2. Enzim
(hemen hemen hepsi denilebilecek kadar büyük çoğunluğu) protein yapısında
olan, doğal olarak
yalnız canlılar tarafından sentezlenebilen biyolojik katalizörlerdir.
Hücre içersinde meydana gelen binlerce tepkimenin hızını ve özgüllüğünü
düzenlerler. Çok defa hücre dışında da etkinliklerini korurlar. Aynı enzim farklı
hücre veya doku tiplerinde de katalizör görevi üstlenebilir. Bu durumda üç
boyutlu yapısı farklı, ancak görevleri aynı olan 'izoenzimler'den söz edilir. Canlı
hücrelerde tepkimeler kural olarak,0-50 0C; çoğunlukla da 20-42 0C arasında
meydana gelir.
Enzimlerin çoğu protein yapısındadır ya da protein kısım bulundururlar.
Enzimin etki ettiği bileşiğe "Substrat", enzimin saniyede etki ettiği substrat
molekül sayısına "Enzimin Etkinlik Değeri=Turnover sayısı" denir. Kuramsal
olarak enzimli tepkimeler dönüşümlüdür. Enzimler, aktivasyon enerjisini
düşürerek, zor ve uzun sürede gerçekleşecek olan tepkimeleri çok kısa sürede
ve az enerji harcanarak yapmayı sağlarlar.
Enzimler yapı olarak iki kısımda incelenir: Basit enzimler ve bileşik enzimler.
3. Basit Enzimler
Sadece proteinden meydana gelmiş
enzimlerdir.Bunlara en iyi örnek sindirim
enzimleri ve üreyi parçalayan üreaz
enzimleridir.Reaksiyon direk olarak protein
kısmı tarafından yürütülür.
SUBSTRAT NEDİR ?
Biyokimyada enzimlerin etki ettiği
protein, karbohidrat, yağ veya şeker gibi
organik bileşikler için kullanılan bir terim.
4. Bileşik Enzimler
Bileşik enzimler iki kısımdan meydana gelir.Protein + Vitaminler
Protein + Mineral maddeler veya metal iyonlarıdır.
Bu enzimlerin protein kısmına apoenzim, vitamin kısmına koenzim veya
prostatik grup denir. Metal iyonları ve mineral maddeler gibi kısımlarına da
enzim aktivatörleri denir. Bileşik enzimler ayrı ayrı görev yapamazlar. Çünkü
enzimin etki ettiği maddeyi protein kısmı belirler. Koenzim reaksiyonu
gerçekleştirir. Organizmalarda vitamin veya metal iyonları eksik olursa
protein kısımları reaksiyonu gerçekleştiremez. Bundan dolayı canlı hastalanır.
Mesela gözdeki A vitamini görme reaksiyonlarını gerçekleştiren enzimin bir
parçasıdır. Yani koenzimdir. A vitamini olmasa reaksiyon gerçekleşmez
ve gece körlüğü ortaya çıkar.
Canlıda her enzim proteinden yapılmıştır. Her protein bir gen tarafından
programlandırılarak görevlendirilmiştir, buna bir gen bir enzim hipotezi denir.
Genler, sentezletmiş olduğu proteine ne yapacağınıda şifrelemiştir. Bazı
enzimler yalnız proteinden oluşurken, bazıları, farklı iki kısımdan meydana
gelmiştir.
5. Apoenzim Kısmı ( enzimin protein kısmı) :
Enzimin hangi madddeye etki edeceğini
saptar.
Koenzim Kısmı :
Organik çoğu defa fosfattan meydana gelmiş, protein kısmına göre çok daha küçük
moleküllü bir kısımdır. Enzimde işlev gören ve esas iş yapan kısımdır. Genellikle,
bütün vitaminler hücrede enzimlerin koenzim kısmı olarak iş görür.
6. Bazı enzimler ise, ortama yalnız belli iyonlar eklendiğinde etkindirler. Canlı bünyesinde
bulunan eser elementler (Mn, Cu, Zn, Fe,vs.) bu enzimatik işlevlerde aktivatör olarak
kullanılırlar. Bazen, enzimin iş görebilmesi için bir metal iyonuna gereksinimi vardır.
Yani koenzim metal iyonu ise buna "Kofaktör" denir. Bazı durumlarda koenzim
apoenzim kısmına sıkıca bağlanmıştır; bu bağlanan kısma "Prostetik grup"; prostetik
grupla apoenzim kısmının her ikisine birden "Holoenzim" denir.
