SlideShare ist ein Scribd-Unternehmen logo
1 von 99
DANIŞMANI: Rıfat ORAL
HAZIRLAYAN: Ömer ÜNVERDİ



                  KONYA 2012
   SEFERİLİK
    D   Seferîliğin Mahiyeti
    y   Seferîliğin Hükümleri

   İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`)
    A   Yolculuk
    A   Yağmur, Kar, Dolu
    u   Hastalık
    u   İhtiyaç, Meşguliyet ve Sıkıntı
       Cem` Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar

   KORKU NAMAZI
A . SEFERİLİK
a)Seferîliğin Mahiyeti
Sefer sözlükte ´´yazmak ; yolculuk yapmak,
  yolculuk`` gibi manalara gelir. Fıkıh terimi
  olarak şeran aranan şartlar çerçevesinde
  belirli uzaklıktaki bir yere gitmeyi ifade
  eder.
   Kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği
  yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya
  gitmek için yola koyulması, Arapça'da sefer
  veya müsaferet olarak adlandırılmakta
  olup, bu şekilde yola çıkmış kişiye de seferî
Seferînin mukabili mukimdir ve mukim,
bir yerde yerleşik bulunan, yolcu olmayan kişi
anlamındadır.
         Türkçemiz'de seferîlik veya müsaferet
yerine,      çoğunlukla        yolculuk      tabiri
kullanılmaktadır.
      Fıkıh ve ilmihal kitaplarında seferîlik veya
yolculuk sözlük anlamına yakın olmakla
birlikte, ondan farklı olarak, belirli bir
mesafeye gitmek anlamındadır.
Yolcu olan kişiyi ilgilendiren bazı özel
ruhsat hükümleri bulunduğu için seferin
tanımının ve mahiyetinin iyi belirlenmesi
gerekir.

     Yolculukta üç günün esas alınması ve üç
günün zaman ve mesafe olarak ifade edilmesi
konusunda herhangi bir âyet ya da hadis
bulunmayıp, bu ayarlama İslâm hukukçuları
tarafından yapılmıştır.
Onlar bu zaman ve mesafe ayarını yaparken
büyük ölçüde, sahâbenin Hz. Peygamber'in
uygulamasını tavsif edişlerine ve onların kendi
uygulamalarına dayanmışlardır.
      Meselâ Hanefîler üç günlük yolculuğun
seferîlik hükümlerine esas olduğunu tesbit
ederken büyük ölçüde, yolcu olan kişinin üç gün
üç gece mest üzerine meshedebileceğini bildiren
şu hadisi esas almışlardır:
"Mukim kimse tam bir gün bir gece, yolcu ise üç
gün üç gece mesh eder"
(Müslim, "Tahâret", 85; Ebû Dâvûd, "Tahâret", 60).
Daha sonra bu üç günlük yol veya on sekiz
saatlik yolculuk asrımızda değişik ince hesaplarla
kilometreye çevrilmiştir. Bu çevirmenin de asıl
sebebi, çağımızda hızlı ulaşım araçlarının ortaya
çıkması sonucu, üç günlük süre ölçütünü
uygulamanın neredeyse imkânsız hale gelmiş
olmasıdır.
      Bu hesaplara göre, kişinin yolcu sayılacağı
ve yolculuk ruhsatlarından istifade edeceği
mesafe, küçük bazı farklılıklarla 85-90 km.
arasında tesbit edilmiştir.
Ancak her iki ölçüyü yani zaman veya
mesafeyi esas almanın ayrı ayrı problemleri
vardır. Mesafe esas alındığında, son derece hızlı
ve konforlu vasıtaların ortaya çıkması sebebiyle,
bu 90 kilometrelik yolun oldukça meşakkatsiz ve
çok kısa bir süre içerisinde kat edilebilmesidir.
      Zamanın esas alınması durumunda ise yine
birçok problem ortaya çıkmakta, gelecek birkaç
yıl içinde seferîlik ruhsatları diye bir şey
kalmayacağı, hatta zamanın esas alınması
halinde bugün bile seferîlik hükümlerinden
istifade edilemeyeceği ileri sürülmektedir.
Bununla birlikte çağdaş İslâm bilginleri,
bu ikisinden mesafe ölçüsünün daha objektif
veya uygulanabilir olduğu kanaatindedirler.
Hanefîler    dışındaki    çoğunluğa     göre,
namazların kısaltılmasını mubah kılan
yolculuk, ortalama iki günlük yolculuk veya
ağır yükle ve yaya olarak iki konaklık
mesafedir.
Amacı bakımından yolculuk:
1-İbadet maksatlı 2-Mubah bir işi için yapılanlar
3-Günah bir iş için yapılan yolculuk olmak üzere
üç kısma ayrılmıştır.

   Dini hükmü bakımından yolculuk:
1-Farz/vacip,2-Mendup, 3-Mubah 4-Mekruh5-
Haram yolculuk şeklinde beş kısma ayrılmıştır.
1-Farz/vacip yolculuklar:
     İkamet edilen yerde hayatın çekilmez
hale gelmesi, can ve mal güvenliğinin
kalmaması, dini ve manevî değerlere
saygısızlığın yaygınlaşması gibi durumlarda
başka bir yere yerleşmek üzere yapılan
hicret yolculukları ile hac veya cihat görevini
îfâ maksadıyla yapılanlar.
2-Mendup yolculuklar:
      İlim öğrenme âlimlerle bilgi alışverişinde
bulunma, Allah’ın nimetlerini görme, evrenin
sırları hakkında düşünme, geçmişten ibret
alma akrabaları veya mukaddes yerleri ziyaret
etme vb. amaçlarla yapılanlar.
3-Mubah yolculuklar:
    Ticaret yapma, ihtiyaç için avlanma, bilgi ve
görgüsünü arttırma, gezi vb. maksatlarla
yapılanlar.
4-Mekruh yolculuklar:
    İhtiyaç karşılama amacı olmaksızın yapılan
avlanma yolculukları güvenli olmayan yolda
tek başına seyahat etme vb. yapılanlar.
5-Haram yolculuklar:
    Adam öldürme, yol kesme vb. haram fiilleri
işlemek amacıyla yapılanlar.
Yolculuk durumu, genel olarak meşakkat ve
sıkıntı içerdiğinden bu durumdaki kişi için bazı
kolaylıklar getirilmiştir. Bunlar yolcuya tanınan
ruhsatlardır. Bunların başında ramazan ayında yolculuk
yapan kişi için tanınan, orucu yolculuk anında tutmayıp
sonraya bırakma ruhsatıdır.
       Normalde bir gün bir gece olan mest üzerine
mesih süresi, yolcu için üç gün üç geceye çıkarılmıştır.
Ayrıca yolcu olan kişinin, dört rek`atlı farz namazlarını
ikişer rek`at olarak kılmasına da izin verilmiştir.
Buna "kasrü's-salât" denir.
Yolculukta    dört    rek`atlı    namazların
kısaltılarak kılınmasının câizliği konusunda âyet
ve Peygamberimiz'in uygulaması bulunmakta olup
ayrıca bilginler bu hüküm üzerinde icmâ
etmişlerdir.
      Namazların kısaltılmasına ilişkin âyet şudur:
"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer
kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne)
korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca
yoktur"
(en-Nisâ 4/101).
Bu âyette kısaltmanın korku şartına
bağlanmış olması, bir önceki âyette Allah uğrunda
hicretten ve bir sonraki âyette savaş durumunda
Peygamberimiz(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in
nasıl namaz kıldıracağından bahsedilmesi, bu
âyetin savaş vb. gibi olağan üstü durumlara ilişkin
olduğu, olağan dışı olmakla birlikte sıradan
yolculuklara ilişkin olmadığı izlenimini verse de,
öteden beri seferîlik konusundaki hükümler bu
âyetle irtibatlı olarak ele alınmıştır.
Bunun yanında umre, hac ve savaş için
yaptığı yolculuklarda      Peygamber(Sallallahu
Aleyhi Vesellem)’in namazları kısaltarak
kıldığına dair şöhret derecesini aşmış haberler
bulunmaktadır.           İbn        Ömer(R.A),
Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'le yaptığı
yolculuklarda,Peygamber(Sallallahu        Aleyhi
Vesellem)'in iki rek`attan fazla kıldığını
görmediğini; aynı şekilde Hz. Ebû Bekir, Hz.
Ömer ve Hz. Osman'ın (R.Anhum) da böyle
davrandıklarını ifade etmiştir.
Yolcunun dört rek`atlı farz namazları
kısaltması mecburi midir, yoksa kısaltma
konusu tamamen yolcunun tercihine mi
kalmıştır?
     Bu konuda inisiyatifin tamamen yolcu
olan kişiye bırakılmasının uygun olacağını
yukarıda açıklamıştık. Burada, mezheplerin bu
konudaki yaklaşımlarına kısaca yer vereceğiz.
Hanefîler,    namazların      kısaltılması
hükmünün Allah'tan bir bağış olduğu
yönündeki rivayeti esas aldıkları için,
kısaltmanın bir ruhsat değil bir azîmet hükmü
olduğunu ileri sürerek bu konuda yolcuya
tercih hakkı tanımamış ve kısaltmanın vâcip
olduğunu söylemişlerdir.
      Onlara göre yolcunun bilerek dört rek`atlı
namazı ikiye indirmeyip dört olarak kılması
mekruhtur.
Bununla birlikte kişi, iki rek`at kılıp
teşehhütte bulunduktan sonra iki rek`at daha
kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rek`at da
nâfile olmuş olur. Ancak selâmı tehir etmiş
olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır.
Seferî olan kişi, şayet birinci teşehhüdü
terketmiş veya ilk iki rek`atta kıraatte
bulunmamış ise farzı eda etmiş olmaz.
Bu görüşün bir devamı olarak, seferde iken kazâya
kalan dört rek`atlık namazların normal duruma
dönüldüğünde yine ikişer rek`at olarak kılınması gerektiği
söylenmiştir.
       Hanefîler'in bu konuda,Hz.Ömer(R.A.)’den nakledilen
seferde namazların kısaltılması hükmünün bir hediye
olduğu şeklindeki ifadenin dışında, Hz. Âişe ve İbn
Abbas(R.Anhuma)'ın şu sözlerini de delil almışlardır:
Hz. Âişe (R.A.) "Namaz ikişer rek`at olarak farz kılındı; sonra
hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı"
demiş, İbn Abbas (R.A.)da "Allah Teâlâ namazı
Peygamberimiz'in dili ile hazarda dört rek`at, seferde iki
rek`at olarak farz kılmıştır" demiştir.
(Buhârî, "Salât", 1; Müslim, "Salâtü'l-müsafirîn", 1).
Mâlikîler'e   göre,  seferde    namazı
kısaltarak kılmak müekked sünnettir.

    Şâfiî ve Hanbelîler'e göre ise yolculukta
namazları kısaltarak kılmak bir ruhsat olmakla
beraber kısaltılarak kılınması daha faziletlidir.
Seferî kimse bir beldede on beş gün ve
daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur
ve artık namazlarını tam kılar.
     Eğer on beş günden az kalmaya niyet
ederse seferîliği devam eder.
     Şâfiî ve Mâlikîler'e göre ise, yolcu bir
yerde dört gün kalmaya niyet ederse
namazlarını tam kılar.
     Hanbelîler'e göre dört günden fazla veya
yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse
namazlarını tam kılar.
Namaz cemaatle kılındığında mukim
yolcuya, yolcu mukime uyabilir.
       Mukim kişi, seferî kişiye uymuşsa, seferî iki
rek`atın sonunda selâm verince, mukim selâm
vermeyip kalkar, namazı dörde tamamlar.
Namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat
yerine gelmiş olduğu için bu kişi sağlam görüşe
göre, namazı başkaca kıraat etmeksizin
tamamlar, yanılırsa secde etmez. Çünkü bu
mukim, lâhik mesabesindedir.
       Yolcu, vakit içinde mukime uyduğunda dört
rek`atlı bir farz namazı mukim gibi tam olarak
kılar.
Aslî vatana dönmekle yolculuk hali sona erer.
Burada sefer hükümleriyle ilişkili olarak
oluşturulan üç vatan anlayışından kısaca
bahsedelim.
a) Vatan-ı aslî: Bir insanın doğup büyüdüğü
veya evlenip içinde yaşamak istediği veya
içinde barınmayı kastettiği yere vatan-ı aslî
denir. Vatan-ı aslîden başka yere iş, görev vb.
sebeplerle veya yerleşmek üzere göçülünce
yeni yer vatan-ı aslî olur, eski yer bu vasfını
kaybeder.
b) Vatan-ı ikamet: Bir kimsenin doğduğu, evlenip
ailesini yerleştirdiği veya kendisi yerleşmeye karar
verdiği yer olmamak kaydıyla, kişinin on beş
günden fazla kalmak istediği yere vatan-ı ikamet
denir.
c) Vatan-ı süknâ: Bir yolcunun on beş günden az
kalmayı planladığı yere vatan-ı süknâ denir.

