1. LOJİSTİK FİRMALARINDAN BEKLENTİLERİNİZİ ARTTIRIN
Artık bir rekabet, marka yaratma hikâyesinde tedarik zincirinden bahsetmeden geçemiyoruz. Firmalar pazarda
payını büyütenler, tedarik zincirini iyi modelleyerek bu duruma gelmeleri için bir güç yaratmışlardır kendilerine.
Bu yolda tedarik zincirinin üzerine kısaca bir bakalım.
Artık bir rekabet, marka yaratma hikâyesinde tedarik zincirinden bahsetmeden geçemiyoruz. Firmalar pazarda
payını büyütenler, tedarik zincirini iyi modelleyerek bu duruma gelmeleri için bir güç yaratmışlardır kendilerine.
Bu yolda tedarik zincirinin üzerine kısaca bir bakalım.
1980’lere kadar, çok üreten, ucuza mal eden, pazara en çok malını veren en çok tüketiciye ulaşanlar yarışa
önde girerken, 1980-90 arasında kalite faktörleri öne çıktı. Pazar doydukça yeni akımlara gebe, farklılığı,
mükemmeliyetçiliği belirginleşmiş, KAIZEN, JIT, CRM, ERP gibi kavramlarla sürekli karşılaşır olmuşuz.
Hepsinin hedefine bakın verimli düşük maliyetli, yüksek kaliteli ve sonuçları müşterinin %100 tatmin
edilmesidir. Peki, sorumuz değiştirelim: müşteri ne bekliyor? Artık ucuzluk kriter değil. Müşteri tembelleşiyor,
yakında mala ulaşabileceği, yada haftada bir gidip ihtiyaçlarını giderdiği alışveriş merkezlerinde bulacağı
ürünleri tercih ediyor, kalitesizliğe ödün vermiyor, en yenileri takip ediyor, son kullanım tarihine dikkat ediyor,
kalorisi, içeriğine kadar okuyor…
Şimdi karmaşık talep içinde lojistiği veya geniş bakacak olursak tedarik zincirini pozisyonladıralım.
Firmaların belirsiz taleplere göre veya minimum stoklu çalışmasını sağlayacak açık termine kısa sürede mal
verebilecek, kalite standartlarında üreten tedarikçilere ihtiyacı var. CPFR kavramına değinecek olursak,
bütünleşik palan, tasarım, modelleme ve üretimin özünü oluşturduğu gözükmektedir. Talep belirginleştiğinde
firmanın anlaması, projelendirilmesi, tedarikçilerine anlatması, ürettirmesi, üretmesi ve arz etmesi sürecinde
zaman ne kadar olmalıdır? Bir araba alıyorsanız ne kadar olmalı? Ya gıda maddesi için? Bir mobilya için?
Hayatımızın her noktasında bunları kendi yaşamımıza dönüp bakarsak, ne kadar tahammül ettiğimiz,
beklentilerimizi anlayabilirsek, üretim yaptığımız şirkette de bunları uygulamalıyız?
Sadece nakliyesinde, kısmen de depolamada dış kaynak kullanmak yerine en ucuza getirtmeye çalışarak iş
yaptığımız lojistik firmalarından bu durumda çok şey istemek gerektiği ortaya çıkıyor. Konu maliyet ise
modelleme aşamasında optimizasyon tabanlı yazılımlar, envanter yönetimi ve yine optimum modelleme,
kendi sistemimize, modelimize uygun dağıtım ağı(ufak modifikasyonlarla bunu yapabilirler), en ekonomik
taşıma şeklini destekleyen nakliye, barkot destekli hata payı 0 olan depolama, depo yönetim sistemleri
istemek gerekiyor. Marka yaratan firmalar milyonlarca dolarını ARGE’ye, binlerce dolarını eğitim,
pazarlamaya harcarlar, onlar için önemli olan bu sistemlerin kurulumunu da büyük miktarlar harcamışlardır.
Bir JZ firması milyonlarca dolarlarla bu hizmeti vermekte, global firmalarda bu yazılımı tercih etmektedirler.
Modelledikleri sistemleri 4PL, 3PL firmalara sadece yatırımlar yaptırarak uygulatmakta veya lojistik firmasının
da görüşünü alarak _ ki makbul budur_ modellemektedirler.
Lojistik firmaları bu isteklere hazır değiller. Ancak, talepte bulunduğumuzda JZ ler için bu yatırımları yapacak
istekteler.
Yatırım işi tabi ki, tüm bu isteklerin karşılanması. Uzun süreli anlaşmalarla bu yatırımlar yapılabilir. Ben TÜRK
MARKASI, Made in TURKEY yazılı ürünlerimizi Avrupa mağazalarında, dünya pazarlarında görmek istiyorum.
Lojistik danışmanlığını yaptığım tüm firmalarda bir aşarı hikâyesi yaratmak, bir Türk markası oluşturmak için
model oluşumunda destek vermekteyim. Gönül markası olan bir ekonomi ile büyüyen nesilleri görmek…