetiştirdiğiniz mühendis İngilizce bilmeli. Ama eğitim dili İngilizce mi olmalı ya da başka bir dille mi olmalı sorusuna, o eğitim kurumunun kendi şartları ve kendi geleceği için koyduğu hedefler belirleyici olmalıdır diyebilirim ancak. Siz bir dünya üniversitesi olacaksanız, uluslararası öğrencileri kabul edecekseniz, yine öğretim üyesi kadronuza yurtdışından Türkçe bilmeyen hocaları atayacaksanız, o zaman eğitim dilinin Türkçe olmasında ısrarcı olmamalısınız. 32 Mimar ve Mühendis SÖYLEŞİ: YUNUS EMRE TOZAL Ama "Ben yerel mühendisler yetiştireceğim, yetiştirdiğim mühendislerin çok uluslu küresel projelerde rol almaları gerekmez" diyorsanız, o zaman eğitim dilinizi tartışmanın çok anlamı olmaz. Türkiye'de 170’den fazla üniversite var. Bunların hepsinde eğitim dili İngilizce olmalıdır veya programın yüzde 30’u –ki bu yüzde 30 oranı nasıl ve hangi kriterlere göre tespit edilmiş ben bilmiyorum- İngilizce olmalıdır demek, bilimselliğe uygun düşmez. Her kurumun kendi şartlarına bakmak lazım. Eğitim dilini tespit için üniversitenin kendisine seçtiği misyona, hedeflerine ve sahip olduğu imkanlarına ve belki de piyasa talebine, her şeyin ötesinde ülkenin bilim politikasına bakmak ve bunlara uygun hareket etmek gerekir. Bazı üniversiteler şunu diyebilir: "Ben uluslararası bilim camiasının ihtiyacını karşılamak üzere insan yetiştireceğim. Benim mezun ettiğim mühendisler çok uluslu projelerde yer alacak. Dolayısıyla ben bunlara İngilizce öğretmek zorundayım." Bu anlaşılır ve ulaşılır bir hedeftir ve büyük devlet olacaksanız dünya çapında kaliteli üniversitelere sahip olmak ve çok uluslu büyük projelerde yer almak zorundasınız. Dünya liginde adından söz edilen üniversitelerin çoğunda (bunun istisnalarının mevcut olduğunu da burada belirtmek isterim) eğitim dili İngilizcedir. Dolayısıyla yapmanız gereken, ülkenin hiç olmazsa imkanları uygun olan bazı üniversitelerinde eğitimin tamamını ya da bir kısmını İngilizce yaparak uluslararası bilim camiasında yerinizi almaktır. Burada ölçüyü muhafaza için şunu da ifade etmek isterim: Eğitim dilinin İngilizce olması bir üniversitenin eğitim kalitesini belirleyen bir şart gibi görülmemelidir. İyi bir üniversite olmak için pek çok parametrenin birlikte var olması gerekir. "Fizik öğrenirken matematik unutulmadığı gibi İngilizce öğrenirken de Türkçe unutulmaz. Dil ve kültürümüzü koruyalım derken bilim dünyasından kopmamalıyız. " Yüzde 30 İngilizce eğitim belki de bir orta yol olarak öne sürülmüş olabilir: Zamanın karar vericileri "Önemli olan öğrencilerimize İngilizce öğretmek. Belki derslerimizin yüzde 30'unu İngilizce verdirirsek hem öğrencimiz İngilizce öğrenir hem de İngilizce ders verebilecek hoca bulma sıkıntısı yaşamayız. İngilizce bilmeyen hocalarımız da ders vermeye devam ederler" diye düşünmüş olabilir. Gerçekten de bugün en köklü üniversitelerimiz bile derslerin yüzde 30’unu İngilizce verebilecek öğretim üyesi bulmakta zorlanıyor. Ayrıca İngilizce bilmek