1. www.galibivakfi.com
Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı Yapılan
Kitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere
Sitemizden Ulaşabilirsiniz.
H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU
METAFİZİK
I
5. İÇİNDEKİLER
Fizik Üstü Tecelliyat: Metafizik ................................................................... 15
İbn-i Rüşt ...................................................................................................... 17
Gayba İman .................................................................................................. 19
Atatürk’ü Yakinen, Hayranlıkla Seyredip Edindiğim İntibalarım ............... 22
Rahmetsiz Dünya Olmayacağına Göre Mürşitsiz Dünya Muhaldir ............. 35
METAFİZİK .......................................................................................37
Ben Gizli Hazine İdim. Bilinmekliğimi Diledim, Zatımdan Zatıma Tecelli
Ettim! ............................................................................................................ 37
Nur-I Muhammedinin Anlamı Ve Manası ................................................... 37
İslam’da İrtica Olur Mu? .............................................................................. 39
Yaratılmış Rahmetlerin Başı Zamandır ........................................................ 40
Rabia Adeviye Hatun’un Aşk Yakarışı ........................................................ 47
Kadın Muhteremdir, Allah Emrinin Hilafına Hareket Etmedikçe................ 49
Belirli Şahsiyetlerin Metafizik İzahları ........................................................ 51
İstisnai Kişilerin Rüyaları Umumiyetle Metafiziktir. Peygamber
Efendimiz’in Rüya Tabiri ............................................................................. 54
Gaybı Yalnız Allah Bilir .............................................................................. 56
Şahide Gerek Duyulmadan, Hayli Zamandır Gösterilen Gerçeklerden
Soyutlanmış, Metafizik Yoksunu, Beş Duyunun Esiri Olan Ademi
Materyalistleştiren Başı Madde, Sonu Yine Madde Olan Akılcı Bir Din
Sergiledik. Ezelde Lutfedilen İmanı Doyuramadığımız Gibi, Rahmet-İ
İlahiden Ümit Beklentisi İle Avunan “Mürid”İn De Küfrüne Küfür Katıldığı
Bilinen Bir Gerçekdir ................................................................................... 59
Kur’ân’daki Ayetler Allah Kelamıdır. Bütün Alemdeki Görünen Ve
Görünmeyen Her Zuhurat Mecazi Olarak Fiiliyat-I İlahidir ........................ 61
Adem Toplumları Allah Elçilerini Küll Olarak Neden Kabul Edemeyip,
Canlarına Kasdettiler? .................................................................................. 63
İsa (Aleyhi’s-Selam)’In Tekrar Dünyaya Geleceğine İnanmak Hazret-İ
Kur’ân’a, Muhammed Mustafa (S.T.A.V.) Efendimiz’in Ahir Zaman
Peygamberi Oluşuna Ve Hakikat Tecellisine Ters Düşmüyor Mu? Bir Allah
6. Elçisi Diğer Allah Elçisine Ümmet Olmaz. Hepsi Biri Diğerinin Kardeşidir
...................................................................................................................... 65
Hacer-İ Esved: Ahd-İ Misak Taşı, Ezel-İ Ervahtaki İman İkrarının Mürşidi
...................................................................................................................... 67
Zikrullah Arzda Ve Semada, On Sekiz Bin Alemde Canlı Ve Cansız Her
Zerrenin Müşterek İbadetidir. Sadece Allah’ı Anmaktır. Diğer Emr-İ İlahi
Olan İbadetlerle Karıştırma! ......................................................................... 72
Semavi Dinlerin Hepsini İslam’dan Soyutlayıp “Allah’tan Başka İlah
Yoktur” Diyenlere “Gayr-İ Müslim, Kafir, Gavur” İthamını Daha Ne Kadar
Devam Ettireceksin?!.. ................................................................................. 74
Mevcut Yaratıkların İçinde Gördüğümüzün Ancak Milyonda 4-5 Mahluk
Olduğunu Ehil Kişiler Bildirirlerken, Fizik Üstü Tecelliyatın Yani Metafizik
Olayların Umum Zuhuratının Milyondan Yalnız 5 Noksan Olup, Çoğulu
Temsil Eden Metafiziğin Zuhuruna Niçin Devenin Nalbant Dükkanına
Baktığı Gibi Bakarsın? ................................................................................. 76
Anlamlı Ve Manalı Yaratılan, Cümle Yaratıkların Çekirdeği, Manası, Sırr-I
İlahinin Teceli Mercii Olan İnsanın Yaşantısında Ne İçin Yaratıldığının, Ne
Yapabileceğinin Zuhuru Mizacında Bariz Görülürken Bütün İcraatında
Kudret-İ İlahinin İstisnai Kullarına Bahşettiği Fiziki Olaylardan Daha Fazla
Zuhuru Görülen Metafiziğin İnkarı İlmi Hakikat İle Nasıl Bağdaşır?
Mensubini Ne Derecede Mutmain Kılar? ..................................................... 78
Abdülkadir Geylani Çocuk İken Bariz Görülen İrşat Vazifesinin Tecellisi . 80
Eşkiya Reisi Salih’in Nakşi Meşayihi Hacı Salih Efendiliğe Yükselişine
Vesile Olan Rahmet Tecellisi ....................................................................... 83
Cennet-Mekan Çorumlu, Yedi Tarikten İcazetli Şeyh Hacı Mustafa Anaç
Efendi ........................................................................................................... 87
Affetme Sıfatı Hazret-İ Allah’a Mahsustur. Kul İstese De Allah Gibi
Affedemez .................................................................................................... 90
AŞK ŞARABI .....................................................................................92
Sahipsiz Yaşayıp Tertib-İ İlahiyye Rahmetine Nail Olmadan Evvel
Umumiyetle Ademin Ölçüsünün Benzeri Ben De Mecnunluğu İlâhi Aşk
Zannederdim ................................................................................................. 94
“Gara Şeyh” Diye Anılan Çorumlu Hacı Bekir Baba’ya Altı Tarikattan,
Mısır’ın Tanta Ve Nişâb Şehrinde İzn-İ İcazetin Verilişinin Anlamı Ve
Hikmeti ......................................................................................................... 99
“Gara Şeyh” Hacı Bekir Baba’nın Cinlerle Sohbeti ................................... 104
Yaratılan Güzelliklere Ve Zamana Uygun İçtihadla Düzenli Toplumları
Muasır Milletlere Eş Değer Kılan İbadet, Taat Ve Medeniyet
7. Muamelatımızla Beşere Manevi Yön Verecek, Şeriatı Anlatacak İlme Ve
Alime Muhtacız .......................................................................................... 107
Hazret-İ Allah’ın Bazı Kullarının Ömrünü Belirli Zamana Kadar Uzatması!
.................................................................................................................... 112
Uyanık Bir Tek Sen Mi İdin, Ey “Gara Şeyh”?.......................................... 117
Şifayı Hasta Hicranından, Tabib İse İmanından İster. Manamda Buyurdular
Ki: “Derdinin Devasını Ne Bulabilecekler, Ne De Sana Verebilecekler”.. 121
Aşk Yolunda Sevmen Gerekli Olanları Sevmeden İlahi Aşk Makamından
Sevgi Mi Bekliyorsun? ............................................................................... 123
Merhamet Ve Rahmreti Bol, Eşi, Benzeri Olmayan Kudret-İ İlahi, Bütün
Alemdeki Varlığın Her Zerresi Mühr-İ İlahi Olduğu Gibi, Bu Abd-İ Acizin
Yazmaya Çalıştığım, Hayatımda Na-Mütenahi Zuhuruna Şahit Olduğum
Metafizik Kitaba Maddenin Ve Mananın Çözemediği, Çözemiyeceği Sırr-I
İlahi, Hazret-İ Allah Aşikar Mühür Bastı!.................................................. 128
Yusufu Bahri Hazretleri ............................................................................. 134
Hakiykatın Zahire Yansıdığı Zaman Aldığı İsim Şeriattır ......................... 136
Metafiziğin Fiziki Olaylarda Bariz Zuhuru Ve Yaşantısı........................... 138
Tıfl-ı Meani ................................................................................................ 140
Zamanı Durdurur, Zaman İçinde Zaman Halkeder Hazret-i Allah (C.C.) . 143
Enaniyetime Haddimi Bildiren, İnsan Olabilmemin Yolunu Açan Metafizik
Olay, Vesile Kayısı, Ledünni Uyarı ........................................................... 146
Hırsızlar Bu Kapıdan Giremezler. Bu Mecliste Vazifeli Olamazlar .......... 152
Boşa Giden Emekler ................................................................................... 154
Duygusuz Anlıyamaz Ki, Espriye Gülsün. Gülse De Ancak Gülene Güler155
Niye Derviş Oldum? Nasıl Derviş Oldum? ................................................ 158
Deve Burda Yükü Sırtında Deveyi Götüren Nerede!... .............................. 162
Kayıp Devesini Arayan Deveci! ................................................................. 163
Kaybolan İnek ............................................................................................ 163
“Ben De Bugün İrademle Çalışmıyorum” Diye Hazret-İ Allah’a Ukalalık
Etmiştim. Neticeyi Dinle De İbret Al ......................................................... 167
Zorlamakla Çıkmayan Raf ......................................................................... 173
Azrail (Aleyhi’s-Selam)’In Merak Ettiği Emr-İ İlahi ................................. 175
Ölümsüz Yer Var Mı? ................................................................................ 177
Azrail (Aleyhi’s-Selam): “-Korkma! Hiç Duymuyacaksın” Dedi............. 179
Battal Gazi Dört Yol Kavşağında Ticari İşlerin Her Dalında Mahir, Beyaz
Eşya Satan, Sermayesi Yeterli, Bu Fakire Karşı Hürmetkar Cevat Ünal Bey
Vardı ........................................................................................................... 182
Kazvinlinin Sırtına Aslan Resmi Döğdürmesi ........................................... 184
8. Melâikeler: “-Emr-i Hak Zuhur Edecek. Müdahele Etmeyin!” Dediler ..... 186
Hacca Gitmem Ve Sakal Bırakmam İçin Manevi Emir ............................. 190
Selman-I Farisi (R.A.) ................................................................................ 192
Anam .......................................................................................................... 194
İyi İnsanların Ölümleri De İyidir. Onlara Gıbta Edilir ............................... 197
Alkolik Derviş Ali Efendi .......................................................................... 201
Yakınında Mürşit Varken Neden Kahramanmaraşlı Mürşide Müntesip
Oldun? ........................................................................................................ 205
On Beş Sene Önce Şeyhimi Rüyamda Görmüştüm ................................... 208
Kızım Sevil’in Kıyameti............................................................................. 210
Şehitlerle Sohbet!... .................................................................................... 212
Hasanı Basri Hazretleri Ve Şaman ............................................................. 214
Hasan El -Basri (Kuddise Sırruhû) ............................................................. 217
Kaderin Tecellisinin Zuhurudur Kaza ........................................................ 220
Fil Lokması................................................................................................. 222
Din Otoritelerinden Ricam Odur Ki: .......................................................... 224
Tiryaki Sigarayı Nasıl Terkeder? ............................................................... 228
Özet ............................................................................................................ 232
Beyazıt Bistami’nin (K.S.) Köpekten Aldığı Hikmetli Hal Kelamı ........... 236
Deniz Kaplumbağası .................................................................................. 237
Eşek Arısı ................................................................................................... 238
Sanattan Anlayan Mühendise, Kalifiye İşçiye Ve Karnı Doyurulan Kültürlü
Sürveyanlara Ülkemizde İhtiyaç Var. Bütün Mesuliyeti Yetiştirdiğimiz Bu
Elemanlara Bırakalım ................................................................................. 239
ÇÖZÜM ............................................................................................ 245
SÖZLÜK ...........................................................................................246
11. KULLARINA RAHMETİYLE İRADE VERİP, ADEM OLARAK
DÜNYAYA GÖNDEREN; İNSAN OLMASINI DİLEMESİ İLE
VESİLELER HALKEDEN HALİK-I ZÜ’L-CELAL’E HAMDİM,
ŞÜKRÜM, TAZARRU VE NİYAZIMDIR.
EÛZÜ BİLLÂHİ MİNE’Ş-ŞEYTÂNİ’R-RACÎM
BİSMİLLÂHİ’R-RAHMÂNİ’R-RAHÎM
Huzurdan kovulmuş, lanetlenmiş şeytanın şerrinden ALLAH’a
sığınırım. Eşi, şeriki, naziri olmayan, bütün alemlerin Rabbi ve
yaratanı Hazret-i ALLAH’a sonsuz hamdeder, yüce varlık ve
merhamet-i ilahi karşısında aczimi görüp bilerek, yüce rahmet
kapısına boyun bükmüş, zavallı; rahmet ve merhamet tecellisinin saili,
doymayan, yüzsüz kıtmiri kullarına layık görüp tahsis ettiği rahmet
deryasından damla rica ediyor. 11
Habibin Muhammet Mustafa’da, cümle peygamberan-ı izam ve
rusül-i kiram hazeratında, cümle varisü’n-nebiy nedim-i ilahilerinde,
veli ve mü’min kullarında na-mütenahi zuhur ettirdiğin fizik üstü
mananın bu abd-i acizine de ihsan ettiğin metafizik rahmetini!...
Maddeden başka zuhuratı bilmediği için önem vermeyen, akıl
dininden başka dini kabul edemeyen fizik üstü, metafizik rahmet
tecellilerini nasıl kabul eder? Fizikten başka mana tanımayan rahmet
fukarası, manadan habersiz, “biliyorum” edası ile hakikat tahribatı
yapan, kelâm-ı kadim olan Hazret-i Kur’ân’ı nefsi hazlarına göre,
fiziki ölçügsüne uyduramadığı için, hikmet Ve marifetullah mahrumu,
yarım alim meal ve tefsir yazarken fizik üstü hakikatleri katletmekten
çekinmeyen, Kur’ân-ı azimü’ş-şan’da yüzlerce defa, açık ve sarih
zikrullah hakkında emr-i ilahi olduğu halde metafizik yoksunu, yalnız
baş gözü ile gördüğünden gayrı rahmetleri bilgisi ile
bağdaşdıramayan, başka bilgiye de sahip olmayan bi-zatihi Hazret-i
ALLAH’ın rahmetine vesiyle kıldığı alemdeki bu rahmetini -ki,
adaletinin tecellisi- manevi teşekkülatının noksansız zuhurunu
kıyamete kadar devam ettireceğini, Hazret-i Kur’ân’ın muhafazasının
12. METAFİZİK I
ALLAH’ın yedinde olduğunun müjdesi ile ALLAH’ın bu lutuf ve
ihsanını küll olarak mütalaa ve kabulden başka gücünün ve ilminin
olmadığını, olamıyacağını, kendisine alim süsü veren aciz beşer ne
zaman anlayacak?!..