Bir kimse doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği
yere varınca seferî olmaz. Sadece gideceği bu yer
sefer mesafesi uzaklığında ise yolculuk
esnasında seferî olur.
B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
(CEM`)
      Cem` kelimesi, sözlük anlamı itibariyle
"iki veya daha fazla şeyi bir araya getirmek,
toplamak" anlamlarına gelir.
      Cem`in fıkıhtaki terim anlamı ise,
"birbirini takip eden iki namazın (öğle ile
ikindinin veya akşam ile yatsının), bu ikisinden
birinin vaktinde, birlikte ve peşipeşine
kılınması"dır. Eğer bu birlikte kılma birinci
namazın vaktinde ise buna cem`-i takdîm,
ikincisinin vaktinde ise cem`-i te'hîr denilir.
B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
(CEM`)
Âlimler, hac zamanında Arafat'ta öğle ile
ikindinin öğle namazının vaktinde birlikte
kılınması (cem`-i takdîm) ve Müzdelife'de
akşam ile yatsının yatsı namazının vaktinde
birlikte kılınması (cem`-i te'hîr) konusunda
görüş birliği etmişlerdir. Bu iki yer dışında iki
namazı cemederek birlikte kılmanın câiz olup
olmadığında ve cemetmeyi câiz kılan
mazeretlerin neler olduğunda farklı görüşler
öne sürmüşlerdir.
B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
(CEM`)
       Hanefî mezhebinde, hac zamanında Arafat
ve Müzdelife'deki cem`in dışında, iki namazın bir
vakitte cemedilmesi câiz görülmez. Bununla
birlikte Hanefîler'e göre yolculuk, yağmur gibi
cem`i mubah kılan mazeretlerin bulunması
durumunda şöyle bir cem` uygulaması
mümkündür:
       Bir namaz (öğle veya akşam), diğer namazın
(ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir
zamana kadar geciktirilip, bu namazın
kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve
bu namazın da kendi vaktinde kılınması
mümkündür.
B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
(CEM`)
       Bu uygulamada, bir namaz hemen
diğerinin ardından kılındığı için buna "cem`ü'l-
fiil" ve "cem`ü'l-muvâsala" denildiği gibi, bir
namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde
olmak üzere her namaz kendi vakti içinde
kılınmış olacağı için buna "mânevî cem`" ve
"şeklî (sûrî) cem`" de denilir.
        Bu şekildeki cem`, yukarıda tanımı
verilen gerçek anlamda bir cem` değildir.
Çünkü bu uygulamada vakit değil, fiil
birleştirilmektedir.
B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
(CEM`)
      Ebû Hanîfe, arefe günü Arafat'ta birlikte
kılınan öğle ve ikindi namazının cemaatle
kılınmasını şart koştuğu halde diğer mezhepler
bu şartı aramazlar.       Cem` ile namaz kılınırken
bir ezan okunur, fakat iki namaz için ayrı ayrı
kamet getirilir. Öğle namazının farzı eda
edildikten sonra sünnet kılınmaksızın ikindi
namazına geçilir. İkindi namazı öğle namazına
tâbi olduğundan, öğle namazı herhangi bir
nedenle sahih olmamışsa ikindi namazının da
öğle ile birlikte iade edilmesi gerekir.
B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
(CEM`)
Müzdelife'de ise akşam ile yatsı namazı tek
ezan ve tek kamet ile kılınır. Akşamın farzı ile
yatsının farzı arasında sünnet namaz kılınmaz.
Arada sünnet kılınmışsa yatsı için tekrar
kamet getirilir.
B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK
(CEM`)
Diğer mezheplerde cem`, belirli sebep ve
şartlarla câiz görülmüştür. Şiî-Ca`ferî mezhebinde
ise, hiçbir mazerete gerek olmaksızın iki namazın
bir vakitte cemedilmesi câizdir. Cem`i kabul
edenlere göre, iki namazın cemedilmesini câiz
kılan sebepler, ayrıntıdaki görüş ayrılıkları bir
tarafa bırakılacak olursa şunlardır:
2.Yolculuk (sefer),
3.Yağmur, çamur, kar, dolu,
4.Hastalık,
5.İhtiyaç ve meşguliyet.
Hanefîler dışındaki çoğunluk âlimler,
yolculuğu bir mazeret kabul ederek, yolculukta
cem` yapılmasını câiz görmüşlerdir.
          Ancak bazı ayrıntılarda aralarında görüş
ayrılığı vardır. Buna göre Mâlikîler, cem` yapmanın
câiz olabilmesi için yolculuğun yorucu bir yolculuk
olmasını şart koşarken, Şâfiîler ve Hanbelîler,
yorucu olup olmamasına bakılmaksızın yolculuğun
her hâlükârda cem` için bir mazeret olduğunu
söylerler.
Bu noktada Şâfiîler, Mâlikîler'in ve
Hanbelîler'in aksine, ayrı bir şart ileri sürerek,
cem` yapmayı câiz kılan yolculuğun, herhangi
bir yolculuk değil, namazların kısaltılmasını
câiz kılan nitelik, süre veya mesafedeki
yolculuk olduğunu söylerler. Bu arada
yolculuğun türüne ve amacına bağlı olarak da
bazı görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Kimi
Mâlikîler, deniz yolculuğunu da sefer
hükmünden istisna etmişlerdir.
Yağmur, şiddeti konusundaki görüş
ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa, Mâlikî,
Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde, yolcu olmayan
(mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş
ve böyle günlerde namazın cem`i belli
şartlarla câiz görülmüştür. Mâlikîler ve
Hanbelîler, sadece akşam ile yatsının
mescidde cem`-i takdîm olarak cemedilmesini
câiz görürken, Şâfiîler buna öğle ve ikindinin
cem`ini de ilâve etmişlerdir.
Bu ve benzeri sebepler, evde değil,
sadece mescidde cemaatle birlikte cem`
yapmayı câiz hale getirir. Şâfiîler, yerlerin
çamurlu olmasını cem` yapmayı câiz kılan
mazeret kabul etmezken, Hanbelîler bunu bir
mazeret saymış, Mâlikîler ise cem`in câiz
olabilmesi için çamurla birlikte zifiri karanlık
durumunun bulunmasını şart koşmuşlardır.
Mâlikîler'e göre hasta bir kişi, ikinci bir
namazın vaktine kadar durumunun namaz
kılamayacak derecede kötüleşeceğinden veya
bayılacağından endişe ediyorsa, cem` yapabilir.
      Hanbelîler de hastalık sebebiyle meşakkat
söz konusu olduğunda cem`i câiz görmüşler ve
emzikli kadını, istihâze kanı gören kadını, özür
sahibi kişileri ve her vakit için abdest almaktan
âciz olan kişileri de aynı hükümde tutmuşlardır.
      Şâfiîler'e göre ise hastalık sebebiyle cem`
câiz değildir.
İhtiyaç ve sıkıntı sebebiyle cem` genelde
câiz görülmemiştir. Cem` konusunda en geniş
görüşe sahip olan Hanbelî mezhebinde sıkıntı
ve    meşguliyetin      cem`i    câiz   kılacağı
söylenmektedir.
     Hanbelî fakihi Ebû Ya`la'nın bu hususta
getirdiği ölçü şudur:
"Cumanın ve cemaatle namazın terkedilmesini
câiz kılan her sebep, cem`i de câiz kılar".
İbâzî mezhebine göre ise, namazın
vaktinde kılınmasında sıkıntı doğuran her
mazeret cem` için bir sebep teşkil eder. İbn
Sîrîn, İbn Şübrüme, Eşheb gibi ünlü âlimler ve
bazı Şâfiî fakihleri, bir sebep olmaksızın cem`
yapılmasını da -itiyat haline gelmemesi
şartıyla- câiz görmüşlerdir. Saîd b. Müseyyeb'in
de bu yönde bir fetvası bulunmaktadır.
Mezheplerin cem` konusunda görüş
ayrılığına    düşme     sebepleri     üç   noktada
toplanabilir:
1. Namazların vakitlerini tayin eden hadisler
yanında, cem` konusunda birbiriyle çelişir
gözüken haberlerin bulunması.
          Bu durumda kimi âlimler, cem`
konusundaki haberlerin, vakitlemeye ilişkin
hadisleri tahsis ettiğini ileri sürerek cem`i câiz
görürken, kimileri de cem` konusundaki haberleri
te'vil    ederek    cem`e       karşı   çıkmışlardır.
2. Arafat ve Müzdelife'de cem` yapmanın
meşrûluğunda ittifak vardır. Diğer zaman ve
yerlerdeki namazın buna kıyas edilip edilmeyeceği
tartışma konusu olmuştur. Bu kıyası câiz görenler,
cem`i         de       câiz          görmüşlerdir.

3. Namazların müşterek vakitleri olup olmadığı
noktasındaki tartışma da, cem` konusundaki
görüş ayrılığının önemli bir nedeni olmuştur.
Beş vakit namazın ilk ve son vakitleri,
ayrıntıdaki ihtilâflar bir yana, bellidir ve herkes
tarafından      kabul      edilmektedir.     Ca`ferî
mezhebinin vakit anlayışı, Ehl-i sünnet'ten
farklı olup, olağan durumlarda bile cem`e
imkân veren bir şekildedir. Şiîler genelde cem`
yaparak namaz kıldıkları için, onların namazı
üçe indirdiği zannedilir.
         Hanefîler iki yer dışında cem`i kabul
etmemiş, diğer mezhepler belli mazeretler
sebebiyle cem`i kabul etmişlerdir.
Hanefî mezhebinin görüşü, teorik olarak
daha tutarlı ve savunulabilir olmakla birlikte,
günümüzde cem`in yapılmasının namaz kılanlara
sağlayacağı birtakım kolaylıklar bulunmaktadır.
Cem` yapmak sonradan ortaya çıkmış,
uydurulmuş bir uygulama değildir. Nitekim Arafat
ve Müzdelife'de cem` yapılacağını bütün
mezhepler söylemektedir.        Bunun yanında Hz.
Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in çeşitli
zamanlarda ve çeşitli durumlarda iki namazı
birleştirerek bir vakitte kıldığı yönünde rivayetler
bulunmaktadır.
Gerek Arafat ve Müzdelife'deki cem`in,
gerekse öteki rivayetlere göre çeşitli
zamanlarda yapılan cem`in gerekçesi ve
hikmeti      namaz      kılanlara     kolaylık
sağlanmasıdır.
      Hz.     Peygamber(Sallallahu      Aleyhi
Vesellem)'in, korku ve yolculuk durumu
olmaksızın da öğle ile ikindiyi ve akşam ile
yatsıyı birlikte kıldığına dair rivayetler
bulunduğu gibi   (Muvatta,   I,   144;    bazı
                                         Müslim,   "Salâtü'l-müsâfirîn",   49),

sahâbîlerin de cem` yaptığı nakledilmektedir.
Cem`in Arafat ve Müzdelife dışında câiz
olmadığını savunan Hanefîler ise büyük ölçüde,
namazların belli vakitlere göre belirlendiğini
bildiren âyetlere                   ve Cibrîl'in peş
                  (el-Bakara 2/238; en-Nisâ 4/103)


peşe iki gün Hz. Peygamber(Sallalahu Aleyhi
Vesellem)'e imamlık yaparak namazların ilk ve
son vakitlerini göstermesine dayanmışlardır. Bu
âyetler ve bu rivayet, her bir namazın kendine özel
bir vakti bulunduğuna ve bu vaktin öncesine veya
sonrasına alınmasının câiz olmadığına delâlet
etmektedir.
Hanefîler    ayrıca,    namazın      kasten
geciktirilerek vaktinin çıkmasına yol açmayı
tehditli ifadelerle yasaklayan hadislere ve İbn
Mes`ûd(R.A.)'dan gelen mukabil rivayetlere de
tutunmuşlardır.
       Namaz için özel vakitler konulmuş ve bu
vakitler namazın vücûbu için sebep kılınmıştır.
Kur'an'da mücmel olarak belirtilen vakitler, Hz.
Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem) tarafından
belirlenmiş ve namaz vakitleri tevâtürle sabit
olmuştur; tevâtürle sabit olan bir şeyi de haberi
vahidle terketmek kesinlikle câiz değildir.
CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK
HUSUSLAR
      Sabah namazı hiçbir şekilde cemedilemez.
Cem` yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı
arasında olabilir.
      Şayet cem`-i takdîm yapılacaksa, meselâ
öğle ile ikindi, öğlenin vaktinde birlikte
kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem`
yapmaya niyet etmek gerekir. Kimilerine göre,
birinci namazı bitirmedikçe de niyet edilebilir.
Cem`-i tehîrde ise, birinci namazın vakti içerisinde
cem` yapmaya niyet etmek gerekir. Aksi takdirde,
namazı vaktinden sonraya ertelemiş olur ki bu
haramdır.
CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK
HUSUSLAR
      Cem`-i takdîmde, sırayı gözetmek (tertibe
riayet etmek) gerekir. Öğle ile ikindi cem`
ediliyorsa önce öğle, sonra ikindi kılınmalıdır.
Cem`-i te'hîrde ise sıraya riayet edilmezse
Hanbelîler'e göre sahih olur; Şâfiîler'e göre de
sahih olmakla birlikte ikinci namaz kazâ olarak
kılınmış olur.
CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK
HUSUSLAR
       Cem`      yapılırken,     iki   namazın      ara
vermeksizin peşi peşine kılınması (muvâlât)
gerekir. Mâlikîler, birlikte kılınan iki farzın arasına
nâfile katmayı dahi uygun görmemişlerdir. Şâfiî ve
Hanbelîler'e göre eğer cem` birinci namazın
vaktinde yapılıyor (cem`-i takdîm) ise, peş peşelik
şarttır; ikinci namazın vaktinde yapılıyor ise bu
şart değildir. İki namaz arasında verilebilecek
aranın belirlenmiş bir miktarı olmayıp, abdest
alacak ve kamet getirecek kadar bir süre olduğu
söylenmektedir.
CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK
HUSUSLAR
       Akşam ile yatsının cem`-i takdîm olarak
birlikte kılınması durumunda vitir namazının
ne olacağı konusunda da ağırlıklı görüş, bunun
yatsı namazına tâbi olduğu ve dolayısıyla yatsı
namazı kılındıktan sonra kılınabileceği
yönündedir.
C. KORKU NAMAZI
      Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber(Sallahu
Aleyhi Vesellem)'in cephede namazı nasıl
kıldıracağına ilişkin ayrıntılı açıklama getiren
bir     âyet      ve     bu       konuda      Hz.
Peygamber(Sallallahu       Aleyhi     Vesellem)'in
uygulamasının bulunması sebebiyle fıkıh
kitaplarında ve buna bağlı olarak ilmihal
kitaplarında "korku namazı" adıyla bir bahis
açılmıştır.
C. KORKU NAMAZI
       Namazların kısaltılması hükmünü getiren
âyetin (en-Nisâ 4/101) hemen devamındaki bu
âyette yüce Allah Hz. Peygamber'e hitaben şöyle
buyurmaktadır:
        "Sen aralarında olup onlara namaz
kıldıracağın vakit, onların bir kısmı seninle
namaza dursun ve silâhlarını da alsınlar. Secdeyi
tamamladıkları zaman bunlar arkaya geçsinler;
namaz kılmamış olan öteki grup gelsin ve seninle
namaz kılsınlar; bunlar da silâhlarını alsınlar,
tedbiri elden bırakmasınlar. Kâfirler sizi gafil
avlamak için fırsat kolluyorlar ..."
                                (en-Nisâ 4/102).
C. KORKU NAMAZI
       Bu âyetin hükmünün devam edip etmediği
konusunda âlimler farklı görüşlere sahiptirler.
Fakihlerin çoğunluğu bu âyetin hükmünün devam
ettiğini, dolayısıyla böyle bir savaş durumunda
aynı hükmün uygulanabileceğini ve âyetin önerdiği
kılınış usulünün, aynı zamanda cemaatle namaz
kılmanın önemini vurgulamayı amaçladığını ileri
sürerler. Ebû Yûsuf(Rh)'un da içlerinde bulunduğu
bazı âlimler, bu hükmün Hz. Peygamber(Sallallahu
Aleyhi Vesellem)'e has olduğunu ve günümüze
hitap etmediğini söylemişlerdir.
C. KORKU NAMAZI
       Âyetin    üslûbu      yanında,     Hz.
Peygamber(Sallallahu     Aleyhi   Vesellem)'le
birlikte, onun cemaati olarak namaz kılma
şeref ve fazileti ve sahâbenin bu konudaki
iştiyakı da dikkate alınacak olursa, korku
namazı denilen bu özel namaz kılma biçiminin
sadece o döneme ait olduğu şeklindeki
görüşün daha tutarlı olduğu söylenebilir.
C. KORKU NAMAZI
      Fakihlerin çoğunluğuna göre korku
namazı, düşman saldırısı gibi ciddi bir tehlike
anında cemaatin iki gruba ayrılarak, imamın
arkasında farz bir namazı nöbetleşe
kılmalarıdır. İki rek`atlı bir namazın ilk
rek`atını, dört rek`atlı bir namazın ilk iki
rek`atını imamla birlikte kılan birinci grup,
ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra
cemaatten ayrılıp görev başına gider, ikinci
grup gelerek imamla birlikte kalan rek`atları
tamamlar ve göreve döner.
C. KORKU NAMAZI
     İmam kendi başına selâm verir. Daha
sonra da birinci grup kıraatsiz, ikinci grup
kıraatli   olarak   nöbetleşe    namazlarını
tamamlar, böylece hem cemaatle namaz ifa
edilmiş, hem de görev aksatılmamış olur.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Fakîhler namazları kısaltmanın sıhhati için
aşağıdaki şartları ileri sürmüşlerdir.
(Tebyinu'l-Hakaik; 1209-216; et-Kavaninu'l-Fıkhıyye 84-85; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,486; Mugni'l-Muhtaç; 1,266-271; el-Muhezzeb, 1, 101-103; el-
Hadramiyye, 76 vd.; Keşşâfu'l-Kına 1,593 603; Meraki'l- Felah; I,732)




