SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 17
Downloaden Sie, um offline zu lesen
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201152
	 Sene 1470... Karamalı Hacı Ali Mehmed Efendi’nin
“Muhiddin” ismini kulağına fısıldadığı çocuğunun ileride dünya
tarihinde mümtaz bir yeri olacağının belki de farkında değildi.
Mehmed Efendi’nin evinden yükselen bu çocuğun sesi, kısa
zamanda amcası Kemal Reis’e ulaştı.
	 Osmanlı akıncı leventlerinin pîrî olan Kemal Reis’in,
kendisinden sonra denizlerde dolaşacak yiğitleri yetiştirmeden
bu dünyaya gözlerini kapatmaya niyeti yoktu elbette. Bir
gece kapısını çaldığı Hacı Ali Mehmed Efendi’den Muhiddin’i
istedi. Muhiddin’i onu baba ocağından alıp elinden tuttuğunda
Muhiddin çocuk denecek yaştaydı. Kemal Reis’in zaman
kaybetmeye tahammülü yoktu. Ne Muhiddin’in yaşına baktı ne
de elinden tuttuğu diğerlerinin. Aldığı çocuklar, gençler hepsi
fişek gibiydiler. Kemal Reis’in mektebi gemilerdi. Denizcilik
bilimine vakıf olduğundan bu gençlerin sadece nazari eğitim
için vakit kaybetmelerinden yana değildi. Onun gemileri hem
nazari bilgiler için birer mektep, hem de pratikleri için tatbikat
alanıydı. 3-4 sene gibi bir sürede gençleri pişiriyor ve sahaya
sürüyordu. Sonra, kumanda sizde diyordu.
	 Muhiddin’e de aynısını uyguladı. Daha çocuk yaşta olan
Muhiddin’i her seyr ü sefere götürdü. Böylece Muhiddin 20’li
yaşlarına gelmeden hem savaş hem barış tecrübesine sahip
idi.
	 Zaman tünelinin kilometre taşlarındaki rakam 1501’i
gösterdiğinde Pîrî Reis; amcası Kemal Reis ile birlikte
Venediklilerekarşısavaştaydı.1
Busavaşdazaferleneticelenmiş
ve Navarin geri alınmıştı. Kemal Reis, stratejik bir kararla
zaferi müjdelemek için Pîrî Reis’i Sultan 2. Bayezid’e gönderdi.
Dz.Alb.Erdoğan ŞİMŞEK
PîRî REiSPîRî REiS
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 53
Pîrî Reis (istanbul Deniz Müzesi Komutanlığı)
PîrîReis’i devlet ricali ile tanıştırma vakti gelmişti. Pîrî Reis, Devlet-i Âliyye’nin kapısını çaldı ve içeri buyur edildi. Farkı farkedildi,
mükafatlandırıldı. O dönemde Bab-ı Âli’den içeri giren eli boş dönmüyordu. Ancak, kapıdan dışarı çıkanın omuzlarındaki yük
elindeki mükafatla kıyaslanamayacak derecede ağır oluyordu. Pîrî Reis, Devlet-i Âliyye’de görev almakla kaderinin pamuk ipliğine
bağlı olduğunun farkında mıydı bilinmez ama bildiği bir şey vardı ki o da; Kemal Reis’in yanına dönmesi gerektiğiydi. Kemal
Reis’den alacağı çok mâlumat ve kazanacağı çok tecrübe vardı. Kemal Reis ile gittiği her limanı inceledi, haritalarını yaptı.
	 1511’e gelindiğinde; denizcilerin olduğu gibi Pîrî Reis’in de pîrî olan Kemal Reis şehadet şerbetini içmişti. Sırtını dayadığı koca
çınar yoktu artık. Pîrî Reis bir müddet denizlerden uzak kaldı. Bu dönemde haritalarla uğraştı.
	 Pîrî Reis Gelibolu’da başladığı dünya haritasının çizimini 2 yılda tamamladı (1513). 1515 yılında Barbaros Hayreddin Paşa
tarafından Yavuz Sultan Selim’e hediyelerin takdim edilmesi maksadıyla İstanbul’a gönderildi. Pîrî Reis bu görevi sırasında,
padişaha haritasını sunamamıştı. Pîrî Reis beklediği bu fırsatı ancak 1517’de bulacaktır.
	 Yavuz Sultan Selim; Mısır’ı fethettikten sonra, hemen İstanbul’a dönmemiş ve sekiz ay kadar Mısır’da kalmıştı. Yavuz Sultan
Selim’in Mısır’da bulunduğu sıralarda üçyüz gemiden oluşan Cafer Ağa komutasındaki Osmanlı donanması da, haclılardan
gelebilecek bir yardım talebi yahut hacılara karşı bir tehdidi engellemekle görevlendirildiği batı Akdeniz’deki devriye görevini
tamamlayıp İskenderiye Limanı’na gelmiş ve buradaki Memluk gemilerini ele geçirmişti. Donanmanın gelişinin ardından Yavuz
Sultan Selim de Nil’e gelen bir kadırgayla 28 Mayıs 1517’de İskenderiye’ye gitmiş donanmayı denetlemiş ve 3 Haziran 1517
tarihinde Kahire’ye dönmüştü. Nil Nehri yoluyla Kahire’ye gelen Cafer Ağa komutasındaki donanmasının ileri gelenleri, Birket’ül-
Fil’de Yavuz Sultan Selim tarafından kabul edilmişti. İşte bu sırada Pîrî Reis Yavuz Sultan Selim’e haritasını sundu.
	 “ Bu fakir de, eskiden bir harita yaptım ve haritada kullanılagelen haritalara göre kat kat daha çok yer ve bilgiler belirttim.
Hint ve Çin denizlerini, yeni çıkan ve Osmanlı ülkesinde henüz kimsenin görüp bilmediği haritalarındaki bilgileri de kayıd ettim.
O harita Mısır’da, toprağı tertemiz ve mekanı cennet olsun, rahmetli Sultan Selim Han hazretlerini mutluluk kapısına sunulmuş
ve beğenilmişti.2
”diyor Pîrî Reis.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201154
Pîrî Reis, 1513 Tarihli Dünya Haritası
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 55
	 Pîrî Reis 1517’de haritasını padişaha sunduktan sonra bir yandan gemi reisliği ve filo komutanlığı yapmış, bir yandan da
araştırma ve inceleme çalışmalarını sürdürmüş ve bilgi birikimini kitap haline getirmeye başlamıştı. Ancak, hazırladığı kitap
müsvedde durumundadır. Temize, onun deyimiyle beyaza, çekilmemiştir. Çünkü o yıllarda Osmanlı İmparatorluğunda matbaa
henüz kullanılmamaktaydı. Kitap ve haritalar, elle yazılarak, kopyalama (istinsah) yoluyla çoğaltılmakta, dolayısıyla belli çevrelerce
bilinip, belli kişilerce okunabilmekteydi. Bu nedenle bir yazarın eseri, değeri ne olursa olsun kolay kolay bilinmemekteydi. Çünkü
bir eserin, padişah başta olmak üzere devlet ileri gelenlerinin yahut zengin ve önemli kişilerin desteği olmadan, yaygın biçimde
tanıtılıp ün yapması olanaksızdı. Bu gibi hususlarda, padişahın beğenisinin kazanılmasının ayrı bir önemi vardı. O yıllardaki yazma
yapıtların başındaki giriş bölümünde adet olarak padişahları ve soyunu öven, saltanatlarının uzun süreli olmasını, devletinin
sonsuza değin yaşamasını dileyen bir bölüme yer verildi. Pîrî Reis yapıtının ün yapması bakımından, Kanuni Sultan Süleyman başta
olmak üzere, üst düzey yetkililerden, gerekli desteği sağlayabileceğine ilişkin bir umut görmediği için Kitab-ı Bahriye’yi temize
çekmeyip, karalama drumunda bırakmıştı. Çünkü yıllarca denizlerde dulaşıp, levent gezmekten ve bilimsel çalışmalar yapmaktan
onu ünlü yapacak çevrelere, özellikle amcasının ölümünden sonra, iyice uzak kalmıştı. Ancak, kitabının değinilen çevrelere
sunulmasına olanak bulabileceğini düşünmemekle birlikte, yazmaların baş taraflarına yazılması adet olan, padişahına ilişkin övgü
satırlarına, karalamasında yer vermekten geri kalmamıştı. Pîrî Reis yapıtını, gerekli yerlere ulaştırmasındaki ümitsizliğini şöyle
anlatır:
	 “ Bu ilk kitap, alemlerin koruyucusu padişahın mutluluklar saçan efendilik eşiğine sunulması ihtimali çok az bulunduğundan ve
bizim de buna gücümüz yetmediğinden beyaza çekilmeyip öyle kalmıştı.”
	 Pîrî Reis’in, o günlerde karalama durumunda olan çalışmalarını (Bahriye karalamasını) yakın dostları ile bazı gemi reislerine
göstermiş olması doğaldır. Bunlardan bazılarının, değerli ve yararlı olan bu kitabın, kendi kullanımları için, bir hayli kopyasını
hazırlattıkları, 1521 tarihli yazmalardan yapılmış kopyaların oldukça önemli bir miktarının günümüze kadar ulaşmasından
anlaşılmaktadır. Günümüze ulaşan karalamalarının sayısının, Bahriye yazmalarının suyısından çok fazla olması da bu görüşü
doğrulamaktadır.
	 Pîrî Reis, müsvedde biçiminde de olsa, Bahriye’sinin yazım ve çizimlerini bitirdikten sonra yeniden denizlere döndü. 1524
yılına gelindiğinde, kendisine verilen bir görev, kitabının Kanuni Sultan Süleyman’a sunulmasına ortam hazırlayacaktır. Vezir-i
Âzam olmak için uğraşan, ancak başaramayınca isteği üzerine Mısır Valiliğine atanan, Ahmet Paşa (Hain Ahmet Paşa)3
Ağustos
1523’te İstanbul’dan yeni görev yerine hareket etmişti. Valilik görevine başladıktan kısa bir süre sonra başkaldırmış, Mısır’da
hükümdarlığını ilan etmiş ve devleti bir süre uğraştırdıktan sonra 1524 yılında
yakalanarak öldürülmüştü. Yerine Güzelce Kasım Paşa4
atanmıştı. Ancak
Mısır’daki huzursuzluk ve kargaşa durulmamış, sürüp gitmekteydi.
Durumun daha da kötüleşmesini istemeyen Kanuni Sultan Süleyman,
Veziriazam İbrahim Paşa’yı5
(Pargalı) yerinde incelemeler
yapmak ve gerekli önlemleri almakla görevlendirerek, Mısır’a
göndermişti. İbrahim Paşa, durum daha da kötüleşmeden bir
an önce Mısır’a gidebilmek için kara yoluyla değil, zor mevsim
koşullarına karşın, deniz yoluyla yolculuk yapmayı yeğlemişti.
Bunun üzerine 29 Eylül - 27 Ekim 1524 arası 10 kadırgalık
bir filoyla İstanbul’dan Mısır’a hareket etmişti. İbrahim Paşa
yola çıkmadan önce, mevsim koşullarının deniz yolculuğuna el
verişli olmaması nedeniyle, yanına iyi bar klavuz almak istemiş
ve yapılan öneriler üzerine, gemisindeki karargâh personelinin
arasına Pîrî Reis’i de katmıştır. Sadrazamın yola çıkmasından bir
süre sonra, hava bozmuş ve kötü hava koşulları nedeniyle deniz
yoluyla Mısır’a gitmesinin olanıksız olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle
İbrahim Paşa, Rodos Adası karşısında, Marmaris’te karaya çıkmış,
yolculuğunun kalan kısmını kara yoluyla sürdürmüş ve 11 Nisan 1525’de
Kanuni Sultan Süleyman
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201156
Kahire’ye varabilmiştir. Yolculuğunun Marmaris’ten sonra ki bölmünün kara yoluyla sürdürülcek olması nedeniyle kılavuzluğuna
ihtiyaç duyulmayan Pîrî Reis’in Kahire’ye gitmesine gerek görülmemiş, Marmaris’ten İstanbul’a dönmesine izin verilmiştir. Ancak,
yolculuk Pîrî Reis’e şans getirmiştir. Çünkü denizdeki kötü hava koşullarında onun bilgisi kadar kitabı da sadrazamın dikkatini
çekmiş, beğenisini kazanmıştır. Bu nedenle, İbrahim Paşa Marmaris’ten Mısır’a doğru hareket ederken Pîrî Reis’in İstanbul’a
dönmesine izin vermekle kalmamış, aynı zamanda ondan kitabını temize çekip, padişaha sunulmak üzere, kendisine getirmesini
istemiştir.
	 Pîrî Reis İstanbul’a döndükten sonra karalama durumundaki kitabını hemen beyaza çekmeye başlayamamıştır. Önce kitabının
bazı eksikliklerini tamamlaması, Ayrıca biçim yönünden padişaha sunulcak duruma getirilmesi gerekmektedir. Daha da önemlisi
kitabının başına ve sonuna, mesnevi tarzında yazıp ekleyeceği coğrafi bilgilerle kitabını zenginleştirmeyi istemektedir. Çünkü
yapıtı gelişi güzel bir kimseye değil, Devlet-i Aliyye’nin başındaki Kanuni Sultan Süleyman’a sunulacaktır. Kanuni Sultan Süleyman
ise, devlet işlerinin dışında edebiyatla uğraşan, şiir yazan, şairleri ve yazarları koruyan bir hükümdardır. Şiirlerini çoğunlukla
“Muhibbi” mahlası (takma adı) ile zaman zaman da “Muhip”, “Meftuni”, “Acizi” mahlaslarını kullanarak yazmıştır. Hatta divan
edebiyatında en çok gazel yazanlar arasında yer almıştır. Toplam 2799 gazeli bulunmaktadır. Günümüzde, halk arasında bir
atasözü gibi hala söylenmekte olan, aşağıdaki beyit de onundur:
	 “ Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
	    Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
	 Pîrî Reis Bahriye’nin beyaza çekilmesini 1526 yılında bitirebilmiş ve biter bitmez yapıtını Pargalı İbrahim Paşa aracılığıyla
Kanuni Sultan Süleyman’a arz etmiştir.
	 Kitab-ı Bahriye, yazıldığı günlerde eşi örneği bulunmayan bir coğrafya yapıtıydı. Daha doğrusu, dünyanın ilk ekonomik ve
sosyal coğrafya kitabıydı. Bu nedenle gerek hazırlanışı ve kaleme alınmasında, büyük emek verilmiş, çaba gösterilmiş, üzerinde
yıllarca ve büyük sabır gösterilerek çalışılmıştır. Nitekim Pîrî Reis eserini bitirirken yıllar boyunca çekmiş olduğu zahmeti ve
karşılaştığı güçlükleri anlatmadan edememiştir:
	 “Gönül bu ilme (denizcilik bilimi) tutulduğunda, bu fende pek çok kağıt karalamaktayım,
	 Akdeniz’in durumunu, onunla ilgili öykü ve söylentileri de tümüyle belirterek, bütün özellikleriyle yazıyordum.
	 Bu yolda hiçbir gizli, ince nokta bırakmadan herşeyi tüm gerçekliğiyle açıkladım.”
	 “Bu kitap için yıllarca acı ve sıkıntıya katlanarak öylesine çok çalıştım.
	 Madem ki, bir kulpa yapışan (bir işe girişen) her kul yaptığı o işle bir lütfa erişti.”
	 Tanrı’ya “sayılmayacak kadar şükürler, Tanrı’ya şükürler! Umarı bulunmayan hiç bir tasa, hiçbir kaygı, acı olmasın.
	 Bu kaygı ve sıkıntının da umarı bulundu ve bu açıklamaların da sonu geldi.
	 İşte bu nedenle sözü burada kestik, bitim noktasına ulaştık ve böylece amacımız gerçekleşti.6
”
	 Kitab-ı Bahriye’nin Kanuni Sultan Süleyman’a sunulmasından sonra İbrahim Paşa’nın yakın çevresi içinde yer alan kişiere Pîrî
Reis’de katılmış ve onun koruması altında yaşamıştır. Artık deniz seferlerinde görev almıyor yalnız bilgi ve belge toplamak için
denize açılıyordu. Pîrî Reis, yapıtlarının Kanuni’ye sunulmasının ardından, yalnız bilim adamı ve denizci olarak değil Sadrazam
İbrahim Paşa’nın yakın çevresinde yer alanlar içinde olması nedeniyle de tanınmış birisidir.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 57
	 1547’de Pîrî Reis Hint Kaptanlığı görevine atandı. Pîrî Reîs, yeni görevinde ilk günlerini Süveyş donanmasını düzene sokmak,
eksiklerini gidermek ve savaş hazırlıklarını yapmakla geçirmiştir. Bu arada askerî önlemlerin yanı sıra siyasi önlemlere baş
vurmayı boşlamamış ve Portekizliler’in baskılarına uzun süre karşı koyarak İstanbul’a bağlılığını sürdüren Yemen halkının moralini
yükseltmek amacıyla önce, Mısır Beylerbeyi Davut Paşa’nın Kapıcı Başısı Hüseyin Paşa’nın komuta ettiği, içinde kara askerleri
de bulunan üç barçayı Muha’ya göndermiştir. Bununla da yetinmemiş, bu gemilerin ardından ana donanmanın çok kısa bir süre
sonra yola çıkacağı yolunda haber salmıştır. Seferin amacı, Aden’in ele geçirilmesi idi. Öncü filo yola çıktıktan sonra, Yemen
Beylerbeyi Ferhat Paşa da, Keşşaf Murat Reis komutasında bir baştarda7
ve dört kayıktan oluşan bir deniz gücünü, Kapıcı Başı
Hüseyin Paşa’nın emrine göndermiştir.
Pîrî Reis (istanbul Deniz Müzesi Komutanlığı)
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201158
Kitab-ı Bahriye’nin ilk Sayfası
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 59
	 Ferhat Paşa’nın gönderdiği kuvvetlerle güçlenen Kapıcı Başı
Hüseyin Paşa, 1 Ocak 1548 günü Aden’in karşısındaki Sin mevkisi
önünde demirleyerek gemilerin baş toplarından gösteri atışları
yaptırmış ve Hint Kaptanı‘nın büyük bir filo ile Aden’e gelmekte
olduğunu bildirerek, Mehmet ibn-i Ali’den teslim olmasını
istemiştir. Ancak, Portekiz donanmasının yardımına geleceğinden
çok emin olan Mehmet, teslim olma önerisini kabul etmeyerek
geri çevirmiştir. 2 Ocak 1548 sabahı Sin’e doğru gelen üç Portekiz
gemisi,Türk gemilerini görüp kaçmaya başlayınca, arkalarından
gidilerek, üç gemi de ele geçirilmiştir. Gemilerin taşıdığı zahire
yükü alınmış, gemilerde bulunan tayfalar esir edilip küreğe
konulmuş ve gemiler Aden önünde ateşe verilerek yakılmıştır.8
	 10 Ocak günü Ferhat Paşa‘nın gönderdiği kara askerînin Aden
önlerine ulaşmasıyla birlikte kuşatma harekâtına başlanılmıştır.
24 Ocak günü kaleye yardım gelmekte olduğu haberi alınmıştır.
Yardım getiren gemiler Arapların zanbuk ve celbe dedikleri
tipten, on kayıktan oluşmaktaydı. Hüseyin Bey birkaç gemi ile
yardım kuvvetlerinin üzerine yürüdü. Türk gemilerinin geldiğini
gören yardım kuvveti kıyıya sokulup, celbeleri karaya oturttular.
Aden
Kayıklardaki 700 kadar askerîn tümü karaya çıkarıldı. Hüseyin Bey, karaya çıkmış olan askerleri top ateşiyle dağıttığı gibi, filikalara
koyup gönderdiği askerlerle bütün celbe ve zanbukları ele geçirdi. Gemilerde bulunan adamlar tutsak edildi, zahireye el konuldu
ve gemilerin tümü yakıldı. Olaylar bu biçimde gelişirken, Pîrî Reis Süveyş’ten üçyüz Mısır yeniçerisi, sipahi ve azap askerî ve topçu
birliğiyle, 29 Ekim 1547 günü hareket etmiş, Moha Limanı‘nda Yemen Beylerbeyi Ferhat Paşa ile görüşmüş ve onun verdiği biri
baştarda olan beş gemiyi aldıktan sonra, 18 Kasım 1548’de Aden yakınlarına, 19 Ocak 1549 günü de Aden’e erişmiştir.
	 Aden önüne varıldığında rüzgâr ters, yani karadan
estiği için, Pîrî Reis gemilerinin yelkenlerini sardırıp,
kürek çektirerek filoyu Bab-ı Yemen (Yemen
Kapısı) denilen yere yanaştırdı. Hemen bir durum
değerlendirmesi yaparak karaya asker ve top çıkarmaya
karar verdi. Topları Aden Kalesi’ne hâkim yüksek bir
tepeye yerleştirerek üç gün üç gece top atışıyla kaleyi
vurdurdu. Dördüncü gün Mehmet’in kuvvetleri, Türk
topçularının bulunduğu yere, daha yüksek bir tepeden,
topçu ateşine başladılar. 4 Şubat 1549 günü yapılan bir
hücumla, Mehmet ‘in topçularının bulunduğu tepe ele
geçirilerek, buraya da Türk topçu birlikleri yerleştirildi.
Bombardıman onsekiz gün daha sürdü ve kalede bir gedik açıldığı görülerek, bu gedikten içeri girilmeye karar verildi. Ancak,
kaleden kaçmayı başaran iki Türk esirin, hücum edilecek yerin önünde lağımlar açılıp, toplar yerleştirildiğini bildirmeleri üzerine
hücumdan vazgeçilerek bombardımana devam edildi. İki gün sonra, Aden’in Osmanlı egemenliğinde bulunduğu sırada Şamsan
Kulesi muhafızlığını yapmış olan birisi, karargâha gelerek, hücuma elverişli yerler hakkında bilgi verdi. Söylediklerinin doğru
olduğunun saptanması üzerine, 25 Şubat 1549 gününün gecesi, kalenin Cebel-i Kuf yönünden bir baskın yapılarak, kalenin bütün
kuleleri, kulelerdeki toplarla birlikte ele geçirildi.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201160
	 Ertesi gün (26 Şubat 1549) düşmanın yaptığı karşı hücum başarı ile püskürtüldükten sonra kalenin sur yapılmamış cephesinden
de içeri girilerek, bütün gün süren şiddetli savaşın ardından, kale tümüyle ele geçirilerek bütün burçlarına Osmanlı sancağı çekildi.
Aden’in geri alınması askerî yönden olduğu kadar siyasi yönden de büyük bir başarıydı. Artık Kızıldeniz güvenlik altına alınmış,
Portekiz’e büyük bir darbe vurularak Yemen Kıyıları Portekizlilere kapatılmıştı. Aden zaferi Mısır Valisi Davut Paşa tarafından
Kanuni’ye duyuruldu.
	 Aden’in geri alınması Portekizliler’e Kızıldeniz kapısını kapattığı kadar, Yemen’deki savaşın üzerinde de olumlu etkiler
yapmıştı.Yemen’deki başarılar üzerine Ferhat Paşa, elde edilen sonuçlardaki katkısını göz önüne alarak, kendisinin yerine Yemen
Beylerbeyliği’ne Özdemir Bey’in atanmasını önerdi. Önerisinin uygun bulunması üzerine Ferhat Paşa, Yemen Beylerbeyliği
görevini Özdemir Bey’e devrederek İstanbul‘a döndü. Aynı günlerde, 11 Nisan 1549’da, Mısır Valisi Davut Paşa vefat etmiş
ve yerine Rumeli Beylerbeyi Semiz Ali Paşa atanmıştı. Bu değişiklikler, Pîrî Reis’in hayatını, olumsuz biçimde etkileyecektir.
Çünkü iyi bir devlet adamı olan Ferhat Paşa Pîrî Reis’e gerçekten destek ve yardımcı olmuştu. Yeni kadro ise Pîrî Reis’e yardımcı
Baştarda
olmayacak, aksine düşmanlık göstererek onu güç durumlara düşürmek için elinden geleni yapacaktır.
	 Aden zaferinin ardından Pîrî Reis Süveyş‘e dönmüş ve yeni bir seferin hazırlıklarına başlamıştı. Çünkü Aden’de elde edilen
başarıyı yeterli bulmuyor ve harekâta Portekizlilerin o yöreden tamamen sökülüp atılıncaya kadar devam edilmesi gereğine
inanıyordu. Bu görüşü nedeniyle boş durmamış, Süveyş’e döner dönmez donanmanın güçlendirilmesi için yirmi dört kadırga, bir
kalite9
ve beş barçadan oluşan, otuz gemilik, kuvvetli bir filonun yapımını başlatmıştı. Aslında Pîrî Reis’in amacı kürekle yürütülen
böyle bir filo yerine, Portekizlilerinki gibi, Hint Denizi’nde güvenle görev yapabilecek kalyon tipi, yelkenle yürütülen gemilerden
oluşan bir filonun kurulmasıydı.
	
