SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 10
Ekosistem Nedir?
Canlı organizmalarla cansız çevre elementleri birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Karşılıklı olarak madde
alışverişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlı organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu
herhangi bir doğa parçası bir ekosistemdir. Ekosistem yaklaşımı, bireysel organizmalar ya da
topluluklardan çok tüm alanın işlevlerinin nasıl olduğuyla ilgilenir. Bir alandaki canlı organizmalar ve
cansız çevreleriyle olan ilişkilerine bakar. Bir ekosistem, temel olarak abiyotik maddeler, üreticiler,
tüketiciler ve ayrıştırıcılardan oluşur. Ekosistemlerde yaşam, enerji akışı ve besin döngüleriyle sürer.
Açık bir sistem olan ekosistemde, enerji ve besin giriş-çıkışı süreklidir.



Ekoloji
Yeryüzünde on kilometre okyanus tabanından atmosferin on kilometre yerden yüksekliğine kadar olan
tabaka canlıların barınma yeridir. Bu alana dünya katmanları arasında biyosfer adı verilir. Ekoloji de
20 km’lik dikey alan içersindeki canlıların yaşama şekillerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceler.
Canlıları etkileyen çevre faktörlerine ambiyotik faktörler, canlıların birbiriyle olan ilişkilerine biyotik
faktörler denir.
Modern ekolojide anlama kolaylığı sağlamak için canlılar organizasyon derecesine göre sıralanır. Bu
sıralama sonucunda biyolojik spektrum meydana gelir.Bu spektrum; Protoplazma-Hücreler-Dokular-
Organlar-Organsistemleri-Organizmalar-Populasyonlar-Kommuniteler-Ekosistemler-Biyosfer şeklinde
sıralanır.
İşte bu spektrum içerisinde ekoloji; organizmalardan sonraki terimleri inceler. Biyotik faktörleri
oluşturan bu terimlerin üzerindeki fiziksel ve kimyasal faktörlerin sınırlayıcı etkisini de ekoloji
inceler.
Ekolojide kullanılan bazı terimler vardır.Bunların başlıcaları;
Populasyon: İnsan nüfusunu ifade edeb bir terimdir. Ancak ekolojide belirli sınırlar içersinde
barınmakta olan aynı türden oluşan bireyler topluluğunu ifade eder. Ekolojinin biyotik faktörler
içersinde en küçük birimidir. Populasyonlar kendi kendine yeterli değildir.
Kommunite: Bir bölgede yerleşen populasyonlar topluluğudur. Abiyotik faktörlerle birlikte
kommuniteler kendi kendilerine yetebilen topluluklardır.
Ekosistem: Kommunite + Abiyotik ortam ekosistemi oluşturur.
Habitat: Populasyon içersindeki canlıların biyosfer tabakasındaki kalıtsal yapısına uygun yaşama
bölgesine habitat denir. Habitat canlının yaşama adresidir.
Niş: Habitat içersindeki canlıların yaptığı biyolojik faliyet ya da iştir.
Flora: Belirli bir bölgedeki veya biyosferdeki bitki topluluklarıdır. Aynı zamanda bakterilerin
oluşturduğu populasyonlara da flora denir.
Fauna: Hayvanların oluşturduğu topluluklara denir.
Biyotop: Canlının yaşayabileceği fiziksel ortamdır.
Biyom: Özel komunitelere biyom adı verilir. Tundra, maki, çöl biyomu gibi.
1. Abiyotik Faktörler
Bireylerin populasyonda, populasyonların da kommunite içersinde gerçekleştirdikleri aktiviteler
kararlı bir yaş** ortamının oluşturulmasında kesinlikle etkilidir.
Ancak biyosferde ekolojik sistem kurulurken elbette matematiğin güneş sistemindeki mesafe
sabitleri, dünyanın açısı ve elepsoid fiziki yapısı etkilidir. Ayrıca fizik ve kimyanın temel prensipleri,
yeryüzünün dönüş hızı, çekim gücü, atmosferdeki gaz yoğunluğu, gaz basıncı gibi faktörler en önemli
etkenlerdir.
Dış etkenler dediğimiz abiyotik faktörler yeryüzünde canlıların yaşama alanlarını sınırlandıran en
önemli etkenlerdir.
Bunlara bağlı olarak farklı devirlerde farklı türler populasyonlar üzerinde baskınlık kurmuştur.
Örneğin jura devrinde sürüngenler ve eğrelti otları en baskın populasyonlar olmuşlardır. Ancak
abiyotik etkenlerle bugün bu canlılar bir çok türünü yitirmiş ve günümüzde eğrelti otları; orman altı
bitkileriyle, dinozorlar; kertenkele, yılan, kaplumbağa, timsahlar ile temsil edilmektedir. Yani
yeryüzünde gerçekleşen buzlaşma, sel, deprem, volkanik patlama, dünya yüzeyinin sularla kaplanması,
aşırı rüzgar, yüksek sıcaklık gibi doğal olaylardan bitki ve hayvan populasyonları tamamen olumsuz
etkilenmişlerdir. Bunun sonucu bugün dahi hissedilebilmektedir. Örneğin kelaynak olarak ifade edilen
kuş türü yok olmuştur, panda ayıları yok olmuştur. Bugün bunlar hayvanat bahçelerinde yapay olarak
üretilmektedir.
Doğadaki olumlu veya olumsuz abiyotik faktörlere rağmen günümüze kadar gelebilen dayanıklı
canlılarda bulunmaktadır. Bunlara fosil canlılar da denir. Örneğin, Latimeria balığı ile hamam böceği
yeryüzünün en eski yaratıklarındandır.
Abiyotikler fiziksel ve kimyasal faktörler olarak ikiye ayrılır.


A) Fiziksel Faktörler
1. İklim
İklimler klimatoloji bilimi içersinde değerlendirilir. İklim içersinde canlıları ilgilendiren faktörler
sıcaklık, yağmurlar, yağışlar, nem, rüzgar, güneşlilik, bulutluluk ve don olaylarıdır.
Optimum iklim şartlarının içerikleri türlere göre değişmektedir. Örneğin; çok yağış alan, ılıman olan
alanlarda mükemmel orman ekosistemleri ve ormana bağlı hayvan populasyonları oluşturulmuştur. Aynı
zamanda düşük ısılı olmakla beraber nem oranı yeterli olan Amerika’nın üst Alaska kıtası ve Rusya’nın
üst Sibirya ormanları da buna güzel örneklerdir.
2. Isı
İklim içersinde en önemli faktörlerden biri de ısıdır. Örneğin eklem bacaklıların bir çoğunun yaş**
süresi 3-4 ay içersindedir. Isı periyodunun da 16 dereceyle 25 derece arasındaki dönemine rastlar.
Yazın sonuna doğru kaybolurlar. Aynı şekilde iklim bitkilerde; su alma, çiçeklenme, enine büyüme,
meyvelenme gibi dönemlerin belirlenmesinde tamamen etkili bir faktördür.
Hayvanlar vücut sıcaklığı yönüyle;
1. Poikilotermal hayvanlar (soğuk kanlılar veya vücut ısısı değişenler)
2. Homoitermal hayvanlar (sıcak kanlılar veya sabit ısılılar) olmak üzere ikiye ayrılır.
Canlılar arasında yüksek ısılarda, düşük ısılarda ve her iki ortamda yaşamaya uymuş olan canlılar
vardır.
Bazı canlılarda sıcaklık artışına paralel (tölerans sınırları içersinde) metabolizma hızı da artar. Ancak
tölerans sınırlarını aşan ısı, canlıda metabılik anormallik olarak adlandırılan paraliz (şok, geçici felç)
olayını ortaya çıkarır. Artmaya devam ederse öldürür. Isı aşırı oranda düşmeye devam ederse yine
paraliz olayı görülür.
Sıcaklık aynı zamanda hayvanların vücüt büyüklüğünü tayin eden bir faktördür. Kuzey enlemlerde
yaşayan sıcak kanlı hayvanlar sıcak bölgelerde yaşayanlara göre daha büyük olma eğilimindedirler.
Büyük vücutta kütleye göre az yüzey olması, sabit ısılı hayvanların vücüt sıcaklığını koruyabilmesi bu
adaptasyon özelliğiyle sağlanır.
Bu canlıların aynı zamanda kuzey bölgelerde yaşayanlarında ekstrimiteler küçük yapılıdır. Kulak, burun
ucu, el ayası (yüzeyi) , ayak ayası gibi. Bu sayede ısı kaybı en aza indirilir. Sıcak ortamlarda bu
organlar büyük olur. Bunlar serinleme amacıyla kullanılır.
Değişken ısılı hayvanlarda bunun tam tersi özellikler gözlenir. Bu hayvanlar soğuk ortamlarda daha
küçük vücut yapısına sahiptirler.
3. Işık
Yeryüzünde kurulan ekosistemlerin ve bunun sonucu olarak biyosferin kararlılığı, devamı, bugünkü
ölçüler içersinde ışık enerjisinin devamına bağlıdır. Işık özellikle bitkiler için önemli bir abiyotik
faktördür. Ancak 3100 Angstrom dalga boyunun altındaki mor ötesi (x ışınları) ışınları ile 7000
Angstrom dalga boyunun üzerindeki ışınlar protoplazmayı bozucu etkiye sahiptir. Dolayısıyla 3000-
7000 Angstrom dalga boyundaki ışınların kalitesi, şiddeti ve süresi önemlidir.
Karasal ekosistemlerde ışık fotosentez için çok önemlidir. Özellikle ormanlık alanlarda bitki florasının
üst ve alt katmanları vardır. Ormanda ışıkla temas eden ilk üst tabakaya taç tabakası denir.Taç
tabakasının sıklığı alt tabakalarda yaşayan türleri sınırlar. Örneğin sık bir taç tabakasına sahip ç**
ormanının alt kısımlarında yeniden ve kendiliğinden ç** filizlerinin gelişmesi ışık eksikliğinden dolayı
çok az olur.Yani ç** ormanları zor yenilenen ormanlardır. Böyle bir ortamda gölge bitkileri gelişebilir.
Örneğin; Eğrelti otları, karayosunları gibi.
Ormanın sıklığı gölge yoğunluğunu arttırır. Buna bağlı olarak taç yapıyı oluşturan bitkilerin gelişmeleri
ve orman rejenerasyonu genç bitkinin gölgeye olan dayanıklılığı ile doğru orantılıdır. Gölge
yoğunluğuna dayanabilen bitkilerde orman rejenerasyonu kolay olurken dayanamayan bitkilerde
rejenerasyon çok zor olmakta veya orman yeni oluşuma gidebilmekte, baskın türler
değişebilmektedir.
Bitkilerde fotosentez ile üretilen organik besin hem bitkiler hem de hayvanlar için besin kaynağı
olarak kullanılır. Bitkilerde arta kalan besin depo edilir. Depo edilen besin, gelişme, büyüme ve
üremede kullanılır. Gölge bitkilerinin ışık şiddeti karşısındaki fotosentez ürünlerinin üst sınırı ile uzun
gün bitkilerinin üst sınırı bariz bir fark gösterir. Bu fark gelişmede gözlenir.
Işık faktörü su içi ekosistemlerinde de etkilidir. Işık, su bitkileri tarafından enerji kaynağı olarak
kullanıldığı gibi bazı hayvanların pigment üretimi, dış iskelet, kitin, kabuk gibi benzeri yapıların
oluşumunda doğrudan etkili olduğu tespit edilmiştir.