Enzimler; etki ettiği maddenin sonuna "ase=az" eki getirilerek ya da
katalizlediği tepkimenin çeşidine göre adlandırılırlar.
Enzimler genel olarak şöyle sınıflandırılabilirler:
Oksidoredüktazlar
Transferazlar
Hidrolazlar
Liazlar
İzomerazlar
Ligazlar (Sentetazlar)
Enzim Reaksiyonlarını Etkileyen Faktörler
Enzimler kimyasal reaksiyonları gerçekleştirdiklerinde bazı
faktörlerin etkisi altında kalırlar. Bunlar;
7. Isı:
Her enzim reaksyonunun optimal bir ısı seviyesi vardır. İnsanda bu ısı 36,5 derecedir.
0 derecede enzimler pasiftir. Ancak yapıları bozulmaz. Canlılıkta kaybedilmeyebilir.
Genel olarak enzimler 60 C de bozulurlar
pH (asitlik-bazlık oranı):
Her reaksiyonun gerçekleşebilmesi ortamın pH'ını belirleyen belli oranda [[H+]] ve
[[OH-]] iyonları konsantrasyonu olmasına bağlıdır.
Substrat konsantrasyonu:
Ortamda reaksiyon hızını artırıcı yapılardan biride enzim ve substrat miktarıdır.Her
ikisinin miktarı belirli oranlarda artırılırsa reaksiyon hızı sürekli artar.
Su:
Enzim reaksiyonunun gerçekleşebilmesi için ortamda belirli oranda su olması gerekir.
Çünkü moleküllerin birbirine çarparak reaksiyonu gerçekleştirebilmesi için hareketi
sağlayacak sıvı bir ortamın olması gerekir. Tohumlarda su miktarı az olduğundan
reaksiyonlarda minimal seviyede gerçekleşmektedir.
8. Enzimlerin Özellikleri
1.Biyolojik reaksiyonların aktivasyon enerjisini düşürürler.
2.Enzim daima bir çeşit reaksiyonu gerçekleştirir.
3.Enzimler aynı tür reaksiyonu bozulmadan tekrar tekrar yapabilirler.
4.Enzimler gerçekleşecek reaksiyonun çabuk dengeye ulaşmasını sağlar.
5.Enzimler cansız ortamda da görev yaparlar.
6.Enzimler reaksiyonlarını daima etki ettiği maddenin dış yüzeyinden başlatırlar.
Örneğin, sindirim esnasında eğer besinler ağızda ve midede fiziksel olarak
parçalanmasaydı sindirim çok az gerçekleşirdi. Enzimler dış yüzeyden reaksiyonu
başlatarak sindirime de yardımcı olurlar.
9. Hormonlar Nedir Hormon Nedir
İnsan vücudunda hormon denen kimyasal ileticilere dayalı özel bir bilgi taşıma sistemi
vardır. Bu organik kimyasal Maddeler kanalsız iç salgı bezlerinde yapılır ve doğrudan kan
dolaşımına verilir. Çoğu durumda bu Hormonlar kan dolaşımıyla hedef organlara ulaşır ve
orada biyokimyasal tepkimeleri başlatır ya da durdurur.
En önemli iç salgı bezleri hipofiz, tiroit, paratiroitler, pankreas, böbreküstü
bezleri ile yumurtalıklar ve erbezleridir. Aşağıda bu salgı bezlerinin ürettiği hormonlar
incelenecektir. Mide, incebağırsaklar ve böbrekler de hormon üretir. Ayrıca epifiz bezi ve
timus bezinin de hormon salgıladığı düşünülür.
Gebe kalan memeli hayvanların etenelerinin de salgı işlevi vardır. Etene hem yumurtalık ve
hipofiz hormonlarını yapabilir, hem de kendine özgü hormon salgılar.
Canlıların pek çoğu hormon üretir. Örneğin böceklerin yaşamlarının değişik evrelerinde
büyümelerini durduran ya da hızlandıran hormon salgıları vardır. Bu Hormonların dengede
tutulmasıyla böcek normal bir gelişme gösterir. Böceklerin deri değiştirmelerini ve
başkalaşmalarını etkileyen ektizom önemli bir böcek hormonudur.
Bitkiler de hormon üretir. En iyi bilinen Bitki Hormonu, kök ve gövde büyümesini uyaran
indoliasetik asittir.