1- Cumhura göre yolculuk iki konaklık yahut iki
günlük yahut on altı fersahlık bir mesafe kadar
uzun olmalıdır. Hanefîlere göre, yukanda zikri
geçen fark üzre üç konak yahut geceleri dahil
üç günlük bir yolculuk olmalıdır.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
1- Cumhura göre yolculuk iki konaklık yahut iki
günlük yahut on altı fersahlık bir mesafe kadar
uzun olmalıdır. Hanefîlere göre, yukanda zikri
geçen fark üzre üç konak yahut geceleri dahil
üç günlük bir yolculuk olmalıdır.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
2- Hanefilerin haricindeki cumhura göre
yolculuk mubah bir yolculuk olmalı, hırsızlık
yahut yol kesmek için yapılan yolculaklardan
olduğu gibi yahut haram olan bir yolculuk
olmamalıdır. Bir kimse masiyet için yaptığı bir
yolculukta namazlarını kısaltarak kılarsa Şafiî
ve Hanbelilere göre, namazı olmaz. Çünkü bu
kişi abdestsiz olarak namaz kılan kimsenin
durumunda olduğu gibi, haram olduğuna
inandığı bir işi yapmaktadır.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
   Malikilere göre ise, günah işlemekle beraber kasır
ya­pılarak kılınan namaz sahihtir.
   Hanbelilere göre, mekruh bir yolculukta namazlar
kısaltılamaz. Malikî ve Şafiîlere göre kısaltılır.
    Hanefîlere göre daha önce de açıkladığımız üzere
haram, mekruh ve mubah olan yolculuklarda
namazlan kısaltarak kılmak caizdir. Ticaret, gezinti,
seyir, mescidle­ri, eski eserleri ve kabirleri ziyaret için
yapılan yolculuklarda namazlar kısaltılarak kılınabilir.
Hanbelilere göre, kabir ziyareti için, namazlan
kısaltmak sahihtir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
3- İkamet ettiği yerin binalarını geçmiş olmak. Nitekim
bunu daha önce zikret­tik. Bu şartın açıklamasında
fakîhlerin         farklı         görüşleri      vardır.

Hanefîlere göre: (Reddu'l-Muhtar; 1,732 vd.)
İkamet edilen beldenin evlerini çıkış yaptığı yönden
geç­miş olmalıdır. Başka bir yönden beldenin sınırını
geçmese de bir yönden geçmiş olması gerekir. Evler
dağınık da olsa o beldeye dahil ise, çıkış yaptığı
yönden hepsini geçmiş olmalıdır. Bulunduğu beldenin
çevresindeki meskenleri, şehre bitişik olan köyleri de
geçmiş olmalıdır.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Bunun gibi, ikamet yerine bitişik olan sahayı da
geçmiş olması şarttır. Bu saha, o beldede
oturan kimselerin bazı işlerine yarayan, hay­
vanların gezdirildiği, ölülerin defnedildiği ve
toprakların atıldığı şehre bitişik yer­lerdir.
Beldeden ayrılan kimsenin, gözünden evlerin
kaybolması, virane evleri ve bos­tanları
geçmek şart değildir. Bunlar beldenin
binalarına bitişik olsa da yahut bura­larda,
zaman zaman şehir halkı otursa da mamur
yerlerden sayılmazlar.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Çadırda oturanlar ister toplu halde ister
dağınık bulunsunlar hille'yi, yani yerleşim
alanını geçerse, yani gece kalmak için
toplandıkları ve birbirleriyle yardımlaş­mada
bulundukları evleri geçerlerse kül dökülen
çöplükleri, çocukların eğlendikle­ri ve atların
bağlandığı yerleri geçerlerse namazlarını
kısaltırlar. Çünkü bu yerler ikamet yerinden
sayılmaktadır.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Yerleşim alanının geçmek şart olduğu gibi,
eğer vadinin enine doğru yolculuğa çıkmışsa
orayı geçmesi, eğer yüksek bir yerde
oturuyorsa, bu yerlerin inişi geçme­si, eğer
engin bir yerde oturuyorsa bu yerin yokuşunu
geçmesine itibar edilir. Bu hüküm mezkur üç
yer (vadi, iniş ve yokuş) mutedil olduğu
zamana mahsustur. Eğer bu yerler çok geniş
bir alana yayılıyorsa, o takdirde örfe göre toplu
yerleşim     alanını      ge­çince     namazları
kısaltmakla yetinilir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Bina ve çadırlardan başka yerlerde oturan
kimselerin seferi, oturduğu ve konak­ladığı yeri
geçmekle başlar. Bütün bu söylenenler kara
yolculuğu hakkındadır. De­niz yolculuğuna
gelince; geminin yahut kayığın ilk hareket ettiği
ve ilerlemeye baş­ladığı yerden başlar. Eğer
gemi beldede bulunan binalara paralel olarak
gidiyorsa, o binaları mutlaka geçmesi gerekir.
Yolculuk, kişinin vatanının surlarına, eğer
surla­rı yoksa vatanının binalarına ulaşmakla
son bulur.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Hanbelîlere göre yolcu eğer kavminin çadırlarından yahut
mamur olan köyünün evlerinden, örfe göre ayrıl- ma
sayılacak şekilde ayrılırsa, köy ister sur içinde olsun, ister
olmasın, namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü Allah Teâlâ,
kasrı sadece yeryü­zünde yolculuk yapanlar için mubah
kılmıştır. Yine ister bu yerleşim alanının biti­şiğinde harap
evler bulunsun, ister açık arazi bulunsun hüküm aynıdır.
Eğer harap evlerin bitişiğinde oturulan evler bulunursa
yahut ehlinin oturmakta olduğu bahçe­ler bulunursa,
hatta hava almak ve gezinmek için misafir olarak da olsa,
o takdirde harap, mamur, oturulan bahçe ne varsa
hepsini geçmedikçe namazlarını kısaltamaz.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Eğer bir beldenin eski Bağdat'ta olduğu gibi
birçok mahalleleri bulunsa her ma­halle
diğerinden ayrı bulunsa ailesinden ayrılıp
mahallesinden çıktığı zaman namazlarını
kısaltması kişi için mubahtır. Günümüzdeki
şehirlerin   mahallelerinde    ol­duğu    gibi
mahalleler birbirine bitişik olursa bütün
mahallelerden     ayrılmadıkça    na­mazlarını
kısaltamaz.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Birbirine yakın iki köy bulunsa, birbirinin
binaları diğerine bitişik olsa, bunlar bir tek köy
hükmündedirler. Binaları bitişik değilse
herbirinin    hükmü       kendine     mahsustur.
Gemisi ile seyreden gemicinin bu gemiden
başka bir evi bulunmasa, ailesi, mut­fağı ve
tüm ihtiyaçları bu geminin içinde bulunsa, bu
kimse için sefer ruhsatların­dan yararlanmak
mubah olmaz.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Bir kimse çadırlarda yaşasa, o takdirde
namazları kısaltabilmesi için mutlaka bu
çadırları geçmesi gerekir. Bir kimse bir ırmak
yahut odun temin edilen koru gibi bir yerin
kenarında      ikâmet      etse     namazlarını
kısaltabilmek için mutlaka burayı geçmesi
gerekir. Koru cidden geniş, nehir de menbaına
yahut döküldüğü yere uzak olmadığı müddetçe
bu yerden mutlaka ayrılması gerekir. Yoksa
yine evleri geçmeye itibar edi­lir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Malikîlere göre:                           Seferî ya hadarî
                    (eş-Şerhu'l-Kebir, ma'ad~Duşûkî; 1 -359 vd)


(şehirli) yahut bedevî yahut cebelî (dağlı) olur. Hadarî
(şehirli) Bir şehirde yahut bir beldede yahut cuma namazı
kılınmasa da bir köyde oturan kişidir. Şehirli kişi,
bulunduğu şehir, köy yahut kasabanın binalarını,
çevresindeki sahayı ve hükmen de olsa bunlara bitişik
olan bahçeleri geçme­dikçe namazlarını kısaltamaz
çevredeki bahçe boş arazi ve binalar ateş yakmak, et­
mek pişirmek yahut yemek pişirmek için kendilerinden
faydalanmak veya kullanmak suretiyle hükmen bitişik
olsa, hatta senenin bazı günle­rinde oranın ehli burada
otursalar ve şenlenseler de hüküm değişmez.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Beldeden ayrı ziraat yapılan tarlaları bulunan bahçeleri
yahut senenin belli bir dönemde hiç oturulmayan evleri
geçmek                      şartı                     yoktur.
Bedevî çölde yahut çadırlarda oturan kimseye denir.
Bedevî ancak bütün çadır­ları yahut kabilenin bütün
evlerini yahut aralarında yardımlaşma ve anlaşma bulu­
nan kabileleri ayrı olsalar da geçmedikçe namazlarını
kısaltmaz bu kabilelerin hep­si hay ve dar yahut sadece
dar (Hay'dan kasdedilen kabiledir. Dardan kasdedilen,
kabilenin konakladığı yerdir. Hılle ve menzilli aynı manaya
gelir.) ismi altında toplansa da hüküm değişmez. Cebelî
(dağlı) dağlarda oturan kimsedir. Böyle bir kimse
bulunduğu mahalli yahut mekânı geçerse namazlarını
kısaltır.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
İçinde meskûn bahçelerin bulunmadığı köyde
oturan kimse, köyün evlerini ve bir tarafındaki
virane binaları geçince namazlarını kısaltır.
Bağda oturan oturduğu meskenden ayrılmakla
namazlarını kısaltır. O bahçe is­ter şehre bitişik
olsun, ister şehirden ayrı olsun hüküm
değişmez.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Şafiîlere göre                eğer belde veya köyün surları
                 (Muğni'l-Muhtâc; 1,263 vd.)