B) Kimyasal Faktörler
Canlıların yapısında bulunan maddelerin yeryüzünde ve canlılar arasında aktarılması, dağılımı,
aktarılma sıklığı, çözelti oluşturma özellikleri ve oranları populasyon ve kommunitelerde dengenin
kurulmasında doğrudan etkilidir.
1. Su
Maddelerin; hücrede, dokularda, sistem ve organizmada dolaşması, kimyasal reaksiyonlar, yapının
devamlılığı ve kararlılığı su ile sağlanır. Bu açıdan su çok önemlidir. Canlı organik ağırlığının %50’sini
kaybetse yaşayabilir. Ancak suyun %20’sini kaybetse şoka girer.
Canlılar su miktarlarını, osmatik basınçlarını dış ortamlara göre ayarlayarak dengede tutarlar.
Örneğin tuzlu sularda yaşayan balıklarda kandaki üre miktarı fazladır. Buna bağlı olarak su dengede
tutulur. Tatlı suda yaşayan balıklarda su fazlalığı ortaya çıkar. Dolayısıyla bu canlılarda su içme olmaz
ve böbreklerinde aşırı oranda su süzülmesi ve atılma olayı gerçekleşir. Kurak ortam denilen tuzlu
sularda tam tersi özellikler gözlenir.
Bitkiler su isteklerine göre üç gruba ayrılır:
a)Higrofitler: Sucul bitkilerdir. Suda yaşarlar. Kök su içersinde toprağa tutunabileceği gibi dışarıda
çıkabilir. Stomaları yağrağın yüzeyindedir. Kütikülaları incedir. Yaprakları geniş ayalı ve parçalı
olabilir.
b)Mezofitler: Normal ortam bitkileridir. Orta kalınlıkta kütikülaları bulunur. Stoma hem yaprak
üstünde hem de altında yer alır. Dut, kavak, söğüt gibi.
c)Kserofitler (Kurak ortam bitkileri): Kuraklık bu bitkilerde kökün gelişmesinde etkilir. Kurak
alanlarda bitkiler seyrek olarak bulunur ve geniş bir kök sistemi oluştururlar. Çöl bitkilerinden
kaktüsler silindirik yapısıyla su kaybını azaltır. Ayrıca bunlarda kalın bir kütiküla tabakası bulunur.
Stomalar gündüz yerine gece açılır.
2. Gazlar ve Mineral Tuzlar
Su buharı oranı hariç diğer gazlar karasal ekosistemlerde fotosentez, solunum, kemosentez,
yanardağı faliyetleriyle dengede tutulur. Ayrıca güneş ışınları atmosferin en üst katlarında
(iyonosferde) bazı iyonları etkileyerek yeni atom ve moleküllerin oluşumunu sağlayarak dengeye
katkıda bulunur.
Oksijen; canlıların yaş**ı için yaşanılmaz bir gazdır.O2’li solunumda doğrudan kullanılır. Atmosferde
%21, suda %5 oranında bulunur. Her iki ortamda da kaynak fotosentezdir. 02’nin çoğu sularda yaşayan
alglerden karşılanır.
Atmosferdeki oksijen zararlı ışınları absorbe etme özelliğiyle canlıları korur. Ayrıca oksijenin
bileşiminden oluşan ozon gazı da ultraviyole ışınlarını emerek canlılara zarar vermesine engel olur.
Böylece yeryüzüne faydalı olan ışınlar ulaşır. Buna rağmen ultraviyole ışınları %2 oranda ulaşmaktadır.
Bu oran yükseklere çıkıldıkça, gaz yoğunluğu azaldıkça artar. Ultraviyole ışınları yoğun olarak
yeryüzüne ulaştığında organik moleküllerin parçalanmasına neden olur. Özellikle DNA bundan etkilenir
ve mutasyonun ortaya çıkma oranı artar.
Endüstriyel gelişmeye paralel üretimde kullanılan kloroflorakarbon gazı ozon tabakasının delinmesine
yol açmıştır. Bu da insanların yol açtığı en tehlikeli kirliliklerden biridir.
Karbondioksit; solunum, yanma, yeraltı çatlaklarından ve volkanlar ile yeniden atmosfere döner.
Örnek: Elazığın buzluk dağları, volkanlar ve çatlaklar önemli CO2 kaynaklarıdır. CO2 gazının ortamda
artması canlıların sayıca azalmasına neden olur. Yani bu gazın artışı populasyonları sınırlayıcı bir
şekilde etkiler.
Su ortamlarında ısı arttıkça erimiş CO2 oranı artar. CO2 gazının su içinde artması canlıların ölüm
oranını arttırır.
Canlıların yapısında hayati önem taşıyan tuzlar bulunur. Bunlar N, P, K, Ca, S, Mg içeren tuzlardır.
Bunlara biyogenetik tuzlar denir. Bunların eksilmesiyle canlılarda hayatsal olaylar ve yapısal özellikler
bozulur. Her elementin organizmada aktif olarak kullanıldığı bir yapı veya reaksiyon vardır.


2. Biyotik Faktörler
Ekolojide virüslerden bakterilere ve insanlara kadar bütün canlı populasyonlar biyotik faktörler
olarak adlandırılır. Biyotik faktörler canlı ve cansız faktörleri yapılarına katarak enerji elde ederler.
Bu enerjiyi besin zinciri oluşturarak diğer canlılara aktarırlar. Uygun habitatlar üzerinde hayat
tabakaları oluştururlar. Biyotik faktörler, populasyon, kommunite ve ekosistem olarak adlandırılan
birimlere ayrılarak incelenir.
1. Populasyon
Aynı tür canlıların belirli habitat sınırları içersindeki topluluğuna populasyon denir. Bir populasyondaki
büyümeyi çevre şartları, doğum, ölüm ve tür içi rekabet belirler. Populasyondaki birey sayısına
populasyonun büyüklüğü denir. Birim alandaki tür sayısına populasyon yoğunluğu denir. Bir habitattaki
tür sayısının ulaştığı üst sınıra populasyonun taşıma kapasitesi denir.
Populasyonda Yaş Dağılımı: Populasyondaki bireylerin yaş dağılımı ile populasyonun büyümesi arasında
bir ilişki vardır. Genç ve orta yaşlı bireylerin bulunduğu populasyonlarda birey artışı (populasyon
büyümesi) fazla olur. Dengeli bir populasyonda genç ve orta yaşlı bireyler birbirine eşit, yaşlı bireyler
azdır. Gerilemekte olan bir populasyonda üreme az olduğundan genç bireylerin sayısı azalır.
Populasyonda Ömür Uzunluğu: Canlılardaki ömür uzunluğu kalıtsal olarak belirlenmiştir. Ancak canlı
çevre faktörlerinin etkisi ile bu ömrünü tamamlayamayabilir. Habitatına uyum gösteren canlılar
genellikle ömür uzunluklarını yaşayarak yakalarlar.
Populasyonda dalgalanma ve dağılma: Populasyonda dalgalanmalar genellikle av ile avcı arasında
gözlenir. Av miktarı azaldığı zaman artmış olan avcı populasyonu besin probleminden dolayı dağılır.
Buna bağlı olarak avcı populasyonunda yoğunluk azalması gözlenir. Farklı eşeyli bireylerin bir araya
gelme zorluğu ortaya çıktığından populasyonda gelişme yavaşlar. Bu açıdan populasyonların gelişmesi
için belirli bir yoğunluğun olması zorunludur. Avcı populasyonu azaldığı zaman av populasyonu çoğalır.
Populasyonlarda çevre direnci canlıları olumsuz etkilediği zaman toplu ölümler ve toplu göçler
gözlenir. Bu özellikler populasyonun minimuma inmesine veya yok olmasına neden olur.
2. Kommunite
Populasyonlar topluluğuna kommunite denir. Kommunite içersinde uyumsuz populasyonlar da
bulunabilir. Parazit, konak gibi.
Kommunite içersinde populasyonların devamlılığında etkin görev yapan sayıca fazla olan türler
bulunur. Bunlara baskın türler denir. Kara kommunitelerinde baskın tür yoktur.
Belirli bir habitat alanında kommunite yok olabilir veya hiç yoktan yeni bir kommunite gelişebilir,
bunlara süksesyon denir. Süksesyonda bir oluşum süreci vardır. Oluşum süresinde bazı canlılar
habitat bölgesine öncelik oranına göre yerleşir. Bu özellik hem flora hem fauna da geçerlidir.
   * Liken evresi: Kumul, kayalık, killi, bataklık ve çakıllı olan ortamlar öncelikle likenler tarafından
işgal edilir. Bunlara öncü populasyonlar denir. Likenler ortamın toprak kalitesini yükseltir. Likenler
çok dayanıklıdır. Ancak rekabete dayanamazlar.
   * Yosun evresi: Likenlerden sonra başlar. Bu bitkiler ortamı nemlendirir. Bu evrede ortama bazı
omurgasızlar yerleşir.
   * Ot evresi: Yosun evresinden sonra ortama bir yıllık otsu bitkiler yerleşir. Otsu bitkilere paralel
ortama bazı böcekler de yerleşir. Daha sonra sürüngen, kurbağalar, kuşlar ve memelilerin otçulları ve
etçilleri ortama yerleşmeye başlar.
   * Çalı-Funda evresi: Ot evresi çalı ve fundalıkların ortama yerleşmesi için zemin oluşturur. Bunlar
erik, kavak, böğürtlen gibi küçük ağaçlardır. Süksesyon bu yönde ilerliyorsa ortam daha nemli hale
gelir. Çalı evresinde ortama kuşlarla büyük ağaçların tohumları getirilir. Buna bağlı olarak ortamın
besin oranı artarak devam eder. Büyük omurgalılar da bu aşamada büyük oranda yerleşir.
   * Ağaç evresi: Ağaç filizleri gelişerek ormanlık alanları oluştururlar. Ortam şartları anormal
derecede değişmedikçe kararlı bir fauna ve flora kommunitesi oluşturulur. Buna klimax denir.




Beslenme İlişkileri
Bir ekosistemde, enerjinin taşındığı organizmalar dizisine besin zinciri denir. Besin zinciri, güneşten
gelen enerjinin fotosentez yoluyla kullanılmasıyla başlar. Bunlara üreticiler denir. Üreticiler otçullar
tarafından, otçullar da etçiller tarafından yenir. Bazı türler hem bitkiler hem de hayvanlarla beslenir.
Bunlara hepçil denir. Besin zincirindeki her bir beslenme basamağı trofik düzey olarak adlandırılır.
Yani, tüm üreticiler birlikte birinci trofik düzeyi, tüm otçullar ikinci trofik düzeyi ve tüm etçiller
üçüncü trofik düzeyi oluştururlar. Beslenme ilişkileri, çoğunlukla bundan daha karmaşık bir yapıdadır.
Yani, karmaşık olarak birbirine geçmiş pek çok besin zinciri bulunur. Bunların tümüne besin ağı denir.


Enerji Akışı
Canlılar arasında enerji akışı besin zincirleriyle sağlanır. Güneşten gelen enerji, yaşayan sistemlere
bitkilerin, bazı bakterilerin ve protistlerin yaptığı fotosentez sonucu girer. Güneş ışığının %4’ü
bitkiler tarafından yakalanır ve yakalanan enerjinin yarıdan fazlası solunumda kullanılır. Solunumda
kullanılan enerji, ısı olarak kaybedilir. Bu nedenle, diğer organizmalar tarafından kullanılamaz. Kalan
yarısı da, bitki dokularına dönüştürülür. Bitki dokularındaki enerjiye doğrudan ulaşabilen iki çeşit
organizma bulunur. Bunlar canlı bitki üzerinden beslenen otçullar (herbivorlar) ve ölü bitkilerle
beslenen ayrıştırıcılardır. Çoğu ekosistemde, enerjinin önemli bir kısmı ayrıştırıcılar tarafından alınır.
Örneğin, bir otlakta bitkilerdeki enerjinin yalnızca %10’u otlayan hayvanlar tarafından alınır.
Otçullar, aldıkları enerjinin çoğunu solunumda vücut bakımı için kullanır. Geri kalan, otçulların
biyokütlesine gider. Otçulların vücut kütlesindeki enerjinin büyük kısmı etçiller (karnivor) tarafından
alınır. Bir kısmı da yine ayrıştırıcılara gider. Etçiller tarafından alınan enerjinin neredeyse tümü
bakım için kullanılır. Bitki enerjisinin büyük kısmını alan ayrıştırıcılar, bunun yarıdan fazlasını bakım
için kullanır. Geri kalansa, toprak organik maddesinde depolanır ya da ayrıştırıcılarla beslenen
organizmalar tarafından alınır. Sonuç olarak, bitkiler tarafından yakalanan enerjinin tümü
dönüştürülür ve bir kısmı ısı olarak kaybedilir. Yani, ekosistemde enerji akışı tek yönlüdür. Bu
nedenle, sistemin yaşamayı sürdürebilmesi için, üreticilerin güneş enerjisini tutma işlemini sürekli
yapmaları gerekir.Üreticiler tarafından alınan güneş enerjisinin fotosentez ürünlerine
dönüştürülmesine toplam birincil üretim denir. Bunun bir kısmı solunumda kullanıldıktan sonra, kalanı
yeni dokular yapmak için kullanılır. Buna da, net birincil üretim denir. Ekosistemlerdeki birincil üretim
güneş ışığı, besin ve su eldesine bağlı. Tropik yağmur ormanları, yağmur ve güneş ışığı bolluğu
nedeniyle yüksek verimliliğe sahiptir. Haliçler (Estuaries) ve bataklıklar, ırmaklar ve akarsulardan
gelen yüksek besin miktarı nedeniyle yüksek verimliliğe sahiptir.Bir ekosistemdeki enerji akışını
göstermenin bir yolu, enerji piramidi inşa etmek. Bir enerji piramidi, üreticilerin yer aldığı en alt
trofik düzeyden en üst etçil seviyesine kadar tüm besin seviyelerinin içerdiği enerji miktarını
gösterir. Her seviyedeki enerji miktarı, hacim olarak gösterilir. Genel kural şudur: bir seviyedeki
enerjinin yalnızca %10’u bir üstteki seviyeye geçer. Geri kalan solunum sırasında ısı olarak kaybedilir.
Sonuç olarak, biyokütle miktarı ve desteklenen birey sayısı piramitte yukarılara doğru çıktıkça azalır.
Bu nedenle, otçulların sayı ve biyokütlesi etçillerden daha fazladır. Bunu insan nüfusunun
beslenmesine göre uyarladığımızda karşımıza şu sonuç çıkar: Var olan otlar doğrudan insan tarafından
yenirse, aynı miktarda otla beslenen ineklerin besleyeceği insan sayısından 10 kat daha fazla insan
beslenebilir. Çoğu ekosistemde, üreticiler tarafından yakalanan ve dokulara dönüştürülen enerjinin
önemli bir kısmı otçullara ve daha yüksekteki beslenme düzeyleri tarafından değil, ayrıştırıcılar ve
detrivorlar tarafından alınır. Numaralar üreticiler tarafından yakalanan enerjinin her beslenme
düzeyine geçen oranını veriyor.