	 Portekizliler’in kullandığı karaka ve karavelierin Türk gemilerine olan üstünlüğü ve bu üstünlüğün deniz gücü bakımından
Hint Okyanusu’nda gözle görülür biçimde Portekizliler lehine bir durum yaratması; Pîrî Reis’i kalyon sınıfı gemiler inşa etmeye
zorlamaktaydı.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 61
Pîrî Reis’in Hürmüz Seferi
	 Portekizliler 1550 ve 1551 yıllarında Basra Körfezinde çok faal idiler. Osmanlı nufuzu altındaki Bahreyn’e kadar sokuldular,
Lahsa’da (El-Hasa)10
bulunan Katif kalesini ele geçirdiler.11
Portekizliler Basra Körfezindeki ticaret yollarını Osmanlılara kaptırmak
istemiyorlardı.12
Yine Portekizliler bölgedeki halkı Osmanlılara karşı el altından isyana teşvik ediyorlardı.
	 Bunun yanı sıra Kanunî Sultan Süleyman, İran’a karşı yaptığı savaşta kesin bir sonuca varabilmek için Süveyş ile Basra arasında
doğrudan irtibat kurmanın gerekli olduğunu idrak etmişti. Bunu gerçekleştirmek için önce Hürmüz’deki Portekizlileri bertaraf
etmeye karar verdi. Basra Körfezi’nin girişinde bir nevi tıkaç vazifesi gören bu adayı fethetmedikleri sürece Osmanlılar körfezdeki
hâkimiyetlerini tam anlamıyla sağlamış olamayacaklardı.13
	 Görev, Süveyş’de bulunan “Hint Kaptanı” Pîrî Reis’e verildi. Pîrî Reis, Temmuz 1552’de14
toplam 30 gemiden oluşan
donanmasıyla Süveyş’den hareket etti.15
Kanunî tarafından Pîrî Reis’e verilen emir özetle şöyleydi: Pîrî Reis, önce Süveyş’teki
donanmayı Portekizlilere fark ettirmeden Basra’ya götürecekti. Daha sonra Basra’da bulunan 15.000 askeri aldıktan16
ve diğer
gemileri donanmasına dâhil ettikten sonra ani ve sessiz bir harekâtla Hürmüz’ü fethedecekti. Fetih müyesser olmadığı takdirde
başka bir şeyle uğraşmadan Basra’ya çekilmeliydi. Kanunî’nin verdiği emirden de açıkça görüldüğü gibi, donanma Basra’ya
ulaşıncaya kadar Pîrî Reis’in Portekizlileri kuşkulandıracak, onların husumetine yol açacak herhangi bir hareketten kaçınması
gerekiyordu.17
	 Pîrî Reis doğru düşünmüş olmasına karşın, niyetini gerçekleştirememiştir. Çünkü Hint Kaptanlığı Akdeniz’de yetişmiş ve
kürekle yürütülen gemilere göre eğitilmiş denizcilerden oluşuyordu. Bu nedenle personel yetiştirilmeden Süveyş filosunun
yelkenli büyük savaş gemilerine dönüştürülmesinin bir yararı olmayacaktı. Eğitim ve yeni tip gemi yapımının uzun zaman alacak
olması, buna karşın kaybedilecek zaman oymayışı gibi nedenlerle Pîrî Reis, istemeyerek de olsa, donanmasını kürekle yürüyen
gemilere dayandırmak zorunda kalmıştı.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201162
	 Pîrî Reis buraya varmadan önce sırasıyla Aden’e, Şihr ve Zufar limanına uğramıştı. Pîrî Reis, kadırgalarından 5 adedini ayırmış
ve bu filonun başına oğlu Mehmed Bey’i vermişti. Mehmed Bey, burnu dönerken Portekiz fustasını fark etti. Fusta’nın komutanı
Miguel Colaço rotasını Hürmüz’e doğru çevirdi. Sahillerdeki Portekiz himayesinde bulunan ahaliye Osmanlı Kadırgalarının
gelmekte olduğunu haber verdi. Ancak haber verdiği sayı beklediklerinden çok azdı. Pîrî Reis Portekizlilerin istihbarat ağını
bildiğinden onları yanıltmak için 5 kadırgayı önden göndermişti. Uzunca bir kovalamanın sonunda Pîrî Reis’in oğlu fusta’ya
yetişti. Fusta’yı sıkıştırmıştı ki esen rüzgar iki gemiyi birbirinden açasıya uzaklaştırdı.20
Mehmed Bey, topları ateşlediyse de isabet
sağlayamadı ve Futsa gözden kayboldu.
	 Pîrî Reis donanmasıyla gelip Mehmed Bey’le Maskat’da buluştu. Portekiz himayesinde bulunan Maskat bütün ihtişamıyla
karşılarında duruyordu. Maskat, Pîrî Reis’in kader-denk noktası olacaktı. Çünkü Pîrî Reis kendisine verilen talimatın dışına çıkacak
ve Maskat’ı top ateşi altına alacak,21
daha sonra da karaya asker çıkarıp şehri yağmalatacaktır. Şehri yağmalatma emri Pîrî Reis'i
ileride idama götürecek ilk safhanın perdesini açacaktı. Şehir kuşatmaya sadece 6 gün dayanabildi ve kale 128 asker ile birlikte
teslim oldu.
	 Hürmüz kalesinin komutanı olan Alvaro de Noronha, Osmanlı Donanmasının durumu hakkında istihbarat toplamaya devam
ediyordu. Bu maksatla, Kızıldeniz’den haber getirmesi için bir fusta’yı18
Şihr taraflarına gönderdi.
	 Alvaro de Noronha gereken önlemleri almaya başladı; uzunca bir kuşatmaya direnecek kadar su ve erzak, odun vs. stokladı,
hendeği derinleştirdi. İki fusta’yı Rass’el-Haad (Rosalgate) Burnu’nda gözcülük etmeleri ve Osmanlıların yaklaşmaları durumunda
derhal dönüp haber vermeleri için gönderdi. Süveyş’ten hareket eden Osmanlı donanması, Ağustos ayının ilk haftası içinde,
Portekiz fusta’sının gözcülük görevi yapmakta olduğu Rass’el-Haad Burnu açıklarına vardı.19
	 Plan güzel olmasına güzeldi ancak, evdeki hesap çarşıya uyacak mıydı? Planı Kanuni’nin bizzat kendisinin mi yoksa Kaptan-ı
Derya’nın mı yaptığı hususunda elimizde herhangi belge mevcut değildir. Planı kimin yaptığını bir tarafa koyalım ve planın uygulanır
olup olmadığına bakalım. Deniz tarihine vakıf olanlar, planın ilk safhasının uygulanabilir olmadığı hususunda hemfikirdirler. Çünkü
30 parçalık bir donanmayı Portekizlilerin haberi olmadan Basra’ya götürmek imkânsızdır. Osmanlı donanmasının Süveyş’deki
hazırlıkları hakkındaki malumat Pîrî Reis’in hareketinden aylar önce Hürmüz’e ulaşmıştı.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 63
	 Pîrî Reis, 23 Ağustos’ta Hürmüz Adası önüne geldi. Pîrî Reis'i idama götürecek gelişmelerin ikinci safhası başlamak üzereydi.
Pîrî Reis karaya asker çıkardı. Pîrî Reis’in gelişini önceden haber alan Hürmüz şeyhi haremini ve hazinesi yanına alarak Portekiz
kalesine sığındı. Hürmüz’ün zengin tüccarları Keşim (Kişm) Adası’na kaçmışlardı, halk ise pahada ağır yükte hafif neyi varsa yanına
alarak adanın iç kısımlarına kaçtı. Kalede, Hürmüz’de yaşayan dokuz yüz civarında Portekizli bulunuyordu, ayrıca 1551 yılında
Portekiz’den gelerek kışı orada geçirmekte olan büyük bir kalyondaki üç yüz Portekizli de kaleye sığınmıştı. Kale altı aylık bir
kuşatmaya direnebilecek kadar yiyecek, su, odun, silah ve cephaneye sahipti.
	 Portekizliler kayalık bir ada olan Hürmüz’ü stratejik önemi nedeniyle 1507 yılında ele geçirmiş ve burda kurdukları üssle
yöreyi tam anlamıyla denetimleri altına almışlardı. Adanın bu öneminden dolayı Pîrî Reis, Maskat’tan sonra Hürmüz’e yönelmişti.
Hürmüz’e giderken yolu üstünde bulunan iki küçük adayı vurmuş ardından Hürmüz’e gelerek 28 gemilik donanması ve
gemilerinde bulunan 850 savaşcı asker ile Hürmüz Kalesi’ni kuşattı. Kuşatma başladığında Pîrî Reis’in bir baskına uğramamak ve
arkadan vurulmasını engellemek için düşmün gemilerinin baskınına karşı bazı önlemler alması zorunluydu. Ancak bu önlemlerin
alınmasına gerek görülmemişti. Çünkü Pîrî Reis, Maskat’tan Hürmüz’e giderken 70 parçalık bir Portekiz donanmasıyla karşılaşarak
çatışmaya girmiş, yapılan savaşta düşmana önemli kayıplar verdirmiş ve onları kaçmak zorunda bırakmıştı. Portekiz donanmasının
toparlanıp gelmesi bir hayli zaman alacaktı. Dolayısıyla Pîrî Reis, kuşatmanın ilk günlerinde, denizden bir tehtit gelmeyeceğini
hesaplayarak Portekiz baskınana karşı önlem almaya gerek görmemiştir.
	 Kuşatma başlar başlamaz Hürmüz Kalesi’ne bir yandan gemilerdeki toplarla, bir yandan karaya çıkartılan toplarla, denizden
ve karadan bombardıman edilerek bir hayli zarar verildi. Pîrî Reis, askerîn moralinin yüksek tutulması için Basra Valisi Kubad
Paşa’ya, Mehmed Reis ile gönderdiği mektubuyla, savaşan askerlerin ulufelerinin gönderilmesini de istemişti. Padişahın açık emri
olmasına karşın Kubad Paşa, Pîrî Reis’in isteğini yerine getirmedi.
Maskat Kalesi
	 Adaya çıkarma harekatı başladı. Çıkarma mevkii adanın doğusundaydı. Bu mevkii adanın liman tarafı değildi. Kalenin şehre
bakan tarafı yoğun top ateşine alındı. Kuşatmanın ilk üç günlük bilançosu Pîrî Reis'in istediği gibi değildi. Osmanlı tarafı fazla kayıp
vermeye başladı.Üstelik Hürmüz Adası'nın deniz tarafı boş bırakıldığından Portekiz fustaları rahatlıkla Goa'da Portekiz Genel
Valisi'ne haberleri götürebiliyordu.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201164
	 PortekizdonanmasıHürmüz’eyardımageldiğinin
Portekiz kaynaklarıncada doğrulanmış olması,
Pîrî Reis’in kuşatmanın kaldırılması yönündeki
kararının haklılığının ve kararın doğru zamanda
alındığını göstermektedir. Oysa gittiği Basra’da
Kubad Paşa’nın ihanetine uğramasaydı, alacağı
takviye, bakımı yapılmış gemileri ve sağlayacağı
ikmal olanaklarının yanı sıra, moralleri düzelmiş
ve dinlenmiş savaşçılarıyla yeniden Portekizlilere
saldırabilecekti.
	 Muson Yağmurlarının şiddeti adeta top ateşininkine yetişmeye çalışıyordu. Mevsimin olumsuzluklarına rağmen Portekizlilere
Goa'dan yardım ulaşıyordu. Kale bir türlü düşmedi. Kayıpların fazlalığı Pîrî Reis 'i yeni bir karar vermeye zorladı. 20 Günlük bir
kuşatmanın ardından22
Pîrî Reis kuşatmayı kaldırarak Basra’ya hareket etmeye karar verdi. Demir almadan önce, oğlunun esir
ettiği Portekizli kale kumandanının karısını, iki ihtiyarı ve iki Portekiz askerini serbest bırakarak Alvaro de Noronha’ya gönderdi
ve elindeki diğer Portekiz askerlerinin fidye karşılığında serbest bırakılmasını teklif etti. Fakat Alvaro de Noronha sadece iki
askeri kabul etti, Maskat kalesi dizdarının (kale kumandanı) eşini ve yaşlıları geri gönderdi.
	 Daha sonra ele geçirdiği bir Portekiz ticaret gemisini yedeğinde götürerek Keşim Adası’na vardı. Donanma burada birkaç
gün kaldı, bu arada Pîrî Reis’in adamları adanın her tarafını karış karış arayarak ada sakinlerinin gizledikleri hazineleri buldular
ve çok sayıda esir aldılar.23
Osmanlı amirali gemilerinin tamamı tıka basa ganimetle yüklü olarak24
demir aldıktan sonra sıcak bir
şekilde karşılanacağını umduğu Basra’ya gitmek üzere yelken açtı.Pîrî Reis Hürmüz'den ayrıldığında Hindistan’dan gelen bir filo
Hürmüz ufuklarında göründü. Hindistan'daki Portekiz'in Genel Valisi Afonso de Noronha ekim ayı sonunda 30 adet kalyon ve
karavelden ve 70 kadar fusta ve catur25
türünden oluşan bir donanmayla Hürmüz’e doğru hareket etti. Ama Diu’ya vardığında
Pîrî Reis'in kuşatmayı kaldırarak Basra’ya yöneldikleri haberini alınca donanmanın önemli bir kısmıyla Goa’ya dönmeye karar
verdi. Bununla birlikte yeğeni Antão de Noronha’yı beş kalyon, yedi karavele ve yirmi fusta’yla Hürmüz’e gönderdi, bu şekilde
Basra Körfezi’nde deniz üstünlüğünü Osmanlılara karşı korumayı amaçlıyordu.26
	 Donanmayı Portekizlilerin dikkatini çekmeden Basra'ya götürme talimatı verilen Pîrî Reis, önce Maskat'ı kuşatarak aldığı
esirlerle beraber yoluna devam etmiş, daha sonra da Hürmüz'ü kuşatmış, kale düşmeyince de Basra'ya doğru hareket etmişti.
Pîrî Reis,nihayet Basra'ya vardı.27
16’ncı yüzyılda Hürmüz Kenti ve Kalesi
Basra Körfezi
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 65
	 Portekiz donanmasının gelmesi Bağdat’a bulunan Pîrî Reis için başka bir tehlike oluşturmaktaydı. Çünkü Portekiz donanması
Hürmüz’ükapattığıtakdirdeHintdonanmasıSüveyşüssünedönemeyecekveBasra’dasıkışıpkalacaktı.Ortayaçıkangelişmelerden
endişe duyan Pîrî Reis Kubad Paşa ile görüştü. Ancak Kubad Paşa, donanmanın Basra’da hatta kendi emrinde kalmasını istemekte
Süveyş’e dönmesini arzu etmemektedir. Nitekim Kubad Paşa bu görüşünü Kanuni’ye sunmuş, ancak Kanuni donanmanın kalıp
kalmamsına karşın kararı Pîrî Reis’e bırakmıştır.
	 Pîrî Reis, Portekiz donanmasının gelmekte olduğu öğrenir öğrenmez, Basra’da kalmanın yaratacağı sakıncalarıda
değerlendirerek, Kubad Paşa’nın karşı koymasına karşın, hazırlayabildiği üç gemi ile Basra’dan Süveyş’e doğru yola çıktı.
Yanına fazla gemi alamamıştı. Çünkü Kanuni’nin açık emirlerine ve Basra’da gemilerin yapıldığı bir tersane bulunmasına karşın,
Donanmanın Basra’dan ayrılmasını istemeyen Basra Valisi, Pîrî Reis’e gemilerin onanımı için gereken yardımı yapmamıştı. Bu
nedenle gemilerin çoğu onarılmamış olduğundan yola çıkamayacak durumdaydı. Pîrî Reis, Portekiz donanmasına yakalanmadan
Hürmüz Boğazı’ndan çıkmayı başardı. Hürmüz Boğazı’ndan çıktıktan sonra yakalandığı fırtınada bir gemisi battı ve ancak iki
gemiyle Süveyş’e ulaşabildi. Pîrî Reis’in Basra’dan Süveyş’e gitmesinin sebebi Süveyş’de bulunan gemileri alarak Hürmüz’e dönmek
ve orayı ele geçirmekti. Pîrî Reis Süveyş’den Kahire’ye geçti fakat Mısır Beylerbeyi Davut Paşa tarafından iyi karşılanmadı. Hint
donanması Pîrî Reis’in sorumluluğu altındaydı. O bu davranışı ile ordusunu savaş alanında bırakıp kaçmış bir komutan gibi kabul