Emr-i ilahiyi Kur’ân’da gördüğü gibi peygamberimiz
efendimiz’in yaşantılarında, yerde ve gökte müşahede edemeyen,
yalnız kelam-ı kadim’i okumakla emr-i ilahiyi bundan ibaretmiş gibi
zannedenler Kur’ân’daki, dünyadaki, bilcümle alemdeki ve
hikmetullahın zuhuru için halkedilen kamil insandaki tecelliyatı inkara
“biliyorum” edası ile nasıl cüret ede biliyorlar?!.. Hikmet ve
marifettullah ayetlerini nasıl göremezler?!..
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden
yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf suresi, 105)
Eğer bu ayetlere yüzlerini çevirip geçmeselerdi; Kur’ân-ı azimü’ş-
şan’ın bu ayetler karşısında “beyyinât” olduğunu bütün alemde zuhur
eden ayetleri mecazi anlamda Hazret-i ALLAH’ın fiiliyatının tecellisi
olarak zerreden kürreye kadar ancak ehlinin zuhurunu müşahede ettiği
12 ayetleri bile bilseler idi; “Bu ayetleri ancak kamil insan ve aklı selim
okur” hitabını tefekkür edebilseler idi Hazret-i Kur’ân’ın ALLAH
kelamı olup, emr-i ilahinin kelamla ifade edilip, peygamberimiz
efendimiz’in yaşantısının, Kur’ân’ın mana ve tefsirinin aslı olduğu
bilinse idi; “Men arefe nefsehû fe-kad-arefe Rabbehû” (nefsini
bilen ALLAH’ı bilir) sırrını anlar, teşkilat-ı ilahiye önem verir, inkara
cüret edemezlerdi.
İslam’ı gerçek anlamda fizik ve metafiziğe uygun olarak,
Rabbımın ihsanı kadar yaşar ve şahit olurduk. Hakikat ulemasını
inanarak, önem vererek dinlese idik, emr-i ilahileri nefis ve aklın
tahrifine bırakmaz, Hazret-i Kur’ân’ın mana ve lafzının Hazret-i
Resulullah (s.t.a.v.) Efendimiz’in yaşantısında zuhurunun, tefsir-i
Kur’ân olduğundan şüpheye düşmeseydik, gerçekler bu gün dahi
bilinip yaşanacaktı. Cümle peygamber efendilerimizde tecelli eden
nur-ı muhammedi bilinecekti. İnsanlar arası düşmanlıklar yerini
dostluğa bırakacak, ALLAH’ın varlığına inanan insanlar, “Allah’tan
başka ilah yoktur” diyenler insanlığın ve kardeşliğin zevkini
alacaklardı.
13. METAFİZİK I
Ey benim alim kardeşim! Manevi tecelliyatı kabul edemediğin
için, teşkilat-ı ilahiyeyi benimseyemediğin ilminden zuhur eden
eserinin manaya yaptığı tahrifatı görmemezlikten gelemezsin. Din-i
İslam’ı yalnız şeriat-ı muhammediye maletmeyip, bütün semavi
dinlerin islamiyet olduğu gerçeğini anlatmak cesaretini ne zaman
göstereceksin? “La ilahe illallah” diyenin müslim olduğunu “şâhit
ümmet” olarak cihana duyursa idik, dünyanın rengi değişecekti. Din
dışı arayışlara lüzum görülmeyip rönesans gibi değişiklik
gerekmiyecekti. “Din terakkiye manidir” gibi gerçeklerle ilgisi
olmayan, Hazret-i Kur’ân’la bağdaşamayan düşüncelere kapılmadan,
günah-ı kebairlere dikkat ederek, terakkiye, medeni olmaya Hazret-i
ALLAH’ın kullarını mecbur kıldığını anlayacak ve anlatacaktın.
Cihan-şümul olan Hazret-i Kur’ân’ın değeri anlaşılacaktı.
Resulullah (s.t.a.v.) Efendimiz’in son ALLAH elçisi olduğunu,
başka peygamber gönderilmeyeceğini bilerek, lütfedilen şeriat-i
muhammedinin ALLAH’ın varlığına inananlar için rahmet hazinesi
olduğu ve severek “ya Rabbi, verdiğin nimetlere çok şükür, el-hamdü
lillah” diye günde 100 defa, manasını yaşayarak tesbih eden, hamd ve 13
şükür ehlinin ALLAH adetlerini artırsın.
Na-ehlin yaşantısında, söz ve tutumlarında gerçeklerin tecelli ve
zuhurunu göremediği gibi, bu yönlü tefekkür etmeyi dahi nefsine zül
addeden, elbette bilemediğinden hakikatleri dışladığı gibi tahrifattan
da çekinmez. Metafizik garibi ehl-i aşka eza ve meşakkati ALLAH’ın
emri imiş gibi göstermeyi “cihat yapıyorum” edası ile ehl-i zikri, ehl-i
aşkı yasaklarla şaşırtıp çıkarcıların ve na-ehlin kucağına itekleyen,
ehl-i zikrin perişanlığını mal bulmuş mağribi misali umuma teşhirden
ve onların ceza görmeleri için hiçbir eza icraatından kaçınmayan, aşk
yoksunu, mana yoksunu, ilm-i ledünnün dahi etkiliyemediği metafizik
yoksunu, emr-i ilahileri kabul etmiş gibi görünüp, dini protokol icabı
kabullenmeye kendini mecbur hisseden, taklidi ilimle dolu, tahkikten
habersiz bilge(!)... Hazret-i ALLAH cümlesini zü’l-cenaheyn eyler
inşallah.
İlahi, ya Rabbi! Bu abd-i acize hayatı boyu lutfettiğin, emr-i
ilahine uygun fiziki ve metafiziki gerçekleri veraset-i nebi olarak naçiz
şahsımda rahmetinle ihsan ettiğin vazifem nedeniyle zatına söz verip,
habibine biat rahmetinden mahrum etmediğin kullarınla emrettiğin
14. METAFİZİK I
kulluk vecibesini lütfu ihsanınla ve aczimizle ifaya azmettik,
muvaffak kıl ya Rabbi!..
Cemi kullarına fiziğin hakikatini -ki fizik üstü manevi tecelli fiili
sıfatının zuhuru, ilme’l-yakiyndir- ve fiziğin üstünde de metafizik,
yani ayne’l-yakiyn ve hakka’l-yakiyni nasip et.
Bu abd-i acizin hayatımda zuhuru ile ihya ettiğin manevi
yaşantımı cümle kullarına anlatmak, gene anlatmak hissinin zevkinden
abd-i acizi mahrum ve mahcup etme. Tesirini halk eyle ya Rabbi!. Her
ne kadar metafizik söze ve yazıya gelmez ise de lütfet ALLAH’ım.
Cemi peygamber efendilerimiz hürmetine, ins ü celalin hürmetine,
azamet-i kibriyan hürmetine, rahmetinle, lütfunla aciz kulunu
cüretimden dolayı mahcup etme ya rabbi. Ancak zatının tertib ve
tanzimi kadar kullarına anlatmaya müsadelerinle vazifeli kıl. Tesirini
halk eyle, amin. Ve selâmün ale’l-mürseliyn ve’l-hamdü lillâhi
Rabbi’l-âlemiyn.
14
15. METAFİZİK I
FİZİK ÜSTÜ TECELLİYAT: METAFİZİK
Alemlerin Rabbı Hazret-i ALLAH’ı noksan sıfattan tenzih eder,
uyuz itinden dahi vazgeçmeyen, kullarının ihyası ve kemalatı için na-
mütenahi sebebler halkeden, dünya hayatının neticesi, kullarının
imtihanının iman meyvesi rahmet-i ilahinin kümeleştiği rahmet
hazinesi “cennet-i a’lâ”da ebedi kalmalarını insan ve cin için
hazırlayan, imanlı, ihlaslı, ezel-i ervahta: “Ben sizin Rabbınız değil
miyim?” Hitabına iman lisanı ile, tereddütsüz: “Beliğ” yani evet,
diyen ruhların dünya hayatında fiziki rahmet tecellileri olduğu gibi,
fizik üstü, metafizik tecelli ve hadiseleri ehlinde görmek her an 15
mümkündür.
Bi-la-istisna bütün kullarının hayatında az da olsa “metafizik”
tecellisi görülebilirse de, ALLAH’ın yarattığı cemi mahlukatına
verilmeyip “metafizik” (fiziküstü) zuhurat ancak ve ancak insan
olmaya namzet, kemalatlı beni Adem’e mahsus kılınmıştır. Cemi
kullarında az da olsa görmek mümkün olup, rahmetine vesile kıldığı,
nice istisnai yarattığı kulları vardır ki, onların hayatında fiziki yaşantı
olduğu gibi “metafizik” yaşantı hayatlarına daha hakim kılınmıştır.
Hikmettir, marifetullahtır, fizik ötesi manadır, ayne’l-yakin ve
hakka’l-yakindir. “Peygamber efendilerimizde zuhur etti ise ilm-i
ledünnidir.” Tertib ve tanzim-i ilahidir.
Her ne kadar kulda zuhuru görülse de, onu halk eden Halık-ı Zü’l-
Celâl’dir. Bu rahmeti kula maletmek cehalettir. Bu rahmeti maddi
çıkarına vesile kılanlarda görülen bu hal iman zaafiyetinin bariz
küfrüdür, zındıklıktır. “ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ ALLAH
vardır” anlamını da, kendi aczini de bilmediğinden, ademliğinde
benlik görerek, tevhidin manasını saptıranlar mensubine cehlinden
dolayı başka ilahlar edinmesine zemin hazırlamıştır. Çok ilahlı küfür
16. METAFİZİK I
bataklığına düşmesine sebeb olan menfaat düşkünü düzenbazlardan,
hiç şüphe edilmesin, hesabı dünyada ve ebedi alemde sorulacaktır.
Kendisinde bu türlü varlık görenler Hazret-i ALLAH’ın manevi irşat
için vazifelendirdiği kimseler olamaz; gafil olma! ALLAH’tarafından
vazifeli kullar: “Habibim sen atmadın, illâ ben attım” hitabını iyi
bilirler. Merhum Süleyman Çelebi’nin Efendimiz Hazret-i Muhammet
Mustafa (s.t.a.v.) hakkında gerçeğin ifadesi olan:
Bu gelen ilm-i ledün sultânıdır,
Bu gelen tevhîd-i irfan kânıdır.
Buyurduğu gibi ledünni sultanında zuhuru bariz görülen tevhit
dininin zuhuru, ALLAH’ın kullarını ihya etmesi için vesile kıldığı
rahmet hazineleri, irfaniyet, arifiyet ve ilim şehri peygamberlerimiz
efendilerimizde zuhurunun ifadesi, cümle peygamber efendilerimizde
de zuhur eden rahmet-i ilahi “ilm-i ledün” fizikin üstünde,
“metafizik”tir.
16 “Meta” Yunanca’dan alınan, fizikten öte mananın tecelli ve
zuhuru anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime, Aristoteles
(Aristo)’nun eserinde teşmil yolu ile duyusal görünüşlerin ötesi ile
ilgili araştırmaların tümünü ifade etmek için kullanıldı. Metafiziğin
konusu ilahiyatınki ile özdeşti. Yani, metafizik de Tanrının varlığını,
niteliklerini, yarattığı varlıklarla ilişkilerini, bu varlıkların gerçek
mahiyetini inceliyordu. Metafiziği ilahiyattan öte, vahiy ve imana
dayandırmadan aklın ve mantığın yolunda ifadesini arıyan feylesoflar
hayli olmasına rağmen Aristoteles’in fizik ötesi izahı ve on dört
felsefe kitabının tümü metafiziğin izahıdır. Yazar bu kitabında
Thales’ten Eflatun’a kadar çeşitli felsefe doktrinlerini tenkit ederek
açıklar. Aynı zamanda bu doktrinlerin varlıklarını sadece maddi
sebeblere bağlanmasını hatalı bulur. Madde şarttır, ama her türlü
biçimden ayrı olarak düşünülemez, kavranamaz. Biçim maddeye
oranla bir iyilik ve mükemmelliktir. Maddenin hareketinin hem sonu,
hem sebebidir. Varlık mertebesinin sonunda, duyusal alemin ötesinde
maddesiz biçim, saf edim yani Tanrı vardır. Meydan Larousse’un
“metafizik” maddesini anladığım kadarı ile özetlemeye çalıştım.
17. METAFİZİK I
Metafizik fizik ötesi alemleri yaratan Hazret-i ALLAH’ın cemi
kullarına merhameti ve rahmetinin zuhurudur. Fizik ötesi (metafizik)
ALLAHU TEALA’nın seçkin kullarında gene zatının dilediği kadar
maddenin hakikatı, mananın bariz tecelli ettiği ehli tarafından da
müşahede edildiği bir hakikattir. Peygamberimiz Efendimiz’in
buyurduğu: “Beni Rabbım terbiye etti” hitabını iyice düşünür isen:
“Biz Adem’e eşyanın ismini öğrettik. Melaikeye sorduk, bilemedi,
amma Adem bildi” hitabını iyi anla ve iyi düşün. Fizik üstü tecellileri
maddi yaşantında hiç göremedinse, istisnai yaratılan insanda metafizik
zuhurunu kabul edemiyorsan, düşünemiyorsan göremiyorsan beni
Adem’in yaratılışının nedenini anlayamadın, anlamak da istemiyorsan
ilm-i ledün, metafizik sana göre değil. Bu rahmet-i ilahiden nasip
alman için inancın yeterli değil. Umulur ki hatanı anlar, tövbe, istiğfar
edersin, İnşallah.