Besin Döngüleri
Enerjinin yanı sıra, tüm organizmalar suya ve çeşitli besinlere gereksinim duyar. Bu besinler arasında
en önemlileri karbon, nitrojen, oksiyen ve fosfordur. Enerjinin tersine, besinler ekosistemlerde
biojeokimyasal döngüler içinde sürekli kullanılabilirler. Herbir element için döngü, besinin bulunduğu
bir depo, bir değişim havuzu ve besinlerin geçtiği organizmaları içeren bir biyotik topluluk içerir.
Ancak, insan etkinlikleri bu besin döngülerini değiştirir.


Karbon Döngüsü
Tüm canlılar, karbon içerikli bileşikler olan organik moleküllerden oluşur. Yani, karbon döngüsü
oldukça önemlidir. Karbonun değişim havuzu atmosferdir. Atmosferde karbon karbon dioksit
formunda bulunur. Karbon, biyotik topluluğa fotosentez yoluyla girer. Fotosentez işleminde, CO2
havadan alınır ve karbonhidrat yapmak için kullanılır. Diyagramdaki kutular içinde yazılı sayılar, belirli
depolarda bulunan karbon miktarını gösteriyor. Oklarla gösterilen sayılar da, depolar arasındaki geçiş
miktarlarını gösteriyor. Karbonun hareket ettiği başlıca 3 depo bulunur: atmosfer, biyota denilen
karasal organizmalar ve okyanus. Atmosfer, karbon döngüsünde en önemli rolü oynar. Burada karbon,
karbon dioksit formunda bulunur. Atmosferdeki karbon dioksit karasal besin zincirine fotosentez
yoluyla bitkiler aracılığıyla girer. Bitkiler tarafından alınan karbonun bir kısmı solunum yoluyla yeniden
atmosfere geri döner. Kalan karbon, bitki dokularının yapımında kullanılır. Daha sonra otçulların
bitkileri yemesiyle besin zincirinde ilerler ya da bir kısmı bitkinin ölmesiyle ayrıştırıcılara geçer.
Hayvanlar ve ayrıştırıcılar karbonu solunum yoluyla tekrar karbon dioksit olarak atmosfere salar.
Kalan kısım da, ayrışarak toprağın bir parçası olur. Uzun bir zaman sonra, bunların bir kısmı sıkışarak
petrol ve kömür gibi fosil yakıta dönüşür. Okyanuslar, atmosferdeki karbon dioksit seviyesinin
belirlenmesinde önemli bir rol oynarlar.
Karbon içeren gazlar difüzyon yoluyla okyanus yüzeyi ve atmosfer arasında hareket eder. Su
bitkilerinin de fotosentez için sudaki karbon dioksiti kullanmaları gerekir. Okyanus bitkileri de
karbonu tıpkı karasal bitkiler gibi depolar. Okyanus hayvanları bu bitkileri yiyerek karbonu
depolarlar. Daha sonra, solunum yoluyla karbon dioksiti yeniden suya bırakırlar. Okyanus bitkileri ve
hayvanları öldüklerinde suda çürürler (ayrışırlar). Çürüyen bitki ve hayvanlar okyanusun dibine
çökerek orada çözünür ya da okyanus dibine yerleşerek tortunun içine gömülürler. Bazı deniz canlıları
da karbon gazını okyanus suyundan alır ve kabuklarını yapmak için kullanırlar. Bu canlılar öldüğünde
karbon dolu kabukları çözünür ya da okyanus dibine yerleşir. Her ne kadar kayaların oluşumu ve
aşınımı uzun bir zaman alsa da, bu süreç de karbonu sudan uzaklaştırır. Son olarak, okyanus dibinden
yüzeye hareket eden su da karbonu taşır. Okyanustaki karbonun bir kısmı da okyanus yüzeyinden
atmosfere hareket eder. Karbon, bitkilerin soluması yoluyla yeniden atmosfere geçebilir ya da
otçullar tarafından bitkilerin yenmesiyle bir üst beslenme düzeyine geçebilir. Her düzeyde karbonun
büyük bir kısmı solunum yoluyla tekrar CO2 olarak atmosfere geri döner. Okyanuslar da, bikarbonat
formunda büyük miktarda karbon tutar. Fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbon dioksit
miktarını yüksek oranda artırır. Son 40 yıl içinde atmosferdeki CO2’nin %30 oranında arttığı
biliniyor.


İnsan Müdahalesi
Fosil yakıtlar olarak bilinen kömür, petrol ve doğal gaz, endüstrileşmiş tüm ulusların enerji
gereksinimini karşılar. Bu nedenle de, Dünya ekonomisi karbon üzerine kuruludur. Bu yakıtların yanma
yan ürünü de karbon dioksitdir (CO2). Yani, insanlar doğal süreçle karbon salımından daha hızlı
atmosfere karbon dioksit ekliyorlar. Atmosferdeki fazla karbonun büyük bir kısmı ağaçlarda
depolanır. Çeşitli nedenlerle orman alanlarının yakılarak yok edilmesiyle depolanan tüm karbon dioksit
atmosfere verilir. Bu alanların kesilerek açılmasıyla da, karbonun en önemi depo alanı ortadan
kaldırılmış olur. Bu işlemler, karbonun depolarından atmosfere geçmesine neden olur. Peki atmosferde
karbon dioksit fazlası olursa ne olur? Karbon dioksit, yüzyılın en büyük tehlikesi olarak kabul edilen
küresel ısınmanın başrol oyuncularından biri.


Küresel Isınma
Atmosferdeki karbon dioksit, sera etkisi adı verilen bir yolla güneş ısısını tutarak yeryüzünün
ısınmasında önemli bir rol oynar. Sera etkisi, doğal bir ısınma sürecidir. Karbon dioksit ve belirli bazı
gazlar atmosferde sürekli bulunurlar. Bu gazlar, tıpkı seralarda olduğu gibi Dünya’nın gerekli
sıcaklığının korunmasını sağlarlar. Ancak, insan etkisiyle atmosfere daha yoğun olarak salınan bu
gazlar, Dünya yüzeyinin istenilenden daha fazla ısınmasına yol açar. Bu gazlar içinde en önemlileri,
karbon dioksit (CO2) ve su buharı (H2O). Bunları, metan (CH4), nitrous oksit (N2O) ve pek çok
endüstriyel işlemde kullanılan kloroflorokarbonlar (CFCs) izler.


Su Döngüsü
En önemli yaşam kaynağı sudur. Tüm canlıların %75’i sudan oluşur. Denizler, karalar ve hava arasındaki
su alışverişi, yeryüzünde yaşamın var olmasını sağlayan koşulları sürekli kılar. Okyanus akıntıları ve
rüzgar desenleri, su döngüsünde rol oynar.
Dünya Su Stoğu
Su, Dünya'nın doğal kaynaklarından biridir. Dünya’daki toplam su miktarı sınırlıdır. Bu kaynağın büyük
bir kısmı, okyanuslardaki tuzlu sudur. Ancak, tuzlu suyu tatlı suya çevirmek çok pahalı bir işlem
olduğundan, kullandığımız su genellikle tatlı sudur. Dünya su kaynağının yalnızca %3'ü tatlı sudur.
Bunun da üçte ikisi donmuş halde bulunur. Kalan %1'lik kısım yüzey suları ya da yeraltı sularıdır.
Yeraltı suları, kullanılabilir su kaynağının üçte ikisini kaplar. Yüzey suları, bildiğimiz ırmaklar,
akarsular, göller ve dereleri kapsar. Yeraltı suları, toprak içindeki boşlukları ya da kayaların
arasındaki boşlukları dolduran sulardır.


Azot Döngüsü
Yaşamın başlangıcından beri, atmosfer ve okyanuslar azot içerir. Azot canlılar için önemli bir
maddedir. Çünkü, proteinlerin ve DNA’nın önemli bir bileşenidir. Gaz halindeki azot (N2), atmosferin
%80'ini oluşturur. Üçlü kovalent bağı, bu iki azot atomunu sıkıca bir arada tutar (N?N). Ancak, azot
gaz formuyla bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılamaz. Yanardağ hareketleri ve şimşek gibi
elektrik deşarjları, küçük bir miktar azotun besin döngüsüne girmesini sağlayabilir. Ancak, gerekli
miktarın elde edilebilmesi için toprak organizmaları tarafından bitkilerin kullanabileceği bir forma
dönüştürülmeleri gerekir. Karasal ekosistemlerde, toprakta ya da bazı bitki gruplarının köklerindeki
yumrularda nitrojen bağlayan bakteriler yaşar. Bu bakteriler, azot gazını amonyağa dönüştürür.
Yumrulardaki bakteriler, besinlerini bitkiden sağlarken, bunun karşılığında bitkilere gereksinim
duydukları azotu sağlar. Fazla amonyak, toprağa salınır ve burada nitrifikasyon bakterileri tarafından
önce nitrite, sonra da nitrata dönüştürülür. Nitrat bitkiler tarafından emilir ve protein gibi önemli
moleküllerin üretiminde kullanılır. Böylece azot, besin zincirine girer. Azot, bitkiler ve hayvanlar atık
ürettiklerinde ya da öldüklerinde, ayrışma işlemiyle amonyak formunda tekrar toprağa döner.
Toprakta bulunan denitrifikasyon bakterileri de nitrit ya da nitratı tekrar azot gazına dönüştürür.
Böylece azot tekrar atmosfere karışır. Bakteriler azot bağlama işlemi için nitrojenaz enzimi
kullanırlar. Bu enzim, iki proteinden oluşur. Bu proteinler iki atom arasındaki bağları kırmak ve 1
molekül N2'den 2 molekül amonyak elde etmek için 1-2 saniyede 8 kez ayrılıp birleşirler. Terleme
(transpirasyon): Su, bitkilerin kökleri tarafından emilir ve buradan yapraklara taşınır. Yaprakların
yüzeyinde küçük delikler bulunur. Bu delikler sayesinde karbon dioksit emer, oksijen salarlar. Su
buharı da buharlaşma yoluyla bu deliklerden salınır. Bu işleme terleme denir. Kentsel Alanlar:
Yerleşim alanlarında su döngüsünde önemli kayıplar yaşanır. Bunun başlıca nedenleri, baraj yapımı ve
bitki örtüsü kaybı olarak sıralanır. Atmosfer: Hava, Dünya’daki suyun %0.001’ini tutar. Su, burada
ortalama 9 gün geçirir ve sonra tekrar karaya döner. Atmosferdeki başlıca gazlar, azot (%78) ve
oksijendir (%21). Diğer gazlar, geri kalan %1’i oluşturur. Havadaki miktarı her an değişebilen tek gaz
su buharıdır. Havada %0-4 oranında su buharı bulunabilir. Havadaki su buharı, havanın nemliliğini
belirler. Güneşin Rolü: Güneş, buharlaşmanın olması için gerekli ısı enerjisini sağlar. Aynı zamanda,
Dünya yüzeyinde kararsız ısınmalar rüzgara neden olur. Yere yakın olan olan hava (su buharı taşıyan),
güneş tarafından ısıtılır. Isınan hava yükselir ve sonra da soğumaya başlar. Soğuk hava, sıcak havadan
daha ağırdır. Bu nedenle, soğuyan hava yeniden yere iner. Sıcak ve soğuk havanın bu hareketine
“konveksiyon akım” (convection current) denir.