edilmiştir. Bu görüş açısında suçlu bulunarak hapse atıldı. Davut Paşa bu durumu kendi açısından ayrıntılı olarak İstanbul’a bildirdi.
Basra Valisi Kubad Paşa ondan önce Pîrî Reis’in davranış biçimini İstanbul’a bildirmişti.28
Mısır’da kurulan mahkeme idamına karar
verdi. (1554)
Kalite (Kalyata)
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201166
DİPNOTLAR
1-) Pîrî Reis’in Hayâtı ve Eserleri (Ankara-1983), Rehber Ansiklopedisi; cild-14, sh. 170, Osmanlı Türklerinde İlim; sh. 74, Kitâbı Bahriye
(İstanbul-1935); sh. 5, 82, Sicilli Osmânî; cild-2, sh. 44, Topkapı Sarayı’nda Deri Üzerine Yapılmış Eski Haritalar (İbrâhim Hakkı Konyalı,
İstanbul-1936); sh. 5
2-) Seyyid Muradi, Gazavat-ı Hayreddin Paşa, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kültür Yayınları Sayfa 36-38
3-) Rodos seferi dönüşünde, sadrazam Pîrî Mehmed Paşa emekliye sevk edilerek yerine Pargalı Damat İbrahim Paşa tayin edildi. Bu hali
hazmedemeyen ikinci vezir Ahmet Paşa, Mısır beylerbeyliğini talep etti. Bu isteği kabul edilen Ahmet Paşa, orada elde ettiği Memlüklü kalıntıları ve
küskünlerin başına geçerek sultanlığını ilan etti. Adına hutbe okutup, para bastırdı. Ahmet Paşa’nın isyanı üzerine Mısır’da bulunan beş bin yeniçeri,
Kahire kalesini ele geçirip, Ahmet Paşa’ya karşı müdafaaya hazırlandılar. Ahmet Paşa kaleyi almak istedi. Ahmet Paşa bu işi başaramayacağını
anladığı sırada, Memluklular iki asırdan beri kapalı bulunan bir lağım yolunu bularak, kaleye girdiler. Yeniçeri gafil avlanıp, çoğu vuruşarak öldü.
Ahmet Paşa, kendisine Kadızade Mehmed Bey’i sadrazam tayin etti. Ancak Kanuni Sultan Süleyman, Mehmed Bey’e gönderdiği gizli bir talimatla
Ahmet Paşa’yı ortadan kaldırmasını istedi. Bu emre riayet eden Mehmet Bey, bir fırsatını bulup Ahmet Paşa hamamda yıkanırken baskın yaparak,
bütün maiyetini öldürttü. Fakat Ahmet Paşa kaleye sığınmaya muvaffak oldu. Memluklular, vaziyetin değiştiğini görünce tarafsız kaldılar ve Ahmet
Paşa’yı desteklemekten vazgeçtiler. Kadızade Mehmed Bey kaleyi kuşatınca, Ahmet Paşa savunmadan vazgeçerek bir Arap şeyhine sığındı. Onu
takip eden Mehmed Bey sığındığı şeyhten teslim aldı ve derhal idam ettirdi. Mısır valiliğine tekrar Güzelce Kasım Paşa tayin edildi.
4-) II. Bayezid devrinde Enderun’da ye­tişti. Yavuz Sultan Selim zamanında rikâb-ı hümâyun ağalığıyla dış hizmete çık­tı. Yavuz Sul­tan Selim’in Mısır
seferine katıldı. Mercidâbık zaferinden (1516) sonra Hama, ardından Trablusşam sancak beyliğine tayin edildi. Bu sırada Sayda Beyrut yöre­sinin
hâkimi İbn Haneş ile Şam Valisi Canbirdi Gazâlî’nin isyanlarının bas­tırılmasında önemli rol oynadı.
	 1521 yılında Halep sancak beyli­ğine tayin edilen Kasım Paşa, daha sonra Karaman, ardından Anadolu beylerbeyiliğine getirildi ve ertesi yıl
yapılan Rodos Seferi’ne (1522) bu sıfatla katıldı. Ro­dos Kalesi’nin muhasarası esnasında gü­neydeki Provans burcunun zaptına me­mur edildiği gibi
fetihten sonra da kale­nin tamiri işiyle görevlendirildi. Ardından Çoban Mustafa Paşa’nın yerine Mısır beylerbeyiliğine getirildiyse de ikinci vezir
Ha­in Ahmed Paşa’nın Mısır beylerbeyliğine tayini üzerine bu görevi bir ay kadar sür­dü. 1524 yılında İkinci defa Mısır va­liliğine getirilen Kasım
Paşa’nın Mısır def­terdarı Mehmed Bey’le ihtilâfa düştü. Nitekim Mısır’da gerek­li malî ıslahatı yapamaması, buna bağlı olarak düzeni sağlayamaması
yüzünden aynı yılın sonlarında görevinden alındı.
	 İstanbul’a döndükten sonra Kaptan-ı Derya olan Kasım Paşa, Kanûnî’nin 1526 yılındaki Macaristan seferi sırasın­da İstanbul muhafızlığında
bulundu. Ar­dından Rumeli Beylerbeyiliğine, 1529’da üçüncü vezirliğe getirildi, aynı yıl Avusturya seferine katıldı. Irakeyn Sefe­ri’ne de (1535)
iştirak eden Kasım Pa­şa, Ayaş Paşa’nın vezîr-i âzam olması üzerine ikinci vezirliğe yük­seltilmiş, daha sonra vezirlikten azledilerek Mora sancak
beyliğine gönderilmiştir.
	 Kasım Paşa, 1537 yılında Mora ya­rımadasının kuzeydoğusundaki Anabolu’nun fethine memur edildi. Denize doğ­ru uzanmış bir dil üzerinde
kurulan, bir tarafı yalçın kayalıklarla, diğer tarafı de­nizle çevrili olan Anabolu’yu kuşattıysada büyük muhasara toplarının olmayışı yüzünden burayı
alamadı, önce Argos’a, ardından İnebahtı’ya çekildi. Anabolu, Benefşe ile birlikte 1540’da imzalanan Osmanlı Venedik Antlaşmasından sonra
teslim alınabilmiştir. Bir süre da­ha Mora sancak beyliğinde bulunan Ka­sım Paşa 1541’de emekli oldu. Kasım Paşa’nın emekliliğinden sonra İs­
tanbul’a dönmesine izin verilmedi. 1553’de Mora’da vefat ettiğine dair kuvvetli bilgiler mevcuttur. (Gelibolu’da vefat ettiği yönünde de bilgiler
mevcuttur)
	 Hayırsever birisi Güzelce Kasım Paşa, Halic’in sağ tarafını Kanûnî’nin emriyle dinî ve içtimaî tesis­lerle donatmıştır. Bundan dolayı semt Kasım­
paşa, Haliç Tersanesi de bir süre Kasım­paşa Tersanesi adıyla anılmıştır. Kasım Paşa, kaptanpaşalığı zamanında burada­ki Câmi-i Kebîr adıyla anılan
mahallede Muvakkithâne sokağı ile Bahriye caddesi arasındaki yerde bir cami ile medrese, imarethane ve hamam yaptırmıştır. Tah­ta kubbeli,
içinde direği olmayan, tahtanî ve tek minareli olan bu cami 1722’deyanmışsa da mü­tevellisi olan Hekimoğlu Ali Paşa’nın kar­deşi Feyzullah Efendi
tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Evliya Çelebi, imarethanenin kendi zamanında hastane olarak kul­lanıldığını yazmaktadır. Kasım Paşa ayrıca
Mora sancak beyi iken Anabolu’da cami, medrese, tekke, sıbyan mektebiyle birçok çeşme yaptırmış, bu çeşmelere su getirtmiştir. Bozüyük’te de
cami ve kül­liyesi olan Kasım Paşa bütün hayır kurumlan için yüksek gelirli vakıflar bırakmıştır. İstanbul’daki külliyesinin ve Havsa’daki hamamının
mimarı Koca Sinan’dır. (İbn-i İyâs, BedâYu’z-zühûr, V, 390-391; Mat­rakçı Nasuh, Sefer-ilrâkeyn, s. 281-282; Rüstem Paşa. Târih, İÜ Ktp., nr.
2438, vr. 179b, 189b, Venedik Devlet Arşivi’ndeki Türk Belgeleri)
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 67
5-) Kânûnî Sultan Süleymân Hanın ikinci sadrâzamı ve Osmanlı târihinin en meşhur devlet adamlarından birisidir. Parga’da doğmuş ve Bosna
Beylerbeyi İskender Paşanın bir akını sırasında ele geçirilerek o sırada Kefe sancakbeyi olan Şehzâde Süleymân’a (Kânûnî’ye) verilmiştir. Daha
sonra Şehzâde Süleymân ile Manisa’ya geldi. Arapça ve Farsçanın yanında birkaç batı lisanlarını da bilen İbrâhim, Şehzâde Süleymân padişah olunca
İstanbul’a getirilerek sarayda önemli görevler verildi.
	 Belgrad Seferine, kapıağası rütbesiyle katıldı. Rodos Seferinde hasodabaşı sıfatıyla pâdişâhın yanında bulundu. 1523’te Pîrî Mehmed Paşa’nın
görevden alınmasıyla sadrâzamlığa tâyin edildi. Ayrıca bu vazîfesine ilâveten Rumeli beylerbeyliği de verildi. Sadrâzam olduktan sonra isyan eden
Mısır Beylerbeyi Hâin Ahmed Paşayı cezalandırmak üzere Mısır’a giden İbrâhim Paşa, geçtiği yerlerde gördüğü bozuklukları yoluna koydu. Mısır’da
kaldığı sürede esaslı idârî ve mâlî ıslahatlar yaptı. Ancak aleyhindeki hareketler sebebiyle Padişah tarafından geri çağrıldı ve 1525 sonbaharında
İstanbul’a döndü.
	 1526’da Macaristan Seferine serdar tâyin edildi. Öncü kuvvetlerin başında sefere çıkan İbrâhim Paşa, yol üzerindeki Petervaradin ve Uylak
kalelerini fethetti. Mohaç Meydan Savaşında Osmanlı ordusunun sağ kanadına kumanda etti ve zaferin kazanılmasında önemli rol oynadı.
	 Viyana Kuşatması esnâsında kıyâfet değiştirerek asker içine girip orduyu gayrete getirmeye çalıştı. Fakat mühimmâtın azalması ve mevsimin
uygun olmaması üzerine kuşatma kaldırıldı.
	 İran ile Osmanlı Devleti arasındaki Bağdat, Bitlis ve Âzerbaycan vâlilerinin takındıkları kötü tavır sebebiyle çıkan karışıklıkları ortadan kaldırdı
(1533). İstanbul’a döndükten sonra, Fransa ile kapitülasyon anlaşmalarını yaptı (1536).
	 Osmanlı Devletinin târihi içinde hiçbir sadrâzamın erişemeyeceği derecede şan ve şerefe erişti. 15 Mart 1536’da sarayda kaldığı bir gece, siyasi
sebeplerden dolayı öldürüldü ve Galata’daki Cânfedâ Zâviyesine defnedildi.
6-) ÜLKEKUL, Cevat. XVI. Yüzyılın Denizci Bir Bilim Adamı Yaşamı ve Yapıtlarıyla Pîrî Reis Cilt I, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kültür Yayınları.
Sayfa.96-99
7-) Baştarda; kürekle hareket eden donanma gemilerinin içinde kadırgadan sonra en önemlisi olan baştarda, üst düzey düzey gemi komutanlarının
kullandığı savaş gemisidir. Baştarda kelimesi, Osmanlı kaynaklarında bastarda ve baçtarda şeklinde de yazılmıştı. Osmanlı donanmasında baştardanın
ilk defa ne zaman kullanıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber, Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos kuşatmasına (1522) otuzbeş baştardanın katıldığı
tesbit edilmektedir ki bunlar arasında paşa baştardası da bulunmaktadır. Yine 1527 senesine ait bir Tersane Muhasebe Defteri’nde sekiz baştardanın
tamir edildiğinin kaydedilmiş olması, baştardaları 16. yüzyılın ilk çeyreğinde donanmaya katıldığına işaret etektedir. Bu dönemde kızıldenizdeki
Osmanlı donanması arasında baştardalarda bulunmaktaydı. Baştardalar 26-36 oturaklı, her küreğinde 5-7 kürekçi bulunan büyük tip bir kadırgadır.
Baştardalar büyüklüklerine göre orta baştarda, paşa baştardası ve baştarda-i hümayun (Hünkar Baştardası) olmak üzere 3 tipdir. (BOSTAN, İdris
Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri. Sayfa.172-175)
8-) Rüstem Paşa tarihinden alıntı yapan Cengiz Orhunlu’ya göre bu gemileri Pîrî Reis yaktırmıştır. (Y.N.)
9-) Kalite (Kalyata); 19-24 oturaklı kadırgadan küçük, çektiri türü bir savaş gemisidir. 16. yüzyılda 16-38 oturaklı çektirilerede kalyata deniliyordu.
İtalyanca’da Galiotta veya Fusta, Kalyata karşılığı olarak kullanılıyordu. Bu isim Osmanlı belgelerinde Kalyete ve Kalyat gibi farklı imlalarda da
yazılırdı. (BOSTAN, İdris Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri. Sayfa.224)
10-) 1551-1663 ve 1871-1913 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’ne bağlı eyalet. Bugünkü Kuveyt’ten yine bugünkü Katar topraklarına kadarki
bölgeyi kapsar. Osmanlı döneminde merkezi Katif kenti olmuştur. Lahsa adı, Bölgenin Arapça adı El-Hasa’dan gelmektedir.
11-) ORHONLU Cengiz. “Hint Kaptanlığı ve Pîrî Reis”, Belleten, T.T.K. Yayınları, Cilt: XXXIV, sayı: 133-136, Ankara, 1970, s. 239-240.
12-) ÖZBARAN Salih “16.YY’da Basra Sahillerinde Osmanlılar” isimli makale.
13-) ÖNALP, Ertuğrul, “Pîrî Reis’in Hürmüz Seferi ve İdamı Hakkındaki Türk ve Portekiz Tarihçilerinin Düşünceleri” isimli makale.
14-) ORHONLU’ya göre donanma Nisan ayında hareket etmiştir.
Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201168
15-) MEKKİ Kutbettin. El-Fevaid El-Seniyye Fi El-Rıhlet El-Medine ve El-Rumiyye, S.74. Mekki’ye göre gemi sayısı toplam 30 olup, 25’i kadırgadan
oluşmaktadır.
16-) ÖZBARAN, Salih. Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu. On altıncı Yüzyılda Ticaret Yolları Üzerinde Türk-Portekiz Rekabet ve İlişkileri,
s-125
17-) Saturnino Monteiro, Batalhas e Combates da Marinha Portuguesa, Cilt III, Livraria Sá da Costa Editora, Lisboa, 1992, s. 137-138. ve ÖNALP,
a.g.m.
18-) Fusta, muhtemelen Arapça kökenli Portekizce bir kelime olup, Portekiz donanmasına ait 10 ilâ 18 oturaklı, bir ya da iki direkli, orta büyüklükte,
altları düz, hafif bir gemi türüdür. Beklenmedik durumlarda düşmana karşı koyabilecek sağlamlıkta inşa edilirdi ve pruva kısmında falcão ve berço
denilen birkaç tane küçük çaplı topu bulunurdu. Korku salan bir savaş gemisi olan fusta’ları Portekizliler genellikle Hindistan’da kullanırlardı.
Fusta’lar üstün manevra yeteneği olan, hızlı gemilerdi, diğer gemilerin onlara yetişmesi çok zordu. Bununla birlikte sınırlı sayıda savaşçı taşıyan ve
kadırgalardaki gibi büyük çaplı topları olmayan bu gemilerin Osmanlı kadırgalarına karşı koyabilmeleri mümkün değildi. (ÖNALP,a.g.m)
19-) ÖNALP, a.g.m
20-) Saturnino Monteiro, a. g. e., Cilt III, s. 138-139
21-) Hayat Tarih Mecmuası,1 mayıs 1977, yıl 13, sayı 5, sayfa 30-33
22-) TORABULLY Khal, GURİB FAKİM, Ameenah. Maritime History of The Indian Ocean From Al-Idrisi to Ibn-i Majid and Beyond. S-100
23-) ÖNALP,a.g.m, s-11
24-) ÖNALP Portekiz kaynaklarında bu miktarın bir milyon altından fazla olduğunu belirtmektedir.
25-) Portekizlilerin Hindistan’da kullandıkları tek veya iki direkli, altı kürekli küçük bir yelkenli tekne.
26-) ÖNALP,a.g.m.
27-) CASELE,Giancarlo.The Ottoman Age of Exploration. s-98
28-) ÜLKEKUL, Cevat. A.g.e. Sayfa.130-151