İBN-İ RÜŞT 17
Miladi 1200’lerde vefat ettiği bildirilen meşhur felsefecidir.
Avrupalının takdirini kazanmıştır. Avrupalının “Avorveraisler”
denilen bir grup, ilmi felsefeden öte gitmeyen, beş duygunun esiri ve
mahkumu olmuş düşünürleri İbn-i Rüşt felsefesini vahy-i ilahi gibi
kabul eder. Şeriat-i Muhammediye tabi olduğu halde İbn-i Rüşt’e
hayranlık duyan ulema mevcudu küçümsenmeyecek kadar çoktur.
İbn-i Rüşt alimdir. Zamanın Kurtuba’da kadı’l-kudat (kadılar
kadısı) denilen meşhur kadılarındandır. Aristotoles hayranlarından ve
eserlerini şerheden büyük felsefecidir. Felsefe feylesofudur. Felsefeyi
din-i İslam’la bağdaştırmaya yegane gayret göstermiş, fakat akılcılık
yönü galebe çalmış, aldığı tedrisatın etkisinden kurtulamayıp, aklın
ötesi vahy-i ilahiyi az da olsa, her ne kadar metafizikten bahsetse de
fiziğin mahkumu kılmıştır. Günümüzde dahi devamını görüp,
yaşadığımız, aklın gücü ile ürettiğinin vahy-i ilahinin üzerinde
gösterilme gafletini, iman gözü ile bakıldığı zaman bütün çıplaklığı ile
görmek mümkündür.
18. METAFİZİK I
İbn-i Rüşt şu senteze varır: Akıl ile vahyin vardığı nokta aynıdır.
Bunlar bir birinden ayrılmaz, süt kardeştirler.
Bu fakir, yaşantımda müşahede ederek derim ki: Evet, beslenme
kaynağı aynıdır. Hazret-i ALLAH’ın yedinde olup beni Adem’e
mahsusdur. Beni Adem’den gayrısı vahy-i ilahi sütünden içemezler.
İçseler de hakikati anlamayıp, manayı da maddeye dönüştürmeye
gayret ederler.
İbn-i Rüşt’ün inancı rasyonelliğe dayanır. Rasyonellik akıl ile
vahyi aynı ölçüde görmektir. Rasyonalizm ise vahye inanmamaktır.
Akılcı yönteme “burhani yöntem” de denir. Akıl tanzim-i ilahi
kadar maddeyi kavramaya müsait yaratılmıştır. “Burhan” denebilir,
çünkü peygamber efendilerimizde zuhuru görülen mucizeler, varisü’l-
enbiya olan evliyaullahta görülen kerametler, -ki bu kerametlerin
devamı da “burhan”dır- hepsi fizik ötesi, küllü metafiziktir. Ehlinden
zuhur eder; güç kuvvet ALLAH’a mahsustur. Zuhur mercii acabasız
imandır.
Pozitivizm gibi, materyalizm ve hatta leninizm ve ateizm gibi
18 insan tabiatına aykırı olan “izm”ler iflas etmiş, büyük darbe
görmüştür. Örneği: Rusya. Buna benzer devletler tetkike değer.
19. METAFİZİK I
GAYBA İMAN
“O müttaki kullarım gayba iman ederler.” (Bakara Suresi, 3)
Bu ayet-i celileyi tefekkür edersen, yalnız şahsına ait iman
zafiyetinin cehlinden zuhurunu açıkca görürsün. Vatanını ve milletini
muasır milletler seviyesine çıkarmak için, işgalci güçlerle yapılan
anlaşmaya ters düşmeden, hayatını hiçe sayarak, Ku’ran-ı Kerim
hayranı din-i İslam’ı hurafasız ve bidatsiz benimsemiş, tertemiz
İslam’ı na-ehle hissettirmeden yaşamak ve yaşatmak için, zamanı ve
zemini de müsait bulduğu kadarı ile, din-i İslam’ı hurafa ve bid’ata
kaçırmadan, yasaklar ve cezai müeyidelerle hakikatleri gerçek 19
mecrasına çekmek kasdi ile 1200 senedir içtihatsız yaşanan şeriat-i
Muhammediyi servet, teknoloji ve medeniyetin din-i İslam’a zıt imiş
gibi gösterilmesini kabul edemeyen Gazi Mustafa Kemal Paşa, işgal
kuvvetlerinin de şartlarını nazara alarak, çok sevdiği vatanını,
milletini, inandığı hak din olduğundan hiç şüphesi olmayan din-i
İslam’ı ehil olmayan, din adamı geçinen bidat ve hurafalarla dolu,
hakikat fukarası, “biliyorum” zannı ile bilmeyerek İslam’da tahrifat ve
tahribat yapanları cezalandırarak, İslam’ın zahir ve batınını tertemiz
yaşatmak kasdi ile islahata kalkıştılar. Bu islahatı yapmak için yeterli
dini bilgi sahibi idiler.
Ne yazık ki, bu icraatı hurafa ve bidat mahkumu olmuş, inanan
toplumlar bu luzumlu hareketi din dışı zannettiler. ALLAH’a yeteri
kadar iman etmeyenler de Mustafa Kemal Paşa’yı din-i İslam’a karşı,
din diye bir şey kabul etmeyen, dinsiz zannettiler. Hakikati yeteri
kadar kavramaya müsait olmayan, emr-i ilahi ile hayat tanzimini zül
addeden, “gördüğümden başka bir şeye inanmam” diye direnen,
hakikatten yoksun, maneviyat fakiri, mana yoksunu, iptidai düşünüp,
cahiliyet devrinin yaşantısından haz duyan, esas irticanın şahsında her
20. METAFİZİK I
an zuhuru görülebilen, irtica üreten dinsiz mürteci! Din-i İslam’ı cehli
ile “yaşıyorum” zanneden, ilim, irfaniyet, medeniyet ve güzelliklerden
rahatsız olan, zamanın yaşantısından habersiz, ikinci irtica üreten,
güya dinli, saf mürteci... Din dışı icraatlarını kıyamete kadar
götürmeyi vazife edinmiş kişileri aramaya zahmet gerekmez, çok
yerde bulabilirsin. Emr-i ilahiyi yaşamanın zevkine ermiş, inanan,
insanları horlamayı, toplumdan dışlamayı vazife zanneden! Atatürk’e:
“Dinsizdir” diye iftira atmaktan sıkılmayan, utanmayan gafiller...
Kendilerinin Atatürk’ün icraatlarının bekçileri olduğunu
zannedenler, nerden geldiği bilinmeyen bilge ve kahraman edası ile bu
çarpık zihniyetlerini zaman zaman ilan ederek vazife yaptıklarını
zannedenler Mustafa Kemal Paşa’yı takdir edip, hayranlık duyan
dindar insanların yalan söylediğini zannederler. Çünkü iman zafiyeti
geçiren bu zümrenin ALLAH’a olan inancı imanlarından dolayı değil
protokol icabıdır. Bu meyanda amentü’ye iman etmiş Mustafa Kemal
Paşa’ya hayranlık duyan toplumlar da az değil. ALLAH adetlerini
artırsın.
20 Yaşadığım o günlerin şahidiyim. Mülakat yaptığım Nokta
dergisinde de bahsetmiştim. Dindar yaşayan insanların Mustafa Kemal
Paşa’ya: “Mehdi resul” dediklerine şahidim. Çok geçmedi, bir kaç
sene sonra hurafa ve bidatların, katı kuralların mahkumu, ALLAH’ın
sonsuz rahmetinden habersiz, cehennem yolundan başka yol
tanımayan, hakikat yoksunları, “mehdi resul” dedikleri Atatürk’e:
“Deccal” ve neüzü billah: “Kafir” dediler. Bu değişik düşünceyi halâ
anlamış değilim. Ancak, İslam’ı cinsel organından tanıyan, mütehassıs
dindar geçinenler az değil. Onlar için kelime-i tevhit önemli olmayıp,
onların şahidi açık gözle görülürse şahittirler. Her zaman aşikar
olmadığından “kafirdir” diye öldürürler, Bakarlar ki, malum ölçüleri
ile yanılmışlar; “müslümanmış” diye namazını kılarlar. Bu bilgelere:
Sorsan: “Selanik nerdedir” bilmez;
Bilir Cebrail’in kaç kanadı var!..
Bu bilgelerden daha farklı bilgeler de vardır ki, onların ölçüleri
maddeden öte gitmez. Mana onlar için bir şey ifade etmez. Hikmet ve
marifetullah -ki metafiziktir- ilgileri dışındadır. Atatürkçü geçinirler,
21. METAFİZİK I
güya aydın kesim!.. O büyük insanın makamı cennet olsun.
İcraatındaki maksat ve manayı anlamayıp Atatürk’ün icraatını ve
geçici yasaklarını dine karşı kasden yapdığını zannederek
imansızlığına eş değer gören, öylesi işlerine gelen, kültürlü,
materyalist, iman fukaraları, dünyadan sonra hayat kabul edemeyen,
aydın geçinen, amentü yoksunlarının emr-i ilahiyi yeteri kadar
bilemediğinden, hurafa ve bidatları din zannedip, başka ilim kabul
edemeyen, safdirik, fakat samimi inanç sahiplerinin de müşterek
yaptıkları tahrifatın acısını millet olarak halâ çekiyoruz.
ALLAH’ın emirlerini bilmeden tahrif ettik. Hatanın telafisini
düşünüyor isek gerçeklere, kanun-ı ilahiye uygun, medeniyet ve
teknolojiyi de, haramlar dışındaki cümle güzelliklerin dinin anayasası
olduğunu bilmemiz ve görmemiz lazım. Lüzumlu olduğunu hala
anlamak için çaba göstermeyecek miyiz?!. Lütfen aslımıza rücu
edelim!
21
22. METAFİZİK I
ATATÜRK’Ü YAKİNEN, HAYRANLIKLA
SEYREDİP EDİNDİĞİM İNTİBALARIM
Tahmini sene 1930. Gazi Evi’ne yakın Bozkurt İlkmektebi üçüncü
sınıfında talebe idim. Babam Samsun Belediyesi’nin karşısındaki Şifa
Hamamı’nı işletiyordu. Atatürk Fethi Okyar’a bir parti kurdurmuştu.
Arzu ettiği çok partili devreye geçişte atılan ilk adımdı. Belediye
seçimi vardı. Samsun’da kadınların gizli oy vermelerini yadırgayan
Karadenizlilerin hayli karışıklıklar çıkardıkları söylendi. Atatürk
Samsun’a gece geldi. Olayı bastırdı ve Fethi Okyar’a emri ile
22 kurdurduğu partiyi lağvetti.
Hala etkisinden kurtulamadığım, kurtulmak da istemediğim
hatıratımı anlatmadan geçemiyeceğim: Mustafa Kemal Paşa’nın gece
Samsun’a gelişini Samsun Parkı’nda tesadüfi, yakınen seyretmiştik.
Talebesi olduğum Bozkurt İlk Mektebi Gazi Evi’ne yakındı. Mektepte
yakın arkadaşlarıma Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini anlatınca,
yakından görmek için beş arkadaş mektebi terkedip Gazi Evi’ne
geldik. Gazi Evi’nde hummalı bir faaliyet vardı. Meyilli olan giriş
kapısının bulunduğu yan yola bakan, yükseldikçe daralan bodrum
pencerelerinden mutfağı seyrediyorduk.
Sıra sıra dizilmiş kuzu etlerinin usta ahçılar elinde ne olacağını
merakla seyrederken, birden Atatürk’ün bindiği, üstü açık arabası
hemen yanımızda durdu. Henüz bizden başka kimse yok idi. İnsan seli
geliyordu. Amma uzaktı. Üstü açık arabada oturan Cenab-ı Hakk’ın
bu necip milletin kurtulmasına vesile kıldığı büyük insan bütün
azameti ile yakınımızda duruyordu. Metafizik yaratılışlı, dindar
kişilerin “Mehdi resul” sıfatını yakıştırdığı büyük kahramanı çocuk
cesareti ile yakınen, seyirden ziyade tetkik ediyordum. 69 sene evveli
o günkü haliyle hafızamda duruyor. O gün değil, ancak bugün Hazret-
23. METAFİZİK I
i ALLAH’ın bu necip milletin esaretten kurtulmasına vesile kıldığı o
muazzam simayı daha normal düşünebiliyorum.
Arkadaşımıza sevgi ve muhabbetle sorduğu: “Mektebe gidiyor
musun, evladım, kaçıncı sınıftasın? Hitabı sanki bugün duydum gibi
halâ hafızamdan silinmediği gibi eksilmedi de. Henüz 48 yaşında
fakat yetmişin üzerinde gibi görünen, vatan ve millet aşkının galebe
çalıp, vazife ağırlığını seve seve taşımış, buna rağmen vazife
mesuliyeti ve hadiselerin çökerttiği güçlü insanı yakınen dinliyor ve
seyrediyordum. Arkaya taranmış, beyazı siyahından fazla, seyrelmiş
saçları başının çıplaklığını kapatmaya yetmiyordu. Kan eseri
kalmamış simasında din, vatan ve millet sevgisinin vazife ağırlığının o
büyük insanı ne hale getirdiğinin canlı portresini içim yanarak
seyrediyordum. O istisna yaratılmış insanı bugün daha iyi anlıyorum.
Bir gecede sakalı daha çok beyazlanan bitkin halde gördükleri
Peygamberimiz Efendimiz’e ashab merakla bu halin nedenini
sordular. “Bu gece nazil olan hud suresi beni kocattı” buyurdu.
Peygamber Efendimiz’e buna benzer daha şiddetli bir ayet inzal
olmamıştır: “O halde, seninle beraber tevbe edenlerle birlikte 23
emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve aşırı gitmeyin çünkü o sizin
yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Hud Suresi, 112)
Büyük vazifelerin kazancı çok olduğu gibi ağırlığı ve mesuliyeti
de o nisbette büyüktür. Avamın kaldırmaya gücü yetemeyecek yükü
taşıyan, istisnai yaratılmış şahsiyetler vardır. Değişik vazifelerde yer
yüzünde bu kabiliyette ALLAH’ın rahmet sıfatının zuhuruna vesile
kıldığı şahsiyetlerde değişik tecelliyatlar kıyamete kadar devam
edecektir. Hiç şüphen olmasın. Bu hal adalet-i ilahinin rahmet
tecellisidir. Bu rahmetin değişik mevzularda zuhuru görülür.