Fosfor Döngüsü
Yaşam için gerekli önemli minerallerden biri fosfordur. Fosforun asıl kaynağı kayaçlardır. Fosfor
kayaların yapısında fosfat olarak bulunur. Kayaların aşınması ve erozyon gibi süreçlerle fosfat
ırmaklara ve akarsulara karışır ve buradan okyanuslara taşınır. Burada, diğer minerallerle birlikte
depolanır. Milyonlarca yıl burada bekler. Kabuk çarpışmaları sırasında deniz tabanının bir kısmı
yüzeye çıkar ve karasal yapı oluşturur. Kayaların yeniden aşınmaya başlamasıyla da tekrar döngüye
katılır. Oldukça yavaş ilerleyen bu döngüde, karadan okyanuslara daha hızlı bir geçiş yaşanır.
Fosforun yeniden karaya dönüşü, yüzbinlerce yıl alır. Fosforun ekosistemlerdeki döngüsü daha hızlı
ilerler. Tüm canlılar az miktarda fosfora gereksinim duyar. Fosfor, ATP, NADPH, fosfolipitler,
nükleik aistler ve diğer organik bileşiklerin başlıca bileşenidir. Bitkiler, fosforun çözünüp iyonlaşmış
formunu kullanırlar. Bunu öyle hızlı yaparlar ki, topraktaki fosfor miktarı birden bire olması
gerekenin oldukça altına düşebilir. Otçul hayvanlar için fosforun tek kaynağı bitkilerdir. Etçil
hayvanlar da, otçul hayvanları yiyerek fosfor gereksinimlerini karşılarlar. Hayvanlar, fosforun bir
kısmını dışkı ve idrar yoluyla atarlar. Ölü canlıların çürümesiyle de bir kısım fosfor toprağa taşınır.
Toprağa karışan fosfor, buradan yine bitkiler tarafından alınarak döngüye katılır.Fosfor, özellikle
sucul ekosistemde çoğunlukla bitki büyümesinde sınırlayıcı besindir. Fosforun ana kaynağı kayaçlar
olmasına karşın, ticari gübrelerle döngüye daha fazla fosfor katılır. Fosforun döngüde fazla miktarda
bulunması çevresel sorunlara yol açar. Örneğin, tarım alanlarında gübre olarak kullanılan fazla fosfor
sığ göllere taşındığında, bu besin fotosentetik bakteri ve alglerin sayılarının birden bire patlamasına
neden olur. Bu durum, su yüzeyinin kaplanmasına ve güneş ışığının sualtındaki bitkilere ulaşmasına
engel olur. Bu bitkiler ve yüzeydeki bakteri ve algler öldüğünde diğer bakteriler tarafından tüketilir.
Bu bakteriler beslenme sırasında sudaki çözünmüş oksijeni kullanırlar. Göldeki oksijen miktarının
düşmesiyle de, balıklar ölür. Göllerdeki bu kirlenmeye ötrofikasyon denir.




Ekosistem Modelleme
Bir ekosistemin, yalnızca bir parçasına verilen zarar, ilgisiz gibi görünen bir başka parçasını da
beklenmedik şekilde etkileyebilir. Bu nedenle, olabilecek etkilerin tahmini için çeşitli yöntemler
kullanılır. Bunlardan biri, bilgisayar programlarıyla hazırlanan ekosistem modellemeleridir. Bu
yöntemde, araştırmacılar farklı ekosistem bileşenleri hakkında önemli bilgilere ulaşabilirler. Tüm
bilgiler birleştirilir ve elde edilen sonuçlar bir sonraki zararın çıktılarını tahmin etmekte kullanılır.
Örneğin, bir bölgedeki besin ağı, her bir populasyonun ne kadar tüketildiğini gösteren eşitlik
dizilerine dönüştürülür. Böylece, aşırı tüketilen bir türün ya da sayıları çok artan türlerin etkilerinin
ne olacağı tahmin edilebilir. Bilgisayar modellemeleri, özellikle alanda deneyler yapmak zor ve
maliyetli olacağından büyük ve karmaşık ekosistemlerde kullanılır. Ancak, bu modellemelerin güvenilir
sonuçlar vermesi için, ekosistemdeki tüm anahtar ilişkilerin doğru şekilde anlaşılması gerekir. Eğer,
modellemede eksikler varsa, çıkan sonuçlar yanıltıcı olabilir.
Biyolojik çeşitlilik Dünyadaki yaşamı oluşturan gen, tür ve ekosistem çeşitlerini içermektedir. Şu anda
biyolojik çeşitliliğin sürekli bir kaybına tanık olmaktayız ve bunun doğal yaşam ile insan refahı üzerinde
kökten etkileri bulunmaktadır. Başlıca sebepleri doğal habitatlarda meydana gelen değişikliklerdir. Bunlar
tarımsal üretim sistemleri, inşaat, taş ocakçılığı, orman, okyanus, nehir, göl ve toprakların aşırı sömürüsü,
yabancı türlerin istilaları, kirlilik ve — giderek daha fazla — küresel iklim değişikliğinden
kaynaklanmaktadır. Avrupa biyolojik çeşitlilik kaybını 2010 yılına kadar durdurmak için bir hedef
belirlemiştir. Yeni AÇA değerlendirmeleri, önemli ek politika girişimleri olmaksızın, bu hedefe erişmenin
mümkün olmadığını göstermektedir.
İnsanlığın kendisi de biyolojik çeşitliliğin bir parçası olup, çeşitlilik olmaksızın biz de var olamazdık. Yaşam
kalitesi, ekonomik rekabet gücü, istihdam ve güvenlik; hepsi bu doğal sermayeye bağımlıdır. Biyolojik
çeşitlilik 'ekosistem hizmetleri', yani doğanın sunduğu hizmetler için hayati önem taşımaktadır: iklimin
düzenlenmesi, su ve hava, toprak verimliliği ve gıda, yakıt, elyaf ve ilaç üretimi. Tarım ve balıkçılığın uzun
vadeli yaşama kapasitesinin korunması için esas olup, pek çok endüstriyel sürecin ve yeni ilaçların
üretiminin temelidir.

Avrupa'da, en az 5.000 yıl önce tarım ve hayvancılığın yayılımından beri insan faaliyeti biyolojik çeşitliliği
şekillendirmiştir. Tarım ve sanayi devrimleri arazi kullanımında dramatik ve hızlanan değişimlere, tarımın
yoğunlaşmasına, kentleşmeye ve arazi terkine yol açmıştır. Bu da sırası geldiğinde biyolojik çeşitlilik
açısından zengin alanların korunmasına yardımcı olan pek çok pratiğin (örneğin geleneksel tarım
yöntemlerinin) çöküşüyle sonuçlanmıştır.

Avrupa'nın yüksek düzeydeki kişi başına tüketim ve atık üretimi, ekosistemler üzerindeki etkimizin
kıtamızın çok ötesine geçtiği anlamına gelmektedir. Avrupa yaşam tarzları bütün dünyadan kaynak ve mal
ithalatına son derece bağımlı olup, genellikle doğal kaynakların sürdürülebilir olmayan kullanımını teşvik
etmektedir. Bu da daha sonra sosyal ve ekonomik kalkınmanın temeli olan doğal sermaye kaynaklarına
zarar vermektedir.

Weitere ähnliche Inhalte

Was ist angesagt?

Plankton kültürü
Plankton kültürüPlankton kültürü
Plankton kültürüTuna Aslan
 
İnsan Faliyetlerinin Ekosisteme Etkisi
İnsan Faliyetlerinin Ekosisteme Etkisiİnsan Faliyetlerinin Ekosisteme Etkisi
İnsan Faliyetlerinin Ekosisteme EtkisiIşıl Ceren Tur
 
8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkileri
8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkileri8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkileri
8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkilerienesulusoy
 
23.fotosentezve kemosentez
23.fotosentezve kemosentez23.fotosentezve kemosentez
23.fotosentezve kemosentezAli DAĞDELEN
 
Canlilar ve enerji
Canlilar ve enerjiCanlilar ve enerji
Canlilar ve enerjiBüşra Kara
 

Was ist angesagt? (6)

Plankton kültürü
Plankton kültürüPlankton kültürü
Plankton kültürü
 
Biyolojik çeşitlilik bilgilendirme sunumu
Biyolojik çeşitlilik bilgilendirme sunumuBiyolojik çeşitlilik bilgilendirme sunumu
Biyolojik çeşitlilik bilgilendirme sunumu
 
İnsan Faliyetlerinin Ekosisteme Etkisi
İnsan Faliyetlerinin Ekosisteme Etkisiİnsan Faliyetlerinin Ekosisteme Etkisi
İnsan Faliyetlerinin Ekosisteme Etkisi
 
8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkileri
8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkileri8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkileri
8. Sınıf Fen Bilimleri Ünite 6 Canlılar ve Enerji İlişkileri
 
23.fotosentezve kemosentez
23.fotosentezve kemosentez23.fotosentezve kemosentez
23.fotosentezve kemosentez
 
Canlilar ve enerji
Canlilar ve enerjiCanlilar ve enerji
Canlilar ve enerji
 

Ähnlich wie Ekosistem

Yeni microsoft word belgesi (2)
Yeni microsoft word belgesi (2)Yeni microsoft word belgesi (2)
Yeni microsoft word belgesi (2)Rabia1907
 
1-Orman Biyoçeşitliliği.pptx
1-Orman Biyoçeşitliliği.pptx1-Orman Biyoçeşitliliği.pptx
1-Orman Biyoçeşitliliği.pptxCenknl
 
Yaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine girişYaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine girişmerthadim
 
Genel botanik 1_hafta
Genel botanik 1_haftaGenel botanik 1_hafta
Genel botanik 1_haftaFatih Bolel
 
Doğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili Kuramlar
Doğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili KuramlarDoğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili Kuramlar
Doğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili KuramlarÇağatay Aydoğan
 
12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdf
12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdf12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdf
12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdfCenknl
 
Canlılar ve Enerji İlişkileri
Canlılar ve Enerji İlişkileriCanlılar ve Enerji İlişkileri
Canlılar ve Enerji İlişkilerimervetasci
 
Mikrobiyoloji 3.hafta ders notları
Mikrobiyoloji 3.hafta ders notlarıMikrobiyoloji 3.hafta ders notları
Mikrobiyoloji 3.hafta ders notlarıSenin Biyolojin
 
01 Genel Botanik
01 Genel Botanik01 Genel Botanik
01 Genel BotanikErdi koyun
 
Canli ve cansiz varliklar
Canli ve cansiz varliklarCanli ve cansiz varliklar
Canli ve cansiz varliklarSerap Yıldız
 
Kış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflar
Kış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflarKış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflar
Kış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflarDarıca Faruk Yalçın Zoo
 

Ähnlich wie Ekosistem (20)

Yeni microsoft word belgesi (2)
Yeni microsoft word belgesi (2)Yeni microsoft word belgesi (2)
Yeni microsoft word belgesi (2)
 
1-Orman Biyoçeşitliliği.pptx
1-Orman Biyoçeşitliliği.pptx1-Orman Biyoçeşitliliği.pptx
1-Orman Biyoçeşitliliği.pptx
 
Ekoloji
EkolojiEkoloji
Ekoloji
 
Biyokimya I
Biyokimya IBiyokimya I
Biyokimya I
 
Yaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine girişYaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine giriş
 
Biyokimya ii
Biyokimya iiBiyokimya ii
Biyokimya ii
 
Genel botanik 1_hafta
Genel botanik 1_haftaGenel botanik 1_hafta
Genel botanik 1_hafta
 
Doğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili Kuramlar
Doğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili KuramlarDoğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili Kuramlar
Doğal Çevrenin İnsan Üzerindeki Psikolojik Etkileri ve İlgili Kuramlar
 
12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdf
12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdf12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdf
12-ORMANCILIK SÖZLÜĞÜ.pdf
 
Canlılar ve Enerji İlişkileri
Canlılar ve Enerji İlişkileriCanlılar ve Enerji İlişkileri
Canlılar ve Enerji İlişkileri
 
Mikrobiyoloji 3.hafta ders notları
Mikrobiyoloji 3.hafta ders notlarıMikrobiyoloji 3.hafta ders notları
Mikrobiyoloji 3.hafta ders notları
 
01 Genel Botanik
01 Genel Botanik01 Genel Botanik
01 Genel Botanik
 
backlink.docx
backlink.docxbacklink.docx
backlink.docx
 
Canli ve cansiz varliklar
Canli ve cansiz varliklarCanli ve cansiz varliklar
Canli ve cansiz varliklar
 