Weitere ähnliche Inhalte

Ähnlich wie Piri reis

Ähnlich wie Piri reis (7)

Osm bilimadmalari
Osm bilimadmalariOsm bilimadmalari
Osm bilimadmalari
 
Sos
SosSos
Sos
 
1968 âli bibliyografyası 113
1968 âli bibliyografyası 1131968 âli bibliyografyası 113
1968 âli bibliyografyası 113
 
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
 
Piri reis
Piri reisPiri reis
Piri reis
 
1971 evliya çelebi seyahatnâmesi'nden seçmeler i 146
1971 evliya çelebi seyahatnâmesi'nden seçmeler i 1461971 evliya çelebi seyahatnâmesi'nden seçmeler i 146
1971 evliya çelebi seyahatnâmesi'nden seçmeler i 146
 
Mi̇mar si̇nan
Mi̇mar si̇nanMi̇mar si̇nan
Mi̇mar si̇nan
 

Mehr von Ahmet Türkan

UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxUNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxAhmet Türkan
 
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfHAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfAhmet Türkan
 
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfMEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfAhmet Türkan
 
TARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfTARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfAhmet Türkan
 
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfDİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfAhmet Türkan
 
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfGÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfAhmet Türkan
 
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfOSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfAhmet Türkan
 
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfKENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfAhmet Türkan
 