Peygamber efendilerimizde küll olarak tecelli eden bu rahmet-i ilahiyi
ALLAH’ın istisnai yaratılmış seçkin kullarında her devirde görmek
mümkündür. Bu şahsiyetlerin yaratılışı istisnaidir. Buna metafizik de
diyebiliriz. Bu kullardan bazıları emr-i ilahinin bekçileridir. Bazıları
irşada, bazıları ikaza, bazıları da islaha vazifelidirler. Atatürk islah
vazifesi ile vazifeli idi. Şahidim. Vazifeli, seçilmiş kulların cümlesi
Hazret-i ALLAH’ın muhafazasında olup, ehl-i hakikatın görgü ve
bilgisine göre bu istisnai yaratılan zevatın hiçbirinde menşei
24. METAFİZİK I
imansızlık olan gazab-ı ilahi görülmemiştir. Bu görüş avamın
ölçüsüne göre olmayıp, yalnız ehline mahsustur.
Cennet-mekan Sultan Vahdettin Han, (ALLAH cümlesinin
makamlarını cennet eylesin) Mareşal Fevzi Çakmak Hazretleri’ne
emir vererek, esaret hiç yakışmayan bu necip milleti uyarıp, vatanı
işgalden kurtaracak güçlü ve muktedir paşaların listesini istedi.
Verilen listede Mustafa Kemal Paşa’yı göremeyince Fevzi Çakmak
Paşa’ya sert çıkışarak, niçin Mustafa Kemal’i listede, hatta başında
göremediğinin sebebini sordu. Çünkü Padişah Mustafa Kemal’de bu
kabiliyetin niteliklerini ALLAH’ın lutuf ve ihsanı ile görebiliyordu.
Fevzi Çakmak Paşa cevaben:
“--Ben de liste başına Mustafa Kemal Paşa’dan daha ehil kimse
görmüyorum. Fakat sizden çekindim ve yazmadım. Mustafa Kemal
öteden beri yenilik, cumhuriyet taraftarıdır, diye çekindim” deyince,
Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa
kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli duran İtilaf Devletleri’nin
İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan gemilerini göstererek:
24 “--Paşa paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu
memleket kurtulsun da isterse cumhuriyet olsun!.. Kendisine
selamımla birlikte tebliğ ediniz” diyerek, getireceği paşalar listesinin
başında Mustafa Kemal ismini görmek istediğini bizzat Fevzi Çakmak
Paşa’ya emir vermiştir.
Tercüman Gazetesi’nde 1976 yılında manşetten verilen, yakın
tarihimizin en büyük sırrı diye bahsedilen bu hatıratta cumhuriyet
döneminin ilk beş simasından biri olan Mareşal Fevzi Çakmak
Hazretleri eşi Fitnat Hanımefendi’ye:
“--Bak fitnat. Öyle bir şey biliyorum ki, ortaya çıkıp söylememe
bugüne kadar tutum ve davranışlarımız müsait değildi. Mecburum bu
sırrı kendimle kabre götürmeye!..
Ve ifşa etmiştir ki, teferruatına girmiyorum. Fakat bu vatanın ve
milletin esaretten kurtulmasına emeği geçenlere, tarih boyu bilen
insanların hasretini çektiği cumhuriyetin gelmesine emeği geçenlere
küfredilmesini yadırgıyorum ve nankörlük görüyorum.
Sultan Vahdettin Han vatan haini değildir. Gerçekleri olduğu gibi
anlatmanın zamanı geldi, zannediyorum. Bunları milletimize olduğu
25. METAFİZİK I
gibi yansıtırsak milletin fikir bölünmeleri düzelip, kardeşlik anlaşılıp
cumhuriyet layık olduğu mecrasına oturacak. Atatürk’ün kıymeti ve
değeri bütün millet tarafından bilinip, Atatürk düşmanlığı yerini
dostluğa terk edip, Atatürk istismarcılarının sermayeleri bitecek. İflas
edecekler. Bir kısım insanlar da vatana ve millete canını dahi feda
etmekten çekinmeyen büyük insanlara teşekkürü borç bilecekler,
nankör olmayacaklar. Selahiyetli, güçlü idarecilerimizden rica
ediyorum: Vatan millet ve ALLAH aşkına düzeltin... Evvela Mustafa
Kemal Atatürk’ün dinsiz olmadığı gerçeğini lütfen ilan edin. Yalnız
Türkiye değil, dünyanın bu gerçek bildiriye ihtiyacı var....
Bu abd-i acizin manevi vazifemden dolayı, Atatürk düşüncesine,
icraatına ters düştüğümü düşünmeyesin? Atatürk biraz daha yaşasa idi
bu izahlara lüzum kalmazdı. Islah için lüzum görülen icraatlar çok
geçmeden yerini gerçeğine bırakmak zorundadır. Atatürk’ün
vefatından 15 gün evvel o zamanki başbakan ve hariciye vekiline emir
verip, cümle İslam ülkelerine tamim yazdırdığı, inkarı mümkün
olmayan bir gerçektir. Amma çok kişilerin işlerine gelmeyip, Hazret-i
ALLAH’ın bu milletin esaretten kurtulmasına vesile kıldığı büyük 25
insanı küfürlerine ortak gibi göstererek, Din-i İslam’ı beşer uydurması
imiş gibi yansıtmaya cüret etmeleri, safiyetle ALLAH’a ve Resulü’ne
inanan vatan evlatlarını rencide ettiklerini, bu tutumlarının dinden
menfaat sağlayan çıkarcıların işlerine yaradığını görmüyorlar mı?
Gerçeği anladıkları zaman Din-i İslam’ın Hazret-i ALLAH’ın rahmeti
olarak umumu ihata ettiğini elbet görecekler. Umulur ki, bu görgüyü
mahşere bırakmazlar!
Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik kitabçığında yazmıştım. Gene
yazıyorum. Yazacağım inşallah:
“Bütün dünya müslümanları ALLAH’ın son peygamberi Hazret-i
Muhammet Mustafa (s.a.v.)’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği
talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm müslümanlar Hazret-i
Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli. İslamiyet’in
hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira, ancak bu şekilde
insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.”
26. METAFİZİK I
Mustafa Kemal Atatürk bu mesajın başbakan ve dışişleri bakanı
vasıtası ile dünyaya açıklanmasını emretti. Maalesef her ne sebeptense
emir yerine getirilmedi. Mesul şahıslar bu mesuliyetin vebalini
bilmem nasıl kaldıracaklar?!. (Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca
Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi yayınları,
Ankara 1979, s. 102)
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından Atatürk Ve Din
Eğitimi (Ahmet Gürtaş) kitabında bütün şahitleri ile görebilirsiniz.
Aynı kitabda üçüncü hatıra başlığı ile ifade edilen ve gerçeklere ışık
tutan, Atatürk’ün, hakikatlere paralel şu yazacağım gerçeği iyi
anlaşılsın da hakikatleri tahrife kimse yeltenmesin. Gerçek ehl-i
tevhide, ehl-i tasavvufa zulmetmekte hakikat yoksunu, çarpık fikirleri
ve düşüncelerine o büyük insanı Atatürk’ü ortak göstermesinler:
“Geçtiğimiz yıllarda yüz yaşını geçkin olarak ve istanbul Merkez
Efendi imam hatibi iken vefat eden ve cumhuriyetin ilanından önce
İstanbul’da şeyhü’l-meşâyih ünvanı ile anılan Nurullah Efendi özel
doktoru Prof. Dr. Naci Bor’a şu olayı bizzat kendisi anlatıyor:
26 Nurullah Efendi Atatürk’ün sekreteri olan amca-zadesinden
kendisini Atatürk’le görüştürmesini ister. O da Nurullah Efendi’yi
Ankara’ya davet eder. O günlerde Atatürk bir vesiyle ile resepsiyon
vermektedir. Sekreter Nurullah Efendi’yi Atatürk’le resepsiyonda
karşılaştırarak görüştürmeyi planlar ve bu maksatla resepsiyona
Nurullah Efendi’yi de davet eder. Arzu edilen bu görüşme gerçekleşir
ve Atatürk Nurullah Efendi ile bir köşede hayli sohbet eder. O
günlerde türbe, tekke ve zaviyeler kapatılmış bulunmaktadır. Söz buna
intikal edince Atatürk Nurullah Efendi’ye der ki:
“--Efendi Hazretleri tekke, türbe ve zaviyeleri ben kapattım.
ALLAH bana ömür verecek mi, bilmiyorum. Ama şayet ömrüm
olursa günü gelince bunları yine ben açacağım.”
Atatürk bu hakikati gerçek Şeyh Efendiye ifşa etti. Hazret-i
Mevlana Celalettin Rumi Hazretlerini ziyaret ettiğinde:
“--Sen rahat uyu, ey koca şeyh! Bu icraatlarım sizlere değil”
Dediği gerçeğini bilesin. Zira tertib-i tanzim-i ilahi olan gerçekler
ila-nihaye yasaklanıp kaldırılamazlar. Gerçekler mecrasından
saptırıldı ise Hazret-i ALLAH tekrar o gerçeği zamanı gelince
27. METAFİZİK I
vazifelendirdiği kullarının eliyle aslına döndürüp tekrar ihya eder.
Atatürk ehline söylemekte mahsur görmediği bu hakikati anlatmakta
bir sakınca görmemiştir. Aksini düşünmek o müstesna yaratılmış
insanı tanıyamadığının ifadesi olur.
Her hangi bir semavi din göstere bilir misin, tasavvufsuz, şeriatsiz
ve tarikatsizdır? Bu türlü rahmet tecellileri batıl dinde dahi görülür.
Mistik yaşantı hiçbir din kabul etmeyen ateiste lazım değildir.
Felsefeden başka ilmi olmayan, akılcı dinlere de tasavvuf, şeriat,
tarikat, marifet ve hakikat gerekli değil. Çünkü beşeri yasaklar fer’idir.
Hakikati kaldırmak beşerin takatı ve gücü dışındadır. Protokol gereği
dini kabullenmiş gibi görünen ademin (kişinin) belirtilen bu gerçekler
imanını değil küfrünü artırır.
“Ey insan, arzı ben yarattım, sen düzene sokacaksın” hitab-ı
ilahisini hatırdan çıkarmıyasın! Her şeyin cevher ve arazını yaratmış.
Gerisine kullarını kabiliyetleri nisbetinde yükümlü kılmış. Misal mi:
Suyu yaratmış, toprağı yaratmış; kerpiç yapmayı, her ihtiyacında
kullanmayı kulun iradesine bırakmış. Edep dışına çıkıp da: “Ya Rabbi,
bunları da sen yap” diye ALLAH’a karşı saygısızlık ve küstahlık 27
yapma! İleri gidersen gayretullaha dokunursun. Niçin yaratıldın,
vazifelerin nelerdir, nelere muktedirsin, nelere karşı güçsüzsün?
Bunları bilmek...
“Men arefe nefsehû fe-kad-arefe Rabbehû...” Nefsinin aczini
bilen insan, varlığın ALLAH’a mahsus olduğunu bilen insan ilim
sahibi demektir. Çünkü ilim ALLAH’ı bilmektir. Bu ilmin nihayeti
yoktur. Ömrün nihayeti ilmin sonu değildir. İmanında ihlas ve sadakat
gösterip hep ALLAH’ı bilme zevkine erenleri kabir hayatında dahi
ilme devam ettirirler. Kabir hayatı dünya gibi müsait olmayıp imkan
ve müddet sınırlıdır. Dünyada “kavis”i bilerek tamamlayanlar
ferasetli, akıllı, bahtiyar mü’minlerdir. Ezel-i ervahda “beli” diyen
fakat her ne sebebden dünyada kavisi tamamlayamıyan, murad-ı ilahi
olan kullarına adaleti icabı kabirde kavisini tamamlatır. Yani ruha
makamını buldurur. Çünkü kasd-i ilahi “daha kemalatlı olsunlar, daha
yüksek derece alsınlar, rahmetimin sınırlı olmadığını bilsinler” diye
arzı yarattı. Sonsuz rahmetini kullarına gene rahmet tecellisi ile
bildirmekti.
28. METAFİZİK I
Dünya memduhtur. Beni Adem için ferah ve güzeldir. Kafir için
de toleranslıdır. Kulun gerçeklere birazcık yönelmesi onu rahmet-i
ilahiden nasipli kılar. Hülasa edersek, dünyayı Hazret-i ALLAH
rahmetinden yaratmış olup, bu rahmeti yaşayan ve gören ulemaya
ihtiyaç vardır. ALLAH’ın rahmetini bilemeden ilim tahsil edenler bu
zevki, bu hali idrakten yoksun, bilmeden rahmet yolunun yol
kesicileridirler. Zira tasavvuf, tarikat, şeriat yoksunudurlar. Bu türlü
iman akılcının nefisle müşterek imanıdır; nakil imanı değil. Nefis
nakle ihtiyaç duymayıp akılla birleştiği zaman varacağı menzil
putperestlikdir. Bu çarpık düşünce saliklerini ikna ediyormuş gibi
görünse de rahmet-i ilahiden nasibsiz yolun nihayeti tabir caizse,
bilerek veya bilmeyerek, hakikat dışı putperestliktir.
Beşerin görgüsü, bilgisi ve ilmi müsait ise bu kadarını ölçme ve
görme imtiyazı verilmiş olup, bu ölçü aslın fer’idir. Asıl ölçü ve
hüküm ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Bu kuvveti, bu gücü naçiz
şahsına maletmek cüretini göstermeye kalkışan hakikat cahili,
gerçeklerden sapmış, mana yoksunu eçheldir.