İNSAN VE ÇEVRE
İNSAN VE ÇEVREİNSAN VE ÇEVRE
İNSAN VE ÇEVRE
 
Kış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflar
Kış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflarKış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflar
Kış dönemi bilgilendirme sunumu 5 8 sınıflar
 
TRÜF Mantarı Bahçe (Trüferi) Tesisi Projesi
TRÜF Mantarı Bahçe (Trüferi) Tesisi ProjesiTRÜF Mantarı Bahçe (Trüferi) Tesisi Projesi
TRÜF Mantarı Bahçe (Trüferi) Tesisi Projesi
 
Kocaeli Biyolojik Çeşitlilik Sunumu
Kocaeli Biyolojik Çeşitlilik SunumuKocaeli Biyolojik Çeşitlilik Sunumu
Kocaeli Biyolojik Çeşitlilik Sunumu
 
Hafta 4.pdf
Hafta 4.pdfHafta 4.pdf
Hafta 4.pdf
 
Biyokimya: Hücre
Biyokimya: HücreBiyokimya: Hücre
Biyokimya: Hücre
 

Mehr von cagrikarats

Atmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.pps
Atmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.ppsAtmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.pps
Atmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.ppscagrikarats
 
Yenilenebilir enerji
Yenilenebilir enerjiYenilenebilir enerji
Yenilenebilir enerjicagrikarats
 
Küresel isinma 2.pps
Küresel isinma 2.ppsKüresel isinma 2.pps
Küresel isinma 2.ppscagrikarats
 
Küresel isinma.pps
Küresel isinma.ppsKüresel isinma.pps
Küresel isinma.ppscagrikarats
 
Yerel saat ve gölge boyu.pps
Yerel saat ve gölge boyu.ppsYerel saat ve gölge boyu.pps
Yerel saat ve gölge boyu.ppscagrikarats
 
Haritaların dili coğrafi koordinatlar.pps
Haritaların dili coğrafi koordinatlar.ppsHaritaların dili coğrafi koordinatlar.pps
Haritaların dili coğrafi koordinatlar.ppscagrikarats
 
Türkiyede iklimi etkileyen unsurlar.pps
Türkiyede iklimi etkileyen unsurlar.ppsTürkiyede iklimi etkileyen unsurlar.pps
Türkiyede iklimi etkileyen unsurlar.ppscagrikarats
 
Dünyanın hareketleri çıkmış sorular.pps
Dünyanın hareketleri çıkmış sorular.ppsDünyanın hareketleri çıkmış sorular.pps
Dünyanın hareketleri çıkmış sorular.ppscagrikarats
 
Dünyanin şekli ve hareketleri.pps
Dünyanin şekli ve hareketleri.ppsDünyanin şekli ve hareketleri.pps
Dünyanin şekli ve hareketleri.ppscagrikarats
 
Türkiyenin coğrafi bölgeleri.pps
Türkiyenin coğrafi bölgeleri.ppsTürkiyenin coğrafi bölgeleri.pps
Türkiyenin coğrafi bölgeleri.ppscagrikarats
 
Türkiye’de nüfus politikalari.pps
Türkiye’de nüfus politikalari.ppsTürkiye’de nüfus politikalari.pps
Türkiye’de nüfus politikalari.ppscagrikarats
 
Büyük iklim tipleri.pps
Büyük iklim tipleri.ppsBüyük iklim tipleri.pps
Büyük iklim tipleri.ppscagrikarats
 
Türkiye’nin iklimi2.pps
Türkiye’nin iklimi2.ppsTürkiye’nin iklimi2.pps
Türkiye’nin iklimi2.ppscagrikarats
 
Türkiye’nin iklimi.pps
Türkiye’nin iklimi.ppsTürkiye’nin iklimi.pps
Türkiye’nin iklimi.ppscagrikarats
 

Mehr von cagrikarats (14)

Atmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.pps
Atmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.ppsAtmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.pps
Atmosferin isinmasi ve iklim değişikliği.pps
 
Yenilenebilir enerji
Yenilenebilir enerjiYenilenebilir enerji
Yenilenebilir enerji
 
Küresel isinma 2.pps
Küresel isinma 2.ppsKüresel isinma 2.pps
Küresel isinma 2.pps
 
Küresel isinma.pps
Küresel isinma.ppsKüresel isinma.pps
Küresel isinma.pps
 
Yerel saat ve gölge boyu.pps
Yerel saat ve gölge boyu.ppsYerel saat ve gölge boyu.pps
Yerel saat ve gölge boyu.pps
 
Haritaların dili coğrafi koordinatlar.pps
Haritaların dili coğrafi koordinatlar.ppsHaritaların dili coğrafi koordinatlar.pps
Haritaların dili coğrafi koordinatlar.pps
 
Türkiyede iklimi etkileyen unsurlar.pps
Türkiyede iklimi etkileyen unsurlar.ppsTürkiyede iklimi etkileyen unsurlar.pps
Türkiyede iklimi etkileyen unsurlar.pps
 
Dünyanın hareketleri çıkmış sorular.pps
Dünyanın hareketleri çıkmış sorular.ppsDünyanın hareketleri çıkmış sorular.pps
Dünyanın hareketleri çıkmış sorular.pps
 
Dünyanin şekli ve hareketleri.pps
Dünyanin şekli ve hareketleri.ppsDünyanin şekli ve hareketleri.pps
Dünyanin şekli ve hareketleri.pps
 
Türkiyenin coğrafi bölgeleri.pps
Türkiyenin coğrafi bölgeleri.ppsTürkiyenin coğrafi bölgeleri.pps
Türkiyenin coğrafi bölgeleri.pps
 
Türkiye’de nüfus politikalari.pps
Türkiye’de nüfus politikalari.ppsTürkiye’de nüfus politikalari.pps
Türkiye’de nüfus politikalari.pps
 
Büyük iklim tipleri.pps
Büyük iklim tipleri.ppsBüyük iklim tipleri.pps
Büyük iklim tipleri.pps
 
Türkiye’nin iklimi2.pps
Türkiye’nin iklimi2.ppsTürkiye’nin iklimi2.pps
Türkiye’nin iklimi2.pps
 
Türkiye’nin iklimi.pps
Türkiye’nin iklimi.ppsTürkiye’nin iklimi.pps
Türkiye’nin iklimi.pps
 