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfHAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfAhmet Türkan
 
AŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAhmet Türkan
 
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfHAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfAhmet Türkan
 
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfGECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfAhmet Türkan
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfAhmet Türkan
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfAhmet Türkan
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfAhmet Türkan
 
EVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfEVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfAhmet Türkan
 
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdfKISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdfAhmet Türkan
 

Mehr von Ahmet Türkan (20)

UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptxUNUTULMAZ SÖZLER.pptx
UNUTULMAZ SÖZLER.pptx
 
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdfHAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
HAFIZAYI KUVVETLENDİRME YOLLARI.pdf
 
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdfMEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
MEVLANA’DAN ÖZLÜ SÖZLER.pdf
 
TARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdfTARIK BİN ZİYAD.pdf
TARIK BİN ZİYAD.pdf
 
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdfDİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
DİNİ HİKAYELER VE KISSALAR.pdf
 
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdfGÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
GÖNÜLDEN NAĞMELER.pdf
 
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdfOSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
OSMANLI MİMARİ SÖZLÜĞÜ.pdf
 
ANNEM BABAM.pdf
ANNEM BABAM.pdfANNEM BABAM.pdf
ANNEM BABAM.pdf
 
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdfKENDİ GİBİ OLMAK.pdf
KENDİ GİBİ OLMAK.pdf
 
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdfHAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
HAYATA DOKUNAN HİKAYELER.pdf
 
AİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdfAİLE OLMAK.pdf
AİLE OLMAK.pdf
 
AŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptxAŞKA GİDEN YOL.pptx
AŞKA GİDEN YOL.pptx
 
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdfHAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
HAYATA DAİR OKUMALAR-1.pdf
 
İŞ AHLAKI.pdf
İŞ AHLAKI.pdfİŞ AHLAKI.pdf
İŞ AHLAKI.pdf
 
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdfGECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
GECIM DUNYASI E- KITAP.pdf
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP-1 docx.pdf
 
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdfÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
ÇOCUK EĞİTİMİ. E KİTAP -2 docx.pdf
 
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdfHABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
HABERNAME YAZILARIM-E-KİTAP CİLT 3.pdf
 
EVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdfEVLİLİK HAYALİ.pdf
EVLİLİK HAYALİ.pdf
 
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdfKISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
KISSALARDAN HİSSELER-1.pdf
 