28 İşte bu hastalıkları çevremde çok gördüm. İnancımla
bağdaştıramadığımdan dolayı, içine sindiremeyen bu abd-i aciz maddi
ve manevi hayatımda zevkle zuhurunu seyreylediğim, beşerin gücü
dışında fizikten başka bir şey kabul edemeyen kullarına merhamet ve
rahmet-i ilahinin zuhuru: Metafizik! Rabbımızın safiyetle inanan
kullarına rahmet iltiması gibi düşünebilirsin. Bu rahmet-i ilahinin
peygamber efendilerimizden zuhurunu gördünse bu tecelliyatın tek
ismi “mucize”dir. Evliyaullahtan zuhur etti ise “keramet”tir, devamı
“burhan”dır. Cümlesi fizik ötesi, metafizik olayıdır. ALLAH’ın belirli
şahsiyetlerde zuhur ettirdiği tabiat üstü hallerdir. Bu türlü zuhuratla
karşılaştığın zaman sakın ha “bu zat bu işi yapabilir mi?” diye
düşünme. “ALLAH yapabilir mi?” diye düşün. Bu düşüncenin dışına
çıkmayasın. Bilmeden hata ettiğin zaman samimiyetinden belki mazur
görülürsün. Amma vazifeni emr-i ilahiye uygun yap. İşi şansa
bırakma.
Hakikat bu türlü zuhuratta ALLAH’ı görmektir. “Habibim, sen
atmadın, illa ben attım” hitabının anlamını iyi bilesin. Bazı yol
salikleri mensubine izahta ve anlatmakta güçlük çektiklerinden
“varsın öyle bilsin. Ne zararı var?” Düşüncesi ile, ihvanı o hali ile
29. METAFİZİK I
“götürüyoruz” zannederler. İşte o “oluyor gibi” görülen yanlış tutum
meyvesini vermeye başlar. İlk meyvesi şeyhini ilahlaştırır. İlahları
çoğaltır. Nihayet kendisi ilah olur. Kelime-i tevhidin dışında yaşantı
temin ve tertip etmeye çalışır. İslamın, tasavvufun ismi ve resmi
kalmıştır. Başkalarına zarar vermedi ise işi ALLAH’a kalmıştır!
“Dinin cüz’ünden feragat küllünden feragattır.” Yani tevhitten bir şey
eksiltdiğin zaman eksiltilen kadar değil, küll olarak tevhit yoksunu
olursun. Kulluğun icabı evvelâ dikkat edeceğin esas tevhide halel
getirmemektir. ALLAH’tan başka ilah edinmeyeceksin.
Hazret-i ALLAH kıyamete kadar rahmetini kısıtlamadan ihsan
eder. Her devirde öz ve mana değişmez. Tecelliyat kullarının
kemalatına göre değişik biçimde ihsan edilir ise de, tevhit kıyamete
kadar değişmeyen, değişmeyecek olan Din-i İslam’ın kulluk
vecibesinin anayasasıdır.
Tevhidin sıhhatına halel getirmeden her devirde her mevzuda
içtihat yapılması elzemdir, emr-i ilahidir. İçtihatsız geçiştirilen
zamanların beşer hayatındaki yaptığı anormallikleri görmemek
mümkün değil. İçtihatsızlıktan maruz kaldığımız bunalımları tek tek 29
saymak imkansızdır. Toplumların bu vebali kimden sorulacak? Tarih
boyu bu hata idrak edilmemiş. İçtihatsızlığın getirdiği anormallikler
semavi dinlere maledilmiştir.
Semavi dinlerden kasıt yalnız ve yalnız İslamiyet’tir. Hazret-i
ALLAH islamdan başka din kabul etmediğini Hazret-i Kur’ân’da
beyan ediyor. Yahudilik, Hristiyanlık diye din yoktur; İslamiyet
vardır. Hazret-i ALLAH’ı kabul eden her kul müslümandır. İslam’ı
yalnız bizim tekelimizde göstermeyelim. Enaniyete kaçmayalım.
Hazret-i ALLAH alemlerin Rabbidir. Ona göre düşünüp amel edesin.
Emr-i ilahiye uymayan, din dışı yaşantı aşikar, ya da gizli nefsani
ve akılcı din ihdas edilmiş, bu çarpık zihniyet fazla dini bilgisi
olmayan avama cazip gösterilmiş, gerçeği yaşamak isteyen ehl-i
hakikat horlanmış ve hayattan dışlanmak istenmiştir. Nefsin ve aklın
ürettiği, semavi din dışı çarpık yaşantılarını Hazret-i ALLAH’ın
kullarını ihya için lutuf ve ihsanının tecellisi olarak elçileri vasıtası ile
lutfettiği şeriatları rahmet yolu... Ki, tarikleri zamana göre içtihattan
habersiz kişilerin terazilerinin gerçekleri normal tartacağını beklemek
gaflet olmaz mı?
30. METAFİZİK I
“Bu dünyada a’ma ahirette a’ma (bu dünyada görmeyen
ahirette göremez) ayetinde belirtildiği gibi; Hazret-i Aliyye’l-Murtaza
(r.a.) Efendimiz’in buyurduğu: “Görmediğim ALLAH’a ibadet etmem”
sözünde belirtildiği gibi... Müstesna yaratılmış, yaratılışı rahmet-i
ilahinin tecellisinden bAşka bir şey ifade etmeyen, hayatının her
safhasında fizik üstü tecellilerin anlamı hikmet ve marifetullah olup
fizik üstü, metafiziğin zuhuru biz aciz kullarına ALLAHU TEALA
VE TEKADDES Hazretleri’nin rahmetine vesile kıldığı kulluk
imtihanında kazanmamız için, tabiri caiz ise hal ve kulluk tecellisi ile
verilen ferahlık biz aciz kullarına lütf-ı ilahiden olan bir nevi iltimas
değil mi? İşte bu rahmet-i ilahileri göremeyenler, görmek de
istemeyenler dünyada hakikat a’ması olduğu için hakikat aleminde de
a’ma olarak haşrolunacaklardır. Cenab-ı Hakk’a: “--Biz dünyada
görüyorduk. Ahirette niçin a’ma olarak haşrolunduk? sorularına
Hazret-i ALLAH cevaben şöyle buyuracak:
“Siz dünyada iken dahi hakikatlere gözlerinizi ihtiyarınızla
30 kapatmış idiniz. Burası mana alemi. Dünyada rahmetim her yerde
zuhur ettiği halde “ALLAH’la kul arasına girilmez” diye, hakikatleri
hiçbir manevi izahı olmayan, benim sıfatlarımla bağdaşmayan
kelamlarla kullarımı rahmetimden uzaklaştırdınız ve o kullarımı: “--
Taştan ve topraktan ne istiyorsun?” diye olanca gücünüzle engelleyip,
manevi kazançlarına mani oldunuz. “Siz onlara ölü demeyin, onlar
diridirler amma siz bilemezsiniz” diye sizleri uyardığım halde
uyanmadınız. Bugün a’ma olarak haşrolundunuz.”
Ehl-i hakikatın dile getirmek istediği şu gerçeği kalbine nakşet ki,
bir daha bu hataya düşmeyesin!
İki alemde tasarruf ehlidir ruh-ı veli;
Deme kim, mürdedir, bundan nice derman ola?!
Ruh-ı şimşir-i Hüda’dır, ten gılef olmuş ana;
Dahi a’lâ kar eder, bir tığ kim üryan ola.
31. METAFİZİK I
Velinin ruhunun ALLAH’ın yedinde bu dünyada tasarrufatı
olduğu gibi öbür alemde tasarrufatı daha açıktır. Artık o ölmüş, cesedi
murdar olmuştur, ondan ne bekliyorsun? deme! Onun ruhu Hüda’nın
kılıcıdır. Vücut o kılıcın kılıfı idi, ten kılıcın kını idi. Vefatı ile kılıç
kından çıktı. Kınından çıkmış kılıç görmez misin, rahmet yönünde
daha tesirli olmuyor mu?
Örnek mi? Peygamber efendilerimizi hayatlarında kaç kişi
farketti? Şimdi bak insanlar ziyaret edeceğiz diye ne meşakkatlere, ne
ezalara katlanıyorlar? Sebeb: ALLAH’ın kılıcı kınından çıktı.
Evliyaullahın türbelerine bak. Hayatta iken kaç kişi ziyaret ediyordu?
Şimdi seyreyle.. Dirileri ziyaret ettikleri gibi ölülerini de ziyaretten
mahrum etmek istemiyorlar. Doğru yapıyorlar. Ayıplamıyorum.
Çünkü ALLAH’ın rahmetİne vesile kıldığı kılıcı kınından çıkmış,
nasiblisini bekliyor.
Kelam-ı Kadim’de mevcut, Hazret-i ALLAH’ın kullarına rahmeti
ile ihsan ettiği gibi, kulunun menfaatı icabı yükümlü kıldığı emr-i
ilahiyi iyi dinle! Nasıl gerekiyorsa öyle amel etmek için cüz’i iradeni
kullanmayı iyi bil! 31
“Onlar öyle sapıklar ki! Kesin söz verdikten sonra sözlerinden
dönerler. ALLAH’ın ziyaret edilip, hal ve hatırının sorulmasını
istediği kimseleri ziyaretten vaz geçerler. Yer yüzünde fitne ve fesat
çıkarırlar. İşte onlar gerçEkten zarara uğrayanlardır.” (Bakara Suresi,
27)
Muhterem hocam! Bu ayet-i kerimeyi bilmem nasıl anlıyor ve
anlatıyorsun?!.. Lütfen, bu abd-i acizi iyi dinle! Kırk üç senedir
ALLAH’ın verdiği irşat vazifesi ile mesul ve yükümlü kıldığı bu
ALLAH abdi, ilahİ güç karşısında aczimi elbet bilirim. Fakat küfr-i
inadi karşısında imanımdan asla taviz vermem.
ALLAH’ın tertibi olduğundan zerre kadar şüphe etmediğim,
Hazret-i Kur’ân’da tasdiki görülen, rahmet tecellilerinde şehadeti
bariz görülebilen, itikatta İmam Maturudi Hazretleri’nin, amelde
Hanefi mezhebinin kurucusu olan İmam-ı a’zam Hazretleri’nin
içtihadını zamanın yaşantısına uygun olarak bütün gücümle yaşamaya
çalışıyorum. Meşrebim tertib-i ilahi olan Kadiri ve Rufai olup rahmet
32. METAFİZİK I
birleşiminden ihsan edilen manevi teşkilatın tebliğ ettiği Galibilik kolu
ile taltif ve yükümlü kılındım.
Semavi dinler ki, hepsi İslamiyet’tir. En son gönderilen,
ALLAH’ın kullarını irşat ve ikaz eden, yol gösterici, hikmetler
kaynağı, marifetullah hazinesi, güzellikler manzumesi, ALLAH’ın
rızasını kazanmak zevki tecelli edenlere güzellikler kaynağı, ilm-i
ledünni sultanı, ALLAH elçileri zincirinin son halakası Hazret-i
Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’in “ene medînetün Ali
babûhâ” (ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır) buyurduğu şaH-ı velayet
Hazret-i Ali (r.a.)’a verilen rahmet-i ilahi olan velayet kapısının
manevi vazifem itibarı ile bir parçasıyım. Mezheb-i Hanefi amel
düsturumdur. Meşrebim ilim yönünden benzetilecekse tekrar
ediyorum: Aleviyim.
Tarikatlar iki sınıfda ifade ediLir: Alevi, Bekri diye. Yalnız
Nakşibendi tariki Bekri, diğer bütün tarikler Alevi olarak belirtilmiştir.
ALLAH elçilerini birini diğerinden ayrı görerek sınıflandırmaya
cüret edenler hakikat dışında kalmış, emr-i ilahiyi yeteri kadar
32 anlayamamış, o nisbette gafildirler. Peygamber efendilerimizin
cümlesine salat ü selam olsun. Bu hadis-i şerifin şahidiyim.
Dikkat et! “ALLAH’ı kabul ediyorum” demekle beşere karşı
kimliğini bildirdin. ALLAH’ın emirlerine sadakatin ve icraatın
nisbetinde lisan-ı hal ile ALLAH’ı bildiğini söyle. Peygamber
efendilerimizi de tarihsel bilmek yetmiyor. ALLAH’ın elçisi olarak,
biz kullarına getirdiği emr-i ilahiyi ne kadar kabul edebildin de,
yaşantında ne kadar gösterebildinse, o kadar tanıdın demektir. Başka
yönlü tanımayı Ebu Cehiller, Ebu Lehepler yakınen biliyorlardı. Bu
tür tanımak ALLAH indinde yeterli değil, gafil olma.
Demeyesin: “Asr-ı saadette yaşasa idim, daha takva, vera sahibi
olurdum.” Yanlış düşünme. O zamanın, bu zamanın ALLAH’ı ayrı
değil ki!... Emr-i ilahiye samimiyetin kadar yaklaşımınla zuhur eden
icraatının meyvesini elbet göreceksin. Her zaman kazanmak için
sebepler vardır. Hazret-i ALLAH buyurdu ki: “Siz asrı tanetmeyin.”
Zamanı suçlamayın. Zamanın değeri sorumlu kişinin icraatına
bağlıdır. Tahsis edilen rızık için cevher ve araz yaratılmış. Kulluk
yapmak için türlü desise ve bahanelerle rahmet-i ilahisiyle, gök ve
33. METAFİZİK I
yeryüzünde sayamıyacağın kadar nimetlerini sergilemiş. Kulun say-i
gayretine sunmuş. Seni bekliyor, gafil olma! Şu zaman, bu zaman...
Zaman yine ayni zaman. Hazret-i ALLAH küll olarak yarattığı her
şeyin ihtiyacını fazlası ile halketti. Kavaldan nağme çıkarmayı
düşünüyorsan, üstadın dediği gibi: “Yel ALLAH’ın, kaval ALLAH’ın;
sen parmaklarını oynatmayı bil!” Verilen cüz’i iradeni kasdediyorum.
Onun izni olmadan sinek bile kanadını oynatamaz. Üzerine düşmedik,
gücünün dışında olan hadiselere hudutlu sermayeni miras yedi gibi har
vurup harman savurma. O sermaye şahsına tahsis edilen rızkını
bulsun, yaratanını bilsin manasını taşıyor, gafil olma !
Semavi dinleri ölçmek için gücünün dışında işlere kalkışma.
Henüz kendi başını tarıyamıyorsun, gelin başı taramaya kalkma!.
Sonra gelen ALLAH elçileri evvel gelenlerin şeriatını iptal etmez.