Ekosistem

  • 1. Ekosistem Nedir? Canlı organizmalarla cansız çevre elementleri birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Karşılıklı olarak madde alışverişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlı organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçası bir ekosistemdir. Ekosistem yaklaşımı, bireysel organizmalar ya da topluluklardan çok tüm alanın işlevlerinin nasıl olduğuyla ilgilenir. Bir alandaki canlı organizmalar ve cansız çevreleriyle olan ilişkilerine bakar. Bir ekosistem, temel olarak abiyotik maddeler, üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılardan oluşur. Ekosistemlerde yaşam, enerji akışı ve besin döngüleriyle sürer. Açık bir sistem olan ekosistemde, enerji ve besin giriş-çıkışı süreklidir. Ekoloji Yeryüzünde on kilometre okyanus tabanından atmosferin on kilometre yerden yüksekliğine kadar olan tabaka canlıların barınma yeridir. Bu alana dünya katmanları arasında biyosfer adı verilir. Ekoloji de 20 km’lik dikey alan içersindeki canlıların yaşama şekillerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceler. Canlıları etkileyen çevre faktörlerine ambiyotik faktörler, canlıların birbiriyle olan ilişkilerine biyotik faktörler denir. Modern ekolojide anlama kolaylığı sağlamak için canlılar organizasyon derecesine göre sıralanır. Bu sıralama sonucunda biyolojik spektrum meydana gelir.Bu spektrum; Protoplazma-Hücreler-Dokular- Organlar-Organsistemleri-Organizmalar-Populasyonlar-Kommuniteler-Ekosistemler-Biyosfer şeklinde sıralanır. İşte bu spektrum içerisinde ekoloji; organizmalardan sonraki terimleri inceler. Biyotik faktörleri oluşturan bu terimlerin üzerindeki fiziksel ve kimyasal faktörlerin sınırlayıcı etkisini de ekoloji inceler. Ekolojide kullanılan bazı terimler vardır.Bunların başlıcaları; Populasyon: İnsan nüfusunu ifade edeb bir terimdir. Ancak ekolojide belirli sınırlar içersinde barınmakta olan aynı türden oluşan bireyler topluluğunu ifade eder. Ekolojinin biyotik faktörler içersinde en küçük birimidir. Populasyonlar kendi kendine yeterli değildir. Kommunite: Bir bölgede yerleşen populasyonlar topluluğudur. Abiyotik faktörlerle birlikte kommuniteler kendi kendilerine yetebilen topluluklardır. Ekosistem: Kommunite + Abiyotik ortam ekosistemi oluşturur. Habitat: Populasyon içersindeki canlıların biyosfer tabakasındaki kalıtsal yapısına uygun yaşama bölgesine habitat denir. Habitat canlının yaşama adresidir. Niş: Habitat içersindeki canlıların yaptığı biyolojik faliyet ya da iştir. Flora: Belirli bir bölgedeki veya biyosferdeki bitki topluluklarıdır. Aynı zamanda bakterilerin oluşturduğu populasyonlara da flora denir. Fauna: Hayvanların oluşturduğu topluluklara denir. Biyotop: Canlının yaşayabileceği fiziksel ortamdır. Biyom: Özel komunitelere biyom adı verilir. Tundra, maki, çöl biyomu gibi.
  • 2. 1. Abiyotik Faktörler Bireylerin populasyonda, populasyonların da kommunite içersinde gerçekleştirdikleri aktiviteler kararlı bir yaş** ortamının oluşturulmasında kesinlikle etkilidir. Ancak biyosferde ekolojik sistem kurulurken elbette matematiğin güneş sistemindeki mesafe sabitleri, dünyanın açısı ve elepsoid fiziki yapısı etkilidir. Ayrıca fizik ve kimyanın temel prensipleri, yeryüzünün dönüş hızı, çekim gücü, atmosferdeki gaz yoğunluğu, gaz basıncı gibi faktörler en önemli etkenlerdir. Dış etkenler dediğimiz abiyotik faktörler yeryüzünde canlıların yaşama alanlarını sınırlandıran en önemli etkenlerdir. Bunlara bağlı olarak farklı devirlerde farklı türler populasyonlar üzerinde baskınlık kurmuştur. Örneğin jura devrinde sürüngenler ve eğrelti otları en baskın populasyonlar olmuşlardır. Ancak abiyotik etkenlerle bugün bu canlılar bir çok türünü yitirmiş ve günümüzde eğrelti otları; orman altı bitkileriyle, dinozorlar; kertenkele, yılan, kaplumbağa, timsahlar ile temsil edilmektedir. Yani yeryüzünde gerçekleşen buzlaşma, sel, deprem, volkanik patlama, dünya yüzeyinin sularla kaplanması, aşırı rüzgar, yüksek sıcaklık gibi doğal olaylardan bitki ve hayvan populasyonları tamamen olumsuz etkilenmişlerdir. Bunun sonucu bugün dahi hissedilebilmektedir. Örneğin kelaynak olarak ifade edilen kuş türü yok olmuştur, panda ayıları yok olmuştur. Bugün bunlar hayvanat bahçelerinde yapay olarak üretilmektedir. Doğadaki olumlu veya olumsuz abiyotik faktörlere rağmen günümüze kadar gelebilen dayanıklı canlılarda bulunmaktadır. Bunlara fosil canlılar da denir. Örneğin, Latimeria balığı ile hamam böceği yeryüzünün en eski yaratıklarındandır. Abiyotikler fiziksel ve kimyasal faktörler olarak ikiye ayrılır. A) Fiziksel Faktörler 1. İklim İklimler klimatoloji bilimi içersinde değerlendirilir. İklim içersinde canlıları ilgilendiren faktörler sıcaklık, yağmurlar, yağışlar, nem, rüzgar, güneşlilik, bulutluluk ve don olaylarıdır. Optimum iklim şartlarının içerikleri türlere göre değişmektedir. Örneğin; çok yağış alan, ılıman olan alanlarda mükemmel orman ekosistemleri ve ormana bağlı hayvan populasyonları oluşturulmuştur. Aynı zamanda düşük ısılı olmakla beraber nem oranı yeterli olan Amerika’nın üst Alaska kıtası ve Rusya’nın üst Sibirya ormanları da buna güzel örneklerdir. 2. Isı İklim içersinde en önemli faktörlerden biri de ısıdır. Örneğin eklem bacaklıların bir çoğunun yaş** süresi 3-4 ay içersindedir. Isı periyodunun da 16 dereceyle 25 derece arasındaki dönemine rastlar. Yazın sonuna doğru kaybolurlar. Aynı şekilde iklim bitkilerde; su alma, çiçeklenme, enine büyüme, meyvelenme gibi dönemlerin belirlenmesinde tamamen etkili bir faktördür. Hayvanlar vücut sıcaklığı yönüyle; 1. Poikilotermal hayvanlar (soğuk kanlılar veya vücut ısısı değişenler) 2. Homoitermal hayvanlar (sıcak kanlılar veya sabit ısılılar) olmak üzere ikiye ayrılır. Canlılar arasında yüksek ısılarda, düşük ısılarda ve her iki ortamda yaşamaya uymuş olan canlılar vardır. Bazı canlılarda sıcaklık artışına paralel (tölerans sınırları içersinde) metabolizma hızı da artar. Ancak tölerans sınırlarını aşan ısı, canlıda metabılik anormallik olarak adlandırılan paraliz (şok, geçici felç) olayını ortaya çıkarır. Artmaya devam ederse öldürür. Isı aşırı oranda düşmeye devam ederse yine
  • 3. paraliz olayı görülür. Sıcaklık aynı zamanda hayvanların vücüt büyüklüğünü tayin eden bir faktördür. Kuzey enlemlerde yaşayan sıcak kanlı hayvanlar sıcak bölgelerde yaşayanlara göre daha büyük olma eğilimindedirler. Büyük vücutta kütleye göre az yüzey olması, sabit ısılı hayvanların vücüt sıcaklığını koruyabilmesi bu adaptasyon özelliğiyle sağlanır. Bu canlıların aynı zamanda kuzey bölgelerde yaşayanlarında ekstrimiteler küçük yapılıdır. Kulak, burun ucu, el ayası (yüzeyi) , ayak ayası gibi. Bu sayede ısı kaybı en aza indirilir. Sıcak ortamlarda bu organlar büyük olur. Bunlar serinleme amacıyla kullanılır. Değişken ısılı hayvanlarda bunun tam tersi özellikler gözlenir. Bu hayvanlar soğuk ortamlarda daha küçük vücut yapısına sahiptirler. 3. Işık Yeryüzünde kurulan ekosistemlerin ve bunun sonucu olarak biyosferin kararlılığı, devamı, bugünkü ölçüler içersinde ışık enerjisinin devamına bağlıdır. Işık özellikle bitkiler için önemli bir abiyotik faktördür. Ancak 3100 Angstrom dalga boyunun altındaki mor ötesi (x ışınları) ışınları ile 7000 Angstrom dalga boyunun üzerindeki ışınlar protoplazmayı bozucu etkiye sahiptir. Dolayısıyla 3000- 7000 Angstrom dalga boyundaki ışınların kalitesi, şiddeti ve süresi önemlidir. Karasal ekosistemlerde ışık fotosentez için çok önemlidir. Özellikle ormanlık alanlarda bitki florasının üst ve alt katmanları vardır. Ormanda ışıkla temas eden ilk üst tabakaya taç tabakası denir.Taç tabakasının sıklığı alt tabakalarda yaşayan türleri sınırlar. Örneğin sık bir taç tabakasına sahip ç** ormanının alt kısımlarında yeniden ve kendiliğinden ç** filizlerinin gelişmesi ışık eksikliğinden dolayı çok az olur.Yani ç** ormanları zor yenilenen ormanlardır. Böyle bir ortamda gölge bitkileri gelişebilir. Örneğin; Eğrelti otları, karayosunları gibi. Ormanın sıklığı gölge yoğunluğunu arttırır. Buna bağlı olarak taç yapıyı oluşturan bitkilerin gelişmeleri ve orman rejenerasyonu genç bitkinin gölgeye olan dayanıklılığı ile doğru orantılıdır. Gölge yoğunluğuna dayanabilen bitkilerde orman rejenerasyonu kolay olurken dayanamayan bitkilerde rejenerasyon çok zor olmakta veya orman yeni oluşuma gidebilmekte, baskın türler değişebilmektedir. Bitkilerde fotosentez ile üretilen organik besin hem bitkiler hem de hayvanlar için besin kaynağı olarak kullanılır. Bitkilerde arta kalan besin depo edilir. Depo edilen besin, gelişme, büyüme ve üremede kullanılır. Gölge bitkilerinin ışık şiddeti karşısındaki fotosentez ürünlerinin üst sınırı ile uzun gün bitkilerinin üst sınırı bariz bir fark gösterir. Bu fark gelişmede gözlenir. Işık faktörü su içi ekosistemlerinde de etkilidir. Işık, su bitkileri tarafından enerji kaynağı olarak kullanıldığı gibi bazı hayvanların pigment üretimi, dış iskelet, kitin, kabuk gibi benzeri yapıların oluşumunda doğrudan etkili olduğu tespit edilmiştir. B) Kimyasal Faktörler Canlıların yapısında bulunan maddelerin yeryüzünde ve canlılar arasında aktarılması, dağılımı, aktarılma sıklığı, çözelti oluşturma özellikleri ve oranları populasyon ve kommunitelerde dengenin kurulmasında doğrudan etkilidir. 1. Su Maddelerin; hücrede, dokularda, sistem ve organizmada dolaşması, kimyasal reaksiyonlar, yapının devamlılığı ve kararlılığı su ile sağlanır. Bu açıdan su çok önemlidir. Canlı organik ağırlığının %50’sini kaybetse yaşayabilir. Ancak suyun %20’sini kaybetse şoka girer. Canlılar su miktarlarını, osmatik basınçlarını dış ortamlara göre ayarlayarak dengede tutarlar. Örneğin tuzlu sularda yaşayan balıklarda kandaki üre miktarı fazladır. Buna bağlı olarak su dengede
  • 4. tutulur. Tatlı suda yaşayan balıklarda su fazlalığı ortaya çıkar. Dolayısıyla bu canlılarda su içme olmaz ve böbreklerinde aşırı oranda su süzülmesi ve atılma olayı gerçekleşir. Kurak ortam denilen tuzlu sularda tam tersi özellikler gözlenir. Bitkiler su isteklerine göre üç gruba ayrılır: a)Higrofitler: Sucul bitkilerdir. Suda yaşarlar. Kök su içersinde toprağa tutunabileceği gibi dışarıda çıkabilir. Stomaları yağrağın yüzeyindedir. Kütikülaları incedir. Yaprakları geniş ayalı ve parçalı olabilir. b)Mezofitler: Normal ortam bitkileridir. Orta kalınlıkta kütikülaları bulunur. Stoma hem yaprak üstünde hem de altında yer alır. Dut, kavak, söğüt gibi. c)Kserofitler (Kurak ortam bitkileri): Kuraklık bu bitkilerde kökün gelişmesinde etkilir. Kurak alanlarda bitkiler seyrek olarak bulunur ve geniş bir kök sistemi oluştururlar. Çöl bitkilerinden kaktüsler silindirik yapısıyla su kaybını azaltır. Ayrıca bunlarda kalın bir kütiküla tabakası bulunur. Stomalar gündüz yerine gece açılır. 2. Gazlar ve Mineral Tuzlar Su buharı oranı hariç diğer gazlar karasal ekosistemlerde fotosentez, solunum, kemosentez, yanardağı faliyetleriyle dengede tutulur. Ayrıca güneş ışınları atmosferin en üst katlarında (iyonosferde) bazı iyonları etkileyerek yeni atom ve moleküllerin oluşumunu sağlayarak dengeye katkıda bulunur. Oksijen; canlıların yaş**ı için yaşanılmaz bir gazdır.O2’li solunumda doğrudan kullanılır. Atmosferde %21, suda %5 oranında bulunur. Her iki ortamda da kaynak fotosentezdir. 02’nin çoğu sularda yaşayan alglerden karşılanır. Atmosferdeki oksijen zararlı ışınları absorbe etme özelliğiyle canlıları korur. Ayrıca oksijenin bileşiminden oluşan ozon gazı da ultraviyole ışınlarını emerek canlılara zarar vermesine engel olur. Böylece yeryüzüne faydalı olan ışınlar ulaşır. Buna rağmen ultraviyole ışınları %2 oranda ulaşmaktadır. Bu oran yükseklere çıkıldıkça, gaz yoğunluğu azaldıkça artar. Ultraviyole ışınları yoğun olarak yeryüzüne ulaştığında organik moleküllerin parçalanmasına neden olur. Özellikle DNA bundan etkilenir ve mutasyonun ortaya çıkma oranı artar. Endüstriyel gelişmeye paralel üretimde kullanılan kloroflorakarbon gazı ozon tabakasının delinmesine yol açmıştır. Bu da insanların yol açtığı en tehlikeli kirliliklerden biridir. Karbondioksit; solunum, yanma, yeraltı çatlaklarından ve volkanlar ile yeniden atmosfere döner. Örnek: Elazığın buzluk dağları, volkanlar ve çatlaklar önemli CO2 kaynaklarıdır. CO2 gazının ortamda artması canlıların sayıca azalmasına neden olur. Yani bu gazın artışı populasyonları sınırlayıcı bir şekilde etkiler. Su ortamlarında ısı arttıkça erimiş CO2 oranı artar. CO2 gazının su içinde artması canlıların ölüm oranını arttırır. Canlıların yapısında hayati önem taşıyan tuzlar bulunur. Bunlar N, P, K, Ca, S, Mg içeren tuzlardır. Bunlara biyogenetik tuzlar denir. Bunların eksilmesiyle canlılarda hayatsal olaylar ve yapısal özellikler bozulur. Her elementin organizmada aktif olarak kullanıldığı bir yapı veya reaksiyon vardır. 2. Biyotik Faktörler Ekolojide virüslerden bakterilere ve insanlara kadar bütün canlı populasyonlar biyotik faktörler olarak adlandırılır. Biyotik faktörler canlı ve cansız faktörleri yapılarına katarak enerji elde ederler. Bu enerjiyi besin zinciri oluşturarak diğer canlılara aktarırlar. Uygun habitatlar üzerinde hayat tabakaları oluştururlar. Biyotik faktörler, populasyon, kommunite ve ekosistem olarak adlandırılan birimlere ayrılarak incelenir.