Piri reis

  • 1. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201152 Sene 1470... Karamalı Hacı Ali Mehmed Efendi’nin “Muhiddin” ismini kulağına fısıldadığı çocuğunun ileride dünya tarihinde mümtaz bir yeri olacağının belki de farkında değildi. Mehmed Efendi’nin evinden yükselen bu çocuğun sesi, kısa zamanda amcası Kemal Reis’e ulaştı. Osmanlı akıncı leventlerinin pîrî olan Kemal Reis’in, kendisinden sonra denizlerde dolaşacak yiğitleri yetiştirmeden bu dünyaya gözlerini kapatmaya niyeti yoktu elbette. Bir gece kapısını çaldığı Hacı Ali Mehmed Efendi’den Muhiddin’i istedi. Muhiddin’i onu baba ocağından alıp elinden tuttuğunda Muhiddin çocuk denecek yaştaydı. Kemal Reis’in zaman kaybetmeye tahammülü yoktu. Ne Muhiddin’in yaşına baktı ne de elinden tuttuğu diğerlerinin. Aldığı çocuklar, gençler hepsi fişek gibiydiler. Kemal Reis’in mektebi gemilerdi. Denizcilik bilimine vakıf olduğundan bu gençlerin sadece nazari eğitim için vakit kaybetmelerinden yana değildi. Onun gemileri hem nazari bilgiler için birer mektep, hem de pratikleri için tatbikat alanıydı. 3-4 sene gibi bir sürede gençleri pişiriyor ve sahaya sürüyordu. Sonra, kumanda sizde diyordu. Muhiddin’e de aynısını uyguladı. Daha çocuk yaşta olan Muhiddin’i her seyr ü sefere götürdü. Böylece Muhiddin 20’li yaşlarına gelmeden hem savaş hem barış tecrübesine sahip idi. Zaman tünelinin kilometre taşlarındaki rakam 1501’i gösterdiğinde Pîrî Reis; amcası Kemal Reis ile birlikte Venediklilerekarşısavaştaydı.1 Busavaşdazaferleneticelenmiş ve Navarin geri alınmıştı. Kemal Reis, stratejik bir kararla zaferi müjdelemek için Pîrî Reis’i Sultan 2. Bayezid’e gönderdi. Dz.Alb.Erdoğan ŞİMŞEK PîRî REiSPîRî REiS
  • 2. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 53 Pîrî Reis (istanbul Deniz Müzesi Komutanlığı) PîrîReis’i devlet ricali ile tanıştırma vakti gelmişti. Pîrî Reis, Devlet-i Âliyye’nin kapısını çaldı ve içeri buyur edildi. Farkı farkedildi, mükafatlandırıldı. O dönemde Bab-ı Âli’den içeri giren eli boş dönmüyordu. Ancak, kapıdan dışarı çıkanın omuzlarındaki yük elindeki mükafatla kıyaslanamayacak derecede ağır oluyordu. Pîrî Reis, Devlet-i Âliyye’de görev almakla kaderinin pamuk ipliğine bağlı olduğunun farkında mıydı bilinmez ama bildiği bir şey vardı ki o da; Kemal Reis’in yanına dönmesi gerektiğiydi. Kemal Reis’den alacağı çok mâlumat ve kazanacağı çok tecrübe vardı. Kemal Reis ile gittiği her limanı inceledi, haritalarını yaptı. 1511’e gelindiğinde; denizcilerin olduğu gibi Pîrî Reis’in de pîrî olan Kemal Reis şehadet şerbetini içmişti. Sırtını dayadığı koca çınar yoktu artık. Pîrî Reis bir müddet denizlerden uzak kaldı. Bu dönemde haritalarla uğraştı. Pîrî Reis Gelibolu’da başladığı dünya haritasının çizimini 2 yılda tamamladı (1513). 1515 yılında Barbaros Hayreddin Paşa tarafından Yavuz Sultan Selim’e hediyelerin takdim edilmesi maksadıyla İstanbul’a gönderildi. Pîrî Reis bu görevi sırasında, padişaha haritasını sunamamıştı. Pîrî Reis beklediği bu fırsatı ancak 1517’de bulacaktır. Yavuz Sultan Selim; Mısır’ı fethettikten sonra, hemen İstanbul’a dönmemiş ve sekiz ay kadar Mısır’da kalmıştı. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’da bulunduğu sıralarda üçyüz gemiden oluşan Cafer Ağa komutasındaki Osmanlı donanması da, haclılardan gelebilecek bir yardım talebi yahut hacılara karşı bir tehdidi engellemekle görevlendirildiği batı Akdeniz’deki devriye görevini tamamlayıp İskenderiye Limanı’na gelmiş ve buradaki Memluk gemilerini ele geçirmişti. Donanmanın gelişinin ardından Yavuz Sultan Selim de Nil’e gelen bir kadırgayla 28 Mayıs 1517’de İskenderiye’ye gitmiş donanmayı denetlemiş ve 3 Haziran 1517 tarihinde Kahire’ye dönmüştü. Nil Nehri yoluyla Kahire’ye gelen Cafer Ağa komutasındaki donanmasının ileri gelenleri, Birket’ül- Fil’de Yavuz Sultan Selim tarafından kabul edilmişti. İşte bu sırada Pîrî Reis Yavuz Sultan Selim’e haritasını sundu. “ Bu fakir de, eskiden bir harita yaptım ve haritada kullanılagelen haritalara göre kat kat daha çok yer ve bilgiler belirttim. Hint ve Çin denizlerini, yeni çıkan ve Osmanlı ülkesinde henüz kimsenin görüp bilmediği haritalarındaki bilgileri de kayıd ettim. O harita Mısır’da, toprağı tertemiz ve mekanı cennet olsun, rahmetli Sultan Selim Han hazretlerini mutluluk kapısına sunulmuş ve beğenilmişti.2 ”diyor Pîrî Reis.
  • 3. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201154 Pîrî Reis, 1513 Tarihli Dünya Haritası
  • 4. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 55 Pîrî Reis 1517’de haritasını padişaha sunduktan sonra bir yandan gemi reisliği ve filo komutanlığı yapmış, bir yandan da araştırma ve inceleme çalışmalarını sürdürmüş ve bilgi birikimini kitap haline getirmeye başlamıştı. Ancak, hazırladığı kitap müsvedde durumundadır. Temize, onun deyimiyle beyaza, çekilmemiştir. Çünkü o yıllarda Osmanlı İmparatorluğunda matbaa henüz kullanılmamaktaydı. Kitap ve haritalar, elle yazılarak, kopyalama (istinsah) yoluyla çoğaltılmakta, dolayısıyla belli çevrelerce bilinip, belli kişilerce okunabilmekteydi. Bu nedenle bir yazarın eseri, değeri ne olursa olsun kolay kolay bilinmemekteydi. Çünkü bir eserin, padişah başta olmak üzere devlet ileri gelenlerinin yahut zengin ve önemli kişilerin desteği olmadan, yaygın biçimde tanıtılıp ün yapması olanaksızdı. Bu gibi hususlarda, padişahın beğenisinin kazanılmasının ayrı bir önemi vardı. O yıllardaki yazma yapıtların başındaki giriş bölümünde adet olarak padişahları ve soyunu öven, saltanatlarının uzun süreli olmasını, devletinin sonsuza değin yaşamasını dileyen bir bölüme yer verildi. Pîrî Reis yapıtının ün yapması bakımından, Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere, üst düzey yetkililerden, gerekli desteği sağlayabileceğine ilişkin bir umut görmediği için Kitab-ı Bahriye’yi temize çekmeyip, karalama drumunda bırakmıştı. Çünkü yıllarca denizlerde dulaşıp, levent gezmekten ve bilimsel çalışmalar yapmaktan onu ünlü yapacak çevrelere, özellikle amcasının ölümünden sonra, iyice uzak kalmıştı. Ancak, kitabının değinilen çevrelere sunulmasına olanak bulabileceğini düşünmemekle birlikte, yazmaların baş taraflarına yazılması adet olan, padişahına ilişkin övgü satırlarına, karalamasında yer vermekten geri kalmamıştı. Pîrî Reis yapıtını, gerekli yerlere ulaştırmasındaki ümitsizliğini şöyle anlatır: “ Bu ilk kitap, alemlerin koruyucusu padişahın mutluluklar saçan efendilik eşiğine sunulması ihtimali çok az bulunduğundan ve bizim de buna gücümüz yetmediğinden beyaza çekilmeyip öyle kalmıştı.” Pîrî Reis’in, o günlerde karalama durumunda olan çalışmalarını (Bahriye karalamasını) yakın dostları ile bazı gemi reislerine göstermiş olması doğaldır. Bunlardan bazılarının, değerli ve yararlı olan bu kitabın, kendi kullanımları için, bir hayli kopyasını hazırlattıkları, 1521 tarihli yazmalardan yapılmış kopyaların oldukça önemli bir miktarının günümüze kadar ulaşmasından anlaşılmaktadır. Günümüze ulaşan karalamalarının sayısının, Bahriye yazmalarının suyısından çok fazla olması da bu görüşü doğrulamaktadır. Pîrî Reis, müsvedde biçiminde de olsa, Bahriye’sinin yazım ve çizimlerini bitirdikten sonra yeniden denizlere döndü. 1524 yılına gelindiğinde, kendisine verilen bir görev, kitabının Kanuni Sultan Süleyman’a sunulmasına ortam hazırlayacaktır. Vezir-i Âzam olmak için uğraşan, ancak başaramayınca isteği üzerine Mısır Valiliğine atanan, Ahmet Paşa (Hain Ahmet Paşa)3 Ağustos 1523’te İstanbul’dan yeni görev yerine hareket etmişti. Valilik görevine başladıktan kısa bir süre sonra başkaldırmış, Mısır’da hükümdarlığını ilan etmiş ve devleti bir süre uğraştırdıktan sonra 1524 yılında yakalanarak öldürülmüştü. Yerine Güzelce Kasım Paşa4 atanmıştı. Ancak Mısır’daki huzursuzluk ve kargaşa durulmamış, sürüp gitmekteydi. Durumun daha da kötüleşmesini istemeyen Kanuni Sultan Süleyman, Veziriazam İbrahim Paşa’yı5 (Pargalı) yerinde incelemeler yapmak ve gerekli önlemleri almakla görevlendirerek, Mısır’a göndermişti. İbrahim Paşa, durum daha da kötüleşmeden bir an önce Mısır’a gidebilmek için kara yoluyla değil, zor mevsim koşullarına karşın, deniz yoluyla yolculuk yapmayı yeğlemişti. Bunun üzerine 29 Eylül - 27 Ekim 1524 arası 10 kadırgalık bir filoyla İstanbul’dan Mısır’a hareket etmişti. İbrahim Paşa yola çıkmadan önce, mevsim koşullarının deniz yolculuğuna el verişli olmaması nedeniyle, yanına iyi bar klavuz almak istemiş ve yapılan öneriler üzerine, gemisindeki karargâh personelinin arasına Pîrî Reis’i de katmıştır. Sadrazamın yola çıkmasından bir süre sonra, hava bozmuş ve kötü hava koşulları nedeniyle deniz yoluyla Mısır’a gitmesinin olanıksız olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle İbrahim Paşa, Rodos Adası karşısında, Marmaris’te karaya çıkmış, yolculuğunun kalan kısmını kara yoluyla sürdürmüş ve 11 Nisan 1525’de Kanuni Sultan Süleyman
  • 5. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201156 Kahire’ye varabilmiştir. Yolculuğunun Marmaris’ten sonra ki bölmünün kara yoluyla sürdürülcek olması nedeniyle kılavuzluğuna ihtiyaç duyulmayan Pîrî Reis’in Kahire’ye gitmesine gerek görülmemiş, Marmaris’ten İstanbul’a dönmesine izin verilmiştir. Ancak, yolculuk Pîrî Reis’e şans getirmiştir. Çünkü denizdeki kötü hava koşullarında onun bilgisi kadar kitabı da sadrazamın dikkatini çekmiş, beğenisini kazanmıştır. Bu nedenle, İbrahim Paşa Marmaris’ten Mısır’a doğru hareket ederken Pîrî Reis’in İstanbul’a dönmesine izin vermekle kalmamış, aynı zamanda ondan kitabını temize çekip, padişaha sunulmak üzere, kendisine getirmesini istemiştir. Pîrî Reis İstanbul’a döndükten sonra karalama durumundaki kitabını hemen beyaza çekmeye başlayamamıştır. Önce kitabının bazı eksikliklerini tamamlaması, Ayrıca biçim yönünden padişaha sunulcak duruma getirilmesi gerekmektedir. Daha da önemlisi kitabının başına ve sonuna, mesnevi tarzında yazıp ekleyeceği coğrafi bilgilerle kitabını zenginleştirmeyi istemektedir. Çünkü yapıtı gelişi güzel bir kimseye değil, Devlet-i Aliyye’nin başındaki Kanuni Sultan Süleyman’a sunulacaktır. Kanuni Sultan Süleyman ise, devlet işlerinin dışında edebiyatla uğraşan, şiir yazan, şairleri ve yazarları koruyan bir hükümdardır. Şiirlerini çoğunlukla “Muhibbi” mahlası (takma adı) ile zaman zaman da “Muhip”, “Meftuni”, “Acizi” mahlaslarını kullanarak yazmıştır. Hatta divan edebiyatında en çok gazel yazanlar arasında yer almıştır. Toplam 2799 gazeli bulunmaktadır. Günümüzde, halk arasında bir atasözü gibi hala söylenmekte olan, aşağıdaki beyit de onundur: “ Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Pîrî Reis Bahriye’nin beyaza çekilmesini 1526 yılında bitirebilmiş ve biter bitmez yapıtını Pargalı İbrahim Paşa aracılığıyla Kanuni Sultan Süleyman’a arz etmiştir. Kitab-ı Bahriye, yazıldığı günlerde eşi örneği bulunmayan bir coğrafya yapıtıydı. Daha doğrusu, dünyanın ilk ekonomik ve sosyal coğrafya kitabıydı. Bu nedenle gerek hazırlanışı ve kaleme alınmasında, büyük emek verilmiş, çaba gösterilmiş, üzerinde yıllarca ve büyük sabır gösterilerek çalışılmıştır. Nitekim Pîrî Reis eserini bitirirken yıllar boyunca çekmiş olduğu zahmeti ve karşılaştığı güçlükleri anlatmadan edememiştir: “Gönül bu ilme (denizcilik bilimi) tutulduğunda, bu fende pek çok kağıt karalamaktayım, Akdeniz’in durumunu, onunla ilgili öykü ve söylentileri de tümüyle belirterek, bütün özellikleriyle yazıyordum. Bu yolda hiçbir gizli, ince nokta bırakmadan herşeyi tüm gerçekliğiyle açıkladım.” “Bu kitap için yıllarca acı ve sıkıntıya katlanarak öylesine çok çalıştım. Madem ki, bir kulpa yapışan (bir işe girişen) her kul yaptığı o işle bir lütfa erişti.” Tanrı’ya “sayılmayacak kadar şükürler, Tanrı’ya şükürler! Umarı bulunmayan hiç bir tasa, hiçbir kaygı, acı olmasın. Bu kaygı ve sıkıntının da umarı bulundu ve bu açıklamaların da sonu geldi. İşte bu nedenle sözü burada kestik, bitim noktasına ulaştık ve böylece amacımız gerçekleşti.6 ” Kitab-ı Bahriye’nin Kanuni Sultan Süleyman’a sunulmasından sonra İbrahim Paşa’nın yakın çevresi içinde yer alan kişiere Pîrî Reis’de katılmış ve onun koruması altında yaşamıştır. Artık deniz seferlerinde görev almıyor yalnız bilgi ve belge toplamak için denize açılıyordu. Pîrî Reis, yapıtlarının Kanuni’ye sunulmasının ardından, yalnız bilim adamı ve denizci olarak değil Sadrazam İbrahim Paşa’nın yakın çevresinde yer alanlar içinde olması nedeniyle de tanınmış birisidir.
  • 6. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 57 1547’de Pîrî Reis Hint Kaptanlığı görevine atandı. Pîrî Reîs, yeni görevinde ilk günlerini Süveyş donanmasını düzene sokmak, eksiklerini gidermek ve savaş hazırlıklarını yapmakla geçirmiştir. Bu arada askerî önlemlerin yanı sıra siyasi önlemlere baş vurmayı boşlamamış ve Portekizliler’in baskılarına uzun süre karşı koyarak İstanbul’a bağlılığını sürdüren Yemen halkının moralini yükseltmek amacıyla önce, Mısır Beylerbeyi Davut Paşa’nın Kapıcı Başısı Hüseyin Paşa’nın komuta ettiği, içinde kara askerleri de bulunan üç barçayı Muha’ya göndermiştir. Bununla da yetinmemiş, bu gemilerin ardından ana donanmanın çok kısa bir süre sonra yola çıkacağı yolunda haber salmıştır. Seferin amacı, Aden’in ele geçirilmesi idi. Öncü filo yola çıktıktan sonra, Yemen Beylerbeyi Ferhat Paşa da, Keşşaf Murat Reis komutasında bir baştarda7 ve dört kayıktan oluşan bir deniz gücünü, Kapıcı Başı Hüseyin Paşa’nın emrine göndermiştir. Pîrî Reis (istanbul Deniz Müzesi Komutanlığı)
  • 7. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201158 Kitab-ı Bahriye’nin ilk Sayfası