Kullarının kemalatına göre, rahmetini yaşanacak güçte, elçileri
vasıtası ile bildiren rahmet-i ilahinin en son gelenini kabullenip, tabi
olan yaşantısını son şeriata göre tanzim ve tertibe riayet eden kulda
daha kamil sıfat bariz görülür. Daha evvel gelen şeriatlerde sebat
edenlerin ve ALLAH’a kasıtlı şirk koşmayanların da ismi 33
“müslüman”dır. Kur’ân-ı Azimü’ş-Şan’da Hazret-i ALLAH’ın
bildirisi bu. Sonra gelen şeriata uymak zordur. Amma sonra gelen
şeriati idrak etmek imanın kemalatının ifadesidir.
Gönlün bir yere bağlanıp da başka yerlere akmasının insan mizacı
ile bağdaşmadığını iyi anlarsan, başka semavi dinlere küfür gözü ile
bakamazsın. Bu hale tasavvufta “men aref sırrı” derler.
Hazret-i ALLAH’ın emrine bilerek muhalefet etmeyesin. ALLAH
elçilerinin tebliğ ettiği emr-i ilahiyi zamana göre kullarınIn nasıl
yaşamaları gerektiğini, dünya ve ahiret hayatının hayırlı olacağını, ve
tertib-i ilahi o devirdeki yaşayan kulun mensubu olduğu
peygamberinin icraatını terazi edinmesi elbette lüzumlu idi. Şeriatti.
Emr-i ilahinin Hazret-i Kur’ân’da mevcut, Peygamber
Efendimiz’in halinde ve yaşantısında zuhuru görülen şeriatin içtihada
ihtiyacı yoktu. ALLAH elçisi dünyada vücudu ile mevcut idi. Bütün
müşkilatlar huzur-ı Peygamberi’de adaletle yerini buluyordu. Buna
rağmen Yemen’e vali olarak gönderilen Muaz bin Cebel (r.a.)’a
Peygamberimiz Efendimiz sordular:
34. METAFİZİK I
“--Ne ile hükmedeceksin, ya Muaz?” Hazret-i Muaz cevaben:
“--ALLAH’ın kitabı ile, ya Resulallah.”
“--ALLAH’ın kitabında bulamazsan, ya Muaz?”
“--Resulünün sünneti ile.”
“--Onda da bulamazsan, ya Muaz?”
“--İçtihadımla, ya Resulullah” cevabı Peygamber Efendimiz’i
memnun etmiş, Hazret-i ALLAH’a böyle bilgili kullar yarattığı için
şükür ve hamdetmiştir.
Peygamber Efendimiz’in irtihalinden sonra az da olsa ihtilaflar
görülmeye başladı. Hicri 75 senesinde dünyaya gelen, 150 senesinde
ahirete irtihal eden Nu’man bin Sabit (İmam-ı a’zam) (r.a.)
İçtihatlarını, o gün nasıl icraat gerekli olduğunu eserlerinde kaleme
almış, makamı cennet olsun. İmam-ı a’zam’ın irtihalinden sonra İmam
Şafii, İmam Maliki, İmam Ahmet bin Hambel (r.a.) Hazretleri de
İmam-ı A’zam’ın içtihadının kendilerinin yaşadığı zamana içtihadi
bazı meselelerin uygun olmadığını bildirdiler ve içtihatları ile
34 yaşadıkları zamana ve zamanımıza da ışık tuttular. ALLAH
cümlesinden razı olsun.
1200 sene evvel yapılan içtihatlar küll olarak geçerli mi? Tamamı
ile olmasa da, geçerli olmadığının İslam toplumlarında sarsıntısı
zaman zaman bariz görülüyor. Zamana göre, tahsili olan insanlar
“müslümanız” dedikleri halde, çekinmeden, ALLAH’tan da
korkmadan “kahrolsun şeriat” diyebiliyorlarsa kantarın topu düşmüş
demektir. Tartamazsın, zahmet etme.
İçtihat görmemiş inancının safiyeti ile hayatını idame ettiren ve
safiyetle “yaşıyorum” zannedenler bu samimiyetlerini devam
ettirebiliyorlarsa onlar için korku yoktur. Şahsi sadakatı ile “yok mu
çaresi dostlar?” diye feryat edenlere derim ki: Elbette var. ALLAH
sübhandır. Çaresi ehlinin zamana göre içtihat, içtihat, gene içtihat
etmesidir. Hazret-i ALLAH bu vazifeyi ehline bırakmış. Bu
mesuliyeti taşıyanlar kendilerini pek a’lâ bilirler.
35. METAFİZİK I
RAHMETSİZ DÜNYA OLMAYACAĞINA GÖRE
MÜRŞİTSİZ DÜNYA MUHALDİR
Rahmetsiz dünya olmayacağına göre mürşitsiz dünya muhaldir.
Rahmetsiz demektir. Bu türlü rahmet-i ilahiyi müşahede etmek ehline
zor değildir. ALLAH’IN bu sonsuz rahmetini kıyamete kadar devam
ettireceğinden kimsenin şüphesi olmasın. “Ezel-i ervah diploması”
taşıyan ehl-i tevhit, ehl-i tasavvuf, ehl-i tarik olan ALLAH’ın sadık
kullarını, gene ALLAH’ın vazifelendirdiği varisü’n-Nebi, nedim-i
ilahi olan irşat vazifeli, Peygamber Efendimiz’e biat vecibesini naçiz
şahsında taşıyan bu vazifeli zevat kıyamete kadar yer yüzünde
mevcuttur. Nasiblisi bulur. Hazret-i ALLAH sahtelerin şerlerinden
cümle kullarını korusun, amin.
Bugüne, bu zamana göre nasıl yaşantı lüzumlu ise onu düstur
edin. Halkedilen güzelliklerle günü yaşa. Mazi geçti, geri
35
getiremezsin. İstikbal, yani gelecek ALLAH’a malumdur, bilemezsin.
Hal bugün. Bugün ise zamanında zuhur eden güzellikleri bul ve yaşa.
Her devirde bu tabloyu çizmek ve halka sunmak din alimlerinin
vazifesi idi. Amma halâ 1200 senelik içtihatla şeriat-i garrayı
götürmeye çalışıyorlar.
Dinine samimiyetle hizmet etme çabasında olan kardeşim! Gel,
hizmeti bilerek yapalım. Günün yaratılan güzellikleri dışında güzeli
göstermen mümkün değil. Maddeye bak, manayı anla. Bugünkü ilm-i
tıp, mühendislik, mimarlık, ilm-i ticaret, ilm-i ziraat, erbab-ı sanat hiç
değişmediler mi? Öyle mi görüyorsun? Anlatmak istediğim, “dinde
reform” değil, haşa!
Son gelen şeriat bir evvelki şeriatın zamana göre yaşama
kolaylığını ihtiva eder. Tanzim-i ilahidir, rahmettir. ALLAH
tarafından yasaklanmışın dışında güzelliklerden kaçmayalım. Misal
mi: Cumhuriyet güzeldir. Bugün demokrasi güzeldir. İnsan hakları,
laiklik güzeldir. Yaşanıyorsa bu güzellikler güzeldir. Güzelse
İslam’dır. Hazret-i Kur’ân’ı yanlış tefsir ettik ve fikrimize uymayan,
işimize gelmeyen yerleri sanki “Hazret-i ALLAH’tan daha iyi
36. METAFİZİK I
biliyormuş” edası ile güya düzelttik! Gülünç olduk. Perişan olduk.
Ehline rica ediyorum: Bu günahımız için tövbe ve istiğfar yeterli
değil. ALLAH emrinin aslına rücu edelim. Bu günahın başka tövbesi
yok. İyi anlayıp, telafisini bilelim ve düzeltelim! ALLAH aşkına!
36
37. METAFİZİK I
METAFİZİK
İnsanın maddesi cemi mahlukatın benzeri görünümünde gibi ise
de, başka mahlukatta pek görülmeyip, ancak kamil insanlarda bariz
zuhuru görülen fizik ötesi mana ve hikmet kaynağı metafiziktir.
Şekilde insan bir sivri sineğe mağlup olur. Fakat batında yedi kat
göğe ulaşan kudret verilmiştir!
Ben gizli hazine idim. Bilinmekliğimi diledim,
zatımdan zatıma tecelli ettim! 37
NUR-I MUHAMMEDİNİN ANLAMI VE
MANASI
“Nur-ı Muhammediyi halkettim.” Yaratılışın sırrı, eşi, benzeri
olmayan Hazret-i ALLAH’ın rahmetinin tecellisine vesile kıldığı nur-ı
Muhammedi (muhammed’in lügat manası öğülmüş, ism-i mef’ul olup,
öğülmeye layık, bir çok güzel hasletlere sahip ism-i has demektir). Bu
rahmet-i ilahi bir topluma mahsus olmayıp, umumidir. Kıyamete
kadar bakidir. İmanlı ehl-i kitapta zuhurunu müşahede etmek mümkün
olduğu gibi, ahir zaman ümmetinin inanan toplumlarında ve
ferdlerinde bu rahmetin tecellisini bariz görebilirsin. Nur-ı
Muhammedi Hazret-i ALLAH’ın, bilinmesine vesile kıldığı külli
rahmetine verilen isimdir. Yalnız bir şahsa, bir kavme mahsus
olmayıp, adaleti muktezası cemidir. ADEM safiyullah’tan kıyamete
kadar bakidir. “Lev-lâke lev-lâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk” hitabı ile
38. METAFİZİK I
noktalanmış. “Sen olmasa idin eflaki yaratmazdım” hitabını iyi
anla.
Cümle peygamberimiz efendilerimizde zuhur eden ahir zaman
nebisi, peygamberler zincirinin son halkası Hazret-i Muhammed
Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz’de bütün çıplaklığı ile tecelliyatı görülen,
kıyamete kadar devamı şüphe götürmeyen nur-ı Muhammedi ALLAH
elçilerinin cümlesinde, veraset vazifesi ile yükümlü nebi varislerinde,
makam-ı velayetten nasipli veli kullarında, kelime-i tevhidin manasını
inanarak yaşayan mü’min kullarında zuhur eden nur-ı Muhammedi
Adem aleyhi’s-selamdan zamanımıza kadar noksansız geldi, kıyamete
kadar noksansız devam edecektir. Şüphe ALLAH’a noksan sıfat
yakıştırmaktır ki küfürdür.
Dikkat! Rahmet-i ilahiyi bir zamana, her hangi bir şahsa
mahsusmuş gibi göstermeye kalkışmak, şeriati ile yükümlü olduğu
peygamberini diğer peygamber efendilerimizden üstün göstermek
hakikatle bağdaşmadığı gibi, kişinin cehaletinin eseri olup, toplumlar
arası düşmanlığa sebep olmuştur.
38 Cehalet ağacının meyvesi hakikat dışı, anarşist, mürteci yetiştirir.
Çünkü ağacın besininde görgüsüzlük ve cehalet vardır. Hakikat dışı
yaşayan ademde toplumlara, dünya ve ahirete faideli hiçbir hal
göremezsin. Görülen belki nefse hoş gelir, amma mana zevkinden
mahrum, hakikat müflisi, imansızlığın mahsulüdürler.
39. METAFİZİK I
İSLAM’DA İRTİCA OLUR MU?
İrticayı şöyle görüyor ve izah ediyorum: Kesin bilelim ki:
İslamiyet’in gerçeğini bilebildikse ve bildiklerimizi yaşayabiliyorsak,
İslamiyet’te irticaya yer yoktur. Hele şeriat-i Muhammedi
yaşanıyorsa, hakikat dışı olan nefsani zuhuratın yaşayan insanın
aleminde yeri yoktur. Bulamazsın, arama.
İrticanın lugat manası zamanını bilmeyip de geriye gitmektir.
Rehberimiz, mana önderimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Efendimiz’in kulluk anayasasının biz acizlere önerisi: “İki günü
birbirine eşit olan ziyandadır.” Elimizi vicdanımıza koyup hüküm 39
verelim: Bu türlü din-i İslam’ı yaşayan mürteci olur mu? İrticai halin
bu mübarek zevatta zuhuru nasıl düşÜnülür?!.. Olur mu? Emr-i ilahi
olan gerçekleri yaşamayı şahsına zevk edinmiş insanda geriye gidiş
olur mu? Din-i İslam bu güzelliklerin menbaıdır. Aramaya gerek yok.
Bu necip milletin manevi hayatını emredilen din-i İslam’ı gerçek
manada, katı kurallara sapmadan yaşaması için ilgi göstermemiz
menfaatımız gereği! İslam’ı emr-i ilahiye uygun yaşamanın vakti halâ
gelmedi mi?
40. METAFİZİK I
YARATILMIŞ RAHMETLERİN BAŞI ZAMANDIR
İmam Şafii Sazretleri: “Sofiye taifesinden, yani dervişlerden
aldığım hikmetli nasihatlardan bir tanesi: “Zaman kılıçtır; sen onu
kullanmayı bilmiyor isen o seni keser” dediler. En kıymetli şeyin
zaman olduğunu gördüm ve yaşadım.
Atatürk’ün o günkü ahvale göre hadiseleri bilenler tarafından
yadırganmayan, zamana mahsus icraatlerinden başka bir şey
yapılamazdı. Gerçeği bilenler (ehl-i hakikat) Atatürk’e yardım ettiler.
Davanın inceliğini pek kavrayamayan zamanın mebuslarından bir
tanesi maneviyat ehli büyük insan Abdulhakim Arvasi Hazretleri’ne,
40 yılışarak:
“--Dergahlarınızı, zaviyelerinizi nasıl kapattık, gördün mü?” Diye
kendine kahraman süsü veren, hakikatten habersiz, ucuz kahramana
avamın idraki dışında şu gerçeği dile getirdi:
“--O din üniversitelerinin 300 sene evvel manasını mecrasından
saptırdık. Dejenere ettik. İstismara müsait hale getİrdik. Başka bir şey
yapamazdınız. Manası istismar olan irfan yuvaları zaten kapanma
bekliyordu. Kapıyı çekiverdiniz.”
Her ne kılmışsa adâlettir, Cenâb-ı Kibriyâ;
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm.