10. Hipofiz Bezi Öbür Salgı Bezlerini Denetler :
Beynin altında yer alan hipofiz bezinin ön lob (adenohipofiz) ve arka lob (nörohipofiz) adlı iki
bölümü vardır. Bazı hayvanlarda bulunan orta lob da ön lobla birlikte değerlendirilir.
Hipofiz bezi vücuttaki öbür iç salgı bezlerinin birçoğunun işleyişini etkiler.
Hipofiz Hormonlarının büyük bölümü ön lobda yapıldığından ön hipofiz vücudun “ana” salgı
bezi olarak anılır. Ön hipofiz hormonları kimyasal açıdan polipeptit ya da
karmaşık Protein yapısındadır. Bu gruptaki hormonlar büyüme Hormonu (GH), prolaktin
hormonu, adrenokortikotrop hormon (ACTH), lipotropik hormon (LPH), tiroid uyarıcı hormon
(TSH), folikül uyarıcı hormon (FSH), ara hücre uyarıcı hormon (ICSH) ve melanosit uyarıcı
hormondur (MSH). Hipofiz arka lobu ise hormon üretmez; beynin hipotalamus bölümünden
üretilen iki hormonu depolar. Her ikisi de polipeptit yapısında olan bu hormonlar vazopressin
ve oksitosindir.
Hemen hemen bütün ön hipofiz hormonları belirli dokular üzerinde etki gösterir. Yalnız
büyüme hormonu vücudun bütününü etkiler; ayrıca öbür hormonları destekler. Prolaktin
meme dokusunun gelişimini ve süt yapımını denetler. ACTH böbrek üstü bezlerinin steroid
hormonları salgılamasını sağlar. TSH tiroit bezinin tiroksin salgısını uyarır. FSH ile ICSH
gonatların, yani yumurtalık ve erbezlerinin eşey hormonları salgılamalarını sağlar. MSH
derideki renk değişikliğini belirleyen melanositleri uyarır. LPH de yağ dokularındaki lipiti
harekete geçirir.
Hipofiz bezinin yaşamın ilk yıllarında tam gerektiği kadar büyüme hormonu salgılaması gerekir.
Eğer bu dönemde gerekenden az büyüme hormonu salgılanırsa çocukta cücelik, aşırı hormon
salgılanırsa da devlik gelişir. Ama bu hastalık maymunlardan elde edilen büyüme hormonu ya
da insan büyüme hormonu (HGH) verilerek tedavi edilir.
11. Yetişkinlikte aşırı büyüme hormonu üretimi akromegali hastalığına yol açar ve çene, el
ve ayaklar büyür. Bu durumda hipofiz bezinin ameliyatla alınması gerekir.
Hipofiz bezinin arka lobundan salgılanan vazopressin hormonu damarları etkileyerek
tansiyonu yükseltir. VücudunSu tutmasına yardımcı olduğundan bazen antidiüretik
hormon olarak da adlandırılır. Bu hormon böbreklerin aşırı idrar üretmesini engeller.
Vazopressin yokluğunda insanlarda şekersiz diyabet hastalığı görülür ve
hasta Günde 30 litreye kadar idrar yapar. Oksitosin dölyatağının kaslarını kasarak
doğumu başlatır; annenin memelerinden süt salgılamasına yol açar ve doğum sonrası
kanamayı denetler.
Tiroit Bezi Vücut Enerjisini Düzenler :
Tiroit bezi boyunda, soluk borusunun her iki yanında yer alır. İki lobu ortadan birleştiren
dokuyla tiroit bezi “H” harfine benzer. Yetişkinlerde tiroit bezinin ağırlığı ortalama 30 gr'dır.
TSH'nin sürekli etkisi altında çalışan tiroit bezi, gıdalarla alınan iyotlu bir aminoasit türevi olan
tiroksin ile kimyasal olarak ona benzeyen triiyodotrinonine dönüşür. Bu kimyasal maddeler
vücudun enerji gereksimini karşılamak için alınan gıdaların yakılma hızını ve tiroit hormonuna
duyarlı genlerin ifade edilmesini düzenler.
Tiroit bezinin çok çalışarak aşırı miktarda tiroksin salgılamasına hipertiroidizm denir.