varsa, seferin başlangıcı bu surları geçmekle olur. Hatta
bu surların dışında yerleşim alanları olsa da esah olan
görü­şe göre hüküm aynıdır. Eğer oturulan belde yahut
köyün surları yoksa, o takdirde seferin başlangıç nok­tası
en son binaları geçmektedir. Hatta arada bir nehir yahut
bir bahçe yahut harap evler bulunsa ikamet yerine bitişik
veya ayrı olan bütün evleri geçmesiyle sefer başlar.
Beldenin binalarından dışanda terk edilmiş harap
vaziyetteki evleri geçmek şart değildir. Çünkü bu yerler
ikamet yerleri değildir. Nitekim sefere başlanan yere
bitişik olsa da bahçelerle ziraat alanlarını geçmek de şart
değildir. Suru bulunma­yan köylerin kabristanını geçmek
şarttır.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
4- Sefere çıkarken muayyen bir yere gitmeyi
kasdetmiş bulunmak, ve tereddüt­süz olarak
namazların kısaltılacağı kadar bir mesafede yolculuk
yapmaya niyet et­miş bulunmak. Nereye gideceğini
bilmeyen yahut kaçan köleyi, hayvanı aramak için yola
çıkan yahut borçlusunu aramaya çıkıp bulduğu zaman
dönecek olan yahut belli bir yere gitmeyi
kasdetmeksizin seyahat eden kimseler namazlannı
kısaltarak kılamazlar. Bunun gibi matlub olan sefer
mesafesini katetmeyi kasdetmeksizin, bütün dünyayı
dolaşan kimse de namazlannı kısaltarak kılamaz.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Çünkü      bu    kişi   me­safe      katetmeyi
kasdetmemiştir. Bunun gibi, cumhura göre, bîr
kimse sefer mesafe­sini katetmeyi niyeüese bu
esnada da seferliği kesecek şekilde ikamete
niyet etse yine namazlannı kısaltamaz. Bu
konuyu          ileride          açıklayacağız.
Hanelîlere göre böyle bir kimse gerçekten
kamet edinceye kadar namazlarını kısaltarak
kılar. Daha önceki ikamet niyeti zarar vermez.
Bu görüş makul olup uyulması gereken
görüştür.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
5- Kendi başına hareket etme hürriyetine sahip
bulunmak. Bir kimse eğer başka­sına bağlı bulunursa ve
başkası kendisine hâkim ise, meselâ; kocasına bağlı olan
kadın yahut komutanına bağlı bulunan askerler
efendisine bağlı hizmetçi hocasına bağlı talebe gibi,
bunlardan her bîri ne yapacağını bilemezse, namazlannı
kısalta-mazlar. Çünkü belli bir yere gitmeyi kasdetme şartı
gerçekleşmemiştir. Şafiîlere göre bu şart, sefer mesafesi
katetmeden öncesiyle kayıtlıdır. Eğer bu kimseler seferî
sayılacak kadar mesafe katetmişlerse, bunlann tabiî
oldukları kimseler namazlannı kısaltmasalar da
yolculuklannın uzunluğunu bildikleri için namazlannı
kısaltır­lar.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Şafıîler buna şunu da ilâve etmişlerdir:
Tabi olan kişi, tabilikten kurtulunca, se­ferden
dönmeye niyet ediyorsa, meselâ; askerin
askerlikten ayrılması, hizmetçinin hizmeti
terketmesi, seferî sayılacak kadar bir mesafeyi
ki iki konaklık iki günlük mesafedir
katetmedikçe namazını kısaltamaz.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Hanefilere göre ise bu şart mutlaktır. Tabi
başkasına bağlı olan kimse, bağlı bu­lunduğu
kişi sefere niyetlenmedikçe namazlarını
kısaltamaz. En sahih görüşe göre, tabi olduğu
kişinin ikamet niyetini bilmediği sürece tabi
olan    kişinin  namazlarını    tamamlaması
gerekmez. Bir kimse eğer durumunu bilmeden
önce kendisine bağlı olduğu kişinin niyetine
aykırı olarak namaz kılarsa en sahih görüşe
göre namazı sa­hihtir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
6- Namazlarını kısaltan kişi mukim kişiye yahut
namazlarını tam kılan bir seferiye uymuş
olmamalıdır. Şafiî ve Hanbelîlere göre, seferî
olup olmadığı şüpheli birine uymuş da
olmamalıdır. Eğer uyarsa, son teşehhutte uysa
bile namazları tam kılması vacib olur.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Fakat, Hanefiler, seferînin mukime ancak vakit
içinde uymasını cazi görmüşler­dir. Eğer vakit
içinde seferi kişi mukime uyarsa namazını tam
kılar. O zaman misafırin seferinin farzı ikiden
dörde intikal etmiş, değişmiştir. Vakit çıktıktan
sonra seferînin mukim kimseye uyması caiz
değildir. Çünkü kendisinin farzı, zimmetinde
sadece iki rekât olarak sabit olmuştur. Vakit
çıktıktan sonra bu kişinin farzı dört rekâte intikal
etmez. Eğer buna aykırı davranır mukim kimseye
uyarsa namazı batıl olur.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
7-Namazın iftitah tekbirini alırken kısaltmaya
niyetlenmek. Bu, Şafiî ve Hanbelflere göre şarttır.
Çünkü namazlarda asıl olan husus tam
kılmaktır.Mutlak ola­rak niyetlenmek, asla
hamledilir. Dolayısıyla mutlaka iki rekât kılmaya
niyetlen­mek gerekir. Malikiler seferde namazda
kısaltmaya niyet etmeyi kâfi görmüşlerdir. Bundan
sonra kılınacak olan namazlarda bu niyeti
yenilemek şart değildir. Bu durum, Ra­mazan
başında niyetlenmek, ayın geride kalan günleri
için niyetlenmeye yeltenmesine benzemektedir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Hanefîler ise, namazdan önce seferiliğe niyet
etmeyi yeterli görmüşlerdir. Bir kimse, ne
zaman sefere niyetlenirse, ona farz olan,
namazlarını kısaltarak kılmak­tır. Her namazı
kılarken kısaltmaya niyetlenmesi gerekmez.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
8- Bulûğ (ergenlik) çağına girmiş bulunmak.
Hanefilere göre şarttır. Bunlara göre çocuk
seferde namazlarını kısaltarak kılamaz.
Fakînlerin cumhuruna göre bu şart değildir,
çocuk da namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü
sahih kasdı olan ve muayyen sefer
mesafesinde yolculuk yapmaya niyetlenen kişi
namazlarını kısaltarak kılar.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
9- Şafiîler, kişinin yolculuğunun namazın başından
sonuna kadar devam etme­sini şart koşmuşlardır.
Meselâ; bir kimse bindiği gemi, otobüs, otomobil
gibi vası­talarla ikamet yerine varsa yahut ikamete
niyet edip etmediğinde şüphelense yahut ulaştığı
beldenin kendi beldesi olup olmadığında
şüphelense ve bütün bu sayılan du­rumlarda
kendisi namazda bulunuyor ise, namazını tam
olarak kılar. Çünkü ruhsa­tın sebebi ortadan
kalkmıştır yahut seferîliğin kalkıp kalkmadığı
hususunda şüphe­ye düşülmüştür.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Namazları    Kısaltmanın    Şar tlarında
Fakihlerin Görüşlerinin Hulasası:     (el-Mugnî, 11,261;
Keşşâfu'l-Kınâ; 1,598.)



Hanefî Mezhebi: Sefere niyetlenen ve belli
bir yere gitmeyi kasdeden kimse namazlarını
kısaltarak kılar. Hatta bu yolculuk masiyet
yolculuğu da olsa hüküm aynıdır. Seferin
başlangıcı, ikamet mahallinin evlerini yahut
buna bitişik olan şehir kenarı, şehrin bazı
menfaatleri için hazırlanan, hayvanların
otladığı mezralar gibi yerlerdir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Bunun gibi, bulunduğu şehrin civarındaki ev ve
maskenleri de geçmesi şarttır. Çünkü bunlar
da şehir hükmündedir. Yine sahih olan görüşe
göre, şehrin ci­varına bitişik olan köyleri de
geçmek gerekir. Sefere niyetin sahih olması
için üç şart ileri sürülmüştür: Kendi başına
sefer ve ikamete karar verebilecek serbestliğe
sahip olmak, ergenlik çağına girmiş bulun­
mak, sefer mesafesi üç günden az olmamak.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Malikî Mezhebi: Namazları kısaltarak kılmanın
altı şartı vardır: Seferin uzun olması (Bu mesafe
meşhur olan görüşe göre 48 mildir), yolculuğun
başlangıcında tereddütsüz olarak sefer mesafesi
kat etmeye niyetlenmiş olmak, bel­li bir yöne
doğru gitmeyi kasdetmiş bulunmak, sefer mubah
bir yolculuk olmak, bu­lunduğu şehri ve bu şehre
bitişik olan meskûn bina, bahçe gibi yerleri
geçmiş ol­mak, yolculuk esnasında geceleri dahil
en az dört gün bir yerde kalmaya niyet etmiş
olmamak.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Şafiî     Mezhebi:      Namazları    kısaltarak
kılmanın sekiz şartı vardır:
1. Yolculuk uzun olmak, bu da 48 Haşimî mili
kadar mesafedir. (Haşimî mili. Benî Ümeyyenin
kullandığı ölçü birimidir.) Yahut iki ko­naklık
eder, yani geceler hariç mutedil olarak iki
günlükyahut bir gün hariç, mutedil iki
gecelikyahut da mutedil bir gün bir gecelik
yoldur. Bu yolculuk yükü bulunan deve
yürüyüşü iledir. Deniz yolculuğu kara yolculuğu
gibidir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
2. Kasr yapıp yapmayacak kadar uzun
olduğunu bilmek için, yolculuğun başın­da belli
bir yere kadar gitmeyi kasdetmiş bulunmak.
3. Yolculuk mubah olan bir yolculuk olmak,
yolculuğu sebebiyle günah işleyen kimse ve
kocasına isyan eden kadının da namazlarını
kısaltma hakkı yoktur.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
4. Namazları kısaltarak kılmanın caiz olduğunu
bilmiş olmak. Bir kimse seferde namazların
kısaltılmasının caiz olduğunu bilmeksizin
kısaltırsa namazı sahih ol­maz. Çünkü bu kişi
namaz             ile           eğlenmektedir.

5. Namazı kısaltmaya iftitah tekbirini alırken
niyet etmek.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
6. Namaza devam ederken namazın kısaltılma
niyyetine aykırı meselâ bu nama­zı tam kılmaya
niyet etmek gibi davranışlardan sakınmak. Bir
kimse       namazı      kısal­tarak    kılmaya
niyetlendikten sonra tam kılmaya niyetlenirse
namazını         tam      kılması      gerekir.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
7. Bir an bile olsa, tam kılan veya seferî olup
olmadığında şüphe bulunan yahut abdestsiz
bir imama uymamış olmak. Eğer böyle kişilere
uyarsa, namazın neresin­de olursa olsun,
namazını tam kılması lâzımdır. Bunun
dayandığı delil, Ahmed b. Hanbel'in sahih bir
isnatla İbni Abbas'tan rivayet ettiği şu haberdir:
"îbni Abbas'a : Yalnız kılınca iki, mukime uyunca dört kılan
misafir-seferî kimsenin durumu ne­dir? Diye soruldu. O
şöyle cevap verdi: O sünnettir."
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
8. Bütün namazı boyunca seferî bulunmak. Bir
kimse namaz kılarken ikamete niyetlense
yahut gemisi kendisini ikamet yerine ulaştırsa,
namazlarını      tam        olarak       kılar.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
Hanbelî Mezhebi: Namazları kısaltarak
kılmanın şartlan şunlardır:
1. Sefer uzun ve vacip yahut mubah bir
yolculuk olunca, mesafe 48 Haşimî mili kadar
olmak.
2. Beldesinin evlerini geçmiş bulunmak ve bu
evleri örfte ayrılma kabul edile­cek şekilde
geride bırakmak.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
3. Bu mesafeye ulaşan bir sefere niyet etmiş
bulunmak. Burada muteber olan yolcunun
sefer mesafesine yolculuk yapmaya niyet
etmesidir, yoksa bunu gerçek­leştirmesi şart
değildir. Meselâ; bir kimse yolculuğa niyetlenip
yola     çıktıktan    sonra    yahut     seferin
başlangıcında belli bir yere gitmeyi kasdetse
mesafeyi tamamlama­dan geri dönse de
namazlarını kısaltarak kılar.
NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN
ŞARTLARI
4. Namazın başında kısaltmaya niyetlenmek.
5. Mukim yahut seferiliği şüpheli yahut namazı
iade etmesi gerekli kimselere uymamış olmak.
Meselâ; mukim birine uysa ve onun da namaz
esnasında abdesti bozulsa namazını tam olarak
iade etmesi gerekir. Çünkü bu namaz başlangıçta
ken­disine tam olarak farz olmuştur. Dolayısıyla
kısaltılmış olarak iadesi caiz değil­dir.
6. Şafiîleride olduğu gibi namaz boyunca seferî
olmak.
1-TDV İslam Ansiklopedisi C.36 S. 294
2-Diyanet İlmihali C.1 S. 323-334
3-Muğni’l Muhtac C.1 S. 262-276
4-Bidayetü’l Müctehit S.157-168
5-Kitâbü’l Fıkhi Ale’l Mezahibi’l Erbaa C.1
S.471-488
6-el-Hidaye C.1 S.96-98, 107-108
7-Kifeyetü’l Ahyâr S. 221-226
ALLAHIM,
BİZLERİ KAZA ve BELALARDAN MUHAFAZA EDİP
SELAMETLE EVLERİMİZE ULAŞTIRACAĞIN HAYIRLI
YOLCULUKLAR NASİB EYLE. AMİN.

Weitere ähnliche Inhalte

Was ist angesagt?