İlim tahsil etmiş, az çok güzelliklere vakıf olmuş bir insanın dinsiz
olması düşünülemez, muhaldir. Dinsizliğin giriş kapısı cehalettir. Bu
ters kapıdan rahmet yolu bulmak gülünçtür. “El-Cahilü cesurun (cahil
cesurdur).” Kanun-ı ilahiyi tahrifde cahil cesur olur. Atatürk,
gerçekleri bilen, ALLAH ve Resulü’nü tanıyan o büyük insan dinsiz
olamaz. İmansız da değildi. Orgeneral Evren Paşa: “Atatürk’e dinsiz
41. METAFİZİK I
diyen dinsizdir” demişti. Doğruyu söyledi. Zira Atatürk’ün yaptığı
icraatlar “dini hakikatler mecrasına otursun” diye idi. Bütün İslam
aleminin içinde medeniyete, teknolojiye, cumhuriyete, demokrasiye
Türk müslümanını daha yakın görebiliyorsak o büyük kahramanın
eseridir. Atatürk zamanın müderris ve meşayihı Nurullah Efendi’ye
şöyle izah ediyordu:
“--Efendi Hazretleri, tekke türbe ve zaviyeleri ben kapattım.
ALLAH bana ömür verecek mi? Bilmiyorum. Ama şayet ömrüm
olursa günü gelince bunları yine ben açacağım.”
Hakikatlerin özünü teşkil eden bu ifşaat bizzat Atatürk’ün
ifşaatıdır. Şahitler huzurunda beyan edilmiştir. Diyanet İşleri
neşriyatında göRmek mümkün. Manen işin aslı bu. Başka türlü
düşünmek hakikat dışı olur. ALLAH’ın bi-zatihi emri olan meseleleri
tamamiyle kaldırmaya beşer muktedir olamadığı gibi, yaratılışındaki
gücü de müsait değildir.
Nefsani duygularla bilgi ve görgü garibi yedinde her an tahribat gören
ilahi kanunların aslına dönüştürülmesi için yasaklarla, beşeri cezalarla
islah edip mecrasına otursun diye Hazret-i ALLAH bazı yarattığı ehil 41
kullarını vazifeli kılar. İşte Atatürk’ün vazifesi bu idi. Her ne kadar
beşeri ölçülere uymasa da neticeye bak. Gafil olma! Bugün Türk
müslümanları diğer İslam cemaatlerinden daha kemalatlı iseler,
hakikatleri daha iyi görebiliyorlarsa ilim, irfaniyet, medeniyet gibi
güzellikleri yaşantı ve düşüncelerinde bulabiliyorlarsa, Din-i İslam’ı
rahmet-i ilahinin dışında arama gafletinden kurtulabildiler ise bu
rahmetin müsebbibini tanı ve bil. Nankör olma! Bu abd-i acizin
görüşüne itimat edersen zarar etmezsin. 44 senelik manevi vazifemin
verdiği, yanılmayan ilhamım, manevi yaşantım ve görgülerim,
seyreylediğim umumun yaşantıları, yanlışlıklar manzumesi şahide
gerek duyulmayan, hiç de iç açıcı olmayan ahval-i alem...
Çok kişilerden dinlediğim Atatürk’ün önemli ifşaatını nakletmeden
geçemiyeceğim: Milli piyango hakkında şans oyunu denildiğinde
şansla alakası olmadığını şöyle anlattılar:
“--Hayatım boyunca neye teşebbüs ettimse hepsinde muvaffak oldum.
Dünyada en şanslı yaratılmış insan benim. Benden daha şanslı insan
düşünemiyorum! Her ay seri bilet alırım. Amorti dahi çıktığını
bilmem. Şans işi olsa idi en büyük ikramiyenin her zaman bana
42. METAFİZİK I
çıkması gerekmez mi? Çünkü benden daha şanslı kimse tanımıyorum.”
Her hangi bir sebebe göre istisnai yaratılan insanlar o sebebe tevessül
ettikleri zaman zuhurunu görürler. ALLAH tarafından yaratılan
hikmetlerin zamanı gelince Hazret-i ALLAH’ın uygun gördüğü beni
Adem’in isteğine, arzusuna, yapısına uygun zuhurunu görürsün. Her
şey ALLAH’ın yed-i kudretindedir. Hikmettir. İstisnai beşerde zuhuru
fizik üstü haldir, metafiziktir. Peygamber efendilerimizde, cümle
evliya, veli ve mü’min kullarında bariz zuhuru görülen metafizik
olayların hayatlarının tümünü ihata ettiğini gözü kalbine bağlı
olanların görmeleri yadırganmamalı. Az da olsa cümle kullarında
zuhur eden hikmet ve marifetullah şahsi meziyetlerinin tecellisi
olmayıp bi-zatihi ALLAH’ın tertip ve tanziminin münasip gördüğü
beni Adem’de zuhurudur. Hikmettir. Fizik üstü haller metafiziktir.
Fiziki tecelliler Hazret-i ALLAH’ın fiili sıfatlarının tenezzülen zuhuru
olup, bi-zatihi değil, izafidir, mecazidir. Bu tecelliyat umumidir.
Hususi tecelliyatların belirli şahsiyetlerde zuhuru görülür ki
metafiziktir. Hikmettir, marifetullahtır.
Bilgisizce, ALLAH’ı bilmeden, her şeyi kula maletmek avamın
42
düşünce ve icraatında mazur görülse de has kullarına göre “küfür”
olup hassü’l-has kullarına göre ise Hazret-i ALLAH’ın icraatını beşere
maletmek “şirk”tir. Örneğin, avamın şirki, has ve hassü’l-has
kullarının şirki ayrı ayrıdır.
Beyazid-i Bistami Hazretleri’nin irtihalinden sonra Hazret’in kabir
halinin dervişinin manasında zuhuru görüldü. Hazret-i ALLAH:
“--Ya Beyazit, bana ne ile geldin?” Buyurdu. Beyazit cevaben:
“--Elim boş, yüzüm kara, ya Rabbi. Fakat dünyada zatına şirk
koşmadım. Bu halimle öğünürüm.”
“--Ya Beyazit, filan zaman “süt içtim de karnım ağrıdı” dedin. Sütte
ne gördün? Kudret ve kuvvetin zatıma mahsus olduğunu göstermedim
mi? Bu türlü sıfatlarıma seni aşina kıldığım halde halâ sütte güç
görmek, ya Beyazit, zatıma şirk değil mi? Sütü ilahlaştırdın!...”
İşte avamda mazur görülen bu ve buna benzer hallerin ALLAH’ın has
kullarına, hele hassu’l-has kullarına şirk olduğunu iyi anlayalım.
Çıraklıkta –ki, hatalar bir yere kadar mutlaka ikaz edilir- normal
karşılanabilir. Kalfalıkta noksanlıktır. Ustada görülmesi çirkinlik
olduğu gibi, küçümsenecek ve kabul edilir cinsten olmayıp,
43. METAFİZİK I
yadırganır.
Yapmacık kemalatlar manevi sahtekarlığın örtüsüz dışa yansımasıdır.
Ehline açık olup avama gizlidir. Bu tür ölçüleri idrak etmek imanın
zaman aynasına yansımasıdır. Şer-i şerife riayet etmeyenler bu rahmet
rızkından yiyemedikleri gibi düşünemezler de. Baş gözü ile
göremediği şeyleri kabul edemeyip basit beşeri görünümün mahkumu
ve esiri olanlar düşünmezler mi, ki, göremedikleri çok şeylerin mevcut
olduğunu, “gördüm” zannettiklerinin ise serap olduğunu?!.. Anlayıp
da, yaratılışın nedeni olan maddenin ötesinde beni Adem’in kemalata
ermesine, ademin insan olmasına sebeb kılınıp külli rahmet-i ilahi
olan manevi tertip ve manevi tecelliyatı ki, hikmet, marifetullah,
fizikötesi metafizik hadiselerin zuhuruna vesile kıldığı şahsiyetlere na-
ehil niçin devenin nalband dükkanına baktığı gibi ürkek tavırlarla
bakar?!. Söyliyeyim: İrfaniyet, arifiyet noksanlığı. Bencillik ve
enaniyetin mahsulü kıskançlık kompleksi.
Din-i İslam’ın, sevgi, muhabbet, hoşgörünün horlanıp nefse haz veren,
bencillik ve enaniyet bataklığına itilmiş olduğunu gören vazife ehlinin
görmesi horlandığı gibi, iltifat bir yana, ilgi olmadığı halde itiraz
43
ettikleri de görülmüyor. Belli ki, bu türden yetişmiş insanlar Hazret-i
ALLAH’ın varlığına, manevi zuhuratlara inanmadıkları halde inanan
insan toplumlarına karşı “ayıp olur” diye iman etmiş gibi görünüyor.
Bu zihniyettekilerin ALLAH elçilerinin getirdiği, rıza-yı Bari’ye
uygun, dünya ve ahiret ihya olmamızın planı, projesi Hazret-i
ALLAH’ın lütf u ihsanı olan şeriat-i garra na-ehlin yedinde. Sevgi,
muhabbet, hoşgörü garibi, rahmet-i ilahi yoksunu görünümünde olan
bu şeriat tablosunu ilm-i zahirinin bugünkü haliyle kabul etmelerini
beklemek safiyeti “salaklık” olmuyor mu? Hele hele, şeriat-i
Muhammedi’nin 1200 senedir zamana uygun içtihada tabi olması
gereken yerlerine “fitne olur” telaşına kapılıp, toplumların devrinde
ilerlediğine parelel, emr-i ilahiye denk içtihat yapılamadı ise –ki,
yapılmadı- millet olarak, ümmet olarak tedirginiz. Toplumların dine
müteallık ilmine hitab edecekken, maalesef na-ehlin cehline yardımcı
oluyoruz. Ve hitab-ı ilahiye “beli” diyen safiyetli ruhları taşıyan, insan
olmaya namzet beni Adem’i eğittiğimizi zannediyoruz. “Camiye
gelmiş cemaate namaz kılmalarını telkin etmek” gibi gülünç oluyoruz.
Cami dışındakilere hitab edecekken, içtihatsız ilmimize dışta alıcı
44. METAFİZİK I
bulamıyacağımızı biliyoruz!
Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.) Hazretleri’nin şu hikmet fıkrasını
uygun gördüm
Abdest suyunu burnuna çekerken: “--Ya Rabbi, burnuma cennet
kokusu koklat” diyecek yerde, koku almayıp, yalnız koku veren taharet
yerinde söyledi de Hazret uyardı, o kişiyi:
“--Sen kardaş, deliği şaşırdın. O temenni ve niyazın yapılacağı delik
cesedinin üstündeki koku almaya müsait yaratılan delik. Yanlış delikte
yapıyorsun niyazını.”
Sayın hocam, namazı dışarıya anlat. Cemaat camiye gelmiş, namaz
kılmak için. Kovsan da gitmezler.
Na-ehlin telkini, gerçek dervişi ALLAH’ın zikrinden hiçbir kuvvetin
mahrum edemediği gibi dışarıdaki, ALLAH’ın kullarına anlatmak
kabiliyetini nefsinde görebiliyor isen anlat. Bilemiyor isen ihtiyarınla
hikmet ve marifetullahın yaratılışın nedeni olduğunu bil. Rahmetullah
pazarına git! O pazara Hazret-i Resulullah (s.t.a.v.) Efendimiz “cennet
bahçesi” buyurdular. O bahçeden ihtiyarınla nasibini al.
44
45. METAFİZİK I
MANA EHLİNİN HAYATINDA BARİZ
GÖRÜLEN METAFİZİK
“Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulursa alsın”
hitabını iyi anla. Yol sırat-ı müstakim olan yoldur. Bu yolda olanlara
ehl-i tarik derler. Aslı tasavvuftur. Küll olarak dindir. İslamiyet’ten
başka din yoktur. Cümle semavi dinler İslamiyet’tir. Hazret-i
ALLAH’ın kullarına elçileri vasıtasiyle beyanı budur. Ezel-i ervahta
“ben sizin Rabbınız değil miyim?” Hitabına iman zafiyetinden “beli”
yani “evet” diyemeyen ruhlar anlayamaz. Bu sır beşer ölçüsünü aşar.
Yalnız yaşantısındaki iman pırıltıları ezel-i ervahta verdiği ikrarın 45
madde alemine yansımasıdır. Gafil olma, bu tür ölçüler küll olarak
ALLAH’ın ilminde malumdur. Sadece ALLAH’a mahsustur.
Dünyada cesetlenmiş, asi ruhlardan manevi kemalatın zuhuru mu
görülecekti?! Elbette hayır! Ademlikten kurtulamamış, insan olmanın
zevkinden mahrum, dini içtihatsız bırakılmış toplumlardan miting
meydanlarında şeriat-i garraya avaz avaz “yaşasın” diye çığlık
atmalarını mı bekliyecektik?!...
Şeriat-i Muhammedi’yi içtihatsız bırakmamız toplumların
bocalamasına yetmediği gibi, bir de İslam’ın şartını da “beş” olarak
ilan edip “müslümanım” demeyi zorlaştıranlar “lâ ilahe illâ ALLAH”
diyenleri dahi birini diğerine düşman eden, emr-i ilahinin rahmet,
mağfiret olduğunu idrak edemeyen, buna rağmen dinde söz sahibi
olduğunun zannı ile, gerçek varisü’n-Nebi, nedim-i ilahilerin her
zaman yer yüzünde tertib-i ilahi olarak mevcut iken mevcudiyetlerini
hiçbir zaman kabul edemeyen, manayı da maddeye dönüştüren, sadece
maddenin verdiği zevk ile yetinen ve bu kadarcıkla iktifa etmesini
beni Adem’e telkinden başka sermayesi olmayan, hikmet, marifet, tek
kelam metafizik yoksunlarından yaptıkları tahribatın hesabını Hazret-i
46. METAFİZİK I
ALLAH sormayacak mı?!.. Mahrum ettikleri ehl-i aşkın aşktan garib
geçirdiği zamanının ruhi perişanlığının müsebbipleri dünyada olduğu
gibi huzur-ı ilahide de alkışlanacaklarını mı zannederler?! Hayır!.. O
mana aleminde cehle yer yok!