  • 8. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 59 Ferhat Paşa’nın gönderdiği kuvvetlerle güçlenen Kapıcı Başı Hüseyin Paşa, 1 Ocak 1548 günü Aden’in karşısındaki Sin mevkisi önünde demirleyerek gemilerin baş toplarından gösteri atışları yaptırmış ve Hint Kaptanı‘nın büyük bir filo ile Aden’e gelmekte olduğunu bildirerek, Mehmet ibn-i Ali’den teslim olmasını istemiştir. Ancak, Portekiz donanmasının yardımına geleceğinden çok emin olan Mehmet, teslim olma önerisini kabul etmeyerek geri çevirmiştir. 2 Ocak 1548 sabahı Sin’e doğru gelen üç Portekiz gemisi,Türk gemilerini görüp kaçmaya başlayınca, arkalarından gidilerek, üç gemi de ele geçirilmiştir. Gemilerin taşıdığı zahire yükü alınmış, gemilerde bulunan tayfalar esir edilip küreğe konulmuş ve gemiler Aden önünde ateşe verilerek yakılmıştır.8 10 Ocak günü Ferhat Paşa‘nın gönderdiği kara askerînin Aden önlerine ulaşmasıyla birlikte kuşatma harekâtına başlanılmıştır. 24 Ocak günü kaleye yardım gelmekte olduğu haberi alınmıştır. Yardım getiren gemiler Arapların zanbuk ve celbe dedikleri tipten, on kayıktan oluşmaktaydı. Hüseyin Bey birkaç gemi ile yardım kuvvetlerinin üzerine yürüdü. Türk gemilerinin geldiğini gören yardım kuvveti kıyıya sokulup, celbeleri karaya oturttular. Aden Kayıklardaki 700 kadar askerîn tümü karaya çıkarıldı. Hüseyin Bey, karaya çıkmış olan askerleri top ateşiyle dağıttığı gibi, filikalara koyup gönderdiği askerlerle bütün celbe ve zanbukları ele geçirdi. Gemilerde bulunan adamlar tutsak edildi, zahireye el konuldu ve gemilerin tümü yakıldı. Olaylar bu biçimde gelişirken, Pîrî Reis Süveyş’ten üçyüz Mısır yeniçerisi, sipahi ve azap askerî ve topçu birliğiyle, 29 Ekim 1547 günü hareket etmiş, Moha Limanı‘nda Yemen Beylerbeyi Ferhat Paşa ile görüşmüş ve onun verdiği biri baştarda olan beş gemiyi aldıktan sonra, 18 Kasım 1548’de Aden yakınlarına, 19 Ocak 1549 günü de Aden’e erişmiştir. Aden önüne varıldığında rüzgâr ters, yani karadan estiği için, Pîrî Reis gemilerinin yelkenlerini sardırıp, kürek çektirerek filoyu Bab-ı Yemen (Yemen Kapısı) denilen yere yanaştırdı. Hemen bir durum değerlendirmesi yaparak karaya asker ve top çıkarmaya karar verdi. Topları Aden Kalesi’ne hâkim yüksek bir tepeye yerleştirerek üç gün üç gece top atışıyla kaleyi vurdurdu. Dördüncü gün Mehmet’in kuvvetleri, Türk topçularının bulunduğu yere, daha yüksek bir tepeden, topçu ateşine başladılar. 4 Şubat 1549 günü yapılan bir hücumla, Mehmet ‘in topçularının bulunduğu tepe ele geçirilerek, buraya da Türk topçu birlikleri yerleştirildi. Bombardıman onsekiz gün daha sürdü ve kalede bir gedik açıldığı görülerek, bu gedikten içeri girilmeye karar verildi. Ancak, kaleden kaçmayı başaran iki Türk esirin, hücum edilecek yerin önünde lağımlar açılıp, toplar yerleştirildiğini bildirmeleri üzerine hücumdan vazgeçilerek bombardımana devam edildi. İki gün sonra, Aden’in Osmanlı egemenliğinde bulunduğu sırada Şamsan Kulesi muhafızlığını yapmış olan birisi, karargâha gelerek, hücuma elverişli yerler hakkında bilgi verdi. Söylediklerinin doğru olduğunun saptanması üzerine, 25 Şubat 1549 gününün gecesi, kalenin Cebel-i Kuf yönünden bir baskın yapılarak, kalenin bütün kuleleri, kulelerdeki toplarla birlikte ele geçirildi.
  • 9. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201160 Ertesi gün (26 Şubat 1549) düşmanın yaptığı karşı hücum başarı ile püskürtüldükten sonra kalenin sur yapılmamış cephesinden de içeri girilerek, bütün gün süren şiddetli savaşın ardından, kale tümüyle ele geçirilerek bütün burçlarına Osmanlı sancağı çekildi. Aden’in geri alınması askerî yönden olduğu kadar siyasi yönden de büyük bir başarıydı. Artık Kızıldeniz güvenlik altına alınmış, Portekiz’e büyük bir darbe vurularak Yemen Kıyıları Portekizlilere kapatılmıştı. Aden zaferi Mısır Valisi Davut Paşa tarafından Kanuni’ye duyuruldu. Aden’in geri alınması Portekizliler’e Kızıldeniz kapısını kapattığı kadar, Yemen’deki savaşın üzerinde de olumlu etkiler yapmıştı.Yemen’deki başarılar üzerine Ferhat Paşa, elde edilen sonuçlardaki katkısını göz önüne alarak, kendisinin yerine Yemen Beylerbeyliği’ne Özdemir Bey’in atanmasını önerdi. Önerisinin uygun bulunması üzerine Ferhat Paşa, Yemen Beylerbeyliği görevini Özdemir Bey’e devrederek İstanbul‘a döndü. Aynı günlerde, 11 Nisan 1549’da, Mısır Valisi Davut Paşa vefat etmiş ve yerine Rumeli Beylerbeyi Semiz Ali Paşa atanmıştı. Bu değişiklikler, Pîrî Reis’in hayatını, olumsuz biçimde etkileyecektir. Çünkü iyi bir devlet adamı olan Ferhat Paşa Pîrî Reis’e gerçekten destek ve yardımcı olmuştu. Yeni kadro ise Pîrî Reis’e yardımcı Baştarda olmayacak, aksine düşmanlık göstererek onu güç durumlara düşürmek için elinden geleni yapacaktır. Aden zaferinin ardından Pîrî Reis Süveyş‘e dönmüş ve yeni bir seferin hazırlıklarına başlamıştı. Çünkü Aden’de elde edilen başarıyı yeterli bulmuyor ve harekâta Portekizlilerin o yöreden tamamen sökülüp atılıncaya kadar devam edilmesi gereğine inanıyordu. Bu görüşü nedeniyle boş durmamış, Süveyş’e döner dönmez donanmanın güçlendirilmesi için yirmi dört kadırga, bir kalite9 ve beş barçadan oluşan, otuz gemilik, kuvvetli bir filonun yapımını başlatmıştı. Aslında Pîrî Reis’in amacı kürekle yürütülen böyle bir filo yerine, Portekizlilerinki gibi, Hint Denizi’nde güvenle görev yapabilecek kalyon tipi, yelkenle yürütülen gemilerden oluşan bir filonun kurulmasıydı. Portekizliler’in kullandığı karaka ve karavelierin Türk gemilerine olan üstünlüğü ve bu üstünlüğün deniz gücü bakımından Hint Okyanusu’nda gözle görülür biçimde Portekizliler lehine bir durum yaratması; Pîrî Reis’i kalyon sınıfı gemiler inşa etmeye zorlamaktaydı.
  • 10. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 61 Pîrî Reis’in Hürmüz Seferi Portekizliler 1550 ve 1551 yıllarında Basra Körfezinde çok faal idiler. Osmanlı nufuzu altındaki Bahreyn’e kadar sokuldular, Lahsa’da (El-Hasa)10 bulunan Katif kalesini ele geçirdiler.11 Portekizliler Basra Körfezindeki ticaret yollarını Osmanlılara kaptırmak istemiyorlardı.12 Yine Portekizliler bölgedeki halkı Osmanlılara karşı el altından isyana teşvik ediyorlardı. Bunun yanı sıra Kanunî Sultan Süleyman, İran’a karşı yaptığı savaşta kesin bir sonuca varabilmek için Süveyş ile Basra arasında doğrudan irtibat kurmanın gerekli olduğunu idrak etmişti. Bunu gerçekleştirmek için önce Hürmüz’deki Portekizlileri bertaraf etmeye karar verdi. Basra Körfezi’nin girişinde bir nevi tıkaç vazifesi gören bu adayı fethetmedikleri sürece Osmanlılar körfezdeki hâkimiyetlerini tam anlamıyla sağlamış olamayacaklardı.13 Görev, Süveyş’de bulunan “Hint Kaptanı” Pîrî Reis’e verildi. Pîrî Reis, Temmuz 1552’de14 toplam 30 gemiden oluşan donanmasıyla Süveyş’den hareket etti.15 Kanunî tarafından Pîrî Reis’e verilen emir özetle şöyleydi: Pîrî Reis, önce Süveyş’teki donanmayı Portekizlilere fark ettirmeden Basra’ya götürecekti. Daha sonra Basra’da bulunan 15.000 askeri aldıktan16 ve diğer gemileri donanmasına dâhil ettikten sonra ani ve sessiz bir harekâtla Hürmüz’ü fethedecekti. Fetih müyesser olmadığı takdirde başka bir şeyle uğraşmadan Basra’ya çekilmeliydi. Kanunî’nin verdiği emirden de açıkça görüldüğü gibi, donanma Basra’ya ulaşıncaya kadar Pîrî Reis’in Portekizlileri kuşkulandıracak, onların husumetine yol açacak herhangi bir hareketten kaçınması gerekiyordu.17 Pîrî Reis doğru düşünmüş olmasına karşın, niyetini gerçekleştirememiştir. Çünkü Hint Kaptanlığı Akdeniz’de yetişmiş ve kürekle yürütülen gemilere göre eğitilmiş denizcilerden oluşuyordu. Bu nedenle personel yetiştirilmeden Süveyş filosunun yelkenli büyük savaş gemilerine dönüştürülmesinin bir yararı olmayacaktı. Eğitim ve yeni tip gemi yapımının uzun zaman alacak olması, buna karşın kaybedilecek zaman oymayışı gibi nedenlerle Pîrî Reis, istemeyerek de olsa, donanmasını kürekle yürüyen gemilere dayandırmak zorunda kalmıştı.
  • 11. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201162 Pîrî Reis buraya varmadan önce sırasıyla Aden’e, Şihr ve Zufar limanına uğramıştı. Pîrî Reis, kadırgalarından 5 adedini ayırmış ve bu filonun başına oğlu Mehmed Bey’i vermişti. Mehmed Bey, burnu dönerken Portekiz fustasını fark etti. Fusta’nın komutanı Miguel Colaço rotasını Hürmüz’e doğru çevirdi. Sahillerdeki Portekiz himayesinde bulunan ahaliye Osmanlı Kadırgalarının gelmekte olduğunu haber verdi. Ancak haber verdiği sayı beklediklerinden çok azdı. Pîrî Reis Portekizlilerin istihbarat ağını bildiğinden onları yanıltmak için 5 kadırgayı önden göndermişti. Uzunca bir kovalamanın sonunda Pîrî Reis’in oğlu fusta’ya yetişti. Fusta’yı sıkıştırmıştı ki esen rüzgar iki gemiyi birbirinden açasıya uzaklaştırdı.20 Mehmed Bey, topları ateşlediyse de isabet sağlayamadı ve Futsa gözden kayboldu. Pîrî Reis donanmasıyla gelip Mehmed Bey’le Maskat’da buluştu. Portekiz himayesinde bulunan Maskat bütün ihtişamıyla karşılarında duruyordu. Maskat, Pîrî Reis’in kader-denk noktası olacaktı. Çünkü Pîrî Reis kendisine verilen talimatın dışına çıkacak ve Maskat’ı top ateşi altına alacak,21 daha sonra da karaya asker çıkarıp şehri yağmalatacaktır. Şehri yağmalatma emri Pîrî Reis'i ileride idama götürecek ilk safhanın perdesini açacaktı. Şehir kuşatmaya sadece 6 gün dayanabildi ve kale 128 asker ile birlikte teslim oldu. Hürmüz kalesinin komutanı olan Alvaro de Noronha, Osmanlı Donanmasının durumu hakkında istihbarat toplamaya devam ediyordu. Bu maksatla, Kızıldeniz’den haber getirmesi için bir fusta’yı18 Şihr taraflarına gönderdi. Alvaro de Noronha gereken önlemleri almaya başladı; uzunca bir kuşatmaya direnecek kadar su ve erzak, odun vs. stokladı, hendeği derinleştirdi. İki fusta’yı Rass’el-Haad (Rosalgate) Burnu’nda gözcülük etmeleri ve Osmanlıların yaklaşmaları durumunda derhal dönüp haber vermeleri için gönderdi. Süveyş’ten hareket eden Osmanlı donanması, Ağustos ayının ilk haftası içinde, Portekiz fusta’sının gözcülük görevi yapmakta olduğu Rass’el-Haad Burnu açıklarına vardı.19 Plan güzel olmasına güzeldi ancak, evdeki hesap çarşıya uyacak mıydı? Planı Kanuni’nin bizzat kendisinin mi yoksa Kaptan-ı Derya’nın mı yaptığı hususunda elimizde herhangi belge mevcut değildir. Planı kimin yaptığını bir tarafa koyalım ve planın uygulanır olup olmadığına bakalım. Deniz tarihine vakıf olanlar, planın ilk safhasının uygulanabilir olmadığı hususunda hemfikirdirler. Çünkü 30 parçalık bir donanmayı Portekizlilerin haberi olmadan Basra’ya götürmek imkânsızdır. Osmanlı donanmasının Süveyş’deki hazırlıkları hakkındaki malumat Pîrî Reis’in hareketinden aylar önce Hürmüz’e ulaşmıştı.
  • 12. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 63 Pîrî Reis, 23 Ağustos’ta Hürmüz Adası önüne geldi. Pîrî Reis'i idama götürecek gelişmelerin ikinci safhası başlamak üzereydi. Pîrî Reis karaya asker çıkardı. Pîrî Reis’in gelişini önceden haber alan Hürmüz şeyhi haremini ve hazinesi yanına alarak Portekiz kalesine sığındı. Hürmüz’ün zengin tüccarları Keşim (Kişm) Adası’na kaçmışlardı, halk ise pahada ağır yükte hafif neyi varsa yanına alarak adanın iç kısımlarına kaçtı. Kalede, Hürmüz’de yaşayan dokuz yüz civarında Portekizli bulunuyordu, ayrıca 1551 yılında Portekiz’den gelerek kışı orada geçirmekte olan büyük bir kalyondaki üç yüz Portekizli de kaleye sığınmıştı. Kale altı aylık bir kuşatmaya direnebilecek kadar yiyecek, su, odun, silah ve cephaneye sahipti. Portekizliler kayalık bir ada olan Hürmüz’ü stratejik önemi nedeniyle 1507 yılında ele geçirmiş ve burda kurdukları üssle yöreyi tam anlamıyla denetimleri altına almışlardı. Adanın bu öneminden dolayı Pîrî Reis, Maskat’tan sonra Hürmüz’e yönelmişti. Hürmüz’e giderken yolu üstünde bulunan iki küçük adayı vurmuş ardından Hürmüz’e gelerek 28 gemilik donanması ve gemilerinde bulunan 850 savaşcı asker ile Hürmüz Kalesi’ni kuşattı. Kuşatma başladığında Pîrî Reis’in bir baskına uğramamak ve arkadan vurulmasını engellemek için düşmün gemilerinin baskınına karşı bazı önlemler alması zorunluydu. Ancak bu önlemlerin alınmasına gerek görülmemişti. Çünkü Pîrî Reis, Maskat’tan Hürmüz’e giderken 70 parçalık bir Portekiz donanmasıyla karşılaşarak çatışmaya girmiş, yapılan savaşta düşmana önemli kayıplar verdirmiş ve onları kaçmak zorunda bırakmıştı. Portekiz donanmasının toparlanıp gelmesi bir hayli zaman alacaktı. Dolayısıyla Pîrî Reis, kuşatmanın ilk günlerinde, denizden bir tehtit gelmeyeceğini hesaplayarak Portekiz baskınana karşı önlem almaya gerek görmemiştir. Kuşatma başlar başlamaz Hürmüz Kalesi’ne bir yandan gemilerdeki toplarla, bir yandan karaya çıkartılan toplarla, denizden ve karadan bombardıman edilerek bir hayli zarar verildi. Pîrî Reis, askerîn moralinin yüksek tutulması için Basra Valisi Kubad Paşa’ya, Mehmed Reis ile gönderdiği mektubuyla, savaşan askerlerin ulufelerinin gönderilmesini de istemişti. Padişahın açık emri olmasına karşın Kubad Paşa, Pîrî Reis’in isteğini yerine getirmedi. Maskat Kalesi Adaya çıkarma harekatı başladı. Çıkarma mevkii adanın doğusundaydı. Bu mevkii adanın liman tarafı değildi. Kalenin şehre bakan tarafı yoğun top ateşine alındı. Kuşatmanın ilk üç günlük bilançosu Pîrî Reis'in istediği gibi değildi. Osmanlı tarafı fazla kayıp vermeye başladı.Üstelik Hürmüz Adası'nın deniz tarafı boş bırakıldığından Portekiz fustaları rahatlıkla Goa'da Portekiz Genel Valisi'ne haberleri götürebiliyordu.
  • 13. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201164 PortekizdonanmasıHürmüz’eyardımageldiğinin Portekiz kaynaklarıncada doğrulanmış olması, Pîrî Reis’in kuşatmanın kaldırılması yönündeki kararının haklılığının ve kararın doğru zamanda alındığını göstermektedir. Oysa gittiği Basra’da Kubad Paşa’nın ihanetine uğramasaydı, alacağı takviye, bakımı yapılmış gemileri ve sağlayacağı ikmal olanaklarının yanı sıra, moralleri düzelmiş ve dinlenmiş savaşçılarıyla yeniden Portekizlilere saldırabilecekti. Muson Yağmurlarının şiddeti adeta top ateşininkine yetişmeye çalışıyordu. Mevsimin olumsuzluklarına rağmen Portekizlilere Goa'dan yardım ulaşıyordu. Kale bir türlü düşmedi. Kayıpların fazlalığı Pîrî Reis 'i yeni bir karar vermeye zorladı. 20 Günlük bir kuşatmanın ardından22 Pîrî Reis kuşatmayı kaldırarak Basra’ya hareket etmeye karar verdi. Demir almadan önce, oğlunun esir ettiği Portekizli kale kumandanının karısını, iki ihtiyarı ve iki Portekiz askerini serbest bırakarak Alvaro de Noronha’ya gönderdi ve elindeki diğer Portekiz askerlerinin fidye karşılığında serbest bırakılmasını teklif etti. Fakat Alvaro de Noronha sadece iki askeri kabul etti, Maskat kalesi dizdarının (kale kumandanı) eşini ve yaşlıları geri gönderdi. Daha sonra ele geçirdiği bir Portekiz ticaret gemisini yedeğinde götürerek Keşim Adası’na vardı. Donanma burada birkaç gün kaldı, bu arada Pîrî Reis’in adamları adanın her tarafını karış karış arayarak ada sakinlerinin gizledikleri hazineleri buldular ve çok sayıda esir aldılar.23 Osmanlı amirali gemilerinin tamamı tıka basa ganimetle yüklü olarak24 demir aldıktan sonra sıcak bir şekilde karşılanacağını umduğu Basra’ya gitmek üzere yelken açtı.Pîrî Reis Hürmüz'den ayrıldığında Hindistan’dan gelen bir filo Hürmüz ufuklarında göründü. Hindistan'daki Portekiz'in Genel Valisi Afonso de Noronha ekim ayı sonunda 30 adet kalyon ve karavelden ve 70 kadar fusta ve catur25 türünden oluşan bir donanmayla Hürmüz’e doğru hareket etti. Ama Diu’ya vardığında Pîrî Reis'in kuşatmayı kaldırarak Basra’ya yöneldikleri haberini alınca donanmanın önemli bir kısmıyla Goa’ya dönmeye karar verdi. Bununla birlikte yeğeni Antão de Noronha’yı beş kalyon, yedi karavele ve yirmi fusta’yla Hürmüz’e gönderdi, bu şekilde Basra Körfezi’nde deniz üstünlüğünü Osmanlılara karşı korumayı amaçlıyordu.26 Donanmayı Portekizlilerin dikkatini çekmeden Basra'ya götürme talimatı verilen Pîrî Reis, önce Maskat'ı kuşatarak aldığı esirlerle beraber yoluna devam etmiş, daha sonra da Hürmüz'ü kuşatmış, kale düşmeyince de Basra'ya doğru hareket etmişti. Pîrî Reis,nihayet Basra'ya vardı.27 16’ncı yüzyılda Hürmüz Kenti ve Kalesi Basra Körfezi