Was ist angesagt? (20)

Riyazüs Salihin Hadis Kitabı
Riyazüs Salihin Hadis KitabıRiyazüs Salihin Hadis Kitabı
Riyazüs Salihin Hadis Kitabı
 
Hayatın Merkezi Namaz
Hayatın Merkezi NamazHayatın Merkezi Namaz
Hayatın Merkezi Namaz
 
Salavat ve Tekbir
Salavat ve TekbirSalavat ve Tekbir
Salavat ve Tekbir
 
Dua
DuaDua
Dua
 
Kur'an ve Hayat
Kur'an ve HayatKur'an ve Hayat
Kur'an ve Hayat
 
Namaz Bilinci
Namaz BilinciNamaz Bilinci
Namaz Bilinci
 
Sahih-i Buhari Hadis kitabı oku
Sahih-i Buhari Hadis kitabı okuSahih-i Buhari Hadis kitabı oku
Sahih-i Buhari Hadis kitabı oku
 
24. abese suresi
24. abese suresi24. abese suresi
24. abese suresi
 
Kur'an ve Sünnet Bütünlüğü
Kur'an ve Sünnet BütünlüğüKur'an ve Sünnet Bütünlüğü
Kur'an ve Sünnet Bütünlüğü
 
25. kadr suresi
25. kadr suresi25. kadr suresi
25. kadr suresi
 
Ihsan
IhsanIhsan
Ihsan
 
SüNnet Nedir
SüNnet NedirSüNnet Nedir
SüNnet Nedir
 
Ramazan Ayının Önemi
Ramazan Ayının ÖnemiRamazan Ayının Önemi
Ramazan Ayının Önemi
 
Ortaokul peygamber yasantisi sunnet
Ortaokul peygamber yasantisi sunnetOrtaokul peygamber yasantisi sunnet
Ortaokul peygamber yasantisi sunnet
 
Mahşer Hayatı
Mahşer HayatıMahşer Hayatı
Mahşer Hayatı
 
Peygamberimizin Hayatından Günümüze Yansımalar
Peygamberimizin Hayatından Günümüze YansımalarPeygamberimizin Hayatından Günümüze Yansımalar
Peygamberimizin Hayatından Günümüze Yansımalar
 
Dua ve-önemi
Dua ve-önemiDua ve-önemi
Dua ve-önemi
 
Peygamberimizin Örnek Kulluğu
Peygamberimizin Örnek KulluğuPeygamberimizin Örnek Kulluğu
Peygamberimizin Örnek Kulluğu
 
Lise nefis terbiyesi
Lise nefis terbiyesiLise nefis terbiyesi
Lise nefis terbiyesi
 
Kur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı AnlamakKur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı Anlamak
 

Mehr von Bilal Gündüz (20)

Kutlu doğum anısına 40 hadisi
Kutlu doğum anısına 40 hadisiKutlu doğum anısına 40 hadisi
Kutlu doğum anısına 40 hadisi
 
Nafaka slayt
Nafaka slaytNafaka slayt
Nafaka slayt
 
Evlilik ve aile hukuku slayt
Evlilik ve aile hukuku  slaytEvlilik ve aile hukuku  slayt
Evlilik ve aile hukuku slayt
 
Harflerin sıfatları
Harflerin sıfatlarıHarflerin sıfatları
Harflerin sıfatları
 
Kadın ve ilim
Kadın ve ilimKadın ve ilim
Kadın ve ilim
 
Kiraat tarihi
Kiraat tarihiKiraat tarihi
Kiraat tarihi
 
Mahrecler
MahreclerMahrecler
Mahrecler
 
Muta
MutaMuta
Muta
 
Islam ve çevre
Islam ve çevreIslam ve çevre
Islam ve çevre
 
Kurban bayram
Kurban bayramKurban bayram
Kurban bayram
 
Insaninyapisivesagligimiz
InsaninyapisivesagligimizInsaninyapisivesagligimiz
Insaninyapisivesagligimiz
 
Hicretsunum
HicretsunumHicretsunum
Hicretsunum
 
Güzel ahlak
Güzel ahlakGüzel ahlak
Güzel ahlak
 
Kinali zade ali efendi
Kinali zade ali efendiKinali zade ali efendi
Kinali zade ali efendi
 
Ibni miskeveyh
Ibni miskeveyhIbni miskeveyh
Ibni miskeveyh
 
Fârâbî’nin ahlak anlayışı
Fârâbî’nin ahlak anlayışıFârâbî’nin ahlak anlayışı
Fârâbî’nin ahlak anlayışı
 
Amellerniyetleregoredir
AmellerniyetleregoredirAmellerniyetleregoredir
Amellerniyetleregoredir
 
Alkolveuyusturucu
AlkolveuyusturucuAlkolveuyusturucu
Alkolveuyusturucu
 
üç Talak meselesi slayt
üç Talak meselesi slaytüç Talak meselesi slayt
üç Talak meselesi slayt
 