  • 5. 1. Populasyon Aynı tür canlıların belirli habitat sınırları içersindeki topluluğuna populasyon denir. Bir populasyondaki büyümeyi çevre şartları, doğum, ölüm ve tür içi rekabet belirler. Populasyondaki birey sayısına populasyonun büyüklüğü denir. Birim alandaki tür sayısına populasyon yoğunluğu denir. Bir habitattaki tür sayısının ulaştığı üst sınıra populasyonun taşıma kapasitesi denir. Populasyonda Yaş Dağılımı: Populasyondaki bireylerin yaş dağılımı ile populasyonun büyümesi arasında bir ilişki vardır. Genç ve orta yaşlı bireylerin bulunduğu populasyonlarda birey artışı (populasyon büyümesi) fazla olur. Dengeli bir populasyonda genç ve orta yaşlı bireyler birbirine eşit, yaşlı bireyler azdır. Gerilemekte olan bir populasyonda üreme az olduğundan genç bireylerin sayısı azalır. Populasyonda Ömür Uzunluğu: Canlılardaki ömür uzunluğu kalıtsal olarak belirlenmiştir. Ancak canlı çevre faktörlerinin etkisi ile bu ömrünü tamamlayamayabilir. Habitatına uyum gösteren canlılar genellikle ömür uzunluklarını yaşayarak yakalarlar. Populasyonda dalgalanma ve dağılma: Populasyonda dalgalanmalar genellikle av ile avcı arasında gözlenir. Av miktarı azaldığı zaman artmış olan avcı populasyonu besin probleminden dolayı dağılır. Buna bağlı olarak avcı populasyonunda yoğunluk azalması gözlenir. Farklı eşeyli bireylerin bir araya gelme zorluğu ortaya çıktığından populasyonda gelişme yavaşlar. Bu açıdan populasyonların gelişmesi için belirli bir yoğunluğun olması zorunludur. Avcı populasyonu azaldığı zaman av populasyonu çoğalır. Populasyonlarda çevre direnci canlıları olumsuz etkilediği zaman toplu ölümler ve toplu göçler gözlenir. Bu özellikler populasyonun minimuma inmesine veya yok olmasına neden olur. 2. Kommunite Populasyonlar topluluğuna kommunite denir. Kommunite içersinde uyumsuz populasyonlar da bulunabilir. Parazit, konak gibi. Kommunite içersinde populasyonların devamlılığında etkin görev yapan sayıca fazla olan türler bulunur. Bunlara baskın türler denir. Kara kommunitelerinde baskın tür yoktur. Belirli bir habitat alanında kommunite yok olabilir veya hiç yoktan yeni bir kommunite gelişebilir, bunlara süksesyon denir. Süksesyonda bir oluşum süreci vardır. Oluşum süresinde bazı canlılar habitat bölgesine öncelik oranına göre yerleşir. Bu özellik hem flora hem fauna da geçerlidir. * Liken evresi: Kumul, kayalık, killi, bataklık ve çakıllı olan ortamlar öncelikle likenler tarafından işgal edilir. Bunlara öncü populasyonlar denir. Likenler ortamın toprak kalitesini yükseltir. Likenler çok dayanıklıdır. Ancak rekabete dayanamazlar. * Yosun evresi: Likenlerden sonra başlar. Bu bitkiler ortamı nemlendirir. Bu evrede ortama bazı omurgasızlar yerleşir. * Ot evresi: Yosun evresinden sonra ortama bir yıllık otsu bitkiler yerleşir. Otsu bitkilere paralel ortama bazı böcekler de yerleşir. Daha sonra sürüngen, kurbağalar, kuşlar ve memelilerin otçulları ve etçilleri ortama yerleşmeye başlar. * Çalı-Funda evresi: Ot evresi çalı ve fundalıkların ortama yerleşmesi için zemin oluşturur. Bunlar erik, kavak, böğürtlen gibi küçük ağaçlardır. Süksesyon bu yönde ilerliyorsa ortam daha nemli hale gelir. Çalı evresinde ortama kuşlarla büyük ağaçların tohumları getirilir. Buna bağlı olarak ortamın besin oranı artarak devam eder. Büyük omurgalılar da bu aşamada büyük oranda yerleşir. * Ağaç evresi: Ağaç filizleri gelişerek ormanlık alanları oluştururlar. Ortam şartları anormal derecede değişmedikçe kararlı bir fauna ve flora kommunitesi oluşturulur. Buna klimax denir. Beslenme İlişkileri
  • 6. Bir ekosistemde, enerjinin taşındığı organizmalar dizisine besin zinciri denir. Besin zinciri, güneşten gelen enerjinin fotosentez yoluyla kullanılmasıyla başlar. Bunlara üreticiler denir. Üreticiler otçullar tarafından, otçullar da etçiller tarafından yenir. Bazı türler hem bitkiler hem de hayvanlarla beslenir. Bunlara hepçil denir. Besin zincirindeki her bir beslenme basamağı trofik düzey olarak adlandırılır. Yani, tüm üreticiler birlikte birinci trofik düzeyi, tüm otçullar ikinci trofik düzeyi ve tüm etçiller üçüncü trofik düzeyi oluştururlar. Beslenme ilişkileri, çoğunlukla bundan daha karmaşık bir yapıdadır. Yani, karmaşık olarak birbirine geçmiş pek çok besin zinciri bulunur. Bunların tümüne besin ağı denir. Enerji Akışı Canlılar arasında enerji akışı besin zincirleriyle sağlanır. Güneşten gelen enerji, yaşayan sistemlere bitkilerin, bazı bakterilerin ve protistlerin yaptığı fotosentez sonucu girer. Güneş ışığının %4’ü bitkiler tarafından yakalanır ve yakalanan enerjinin yarıdan fazlası solunumda kullanılır. Solunumda kullanılan enerji, ısı olarak kaybedilir. Bu nedenle, diğer organizmalar tarafından kullanılamaz. Kalan yarısı da, bitki dokularına dönüştürülür. Bitki dokularındaki enerjiye doğrudan ulaşabilen iki çeşit organizma bulunur. Bunlar canlı bitki üzerinden beslenen otçullar (herbivorlar) ve ölü bitkilerle beslenen ayrıştırıcılardır. Çoğu ekosistemde, enerjinin önemli bir kısmı ayrıştırıcılar tarafından alınır. Örneğin, bir otlakta bitkilerdeki enerjinin yalnızca %10’u otlayan hayvanlar tarafından alınır. Otçullar, aldıkları enerjinin çoğunu solunumda vücut bakımı için kullanır. Geri kalan, otçulların biyokütlesine gider. Otçulların vücut kütlesindeki enerjinin büyük kısmı etçiller (karnivor) tarafından alınır. Bir kısmı da yine ayrıştırıcılara gider. Etçiller tarafından alınan enerjinin neredeyse tümü bakım için kullanılır. Bitki enerjisinin büyük kısmını alan ayrıştırıcılar, bunun yarıdan fazlasını bakım için kullanır. Geri kalansa, toprak organik maddesinde depolanır ya da ayrıştırıcılarla beslenen organizmalar tarafından alınır. Sonuç olarak, bitkiler tarafından yakalanan enerjinin tümü dönüştürülür ve bir kısmı ısı olarak kaybedilir. Yani, ekosistemde enerji akışı tek yönlüdür. Bu nedenle, sistemin yaşamayı sürdürebilmesi için, üreticilerin güneş enerjisini tutma işlemini sürekli yapmaları gerekir.Üreticiler tarafından alınan güneş enerjisinin fotosentez ürünlerine dönüştürülmesine toplam birincil üretim denir. Bunun bir kısmı solunumda kullanıldıktan sonra, kalanı yeni dokular yapmak için kullanılır. Buna da, net birincil üretim denir. Ekosistemlerdeki birincil üretim güneş ışığı, besin ve su eldesine bağlı. Tropik yağmur ormanları, yağmur ve güneş ışığı bolluğu nedeniyle yüksek verimliliğe sahiptir. Haliçler (Estuaries) ve bataklıklar, ırmaklar ve akarsulardan gelen yüksek besin miktarı nedeniyle yüksek verimliliğe sahiptir.Bir ekosistemdeki enerji akışını göstermenin bir yolu, enerji piramidi inşa etmek. Bir enerji piramidi, üreticilerin yer aldığı en alt trofik düzeyden en üst etçil seviyesine kadar tüm besin seviyelerinin içerdiği enerji miktarını gösterir. Her seviyedeki enerji miktarı, hacim olarak gösterilir. Genel kural şudur: bir seviyedeki enerjinin yalnızca %10’u bir üstteki seviyeye geçer. Geri kalan solunum sırasında ısı olarak kaybedilir. Sonuç olarak, biyokütle miktarı ve desteklenen birey sayısı piramitte yukarılara doğru çıktıkça azalır. Bu nedenle, otçulların sayı ve biyokütlesi etçillerden daha fazladır. Bunu insan nüfusunun beslenmesine göre uyarladığımızda karşımıza şu sonuç çıkar: Var olan otlar doğrudan insan tarafından yenirse, aynı miktarda otla beslenen ineklerin besleyeceği insan sayısından 10 kat daha fazla insan beslenebilir. Çoğu ekosistemde, üreticiler tarafından yakalanan ve dokulara dönüştürülen enerjinin önemli bir kısmı otçullara ve daha yüksekteki beslenme düzeyleri tarafından değil, ayrıştırıcılar ve detrivorlar tarafından alınır. Numaralar üreticiler tarafından yakalanan enerjinin her beslenme düzeyine geçen oranını veriyor. Besin Döngüleri
  • 7. Enerjinin yanı sıra, tüm organizmalar suya ve çeşitli besinlere gereksinim duyar. Bu besinler arasında en önemlileri karbon, nitrojen, oksiyen ve fosfordur. Enerjinin tersine, besinler ekosistemlerde biojeokimyasal döngüler içinde sürekli kullanılabilirler. Herbir element için döngü, besinin bulunduğu bir depo, bir değişim havuzu ve besinlerin geçtiği organizmaları içeren bir biyotik topluluk içerir. Ancak, insan etkinlikleri bu besin döngülerini değiştirir. Karbon Döngüsü Tüm canlılar, karbon içerikli bileşikler olan organik moleküllerden oluşur. Yani, karbon döngüsü oldukça önemlidir. Karbonun değişim havuzu atmosferdir. Atmosferde karbon karbon dioksit formunda bulunur. Karbon, biyotik topluluğa fotosentez yoluyla girer. Fotosentez işleminde, CO2 havadan alınır ve karbonhidrat yapmak için kullanılır. Diyagramdaki kutular içinde yazılı sayılar, belirli depolarda bulunan karbon miktarını gösteriyor. Oklarla gösterilen sayılar da, depolar arasındaki geçiş miktarlarını gösteriyor. Karbonun hareket ettiği başlıca 3 depo bulunur: atmosfer, biyota denilen karasal organizmalar ve okyanus. Atmosfer, karbon döngüsünde en önemli rolü oynar. Burada karbon, karbon dioksit formunda bulunur. Atmosferdeki karbon dioksit karasal besin zincirine fotosentez yoluyla bitkiler aracılığıyla girer. Bitkiler tarafından alınan karbonun bir kısmı solunum yoluyla yeniden atmosfere geri döner. Kalan karbon, bitki dokularının yapımında kullanılır. Daha sonra otçulların bitkileri yemesiyle besin zincirinde ilerler ya da bir kısmı bitkinin ölmesiyle ayrıştırıcılara geçer. Hayvanlar ve ayrıştırıcılar karbonu solunum yoluyla tekrar karbon dioksit olarak atmosfere salar. Kalan kısım da, ayrışarak toprağın bir parçası olur. Uzun bir zaman sonra, bunların bir kısmı sıkışarak petrol ve kömür gibi fosil yakıta dönüşür. Okyanuslar, atmosferdeki karbon dioksit seviyesinin belirlenmesinde önemli bir rol oynarlar. Karbon içeren gazlar difüzyon yoluyla okyanus yüzeyi ve atmosfer arasında hareket eder. Su bitkilerinin de fotosentez için sudaki karbon dioksiti kullanmaları gerekir. Okyanus bitkileri de karbonu tıpkı karasal bitkiler gibi depolar. Okyanus hayvanları bu bitkileri yiyerek karbonu depolarlar. Daha sonra, solunum yoluyla karbon dioksiti yeniden suya bırakırlar. Okyanus bitkileri ve hayvanları öldüklerinde suda çürürler (ayrışırlar). Çürüyen bitki ve hayvanlar okyanusun dibine çökerek orada çözünür ya da okyanus dibine yerleşerek tortunun içine gömülürler. Bazı deniz canlıları da karbon gazını okyanus suyundan alır ve kabuklarını yapmak için kullanırlar. Bu canlılar öldüğünde karbon dolu kabukları çözünür ya da okyanus dibine yerleşir. Her ne kadar kayaların oluşumu ve aşınımı uzun bir zaman alsa da, bu süreç de karbonu sudan uzaklaştırır. Son olarak, okyanus dibinden yüzeye hareket eden su da karbonu taşır. Okyanustaki karbonun bir kısmı da okyanus yüzeyinden atmosfere hareket eder. Karbon, bitkilerin soluması yoluyla yeniden atmosfere geçebilir ya da otçullar tarafından bitkilerin yenmesiyle bir üst beslenme düzeyine geçebilir. Her düzeyde karbonun büyük bir kısmı solunum yoluyla tekrar CO2 olarak atmosfere geri döner. Okyanuslar da, bikarbonat formunda büyük miktarda karbon tutar. Fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbon dioksit miktarını yüksek oranda artırır. Son 40 yıl içinde atmosferdeki CO2’nin %30 oranında arttığı biliniyor. İnsan Müdahalesi Fosil yakıtlar olarak bilinen kömür, petrol ve doğal gaz, endüstrileşmiş tüm ulusların enerji gereksinimini karşılar. Bu nedenle de, Dünya ekonomisi karbon üzerine kuruludur. Bu yakıtların yanma yan ürünü de karbon dioksitdir (CO2). Yani, insanlar doğal süreçle karbon salımından daha hızlı atmosfere karbon dioksit ekliyorlar. Atmosferdeki fazla karbonun büyük bir kısmı ağaçlarda depolanır. Çeşitli nedenlerle orman alanlarının yakılarak yok edilmesiyle depolanan tüm karbon dioksit