  • 14. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 65 Portekiz donanmasının gelmesi Bağdat’a bulunan Pîrî Reis için başka bir tehlike oluşturmaktaydı. Çünkü Portekiz donanması Hürmüz’ükapattığıtakdirdeHintdonanmasıSüveyşüssünedönemeyecekveBasra’dasıkışıpkalacaktı.Ortayaçıkangelişmelerden endişe duyan Pîrî Reis Kubad Paşa ile görüştü. Ancak Kubad Paşa, donanmanın Basra’da hatta kendi emrinde kalmasını istemekte Süveyş’e dönmesini arzu etmemektedir. Nitekim Kubad Paşa bu görüşünü Kanuni’ye sunmuş, ancak Kanuni donanmanın kalıp kalmamsına karşın kararı Pîrî Reis’e bırakmıştır. Pîrî Reis, Portekiz donanmasının gelmekte olduğu öğrenir öğrenmez, Basra’da kalmanın yaratacağı sakıncalarıda değerlendirerek, Kubad Paşa’nın karşı koymasına karşın, hazırlayabildiği üç gemi ile Basra’dan Süveyş’e doğru yola çıktı. Yanına fazla gemi alamamıştı. Çünkü Kanuni’nin açık emirlerine ve Basra’da gemilerin yapıldığı bir tersane bulunmasına karşın, Donanmanın Basra’dan ayrılmasını istemeyen Basra Valisi, Pîrî Reis’e gemilerin onanımı için gereken yardımı yapmamıştı. Bu nedenle gemilerin çoğu onarılmamış olduğundan yola çıkamayacak durumdaydı. Pîrî Reis, Portekiz donanmasına yakalanmadan Hürmüz Boğazı’ndan çıkmayı başardı. Hürmüz Boğazı’ndan çıktıktan sonra yakalandığı fırtınada bir gemisi battı ve ancak iki gemiyle Süveyş’e ulaşabildi. Pîrî Reis’in Basra’dan Süveyş’e gitmesinin sebebi Süveyş’de bulunan gemileri alarak Hürmüz’e dönmek ve orayı ele geçirmekti. Pîrî Reis Süveyş’den Kahire’ye geçti fakat Mısır Beylerbeyi Davut Paşa tarafından iyi karşılanmadı. Hint donanması Pîrî Reis’in sorumluluğu altındaydı. O bu davranışı ile ordusunu savaş alanında bırakıp kaçmış bir komutan gibi kabul edilmiştir. Bu görüş açısında suçlu bulunarak hapse atıldı. Davut Paşa bu durumu kendi açısından ayrıntılı olarak İstanbul’a bildirdi. Basra Valisi Kubad Paşa ondan önce Pîrî Reis’in davranış biçimini İstanbul’a bildirmişti.28 Mısır’da kurulan mahkeme idamına karar verdi. (1554) Kalite (Kalyata)
  • 15. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201166 DİPNOTLAR 1-) Pîrî Reis’in Hayâtı ve Eserleri (Ankara-1983), Rehber Ansiklopedisi; cild-14, sh. 170, Osmanlı Türklerinde İlim; sh. 74, Kitâbı Bahriye (İstanbul-1935); sh. 5, 82, Sicilli Osmânî; cild-2, sh. 44, Topkapı Sarayı’nda Deri Üzerine Yapılmış Eski Haritalar (İbrâhim Hakkı Konyalı, İstanbul-1936); sh. 5 2-) Seyyid Muradi, Gazavat-ı Hayreddin Paşa, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kültür Yayınları Sayfa 36-38 3-) Rodos seferi dönüşünde, sadrazam Pîrî Mehmed Paşa emekliye sevk edilerek yerine Pargalı Damat İbrahim Paşa tayin edildi. Bu hali hazmedemeyen ikinci vezir Ahmet Paşa, Mısır beylerbeyliğini talep etti. Bu isteği kabul edilen Ahmet Paşa, orada elde ettiği Memlüklü kalıntıları ve küskünlerin başına geçerek sultanlığını ilan etti. Adına hutbe okutup, para bastırdı. Ahmet Paşa’nın isyanı üzerine Mısır’da bulunan beş bin yeniçeri, Kahire kalesini ele geçirip, Ahmet Paşa’ya karşı müdafaaya hazırlandılar. Ahmet Paşa kaleyi almak istedi. Ahmet Paşa bu işi başaramayacağını anladığı sırada, Memluklular iki asırdan beri kapalı bulunan bir lağım yolunu bularak, kaleye girdiler. Yeniçeri gafil avlanıp, çoğu vuruşarak öldü. Ahmet Paşa, kendisine Kadızade Mehmed Bey’i sadrazam tayin etti. Ancak Kanuni Sultan Süleyman, Mehmed Bey’e gönderdiği gizli bir talimatla Ahmet Paşa’yı ortadan kaldırmasını istedi. Bu emre riayet eden Mehmet Bey, bir fırsatını bulup Ahmet Paşa hamamda yıkanırken baskın yaparak, bütün maiyetini öldürttü. Fakat Ahmet Paşa kaleye sığınmaya muvaffak oldu. Memluklular, vaziyetin değiştiğini görünce tarafsız kaldılar ve Ahmet Paşa’yı desteklemekten vazgeçtiler. Kadızade Mehmed Bey kaleyi kuşatınca, Ahmet Paşa savunmadan vazgeçerek bir Arap şeyhine sığındı. Onu takip eden Mehmed Bey sığındığı şeyhten teslim aldı ve derhal idam ettirdi. Mısır valiliğine tekrar Güzelce Kasım Paşa tayin edildi. 4-) II. Bayezid devrinde Enderun’da ye­tişti. Yavuz Sultan Selim zamanında rikâb-ı hümâyun ağalığıyla dış hizmete çık­tı. Yavuz Sul­tan Selim’in Mısır seferine katıldı. Mercidâbık zaferinden (1516) sonra Hama, ardından Trablusşam sancak beyliğine tayin edildi. Bu sırada Sayda Beyrut yöre­sinin hâkimi İbn Haneş ile Şam Valisi Canbirdi Gazâlî’nin isyanlarının bas­tırılmasında önemli rol oynadı. 1521 yılında Halep sancak beyli­ğine tayin edilen Kasım Paşa, daha sonra Karaman, ardından Anadolu beylerbeyiliğine getirildi ve ertesi yıl yapılan Rodos Seferi’ne (1522) bu sıfatla katıldı. Ro­dos Kalesi’nin muhasarası esnasında gü­neydeki Provans burcunun zaptına me­mur edildiği gibi fetihten sonra da kale­nin tamiri işiyle görevlendirildi. Ardından Çoban Mustafa Paşa’nın yerine Mısır beylerbeyiliğine getirildiyse de ikinci vezir Ha­in Ahmed Paşa’nın Mısır beylerbeyliğine tayini üzerine bu görevi bir ay kadar sür­dü. 1524 yılında İkinci defa Mısır va­liliğine getirilen Kasım Paşa’nın Mısır def­terdarı Mehmed Bey’le ihtilâfa düştü. Nitekim Mısır’da gerek­li malî ıslahatı yapamaması, buna bağlı olarak düzeni sağlayamaması yüzünden aynı yılın sonlarında görevinden alındı. İstanbul’a döndükten sonra Kaptan-ı Derya olan Kasım Paşa, Kanûnî’nin 1526 yılındaki Macaristan seferi sırasın­da İstanbul muhafızlığında bulundu. Ar­dından Rumeli Beylerbeyiliğine, 1529’da üçüncü vezirliğe getirildi, aynı yıl Avusturya seferine katıldı. Irakeyn Sefe­ri’ne de (1535) iştirak eden Kasım Pa­şa, Ayaş Paşa’nın vezîr-i âzam olması üzerine ikinci vezirliğe yük­seltilmiş, daha sonra vezirlikten azledilerek Mora sancak beyliğine gönderilmiştir. Kasım Paşa, 1537 yılında Mora ya­rımadasının kuzeydoğusundaki Anabolu’nun fethine memur edildi. Denize doğ­ru uzanmış bir dil üzerinde kurulan, bir tarafı yalçın kayalıklarla, diğer tarafı de­nizle çevrili olan Anabolu’yu kuşattıysada büyük muhasara toplarının olmayışı yüzünden burayı alamadı, önce Argos’a, ardından İnebahtı’ya çekildi. Anabolu, Benefşe ile birlikte 1540’da imzalanan Osmanlı Venedik Antlaşmasından sonra teslim alınabilmiştir. Bir süre da­ha Mora sancak beyliğinde bulunan Ka­sım Paşa 1541’de emekli oldu. Kasım Paşa’nın emekliliğinden sonra İs­ tanbul’a dönmesine izin verilmedi. 1553’de Mora’da vefat ettiğine dair kuvvetli bilgiler mevcuttur. (Gelibolu’da vefat ettiği yönünde de bilgiler mevcuttur) Hayırsever birisi Güzelce Kasım Paşa, Halic’in sağ tarafını Kanûnî’nin emriyle dinî ve içtimaî tesis­lerle donatmıştır. Bundan dolayı semt Kasım­ paşa, Haliç Tersanesi de bir süre Kasım­paşa Tersanesi adıyla anılmıştır. Kasım Paşa, kaptanpaşalığı zamanında burada­ki Câmi-i Kebîr adıyla anılan mahallede Muvakkithâne sokağı ile Bahriye caddesi arasındaki yerde bir cami ile medrese, imarethane ve hamam yaptırmıştır. Tah­ta kubbeli, içinde direği olmayan, tahtanî ve tek minareli olan bu cami 1722’deyanmışsa da mü­tevellisi olan Hekimoğlu Ali Paşa’nın kar­deşi Feyzullah Efendi tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Evliya Çelebi, imarethanenin kendi zamanında hastane olarak kul­lanıldığını yazmaktadır. Kasım Paşa ayrıca Mora sancak beyi iken Anabolu’da cami, medrese, tekke, sıbyan mektebiyle birçok çeşme yaptırmış, bu çeşmelere su getirtmiştir. Bozüyük’te de cami ve kül­liyesi olan Kasım Paşa bütün hayır kurumlan için yüksek gelirli vakıflar bırakmıştır. İstanbul’daki külliyesinin ve Havsa’daki hamamının mimarı Koca Sinan’dır. (İbn-i İyâs, BedâYu’z-zühûr, V, 390-391; Mat­rakçı Nasuh, Sefer-ilrâkeyn, s. 281-282; Rüstem Paşa. Târih, İÜ Ktp., nr. 2438, vr. 179b, 189b, Venedik Devlet Arşivi’ndeki Türk Belgeleri)
  • 16. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 2011 67 5-) Kânûnî Sultan Süleymân Hanın ikinci sadrâzamı ve Osmanlı târihinin en meşhur devlet adamlarından birisidir. Parga’da doğmuş ve Bosna Beylerbeyi İskender Paşanın bir akını sırasında ele geçirilerek o sırada Kefe sancakbeyi olan Şehzâde Süleymân’a (Kânûnî’ye) verilmiştir. Daha sonra Şehzâde Süleymân ile Manisa’ya geldi. Arapça ve Farsçanın yanında birkaç batı lisanlarını da bilen İbrâhim, Şehzâde Süleymân padişah olunca İstanbul’a getirilerek sarayda önemli görevler verildi. Belgrad Seferine, kapıağası rütbesiyle katıldı. Rodos Seferinde hasodabaşı sıfatıyla pâdişâhın yanında bulundu. 1523’te Pîrî Mehmed Paşa’nın görevden alınmasıyla sadrâzamlığa tâyin edildi. Ayrıca bu vazîfesine ilâveten Rumeli beylerbeyliği de verildi. Sadrâzam olduktan sonra isyan eden Mısır Beylerbeyi Hâin Ahmed Paşayı cezalandırmak üzere Mısır’a giden İbrâhim Paşa, geçtiği yerlerde gördüğü bozuklukları yoluna koydu. Mısır’da kaldığı sürede esaslı idârî ve mâlî ıslahatlar yaptı. Ancak aleyhindeki hareketler sebebiyle Padişah tarafından geri çağrıldı ve 1525 sonbaharında İstanbul’a döndü. 1526’da Macaristan Seferine serdar tâyin edildi. Öncü kuvvetlerin başında sefere çıkan İbrâhim Paşa, yol üzerindeki Petervaradin ve Uylak kalelerini fethetti. Mohaç Meydan Savaşında Osmanlı ordusunun sağ kanadına kumanda etti ve zaferin kazanılmasında önemli rol oynadı. Viyana Kuşatması esnâsında kıyâfet değiştirerek asker içine girip orduyu gayrete getirmeye çalıştı. Fakat mühimmâtın azalması ve mevsimin uygun olmaması üzerine kuşatma kaldırıldı. İran ile Osmanlı Devleti arasındaki Bağdat, Bitlis ve Âzerbaycan vâlilerinin takındıkları kötü tavır sebebiyle çıkan karışıklıkları ortadan kaldırdı (1533). İstanbul’a döndükten sonra, Fransa ile kapitülasyon anlaşmalarını yaptı (1536). Osmanlı Devletinin târihi içinde hiçbir sadrâzamın erişemeyeceği derecede şan ve şerefe erişti. 15 Mart 1536’da sarayda kaldığı bir gece, siyasi sebeplerden dolayı öldürüldü ve Galata’daki Cânfedâ Zâviyesine defnedildi. 6-) ÜLKEKUL, Cevat. XVI. Yüzyılın Denizci Bir Bilim Adamı Yaşamı ve Yapıtlarıyla Pîrî Reis Cilt I, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kültür Yayınları. Sayfa.96-99 7-) Baştarda; kürekle hareket eden donanma gemilerinin içinde kadırgadan sonra en önemlisi olan baştarda, üst düzey düzey gemi komutanlarının kullandığı savaş gemisidir. Baştarda kelimesi, Osmanlı kaynaklarında bastarda ve baçtarda şeklinde de yazılmıştı. Osmanlı donanmasında baştardanın ilk defa ne zaman kullanıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber, Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos kuşatmasına (1522) otuzbeş baştardanın katıldığı tesbit edilmektedir ki bunlar arasında paşa baştardası da bulunmaktadır. Yine 1527 senesine ait bir Tersane Muhasebe Defteri’nde sekiz baştardanın tamir edildiğinin kaydedilmiş olması, baştardaları 16. yüzyılın ilk çeyreğinde donanmaya katıldığına işaret etektedir. Bu dönemde kızıldenizdeki Osmanlı donanması arasında baştardalarda bulunmaktaydı. Baştardalar 26-36 oturaklı, her küreğinde 5-7 kürekçi bulunan büyük tip bir kadırgadır. Baştardalar büyüklüklerine göre orta baştarda, paşa baştardası ve baştarda-i hümayun (Hünkar Baştardası) olmak üzere 3 tipdir. (BOSTAN, İdris Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri. Sayfa.172-175) 8-) Rüstem Paşa tarihinden alıntı yapan Cengiz Orhunlu’ya göre bu gemileri Pîrî Reis yaktırmıştır. (Y.N.) 9-) Kalite (Kalyata); 19-24 oturaklı kadırgadan küçük, çektiri türü bir savaş gemisidir. 16. yüzyılda 16-38 oturaklı çektirilerede kalyata deniliyordu. İtalyanca’da Galiotta veya Fusta, Kalyata karşılığı olarak kullanılıyordu. Bu isim Osmanlı belgelerinde Kalyete ve Kalyat gibi farklı imlalarda da yazılırdı. (BOSTAN, İdris Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri. Sayfa.224) 10-) 1551-1663 ve 1871-1913 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’ne bağlı eyalet. Bugünkü Kuveyt’ten yine bugünkü Katar topraklarına kadarki bölgeyi kapsar. Osmanlı döneminde merkezi Katif kenti olmuştur. Lahsa adı, Bölgenin Arapça adı El-Hasa’dan gelmektedir. 11-) ORHONLU Cengiz. “Hint Kaptanlığı ve Pîrî Reis”, Belleten, T.T.K. Yayınları, Cilt: XXXIV, sayı: 133-136, Ankara, 1970, s. 239-240. 12-) ÖZBARAN Salih “16.YY’da Basra Sahillerinde Osmanlılar” isimli makale. 13-) ÖNALP, Ertuğrul, “Pîrî Reis’in Hürmüz Seferi ve İdamı Hakkındaki Türk ve Portekiz Tarihçilerinin Düşünceleri” isimli makale. 14-) ORHONLU’ya göre donanma Nisan ayında hareket etmiştir.
  • 17. Deniz Kuvvetleri Dergisi Sayı: 612 Kasım 201168 15-) MEKKİ Kutbettin. El-Fevaid El-Seniyye Fi El-Rıhlet El-Medine ve El-Rumiyye, S.74. Mekki’ye göre gemi sayısı toplam 30 olup, 25’i kadırgadan oluşmaktadır. 16-) ÖZBARAN, Salih. Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu. On altıncı Yüzyılda Ticaret Yolları Üzerinde Türk-Portekiz Rekabet ve İlişkileri, s-125 17-) Saturnino Monteiro, Batalhas e Combates da Marinha Portuguesa, Cilt III, Livraria Sá da Costa Editora, Lisboa, 1992, s. 137-138. ve ÖNALP, a.g.m. 18-) Fusta, muhtemelen Arapça kökenli Portekizce bir kelime olup, Portekiz donanmasına ait 10 ilâ 18 oturaklı, bir ya da iki direkli, orta büyüklükte, altları düz, hafif bir gemi türüdür. Beklenmedik durumlarda düşmana karşı koyabilecek sağlamlıkta inşa edilirdi ve pruva kısmında falcão ve berço denilen birkaç tane küçük çaplı topu bulunurdu. Korku salan bir savaş gemisi olan fusta’ları Portekizliler genellikle Hindistan’da kullanırlardı. Fusta’lar üstün manevra yeteneği olan, hızlı gemilerdi, diğer gemilerin onlara yetişmesi çok zordu. Bununla birlikte sınırlı sayıda savaşçı taşıyan ve kadırgalardaki gibi büyük çaplı topları olmayan bu gemilerin Osmanlı kadırgalarına karşı koyabilmeleri mümkün değildi. (ÖNALP,a.g.m) 19-) ÖNALP, a.g.m 20-) Saturnino Monteiro, a. g. e., Cilt III, s. 138-139 21-) Hayat Tarih Mecmuası,1 mayıs 1977, yıl 13, sayı 5, sayfa 30-33 22-) TORABULLY Khal, GURİB FAKİM, Ameenah. Maritime History of The Indian Ocean From Al-Idrisi to Ibn-i Majid and Beyond. S-100 23-) ÖNALP,a.g.m, s-11 24-) ÖNALP Portekiz kaynaklarında bu miktarın bir milyon altından fazla olduğunu belirtmektedir. 25-) Portekizlilerin Hindistan’da kullandıkları tek veya iki direkli, altı kürekli küçük bir yelkenli tekne. 26-) ÖNALP,a.g.m. 27-) CASELE,Giancarlo.The Ottoman Age of Exploration. s-98 28-) ÜLKEKUL, Cevat. A.g.e. Sayfa.130-151