Hipertiroitli insanlar sinirli, çok enerji harcayan ve huzursuz kişilerdir. Hastalık ameliyatla ya
da radyoizotop tedavisi ile iyileştirilir. Buna karşılık, hipotiroidizm tiroit hormonu eksikliğidir;
ya tiroit bezinin yapısındaki bir kusurdan ya da bezin işlevini bozan gıdaların alınmasından
kaynaklanır. Hipotiroit küçük yaşlarda başlarsa fiziksel ve zihinsel gelişmeyi büyük ölçüde
engelleyerek kretenizme yani cücelik ve zeka geriliğine yol açar. zamanında fark edilirse
kretenizm çoğu kez tiroksin tedavisi ile iyileşir.
12. Tiroit ayrıca vücudun kalsiyum düzeyini denetleyen polipeptit yapısında tirokalsitonin adlı
hormonu salgılar. Bu hormon gıdalarla alınan D vitamini ve tiroit bezinin paratiroit denen
dört küçük salgı bezinin salgıladığı paratiroit hormonları ile birlikte Sağlıklı kemik gelişmesi
sağlar.
Tiroit bezi etkinliğinin temel ölçütü bazal metabolizma hızıdır (BMR). Tiroit, BMR'yi
düzenleyerek vücudun enerji üretim hızını denetler; Sıcak ve soğuk Hava koşulları gibi çevre
etkilerine uyarlanmasını sağlar.
Pankreas ve Şeker Hastalığı :
Pankreas bezi polipeptit yapısında iki önemli hormon olan insülin glükagon salgıladığından
yaşamsal önem taşır. Bu hormonlar pankreasın Langerhans adacıkları denen bölümünde
yapılır.
İnsülin vücudun neredeyse her hücresini etkiler, çünkü karbonhidrat, protein ve yağ
metabolizmasına katılan bir hormondur. İnsülin yokluğu, sık görülen ve ölümle
sonuçlanabilen şeker hastalığına yol açar. Şeker hastalarının kanında yüksek düzeyde glikoz,
yani şeker bulunur ve hasta insülin tedavisi görmezse dokuları enerji gereksinimini
karşılayacak glikozu kandan alamaz. Hasta güçsüzleşir. İdrarla aşırı su kaybı ve vücut
ortamının asitleşmesi gibi sorunlar ortaya çıkar. Susama artar. Hücreler kaybettikleri enerjiyi
yerine koyamazsa tükenir ve hasta ölebilir. Neyse ki şeker hastalığı insülin iğneleriyle tedavi
edilebilmektedir. Hastalığın hafif olduğu durumlarda pankreas insülin üretmekte, ama
yeterince salgı yapamamaktadır.
Protein yapısında olmayan bazı ilaçlarla pankreasın yaşamı sürdürmeye yetecek düzeyde
insülin salgılaması sağlanabilir.
13. Şeker hastalığı glikoz tolerans testiyle kolayca tanınabilir. Bir glikoz eriyiği içirilen insanda eğer
şeker hastalığı varsa, kanda şeker düzeyi uzun zaman sonra bile çok yüksek bulunacaktır.
İnsülin fazlalığı da bir başka tehlikeli pankreas hastalığıdır. Aşırı insülin salgılaması zayıflama,
kaygı, ruhsal çöküntü gibi belirtilere yol açan, hatta tehlikeli kasılma nöbetleri ve şokla
sonuçlanabilen ciddi bir hastalıktır. Tedavisi ameliyatla ya da glikoz verilerek yapılır.
Pankreasın salgıladığı öbür hormon olan glükagon, kanın şeker düzeyini yükseltir. Glükagon
ve insülin birlikte etki göstererek kandaki glikoz miktarını normal düzeyde tutar ve vücuda
sürekli ve düzenli glikoz sağlar.
Böbreküstü Bezlerinin Önemi :
Yaşamsal önem taşıyan böbreküstü bezleri, böbreklerin hemen üzerinde yer alır. Her biri
korteks denen bir kabuk bölgesi ile medulla ya da öz denen iç bölgeden oluşur. Bu iki bölge
kimyasal yapısı farklı hormonlar üretir.
Kabuk bölgesi ACTH'nin denetimi altında çalışarak steroit grubu hormonları salgılar.
Salgıladığı iki grup steroit vardır. Glükokortikoitler ve mineralokortikoitler. Bu hormonlar
değişen ölçülerde gıda metabolizmasını ve Mineraldengesini düzenler. Bir glükokortikoit olan
kortizol tıpta iltihaplara karşı kullanılır. Ayrıca doku ya da organ nakli yapılan hastalara
vücudun yeni organı reddetmesini önlemek için verilir.
Böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetersizliğinde Addison hastalığı görülür. Hastalığın başlıca
belirtileri zayıflama, tansiyon düşmesi, vücut sıcaklığının azalması ve Sodyum kaybıdır.
Tedavisi kortizol ve sodyumklorür ile yapılır.kadınlarda böbreküstü bezleri kabuk bölgesinin
çok çalışması aşırı kıllanmaya yol açar.
14. HORMONLAR VE ÜREME :
İnsanlarda üreme işlevini etkileyen hormonlar hipofiz bezinde ve kadınlarda yumurtalıklar ile
erkeklerde erbezlerinde yapılır. Gebelik sırasında etene de hormon üretir.
Annenin dölyatağında gerçekleşen çeşitli olaylar büyüyen dölütün cinsiyetini ve biçimini
etkiler. Her ne kadar dölütün cinsiyetini genler belirlese de eşey organlarının cinsiyete uygun
olarak gelişmesi için belirli hormonların etkili olması gerekir. Doğduğunda bebeğin eşey
organları etkin değildir, ama ergenlik dönemine değin hergün küçük değişiklikler gerçekleşir.
Daha sonra FSH ve ICSH düzeylerindeki değişimler sonucunda ergenin eşey organları kendi
hormonlarını üretmeye başlar.
FSH ve ICSH erbezlerini etkilemeye başlayınca genç erkeklerde 16 yaşına doğru olgun sperma
hüçreleri oluşur. En önemli erkeklik hormonu olan testesteron da sperma üretiminde önemli
rol oynar. Testesteron ayrıca prostat bezi ve ersuyu torbacıkları gibi yardımcı eşey organların
ve ikincil eşey özelliklerin gelişimini etkiler.
Kızlarda FSH ve ICSH yumurtalıkları etkileyince yumurtalık foliküllerinde bir yumurta hücresi
gelişmeye başlar. Önce FSH, ardından ICSH'nin etkisi altında folikül olgunlaşır ve sonunda
patlayarak yumurta hücresini dışarı atar. Serbest kalan yumurta hücresi iki yumurtalık
kanalının birinden geçerek bir spermayla karşılaşırsa döllenmek üzere aşağıya doğru yol alır.
Bu arada patlamış durumdaki folikülün artıkları sarı cisim (corpus luteum) denen küçük bir
yapıya dönüşerek gebeliğin sürdürülmesi için gerekli olan progesteron hormonunu üretir.
Yumurta döllenmezse sarı cisim yok olur.
Progesteron ve östrojen dişi eşey hormonlarıdır. Bunlar vücudun biçimi, sesin inceliği gibi
ikincil eşey özellikleri ve dölyatağı, dölyolu gibi yardımcı dişi organlarının gelişimini denetler.
15. Aylık adet kanamalarının düzenini de bu hormon sağlar. Bazı düzensizlikler görülse de
kadınların çoğunda önce östrojen sonra progesteron etkisiyle ayda bir kez dölyatağı iç
yüzeyini kaplayan doku güçlenir ve gebeliğe hazır duruma gelir. Eğer adet döneminin
ortalarında serbest kalan yumurta hücresi döllenmezse, döl yatağını kaplayan doku
gereksiz hale gelir ve adet kanamasıyla atılır. Ardından yeni bir adet dönemi başlar. Ama
yumurta döllenirse güçlendirilmiş dölyatağı iç yüzey dokusu korunur. Östrojen ve
progesteronun etkisiyle dölyatağı duvarında döllenmiş yumurta hücresinin yerleşip
gelişeceği bir yer hazırlanır; etene gelişmeye ve hormon yapımına başlar. Dölüt
büyüdükçe annenin hipofiz bezinden salgılanan prolaktin hormonu meme dokularını süt
yapımı ve akışına hazırlar.