40 hadis
40 hadis40 hadis
40 hadis
 

Seferilik slayt

  • 1. DANIŞMANI: Rıfat ORAL HAZIRLAYAN: Ömer ÜNVERDİ KONYA 2012
  • 2. SEFERİLİK D Seferîliğin Mahiyeti y Seferîliğin Hükümleri  İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) A Yolculuk A Yağmur, Kar, Dolu u Hastalık u İhtiyaç, Meşguliyet ve Sıkıntı  Cem` Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar  KORKU NAMAZI
  • 3. A . SEFERİLİK a)Seferîliğin Mahiyeti Sefer sözlükte ´´yazmak ; yolculuk yapmak, yolculuk`` gibi manalara gelir. Fıkıh terimi olarak şeran aranan şartlar çerçevesinde belirli uzaklıktaki bir yere gitmeyi ifade eder. Kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya gitmek için yola koyulması, Arapça'da sefer veya müsaferet olarak adlandırılmakta olup, bu şekilde yola çıkmış kişiye de seferî
  • 4. Seferînin mukabili mukimdir ve mukim, bir yerde yerleşik bulunan, yolcu olmayan kişi anlamındadır. Türkçemiz'de seferîlik veya müsaferet yerine, çoğunlukla yolculuk tabiri kullanılmaktadır. Fıkıh ve ilmihal kitaplarında seferîlik veya yolculuk sözlük anlamına yakın olmakla birlikte, ondan farklı olarak, belirli bir mesafeye gitmek anlamındadır.
  • 5. Yolcu olan kişiyi ilgilendiren bazı özel ruhsat hükümleri bulunduğu için seferin tanımının ve mahiyetinin iyi belirlenmesi gerekir. Yolculukta üç günün esas alınması ve üç günün zaman ve mesafe olarak ifade edilmesi konusunda herhangi bir âyet ya da hadis bulunmayıp, bu ayarlama İslâm hukukçuları tarafından yapılmıştır.
  • 6. Onlar bu zaman ve mesafe ayarını yaparken büyük ölçüde, sahâbenin Hz. Peygamber'in uygulamasını tavsif edişlerine ve onların kendi uygulamalarına dayanmışlardır. Meselâ Hanefîler üç günlük yolculuğun seferîlik hükümlerine esas olduğunu tesbit ederken büyük ölçüde, yolcu olan kişinin üç gün üç gece mest üzerine meshedebileceğini bildiren şu hadisi esas almışlardır: "Mukim kimse tam bir gün bir gece, yolcu ise üç gün üç gece mesh eder" (Müslim, "Tahâret", 85; Ebû Dâvûd, "Tahâret", 60).
  • 7. Daha sonra bu üç günlük yol veya on sekiz saatlik yolculuk asrımızda değişik ince hesaplarla kilometreye çevrilmiştir. Bu çevirmenin de asıl sebebi, çağımızda hızlı ulaşım araçlarının ortaya çıkması sonucu, üç günlük süre ölçütünü uygulamanın neredeyse imkânsız hale gelmiş olmasıdır. Bu hesaplara göre, kişinin yolcu sayılacağı ve yolculuk ruhsatlarından istifade edeceği mesafe, küçük bazı farklılıklarla 85-90 km. arasında tesbit edilmiştir.
  • 8. Ancak her iki ölçüyü yani zaman veya mesafeyi esas almanın ayrı ayrı problemleri vardır. Mesafe esas alındığında, son derece hızlı ve konforlu vasıtaların ortaya çıkması sebebiyle, bu 90 kilometrelik yolun oldukça meşakkatsiz ve çok kısa bir süre içerisinde kat edilebilmesidir. Zamanın esas alınması durumunda ise yine birçok problem ortaya çıkmakta, gelecek birkaç yıl içinde seferîlik ruhsatları diye bir şey kalmayacağı, hatta zamanın esas alınması halinde bugün bile seferîlik hükümlerinden istifade edilemeyeceği ileri sürülmektedir.
  • 9. Bununla birlikte çağdaş İslâm bilginleri, bu ikisinden mesafe ölçüsünün daha objektif veya uygulanabilir olduğu kanaatindedirler. Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre, namazların kısaltılmasını mubah kılan yolculuk, ortalama iki günlük yolculuk veya ağır yükle ve yaya olarak iki konaklık mesafedir.
  • 10. Amacı bakımından yolculuk: 1-İbadet maksatlı 2-Mubah bir işi için yapılanlar 3-Günah bir iş için yapılan yolculuk olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Dini hükmü bakımından yolculuk: 1-Farz/vacip,2-Mendup, 3-Mubah 4-Mekruh5- Haram yolculuk şeklinde beş kısma ayrılmıştır.
  • 11. 1-Farz/vacip yolculuklar: İkamet edilen yerde hayatın çekilmez hale gelmesi, can ve mal güvenliğinin kalmaması, dini ve manevî değerlere saygısızlığın yaygınlaşması gibi durumlarda başka bir yere yerleşmek üzere yapılan hicret yolculukları ile hac veya cihat görevini îfâ maksadıyla yapılanlar.
  • 12. 2-Mendup yolculuklar: İlim öğrenme âlimlerle bilgi alışverişinde bulunma, Allah’ın nimetlerini görme, evrenin sırları hakkında düşünme, geçmişten ibret alma akrabaları veya mukaddes yerleri ziyaret etme vb. amaçlarla yapılanlar. 3-Mubah yolculuklar: Ticaret yapma, ihtiyaç için avlanma, bilgi ve görgüsünü arttırma, gezi vb. maksatlarla yapılanlar.
  • 13. 4-Mekruh yolculuklar: İhtiyaç karşılama amacı olmaksızın yapılan avlanma yolculukları güvenli olmayan yolda tek başına seyahat etme vb. yapılanlar. 5-Haram yolculuklar: Adam öldürme, yol kesme vb. haram fiilleri işlemek amacıyla yapılanlar.
  • 14. Yolculuk durumu, genel olarak meşakkat ve sıkıntı içerdiğinden bu durumdaki kişi için bazı kolaylıklar getirilmiştir. Bunlar yolcuya tanınan ruhsatlardır. Bunların başında ramazan ayında yolculuk yapan kişi için tanınan, orucu yolculuk anında tutmayıp sonraya bırakma ruhsatıdır. Normalde bir gün bir gece olan mest üzerine mesih süresi, yolcu için üç gün üç geceye çıkarılmıştır. Ayrıca yolcu olan kişinin, dört rek`atlı farz namazlarını ikişer rek`at olarak kılmasına da izin verilmiştir. Buna "kasrü's-salât" denir.
  • 15. Yolculukta dört rek`atlı namazların kısaltılarak kılınmasının câizliği konusunda âyet ve Peygamberimiz'in uygulaması bulunmakta olup ayrıca bilginler bu hüküm üzerinde icmâ etmişlerdir. Namazların kısaltılmasına ilişkin âyet şudur: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nisâ 4/101).
  • 16. Bu âyette kısaltmanın korku şartına bağlanmış olması, bir önceki âyette Allah uğrunda hicretten ve bir sonraki âyette savaş durumunda Peygamberimiz(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in nasıl namaz kıldıracağından bahsedilmesi, bu âyetin savaş vb. gibi olağan üstü durumlara ilişkin olduğu, olağan dışı olmakla birlikte sıradan yolculuklara ilişkin olmadığı izlenimini verse de, öteden beri seferîlik konusundaki hükümler bu âyetle irtibatlı olarak ele alınmıştır.
  • 17. Bunun yanında umre, hac ve savaş için yaptığı yolculuklarda Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in namazları kısaltarak kıldığına dair şöhret derecesini aşmış haberler bulunmaktadır. İbn Ömer(R.A), Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'le yaptığı yolculuklarda,Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in iki rek`attan fazla kıldığını görmediğini; aynı şekilde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın (R.Anhum) da böyle davrandıklarını ifade etmiştir.
  • 18. Yolcunun dört rek`atlı farz namazları kısaltması mecburi midir, yoksa kısaltma konusu tamamen yolcunun tercihine mi kalmıştır? Bu konuda inisiyatifin tamamen yolcu olan kişiye bırakılmasının uygun olacağını yukarıda açıklamıştık. Burada, mezheplerin bu konudaki yaklaşımlarına kısaca yer vereceğiz.
  • 19. Hanefîler, namazların kısaltılması hükmünün Allah'tan bir bağış olduğu yönündeki rivayeti esas aldıkları için, kısaltmanın bir ruhsat değil bir azîmet hükmü olduğunu ileri sürerek bu konuda yolcuya tercih hakkı tanımamış ve kısaltmanın vâcip olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre yolcunun bilerek dört rek`atlı namazı ikiye indirmeyip dört olarak kılması mekruhtur.
  • 20. Bununla birlikte kişi, iki rek`at kılıp teşehhütte bulunduktan sonra iki rek`at daha kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rek`at da nâfile olmuş olur. Ancak selâmı tehir etmiş olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır. Seferî olan kişi, şayet birinci teşehhüdü terketmiş veya ilk iki rek`atta kıraatte bulunmamış ise farzı eda etmiş olmaz.
  • 21. Bu görüşün bir devamı olarak, seferde iken kazâya kalan dört rek`atlık namazların normal duruma dönüldüğünde yine ikişer rek`at olarak kılınması gerektiği söylenmiştir. Hanefîler'in bu konuda,Hz.Ömer(R.A.)’den nakledilen seferde namazların kısaltılması hükmünün bir hediye olduğu şeklindeki ifadenin dışında, Hz. Âişe ve İbn Abbas(R.Anhuma)'ın şu sözlerini de delil almışlardır: Hz. Âişe (R.A.) "Namaz ikişer rek`at olarak farz kılındı; sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı" demiş, İbn Abbas (R.A.)da "Allah Teâlâ namazı Peygamberimiz'in dili ile hazarda dört rek`at, seferde iki rek`at olarak farz kılmıştır" demiştir. (Buhârî, "Salât", 1; Müslim, "Salâtü'l-müsafirîn", 1).
  • 22. Mâlikîler'e göre, seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnettir. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre ise yolculukta namazları kısaltarak kılmak bir ruhsat olmakla beraber kısaltılarak kılınması daha faziletlidir.
  • 23. Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder. Şâfiî ve Mâlikîler'e göre ise, yolcu bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Hanbelîler'e göre dört günden fazla veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.
  • 24. Namaz cemaatle kılındığında mukim yolcuya, yolcu mukime uyabilir. Mukim kişi, seferî kişiye uymuşsa, seferî iki rek`atın sonunda selâm verince, mukim selâm vermeyip kalkar, namazı dörde tamamlar. Namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat yerine gelmiş olduğu için bu kişi sağlam görüşe göre, namazı başkaca kıraat etmeksizin tamamlar, yanılırsa secde etmez. Çünkü bu mukim, lâhik mesabesindedir. Yolcu, vakit içinde mukime uyduğunda dört rek`atlı bir farz namazı mukim gibi tam olarak kılar.
  • 25. Aslî vatana dönmekle yolculuk hali sona erer. Burada sefer hükümleriyle ilişkili olarak oluşturulan üç vatan anlayışından kısaca bahsedelim. a) Vatan-ı aslî: Bir insanın doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği veya içinde barınmayı kastettiği yere vatan-ı aslî denir. Vatan-ı aslîden başka yere iş, görev vb. sebeplerle veya yerleşmek üzere göçülünce yeni yer vatan-ı aslî olur, eski yer bu vasfını kaybeder.
  • 26. b) Vatan-ı ikamet: Bir kimsenin doğduğu, evlenip ailesini yerleştirdiği veya kendisi yerleşmeye karar verdiği yer olmamak kaydıyla, kişinin on beş günden fazla kalmak istediği yere vatan-ı ikamet denir. c) Vatan-ı süknâ: Bir yolcunun on beş günden az kalmayı planladığı yere vatan-ı süknâ denir. Bir kimse doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferî olmaz. Sadece gideceği bu yer sefer mesafesi uzaklığında ise yolculuk esnasında seferî olur.
  • 27. B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) Cem` kelimesi, sözlük anlamı itibariyle "iki veya daha fazla şeyi bir araya getirmek, toplamak" anlamlarına gelir. Cem`in fıkıhtaki terim anlamı ise, "birbirini takip eden iki namazın (öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının), bu ikisinden birinin vaktinde, birlikte ve peşipeşine kılınması"dır. Eğer bu birlikte kılma birinci namazın vaktinde ise buna cem`-i takdîm, ikincisinin vaktinde ise cem`-i te'hîr denilir.
  • 28. B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) Âlimler, hac zamanında Arafat'ta öğle ile ikindinin öğle namazının vaktinde birlikte kılınması (cem`-i takdîm) ve Müzdelife'de akşam ile yatsının yatsı namazının vaktinde birlikte kılınması (cem`-i te'hîr) konusunda görüş birliği etmişlerdir. Bu iki yer dışında iki namazı cemederek birlikte kılmanın câiz olup olmadığında ve cemetmeyi câiz kılan mazeretlerin neler olduğunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir.
  • 29. B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) Hanefî mezhebinde, hac zamanında Arafat ve Müzdelife'deki cem`in dışında, iki namazın bir vakitte cemedilmesi câiz görülmez. Bununla birlikte Hanefîler'e göre yolculuk, yağmur gibi cem`i mubah kılan mazeretlerin bulunması durumunda şöyle bir cem` uygulaması mümkündür: Bir namaz (öğle veya akşam), diğer namazın (ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir zamana kadar geciktirilip, bu namazın kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve bu namazın da kendi vaktinde kılınması mümkündür.
  • 30. B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) Bu uygulamada, bir namaz hemen diğerinin ardından kılındığı için buna "cem`ü'l- fiil" ve "cem`ü'l-muvâsala" denildiği gibi, bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olacağı için buna "mânevî cem`" ve "şeklî (sûrî) cem`" de denilir. Bu şekildeki cem`, yukarıda tanımı verilen gerçek anlamda bir cem` değildir. Çünkü bu uygulamada vakit değil, fiil birleştirilmektedir.
  • 31. B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) Ebû Hanîfe, arefe günü Arafat'ta birlikte kılınan öğle ve ikindi namazının cemaatle kılınmasını şart koştuğu halde diğer mezhepler bu şartı aramazlar. Cem` ile namaz kılınırken bir ezan okunur, fakat iki namaz için ayrı ayrı kamet getirilir. Öğle namazının farzı eda edildikten sonra sünnet kılınmaksızın ikindi namazına geçilir. İkindi namazı öğle namazına tâbi olduğundan, öğle namazı herhangi bir nedenle sahih olmamışsa ikindi namazının da öğle ile birlikte iade edilmesi gerekir.
  • 32. B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) Müzdelife'de ise akşam ile yatsı namazı tek ezan ve tek kamet ile kılınır. Akşamın farzı ile yatsının farzı arasında sünnet namaz kılınmaz. Arada sünnet kılınmışsa yatsı için tekrar kamet getirilir.
  • 33. B. İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM`) Diğer mezheplerde cem`, belirli sebep ve şartlarla câiz görülmüştür. Şiî-Ca`ferî mezhebinde ise, hiçbir mazerete gerek olmaksızın iki namazın bir vakitte cemedilmesi câizdir. Cem`i kabul edenlere göre, iki namazın cemedilmesini câiz kılan sebepler, ayrıntıdaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa şunlardır: 2.Yolculuk (sefer), 3.Yağmur, çamur, kar, dolu, 4.Hastalık, 5.İhtiyaç ve meşguliyet.
  • 34. Hanefîler dışındaki çoğunluk âlimler, yolculuğu bir mazeret kabul ederek, yolculukta cem` yapılmasını câiz görmüşlerdir. Ancak bazı ayrıntılarda aralarında görüş ayrılığı vardır. Buna göre Mâlikîler, cem` yapmanın câiz olabilmesi için yolculuğun yorucu bir yolculuk olmasını şart koşarken, Şâfiîler ve Hanbelîler, yorucu olup olmamasına bakılmaksızın yolculuğun her hâlükârda cem` için bir mazeret olduğunu söylerler.
  • 35. Bu noktada Şâfiîler, Mâlikîler'in ve Hanbelîler'in aksine, ayrı bir şart ileri sürerek, cem` yapmayı câiz kılan yolculuğun, herhangi bir yolculuk değil, namazların kısaltılmasını câiz kılan nitelik, süre veya mesafedeki yolculuk olduğunu söylerler. Bu arada yolculuğun türüne ve amacına bağlı olarak da bazı görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Kimi Mâlikîler, deniz yolculuğunu da sefer hükmünden istisna etmişlerdir.
  • 36. Yağmur, şiddeti konusundaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde, yolcu olmayan (mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş ve böyle günlerde namazın cem`i belli şartlarla câiz görülmüştür. Mâlikîler ve Hanbelîler, sadece akşam ile yatsının mescidde cem`-i takdîm olarak cemedilmesini câiz görürken, Şâfiîler buna öğle ve ikindinin cem`ini de ilâve etmişlerdir.