  • 8. atmosfere verilir. Bu alanların kesilerek açılmasıyla da, karbonun en önemi depo alanı ortadan kaldırılmış olur. Bu işlemler, karbonun depolarından atmosfere geçmesine neden olur. Peki atmosferde karbon dioksit fazlası olursa ne olur? Karbon dioksit, yüzyılın en büyük tehlikesi olarak kabul edilen küresel ısınmanın başrol oyuncularından biri. Küresel Isınma Atmosferdeki karbon dioksit, sera etkisi adı verilen bir yolla güneş ısısını tutarak yeryüzünün ısınmasında önemli bir rol oynar. Sera etkisi, doğal bir ısınma sürecidir. Karbon dioksit ve belirli bazı gazlar atmosferde sürekli bulunurlar. Bu gazlar, tıpkı seralarda olduğu gibi Dünya’nın gerekli sıcaklığının korunmasını sağlarlar. Ancak, insan etkisiyle atmosfere daha yoğun olarak salınan bu gazlar, Dünya yüzeyinin istenilenden daha fazla ısınmasına yol açar. Bu gazlar içinde en önemlileri, karbon dioksit (CO2) ve su buharı (H2O). Bunları, metan (CH4), nitrous oksit (N2O) ve pek çok endüstriyel işlemde kullanılan kloroflorokarbonlar (CFCs) izler. Su Döngüsü En önemli yaşam kaynağı sudur. Tüm canlıların %75’i sudan oluşur. Denizler, karalar ve hava arasındaki su alışverişi, yeryüzünde yaşamın var olmasını sağlayan koşulları sürekli kılar. Okyanus akıntıları ve rüzgar desenleri, su döngüsünde rol oynar. Dünya Su Stoğu Su, Dünya'nın doğal kaynaklarından biridir. Dünya’daki toplam su miktarı sınırlıdır. Bu kaynağın büyük bir kısmı, okyanuslardaki tuzlu sudur. Ancak, tuzlu suyu tatlı suya çevirmek çok pahalı bir işlem olduğundan, kullandığımız su genellikle tatlı sudur. Dünya su kaynağının yalnızca %3'ü tatlı sudur. Bunun da üçte ikisi donmuş halde bulunur. Kalan %1'lik kısım yüzey suları ya da yeraltı sularıdır. Yeraltı suları, kullanılabilir su kaynağının üçte ikisini kaplar. Yüzey suları, bildiğimiz ırmaklar, akarsular, göller ve dereleri kapsar. Yeraltı suları, toprak içindeki boşlukları ya da kayaların arasındaki boşlukları dolduran sulardır. Azot Döngüsü Yaşamın başlangıcından beri, atmosfer ve okyanuslar azot içerir. Azot canlılar için önemli bir maddedir. Çünkü, proteinlerin ve DNA’nın önemli bir bileşenidir. Gaz halindeki azot (N2), atmosferin %80'ini oluşturur. Üçlü kovalent bağı, bu iki azot atomunu sıkıca bir arada tutar (N?N). Ancak, azot gaz formuyla bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılamaz. Yanardağ hareketleri ve şimşek gibi elektrik deşarjları, küçük bir miktar azotun besin döngüsüne girmesini sağlayabilir. Ancak, gerekli miktarın elde edilebilmesi için toprak organizmaları tarafından bitkilerin kullanabileceği bir forma dönüştürülmeleri gerekir. Karasal ekosistemlerde, toprakta ya da bazı bitki gruplarının köklerindeki yumrularda nitrojen bağlayan bakteriler yaşar. Bu bakteriler, azot gazını amonyağa dönüştürür. Yumrulardaki bakteriler, besinlerini bitkiden sağlarken, bunun karşılığında bitkilere gereksinim duydukları azotu sağlar. Fazla amonyak, toprağa salınır ve burada nitrifikasyon bakterileri tarafından önce nitrite, sonra da nitrata dönüştürülür. Nitrat bitkiler tarafından emilir ve protein gibi önemli moleküllerin üretiminde kullanılır. Böylece azot, besin zincirine girer. Azot, bitkiler ve hayvanlar atık ürettiklerinde ya da öldüklerinde, ayrışma işlemiyle amonyak formunda tekrar toprağa döner. Toprakta bulunan denitrifikasyon bakterileri de nitrit ya da nitratı tekrar azot gazına dönüştürür. Böylece azot tekrar atmosfere karışır. Bakteriler azot bağlama işlemi için nitrojenaz enzimi
  • 9. kullanırlar. Bu enzim, iki proteinden oluşur. Bu proteinler iki atom arasındaki bağları kırmak ve 1 molekül N2'den 2 molekül amonyak elde etmek için 1-2 saniyede 8 kez ayrılıp birleşirler. Terleme (transpirasyon): Su, bitkilerin kökleri tarafından emilir ve buradan yapraklara taşınır. Yaprakların yüzeyinde küçük delikler bulunur. Bu delikler sayesinde karbon dioksit emer, oksijen salarlar. Su buharı da buharlaşma yoluyla bu deliklerden salınır. Bu işleme terleme denir. Kentsel Alanlar: Yerleşim alanlarında su döngüsünde önemli kayıplar yaşanır. Bunun başlıca nedenleri, baraj yapımı ve bitki örtüsü kaybı olarak sıralanır. Atmosfer: Hava, Dünya’daki suyun %0.001’ini tutar. Su, burada ortalama 9 gün geçirir ve sonra tekrar karaya döner. Atmosferdeki başlıca gazlar, azot (%78) ve oksijendir (%21). Diğer gazlar, geri kalan %1’i oluşturur. Havadaki miktarı her an değişebilen tek gaz su buharıdır. Havada %0-4 oranında su buharı bulunabilir. Havadaki su buharı, havanın nemliliğini belirler. Güneşin Rolü: Güneş, buharlaşmanın olması için gerekli ısı enerjisini sağlar. Aynı zamanda, Dünya yüzeyinde kararsız ısınmalar rüzgara neden olur. Yere yakın olan olan hava (su buharı taşıyan), güneş tarafından ısıtılır. Isınan hava yükselir ve sonra da soğumaya başlar. Soğuk hava, sıcak havadan daha ağırdır. Bu nedenle, soğuyan hava yeniden yere iner. Sıcak ve soğuk havanın bu hareketine “konveksiyon akım” (convection current) denir. Fosfor Döngüsü Yaşam için gerekli önemli minerallerden biri fosfordur. Fosforun asıl kaynağı kayaçlardır. Fosfor kayaların yapısında fosfat olarak bulunur. Kayaların aşınması ve erozyon gibi süreçlerle fosfat ırmaklara ve akarsulara karışır ve buradan okyanuslara taşınır. Burada, diğer minerallerle birlikte depolanır. Milyonlarca yıl burada bekler. Kabuk çarpışmaları sırasında deniz tabanının bir kısmı yüzeye çıkar ve karasal yapı oluşturur. Kayaların yeniden aşınmaya başlamasıyla da tekrar döngüye katılır. Oldukça yavaş ilerleyen bu döngüde, karadan okyanuslara daha hızlı bir geçiş yaşanır. Fosforun yeniden karaya dönüşü, yüzbinlerce yıl alır. Fosforun ekosistemlerdeki döngüsü daha hızlı ilerler. Tüm canlılar az miktarda fosfora gereksinim duyar. Fosfor, ATP, NADPH, fosfolipitler, nükleik aistler ve diğer organik bileşiklerin başlıca bileşenidir. Bitkiler, fosforun çözünüp iyonlaşmış formunu kullanırlar. Bunu öyle hızlı yaparlar ki, topraktaki fosfor miktarı birden bire olması gerekenin oldukça altına düşebilir. Otçul hayvanlar için fosforun tek kaynağı bitkilerdir. Etçil hayvanlar da, otçul hayvanları yiyerek fosfor gereksinimlerini karşılarlar. Hayvanlar, fosforun bir kısmını dışkı ve idrar yoluyla atarlar. Ölü canlıların çürümesiyle de bir kısım fosfor toprağa taşınır. Toprağa karışan fosfor, buradan yine bitkiler tarafından alınarak döngüye katılır.Fosfor, özellikle sucul ekosistemde çoğunlukla bitki büyümesinde sınırlayıcı besindir. Fosforun ana kaynağı kayaçlar olmasına karşın, ticari gübrelerle döngüye daha fazla fosfor katılır. Fosforun döngüde fazla miktarda bulunması çevresel sorunlara yol açar. Örneğin, tarım alanlarında gübre olarak kullanılan fazla fosfor sığ göllere taşındığında, bu besin fotosentetik bakteri ve alglerin sayılarının birden bire patlamasına neden olur. Bu durum, su yüzeyinin kaplanmasına ve güneş ışığının sualtındaki bitkilere ulaşmasına engel olur. Bu bitkiler ve yüzeydeki bakteri ve algler öldüğünde diğer bakteriler tarafından tüketilir. Bu bakteriler beslenme sırasında sudaki çözünmüş oksijeni kullanırlar. Göldeki oksijen miktarının düşmesiyle de, balıklar ölür. Göllerdeki bu kirlenmeye ötrofikasyon denir. Ekosistem Modelleme Bir ekosistemin, yalnızca bir parçasına verilen zarar, ilgisiz gibi görünen bir başka parçasını da beklenmedik şekilde etkileyebilir. Bu nedenle, olabilecek etkilerin tahmini için çeşitli yöntemler
  • 10. kullanılır. Bunlardan biri, bilgisayar programlarıyla hazırlanan ekosistem modellemeleridir. Bu yöntemde, araştırmacılar farklı ekosistem bileşenleri hakkında önemli bilgilere ulaşabilirler. Tüm bilgiler birleştirilir ve elde edilen sonuçlar bir sonraki zararın çıktılarını tahmin etmekte kullanılır. Örneğin, bir bölgedeki besin ağı, her bir populasyonun ne kadar tüketildiğini gösteren eşitlik dizilerine dönüştürülür. Böylece, aşırı tüketilen bir türün ya da sayıları çok artan türlerin etkilerinin ne olacağı tahmin edilebilir. Bilgisayar modellemeleri, özellikle alanda deneyler yapmak zor ve maliyetli olacağından büyük ve karmaşık ekosistemlerde kullanılır. Ancak, bu modellemelerin güvenilir sonuçlar vermesi için, ekosistemdeki tüm anahtar ilişkilerin doğru şekilde anlaşılması gerekir. Eğer, modellemede eksikler varsa, çıkan sonuçlar yanıltıcı olabilir. Biyolojik çeşitlilik Dünyadaki yaşamı oluşturan gen, tür ve ekosistem çeşitlerini içermektedir. Şu anda biyolojik çeşitliliğin sürekli bir kaybına tanık olmaktayız ve bunun doğal yaşam ile insan refahı üzerinde kökten etkileri bulunmaktadır. Başlıca sebepleri doğal habitatlarda meydana gelen değişikliklerdir. Bunlar tarımsal üretim sistemleri, inşaat, taş ocakçılığı, orman, okyanus, nehir, göl ve toprakların aşırı sömürüsü, yabancı türlerin istilaları, kirlilik ve — giderek daha fazla — küresel iklim değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Avrupa biyolojik çeşitlilik kaybını 2010 yılına kadar durdurmak için bir hedef belirlemiştir. Yeni AÇA değerlendirmeleri, önemli ek politika girişimleri olmaksızın, bu hedefe erişmenin mümkün olmadığını göstermektedir. İnsanlığın kendisi de biyolojik çeşitliliğin bir parçası olup, çeşitlilik olmaksızın biz de var olamazdık. Yaşam kalitesi, ekonomik rekabet gücü, istihdam ve güvenlik; hepsi bu doğal sermayeye bağımlıdır. Biyolojik çeşitlilik 'ekosistem hizmetleri', yani doğanın sunduğu hizmetler için hayati önem taşımaktadır: iklimin düzenlenmesi, su ve hava, toprak verimliliği ve gıda, yakıt, elyaf ve ilaç üretimi. Tarım ve balıkçılığın uzun vadeli yaşama kapasitesinin korunması için esas olup, pek çok endüstriyel sürecin ve yeni ilaçların üretiminin temelidir. Avrupa'da, en az 5.000 yıl önce tarım ve hayvancılığın yayılımından beri insan faaliyeti biyolojik çeşitliliği şekillendirmiştir. Tarım ve sanayi devrimleri arazi kullanımında dramatik ve hızlanan değişimlere, tarımın yoğunlaşmasına, kentleşmeye ve arazi terkine yol açmıştır. Bu da sırası geldiğinde biyolojik çeşitlilik açısından zengin alanların korunmasına yardımcı olan pek çok pratiğin (örneğin geleneksel tarım yöntemlerinin) çöküşüyle sonuçlanmıştır. Avrupa'nın yüksek düzeydeki kişi başına tüketim ve atık üretimi, ekosistemler üzerindeki etkimizin kıtamızın çok ötesine geçtiği anlamına gelmektedir. Avrupa yaşam tarzları bütün dünyadan kaynak ve mal ithalatına son derece bağımlı olup, genellikle doğal kaynakların sürdürülebilir olmayan kullanımını teşvik etmektedir. Bu da daha sonra sosyal ve ekonomik kalkınmanın temeli olan doğal sermaye kaynaklarına zarar vermektedir.