Hormon Salgısının Geribesleme Aracılığıyla Denetimi :
Hipofiz bezi vücudun hormon dengesini sağlamak üzere salgıbezlerinin
etkinliğini düzenler. Bu denge hipofiz bezinin dolaşıma verdiği hormonları
denetleyen bir geribesleme sistemiyle sağlanır. Örneğin hipofizin salgıladığı
FSH ve ICSH salgılamaması konumutu verir. Bir süre sonra eşey bezlerinin
salgıladığı hormon düzeyi yeniden düşünce FSH ve ICSH salgısı kendiliğinden
başlar. Bu geribesleme sürecinde beyin çok önemli rol oynar; bazı kimyasal
maddeler üreterek hipofizi hormon salgılamak üzere uyarır. Örneğin eşey
hormonlarının kandaki düzeyi tarafından uyarılan beyin hormon salgılatıcı
maddelerinin salgısını durdurabilir ya da başlatabilir. Bu süreçte sinir ve iç salgı
bezleri sistemleri birlikte etki gösterir. Böylece vücuda gereken hormonlar bir
denge içinde salgılanır. Geri besleme mekanizmaları beyin ile tiroit ve beyin ile
böbreküstü bezleri arasında da vardır.
16. Vücutta çok sayıda hormon yapılır. Ama acaba bir organ kan dolaşımındaki sayısız
hormondan hangisinin kendi gereksinimine uygun olduğunu nasıl belirler? Ya da bir
hormon vücutta etkilemesi gereken organı nasıl seçebilir? Hormon seçiciliğini alıcılar
sistemiyle açıklayan kurama göre belirli hormonlara karşı duyarlı dokularda alıcılar vardır.
Bunlar genel dolaşımla dokuya gelen kandan gerekli hormonları avlar. Steroit, polipeptit
ya da protein yapısındaki hormonlar için ayrı alıcılar vardır. Bir alıcı genel kan
dolaşımından bir hormonu yakalayınca, hemen “ikinci haberci” denen başka bir grup
maddelerin salgılamasını başlatır. İkinci haberciler cAMP (siklik adenozin monofosfat) ve
cGMP (siklik goanozin monofosfat) gibi maddelerdir. Bunlar hücre içi ve hücrelerarası
tepkimeleri düzenler.
Hormonların Tıpta ve Hayvancılıkta Kullanımı :
Hormon yetersizliği çeken hastalar, gereken hormon verilerek tedavi edilir. Örneğin
cücelik belirtileri gösteren hipofiz hastalarına HGH (insan büyüme hormonu), şeker
hastalarına da insülin verilir. Hormonlar nüfus planlamasında da kullanılır.
Doğum kontrolü yöntemlerinden biri olan ağızdan alınan doğum kontrol hapları doğal
yumurtalık hormonlarıyla bunlara çok benzeyen sentetik maddelerden oluşur. Bu
haplarda bulunan östrojen ve progesteron karışımı yumurtlamayı engelleyerek gebeliği
önler. Bazı aileler kadının yumurtalıklarının iyi çalışmaması ya da erkeğin erbezlerinin
sperma üretmemesi yüzünden çocuk sahibi olamaz. Bu sorunlar insan hipofizinden
elde edilmiş FSH ve ICSH kullanılarak tedavi edilir. Aynı amaçla yalnızca etenenin
ürettiği insan koriyonik gonadotropin hormonundan da yararlanılabilir. Ama kadın
kısırlığının tedavisi sırasında bazen yumurtalıkların aşırı uyarılması çoğul gebeliğe yol
açabilir.
17. Adetten kesilmiş kadınlara östrojen verilerek menapoz döneminde görülen ve kemik
kitlesinde azalma yaparak kırık oluşumunu kolaylaştıran osteoporoz hastalığından korunma
sağlanabilir. Östrojen tedavisiyle başta menopoz rahatsızlıkları ile bazı yumurtalık hastalıkları
da iyileştirilebilir. Ama son yıllarda östrojen tedavilerinin bazı tehlikeli sonuçlara yol açtığı
belirli Kanser türleri ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Dolayısıyle östrojen kullanımı
azalmaktadır.
Laboratuvarlarda üretilen sentetik sığır büyüme hormonu(BGH) ayda bir iki kez süt
ineklerine verildiğinde hayvanın süt verimi %30'a kadar artar. Gene bir büyüme hormonu
olan sığır somatotropin (BST) sığırlarda hem yağsız et, hem de süt verimini arttırır. Bu
hayvanların et ve sütleri insanların tüketimi için satılabilmektedir, ama örneğin ABD'de BGH
ve BST'nin satışına ve sürekli kullanımına izin verilmemiştir. Hayvancılık birlikleri ve çevre
örgütleri de bunların kullanımına şiddetle karşı çıkmaktadır. ABD'de bazı süpermarket
zincirleri hormonlu et ve sütleri kabul etmemektedir; büyük süt üreticisi bazı eyaletlerde de
hormonlu süt üretimine karşı yasalar çıkarılmıştır.
