1. Derin deniz ve karanlıkları…
Dalgıçların kabusu suyun altında
kaybolmak.
2. Devam etmeden önce bir dalgıç için suyun altında
karanlıkta kalmanın ne kadar tehlikeli olduğunu
anlatan şu alıntıyı okuyun.
…Bu istatistikler göz önünde bulundurularak, gece
dalışlarında biri ana fener öteki de yedek olmak üzere
en az İKİ fener kullanılmalıdır.
…Ana fenerde arıza olunca dalış BİTİRİLİR. Yedek
fener, bu durumda dalışı bitirene kadar ki süre içindir,
dalışa devam etmek için KULLANILMAMALIDIR.
Kaynak:http://www.belgeler.com/blg/2b2h/gece-dalilari
3. Nur Suresinin 40. ayetinde kalmıştık. Dikkat ederseniz ayetin genel
konusu kaybolmak üzerine.
Nur 24/ 40. Yahut (İnkar edenlerin durumu) engin bir denizdeki
karanlıklara benzer; onu bir dalga örter, üstüne bir dalga daha.
Üstte de bulut. Üst üste binmiş karanlıklar. Öyle ki neredeyse elini
çıkarsa onu bile göremez. Allah, kime nur vermemişse onun nuru
yoktur.
Geçen haftadan hatırlarsanız bir insan ortalama en fazla 300
metre derinlikteki basınca dayanabiliyordu. Ve bu derinlik zifiri
karanlık değil ama karanlıktı. Fakat insan suyun altında nasıl
kaybolabilir ki! Elini bile zor gördüğü derinlikte yukarı yönelir ve
karanlıktan kurtulur. Fakat iş bu kadar basit değil.
4. Resme bakın. Tahminim bu resim yaklaşık 30 metre derinlikte
çekilmiştir. Suyun altından bakıldığında yüzey bir ayna gibi parlar
ve güneş gözükür. Fakat bu görüntü bulutlu havalar için geçerli
değildir. Çünkü güneş ışığı bulutlara çarpınca yayılır ve yüzeye
doğrudan değil dağılmış bir halde ulaşır.
5. Hava bulutluysa yüzey gri bir ayna gidi dalgalanır. Derine indikçe
tepenizdeki o grilik de karanlık lacivert tonlarına karışır. Kısacası artık sizin
için yüzey de denizin dibi de aynıdır.
Unutmayın ayette şöyle der “…Üstte de bulut…”
6. Peki ne yapıcaz? Suyun altında karanlıktayız. Yüzeyi göremiyoruz.
Yerçekimini hissedemediğiniz bir ortamda ne taraf yukarısı bilmiyoruz.
Belki de baş aşağı duruyoruz da yukarısı diye suyun dibine
bakıyoruz. Elimizi zor görüyor olsak da ışığın geldiği taraf yüzey
olabilir mi. Önce elimizin üstüne bakar, sonra elimizi yukarı kaldırıp
altına bakarız. Eğer elimizin altı aydınlıksa baş aşağı duruyoruz
demektir. Artık kurtulduk mu. Maalesef hayır. Yukarıdaki resme bakın.
Güneş ışınları suyun altına indikçe renklerini teker teker kaybeder ve
ortalama 150 metreden sonra sadece mavi ışık kalır. Ve o derinlikte
ışık artık sadece yukarıdan değil aşağıdan, sağınızdan, solunuzdan,
her yanınızdan sizi sarmıştır. Elinizin üstü de altı da aynı aydınlıktadır.
7. Peki karanlığın içinde ağzımızdan çıkan kabarcıklara dokunarak yüzeyin ne
tarafta olduğunu anlak mümkün mü. Maalesef bu da mümkün değil. Hangi
deniz olursa o derinlikte, su, elinize dokunan bir şeyi hissedemeyeceğiniz
kadar soğuktur. Daha da ötesi o basınçta beyniniz normal faaliyetlerini bile
yerine getiremez. Kısacası karanlığın içinde sadece fiziksel olarak değil,
zihinsel olarak da kaybolmuşsunuzdur.
8. Ağzınızdan çıkan kabarcıkları görmek için kullanacağınız
bir ışık kaynağı ne güzel olurdu değil mi.
Ayette demiyor mu, “Allah, kime nur vermemişse onun
nuru yoktur.”
İşte nurunuz yoksa gerçekten kaybolmuşsunuzdur.
9. Bu güne kadar değinilen her şeyi hatırlayarak ayeti tek tek dikkati
okuyun.
Hatırlayın;
Derine indikçe ışık kademe kademe yok olur. Ve ayette şöyle der:
“… Üst üste binmiş karanlıklar …”
Yüzeyin üstünde dalga olduğu gibi yüzeyin altında da bizlerin
çıplak gözle göremediğimiz dalgalar vardır. Ve ayette şöyle der:
“… onu bir dalga örter, üstüne bir dalga daha…“
Yüzey altı dalgalar ise derin denizlerde oluşur ve sadece engin
denizler çok derindir.
Ve ayette şöyle der:
“… engin bir denizdeki karanlıklara benzer…”
10. Denizin Epipelagic katmanı 200 metrede biter ve mutlak karanlıktan önceki
katman olan Mesopelagic bölgenin başlangıcı 200-300 metre arasındadır.
Ve bu derinlikteki basınç bir insanın dayanabileceği ortalama sınırdır. Ve
ayete “elini uzatsa GÖREMEZ” DEMEZ. “Neredeyse elini bile göremez”
der. Bir insanın elin göremeyeceği bölge Bathypelagic katmanıdır. Ama o
derinlikte elini görmek bir yana hayata kalkmak bile imkansızdır.
Ve 1400 yıl öncesinin tüm bu bilinmeyenlerine değinen ayet, kayboluşu
şöyle anlatır:
• Nur 24/ 40. Yahut (İnkar edenlerin durumu) engin bir denizdeki
karanlıklara benzer; onu bir dalga örter, üstüne bir dalga daha. Üstte
de bulut. Üst üste binmiş karanlıklar. Öyle ki neredeyse elini çıkarsa
onu bile göremez. Allah, kime nur vermemişse onun nuru yoktur.
11. Şimdi bir düşünün; kim bunları bilebilir? Her şeyi yaratan
mı, yoksa 1400 yıl önce çölde yaşayan bir insan mı.
Hayırlı Cumalar.