  • 37. Bu ve benzeri sebepler, evde değil, sadece mescidde cemaatle birlikte cem` yapmayı câiz hale getirir. Şâfiîler, yerlerin çamurlu olmasını cem` yapmayı câiz kılan mazeret kabul etmezken, Hanbelîler bunu bir mazeret saymış, Mâlikîler ise cem`in câiz olabilmesi için çamurla birlikte zifiri karanlık durumunun bulunmasını şart koşmuşlardır.
  • 38. Mâlikîler'e göre hasta bir kişi, ikinci bir namazın vaktine kadar durumunun namaz kılamayacak derecede kötüleşeceğinden veya bayılacağından endişe ediyorsa, cem` yapabilir. Hanbelîler de hastalık sebebiyle meşakkat söz konusu olduğunda cem`i câiz görmüşler ve emzikli kadını, istihâze kanı gören kadını, özür sahibi kişileri ve her vakit için abdest almaktan âciz olan kişileri de aynı hükümde tutmuşlardır. Şâfiîler'e göre ise hastalık sebebiyle cem` câiz değildir.
  • 39. İhtiyaç ve sıkıntı sebebiyle cem` genelde câiz görülmemiştir. Cem` konusunda en geniş görüşe sahip olan Hanbelî mezhebinde sıkıntı ve meşguliyetin cem`i câiz kılacağı söylenmektedir. Hanbelî fakihi Ebû Ya`la'nın bu hususta getirdiği ölçü şudur: "Cumanın ve cemaatle namazın terkedilmesini câiz kılan her sebep, cem`i de câiz kılar".
  • 40. İbâzî mezhebine göre ise, namazın vaktinde kılınmasında sıkıntı doğuran her mazeret cem` için bir sebep teşkil eder. İbn Sîrîn, İbn Şübrüme, Eşheb gibi ünlü âlimler ve bazı Şâfiî fakihleri, bir sebep olmaksızın cem` yapılmasını da -itiyat haline gelmemesi şartıyla- câiz görmüşlerdir. Saîd b. Müseyyeb'in de bu yönde bir fetvası bulunmaktadır.
  • 41. Mezheplerin cem` konusunda görüş ayrılığına düşme sebepleri üç noktada toplanabilir: 1. Namazların vakitlerini tayin eden hadisler yanında, cem` konusunda birbiriyle çelişir gözüken haberlerin bulunması. Bu durumda kimi âlimler, cem` konusundaki haberlerin, vakitlemeye ilişkin hadisleri tahsis ettiğini ileri sürerek cem`i câiz görürken, kimileri de cem` konusundaki haberleri te'vil ederek cem`e karşı çıkmışlardır.
  • 42. 2. Arafat ve Müzdelife'de cem` yapmanın meşrûluğunda ittifak vardır. Diğer zaman ve yerlerdeki namazın buna kıyas edilip edilmeyeceği tartışma konusu olmuştur. Bu kıyası câiz görenler, cem`i de câiz görmüşlerdir. 3. Namazların müşterek vakitleri olup olmadığı noktasındaki tartışma da, cem` konusundaki görüş ayrılığının önemli bir nedeni olmuştur.
  • 43. Beş vakit namazın ilk ve son vakitleri, ayrıntıdaki ihtilâflar bir yana, bellidir ve herkes tarafından kabul edilmektedir. Ca`ferî mezhebinin vakit anlayışı, Ehl-i sünnet'ten farklı olup, olağan durumlarda bile cem`e imkân veren bir şekildedir. Şiîler genelde cem` yaparak namaz kıldıkları için, onların namazı üçe indirdiği zannedilir. Hanefîler iki yer dışında cem`i kabul etmemiş, diğer mezhepler belli mazeretler sebebiyle cem`i kabul etmişlerdir.
  • 44. Hanefî mezhebinin görüşü, teorik olarak daha tutarlı ve savunulabilir olmakla birlikte, günümüzde cem`in yapılmasının namaz kılanlara sağlayacağı birtakım kolaylıklar bulunmaktadır. Cem` yapmak sonradan ortaya çıkmış, uydurulmuş bir uygulama değildir. Nitekim Arafat ve Müzdelife'de cem` yapılacağını bütün mezhepler söylemektedir. Bunun yanında Hz. Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in çeşitli zamanlarda ve çeşitli durumlarda iki namazı birleştirerek bir vakitte kıldığı yönünde rivayetler bulunmaktadır.
  • 45. Gerek Arafat ve Müzdelife'deki cem`in, gerekse öteki rivayetlere göre çeşitli zamanlarda yapılan cem`in gerekçesi ve hikmeti namaz kılanlara kolaylık sağlanmasıdır. Hz. Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in, korku ve yolculuk durumu olmaksızın da öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birlikte kıldığına dair rivayetler bulunduğu gibi (Muvatta, I, 144; bazı Müslim, "Salâtü'l-müsâfirîn", 49), sahâbîlerin de cem` yaptığı nakledilmektedir.
  • 46. Cem`in Arafat ve Müzdelife dışında câiz olmadığını savunan Hanefîler ise büyük ölçüde, namazların belli vakitlere göre belirlendiğini bildiren âyetlere ve Cibrîl'in peş (el-Bakara 2/238; en-Nisâ 4/103) peşe iki gün Hz. Peygamber(Sallalahu Aleyhi Vesellem)'e imamlık yaparak namazların ilk ve son vakitlerini göstermesine dayanmışlardır. Bu âyetler ve bu rivayet, her bir namazın kendine özel bir vakti bulunduğuna ve bu vaktin öncesine veya sonrasına alınmasının câiz olmadığına delâlet etmektedir.
  • 47. Hanefîler ayrıca, namazın kasten geciktirilerek vaktinin çıkmasına yol açmayı tehditli ifadelerle yasaklayan hadislere ve İbn Mes`ûd(R.A.)'dan gelen mukabil rivayetlere de tutunmuşlardır. Namaz için özel vakitler konulmuş ve bu vakitler namazın vücûbu için sebep kılınmıştır. Kur'an'da mücmel olarak belirtilen vakitler, Hz. Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem) tarafından belirlenmiş ve namaz vakitleri tevâtürle sabit olmuştur; tevâtürle sabit olan bir şeyi de haberi vahidle terketmek kesinlikle câiz değildir.
  • 48. CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR Sabah namazı hiçbir şekilde cemedilemez. Cem` yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı arasında olabilir. Şayet cem`-i takdîm yapılacaksa, meselâ öğle ile ikindi, öğlenin vaktinde birlikte kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem` yapmaya niyet etmek gerekir. Kimilerine göre, birinci namazı bitirmedikçe de niyet edilebilir. Cem`-i tehîrde ise, birinci namazın vakti içerisinde cem` yapmaya niyet etmek gerekir. Aksi takdirde, namazı vaktinden sonraya ertelemiş olur ki bu haramdır.
  • 49. CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR Cem`-i takdîmde, sırayı gözetmek (tertibe riayet etmek) gerekir. Öğle ile ikindi cem` ediliyorsa önce öğle, sonra ikindi kılınmalıdır. Cem`-i te'hîrde ise sıraya riayet edilmezse Hanbelîler'e göre sahih olur; Şâfiîler'e göre de sahih olmakla birlikte ikinci namaz kazâ olarak kılınmış olur.
  • 50. CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR Cem` yapılırken, iki namazın ara vermeksizin peşi peşine kılınması (muvâlât) gerekir. Mâlikîler, birlikte kılınan iki farzın arasına nâfile katmayı dahi uygun görmemişlerdir. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre eğer cem` birinci namazın vaktinde yapılıyor (cem`-i takdîm) ise, peş peşelik şarttır; ikinci namazın vaktinde yapılıyor ise bu şart değildir. İki namaz arasında verilebilecek aranın belirlenmiş bir miktarı olmayıp, abdest alacak ve kamet getirecek kadar bir süre olduğu söylenmektedir.
  • 51. CEM` YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR Akşam ile yatsının cem`-i takdîm olarak birlikte kılınması durumunda vitir namazının ne olacağı konusunda da ağırlıklı görüş, bunun yatsı namazına tâbi olduğu ve dolayısıyla yatsı namazı kılındıktan sonra kılınabileceği yönündedir.
  • 52. C. KORKU NAMAZI Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber(Sallahu Aleyhi Vesellem)'in cephede namazı nasıl kıldıracağına ilişkin ayrıntılı açıklama getiren bir âyet ve bu konuda Hz. Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in uygulamasının bulunması sebebiyle fıkıh kitaplarında ve buna bağlı olarak ilmihal kitaplarında "korku namazı" adıyla bir bahis açılmıştır.
  • 53. C. KORKU NAMAZI Namazların kısaltılması hükmünü getiren âyetin (en-Nisâ 4/101) hemen devamındaki bu âyette yüce Allah Hz. Peygamber'e hitaben şöyle buyurmaktadır: "Sen aralarında olup onlara namaz kıldıracağın vakit, onların bir kısmı seninle namaza dursun ve silâhlarını da alsınlar. Secdeyi tamamladıkları zaman bunlar arkaya geçsinler; namaz kılmamış olan öteki grup gelsin ve seninle namaz kılsınlar; bunlar da silâhlarını alsınlar, tedbiri elden bırakmasınlar. Kâfirler sizi gafil avlamak için fırsat kolluyorlar ..." (en-Nisâ 4/102).
  • 54. C. KORKU NAMAZI Bu âyetin hükmünün devam edip etmediği konusunda âlimler farklı görüşlere sahiptirler. Fakihlerin çoğunluğu bu âyetin hükmünün devam ettiğini, dolayısıyla böyle bir savaş durumunda aynı hükmün uygulanabileceğini ve âyetin önerdiği kılınış usulünün, aynı zamanda cemaatle namaz kılmanın önemini vurgulamayı amaçladığını ileri sürerler. Ebû Yûsuf(Rh)'un da içlerinde bulunduğu bazı âlimler, bu hükmün Hz. Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'e has olduğunu ve günümüze hitap etmediğini söylemişlerdir.
  • 55. C. KORKU NAMAZI Âyetin üslûbu yanında, Hz. Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem)'le birlikte, onun cemaati olarak namaz kılma şeref ve fazileti ve sahâbenin bu konudaki iştiyakı da dikkate alınacak olursa, korku namazı denilen bu özel namaz kılma biçiminin sadece o döneme ait olduğu şeklindeki görüşün daha tutarlı olduğu söylenebilir.
  • 56. C. KORKU NAMAZI Fakihlerin çoğunluğuna göre korku namazı, düşman saldırısı gibi ciddi bir tehlike anında cemaatin iki gruba ayrılarak, imamın arkasında farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır. İki rek`atlı bir namazın ilk rek`atını, dört rek`atlı bir namazın ilk iki rek`atını imamla birlikte kılan birinci grup, ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra cemaatten ayrılıp görev başına gider, ikinci grup gelerek imamla birlikte kalan rek`atları tamamlar ve göreve döner.
  • 57. C. KORKU NAMAZI İmam kendi başına selâm verir. Daha sonra da birinci grup kıraatsiz, ikinci grup kıraatli olarak nöbetleşe namazlarını tamamlar, böylece hem cemaatle namaz ifa edilmiş, hem de görev aksatılmamış olur.
  • 58. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Fakîhler namazları kısaltmanın sıhhati için aşağıdaki şartları ileri sürmüşlerdir. (Tebyinu'l-Hakaik; 1209-216; et-Kavaninu'l-Fıkhıyye 84-85; eş-Şerhu's-Sağîr, 1,486; Mugni'l-Muhtaç; 1,266-271; el-Muhezzeb, 1, 101-103; el- Hadramiyye, 76 vd.; Keşşâfu'l-Kına 1,593 603; Meraki'l- Felah; I,732) 1- Cumhura göre yolculuk iki konaklık yahut iki günlük yahut on altı fersahlık bir mesafe kadar uzun olmalıdır. Hanefîlere göre, yukanda zikri geçen fark üzre üç konak yahut geceleri dahil üç günlük bir yolculuk olmalıdır.
  • 59. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 1- Cumhura göre yolculuk iki konaklık yahut iki günlük yahut on altı fersahlık bir mesafe kadar uzun olmalıdır. Hanefîlere göre, yukanda zikri geçen fark üzre üç konak yahut geceleri dahil üç günlük bir yolculuk olmalıdır.
  • 60. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 2- Hanefilerin haricindeki cumhura göre yolculuk mubah bir yolculuk olmalı, hırsızlık yahut yol kesmek için yapılan yolculaklardan olduğu gibi yahut haram olan bir yolculuk olmamalıdır. Bir kimse masiyet için yaptığı bir yolculukta namazlarını kısaltarak kılarsa Şafiî ve Hanbelilere göre, namazı olmaz. Çünkü bu kişi abdestsiz olarak namaz kılan kimsenin durumunda olduğu gibi, haram olduğuna inandığı bir işi yapmaktadır.
  • 61. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Malikilere göre ise, günah işlemekle beraber kasır ya­pılarak kılınan namaz sahihtir. Hanbelilere göre, mekruh bir yolculukta namazlar kısaltılamaz. Malikî ve Şafiîlere göre kısaltılır. Hanefîlere göre daha önce de açıkladığımız üzere haram, mekruh ve mubah olan yolculuklarda namazlan kısaltarak kılmak caizdir. Ticaret, gezinti, seyir, mescidle­ri, eski eserleri ve kabirleri ziyaret için yapılan yolculuklarda namazlar kısaltılarak kılınabilir. Hanbelilere göre, kabir ziyareti için, namazlan kısaltmak sahihtir.
  • 62. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 3- İkamet ettiği yerin binalarını geçmiş olmak. Nitekim bunu daha önce zikret­tik. Bu şartın açıklamasında fakîhlerin farklı görüşleri vardır. Hanefîlere göre: (Reddu'l-Muhtar; 1,732 vd.) İkamet edilen beldenin evlerini çıkış yaptığı yönden geç­miş olmalıdır. Başka bir yönden beldenin sınırını geçmese de bir yönden geçmiş olması gerekir. Evler dağınık da olsa o beldeye dahil ise, çıkış yaptığı yönden hepsini geçmiş olmalıdır. Bulunduğu beldenin çevresindeki meskenleri, şehre bitişik olan köyleri de geçmiş olmalıdır.
  • 63. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Bunun gibi, ikamet yerine bitişik olan sahayı da geçmiş olması şarttır. Bu saha, o beldede oturan kimselerin bazı işlerine yarayan, hay­ vanların gezdirildiği, ölülerin defnedildiği ve toprakların atıldığı şehre bitişik yer­lerdir. Beldeden ayrılan kimsenin, gözünden evlerin kaybolması, virane evleri ve bos­tanları geçmek şart değildir. Bunlar beldenin binalarına bitişik olsa da yahut bura­larda, zaman zaman şehir halkı otursa da mamur yerlerden sayılmazlar.
  • 64. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Çadırda oturanlar ister toplu halde ister dağınık bulunsunlar hille'yi, yani yerleşim alanını geçerse, yani gece kalmak için toplandıkları ve birbirleriyle yardımlaş­mada bulundukları evleri geçerlerse kül dökülen çöplükleri, çocukların eğlendikle­ri ve atların bağlandığı yerleri geçerlerse namazlarını kısaltırlar. Çünkü bu yerler ikamet yerinden sayılmaktadır.
  • 65. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Yerleşim alanının geçmek şart olduğu gibi, eğer vadinin enine doğru yolculuğa çıkmışsa orayı geçmesi, eğer yüksek bir yerde oturuyorsa, bu yerlerin inişi geçme­si, eğer engin bir yerde oturuyorsa bu yerin yokuşunu geçmesine itibar edilir. Bu hüküm mezkur üç yer (vadi, iniş ve yokuş) mutedil olduğu zamana mahsustur. Eğer bu yerler çok geniş bir alana yayılıyorsa, o takdirde örfe göre toplu yerleşim alanını ge­çince namazları kısaltmakla yetinilir.
  • 66. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Bina ve çadırlardan başka yerlerde oturan kimselerin seferi, oturduğu ve konak­ladığı yeri geçmekle başlar. Bütün bu söylenenler kara yolculuğu hakkındadır. De­niz yolculuğuna gelince; geminin yahut kayığın ilk hareket ettiği ve ilerlemeye baş­ladığı yerden başlar. Eğer gemi beldede bulunan binalara paralel olarak gidiyorsa, o binaları mutlaka geçmesi gerekir. Yolculuk, kişinin vatanının surlarına, eğer surla­rı yoksa vatanının binalarına ulaşmakla son bulur.
  • 67. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Hanbelîlere göre yolcu eğer kavminin çadırlarından yahut mamur olan köyünün evlerinden, örfe göre ayrıl- ma sayılacak şekilde ayrılırsa, köy ister sur içinde olsun, ister olmasın, namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü Allah Teâlâ, kasrı sadece yeryü­zünde yolculuk yapanlar için mubah kılmıştır. Yine ister bu yerleşim alanının biti­şiğinde harap evler bulunsun, ister açık arazi bulunsun hüküm aynıdır. Eğer harap evlerin bitişiğinde oturulan evler bulunursa yahut ehlinin oturmakta olduğu bahçe­ler bulunursa, hatta hava almak ve gezinmek için misafir olarak da olsa, o takdirde harap, mamur, oturulan bahçe ne varsa hepsini geçmedikçe namazlarını kısaltamaz.