Bilim adamları doğal hormonların kimyasal yapılarını inceleyerek, onların yerini alabilecek
bir çok kimyasal maddeyi bireşim yoluyla üretmeyi başarmışlardır. Steroit hormonlar
karmaşık polipeptit ve protein yapılı Hormonlardan daha basittir. Ama zamanla sağlanan
ilerlemeler ACTH, insülin, tirokalsitonin, oksitonin ve vazopressin gibi hormonların
laboratuvarlarda üretilmesine de olanak vermiştir. Polipeptit ve protein yapısındaki
hormonlar belirli bir düzen içinde sıralanmış aminoasit zincirlerinden oluşur.
18. Bilim adamları ilk aşamada hormonu oluşturan yapıtaşlarının birkaç parçasını üretip,
daha sonra bunları birbirine ekleyerek hormonları elde etmişlerdir. Son yıllarda ise yeni
bir yöntem geliştirilmiştir. Bu işlemde hormon molekülünün en sonundaki aminoasit
bir Reçine ya da benzer bir maddeye tutturulur; daha sonra tersten gidilerek aminoasit
dizisi hormon molekülünün en başına kadar tamamlanır ve son aşamada tamamlanan
zincir reçine kökünden kurtarılarak hormon Molekülü elde edilir. Katı hal yöntemi denen
bu işlem otomatik olarak yapılabilir ve çok miktarda sentetik hormon hızla üretilebilir.
DNA moleküllerini yeniden birleştirmeye dayalı genetik Mühendisliği işlemleriyle de
insülin ve insan büyüme hormonu üretiminde gelişmeler sağlandı
19. Vücut içerisinde özel bezler tarafından salgılanan ve vücudun dengesini ve
yapısını belirgin bir şekilde değiştiren ve harekete geçiren organik
bileşiklerdir. Hormonlar , dolaşım sisteminde salgılanmaya başladıktan sonra etki
edeceği organa doğru yönelir ve belirli bir şekilde etki eder.
Vücutta yer alan bezler arasında da bir denge mutlaka bulunur. Hormonlar
etkileşimi genellikle iki şekilde gösterirler: Hormon -reseptör sistemi ve hücre içi
protein sentez sistemi. Hormonlar iç salgı olarak ta bilinir. İç salgı
bezlerinde üretilirler ve kana salınırlar. Hormon kelime olarak uyarma ya da
uyarıcı anlamına gelir, vücudu tetikleyerek belirgin bir değişiklik ya da hareketlilik
kazandırır.
Hormonlar düzenleyici yapıya sahiptir iç bütünlüğü ve çoğu zaman vücudun
dengesini sağlama konusunda yardımcıdır . Doğal olarak üretilen bu kimyasal
maddeler isteğiniz dışında üretilir. Büyüme , gelişme en belirgin durumlarda
hormonlar ortaya çıkmaktadır , özellikle ergenlik döneminde yüzlerdeki sivilceler
ve diğer bazı değişiklikler hormonlar sayesinde
gerçekleşmektedir.
20. Bazı Fonksiyonları ise Şöyledir ;
– Büyüme gelişime yardımcı olmak
– Stres yönetimi kontrolü
– Enerji üretimi ve depolama
– Üreme.
Hormonların üretimi ve kana karışması-salınımı , belirli düzen içinde gerçekleşir .
Hormonlar özel bezlerden kana salınır ve bu sayede ulaşacağı hedef dokuya sorunsuz bir
şekilde etki eder.
21. Hormonel Hastalıklar :
Bu tarz hastalıkların başlıca sebebi yine hormonlarla alakalıdır. Hormonların gereğinden
fazla üretimi, hormonların gereğinden daha az üretimi, hormonun dirençsiz
yapısı. Hormonların aşırı şekilde salgılanması , bağışıklık sistemindeki bozukluk ya da iltihap
sonucu gerçekleşir bu durumda vücut olduğundan daha fazla hormon sağlayarak bünyeye
zarar verir bu bölge neresi ise örneğin gereksiz büyüme , aşırı salgılama gibi rahatsızlıklara
yol açar. Hormonların az salgılanması ise gerekli bezlerin işlevini yitirmesinden kaynaklı bir
sorun olarak ortaya çıkar. Direnç sorunu ise hormonların vücutta hücreye etki edememesi
sonucu gerçekleşir.