ALLAH’ın emrine ve Resulü’nün tebliğine kayıtsız ve şartsız,
acabasız, imanı aşk-ı ilahiye dönüşmüş, özel yaratılmış ehl-i zikri, ehl-
i aşkı bu sözlerim ve izahımdan tenzih ederim. O bahtiyarlar ki,
amentü’nün ihtiva eylediği bütün hükümleri nefsinde acz ile tatbike
çalışırlar. Küll olarak imanın gerçeğini emr-i ilahi ile maddede
yaratılan sebeplerin anlamında manalarını bulmuşlardır. O manalar ki,
acabasız iman meyvesi mutmain olmuş kalb, Hazret-i ALLAH’ın
tertibi ve tanzimine, elçisi ile kullarına bahşettiği ibadet, taat, evrat,
ezkar, biat ve kesir zikrullahın verdiği füyuzat-ı ilahi ile yaratanını
sevmiş... Yaratanının da abdini sevdiğini zuhur eden ahval ve
müşahadesi ile zevkiyab olmuş.. Şahsında zuhur eden metafizik
tecellilerin mevcut imanının kat kat muhafazasının aşk çemberinin
zuhuru... Dikkat !.
46 Yukarılarda, yaşayıp da izah etmeye çalıştım. Duydum ve gördüm
ki, metafizik olayların tüm ALLAH’ın kullarında az da olsa zuhuru
görüle gelmiştir. İkaz ve irşat için hassaten yaratılmış bahtiyar kulların
hayatının tümünü kapsamış gibi görmek mümkündür. Hazret-i
Peygamber (s.t.a.v.) Efendimiz’e Cebrail (aleyhi’s-selam) emr-i
ilahiyi tebliğ ettiler:
“--Ya Muhammet! Kulum Ebu Bekir’den ben razıyım. O da
benden razı mı?” Hitabının verdiği ilahi aşkın zirvesinin tecelligahı
işitince hitab-ı ilahiyi vecd ile kıyama kalkıp, zikrullah ile sema
etmeye başladılar. Ne idi okuduğu esma: “Ene razi, Ente razi (ben
ondan razı, o benden razı.)”
Bu hitabın zevkini samimi olarak almaya çalış. Zerre de olsa
hissedar olasın. Dünya maddi ve manevi kazançlara müsait yaratıldı,
gafil olma!
47. METAFİZİK I
RABİA ADEVİYE HATUN’UN AŞK YAKARIŞI
Rabia Adeviye Hatun ilahi aşk tecellisinin vecdi ile kulluk ve
imanın zevkini yaratanından ayrı yaşayamıyacağını açık müracaatı ile
biz acizleri de hissedar eylemiş. Zevkinden hissedar olup, gerçeği
yaşayan kullarından eylesin, amin:
Cennette yok isen eğer cennet istemem.
Duzahda isen eğer rahmet istemem.
Yarin hayâli müşvik ise kalb-i yardan, 47
Âlemde bir lahza dahi vuslat istemem.
Şeriatın manası cemi kullarda say-i gayret ve rahmet tecellisi,
hikmet ve marifetullaha dönüşmüş ilahi aşkın beşerden kelam ve hal
olarak zuhurunu ancak hal ehlinde görmek mümkün iken na-ehilde
aramak Hazret-i ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği manevi teşkilatı
bilememesidir... Şüphe yok ki, manevi yaşantı yoksunluğundandır. Bu
türlü cehlindendir. Ehl-i aşkın aşkını ve zevkinİ artıran kurbiyet
tecellilerinin yoksunu! Zevk-i aşktan nasip alamadığından inkar
yolunu tercih etmesi elbet aşk ehlini rencide eder. Fakat bu zevki
tatmamış na-ehil indinde aşk noksanlığı yadırganmaz!
Yunus Emre de aynı mana ve benzeri müracaatını, yalnız değişik
kelam ile Cenab-ı Hakk’a yakarmış, zatından gayrı zevki ve isteği
olmadığını avamın dahi anlayacağı biçimde, kıyamete kadar alıcısı
eksilmeyen aşk sergisinde sergilemiş:
Cennet, cennet dedikleri,
48. METAFİZİK I
Bir kaç köşkle, bir kaç huri.
İsteyene ver sen anı,
Bana seni gerek seni.
Ehl-i aşkın halini ancak aşıklar anlar; sağır kızın dilinden anasının
anladığı gibi...
Rabiye Hatun:
“Senin olmadığın bir yer cennet de olsa istemem. Senin varlığını,
fiili ve subuti sıfatlarını lütf u ihsanınla yaşayarak, zati sıfatlarını bir
nebze de olsa istisnai rahmetinle, hissederek yaşantımın zevkinden
mestim, hayranım, mutmainim. Eğer vuslatla bu duygum, bu aşkım
azalacaksa iki alemde de vuslat istemiyorum!”
İşte gerçek aşk. İtminan-ı kalp. Acabasız iman. O benden razı, ben
ondan razı (makam-ı rıza)...
48
49. METAFİZİK I
KADIN MUHTEREMDİR, ALLAH EMRİNİN
HİLAFINA HAREKET ETMEDİKÇE
Rahmet-i ilahi kadınlar için daha toleranslı, ferahlatılmış ihsan
edilmiş olup erkeklerin hayatlarında maddi ve manevi ilahi imtihanları
kadınlara tanınan müsamahalı teklifata eş değer olmayıp, kadın maddi
ve manevi yapısı ile erkeğe eş değer yaratılmamış. Kadınlara
bahşedilen rahmet-i ilahi erkeğe nazaran daha toleranslı ve iltimaslı
kılınmıştır. Fakat her şey maksada ve hikmete mebni yaratıldığı değeri
taşır. Noksanlık gibi görmemek gerekli olup yaratılan her şey
yaratıldığı değeri ile değerlidir. Birini diğerine karıştırma! Zulüm olur.
Bu hikmeti bilmek kadına karşı vazifemizi idrak, Hazret-i ALLAH’a 49
karşı edeptir. Tertib-i tanzim-i ilahiyi, kulluk vecibesini yerine
getirmek kasdi ile bilmek hemcinsine karşı edeptir.
Rabia Adeviye Hatun kadındır. Kadınsa, makam-ı velayete
çıkamaz. Derecesi “hatunluk”tur. Makam-ı velayet ancak ricalin yani
erkeğin müsait kılındığı velayet makamıdır. Bu makam nisa taifesine
yani kadına göre tanzim ve tertip edilmemiştir.
Muhterem yaratılan kadını yaratılışın dışında vazife ile yükümlü
görmek yaratılana haksızlık olduğu gibi, kadına bilgisizce yapılan
zulümdür. Kadına uygun yaratılmış çok vazifeler vardır ki, bunların
icrasına ancak kadın muktedir olup erkek muktedir ve müsait
olmadığından teklifi dahi gülünçtür ve zulümdür.
Çok tel kırılır sîne-yi kânun-ı cihanda,
Nâ-ehline mızrâb-ı tasarruf verilince.
Çok telli kanun ustası elinde mızrabın değeri vardır. Ruha gıdadır.
Na-ehlin eline mızrab verilirse nağme çıkarmak yerine tellerde hayır
50. METAFİZİK I
kalmaz, kırılır. Ehl-i aşkın manevi zevki yerini ikrah ve hoşnutsuzluğa
bırakır.
Her ne kılmışsa adâlettir Cenâb-ı Kibriyâ,
Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm.
Hazret-i ALLAH’ın tertibine gücün varsa rıza gösterme!
ALLAH’ın kanununu beğenmeyip küçümseyenlerden gazab-ı ilahi
tecelli edip, nazar-ı ilahinin çekildiğini gören ve müşahede eden
gözlere ve zatlara itimat senin için rahmettir.
Rabbımızın Hazret-i Kur’ân’da bildirdiği gibi: “Senden önce de
kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.” (Nahl Suresi, 43)
İşte kadını makam-ı velayette imiş gibi muameleye tabi kılmak
kadına eza, topluma gerçek dışı zulümdür. Kadın cemaate namaz
kıldırmak için imam olamaz. Bir kavile göre “kadınların kendi
aralarında cemaatle namaz kılmaları, imam olan kadının birinci safta
50 ileri çıkmadan namaz kıldırması kerahaten caizdir” denilse de kerahat
harama yakındır. Akaid imametlik bahsinde izah edilir. Az çok inanan
insan kerahatli icraate iltifat etmez.
İnanmıyorsan Asr-ı Saadete bak, bariz görürsün. Peygamberimiz
Efendimiz’in hanımla-rından Efendimiz’in manevi vazifesine ve
yaşantısına herkesten daha çok vakıf, ilmi, irfanı müsait Hazret-i Aişe
(r.a.) Validemiz çok müşkül durumda kaldığı halde imametlik
iddiasında bulunamadı! Zira manevi vazifeler, “rical-i gayb ve kırklar
meclisi ricalden müteşekkil olup, kadın bu mecliste vazifeli
olmamıştır.” Rical “erkek” demektir. Bu kadar bilgi ile iktifa et.
Fazlasını açmaya yetkim yok.
51. METAFİZİK I
BELİRLİ ŞAHSİYETLERİN METAFİZİK
İZAHLARI
Zaman Gazetesi neşriyatından Fethullah Gülen hocaefendinin
beşerin hizmetine sunduğu Metafizik kitabında işaret buyurduğu,
ehlinin malumu olup na-ehlin (ALLAHU a’lem) baş gözü ile
görmediğine inanmayan zaman uleması gerçekleri az da olsa hatırlasın
diye, Hazret-i ALLAH’ın kelamı ve bildirisi Hazret-i Kur’ân’da bariz
görülen metafizik olaylardan cin, şeytan, melaike gibi fizik ötesi,
cesetsiz yaratıkların fiziki olaylarda mevcudiyetleri icraatları ile
bilinen, gözle görülemeyen metafizik varlıkların inkarının emr-i
ilahiye ters düştüğünün bilgisi ehline mahsus kılınmıştır. 51
ALLAH elçilerinin emr-i ilahileri tebliğine çelişkili ilme iltifat
eyleyip, gerçeklerle bağdaşmayan çarpık düşünce ve halin iman ile
izahının mümkün olmadığını bildirmek gaipden haber vermek değil,
gerçeklerin aslı olduğunu anlatan Hocaefendi’nin yazdığı Metafizik 1-
2 kitabını okudum. Şüphe yok ki, yazmakta olduğum Metafizik kitabı
ile ilgili düşüncelerime katkıda bulundular. ALLAH ilmini ali kılsın.
Zaman zaman, yeri geldikçe, olduğu gibi aktarmakla okurlarımın
bilgilerine hizmet edeceğime inanıyorum.
Fizik ötesi olayları küll olarak bilmenin ve yazmanın beşerin
haddi olmayıp, ancak yaratan Halik-ı Zü’l-Celal’in gücü ve yetkisinde
olduğunu anladım ve beş duyu ötesinde hissettim. Gördüm ve
yaşadım. Bu abd-i aciz aczimle haddimi bilirim, el-hamdü lillah. O
bakımdan yalnız hayatımda zuhurunu müşahede eyleyip, Hazret-i
ALLAH’ın varlığına, birliğine, gücüne, merhamet ve rahmetine,
mağfiretine, elçilerine ve elçi varislerine, velisine, delisine, mü’min,
müslim, kafir, ehl-i hakikat ve ehl-i aşkı ayrı görmediğini, yerde ve
gökte rahmetini fiziki ve metafiziki türlü bahanelerle na-mütenahi
kullarının istifadesine sunduğunu, Hazret-i Kur’ân’ın baş ayeti olan
52. METAFİZİK I
“el-hamdü lillahi Rabbi’l-alemin” ayeti sırrının anlamına dahil
“yetmiş iki milleti bir göz ile görmeyen halka müderris olsa hakikatte
asidir” mana ve hikmetini anladım. Rahmet-i ilahiyi metafizik
yönünde daha bariz buldum. İşte naçiz şahsımda olsun, yakınlarımda
olsun hayatlarında müşahede eylediğim, şahidi olduğum metafizik
olayları bugün idrak ettiğim kadar yazmaya çalışacağım. Hazret-i
ALLAH muvaffak kılsın ve te’sirini halketsin. Amin ve selâmün ale’l-
mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
İmanı müsait yazarlarımız yaratılışın fizik ötesi metafizik
tecellileri Hazret-i ALLAH’ın tertip ve tanzim eylediği manevi
teşkilatı hurafaya uydurmaya kaçmadan, Hazret-i ALLAH’ın
bildirdiği kadarını bildirilmesine uygun bildirebilseler idi, tevhit dinini
maddeden gayrıya iltifat etmeyen taklitçiler rahmet-i ilahi olan manayı
bilgisizce inkar malzemesi yapamazlar idi. Manayı inkar eden
materyalistler din alimi edası ile masum toplumlara din adına tahribat
yapamazlardı. Cümle insanlığı rencide ve perişan eden beşeri zaaf ve
düşüncelerini Hazret-i ALLAH’a maletme gibi bilgisizce nankörlüğe
52 cüret edemezlerdi.
O zaman ne olurdu? Toplumlarda gazab-ı ilahi yerini rahmet-i
ilahi ve merhamet-i ilahiye terkederdi. “Bilmem olur mu, böyle
dünya?” Demeyesin. Kısa ömürlü de olsa bazan oldu. Hikmet-i ilahi
“lev-lâke levâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk (sen olmasa idin, eflaki
yaratmazdım)” hitabının tecelligahı peygamber efendilerimizin ve
cümle imanlı ALLAH kullarında kıyamete kadar Nur-ı
Muhammedi’nin zuhur edeceğini aciz kullarına sonsuz rahmetini
müjde veren Halik-ı Zü’l-Celâl Hazret-i Kur’ân’da Zümer Suresi’nin
53. Ayetinde asi kullarına sonsuz rahmetini beyanla şöyle buyurur:
“De ki ; ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım;
ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütün
günahları bağışlar. Şüphesiz ki, o çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Manası açık ve sarih olan bu ve buna benzer, Kur’ân-ı Kerim’de
Rabbımızın kelam sıfatı ile kullarını rahmet ve merhameti ile ihya
olmasını dileyen Cenab-ı Zü’l-Celal Ve Tekaddes Hazretleri’nin
rahmet sıfatını zikretmeyip, rahmet-i ilahinin kesir ihsanını bilmeden,
yalnız gazab ayetlerinden bahsedip, aciz ve tedirgin kulun kul olma
yolunu kapatmalarının ilm-i manevide yerini bulmak mümkün değil.