  • 68. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Eğer bir beldenin eski Bağdat'ta olduğu gibi birçok mahalleleri bulunsa her ma­halle diğerinden ayrı bulunsa ailesinden ayrılıp mahallesinden çıktığı zaman namazlarını kısaltması kişi için mubahtır. Günümüzdeki şehirlerin mahallelerinde ol­duğu gibi mahalleler birbirine bitişik olursa bütün mahallelerden ayrılmadıkça na­mazlarını kısaltamaz.
  • 69. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Birbirine yakın iki köy bulunsa, birbirinin binaları diğerine bitişik olsa, bunlar bir tek köy hükmündedirler. Binaları bitişik değilse herbirinin hükmü kendine mahsustur. Gemisi ile seyreden gemicinin bu gemiden başka bir evi bulunmasa, ailesi, mut­fağı ve tüm ihtiyaçları bu geminin içinde bulunsa, bu kimse için sefer ruhsatların­dan yararlanmak mubah olmaz.
  • 70. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Bir kimse çadırlarda yaşasa, o takdirde namazları kısaltabilmesi için mutlaka bu çadırları geçmesi gerekir. Bir kimse bir ırmak yahut odun temin edilen koru gibi bir yerin kenarında ikâmet etse namazlarını kısaltabilmek için mutlaka burayı geçmesi gerekir. Koru cidden geniş, nehir de menbaına yahut döküldüğü yere uzak olmadığı müddetçe bu yerden mutlaka ayrılması gerekir. Yoksa yine evleri geçmeye itibar edi­lir.
  • 71. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Malikîlere göre: Seferî ya hadarî (eş-Şerhu'l-Kebir, ma'ad~Duşûkî; 1 -359 vd) (şehirli) yahut bedevî yahut cebelî (dağlı) olur. Hadarî (şehirli) Bir şehirde yahut bir beldede yahut cuma namazı kılınmasa da bir köyde oturan kişidir. Şehirli kişi, bulunduğu şehir, köy yahut kasabanın binalarını, çevresindeki sahayı ve hükmen de olsa bunlara bitişik olan bahçeleri geçme­dikçe namazlarını kısaltamaz çevredeki bahçe boş arazi ve binalar ateş yakmak, et­ mek pişirmek yahut yemek pişirmek için kendilerinden faydalanmak veya kullanmak suretiyle hükmen bitişik olsa, hatta senenin bazı günle­rinde oranın ehli burada otursalar ve şenlenseler de hüküm değişmez.
  • 72. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Beldeden ayrı ziraat yapılan tarlaları bulunan bahçeleri yahut senenin belli bir dönemde hiç oturulmayan evleri geçmek şartı yoktur. Bedevî çölde yahut çadırlarda oturan kimseye denir. Bedevî ancak bütün çadır­ları yahut kabilenin bütün evlerini yahut aralarında yardımlaşma ve anlaşma bulu­ nan kabileleri ayrı olsalar da geçmedikçe namazlarını kısaltmaz bu kabilelerin hep­si hay ve dar yahut sadece dar (Hay'dan kasdedilen kabiledir. Dardan kasdedilen, kabilenin konakladığı yerdir. Hılle ve menzilli aynı manaya gelir.) ismi altında toplansa da hüküm değişmez. Cebelî (dağlı) dağlarda oturan kimsedir. Böyle bir kimse bulunduğu mahalli yahut mekânı geçerse namazlarını kısaltır.
  • 73. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI İçinde meskûn bahçelerin bulunmadığı köyde oturan kimse, köyün evlerini ve bir tarafındaki virane binaları geçince namazlarını kısaltır. Bağda oturan oturduğu meskenden ayrılmakla namazlarını kısaltır. O bahçe is­ter şehre bitişik olsun, ister şehirden ayrı olsun hüküm değişmez.
  • 74. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Şafiîlere göre eğer belde veya köyün surları (Muğni'l-Muhtâc; 1,263 vd.) varsa, seferin başlangıcı bu surları geçmekle olur. Hatta bu surların dışında yerleşim alanları olsa da esah olan görü­şe göre hüküm aynıdır. Eğer oturulan belde yahut köyün surları yoksa, o takdirde seferin başlangıç nok­tası en son binaları geçmektedir. Hatta arada bir nehir yahut bir bahçe yahut harap evler bulunsa ikamet yerine bitişik veya ayrı olan bütün evleri geçmesiyle sefer başlar. Beldenin binalarından dışanda terk edilmiş harap vaziyetteki evleri geçmek şart değildir. Çünkü bu yerler ikamet yerleri değildir. Nitekim sefere başlanan yere bitişik olsa da bahçelerle ziraat alanlarını geçmek de şart değildir. Suru bulunma­yan köylerin kabristanını geçmek şarttır.
  • 75. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 4- Sefere çıkarken muayyen bir yere gitmeyi kasdetmiş bulunmak, ve tereddüt­süz olarak namazların kısaltılacağı kadar bir mesafede yolculuk yapmaya niyet et­miş bulunmak. Nereye gideceğini bilmeyen yahut kaçan köleyi, hayvanı aramak için yola çıkan yahut borçlusunu aramaya çıkıp bulduğu zaman dönecek olan yahut belli bir yere gitmeyi kasdetmeksizin seyahat eden kimseler namazlannı kısaltarak kılamazlar. Bunun gibi matlub olan sefer mesafesini katetmeyi kasdetmeksizin, bütün dünyayı dolaşan kimse de namazlannı kısaltarak kılamaz.
  • 76. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Çünkü bu kişi me­safe katetmeyi kasdetmemiştir. Bunun gibi, cumhura göre, bîr kimse sefer mesafe­sini katetmeyi niyeüese bu esnada da seferliği kesecek şekilde ikamete niyet etse yine namazlannı kısaltamaz. Bu konuyu ileride açıklayacağız. Hanelîlere göre böyle bir kimse gerçekten kamet edinceye kadar namazlarını kısaltarak kılar. Daha önceki ikamet niyeti zarar vermez. Bu görüş makul olup uyulması gereken görüştür.
  • 77. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 5- Kendi başına hareket etme hürriyetine sahip bulunmak. Bir kimse eğer başka­sına bağlı bulunursa ve başkası kendisine hâkim ise, meselâ; kocasına bağlı olan kadın yahut komutanına bağlı bulunan askerler efendisine bağlı hizmetçi hocasına bağlı talebe gibi, bunlardan her bîri ne yapacağını bilemezse, namazlannı kısalta-mazlar. Çünkü belli bir yere gitmeyi kasdetme şartı gerçekleşmemiştir. Şafiîlere göre bu şart, sefer mesafesi katetmeden öncesiyle kayıtlıdır. Eğer bu kimseler seferî sayılacak kadar mesafe katetmişlerse, bunlann tabiî oldukları kimseler namazlannı kısaltmasalar da yolculuklannın uzunluğunu bildikleri için namazlannı kısaltır­lar.
  • 78. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Şafıîler buna şunu da ilâve etmişlerdir: Tabi olan kişi, tabilikten kurtulunca, se­ferden dönmeye niyet ediyorsa, meselâ; askerin askerlikten ayrılması, hizmetçinin hizmeti terketmesi, seferî sayılacak kadar bir mesafeyi ki iki konaklık iki günlük mesafedir katetmedikçe namazını kısaltamaz.
  • 79. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Hanefilere göre ise bu şart mutlaktır. Tabi başkasına bağlı olan kimse, bağlı bu­lunduğu kişi sefere niyetlenmedikçe namazlarını kısaltamaz. En sahih görüşe göre, tabi olduğu kişinin ikamet niyetini bilmediği sürece tabi olan kişinin namazlarını tamamlaması gerekmez. Bir kimse eğer durumunu bilmeden önce kendisine bağlı olduğu kişinin niyetine aykırı olarak namaz kılarsa en sahih görüşe göre namazı sa­hihtir.
  • 80. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 6- Namazlarını kısaltan kişi mukim kişiye yahut namazlarını tam kılan bir seferiye uymuş olmamalıdır. Şafiî ve Hanbelîlere göre, seferî olup olmadığı şüpheli birine uymuş da olmamalıdır. Eğer uyarsa, son teşehhutte uysa bile namazları tam kılması vacib olur.
  • 81. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Fakat, Hanefiler, seferînin mukime ancak vakit içinde uymasını cazi görmüşler­dir. Eğer vakit içinde seferi kişi mukime uyarsa namazını tam kılar. O zaman misafırin seferinin farzı ikiden dörde intikal etmiş, değişmiştir. Vakit çıktıktan sonra seferînin mukim kimseye uyması caiz değildir. Çünkü kendisinin farzı, zimmetinde sadece iki rekât olarak sabit olmuştur. Vakit çıktıktan sonra bu kişinin farzı dört rekâte intikal etmez. Eğer buna aykırı davranır mukim kimseye uyarsa namazı batıl olur.
  • 82. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 7-Namazın iftitah tekbirini alırken kısaltmaya niyetlenmek. Bu, Şafiî ve Hanbelflere göre şarttır. Çünkü namazlarda asıl olan husus tam kılmaktır.Mutlak ola­rak niyetlenmek, asla hamledilir. Dolayısıyla mutlaka iki rekât kılmaya niyetlen­mek gerekir. Malikiler seferde namazda kısaltmaya niyet etmeyi kâfi görmüşlerdir. Bundan sonra kılınacak olan namazlarda bu niyeti yenilemek şart değildir. Bu durum, Ra­mazan başında niyetlenmek, ayın geride kalan günleri için niyetlenmeye yeltenmesine benzemektedir.
  • 83. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Hanefîler ise, namazdan önce seferiliğe niyet etmeyi yeterli görmüşlerdir. Bir kimse, ne zaman sefere niyetlenirse, ona farz olan, namazlarını kısaltarak kılmak­tır. Her namazı kılarken kısaltmaya niyetlenmesi gerekmez.
  • 84. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 8- Bulûğ (ergenlik) çağına girmiş bulunmak. Hanefilere göre şarttır. Bunlara göre çocuk seferde namazlarını kısaltarak kılamaz. Fakînlerin cumhuruna göre bu şart değildir, çocuk da namazlarını kısaltarak kılar. Çünkü sahih kasdı olan ve muayyen sefer mesafesinde yolculuk yapmaya niyetlenen kişi namazlarını kısaltarak kılar.
  • 85. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 9- Şafiîler, kişinin yolculuğunun namazın başından sonuna kadar devam etme­sini şart koşmuşlardır. Meselâ; bir kimse bindiği gemi, otobüs, otomobil gibi vası­talarla ikamet yerine varsa yahut ikamete niyet edip etmediğinde şüphelense yahut ulaştığı beldenin kendi beldesi olup olmadığında şüphelense ve bütün bu sayılan du­rumlarda kendisi namazda bulunuyor ise, namazını tam olarak kılar. Çünkü ruhsa­tın sebebi ortadan kalkmıştır yahut seferîliğin kalkıp kalkmadığı hususunda şüphe­ye düşülmüştür.
  • 86. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Namazları Kısaltmanın Şar tlarında Fakihlerin Görüşlerinin Hulasası: (el-Mugnî, 11,261; Keşşâfu'l-Kınâ; 1,598.) Hanefî Mezhebi: Sefere niyetlenen ve belli bir yere gitmeyi kasdeden kimse namazlarını kısaltarak kılar. Hatta bu yolculuk masiyet yolculuğu da olsa hüküm aynıdır. Seferin başlangıcı, ikamet mahallinin evlerini yahut buna bitişik olan şehir kenarı, şehrin bazı menfaatleri için hazırlanan, hayvanların otladığı mezralar gibi yerlerdir.
  • 87. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Bunun gibi, bulunduğu şehrin civarındaki ev ve maskenleri de geçmesi şarttır. Çünkü bunlar da şehir hükmündedir. Yine sahih olan görüşe göre, şehrin ci­varına bitişik olan köyleri de geçmek gerekir. Sefere niyetin sahih olması için üç şart ileri sürülmüştür: Kendi başına sefer ve ikamete karar verebilecek serbestliğe sahip olmak, ergenlik çağına girmiş bulun­ mak, sefer mesafesi üç günden az olmamak.
  • 88. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Malikî Mezhebi: Namazları kısaltarak kılmanın altı şartı vardır: Seferin uzun olması (Bu mesafe meşhur olan görüşe göre 48 mildir), yolculuğun başlangıcında tereddütsüz olarak sefer mesafesi kat etmeye niyetlenmiş olmak, bel­li bir yöne doğru gitmeyi kasdetmiş bulunmak, sefer mubah bir yolculuk olmak, bu­lunduğu şehri ve bu şehre bitişik olan meskûn bina, bahçe gibi yerleri geçmiş ol­mak, yolculuk esnasında geceleri dahil en az dört gün bir yerde kalmaya niyet etmiş olmamak.
  • 89. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Şafiî Mezhebi: Namazları kısaltarak kılmanın sekiz şartı vardır: 1. Yolculuk uzun olmak, bu da 48 Haşimî mili kadar mesafedir. (Haşimî mili. Benî Ümeyyenin kullandığı ölçü birimidir.) Yahut iki ko­naklık eder, yani geceler hariç mutedil olarak iki günlükyahut bir gün hariç, mutedil iki gecelikyahut da mutedil bir gün bir gecelik yoldur. Bu yolculuk yükü bulunan deve yürüyüşü iledir. Deniz yolculuğu kara yolculuğu gibidir.
  • 90. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 2. Kasr yapıp yapmayacak kadar uzun olduğunu bilmek için, yolculuğun başın­da belli bir yere kadar gitmeyi kasdetmiş bulunmak. 3. Yolculuk mubah olan bir yolculuk olmak, yolculuğu sebebiyle günah işleyen kimse ve kocasına isyan eden kadının da namazlarını kısaltma hakkı yoktur.
  • 91. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 4. Namazları kısaltarak kılmanın caiz olduğunu bilmiş olmak. Bir kimse seferde namazların kısaltılmasının caiz olduğunu bilmeksizin kısaltırsa namazı sahih ol­maz. Çünkü bu kişi namaz ile eğlenmektedir. 5. Namazı kısaltmaya iftitah tekbirini alırken niyet etmek.
  • 92. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 6. Namaza devam ederken namazın kısaltılma niyyetine aykırı meselâ bu nama­zı tam kılmaya niyet etmek gibi davranışlardan sakınmak. Bir kimse namazı kısal­tarak kılmaya niyetlendikten sonra tam kılmaya niyetlenirse namazını tam kılması gerekir.
  • 93. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 7. Bir an bile olsa, tam kılan veya seferî olup olmadığında şüphe bulunan yahut abdestsiz bir imama uymamış olmak. Eğer böyle kişilere uyarsa, namazın neresin­de olursa olsun, namazını tam kılması lâzımdır. Bunun dayandığı delil, Ahmed b. Hanbel'in sahih bir isnatla İbni Abbas'tan rivayet ettiği şu haberdir: "îbni Abbas'a : Yalnız kılınca iki, mukime uyunca dört kılan misafir-seferî kimsenin durumu ne­dir? Diye soruldu. O şöyle cevap verdi: O sünnettir."
  • 94. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 8. Bütün namazı boyunca seferî bulunmak. Bir kimse namaz kılarken ikamete niyetlense yahut gemisi kendisini ikamet yerine ulaştırsa, namazlarını tam olarak kılar.
  • 95. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI Hanbelî Mezhebi: Namazları kısaltarak kılmanın şartlan şunlardır: 1. Sefer uzun ve vacip yahut mubah bir yolculuk olunca, mesafe 48 Haşimî mili kadar olmak. 2. Beldesinin evlerini geçmiş bulunmak ve bu evleri örfte ayrılma kabul edile­cek şekilde geride bırakmak.
  • 96. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 3. Bu mesafeye ulaşan bir sefere niyet etmiş bulunmak. Burada muteber olan yolcunun sefer mesafesine yolculuk yapmaya niyet etmesidir, yoksa bunu gerçek­leştirmesi şart değildir. Meselâ; bir kimse yolculuğa niyetlenip yola çıktıktan sonra yahut seferin başlangıcında belli bir yere gitmeyi kasdetse mesafeyi tamamlama­dan geri dönse de namazlarını kısaltarak kılar.
  • 97. NAMAZLARI KISALTARAK KILMANIN ŞARTLARI 4. Namazın başında kısaltmaya niyetlenmek. 5. Mukim yahut seferiliği şüpheli yahut namazı iade etmesi gerekli kimselere uymamış olmak. Meselâ; mukim birine uysa ve onun da namaz esnasında abdesti bozulsa namazını tam olarak iade etmesi gerekir. Çünkü bu namaz başlangıçta ken­disine tam olarak farz olmuştur. Dolayısıyla kısaltılmış olarak iadesi caiz değil­dir. 6. Şafiîleride olduğu gibi namaz boyunca seferî olmak.
  • 98. 1-TDV İslam Ansiklopedisi C.36 S. 294 2-Diyanet İlmihali C.1 S. 323-334 3-Muğni’l Muhtac C.1 S. 262-276 4-Bidayetü’l Müctehit S.157-168 5-Kitâbü’l Fıkhi Ale’l Mezahibi’l Erbaa C.1 S.471-488 6-el-Hidaye C.1 S.96-98, 107-108 7-Kifeyetü’l Ahyâr S. 221-226
  • 99. ALLAHIM, BİZLERİ KAZA ve BELALARDAN MUHAFAZA EDİP SELAMETLE EVLERİMİZE ULAŞTIRACAĞIN HAYIRLI YOLCULUKLAR NASİB EYLE. AMİN.